أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ فَقَدْ آتَيْنَآ آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكًا عَظِيمًا
1. em : yoksa ...mı
2. yahsudûne : haset ediyorlar, çekemiyorlar
3. en nâse : insanlar
4. alâ : ...'a
5. mâ : şey
6. âtâ-hum(u) : onlara verdi
7. allâhu : Allah
8. min fadlı-hî : kendi fazlından
9. fe kad : oysa olmuştu
10. âteynâ : biz verdik
11. âle : aile, soy
12. ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
13. el kitâbe : kitap
14. ve el hikmete : ve hikmet
15. ve âteynâ-hum : ve biz onlara verdik
16. mulken : mülk, iktidar, saltanat
17. azîmen : büyük
---'' Em yahsudûnen nâse alâ mâ âtâhumullâhu min fadlıh(fadlıhî), fe kad âteynâ âle ibrâhîmel kitâbe vel hikmete ve âteynâhum mulken azîmâ(azîmen).: Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.’’
NİSA:54 (Resmi:4/İniş:98/Alfabetik:82)
1. em : yoksa ...mı
2. yahsudûne : haset ediyorlar, çekemiyorlar
3. en nâse : insanlar
4. alâ : ...'a
5. mâ : şey
6. âtâ-hum(u) : onlara verdi
7. allâhu : Allah
8. min fadlı-hî : kendi fazlından
9. fe kad : oysa olmuştu
10. âteynâ : biz verdik
11. âle : aile, soy
12. ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
13. el kitâbe : kitap
14. ve el hikmete : ve hikmet
15. ve âteynâ-hum : ve biz onlara verdik
16. mulken : mülk, iktidar, saltanat
17. azîmen : büyük
---'' Em yahsudûnen nâse alâ mâ âtâhumullâhu min fadlıh(fadlıhî), fe kad âteynâ âle ibrâhîmel kitâbe vel hikmete ve âteynâhum mulken azîmâ(azîmen).: Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.’’
NİSA:54 (Resmi:4/İniş:98/Alfabetik:82)
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
1. ve men : ve kim
2. ahsenu : ahsen, en güzel
3. dînen : dîn bakımından, dînen
4. mimmen (min men) : o kimseden
5. esleme : teslim etti
6. veche-hu : onun vechi, kendi fizik vücudu
7. li allâhi : Allah'a
8. ve huve : ve o
9. muhsinun : muhsindir
10. ve ittebea : ve tâbî oldu
11. millete : topluluk, dîn
12. ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
13. hanîfen : hanif olarak, tek Allah'a inanarak
14. ve ittehaza : ve edindi
15. allâhu : Allah
16. ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
17. halîlen : dost
---'’ Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen). :İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti.’’
NİSA:125 (Resmi:4/İniş:98/Alfabetik:82) إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
1. innâ : muhakkak
2. evhaynâ : biz vahyettik
3. ileyke : sana
4. kemâ : gibi
5. evhaynâ : biz vahyettik
6. ilâ nûhin : Hz.Nuh'a
7. ve en nebiyyîne : ve nebiler, peygamberler
8. min ba'di-hî : ondan sonra
9. ve evhaynâ : ve biz vahyettik
10. ilâ ibrâhîme : Hz. İbrâhîm'e
11. ve ismâîle : ve Hz. İsmail
12. ve ishâka : ve Hz. İshak
13. ve ya'kûbe : ve Hz. Yakub
14. ve el esbâti : ve (oğullar), torunlar
15. ve îsâ : ve Hz. İsa'ya
16. ve eyyûbe : ve Hz. Eyyüb
17. ve yûnuse : ve Hz. Yunus
18. ve hârûne : ve Hz. Harun
19. ve suleymâne : ve Hz. Süleyman
20. ve âteynâ : ve biz verdik
21. dâvûde : Hz. Davud
22. zebûran : Zebur
---'' İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dih(ba’dihî), ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân(suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ(zebûran).: Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.’’
