10 Ocak 2020

SEBATAYİSTLİK VE İSA SEVİ SABATAYİST


SEBATAYİSTLİK VE İSA SEVİ SABATAYİST DÖNMELER
Türkiye'de yaşayan ve Türkiye ınozağini oluşturan parçalann en renkli olanlarından biri herhalde Sabetaycılar'dır. Sabetaycılık veya genel olarak bilimsel literatürde bilindiği şekliyle Dönmelik konusu ne yazık ki Türk kültür ve siyaset tarihinin en az ele alınmış konulanndan birini oluşturmaktadır. O kadar ki gerek Türk siyasi yaşamında ve gerekse buna paralel olarak Türkiyc'nin toplumsal yaşamında Sabetaycılar'ın varlığı neredeyse: yok kabul edilegelmiş, haklannda birkaç eser dışında hiçbir çalışına yapılmamıştır. 
Oysa ki 19. yy'ın ikinci yansından günümüze dek geçen sürede Sabetaycılar'ın oynadıkları roller dikkate alınırsa bunun ne denli yanlış olacağı görülecektir. Fakat sürekli olarak Müslümanlık dini inancında Yahudi kabalizmine bağlı olarak yaşayan böyle bir cemaatin gizliliği koruma konusundaki ihtiyatlı ve kararlı tutumu neticesinde konunun ele alınmamış olmasına da çok şaşırmamak gerekiyor. 
Sabetaycılık 17•.yy'da ortaya çıkan bir mistik hareketin genel adı olarak Rav Sabctay Zwi'nin mesihlik iddialan üzerine kurulmuştur. Beklenen mesih olduğunu iddia eden Zwi, Yahudi cemaatleri arasında bir anda dikkatleri kendi üzerine çekmiş, Avrupa'dan Afrika'ya kadar ünü yayılmış ve pekçok Yahudi kendisini görmek üzere Türkiye'ye gelmiştir. 
Yahudiliğin diyalektiğinde varolan melankolik havanın en üst noktasına ulaştığı bir anda mesihi hareket Zwi ile ivme kazanmış ve hemen hemen herkes kıyamet gününün geldiğine ve Israil'in kurulacağına inanmıştır. Bu bağlamda Zwi'yi siyonizmin teorisyenlerinden biri olarak da görmek olasıdır. Ancak giderek güçIenen hareket ortodoks din adamlarının katı muhalefetiyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. 
O kadar ki, sonuçta baştan beri olaylara kayıtsız kalan Osmanlı hükümetini de harekete geçiren ve Zwi'nin öldürülmesini talep edenler Osmanlı Yahudi topluluklarının liderleri olmuştur. Baskıyla din değiştirmeye zorlanan Zwi, büyük bir düşkırıklığı ile Yahudi dünyasını karşı karşıya bırakmış, öğretisine inanan ve onun peşinden gelen 200 ailelik bir grubun lideri olarak Sabetaycılık hareketini kurmuştur. 
Gerek Zwi'nin yaşamında ve gerekse onun ölümü sonrasında giderek güçlenen ve kabalistik geleneğin katı takipçiliğini üstlenen bu cemaat, Osmanlı ve pek çok Avrupa ülkesinin siyasi yaşamında 19. yy'dan sonra aktif olarak adını duyurmaya başlamıştır. O kadar ki, modern Türkiye'nin kuruluşu sırasında kemalist ideolojinin önde gelen kişileri arasında Sabetaycı kökenli aydınların sayısı belirgin olarak dikkat çekmektedir. 
Zamanla cemaat üyeleri içinden gelen kişiler Türkiye'nin toplumsal yaşamında da etkili olmayı başarmışlardır. Aslında kabul etmek gerekir ki, 1917 Selanik yangını sonrasında Sabetaycılar'ın dini yaşantılarına ilişkin pekçok eser ortadan kalkmıştır. Bu sebeple de cemaati oluşturan gruplar içindeki kabalistik öğreti giderek yok olmaya başlamıştır. Ancak özellikle bugünün Türkiye'sinde gerek ekonomik, gerek kültürel ve gerekse toplum yaşamında önemli roller oynayan Sabetaycı kökenli aydınlann varlığı konunun bilimsel olarak incelenmesi hususunu engelleyen önemli etkenlerin başında gelmektedir. 
Nitekim birkaç eser dışında da Sabetay Zwi ve cemaati hakkında yayımlanmış araştırmaların sayısı yok denecek kadar azdır. Prof. Abdurrahman Küçük'ün "Dönmeler ve Dönmelik Tarihi" adlı eserinin haricindeki kaynakların pek fazla dikkat çekici tarafı olmadığı kanaatindeyim. 1992'de ilk makalem Toplumsal Tarih Dergisi'nde yayımlandığında tahmin edilebileceği gibi özellikle Sabetaycı cemaatlerin içinden oldukça olumsuz tepkiler aldım. O kadar ki, zaman zaman bu tepkiler birer tehdit niteliğine de dönüşmüştür. 
Bu çalışmaları sağlıklı olarak sürdürebilmem için başta kendi aile fertlerim olmak üzere (üzülerek belirtmek isterim ki hemen hemen benimle kan bağı olan tüm yakınlarım ellerinden geldiği kadarıyla maddi ve manevi baskılarla beni karşı karşıya bırakmışlardır) herkes araştırmalarıma karşı cephe almıştı. Fakat bilimin gizemli ve çekici dünyasına karşı içten gelen inancım bu konudaki tüm olumsuzlukları bir yana itti. Bugün elinizde bulunan bu çalışma aslında 1975'lerden beri geleneksel yaşamına şahit olduğum bu topluluğun içinde yaptığım araştırmaların bir sonucudur. 
Tabii Gershom Scholem'in devasa eseri sonrasında böyle bir çalışmanın çok fazlaca da iddialı olamayacağı açıktır. Ancak unutulmamalıdır ki, Sabetaycılık konusundaki modern araştırmalarda genel olarak cemaatin dinsel inançlarıyla ilgili eski metinler esas alınmaktaydı ve hiçbir araştırmacı da cemaat üyeleriyle direkt komışma yolunu geçmemişti. 
1991-1992 yılları arasında İsrail'de katıldığım araştırmalarda ve çalışmalarda da, (bu konuda bana sonsuz destek veren Nasi ailesine teşekkürü borç bilirim) ne yazık ki, konunun uzmanı olan kişilerin eksikliklerinin farkına vardım. Ancak İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir sorun olarak görülen bu cemaatin tarihinin araştırılması konusu ne yazık ki kısa ve g,ıliba orta vadede de pek gerçekleşmeyecek gibi görülmektedir. 
İşte elinizde bulunan bu kitap en azından Sabetaycılığı tanım ayan veya az tanıyanlar ıçin bir başvuru niteliği taşımaktadır. Kitabımın yazılışı ve araştırmalarım sırasında hiçbir k:şi ve kurumdan maddı bir destek almadığımı belirtmek isterim, ancak bu bölümiın sonunda isimleri anılan kişiler konuyla ilgili kişilere ve kaynaklara ulaşmamda tamamen amatör bir çaba ile yardımcı olmuşlardır, müteşekkiriyetlerimi bildirmek isterim, umarım kitabımızın okur tarafından alacağı tepkiler araştırmalarımızın bundan sonraki döneminde tüm olumsuzluklara karşı koyma hırsını verecektir bizlere. Şu noktanın üzerinde de durmak gerekiyor. 
Türkiye'de Sabetaycılık konusundaki makalelerimin ilk kez yayımlanması Prof. Dr. Mete Tunçay sayesinde olmuştur, kendisine müteşekkirim. Kitabın oluşması sırasında kuşkusuz bana yardımcı olan kişilerin yanısıra her zaman her konuda karşılıksız yardımlarını esirgemeyen Bali ve Nasi ailesinin üyelerine müteşekkiriyetlerimi ifade etmek bir görev olmaktadır. 1991-1997 yılları arasında Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde yapmış olduğum araştırmalara da burada değinmem gerekiyor. 
Birkaç iyiniyetli memurun gayretkar yardııi1larına karşılık personel eksikliğinden dolayı çalışmalarım sırasında çok önemli zaman kaybına uğradım. Ancak özellikle kütüphane yönetimine, tüm olumsuz koşullara rağmen, gösterdikleri yardımlardan dolayı teşekkür ederim. Türkiye 'nin böylesine önemli bir merkezinin bu denli ciddi sorunlarla '.carşı karşıya olmasından da üzüntü duyduğumu belirtmek isterim. Eserimizin gelecekte konuyla ilgili yapılacak diğer çalı:imalar için de bir itici güç olmasını temenni ediyorum. 
500. Yılında Unutulan Bir Cemaat: 
"Dönmeler" $efarad Yahudileri'nin Ispanya'dan kovuluşlannın SOO. yılı olan 1992, pek çok mekanda bu konuyu irdeleyen çalışmalara tanık oluyor. ABD, İspanya, İsrail ve Türkiye'de toplantılar düzenleniyor, kitaplar hazırlanıyor ve yayımlanıyor, kısaca her yerde bir canlanma, Sefarad kültürünü yaşatma amacında insanlar. Ancak tüm bu çalışmalar yapılırken Yahudi cemaatleri ve bu çalışmaları dü:lenleyenler yalnızca olumlu yönleri almaya çalışıyorlar. Yahc.di dünyasının o devirlerde yaşadığı bunalımlar ve sonuçları genelde çok yüzeysel olarak işlenmeye çalışılıyor. Oysa her şeyden önce bilimsel olabilmek amaçlanm:ılı. lyi ve kötü yönleriyle tüm bu yaşanılanlar gözler önüne serilebilmeli. 
İşte bu yazının konusu da Endülüs topraklarında ?Jtın çağını yaşayan ve yok olmaktan Osmanlı topraklarma göçte kurtulan Sefarad kültürünün 17. y.y.'da yaşadığı bir bunalımdır. Öyle ki, bu bunalım o çağda tüm Yahudi dünyasını etkilemiş, Polonya'dan Yemen'e, Fas'tan Kiev'e kadar bütün cemaatlerde çalkantılara yol açmış ve sonuçta de. Yahudilikten kopan, yepyeni bir toplumsal harekete dönüşmüştür; bu Sabetaycılıktır. I Sabetay Sevi 1626'da lzmir'de doğdu.ı Tüccar olan ailesinin aksine o dine meraklıydı, kısa zamanda bu konudaki ye1 Sabetay Sevi'nin ailesinin Mora'dan İzmir'e geldiği bilinmektedir. 
Bazı kaynaklar onun Aşkenaz asıllı olduğunu, bazılanysa Sefarad tenekleri anlaşılınca ailesi onun din adamı olarak yetiştirilmesine karar verdi. Dönemin tanınan hahamları Alba ve Eskapa'dan dersler alan Sabetay mistik Yahudiliğe yöneldi giderek. Kabbala ve onun ana kitabı Zohar'ı2 tetkik etmeye başladı. Daha sonra ona inananlarca dini kavramlarla açıklanmaya çalışılan ruhi yapısı giderek normalden uzaklaştı, zaman zaman geçirdiği depresyon ve nöbetler nedeniyle daha da içine kapandı ve mistik hayatı bütün yönleriyle yaşamaya başladı. Sabetay'ın yaşadığı yıllarda Yahudi dünyası oldukça büyük ' sorunlar yaşıyordu. 
