BATI ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ
MAKEDONLAR,
ANADOLU'dan geçip ve TUNA boylarından inip M.Ö.2500'lerde kendini göstermeye başlıyan bir halktır. Kuzeylerinde İSKİTLER, batılarında ETRÜSKLER, geldikleri diyarda (ANADOLU)da) ise PELASKLAR vardı.
Herkesi ârî, yani Batılılar'ın anladığı anlamda Aryan yapmaktan hoşlanan Yılmaz Öztuna bile MAKEDONLAR'ın M.Ö.300'lerde Yunanca konuşmaya başladıklarını belirtir!.. Adile Ayna ise onları ETRÜSK sayar.
MAKEDONLAR, 8. asırda Selanik Vardar bölgesine inmişler ve MAKEDON kabileleri bir krallık halinde toplanmışlardır. (M.Ö.796) Bir süre de Pers krallığına tâbi olmuşlardır. (M.Ö.512-479)
Efsaneler MAKEDON Hanedanı'nı Herkül'e bağlar... Ama daha sonradan Yunanlaştırılmış kral adlarından Yunanca ekleri atarsanız geriye şu isimler kalır: KARAN(OS), KOEN(OS)(KAĞAN), TURİM(NAS), PERDİK(KAS), ARGAY(OS), FİLİP(OS) ve diğerleri...
2. Filip, Pelopones harpleri ile mahvolmuş Yunan âlemine el koydu. (M.Ö.357) Bugünkü MAKEDONYA'yı, TRAKYA'yı ve Çanakkale bölgesini (TROYA) ele geçirdi. Böylece MAKEDONYA o güne kadar Yunanlar'ın hayal bile edemedikleri büyüklükte bir devlet oldu.
Oğlu 3. İSKENDER, M.Ö.312 yılında doğdu. 13 yaşında Aristo'nun eğitime tevdi edildi.
Bizce Yunan kültürünün MAKEDONLAR üzerinde etkili olması bu dönemde başlar... Tıpkı İslamiyet'i kabullerinden Arap etkisinin TÜRKLER üzerinde hissedilmesi gibi...
Yoksa MAKEDONLAR tarih boyunca Yunanlar'la hiç bir zaman kaynaşamamışlar, ve 1300'lerden itibaren OSMANLILAR ile çok sıkı ilişkilere girmişler, hatta müslüman olmuşlardır.
Biz 1908-1911 döneminde MAKEDONYA'yı terketmek duumunda kaldığımızda nüfusunun büyük çoğunluğu TÜRK ve MÜSLÜMAN idi... Pek çoğu katliama maruz kalmış veya sürgüne uğramıştır.
MAKEDONLAR'ın bugün ne Yunan, ne Sırp, ne de Bulgarlar ile bağdaşmayıp TÜRKLER'e yakınlaşması; ETRÜSK asıllı ve TÜRK kökenli olmalarından kaynaklanmaktadır.
İSKENDER, babasının ölümü üzerine 20 yaşında kral oldu. 2 yıl sonra ANADOLU'ya geçip Pers toprağına el koydu. Yıldırım hızıyla ilerledi. Çanakkale (334), Hatay(333), Erbil(331) muharebelerinde İran ordularını yendi, Hamedan'a girdi (330).
Bu arada Fenike'yi (332), Mısır'ı (331), Libya'yı fethetti. Kendini firavun ilan etti!...
Sonra Türkistan'a (329) ve Pencab'a (327) ulaştı... Horasan, Belh ve Herat'ı aldı. 323 yılında 33 yaşında iken Babil'de vefat etti.
İSKENDER ordusunun geçtiği yerlerde İSKENDERİYE gibi etkisini asırlarca sürdüren şehirler kuruldu.
BÜYÜK İSKENDER seferde iken, MAKEDONYA'yı eniştesi General Kassandros'un babası kral naibi olarak yönetmişti. Kassandros da İSKENDER'in oğulları adına naibliğe devam etti. Sonra onları ortadan kaldırıp imparatorluğu ele geçirdi. Ancak onun soyundan da iktidarı, yine İSKENDER'in generallerinden Antiginos soyu devraldı.
BÜYÜK İSKENDER'in imparatorluğu ölümünden hemen sonra generalleri arasında paylaşıldı ve Batılı tarihçilerin "Helenistik Devletler" dediği krallıklar oluştu.
Asya İmparatorluğu, Suriye krallığı, Mısır Ptoleme Devleti bunlar arasındadır... Bunların batıda olanları, daha sonra Roma İmparatorluğu'na katıldılar. MAKEDON krallığı M.Ö. 168 yılına kadar varlığını sürdürdü.
Bu krallıklardan ANADOLU'da olan iki tanesi bizce önemlidir... KAPADOKYA krallığı (M.Ö.380-M.S.17) ile KOMMAGENE krallığı (M.Ö.163-M.S.72) halkı İRAN-TURAN karışımı idi. Ancak İSKENDER seferleri ile birlikte Yunanlaşmışlardır.