NİSA:163 (Resmi:4/İniş:98/Alfabetik:82)
أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وِأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
1. e lem ye'ti-him : onlara gelmedi mi
2. nebeu : haber
3. ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimselerin
4. kavmi nuhin : Nuh kavmi
5. ve âdin : ve Ad (kavmi)
6. ve semûde : ve Semud (kavmi)
7. ve kavmi ibrâhîme : ve İbrâhîm kavmi
8. ve ashâbi medyene : ve Medyen halkı
9. ve el mu'tefikâti
(efeke) : ve çevrilmiş olanlar (altı üstüne çevrilen şehirler)
: (çevirdi)
10. etet-hum : onlara getirdi
11. rusulu-hum : onların (kendi) resûlleri
12. bi el beyyinati : delilleri ile (beyyineleri)
13. fe mâ kâne allâhu : o zaman Allah olmadı
14. li yazlime-hum : onlara zulmediyorlar
15. ve lâkin : ve fakat, lâkin
16. kânû : oldular
17. enfuse-hum : onlar nefslerine
18. yazlimûne : zulmediyor
---'' E lem ye’tihim nebeullezîne min kablihim kavmi nuhin ve âdn ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi medyene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).:Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin; İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.''
(TEVBE suresi 70. ayet) (Resmi:9/İniş:113/Alfabetik:104)
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
1. ve mâ kâne estigfâru : ve bağışlanma, mağfiret dilemesi
2. ibrâhîme : İbrâhîm'in
3. li ebî-hi : babası için
4. illâ : yalnız, sadece
5. an mev'ıdetin : vaadden, vaadedilenden dolayı
6. vaade-hâ : ona vaadetti
7. iyyâ-hu : yalnız ona
8. fe lemmâ : artık, olunca
9. tebeyyene : açığa çıktı, belli oldu
10. lehu : onun için
11. enne-hu : onun, ...olduğu, çünkü o
12. aduvvun : bir düşman
13. li allâhi : Allah'a
14. teberre'e : uzaklaştı, berî oldu
15. min-hu : ondan
16. inne ibrâhîme : muhakkak İbrâhîm
17. le evvâhun : elbette Allah'a yalvarıp yakaran, çok üzülen, çok acı çeken, yüreği sızlayandır
18. halîmun : merhametli ve yumuşak huylu
---'' Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin vaadehâ iyyâh(iyyâhu), fe lemmâ tebeyyene lehû ennehuaduvvun lillâhi teberre’e minh(minhu), inne ibrâhîme le evvâhun halîm(halîmun).:İbrahim’in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.''
(TEVBE suresi 114. ayet) (Resmi:9/İniş:113/Alfabetik:104)
1. ve men : ve kim
2. ahsenu : ahsen, en güzel
3. dînen : dîn bakımından, dînen
4. mimmen (min men) : o kimseden
5. esleme : teslim etti
6. veche-hu : onun vechi, kendi fizik vücudu
7. li allâhi : Allah'a
8. ve huve : ve o
9. muhsinun : muhsindir
10. ve ittebea : ve tâbî oldu
11. millete : topluluk, dîn
12. ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
13. hanîfen : hanif olarak, tek Allah'a inanarak
14. ve ittehaza : ve edindi
15. allâhu : Allah
16. ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
17. halîlen : dost
---'’ Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen). :İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti.’’
NİSA:125 (Resmi:4/İniş:98/Alfabetik:82) إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
1. innâ : muhakkak
2. evhaynâ : biz vahyettik
3. ileyke : sana
4. kemâ : gibi
5. evhaynâ : biz vahyettik
6. ilâ nûhin : Hz.Nuh'a
7. ve en nebiyyîne : ve nebiler, peygamberler
8. min ba'di-hî : ondan sonra
9. ve evhaynâ : ve biz vahyettik
10. ilâ ibrâhîme : Hz. İbrâhîm'e
11. ve ismâîle : ve Hz. İsmail
12. ve ishâka : ve Hz. İshak
13. ve ya'kûbe : ve Hz. Yakub
14. ve el esbâti : ve (oğullar), torunlar
15. ve îsâ : ve Hz. İsa'ya
16. ve eyyûbe : ve Hz. Eyyüb
17. ve yûnuse : ve Hz. Yunus
18. ve hârûne : ve Hz. Harun
19. ve suleymâne : ve Hz. Süleyman
20. ve âteynâ : ve biz verdik
21. dâvûde : Hz. Davud
22. zebûran : Zebur
---'' İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dih(ba’dihî), ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân(suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ(zebûran).: Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.’’