Polonya'da ve Rusya'da büyük kitle katliamları yapılmış, ayrıca anti-semit hareket de tüm dünyada etkinlik kazanmıştı. Çekilen tüm sıkıntılar ve acılar Kabbala'nın mistik dünyasına - itmişti Yahudileri, artık bir kurtarıcı gelmeliydi. Aynı dönemde Osmanlı ülkesinde de karışıklıklar vardı; Sengator ve Hotin mağlubiyetleri, Jan Sobyeski'nin galibiyeti, ardı arkası gelmeyen bozgunlar, iç isyanlar, Anadolu'daki kargaşalık, payitahttaki derviş softa mücadeleleri ya- . şanıyordu. 
1666'da Musul civarında Seyid Abdullahoğlu Muhammmed mehdiliğini ilan etmişti. 3 İşte tüm bu olaylar ve bunalımlar genç Sabetay'ın üzerinde derin etkiler bıraktı. O beklenen mesihin kendisi olduğuna inanıyordu. Bu arada evleneceği üçüncü kansı Sara'ya kadar yaptığı evliliklerde de başarısız oldu. 1665 yılı Sabetay Sevi'nin hayatında gerçek bir dönüm noktasını oluşturur. Çünkü .onun Mesih olduğuna inanan Gazzeli teolog Natan'la tanışacaktır.4 Natan ona beklenen mesihin habercisi olduğunu söyler, kendisi de mesihin geleceğini haber verecek olan kişidir-. 31 Mayıs 1665'te Sabetay mesihliğini ilan eder, Gaze hahamı ve cemaati ona inanan ilk cemaattir. Kudüs Yahudileriyse ona inanmazlar ve onu kadıya şikayet ederler. 
Sabetay'ın Kadıyla görüşerek onu ikna etmesi, Natan'ın tüm Yahudi cemaatlerine Mesih'in habercisi olarak gönderdiği mektuplar, Ortodoks din adamlarının tüm karşı çıkmalarına rağmen ona inananları hızla arttırmıştır. Artık Polonya' dan Kiev'e, Osmanlı topraklarından doğuya kadar her yerde Mesih'e inananlar vardır, Yahudiler'in çektikleri sıkıntılar yakında bitecektir. 
Durumun giderek Sabetay'ın lehine geliştiğini gören hahamlar, son çare olarak onu Osmanlı Sultanına şikayet ederler. 1666 yılında Sabetay Sevi tutuklanır, lstanbul'a getirilir. Sultan Girit olayları sebebiyle şehirden ayrılmıştır. Onu Gelibolu'ya yollarlar. Sabetay orada da müritleri tarafından sürekli ziyaret edilmektedir, Kabbala bilgilerini onlara iletmektedir. 
En küçük yerel bir ayaklanmanın şiddetle bastırıldığı imparatorlukta Sabetay'a hiçbir şey yapılmaması padişahın da Mesih'e inandığı düşüncesini doğurmuştur ki sonucu Sabetay'a inananların çoğalmasıdır. Polonya'da da aynı iddialarda bulunan Nehemya Kohen isimli haham, Sabetay'ın varlığından haberdar olunca, onu kendisinin gerçek mesih olduğuna inandırmak amacıyla Gelibolu'ya gelir. Aralarında üç gün süren tartışma neticesinde Sabetay'ın bilgisine yenilen Kohen Müslümanlığı kabul ederek onu Osmanlı yetkililerine ihbar eder. Sadrazam bizzat konuyla ilgilenir, Sabetay divana çıkartılır. 
Hayatı ile iddiaları arasında bir seçim yapması istenir, o hayatını kurtarmayı seçecektir; Sultan'ın isteğiyle Müslüman olur, devlet kendisine bir rütbe ve aylık bağlamıştır ayrıca. Mesih'in Aziz Mehmet ismini alarak Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok etkisi yaratmıştır. Büyük çoğunluk onun sahte mesih olduğuna inanarak Ortodoks inanca geri döner, ikiyüz ailelik bir topluluksa din değiştirerek onun yolundan gidecektir. Selanik'e yerleşen bu toplum pratikte Zohar'a dayanan mistik bir yaşamı benimser, Yahudi inancını sürdürür, fakat resmen Müslüman milletine dahil olarak yaşarlar.
 Işte tarihte "Dönmeler" olarak adlandırılan cemaat böylece doğmuş olmaktadır. ·H Sabetay Sevi'nin Müslüman olduktan sonrada Yahudi dinine bağlı olarak yaşaması devlet yetkililerinin gözünden kaçmaz. 1676'da ölümüne kadar bizzat Sultan'ın emriyle Arnavutluk'a yollanır. Arıcak orada da müritlerini yetiştirmiş, çalışmalannı devam ettirmiştir. 
Son eşi Ayşe ve kardeşi Yakup Qerido onunla beraber olmuşlardır. 
Ölümünün ardından Qerido cemaatin idaresini ele alır. Arıcak 1900'lere kadar geçen üç asırlık sürede cemaat önce ikiye sonra üçe ayrılaçaktır. Osmanlı devletinin yaşadığı sorunlar, 19. yy. sonrasında ortaya çıkan milliyetçi hareketler, I. Dünya Savaşı ve ardından Mondros Mütarekesi imparatorluğun çökmesiyle sonuçlanır. 1924 ahali mübadelesiyle 20000 kişiye ulaştığı sanılan dönme cemaati de Türkiye'ye gelir. 
Atatürk'ün önderliğinde yeni bir devlet kurulmuştur ve bu devlet de laisizmi benimsemiştir. Ancak 1924'de Karakaş Rüştü olayı ile cemaatler ciddi bir sarsıntı geçirirler.  Sabetay Sevi başlattığı hareketin ilk zamanlannda Yahudilikteki temel bazı inançlan değiştirmiş olmakla beraber günlük dualarda Yahudiliğe bağlı kalmıştı. Sefarad ritüellerinin benimsendiği bu dualara yalmzca bazı eklemeler yaptı. Ancak cemaat üyeleri her zaman bu duaları gizlice tatbik ettiler. 
Toplum dışında daima Müslüman olduklan inancını insanlara benimsetmeye çalıştılar, ki bu da bizzat Sabetay'ın emridir.  Nitekim Sabetay'ın Arnavutluk'taki sürgün döneminde Yahudiliğe karşı inancım kamtlayan en mühim belge bugün lsrail'dedir. 
"""Bu belge onun Arnavutluk Yahudi cemaatine yolhldığı mektuptur, burada Sabetay Sevi Yom Küpur Bayramı için dua kitabı istemektedir.  1924 yılının 10 Ocak günü T.B.M.M. ve Atatürk'e mektuplar gönderen Karakaş Rüştü adında bir vatandaş kendi deyimiyle itiaflarda bulunarak, dönme cemaatinin içyüzünü açıklamaktaydı. 
"""Gazzeli teolog Natan fakir bir ailenin çocuğu iken zengin fakat sakat bir kızla evlenerek zengin olmuş bir haham adayıdır. Sabetay'a gördüğü rüyadan bahsederek onun mesihliğini kanıtlayan, rivayete göre 5 asırlık bir belgeyi kendisine vermiştir. 
(1.A. Gövsa, Sabetay Sevi, s. 26-27) """
Zaten Yakubi cemaati daha Selanik'te iken ömrünü tamamlamış, Kapancılar Gonca-ı Edep hareketiyle dış cemiyetle asimilasyonu benimsemişlerdi. Yalnızca kurumsal yapısını sürdüren Karakaşlar kalmıştı ve bu olayla onlar da büyük sorunlar yaşadılar.8 Dönem idaresinin baskısından korkan cemaatler ellerinde kalan son birkaç belgeyi de yok etme yoluna gittiler. 
1917'de Selanik'te yaşanan büyük yangın dönme toplumun en önemli kaynaklarım yok etti. 1924 göçü sırasında da Selanik Yahudileri'nden Saul Amarillo'ya bırakılan el yazması dua kitapları oğlu tarafından l 948'de 1srail'e getirildi. Bugün orijinal mektubu Kudüs'de saklanmaktadır. Cemaatin Yahudiliğe yeniden geri dönme istekleri de iki kez reddedildiği için Türkiye toplumuna karışına tek sonuç olarak kalmıştır.
Olay basında ve T.B.M.M.'de uzun süre tartışıldı, ancak daha sonra kapandı. Fakat tartışmalar sırasında pek çok aile elinde bulunan aile yadigarları belgeleri " ... evler dahi aranacak" söylentisi üzerine yok etti. 8 Sabe.tay Sevi'nin ölümünden sonra kayınbiraderi Yakup Qerido cemaat idaresini ele almıştır. 
Bir süre onun idaresinde yaşayan cemaat, daha sonra tam olarak bilinmeyen bir sebeple ikiye ayrıla.caktır. Yakup'un taraftarları Yakubiler, ana grup ise Kapancılar adını almışlardı. Yakubiler sayı.ca en küçük ve bugün için en az bilgiye sahip olunan gruptur. Daha sonra Kapancılar grubu içinde Osman Baba olayı ile yaşanan bölünmede de i.ki alt grup ortaya çıktı. 
Osman Baba'nın mesihin devamcısı olduğuna inanan Karakaşlar ile bunu reddeden Kapancılar. Son gn:p, Sabetay Sevi'nin ailelerine en bağlı olan gruptur ve Yahudi ritüellerinde de en az değişikliği yapmışlardır. Ancak sanılanın aksine·. bu son bölünmede her şeye rağmen aileler bağlarını kesmediler. Sclanik'tede birbirine yakın mahallelerde oturuyorlardı, oysa Yakubiler bu iki cemaatten kendilerini tamamıyla soyutladılar. . 
'Bu konuda Gershom Sholem, 'Ihe Mystical lıfesial1 Shnbtaı Zwi adlı eserinin önsüzünde ayrıntılı bilgiler vermektedir. Ancak şunu belirtmek gerekiyor; Sabetay Sevi ardında hiçbir yazılı Tora ve · Zohar yorumu bırakmamışnr. Onun müritlerine anlattıkları, daha sonra cemaat üyelerince el yazısı olarak yazıldı \'e bunların büyük bir kısmı 1917 Selanik yangınında yok oldu. 
Ancak 1813'te Nehemia Hayan isimli bir haham tarafından yazılan 'Ihe Mystery of · 'Ihe Fait/J By Amiralı isimli eser ona dayandırılmaktadır. "Raza di Melıemenuta" orijinal adına sahip bu eserde yazar, bizzat Sabetay · Sevi'nin inancının temelini teşkil eden "Ufriyetin Sırrı" kavramım onun ağzından aldığını belirtmektedir.
Yukarıda anlaulan tüm bu olaylar, 500 yıl önce Yahudi olarak Osmanlı topraklarına gelen fukat daha sonra Yahudilikten ayrılan bir cemaatin kısa tarihidir kuşkusuz. Ancak Sabetaycılık, daima Sefarad kültürünün bir parçası olmuştur, o kültürün içinden çıkmışur. Nitekim Osmanlı Imparatorluğu'nun siyasi hoşgörüsü uzun süre bu kültürün ortak dili olan Ladino'nun cemaatler içinde korunmasına yol açmış, Türkçe'ye geçiş a11:cak 19. yy. sonrasında olmuştur. 
