SAHTE MESİH SABATAY SEVİ VE YAHUDİLER
Erhan Afyoncu - Sahte Mesih Önsöz Türkiye de Sabatay Sevi ve dönmelik en çok merak edilen ve en çok üzerinde efsane üretilen ko-nulann başında gelir. Ülkemizde son 50 yıldır bir dönme furyası başını almış gidiyor. Hiç alakası olmayan insanlar, dönme olarak damgalanıyor. Her taşın altında dönme aranıyor. Bu iş, neredeyse bir çılgınlık hâlini aldı. Bütün bu işlerin başlangıcı ise oldukça eski. Yaklaşık 400 yıl önce Mesih olduğunu iddia ederek, ortaya çıkan Sabatay Sevi ye dayanıyor. Sabatay Sevi, 17. yüzyılın ikinci yansında mesihlik iddiasıyla ortaya çıkıp, İsrail rüyası gören Yahudiler i heyecanlandırdı. Dünyanın dört bir tarafındaki Yahudiler, mesihlerinin kendilerini Filistin e götüreceğine inanarak göç hazırlıklarına başladılar. Ancak ortalık kanşıp,
2 hadiseler Osmanlı yöneticilerinin kulağına gidince, sözde mesihe mucizeni görelim, çınlçıplak soyunarak okçulann karşısına geç, eğer ok işlemezse mesihliğin kabul olunacak denildi. Fakat bu sözleri duyan Sevi, hemen tövbekâr olarak Müslüman oldu. Ancak mesele orada bitmedi. Sabatay Sevi görünüşte Müslüman olmuştu. Müridleri de onu takip ettiler. Bunun üzerine dönme adı verilen ve günümüze kadar gelen topluluk ortaya çıktı. Dönmeler ve Sabatay Sevi ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Ancak Sabatay Sevi hakkmdaki en önemli eseri Gershom Scholem kaleme almıştır. Yaklaşık bir asırlık velüd bir ömür süren Gershom Scholem (ö. 1982), Sabatay Sevi ve Sabataycılık araştırmalarında akla gelen ilk isimdir. Zikredilen alanlarda ilk olmasa da artık klasikleşmiş çalışmaları yapan ve İsrail de Kabala, Sabatay Sevi ve Sabataycılığı münhasır bir araştırma sahası hâline getiren Scholem dir. Müellifin en meşhur eseri ise Sabetay Sevi, Mistik Mesihdir. Scholem in çalışması hâlâ aşılamamıştır ve bu konuda daha sonra eser kaleme alanlar büyük oranda Scholem i özetlemişlerdir. Scholem, dünyanın birçok farklı kütüphane ve arşivinde yıllarca süren çalışmaları sonunda Sabetay Sevi, Mistik Mesihi kaleme almıştır. Scholem çalışmasında, Türkçe bilmediğinden Osmanlı kaynaklarından ancak tercüme edilenler vasıtasıyla yararlanabilmiş, bu da birçok problemi çözümünde müellifi yetersiz kılmıştır. Özellikle Osmanlı Arşivi nden istifade edememiş olması eserinin en büyük eksikliğidir. Zira Sabatay Sevi ve Saba-taycılık, öncelikle Osmanlı İmparatorluğu nun bir meselesiydi ve Türk arşivleri kullanılmadan yazılacak her çalışma eksik kalmaya mahkûmdu. Biz elinizdeki çalışmada Sabatay Sevi nin biyografisini inşa ederken Scholem in eserinden oldukça istifade ettik. Bunun yanında Rycaut, Kömürciyan ve Croix gibi dönemin kaynaklarına tekrar tekrar müracaat ettik. Scholem den sonra bu konuda yapılmış araştırmaları gözden geçirdik. Ancak Sabatay Sevi konusunda dünya tarihçiliğinde bir ilk olarak Osmanlı Arşivi nde bulduğumuz birçok belgeyi araştırmamızda kullandık. Bu belgeler sayesinde de Sabatay Sevi araştırmalarında bugüne kadar yeterince istifade edilmeyen ve bu yüzden birçok şehir efsanesinin türemesine sebep olan eksikleri ikmâl ettik. Sabatay Sevi hakkında şimdiye kadar Osmanlı arşivlerinde belge bulunamamıştı. Bu yüzden Sabatay Sevi ile ilgili komplo teorileri o kadar ileri gitmiştir ki, Türk arşivlerindeki Sevi yle ilgili belgelerin yokedildiği iddiaları ileri sürülmüştür. Elinizdeki çalışma bu iddiaların doğru olmadığını, bunun aksine Osmanlı Arşivi hakkıyla kullanılırsa Sabatay Sevi yle ilgili vesikaların rahatça bulunabileceğini ortaya koymuştur. Bu kitapta ayrıca ilk bölümde Yahudiler in Türkiye ye göçleri, ülkemizdeki faaliyetleri, ön plana çıkan önemli Yahudi simalar da ele alınmıştır. Yahudi hekimlerle ilgili şimdiye kadar birçok araştırma yapılmıştır. Ancak bu araştırmalar belli dönemlere münhasırdı. Yahudi hekimlerle ilgili arşivlere dayanarak kaleme aldığımız kısım ise bu konuyu başından sonuna kadar teferruatlı olarak ele alıp değerlendiren ilk çalışmadır.