NİSA:163 (Resmi:4/İniş:98/Alfabetik:82)
أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وِأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
1. e lem ye'ti-him : onlara gelmedi mi
2. nebeu : haber
3. ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimselerin
4. kavmi nuhin : Nuh kavmi
5. ve âdin : ve Ad (kavmi)
6. ve semûde : ve Semud (kavmi)
7. ve kavmi ibrâhîme : ve İbrâhîm kavmi
8. ve ashâbi medyene : ve Medyen halkı
9. ve el mu'tefikâti
(efeke) : ve çevrilmiş olanlar (altı üstüne çevrilen şehirler)
: (çevirdi)
10. etet-hum : onlara getirdi
11. rusulu-hum : onların (kendi) resûlleri
12. bi el beyyinati : delilleri ile (beyyineleri)
13. fe mâ kâne allâhu : o zaman Allah olmadı
14. li yazlime-hum : onlara zulmediyorlar
15. ve lâkin : ve fakat, lâkin
16. kânû : oldular
17. enfuse-hum : onlar nefslerine
18. yazlimûne : zulmediyor
---'' E lem ye’tihim nebeullezîne min kablihim kavmi nuhin ve âdn ve semûde ve kavmi ibrâhîme ve ashâbi medyene vel mu’tefikât(mu’tefikâti), etethum rusuluhum bil beyyinat(beyyinati), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).:Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin; İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.''
(TEVBE suresi 70. ayet) (Resmi:9/İniş:113/Alfabetik:104)
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
1. ve mâ kâne estigfâru : ve bağışlanma, mağfiret dilemesi
2. ibrâhîme : İbrâhîm'in
3. li ebî-hi : babası için
4. illâ : yalnız, sadece
5. an mev'ıdetin : vaadden, vaadedilenden dolayı
6. vaade-hâ : ona vaadetti
7. iyyâ-hu : yalnız ona
8. fe lemmâ : artık, olunca
9. tebeyyene : açığa çıktı, belli oldu
10. lehu : onun için
11. enne-hu : onun, ...olduğu, çünkü o
12. aduvvun : bir düşman
13. li allâhi : Allah'a
14. teberre'e : uzaklaştı, berî oldu
15. min-hu : ondan
16. inne ibrâhîme : muhakkak İbrâhîm
17. le evvâhun : elbette Allah'a yalvarıp yakaran, çok üzülen, çok acı çeken, yüreği sızlayandır
18. halîmun : merhametli ve yumuşak huylu
---'' Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin vaadehâ iyyâh(iyyâhu), fe lemmâ tebeyyene lehû ennehuaduvvun lillâhi teberre’e minh(minhu), inne ibrâhîme le evvâhun halîm(halîmun).:İbrahim’in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.''
(TEVBE suresi 114. ayet) (Resmi:9/İniş:113/Alfabetik:104)
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
1. ve iz kâle : demişti
2. ibrâhîmu : İbrâhîm (A.S)
3. li ebî-hi : babasına
4. âzere : Azer
5. e tettehizu : ediniyor musun?
6. esnâmen : putlar
7. âliheten : ilâhlar
8. in-nî : muhakkak ki ben
9. erâ-ke : seni görüyorum
10. ve kavme-ke : ve senin kavmini
11. fî dalâlin : dalâlette
12. mubînin : apaçık, açıkça
---'' Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi âzere, e tettehizu esnâmen âliheh(âliheten), innî erâke ve kavmeke fî dalâlin mubîn(mubînin).:Hani İbrahim, babası Âzer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.’’
EN'ÂM:74 (Resmi:6/İniş:55/Alfabetik:20)
وَكَذَلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
1. ve kezâlike : ve böylece
2. nurî : biz gösteriyoruz
3. ibrâhîme : İbrâhîm (A.S)
4. melekûte : melekût
5. es semâvâti : semâlar, gökler
6. ve el ardı : veyer, yeryüzü
7. ve li yekûne : ve olması için
8. min el mûkınîne : yakîn hasıl edenlerden
---'' Ve kezâlike nurî ibrâhîme melekûtes semâvâti vel ardı ve li yekûne minel mûkınîn(mûkınîne).: İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.''