Sabetaycılığın temeli Zohar'a dayanır. Zaten arkasında hiçbir yazılı metin bırakmayan Sabetay Sevi'nin tüm çalışmalan bu mistik dünyanın açıklanması üzerineydi. Nitekim bilgileri onun ölümünden sonra sistematik hale getirildi, kitaplar yazıldı, ancak cemaatin gizli olarak yaşama kuralı nedeniyle bunlar açıklanmadı. 1917 yangını öncesinde Selanik'te Kapancılar grubunun kütüphanesine giren tek insan, tarihçi Rozanes olmuştur. 
O bu kitapları incelemiş ve bulgularını İbranice eserinde yazmışur. Bugün için Sabetaycılık, dünyanın hiçbir Yahudi cemaatince Yahudilik olarak kabul edilmemektedir, ancak Osmanlı mistik yaşamına da önemli etkilerde bulunan böyle bir cemaatin elde kalan son dökümanlannın da Israil'de bulunması, bu ülkenin Sabetaycılığı hiçbir şekilde 
Israil'in ve Yahudi kültürünün bir parçası saymaması, ayrıca bu belgelerin 
Türkiyeli araştırmacılarca tanınmıyor olması tabii ki üzücüdür. 
Ustelik bugün hemen hemen ortadan kalkan bu topluma köken olarak bağlı olan insanlar, Türkiye'de yaşamakta, bu ülkenin kültür hayauna katkılarda bulunmaktadırlar. Dolayısıy!a en kısa zamanda bu değerli el yazmalarının Türkiye'ye getirilmesi ve burada koıunarak araşurmacılann yararlanması için tasnif edilmesi amaçlanmalıdır. 
Ayrıca 500. yılını kutlayan Sefarad kültürünün ayrılmaz bir parçası olan bu toplumun sanki hiç yaşamamış olarak ele alınması da üzücüdür. Türkiye devletinin de desteklediği kutlamalarda Sabetaycılık ele alınmalı, tartışılmalı ve bu hareketin bilimsel olarak incelenmesi sağlanmalıdır. 
Atatürk'ün İlk Öğretmeni Şemsi Efendi Hakkında Bilinmeyen Birkaç Nokta 
Osmaanlı lmparatorluğu 'nun son yıllarında yaşanan siyasal ve ekonomik olayların incelenmesi belli başlı merkezlerin önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu merkezlerden biri olan Selanik şehri, tarihi rolü açısından belki de en az ele alınmış olanıdır. Türkiye'nin ilk siyasal dernekleri burada kurulmuş (Mason locaları, İttihat ve Terakki gibi), lstanbul'da yaşanan 31 Mart isyanı bu kentte organize edilen bir ordu tarafından bastırılmış, 
Sultan 2. Hamid sürgün günlerini bu şehirde geçirmiştir. Ama tüm olayların dışında hiç kuşkusuz en önemlisi, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'ün Selanik'te doğmuş ve burada ilk eğitimini alamış olmasıdır. 
Atatürk, Nutuk'ta çocukluk yıllarını anlatırken, okul çağı geldiğinde annesiyle babası arasında sürekli bir tartışma yaşandığını belirterek, buna neden olarak annesinin onu mahalle mektebine gönderme arzusuna karşılık, babasının bir süredir faaliyette bulunan ve modern sistemde eğitim veren Şemsi Etendi Mektebi'ne gönderme isteğini göstermektedir. 
Sonuçta küçük Mustafa Şemsi Efendi Mektebi'ne gidecektir. Tarihçiler ne yazık ki, Atatürk'ün hayatıyla ilgili yaptıkları araştırmalarda onun bu okuldaki yaşantısını pek fazla ele almamışlardır. Halbuki o dönemde yeni birtakım eğitim ınetodlarını uygulayan Şemsi Etendi Mektebi'nin gerek Selanik ve gerek daha sonraları lstanbul'da taşımış olduğu bazı fonksiyonlar olmuştur ki, bunlar yazımızın konusunu teşkil etmektedir.
Atatürk'ün ilk öğretmeni olan Şemsi Efendi ve okulu hakkında birkaç makale yayınlanmış olmakla beraber, bunların hiçbiri tam olarak aydınlatıcı bilgiler verememektedir. Şemsi Efendi 'yi en son olarak ele alan Doç. Dr. Özcan Mert' in "Atatürk'ün tık Öğretmeni Şemsi Efendi" adlı çalışması,I bunların içerisinde en kapsamlı bilgileri ihtiva etmesi açısından önemlidir. Fakat bu çalışmada da eksik kalan bazı noktalar olmuştur. Şemsi Efendi 1852 yılı civarında aslen Sabetaycı bir ailenin ferdi olarak doğdu Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenen Şemsi Efendi Selanik'te açılan bir yabancı okulda çalışmaya başladı. 
Burada öğrendiği metodlan kendi kuracağı bir okulda uygulamak amacındaydı, ancak maddl olanakları yeterli olmadığı için destek bulması gerekiyordu. İşte kendisine bu destek mensup olduğu "Kapancı" grubu üyelerince sağlanmıştır. Kapancı grubunun eğitim hususunda Şemsi Efendi'yi desteklemesinde iki amaç vardır: ilki sürekli ticaret ilişkileri nedeniyle Batı 'yı tanıyan grup üyelerinin oradaki ileri teknoloji ve kültürel aşamaya ulaşma istekleridir. Sabetaycılar ilerlemenin ilk koşulunun gelişmiş eğitim kurumlan olduğunu anlamışlardı. Diğer amaç ise, 19. yy.'a kadar sürekli kapalı şekilde yaşayan cemaat üyelerinin 
--------------------------
((1 Bu çalışma 1990 yılında Ankara'datoplanan 11. Türk Tarih Kongresi'nde tebliğ olarak sunulmuş, aynı zamanda da Atatürk Araştırnıa Merkezi Dergisi'nin 7. cilt (Mart 1991) 28. sayısında da yayımlanmıştır. 
2 Sabetaycılık kavramı tarih literatüründe genellikle "Diinmelik" olarak ifade edilmektedir. Bu konuda bkz. Ilgaz Zorlu, Tarih ve Toplıtm, Eylül 1992 tarihli sayıda yayımlanan "500. Yılda unutulan Bir Cemaat: Türkiye Dönmeleri"adlı makale. 
3 Mert, "Atatilrk'ün ilk öğretmeni Şemsi Efendi", s.332-333. 
4 Şemsi Efendi köken itibariyle Sabetaycı Cemaatin "Kapancı/ar" grubundandı. Kapancı/ar 17.yy.'da Mesihliğini ilan eden Sabetay Sevi'ye bağlı kalmışlardır, onun tekrar Mesih olarak geri döneceğine inanıyorlardı. Diğer grup olan Karakaş/ar' a göre taasuptan uzak olmakla beraber: yine de 19. yy. başlarına kadar dini ritüellerini uygulamışlardır. 
5 Her kültür sahip olduğu değerleri gelecek kuşaklara eğitim yoluyla bırakabilir. Okullann varolma nedenlerinden biri de budur: Bilimsel ve kültürel gelişmeleri bir sonraki kuşaklara aktarabilmek. ))
6 Çoğunluğunu 1492'de lspanya'dan Osmanlı topraklarına göç eden Musevilerin oluşturduğu Sabetaycı cemaatte konuşulan' günlük lisan İspanyolca olmuştur. Başta diğer Sefarad Yahudileri'niıı de konuştuğu bu dil, daha sonralan Alliance okulunun getirdiği Fransızca ve gLinlük Türkçe lisanlarıyla birleşerek "]udeo lspanyol" halini alıp "Ladino" olarak adfandınlmıştır. Halbuki Sabetayalar sürekli olarak dışa kapalı bir cemaat yapısını muhafaza ettiklerinden 17. yy. lspanyoka'sını 19. yy'a kadar aynen koruyabilmişlerdir. 
7 Nitekim Sabetayalar'ın konuştukları farklı Türkçe 1924 mübadelesi sonrasında İstanbul'a gelmeleriyle halk tarafından algılanabilmiştir. Lisan sorunu cemaat okullarının kurulmasında da etkili olmuştur. 
8 Ergin, Türk Maarif Tarihi, s. 468-69 arasından özetle. 
9 Mert, Atatürk Araştırnıa Merkezi Dergisi, c:7, s.28. 
10 ihid. 11 Sevi ortaya koyduğu birtakım dini teorileri klasik Yahudi anlayışından farklı olarak Zohar'a dayandırmaktaydı. Ancak bilgilerini yalnızca' ona inanan müritlerine açıklamıştır. Literatürde "Hoca" veya "Ogan" ya da "Ağa" olarak geçen Sabetaycı din adamları kurdukları ·okullarda bu bilgileri genç kuşaklara aktarmaktaydılar. Şemsi Efendi de 19. yy'ın en büyük Kabbala üstatlarından biri idi. 
12 Önce Yakubiler ve Sabetaycılar olarak ikiye ayrılan Sabetayistler, "Osman Baba" olayıyla sonunda üçe bölünmüşlerdi. Büyük Sabetaycı grubun içinden Osman ismindeki Baruhya Ruso'nun Mesihliğine inanan K:ırakaşlar'ın - ya da Onyollular- ayrılmasıyla bölünme gerçekleşmiş oldu. Son grubun adı da K:ıpancılar'dır. 
13 Mert, nge, s: 334, 26 sayılı dipnot. 
14 Fe\'ziye Mektepleıi'nin kuruluş amacı "K:ırakaşlar" grubunun cemaatçi yapısını devam ettirme amacına dayanmaktaydı. Bu K.-ıP•lllcılar'la ar-alarmdaki en önemli farklardan biridir. 
15 Düzdağ, Tarihimizde Gizli Çeb1·e/eradlı kitaptan. 16 Bunun en büyük nedeni, bu grubun genç üyelerinin Türkler'le ka}•naşma arzularıdır. Onlar K:ırakaşlar'ı cahil \'e mutaassıp görmekteydiler, üstelik Sabetay Se\'i'ye de inanmıyorlardı.
------------------------------------
Türkçe'yi yeterince konuşamamalarıydı.6 Gerçekten de Tanzimat'la beraber Osmanlı ülkesinde ortaya çıkan "eşitlik" ilkesi ile farklı dini toplumlar arasında kaynaşmalar olmaktaydı. O zamana kadar aile içerisinde sürekli olarak !spanyolca7 konuşan Sabetaycılar, bu durum karşısında ülkede en çok kullanılan dili -Türkçe'yi- ogrenme zorunluluğunu anlamaktaydılar. Nitekim okulların desteklenmesinin belki de en başta gelen nedeni budur.8 Osman Ergin'e göre, "Tarz-ı Cedit" adlı yeni öğrenim usulünü ilk uygulayan okul İsmail Hakkı'nın Selanik'te aarap bir mescidi okul haline sokarak Halil Vehbi ve Derviş Efendilerle beraber çalışmışlardır.
Fakat Mert'e göre, 1872 yılında, Şemsi Efendi'nin Sabri Paşa Caddesi'ndeki Çarşamba Dergahı'nda açtığı okul ilk olma özelliğindedir.ıo Bütün bu okulların ortak özelliği, Sabetaycı aydınlarca finanse edilmiş olmalarıydı. Şemsi Efendi'nin diğer bir özelliği ise, yaşadığı dönemin en büyük Sabetaycı kabalistlerinden biri olmasıydı.11 Amacı, 1800'1erde yaşanan Osman Babal2 olayından sonra ayrılan Ka rakaşlar grubuyla kendi grubunu birleştirmekti. Hatta bu amaçla Karakaşlar grubuna ait okullara giderek orada tartışmalara girdiği bilinmektedir. 1885 yılında Fevzi Sıbyan olarak bilinen okulun kuruluşunda da oldukça önemli bir rol almıştır, hatta bu okulun kurucusu olduğu ileri sürülmüştür.