3 Birinci Bölüm Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudiler Yahudilerin Osmanlı Topraklarına Göçü Osmanlı topraklarında her dinden insan kendi kültürel ve dinî ortamında özgürce yaşamaktaydı. Avrupa da ise o dönem Müslümanlar a hayat hakkı verilmez, Yahudiler ise çok zor şartlar altında hayatlarını sürdürürlerdi. Başlarına da zaman zaman felaketler gelirdi. Avrupa daki büyük veba salgını sırasında bile suçlu olmuşlardı. Yahudiler, vebanın suçlusu olarak gösterilip, yok edilirlerse vebanın da biteceğine inanıldı yılı baharında Güney Fransa da ilk Yahudi katliamları başladı. Yahudiler ahşap evlere doldurularak yakıldılar. Bavyera da 12 bin, Erfurt ta 3 bin Yahudi öldürüldü, Strasburg da da 2 bin Yahudi diri diri yakıldı. Avrupa nın hemen hemen her tarafında bu tür katliamlar oldu. Yahudiler kimi zaman cellâtlarının eline geçmemek için kendilerini yaktılar. Bazı yerlerde Yahudiler yakılmadan önce kazıklatıldı, bazı yerlerde de fıçılara konularak nehirlere atıldılar1. Osmanlılar tarafından fethedilen yerlere Yahudiler in göç etmesi 14. yüzyılda başladı. Macar Kralı Büyük Layoş 1360 da Yahudiler i kovan bir ferman yayınladığı zaman Avrupa Yahudi-leri Osmanlı topraklarını bir sığınma yeri olarak gördüler. Roma ve Bizans döneminden beri Osmanlılar m fethettiği ve fethedeceği topraklarda yaşayan Yahudiler e Romanyot denirdi. Fatih, İstanbul u fethettikten sonra Yahudiler e İstanbul da oturma, ticaretle uğraşma, havra ve okul yapma hakkı verdi. Fatih, Moses Kapsali yi de büyük rabbi, yani hahambaşı tayin etti. Bizans döneminde Yahudi hahamlığı etkin ve itibarlı bir görev de-ğüdi. Osmanlılar, hahamlığı patriklikle eşit seviyeye getirip, itibar ve prestij kazandırdılar3. Yahudiler i kendi topraklarında yaşayan Hristiyanlar a ve Avrupalılar a karşı malî bir güç olarak kullandılar. Anadolu ve Rumeli şehirlerinden getirilen Yahudiler İstanbul a yerleştirildi. Yahudiler, daha önce Venedikliler tarafından hâkim olunan şehrin iş merkezi olan Çıfıt Kapı dan, Zindan Kapı ya kadar olan liman bölgelerine iskân edilmişlerdi. Fatih, Bizans döneminde şehirde önemli rol oynayan Venedikliler in yerini Yahudi tüccarlarla doldurmuştu. Sultan, kuşatmadan önce ve kuşatma sırasında, İstanbul dan Venedik e kaçmış olan Venedik Yahudileri nin geri dönmesine izin vermesi için Venedik dojundan talepte bile bulunmuştu de İstanbul da 1647 Yahudi hanesi, yani yaklaşık 8 bin Yahudi vardı4. Yahudi İzak Sarfati, 1454 te Orta Avrupa daki dindaşlarına bir mektup göndererek hüalin altında yaşayanların haçın hakimiyeti altında yaşayanlara kıyasla çok daha talihli olduklarını söyleyerek Avrupa daki dev işkence odasını bırakıp Türkiye ye gelmelerini söylemişti:... Burada en iyi elbiseleri giyebilirsiniz. Burada herkes kendi asma ve incir ağacının altında oturabilir. Hristiyan hakimiyetinde çocuklarınızı mosmor veya kıpkızıl dövülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmadan asla mavi veya kırmızı renkli elbiseler giydiremezsiniz5.