Nemrut Dağı'ndaki anıt heykelleri ile meşhur olan KOMMAGENE krallığına Kürt ayırımcılar sahip çıkmaya çalışırlar... Hatta KOMMAGENE adının KONA-GEYE'den bozma olduğunu, bunun da Kürtçe "herkesin çadırı" anlamına geldiğini öne sürerler!..
KON kelimesi çadır ise, bu kelime TÜRKÇE KONMAK'tan türemiştir ve hâlâ kullandığımız GECE-KONDU da şimdinin göçebelerine sığınak teşkil etmektedir.
Yılmaz Öztuna ise kelimenin aslının Sami Asur dilindeki KUMNUHİ'den geldiğini söyler. (Devletler ve Hanedanlar, cilt 3, sf. 349-364)
BÜYÜK İSKENDER'e dönersek, İslam âlimleri kendisini KUR'AN'da geçen ZÜLKARNEYN ile özdeşleştirirler... Bu kelime DOĞU İLE BATININ SAHİBİ anlamına gelir.
Kehf Suresi 83-100. Ayetler ZÜLKARNEYN'i şöyle anlatır:
- "Gerçekten Biz ona yeryüzünde kudret temkin ettik... O da (batıya) doğru yol tuttu. Nihayet güneşin battığı yere vardı... Sonra başka bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere vardı..."
- "Sonra genel bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına vardı. Onların önünde hemen hemen hiç söz anlamaz bir kavim buldu."
- Dediler ki: "Ey ZÜLKARNEYN!.. Yecüc ve Mecüc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Sana harç ve masrafını versek de, bizimle onların arasına bir set yapabilsen?"...
- (ZÜLKARNEYN) "Siz bana yalnız kol kuvveti ile yardım edin," dedi..."
- "Sonra "Bana demir parçaları getirin," dedi. (iki dağ arasına bir sıra odun, bir sıra demir döşediler) Ta ki, dağlar birbirine müsavi oldu. Sonra "Üfleyin" dedi. Demir ateş gibi oldu. Sonra "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim, " dedi. (Yekpare bir set yaptı) Artık Yecüc ve Mecüc'ün onu ne aşmaya, ve ne delmeye kudretleri kalmadı."
Burada ERGENEKON olayının bir başka versiyonunu buluyoruz, ki yeri Asya'dır... Ancak biz DESTAN'ın ANADOLU'da, ERGANİ'de ve MADEN DAĞI'nda meydana geldiğini inanıyoruz... Bunun delillerini ilerki bölümlerde vereceğiz...
Burada sadece bazı kaynaklarda ZÜLKARNEYN'in Fars efsanelerinde yer alan FERİDUN olarak geçtiğini belirtmek isteriz.
FERİDUN'un aslında kim olduğunu da yine ilerde göreceğiz.
Son zamanlarda Seyyit Gulam Rıza Saidi tarafından ortaya atılan bir teze göre ZÜLKARNEYN, Pers kralı Darius'tur. Tevrat'taki Danyal bahsinin 8. faslında, DANYAL peygamberin rüyasında iki boynuzlu bir koç gördüğü ve bunu MEDLER ile Farslar'ın kralı olarak yorumladığı anlatılmaktadır.
Tarihlerde ise Darius'un önce batıya, yani Karadeniz'e, sonra doğuya Kafkas Dağları'na gittiği ve oradaki kavimleri hükmü altına aldığı belirtilmektedir.
Bunlardan yararlanan Saidi, iki dağın Kafkas ve Azerbeycan Dağları olduğunu, Darius tarafından yapılan Derbent adlı settin Hazer Denizi'ne ulaştığını ifade eder.
Firdevsi Şehnâme'sinde İSKENDER'i İranlı yapar... Buna göre İSKENDER Filip'in oğlu değil, kızının oğlu ve Darius'un üvey kardeşidir. Bu kızla evlenen Darap, sonra kızı iade etmiş tir ama kız kendisinden hamile kalmıştır.
TÜRK edebiyatçılar da İSKENDER üzerinde durmuşlardır. Nizami'nin İSKENDERNÂME'si, Ali Şir Nevai'nin SEDD-İ İSKENDERÎ'si bunlar arasındadır... Her iki şair de İSKENDER'de iki ayrı şahsiyeti vurgulamışlardır.
Bunlardan biri cihangir olan İSKENDER, diğeri de hikmet ve kudret sahibi peygamber nitelikli İSKENDER(ZÜLKARNEYN)'dir.
ANADOLU'dan geçip ve TUNA boylarından inip M.Ö.2500'lerde kendini göstermeye başlıyan bir halktır. Kuzeylerinde İSKİTLER, batılarında ETRÜSKLER, geldikleri diyarda (ANADOLU)da) ise PELASKLAR vardı.