 Fevziye Mektebi, onun gibi daha sonralan İstanbul'da da faaliyet gösterecek olan "Mekteb-i Terakki"ye göre daha radikal ve cemaatçi bir yapıya sahiptir.14 Şemsi Efendi'nin burada "Akaid-i Diniye" öğretmeni olarak görev yapması da, onun Sabetaycı dini kuralları gençlere aktarma amacından kaynaklanmaktaydı. Mektebi Fevziye'nin de kuruluşu ve ilerki faaliyetlerinde Karakaşlar grubunun maddi desteği olmuştur. Okul bu grubun resmi okulu görünümündeydi. Ahmet Emin Yalman, l922'de Vatan gazetesinde yazdığı "Tarihin Esrarengiz Bir Sahifesi" adlı yazı dizisinde, Karakaşlar grubunda meydana gelen ilerlemenin Fevziye Mektebi sayesinde olduğunu iddia ederek, "
 ... iki asırlık fakrü cehaleti beş on senelik bir intibah silip süpürdü. 
Bir zamanlar memleketin en mükemmel terbiye müessesesi olan Fevzi Sıbyan ve Fevziye'nin, bu intibahın husulüne pek bir tesiri olmuştur" ifadesini kullanmıştır. Şemsi Efondi sağlığında Karakaş ve Kapancı gruplarını birleştirmeyi amaçlıyordu. 
Ancak onun her iki cemaati birleştirmeye yönelik çabalan tepkiyle karşılandı. 
Kendisini cemaatten dışladılar, 1912 'de Türkiye 'ye gelen Şemsi Efendi ilk öğretim müfettişliğine tayin edildi, ancak sıkıntılı ve parasız bir hayat yaşadı, 1917'de öldüğünde Üsküdar'daki Selanikliler Mezarlığı'nda Karakaşlar'a ait bölüme gömüldü.
betaycı grubun içinden Osman ismindeki Baruhya Ruso'nun Mesihliğine inanan K:ırakaşlar'ın - ya da Onyollular- ayrılmasıyla bölünme gerçekleşmiş oldu. Son grubun adı da K:ıpancılar'dır. 
13 Mert, nge, s: 334, 26 sayılı dipnot. 
14 Fe\'ziye Mektepleıi'nin kuruluş amacı "Karakaşlar" grubunun cemaatçi yapısını devam ettirme amacına dayanmaktaydı. Bu K.-ıP•lllcılar'la ar-alarmdaki en önemli farklardan biridir. 
15- Düzdağ, Tarihimizde Gizli Çeb1·e/eradlı kitaptan. 
16 Bunun en büyük nedeni, bu grubun genç üyelerinin Türkler'le ka}•naşma arzularıdır. Onlar Karakaşlar'ı cahil \'e mutaassıp görmekteydiler, üstelik Sabetay Se\'i'ye de inanmıyorlardı. 
Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk öğretmeni olan ve onun Nutuk'unda adı geçen Şemsi Efendi, devrinin yalnız büyük bir eğitimcisi değil, aynı zamanda siyasi yönleri de olan bir kabalistiydi. Hayannm büyük bir bölümünü Zohar'ı tetkik ederek geçiren bu kişi, Karakaş ve Kapancı gruplarını birleştirerek Sabetaycı cemaatin yaşamasını amaçlıyordu. Ancak bu idealinde başarılı olamadan öldü. Acı olan, yaşamının son yıllarını sefalet ve zorluklarla geçiren bu insanla ilgili yeterli bilimsel çalışmanın yapılmamış olması ve Türk eğitim hayatına olan katktlannın unutulmasıdır. 
Sabetaycılık ve Yahudilik
 İzmir'li haham Sabetay Sevi'nin başlattığı ve yaşadığı onyedinci yüzyılda tüm Yahudi cemaatleri üzerinde derin etkiler bırakan Sabetaycılık daha sonra gizliliği prensip edinen yapısı nedeniyle giderek unutulmaya başlandı. Sabetaycılar Müslüman dini görüntüsü altında Ortodoks Yahudilikten farklı olarak Tora-ICabbala ekolüne bağlı. bir sistemi geliştirdiler. 
İIk zamanlarda lbranice ve Ladino dillerinde yazdıkları ilahilerde, günlük dualar dışında da: Mesih'i bekleyen melankolik. ve aşırı kuralcı bir sistem kurdular.! Fakat zamanla Islamiyetin etkisiyle de bu dinin bazı kurallarının kendi sistemlerine girmesine engel olamadılar. 
Özellikle · Yakubi Cemaati içindeki din! otoriteler bu konuda oldukça serbest davranmışlardır, 
1  Sabetay Sevi'nin, yaşadığı döneme kadar varolan bazı dini kuralları ihlal ettiği bilinmektedir. Ancak buradaki amaç Mesih'in geldiği anda her şeyi yeniden düzenleyeceği emrini uygulamak
Zaten kayboluşu sonrasında bu kuralların pek çoğunun farklı şekillerle de olsa Sabetaycı gruplarda benimsenmesinin nedeni de budur. Bilindiği gibi Talmııd, Torah' ın kurallarını açıklayan bir rehber niteliğindedir. Fakat çağlar boyunca da İspanya mistisizminin ana kitabi Zohar ile çelişkiler içinde olmuştur. O kadar ki bizzat Rambam "Aklı Karışanlara Rehber" adlı eseriyle adeta Zohar ekolüne karşı savaş açmışnr.
 lşte Sabetay Sevi aslında Luria tarafindan başlanlan bir hareketin takipçisi olarak talmudistlere karşı bir harekete girmiştir. Fakat olaylar onu beklenmedik sonuçlara götürmüştür.
zaten bizzat Yakup Qerido'nun da hac sırasında ölmesi bunun bir nedenidir. Burada yapılmak istenen aslında Rabbe inanan ve onun gerçek kurallan doğrultusunda hareket
eden bir cemaat yaratmaktı. Mesih'in tekrar geri gelmesiyle berabcr Sabetaycılar, vaadedilen topraklara kendilerinin gideceklerine ve oradaki gerçek lsrail'i kuracaklarına inanmaktaydılar.
Sabetaycılık hareketinin, karakteri ve hedefi açısından, kısa
sürede Talmudistler tarafından reddedilerek çok sert şekilde cezalandırılmasına şaşırmamak gerekiyor. 
Ancak bir süre sonra hereketin dinsel bir hayal kırıklığına ve içe kapanıklığa dönüşmesinin kabul edilemezliği, dönemin dinsel . otoritelerince belki de o ana dek Yahudi tarihinde hiç görülmedik bir şekilde cezalandırıldı. Yahudiler'in Sabetaycılar ile konuşmaları ve hatta temas etmeleri yasaklandı. Hahamlar, tıpkı Tann'nın günahkar lsrail'i Torah' ta anlatıldığı şekliyle cezalandırdığı gibi cezalandırdılar bu cemaati ... 
Selanik şehrine yerleşen Sabetaycılar, tüm diğer etnik topluluklardan bağımsız, kendi aralarında iş bölümüne dayalı bir dini ve sosyal hayatı Osmanlı otoritelerinin hoşgörüsü içinde yaşama çabasına giriştiler. Fakat Yahudi sosyodini hayatına bağlılıkları aralarındaki kan bağı, ortak lisan gibi unsurlar nedeniyle de tam olarak bu yasaklamalara uyamadılar ve tarihi belgelerin de desteklediği gibi her dönemde Yahudi toplluklar ile ilişkilerini sürdürdüler.  Hahamlar arasında dini tartışmalar gizliden gizliye devam etti. 
Her ne kadar dışarıya karşı bıi gizlendiyse de özellikle gelişen ticari hayatın doğal bir sonucu olarak bu ilişkiler hep varoldu. Ondokuzuncu yüzyılla beraber Osmanlı toplum dinamiğinde ortaya çıkan faklılıklara paralel olarak değişmeye başlayan siyasi ortamda da, bir kimlik arayışına girdiklerinde de hep Ya Bilindiği gibi kabbalistler Torah' ın aslında sadece özel bir takım metodlarla ulaşılabilecek gizli bir manası olduğuna inanmaktadırlar. 
Onlara göre, bu gerçek Torah'ı anlamak üstün bir bilgi ve kudreti gerektirmektedir. 
Nitekim daha sonra doğu ve ban mistik akımlarında doğan gizli örgütlerde de hep bu bilgi aranmıştır. 
  Yahudiler yanlarında olmuştur. Nitekim İttihat ve Terakki hareketi ve bununla beraber o dönemde etkinlik kazanan masonluk içinde kurulan dostluklarda Sabetaycılar'ın ve Yahudiler'in aynı amaçlar altında birleşmeleri de bu nedene dayanmaktadır. O kadar ki dönem içinde doğan ve fakat İstanbullu Yahudiler'ce benimsenmeyen siyonizm hareketine Sabetaycılar daha fazla destek vermişlerdir. Dönemin etkili isimlerinden Cavid Bey'in ve gazeteci Ahmet Emin Yalman'ın İsrail'in kuruluşunu destekleyen fikirleri acaba bir raslantı mıdır? 
1924 mübadelesi sonrasında Sclanik'ten Türkiye'nin değişik yerlerine gelip. yerleşen Sabetaycılar'ın özellikle Yahudiler'in yoğun olarak yaşadıkları semtlerde oturmaları ve onlarla aynı kültürel değerleri paylaşmaları o kadar dikkat çekici olmuştur ki, hükumetin çok sonralan ortaya çıkan varlık vergisinde kendilerini bir hedef olarak seçmesine yol açmıştır. 
Ayrıca ikinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Filistin 'e göç eden Sabetaycılar'ın varlıklarından haberdarız. 1948'de İsrail'in bir devlet olarak resmen kurulması sonrasında egemen olan dini yapı yine Talmud-Torah ekolüne dayanmaktaydı. İsrail kendisini yeryüzündeki bütün Yahudi kültürlerinin birleştirici bir temsilcisi olarak görmekteydi ve bu amaçla da ihtilaflı cemaatleri bile -Falaşalar ve Karaylar gibi kabul etmişti. 
Fakat ne yazık ki, kuruluş sırasında oldukça etkileri olan Sabetaycılar bu kapsamın dışında tutuldular. Sadece ikinci reisicumhur lzak Bı:n Zwi zamanında bazı çalışmalar yapıldı ise de bunlar da çok etkisiz kalmıştır. 
Bugün İsrail'de ve dünyanın tüm Yahudi cemaatlerinde Sabetaycılık sanki Yahudi kültüründen doğmamış gibi adeta hiç bir şekilde yokmuşcasına ele alınmaktadır. 
Nitekim Osmanlı topraklarına gelen Sefarad Musevilerinin beşyüzüncii geliş kutlamalarında da Türkiye ve İsrail 'de Sabetaycılar'dan hiç sözedilmemesi de dikkat çekicidir.3 Özellikle tarihin her döneminde hoşgörüye en çok ihtiyaç duyan Museviler'in kendi içlerinden doğan bir konudaki bu katı tutumlarını değiştirmeleri gerektiği gerçeği ile karşı karşıyayız. 