(EN'ÂM suresi 75. ayet) (Resmi:6/İniş:55/Alfabetik:20)
وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَى قَوْمِهِ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاء إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
1. ve tilke : ve işte bu, bunlar
2. huccetu-nâ : bizim kuvvetli delilimiz, delillerimiz
3. âteynâ-hâ : ona verdik
4. ibrâhîme : İbrâhîm
5. alâ kavmi-hî : onun kavmine karşı
6. nerfeu : yükseltiriz
7. derecâtin : dereceler
8. men neşâu : dilediğimiz kimse(ler)
9. inne : muhakkak ki
10. rabbe-ke : senin Rabbin
11. hakîmun : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
12. alîmun : en iyi bilendir
---'' Ve tilke huccetunâ âteynâhâ ibrâhîme alâ kavmih(kavmihî), nerfeu derecâtin men neşâ’(neşâu), inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).:İşte kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimiz.. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.''
(EN'ÂM suresi 83. ayet) (Resmi:6/İniş:55/Alfabetik:20)
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
1. kul : de
2. inne-nî : muhakkak ki beni
3. hedâ-ni : beni hidayete erdirdi, hidayet etti
4. rabbî : Rabbim
5. ilâ sırâtın mustekîmin : Sıratı Mustakîm'e, Allah'a yönelmiş,
6. dînen : dîn olarak
7. kıyamen : ayakta kalan, kalacak olan
8. millete : topluluk, din
9. ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
10. hanîfen : hanif olarak, hanif olan (tek Allah'a inanan)
11. ve mâ kâne : ve olmadı
12. min el muşrikîne : müşriklerden
---'' Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).: De ki: “Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
(EN'ÂM suresi 161. ayet) (Resmi:6/İniş:55/Alfabetik:20)
وَلَقَدْ جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُواْ سَلاَمًا قَالَ سَلاَمٌ فَمَا لَبِثَ أَن جَاء بِعِجْلٍ حَنِيذٍ
1. ve lekad : ve andolsun
2. câet : geldi
3. rusulu-nâ : resûllerimiz
4. ibrâhîme : İbrâhîm
5. bi el buşrâ : müjde ile
6. kâlû : dediler
7. selâmen : selâm
8. kâle : dedi
9. selâmun : selâm
10. fe mâ lebise : bunun üzerine, çok geçmedi (gecikmeden)
11. en câe bi : getirmesi
12. iclin hanîzin : kızarmış buzağı
---''Ve lekad câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâmun fe mâ lebise en câe bi iclin hanîz(hanîzin).:Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. O, “Size de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.''
(HÛD suresi 69. ayet) (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءتْهُ الْبُشْرَى يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ
1. fe lemmâ : artık, olunca, olduğu zaman
2. zehebe : gitti
3. an ibrâhîme : İbrâhîm'den
4. er rev'u : korku
5. ve câet-hu : ve geldi ona
6. el buşrâ : müjde
7. yucâdilu-nâ : bizimle mücâdele ediyor
8. fî kavmi lûtın : Lut kavmi hakkında
---''Fe lemmâ zehebe an ibrâhîmer rev’u ve câethul buşra yucâdilunâ fî kavmi lût(lûtın).:İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı.''
(HÛD suresi 74. ayet) (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
1. inne : muhakkak ki
2. ibrâhîme : İbrâhîm
3. le : elbette, cidden
4. halîmun : yumuşak huylu, halim
5. evvâhun : çok içli, çok acıyan, (Allah'a) çok yalvarandır
6. munîbun : Allah'a yönelen, dönen kimse
---''İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb(munîbun).: Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi.''
(HÛD suresi 75. ayet) (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)
يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا إِنَّهُ قَدْ جَاء أَمْرُ رَبِّكَ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ
1. yâ ibrâhîmu : ey İbrâhîm
2. a'rid : vazgeç, yüz çevir
3. an hâzâ : bundan
4. inne-hu : muhakkak o, çünkü o
5. kad câe : gelmiştir
6. emru rabbi-ke : Rabbinin emri
7. ve inne-hum : ve muhakkak onlar, onlara
8. âtî-him : onlara geldi
9. azâbun : bir azap
10. gayru merdûdin : geri çevrilemez, reddedilemez
---''Yâ ibrâhîmu a’rid an hâzâ, innehu kad câe emru rabbik(rabbike), ve innehum âtîhim azâbun gayru merdûd(merdûdin).:Elçilerimiz, “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler.''
(HÛD suresi 76. ayet) (Resmi:11/İniş:52/Alfabetik:38)