Bu konuda son derece medeni bir çaba gösteren Sayın Moşe Grosınan, Gad Nassi gibi değerli araştırmacıların da katkılarını şükranla belirtirken, gerçekten Yahudi dünyasına ait olan böylesine bir akımın -hem de Yahudi dininin temel kaynaklarından doğan- gözardı edilmeden baskı ve hurafalerden uzak tutularak yeniden ele alınması gereği bilimsel bir zorlama olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Kavramı, Konusu ve Araştırılması Açısından Sabetaycılık 
Osmanlı toplumu ve günümüz Türk toplumunun gerek sosyal gerek kültürel evreninde "Dönmelik" konusunun önemli bir yeri vardır. 16. yüzyıl Musevi dünyasında beklenen Mesih olduğunu iddia ederek, çevresine topladığı müritlerini kutsal topraklara götürüp orada bir Yahudi devleti kuracağını söyleyen Sabetay Sevi artan gücü nedeniyle Ortodoks Musevi din adamlarınca bir tehlike olarak görülerek, Osmanlı Sultanı'na şikayet edilmişti. Sultan karşısında, kendisine yapılan telkinlerle Müslümanlığı seçen Sabetay, müritlerini büyük bir düş kırıklığına uğratmışsa da, ikiyüz ailelik bir grup tarafından inançla takip edilmiştir. 
Bu grup üyeleri de onun yolunu seçerek Müslüman olmuşlar, Sclanik'e yerleşerek dışta Müslüman içte Yahudi adetlerini sürdünnek suretiyle yirminci yüzyıl başlarına kadar yaşa yagclmişlerdi. . iştc tarihçiler arasında Dönmelik" olarak ifude edilen Yahudi tarikatının kısa tarihçesi yukarıdaki. gibi ele alınmışnr günümüze dek. Acaba gerçekten söz konusu olay bu kadar basit midir? Aynca bu hareketin toplumsal etkilerinin düzeyi ne olmuştur? Daha önce kaleme aldığım iki makalemde! Sabetay Sevi ve   hareketini yüzeysel de olsa incelemiştim. Ancak ilgili yazılarda isteğim haricinde "Dönmelik" kelimesinin kullanılmış olduğu dikkatimi çekti.
 Gerek konunun bu adla literatüre geçmiş olması, gerek benim ilgili yayıncılara uyarıda bulunmamış olmam bu sonucu ortaya çıkarmıştı. Bundan dolayı bu makalenin yazılması bir zorunluluk oldu. Bugüne dek bu tarihi olay karşısında yapılan çalışmaların ge· neli Sabetaycılar'ı sahte bir peygamberin peşinden giden kişiler olarak ele aldı. Scholem 'in devasa çalışmasına kadar da hiç kimse olayın düşünsel boyutunu görmedi veya görmezden geldi. Yaşadığı dönemin ve hatcl bugünün bile en büyük kabalistlerinden sayılan Scholem, İngilizce 'ye de çevrilen "Mistik Mesih: Sabetay Sevi" adlı eserinde konuyu oldukça ayrıntılı olarak ele almış, dönemin Musevi dinince önemli merkezlerinde, günümüze kadar ulaşan kaynaklarJ inceleyerek kitabında kullanmıştır. 
Maalesef Türkçe'ye çevrilmemiş olan bu muazzam eser yazarınca beş cilt olarak tasarlanmışsa da, Scholem bunu bitirmeye muvaffak olamadı. Fakat ondan sonra, onun öğrencilerince yayımlanan bazı makaleleri ve kitaplarında da ayrıntılı bilgiler yer aldı, ama bunlar da Türkçe'ye kazandırılmadı ne yazık ki... · Türkçe'de konuya ilişkin ilk yazılı eser 1900'lü yıllarda lstanbul'da yayımlanan bir risale ile olmuştur ki, konu orada da "Dönmeler" adıyla incelenmiştir. 
Daha sonralan bu cemaat üyelerinin siyasal yaşamda önemli roller almalarıyla beraber, ·özellikle radikal dinci kesimle muhafazakar çevrelerden önemli ·tepkiler gelmeye başladı. 1924 yılında yaşanan Karakaşzade olayı ile de konu, bir Yahudi tarikatının Müslümanlık karşısındaki durumu olarak ele alınmış, Sabetay Sevi ve müritleri vatan hainleri gibiymişcesine muamele görmüşlerdir. Dönme kelimesi de bilimsel bir ifade olmaktan öte, küçük düşürücü bir  deyim gibi kullanılmıştır. Nihayet l 980'1i yıllara geldiğimizde yayınlanan iki eserde de5 konuya bakış açısı tarafsız olmaktan ziyade, islamcı bir perspektifle ele alınmıştır. 
Dönmelik kavramını kavram olarak eleştirebilmek için öncelikle ifade ettiği konuyu oluşturan olayları doğru analiz edebilmek gerekir. Şu da açıklıkla belirtilmelidir ki, bugüne kadarki tüm çalışmalar hep basılı kaynaklar ele alınarak yapılmıştır. Halbuki Sabetaycı toplumlar6 gizli olarak dini prensiplerini sürd ürın iişlerdi ve dini bilgiler de genellikle 11Ogan1 1 veya 11 Hoca 11 denilen din adamları tarafından sözlü olarak öğrencilere aktarılmaktaydı. Üstelik yazılı hale gelen bazı bilgiler 1917 Selanik yangınıyla beraber yok oldu, kalanların bir kısmı İsrail 'e götüriildü; bir kısmıysa ha.Ja Türkiye'de yaşayan ailelerce korunmaktadır. 
O halde Scholeın'in ·;alışması da dahil yazılan tüm eserlerde karanlık kalan noktalar mevcuttur. Sabetay Sevi'nin Miislüınan oluşu, yaptığı tüm olağandışı diğer eylemleri gibi Zohar'ın mistik yorumlarına dayanmaktaydı. Nitekim Sara isimli kötii şöhretli bir kadınla evlenmesindeki amacı, kendini bir fahişeyle evleneıi Hoşea ile özdeş kılına çabasıydı.· Din değiştirmesiyse Zohar'da yer alan Mesih'in Yahudiliği kurtarmak için başka bir dine geçeceği inancını temel almaktaydı. Nitekim Sabetay, eylemleriyle zor duruma düşen Yahudi cemaatini Sultan'ın öfkesinden kurtarmak için Müslümanlığı seçtiğini şöyk ifade ediyor
Divana çıkmadan bir gece evvel odama gekn melekler bana: Sen bizim Mesihiınizsin, fakat yarın sen Yahudi ulusunun kaderi için, onun yok olmasını önlemek için İslamiyeti seçmelisin dediler. Sabetay'ın Müslümanlığı seçen müritlerini Yahudilikten ayırması da yine Yahudiliğin seçilmiş toplum olma esasına dayanır ki, Sabctaycılar kendilerini Yahudilik içinde seçilen gerçek dindarlar olarak kendilerini görmektedirler. 
Tüm bunların haricinde Sabetay'ın din değiştirmesi konusu üç ayrı Sabetaycı grupça da farklı değerlendirilmektedir. 
Nitekim, Kapancılar grubundaki inanç şudur: 
Sabetay Sevi padişahın Müslüman olması konusundaki ısrarı üzerine: "Bu can bu bedende kaldıkça " diyerek kelime-i Şahadet getirmiştir. Ancak huzurundan çıkınca cübbesini açmış ve koynunda saklı olan bir kuş göğe doğru uçmuştur, bunun üzerine " işte can bedenden çıktı, Şema Yisracl Adonai Eloheynu Adonai Ehad" diyerek Yahudiliğe bağlılığını belirtmiştir. 
Tüm bu örneklerde açıklanmaya çalışılan husus Sabetaycılığın Kabbala kökenli bir düşünce sistemi olup bugüne kadar tüm hatlarıyla açıklanmadığı -dolayısıyla da bilir.cmediğigerçeğidir. Sabetay Sevi'nin Yahudilikten ayrılıp Müslüman olmasıyla iki yüz ailelik bir grubun da onun yolundan hareketle din değiştirdiği biliniyor. 
Fakat bunun haricinde de Yahudilik dininden ayrılmadan Sabctay'ı Mesih olarak kabul edenler oldu ki, bunlar " Gizli Sabetaycılar"dır. Tiberyalı Abulafya ailesi bunlardan biri olarak örneklenebilı r. Dolayısıyla Sabetaycı cemaatleri din değiştirme eylemivle değerlendirerek "dönme" kavramıyla imgelemek, tam olar;k bilimsel bir yaklaşım olarak gözükmemektedir. Polonya'dan Yemen'e, Rusya'dan Birleşik Amerika'ya kadar değişik ülkelerde bugün bile yaşayan cemaatlerin varlığı da bu tezi dcğrulamaktadır. Kaldı ki, köken itibariyle en eski Sabetaycı toplum Türkiye'dedir ve bu grubu dönme olarak adlandırıp diğer cemaatlerden ayn tutmak gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktıı. Kısaca sonuçta tüm Sabetaycı cemaatleri -ister Türkiye'de ister Yemen'de olsun- tek bir kavramla "Sabetaycılık" adı altında irdelemek en doğrusu olacaktır. 
 (((1-Ilgaz Zorlu. "lstanb11l1da Yaşamış Mistik Bir Cemaat: Seltınikli Dönmeler", Bizim Şehir, Mayıs 1992; "500. Yılında Unutıılan Bir Cemaat: 
"Dönmeler", Tarih ve Toplum, Sap: 105, Eylül 1992. 
2 Her iki makalede de başlık kısımlarındaki "Selanikli Dönmeler" ve "Dönmeler" kelimeleri yayıncılar tarafından konuya açıklık getirmek amacıyla eklenmiştir. 
3 İsrailli araştırmacı Scholem konu hakkındaki en önemli eserin yazandır: T/Je Mystical Messiab: Sabbatai Zwi, Princeton Üniv. 
4 Dönmeler: Hanyas, Koyegos, Sazan isimli eser 1912 yılında yazar ismi belirtilmemek suretiyle Osmanlı harfleriyle basılmıştı. 
5 Türkiye'de yayımlanan en kapsamlı çalışmalar Doç. Dr. Abdurrahman Küçük'iin Dönmeler ve Dönmelik isimli kitabıyla Ycse\'izade'nin Yalmdilik ve Dönmelik adlı eseridir. 
6 20. yy.'a gelindiğinde Sabetaycı toplum dini prensipler yönünden aralarında büyük farklar olan üç ayrı gruptan oluşmaktaydı. 
7 Kendilerini maıninin (müminin İbranicesi!) olarak isimlendirı\1eleri de buna dayanmaktadır. Yalnız burada bir noktayı belirtmekte de  fayda vardır. Yahudiler'in içinde yaşadıkları toplumlarda görünüşte egemen dini seçmeleri yalnızca bir Zohar yorumundan ibaret de· ğlldir. 
Yahudi ve Arap kültür tarihinin tanıtmı ismin'e 
Talmud'un yazan olan Moşe Ben Meymon 
(veya İbn Meymun • Maimonides) 
da Yahudi dinini bırakarak Mi.isliiman olmuştu, Sevi'nin müritlerine emrettiği "benzet-benzeme" prensibinin de fikir babasıydı. 
8 Şema duası bir anlamda Ydmdiliğin besmelesidir: " 
Dinle İsrail, Allah efendimizdir ve tektir" anlamındadır. ))))))))))
Konuyu "Sabetaycılık" adı altında geniş bir perspektifte incelememiz, bizi bilimsel olarak başka bir sorunsala yaklaştırmaktadır ki, bu da "varlık alanı" kavramıyla özetlenebilir. Sabetay Sevi'nin düşünce prensipleri doğrultusunda gelişen mistı"k hareket, öncelikle Musevi dinini temelden sarsmış bir Mesihlik hareketidir ve benzerlerinden farklı olarak dayanağı Kabbala'dır. 
Dolayısıyla onun ortaya attığı yalnızca ve yalnızca cemaat üyelerince bilinen yorumlar, konunun bu açıdan incelenmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Nitekim Scholem 'in araştırmaları da bu yöndedir. Sevi ve müritlerinin Müslüman olmaları, bu dinin kurumları içinde yer almaları, aynı zamanda konunun İslam tarihi ve düşüncesi açılarından da ele 'llınması zorunluluğunu doğurmuştur. 
Bu da bizi ls!am mistisizmine götürecektir ki, orada Mevlevi, Bektaşi, Melami tarikatları içindeki Sabetaycılar'ın rolleri belirlenecektir. Diğer bir açı olayın tarihsel boyutlarıdır. Burada tarih biliminin analiz yöntemleriyle, konu daha da değişik sonuçları gündeme getirecektir. Bu noktadan itibaren gerek Osmanlı ve gerekse çağdaş Türkiye kültüründe bu cemaatin varlığı bizi kültür antropolojisinin alanına sokar. Ayrıca tamamıyla cemaat olarak yaşaması, Sabetaycılığı başlı başına bir sosyolojik problem haline getirmektedir. 
Tüm bu gerçeklerden hareketle görmekteyiz ki, konuya pek çok farklı açıdan yaklaşılabilmektedir w; tarihteki pek az olay böyle bir şansa sahiptir. Sabetaycılık hareketinin bugüne kadarki etkilerinin bilimsel olarak ele ılınmasında karşılaşılan en önemli sorun, kaynak problemidir. Çünkü 1600'lerdc ortaya çıkan harekete ilişkin ilk kaynaklar, Avrupa'da 1800'lerde yayımlanmışken, bu Türkiye'de 1900'lerin başlarında olmuştur. Sabetaycılık temelde gizliliği esas aldığından konu uzun süre unutulmuştu. 
Ancak 1970'lerde Scholem 'in çalışmaları Sabetaycılığı yeniden gündeme getirdi. Gerçekten de o zamana kadar bu konuda yayınlanan pek çok yazılı materyale ulaşan yazar, bunları başarılı bir şekilde kitabında kullanmıştır. Ancak o Türkiyeli Sabetaycılar'ın ellerinde bulunan pek çok kaynağı inceleyememişti. Zaten çalışmalarında eksikler olduğunu sık sık vurgulamıştı. Acaba bugün bile pek çok noktada tam bir bilgi birikimine sahip olmadığımız Sabetaycılık, bu denli farklı bi timlerin alanına girmekteyken neden tam olarak çözümlenememiştir? 
Bunun ilk nedeni, hareketin doğup geliştiği topraklarda uğradığı baskılarla, bu merkezde giderek güçlenen radikal İslamcı tepkilerin sertliğidir. Zira Müslüman çevreler bu konunun kültürel karakterinden ziyade onun inanç yapısının aykırılığına dikkat etmekte ve bu bağlamda hareketi bölücü ve zararlı olarak ele almaktadırlar. Üstelik bu inanca sahip yazarların yayınları konuya açıklık getirmekten çok, yanlı ifadelerle toplumsal tepkileri çekme amacındadır. Zaten demokrasi sorunlarıyla uğraşan bir toplumda, teröre kayan radikal akımlar şiddet ve baskıyı yöntem olarak benimseyince, konu bir tabu halinde kalmıştır. 
Diğer bir neden Sevi'nin öğretileri konusundaki gizlilik kuralıdır. Çünkü Sevi, Kabbala yorumlarına dayanan mistik sırlarını yalnızca cemaat üyelerine aktarmıştı ve bunların başkalarına aktarılmasını kesin surette yasaklamıştı. Bu ilke her üç cemaatte de korundu, pek azı yazılı hale getirildi. Hazırlanan kitapların büyük kısmıysa, önce 1917 Selanik yangınında yok oldu, ardından 1924 Karakaşzade olayıyla pek çok aile ellerindeki belgeleri yok etti. Bunun haricinde din adanılan bilgilerini sonraki kuşaklara aktarmaktansa, beraberlerinde mezara taşımayı tercih ettiler. Bugün hala yaşayan pek çok yaşlı kimseyse, bilimsel araştırmalara katkıda bulunmadan, bilgileriyle beraber ölüp gidecektir. 
Kaldı ki, hiçbir kurum oldukça külfetli ve masraflı olan bu araştırmalar; finanse etmemektedir. Bununla beraber, bizzat bazı kişiler de konunun araştırılmasına engel olmaya çalışmaktadırlar. Nihayet, konuyla ilgili Israil'de bulunan kaynaklar, yeraltındaki depolarda bilim adamlarınm incelemelerinde adeta kaçırılmaktadır. lşin garip yanı, bu belgelerin gerçek sahipleri Türkiye'dedir ve bu kaynaklar artık Türk kültür hayatına da girmiş olan bir toplumun malıdır ve Türkiye'nindir. Dolayısıyla yurtdışında 500 yıllık Sefarad kültürünün koruyuculuğunu yaptığını söyleyen bir Türkiye, bu kültürün önemli bir parçasını oluşturan eserlerin buraya getirilmesini sağlamalıdır.
Bugün Sabetaycılık konusunda, özellikle Batı 'da giderek artan bir ilgi vardır. Aynı zamanda bu hareketin Polonya, Rusya, Hollanda ve Akdeniz ülkelerinde hala devam ediyor olması, ne denli ilginç bir karakteri olduğunu ispatlamaktadır. Bu da konu üzerinde yeni araştırmalar yapılması zorunluluğunu ortaya koyar. En kısa zamanda, bu dini akımın pratiğini yaşayan kimseler yaşamaktayken, maddi kaynaklar sağlanmalı, konu tüm yönleriyle açığa kavuşturulmalıdır. Bugünün Türk aydınlarına tarihin yüklediği görev, en kısa zamanda bu dini akımm karanlık noktalarını aydınlığa kavuşturmaktır
Sabetaycı Kültüre Ait Üç Belge 
Topluınsal Tarih gibi Türkiye'nin bilimsel yaşamında önemli işlevleri olan bir dergide yazı yazmak herşeyden önce yazı yazan kişiye bir takım sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumlulukların en başında da nesnel olmak, tarihi gerçekleri çarptırmadan kaynaklarıyla belirleme zorunluluğu gelmektedir. Ancak tabiatta varolan her kuralda olduğu gibi burada da bir istisnanın saklı tutulması gerekebilir. 
Bu yazımızda sözü geçen belgeler, ne yazık ki çeşitli nedenlerle yayımlanamıyorlar, sadece yazarın ve kapalı bir cemaatin üyelerince görülebilen bu dokümanların gerçekliklerinin tartışılması da yine okuyucuya kalmaktadır. Ancak Sabetaycılık gibi tarihçesi gerçekten çok az bilinen ve ilgiyle takip edilen bir olgunun aydınlatılması gereği de ister istemez bizi bilimsel kuralları dışma -sadece kaynakların orjinallerini yayımlayamamak ile- itmektedir. Sabetaycılık hareketinin Sabetay Sevi sonrasında Selanik'te devam ettiği ilk andan itibaren soy ağacı tutmak hemen hemen her ailenin benimsediği bir metoddu. Bunun en önemli nedeni Yahudi kökeni muhafaza etmek, bir süre sonra ortaya çıkabilecek karma evlilikleri ve kan değişimlerini belirlemekti. 
Çünkü Sabetaycılar, Sevi'nin kuralları uyarınca yalnızca ona inanan kişilerle evlenebiiirlerdi. Her ne kadar Karakaşlar'ın lideri Baruhya'run ( Osman Baba) Polonya'da yaptığı bazı misyonerlik faaliyetleri olmuşsa da, bu da, tümüyle o bölgede yaşayan Frankistleri (Yahudi kökenli bu dönmeler aynı Sabetaycılar gibi Hıristiyanlığı benimsemişlerdi) ve Yahudileri hedef almıştı. 
Zaman içerisinde Sa33 betaycılar'ın aralarında ortaya çıkan bir takım bölünmeler sonucunda üç alt grup oluşmuşsa da (bunlar Karakaşlar, Kapancılar ve Yakubiler'dir) her üç grupta da soy ağacı yapma geleneği konınınuştur. Bir süre sonra sürekli aile içi evlenmeler ortaya çıktığından giderek kişiler arasında yakın akrabalıklar kurulmaya başlanmıştır. Sabetaycı soy ağaçlan konusunda, İsrail arşivlerinde saklanan belgeler bir yana bırakılırsa, eldeki en somut kaynak gazeteci Bilgin ailesine ait olan ve bir kitap halinde de yayımlanan bir şeceredir. 
"Yeni Asrın Selanik Yılları" adında Türkmen Parlak 'ın yayımladığı bu kitapta maalesef tarihi bir gerçek tamamıyla çarptmlarak bu ailenin tarihçesi Anadolu 'ya dayandırılmaktadır. Ne enteresandır ki bu ailenin kökeni dikkate alınmadan 1750'lerde Anadolu'dan Edirne'ye getirilen Türkler'e dayandmlmaktadır. Fakat umarız yazar bu zorunlu göçün tarihi kaynaklarını araştırmıştır ve bunları cevabi bir yazıyla açıklayabilecektir. Fakat bu şecerenin hazırlanış ve teferruatı hakkında daha fuzla bilgi verilmemektedir. Benim bizzat bu ailenin Istanbul'da yaşayan üyeleriyle yaptığım görüşmede, kendilerinin Selanikli oldukları ve Yakubi Cemaati'ne bağlı oldukları bana bildirilmiştir. Yukarıda zikredilen ve bugün Izmir'de yaşayan bu Yakubi ailesinin soyağacından sonra Istanbul'da bir başka Kapancı ailenin elinde bulunan soyağacına gelelim. Şu ana dek hiçbir yerde yayımlanmamış bu soyağacında garip olan nokta, tıpkı ilk soyağacında olduğu gibi, erkekler üzerinde gitmesidir. 
Gerçekten de her iki beigede de kadınlara hiç yer verilmemiştir. Halbuki Sabetaycılıkta da tıpkı Yahudilikte olduğu gibi kan anneden geçmektedir. ikinci soyağacının hazırlayı.cısı olan kişi, temel olarak ltalya'nın Alvo kasabasından Selanik'c gelerek Sabetay Sevi hareketine katılan bir kişiyi ele almaktadır. Şecerenin alt orta kısmında bir ağaç resmedilmekte ve burada Sabetay Sevi olayı anlatılmaktadır. Şecerenin başlangıcında yer alan Abdullah Efendi'nin Avcı Sultan Mehmet tarafından çiçekçibaşı yapıldığı iddia edilmektedir. 
Sabetay Sevi 'nin de İslamiyeti seçtikten sonra kapıcıbaşı yapıldığı düşünülürse, bu iddianın gerçek olma payının oldukça yüksek olduğu belirlenmektedir. Ayrıca bu zatın öldükten sonra Selanik'te gömüldüğü belirtilen yer, daha sonra Yunanlılar'ca ortadan kaldırılan Dönme Mezarlığı idi. 
Bu soyağacı 34 da ondokuzuncu yüzyılın sonuna kadar getirilmiştir, bu makalenin yazarında ayrıntılı resimleri mevcut olmakla beraber bir rivayete göre bir süre sonra bir Sabetaycı ailenin hayatını konu alan bir kitapta yayımlanacağından burada kaynak kullanılmamaktadır. Ancak hiç kuşkusuz, bu iki soyağacının dışında en önemii olan yine hiç ortaya çıkarılmamış olan ve yine İstanbullu bir a:­ lenin elinde bulunanıdır. Bu Jğacın kökeninde Sevi'ye inanan iki yüz kişi geldikleri mekanlar itibariyle ele alınmaktadır. 
Daha sonra Yakubiler'in bölünmesine kadar gelen bu ağaçta ayrılan her aile İbranice " Koferim " ( kafirler) kelimesiyle belirlenmiştir. Ancak esas bölünme Osman Baba olayı neticesinde olmuştur \'e soyağacının bu günkü varisi olan kişinin akrabaları (bu akrabalık on kuşakın üstüne çıkmaktadır) arasında ağaç taksim edilmiştir. Osman Baba olayı sırasında iki kızkardeş eşlerinin farklı gruplarda yer almalarıyla beraber aynlrriışlarsa da görüşmelerini sürdürmüşlerdir. Bu soy ağacı Latin harfleri ve İbranice harflerden oluşturulmuştur. Burada aynca yaşadıkları dönemde Sabetaycı inanışa katkıda bulunan kişiler de ele alınmışnr. 
Üstelik bu ·soy ağacının diğer bir önemi de kadınlan da içeren bilgileri ihtiva etmesidir. Soyağacının etrafı bir takım dualarla süslenmiştir, sahiplerinin izniyle bu ağacın bir kopyası alınmışsa da, varislerin istekleri doğrultusunda yayımlanamamaktadır. Sabetaycı soyağaçlan konusunda kısaca bilgi verilmeye çalışıldı. Gerçek şu ki, 1917 Selanik yangını sonrasında kaynakların ortadan kalkmış olması tarihçeleri oldukça giiç şartlarda çalışmaya itmektedir. Ancak ne yazık ki ortaya çıkan bazı bilim şarlatanları da ailelerinin Sabetaycı kökenlerini reddetme yolundadırlar ve sırf para kazanma uğruna bir takım hayali bağlar ortaya çıkarmaktadırlar. Umarız ki, bu konuda elinde kaynak olan kişiler ortaya çıkıp gerçekleri yazabilme cesaretini gösterirler.
Sabetaycılara Ait Bilinmeyen Bir Dua ve Dinsel Anlamları Sabetaycı cemaatlere ait olan dua kitaplarının önemli bir kısmı Israil devletinin· kuruluşu sonrasında burada kurulan lbrani Üniversitesi ve ona · bağlı olarak çalışan Ben Zwi Enstitüsü'nde yer altında kurulmuş olan muazzam kütüphanelerde muhafaza edilmektedir.! Ancak genellikle 1960'lı yıllara dek bu ülkeye gönderilen kaynakların dışında, hala Sabetaycı kökenini koruyan ailelerde de bu tarihi cemaat hakkında önemli bilgiler verecek dokümanlar bulunmaktadır. Türkiye'deki Sabetaycı ilk el kaynaklara geçmeden evvel bugüne kadar Türkiye 'de hakkında ayrıntılı pek fazla bilgi bulunmayan ancak gerçekten pek çok açıdan tarihi önemi olan bir kitaptan sözetmek gerekmektedir. 
Bu kitap Ibranice'deki adıyla "Sefer Şirıtt ve Tişbalmt Şet Ha Şabtayim" 
1947 yılında -Israil devletinin kuruluşu öncesinde o zamanki adıyla Filistin'de basılmıştır
Her ne kadar İsrailli bilim adamlarınca Sabetaycılara ait kaynakların burada muhafaza edildikleri gerçeği -bu kaynakların İsrail dışına çıkarılamaması amacıyla- yalanlanmaktaysa da bizzat bu makalenin yazarı 1991-92 yılları arasında bu değerli kaynaklar üstünde incelemeler yapma olanağı bulmuştur. Ayrıca bu kaynakların 1srail'e nasıl ulaştıkları ve muhteviyatları hakkındada lsrail'li değerli bilim adamı Gershom Scholem "Sabatay Zwi-The Mystical Messia/J , Princeton University Press 1977 " adıyla İngilizceye'de çevrilen kitabının önsöz ve giriş bölümlerinde ayrıntılı açıklamalar vermektedir. 

Türkçe'deki anlamıyla "Sabetaycılar'ın Şarkı ve llahileri" kitabıdır. 
Kitap Moşe Attias tarafından yazılmıştır. Kitabın önsözünü, kendisi de baba tarafından Sabetaycı olan ( bu, tamamiyle Sabetaycı bazı ailelerce iddia edilmektedir), İsrail' in kurucuları arasında yer alan ve sonra da bu ülkenin ikinci Cumhurbaşkanı olan lzak Ben Zwi yazmıştır. 
Yine aynı kitabın içinde yeralan ilahilerin dini kökenleri hakkında dipnotlar veren kişi de Kabbala teorisi konusundaki çalışmalarıyla tanınan, Sabetay Sevi'nin hayatı konusundaki kapsamlı bir yapıtın yazarı ve modern İbranice'nin yaratıcılarından olan Gershom Scholem'dir. 
Kitabın ilgi çekici yönü Sabetaycılar'a ait olan dinsel şiirlerin toplandığı bir antoloji olmasıdır. 
Bu şiirler İzmirliler olarak da bilinen Kapancılar grubuna ait bir ailenin arşivinden alınmıştır. Kitap genellikle İspanyolca, Türkçe veya İbranice olarak söylenen ilahileri içermekteyse de yazı dili olarak İbranice kullanılmıştır. 
Ancak ilerleyen zaman içinde İbranice'nin İzmirliler grubunda cemaat· üyelerine yeterince öğretilememesi nedeniyle birtakım ibranice imla hataları yapılmıştır. 
Bu kitap içerisinden, bir cemaat üyesinin Sabetay Sevi'ye karşı olan duygularının ifadesi olması bakımından seçtiğimiz bir ilahiyi buraya naklediyoruz: 
1) Biz sana üftadeyiz ey seh-i hub-i cihan
Rahmedip aşıkların itme sezayi figan!
Rıı-yi zemin görmemiş sen gibi bir hoş revan
Rahmedip Aşıkların itme sezayi figan!

3) Vuslatını can ile itmedeyiz
Aşık-i müstakiniz şimdi biz ey mahruy,
Tekke'yi aşkında hep çekmedeyiz hay hu

Ralmıedip . .. 
 Sabetaycı teorinin esası, Luria
3 Kabbalasında temellenen kırılma olarak adlandırılan bir yaratılış teorisine dayanmaktadır. 
Bu teoriye göre Tanrı, gönderilen bir ışık ve onun 'yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Tanrısal işığı toplayan kaplar bu ışığın kuvvetine dayanamayıp kırılırlar, ışığın bir kısmı ilk kaynağına geri dönerse de diğer bir kısmı kırılan parçalara yapışık kalacaklardır. Bu parçalar klipa denilen kabuklarla kaplanmışlardır ve kötUlükler ortamındadırlar. 
Bu parçaların klipalardan teker teker kurtarılarak kötülükler ortamından çıkarılması ise Tikun olayını meydana getirmektedir. Işte Lurianic inanca göre, Mesih'in4 geliş zamanı Tikun'un gerçekleşmesiyle olacaktı.
 Sabetaycı teoride de Mesih 'in kişiliği ve görevleri Lurianic bir açıdan ele alınmıştır. Sabetaycılar da Sevi 'nin Tikkun olayını gerçekleştireceğinden hareketle klipaların öleceğine ve kötülüklerin yok olacağına inanıyorlardı, bunu dini ritüellerinde söyledikleri ilahilerinde de benimsediler. Aşağıda yer alan ilahi dünya literattfründe ilk kez yayımlanan anonim bir 
Sabetayist şiirdir, ritüellerin uygulandığı yıllarda Kapancı grubunda okunmaktaydı. 
Cennetin kapısı, cevahirdir yapısı
Yosef açar kendisi, konvenyamos konvedrad hey
Başım tacı Sabetay hey başım tacı Sabetay
Direk, direk mumları
Gô'receğiz onları
Kim görürse onları 
Safed Aslanı olarak da tanınan ve Safed Ekolü'nün kurucusu olan lzak . 
Luria Aşkenazi yalnız yaşadığı dönemin değil, kendinden sonra gelen doktrinleri de etkilemiş olan büyük bir Kabbalistti. Kabalacı teoriye Mesih inancını sokmuş ve kimi tarihçilere göre de ölümü sonrasında da Sabetayizınin doğmasına yolaçmışnr. 
Yahudi dininde yeralan ve onyedinci yüzyılda doruk noktasına ulaşan Mesih inancı lsrailloğullan'nın çektikleri ızdıraplara son verecek bir kurtarıcının gelişi olarak tanımlanabilir. Sabetay Sevi yaşadığı dönemin beklenen kurtarıcısı olarak kendini ilan etmiş ve bu yolda da Kabbala'yı temel almıştır. "Sabetay Sevi", Erol Coşkun-Yom Tov, Ben Sason, Şalom Gazetesi, 2 1. 1 O. 1993-17. 1 1. 1993 adlı dizinin ilk bölümünden alınmıştır. 
Görecektir Allah'ı hey
Konvenyamos !wnvedrad hey
Başımın tacı Sabetay
Gün olsa bizde görsek
Muradımıza ersek
Efendimizi görsek
Konvenyanıos konvedrad hey
Başım tacı Sabetay
Klipalar ôlecek
Dünya bize kalacak
David'ler oynayacak
Konvenyamos konvedrad hey
Başım tacı Sabetay
 Yukarıda verilen ilahinin ilk dizelerincie arzu edilen Sabetay Sevi'yi görmektir, bu da onun ancak tekrar Mesih olarak geri gelmesiyle mümkün olacakur. 
Daha sonraki dizelerde Mesih 'in gelmesiyle klipaların yok olacağı ve Davidler'in oynayacağı inancı yer almaktadır. Tanah'a göre Mesih, David'iıı soyundan gelecek bir kişidir, Sabetayist inançta _ise aslında Mesih lbrahim ' den beri onsekiz kez beden değiştirerek yeryüzüne gelmiştir, yani Sabetayistler reenkarnasyonu kabullenmektedirler. 
O halde Mesih'in gelişiyle beraber bütün Mesihi kişiliklerde ortaya çıkacakur. 
Ve sonuçta Mesih'in geri gelmesine yolaçacak olan kıyamet olayında Sabetaycılar insanları kurtarma görevini üstleneceklerdir. Nitekim Sabetaycılar'ın kendilerini maaminim -inananlar- olarak adlandırmaları da bu felsefenin bir sonucudur. Çünkü Mesih geri geldiğinde sadece ona inananlar gerçek kurtuluşa ulaşacaktır. 
Sabetaycılık ve Osmanlı Mistisizmi 
Lavrensel bir değer olarak mistisizm tarihsel süreç içerisinde batılı ve doğulu kültürlerde farklı tarzlarda gelişmişse de sonuçta her iki kültürdeki mistik kişiliklerde aynı ortak sonuçlara ulaşmışlardır. Genellikle ortaçağın başından itibaren Yahudi gizemciliği Islam ve Hıristiyan gizemciliği arasında bir köprü görevini görmüştür. Onyedinci yüzyılda doğan ve Osmanlı kültür evreninde gelişen Sabetaycılık kabbalist teoriye dayalı bir Yahudi mistik hareketi olarak ortaya çıkmışsa da zamanla giderek İslami karakterler de taşımaya başlamıştır. 
Bu, ondokuzuncu yüzyıl sonrasında o kadar belirginleşmiştir ki, özellikle Sabetaycı gruplar içinde yer alan Yakubiler'de devrin mistik hareketlerine karşı aşırı bir ilgi ve destek görülmeye başlanmıştı. Bu yazıda özellikle ondokuzuncu yüzyıl sonu ile yirminci yüzyılın ilk çeyreğine kadar geçen sürede Sabetaycılar'ın Islam dünyasındaki belirgin rolleri incelenmeye çalışılmıştır. 
Sabetay Sevi' nin din değiştirerek İslamiyeti kabul etmesi sonrasında, onunla beraber aynı yolu takip eden iki yüz aile görüntü itibariyle de olsa, İslami gruplarla yakınlaşma yolunu seçmişti. 
Yalnız Osmanlı toplumunda değil, hemen hemen tüm Avrupa ve Asya Yahudi cemaatlerinde derin etkiler bırakan Sabetaycı akım, temel olarak " benzet -benzeme" prensibinden hareketle egemen sınıfların olası baskılarından kurtulmayı başarmıştı. İşte o andan itibaren kerhen de olsa İslami gruplarla yakınlaşma zorunluluğu doğmuştu. 
Sabetaycılığın temelde Zohar'ın mistik evrenine dayalı olan teorisi kısa zamanda Sabetaycılar'ın girdikleri yeni ortamlarda da başarı kazanmalarına yol açmıştı, çünkü genelde gizemci grupların hepsinde varolan " bire ulaşma-birde kaybolma " çabası dinsel otoritenin başaramadığı bir bütünleşmeyi sağlamaktaydı. Sabetaycılar daha ilk andan itibaren iktidara vakın ve nisbeten dinsel kurallara daha hoşgörüyle yaklaşan n;istik grupların içine karışarak buralarda etkinlik sağlamaya başladılar.! Sanılanın aksine bu gruplara girmelerinin ana nedeni yalnızca gizli kimliklerini muhafaza etmek değildi, aslında farklı bir dine ait tarikatlerde de olsa gizemci karakterlerini korumayı amaçlıyorlardı. 
Sabetaycı cemaatlerin İslam mutasavvıflarıyla olan ilişkileri genellikle üç ana merkezde yoğunlaşmıştır. Bunlardan ilki imparatorluğun merkezi olan İstanbul, daha sonra Batı Anadolu' da İzmir ve ardından da Balkanlar'daki merkezlerdir. Burada Selanik, Sofya ve Trakya'da da Edirne dikkati çekmektedir. Sabetaycılar'ın din değiştirmeleri sonrasında İstanbul 'da yaptıkları ili eylem, zamanın Halveti Dergahı pirlerinden olan ve bugün Usküdar'da yatan Aziz Mahmud Hüdai'nin tekkesinin yapılışında maddi destek sağlamalarıdır. 
Bunun ana nedeni uzun bir süre Sabetaycılar'ın bu dergaha devam etmeleriydi, 1924 mübadelesine kadar da Sabetaycılar Aziz Mahmud' un dergahında bulundular. Üsküdar'da bulunan Bülbülderesi mevkiinin Sabetaycılar için özel bir anlamı vardı, çünkü Talmud'a göre Mesih bülbüllerin sesine gelecekti. Nitekim Türkiye'deki Sabetaycı mezarlıklarının en büyüğü olan Bülbülderesi Mezarlığı 'nın bu bölgede kurulması da bundan dolayıdır. İstanbul'da Sabetaycıların yaptıkları diğer ınabedlere baktığımızda, bunların genellikle hep Üsküdar ve civarında olduklarını görürüz. 
"""Yine Bülbülderesi mezarlığının girişinde yeralan 
Feyziye Hatun Camii de Sabetaycı aileler tarafından yaptırılmıştır. 
Bu camii ile ilgili olarak ortaya konması gereken bir nokta şudur: 
Sabetaycılar'ın Karakaşlar koluna mensup ailelerin 
en sık kullandıkları sembolik kelimelerden biri olan
" Feyziye " ismi, aynı zamanda Selanik'te kurulan 
ve Atatatürk'ün ilk eğitimini aldığı okula da verilınişti. 
Diğer bir dini yapı da, kesin olmamakla beraber 
Sabetaycı bir aileye mensup olduğu tahmin edilen 
ve 1899 da ölen Rabia Adviyye Hanım tarafından yaptırılan 
Bedevi Dergahı 'dır. """
Bu yazıda son olarak ele alınacak olan konu Sabetaycı hareketin merkezi olan Selanik'te cemaat üyelerinin İslam mistikleri ile kurdukları ilişkilerdir. Kuşkusuz özellikle Osmanlı devletinin son yıllarında çok önemli bir rol üstlenen Selanik şehri; hem pek çok yeniliğin öncüsü olmuş; hem de tarihe · geçen ve büyük fonksiyonlar yüklenen örgütlerin merkezlerine yataklık etmiştir. Sabetay Sevi' nin yaşadığı yıllarda İslam mutasavvıflarından Niyazi Mısri ile ilişki kurduğu çeşitli kaynaklarda iddia edilmektedir. 
Mısri ile Sevi'nin kişilikleri ve felsefeleri incelendiğinde, ikisinin de aynı zamanlarda ve farklı dini ortamlarda ortak iddiaları ve fikirleri savundukları anlaşılmaktadır. Her ikisi de, yaşadıkları yıllarda Mesih=Mehdi oldukları ve insanları kurtaracakları iddiasında bulunarak çeşitli eylemler içinde olmuşlardır. Her iki zahit de aynı ortak düşmana, Şeyhülislam Vani Efendi'ye karşı savaşım vermişlerdi, ne gariptir ki -belki de kaderin bir cilvesi olarak - her ikisi de kendi kültür dünyalarından ve doğdukları topraklardan sürülmüşlerdi. insanlar onları deli olarak gördüğünden fikirlerine daima alaycı yaklaşımlarda bulunmuşlardı. 
Ve ne gariptir ki bugün, fikirleriyle yaşadıkları baskı dolu dönemde yeni ufuklar açan bu iki mistik kişilik hakkında da yeterince araştırma yapılmamıştır. Rivayetlere göre Sevi, Mısri ile Edirne veya Istanbul'da bir araya geldi, aralarında geçenlerin neler olduğu ve hangi lisanda anlaştıkları bilinmese de birbirleri üzerindeki etkilerinin takipçileri arasında sürdüğü iddia edilebilir. Mısri'nin tarihsel rolünün düşünceleri bağlamında belirginleşmesi -ilginçtir- onu takip eden Mısriye koluna mensup dervişlerin çabalarından kaynaklanmamıştır. Aksine kaynak olarak en eski mistik gruplardan biri olan Melamiler bu rolü üstlenmişlerdir. 
Tıpkı Balkanlar ve Avrupa 'da etki gösteren Sabetaycılar gibi Üçüncü Devre Melamileri de aynı bölgelerde etkin olmuşlardır. İslami kaynaklar genellilde düşünceleri açısından bu grubu serbest olarak tanımlamaktadırlar5, bunların bir önceki kuşağı olan Bayrami Melamileri üyeleri de onlara sıcak yaklaşmamışlardı. Gölpınarlı, bu gruptaki egemen felsefeye göre, melamet ve fütüvvetin bir sözden ibaret olduğunu iddia etmektedir.6 Bazı yazarlar bu grubun bir değişim dönemi tarikati olduğunu belirtınektedirler. Yine Gölpınarlı bu grupla işrakiy gidişin ilmi bir kisveye büründüğünü yazmakta, bu yola Melamilik demenin de olanaksız olduğunu eklemektedir. 

""""""""Bugün Işık Lisesi adında faaliyet gösteren okulun esas adı Mekteb-i Feyziye'dir.  Sabetaycı aileler genellikle iki isim kullanmaktaydılar. tik isim sefarad Yahudileri'nin kullandıkları isimlerdendi, ailelerde kendi yahudi soyadlarını taşımaktaydılar. Kullandıkları Müslüman isimleriyse çoğunlukla bu Yahudi isimlerinin Türkçe karşılıklarından oluşmaktaydı. Örneğin Karakaşlar'da doğan ilk erkek çocuğa Osman isminin verilmesi kuralı bu grupça Mesih'in halifesi kabul edilen Baruhya'nın Türkçe isminin Osman olmasından kaynaklanıyordu. Keza Mehmet ismi de İslamiyetle beraber bu ismi alan Sabetay Sevi'yi simgelemekteydi. Çengelköy'deki Bedevi Dergahı'nı yaptıran Rabia Adviyye Hanım'ın ismi de yine bu şekilde dini anlamı olan bir isimdir, kaldı ki babasının ismi olan -ki kendisi dergahın şeyhlerindendir- İbrahim Edhem de yine Sabetaycı ailelerde sıkça rastlanan bir isimdir. Bu konuda İbrahim Hakkı Konyalı'nın "Üsküdar Tarihi" adlı kitabının 421 -422. sayfalarından yararlanılmıştır.  Bu konuda Hammer Tarihi'nden, Scholem'in Sabetaycılık ile ilgili yazılmış kitaplarından faydalanılabilir. Paul Fenton da yayımladığı bir makalesinde bu konuya değinmektedir. Fenton, 1666 yılında her iki mistiğin karşı karşıya geldiklerini belirtmektedir. Yine aynı makale de Graetz isimli araştırmacıyı kaynak göstererek Saberay'ın lstanbul'da Mısri'nin tekkesinde kaldığını ve dost olduklarını belirtilmektedir. Bu tekke Sultanahmet civarındaki Mehmet Paşa Tekkesi'dir ve ikisi birlikte burada halvete çekilmişlerdir. Yine Israel Hazan da Sabetay'ın Allah'ın ismini zikreden bir tarikate katıldığını yazmaktadır.  Gölpınarlı, 100 Sorıtda Tasavvııf, s.1 10- 1 13 6 ibid. 7 Tekeli-İlkin, !ttihat 1'erakki'nin Ofoşmnımda Selanik'in Rolilniln Belirleyiciliği. Gölpınarlı, Mevlana'dan Sonra Mevlevilik, s.233-235. 9 Gölpınarlı, b.ö.k, s.276-280'den özetle. 10 Burada savunulan, peygamberlerin aslında birbirinin reenkarnasyonu olarak tekrar tekrar dünyaya geldikleri ve yol gösterdikleridir

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...