4 Fatih in, malî teşvikleri ve Osmank nın dinî müsamahası sayesinde Almanya ve İtalya dan çok sayıda Yahudi göçetti. Yahudiler, 15. yüzyılın başlarından itibaren İspanya yarımadasında aşağılanmaya başlamışlardı den sonra İspanya da Yahudiler e karşı Engizisyon un büyük bir baskısı başladı. Çeteler Yahudiler e saldırdı te Engizisyon yargıcı Torquemada nın6 emriyle binlerce Yahudi öldürüldü. Bu baskılar üzerine Yahudiler, İspanya yı terketmeye başladılar. İspanya da baskı altında Katolikliği kabul eden ve Maranos olarak isimlendirilen Yahudiler, Osmanlı topraklarına sığındıklarında kendi dinlerine döndüler7. İkinci Bâyezid döneminde İspanya, Portekiz ve İtalya başta olmak üzere Avrupa nın her tarafından sürülen Yahudiler, 1492 den itibaren Osmanlı İmparatorluğu na geldiler. Eli-yahu Kapsali isimli bir Yahudi tarihçi günlüğünde padişahın Yahudiler in hâline acıdığını ve her tarafa fermanlar göndererek Yahudiler i şehirlere kabul etmelerini emrettiğini yazar yılından sonra İber yanmadasından göçeden 165 bin Yahudi den 90 bininin Osmanlı topraklarına geldiği tahmin edilmektedir9. İspanya dan 1492 de, Portekiz den ise 1497 den itibaren göç geldi. Sefarad (Sefardim) olarak adlandırılan bu Yahudiler, İstanbul, Avlonya, Selanik ve Edirne başta olmak üzere imparatorluğun farklı coğrafyalarına yerleştiler dan itibaren de İtalya dan Yahudi göçleri oldu. Yahudiler in Türkiye ye göçlerini en iyi tasvir edenlerden biri 16. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen AvusturyalI Demschvvam dır. Göçü, Yeryüzünde herhangi bir memleketten Yahudiler kovuldular mı doğruca hepsi Türkiye ye gelirler şeklinde tasvir eder11. Osmanlı fütuhatı devam ettikçe Türk hakimiyetindeki topraklarda yaşayan Yahudi nüfusu da arttı. 16. yüzyılda Yavuz un ve Kanunînin fethettikleri topraklardaki Yahudiler de Osmanlı tebaası oldular. 18. yüzyılda bir süreliğine Osmanlı hakimiyetine giren Tebriz, Hamedan ve Kirmanşah da da Yahudiler yaşıyorlardı12. Osmanlı tarihi üzerine İbranice tarih kitabı yazan en önemli Yahudi tarihçi Eliyahu Kapsali ( ), eserinde Hristiyan-lığı bozguna uğratan Osmanlı sultanlarının gerçekleştirdiği fetihleri, Yahudiler in sürgünlerinin sonu ve mesihin çıkışının müjdecisi kabul eder. Osmanlı sultanlarını kurtarıcı mesihler olarak ele alıp, padişahların Yahudiler le ilişkileri üzerinde genişçe durmuştur. Osmanlı fetihlerini mesihle bağlantılı olarak değerlendiren Kapsali, Osmanlı sultanlarının mesihî rollerine dikkat çekmesinin yamnda, sadece İspanya sürgününü değil, İstanbul un fethi ile başlayıp Suriye, Mısır (1517) ve Rodos un fethi (1522) ile biten önemli hadiseleri de mesihin çıkışıyla irtibatlı olarak ele alıp anlatmaya çalışmıştır yüzyılın ortalarından itibaren imparatorluğa Orta ve Doğu Avrupa dan da Yahudi göçü başladı. Bu ülkelerden gelen Yahudiler ise Aşkenazi diye adlandırılır. Yahudiler in Türkiye ye göçü sonraki asırlarda da devam etti. 19. yüzyılın
5 sonlarında yaşadıkları ülkelerde gördükleri baskıdan dolayı Doğu Avrupa ve Rusya daki Yahudiler in bir kısmı yine Türkiye ye geldiler. Yahudiler, Osmanlı topraklarında geldikleri ülkelere göre cemaatler halinde yaşadılar yüzyıllarda Yahudiler, imparatorluğun çok farklı şehirlerinde yaşıyorlardı: İstanbul, Selanik, Edime, Tekirdağ, Üsküp, Florina, Tırhala, Sofya, Akkirman, Kırım, Kefe, Mengup, Sudak, Anabolu, Filibe, Samakov, Pazarcık, Gelibolu, Gümülcine, Avlonya, Draç, Modon, İnebahü, Manastır, Serez, Patras, Balyabadra, Hersek, Belgrad, Berat, Budin, Bad-racık, Holumiç, İstife, İştib, İzdin, Kastoria, Kalavrita, Mezistre, Karafeıye, Koron, Rahova, Niğbolu, Silistre, Novoberda, Narda, Rudnik, Prevadi, Gördüs, Vidin, Yanbolu, Dimetoka, Yanya, Korfu, Yenişehir, Yenice-iVardar, Köstendil, Plevne, Volos, Kratova, Ku-çeyna, Livadiya, Karitena, Kavala, Ohri, Kesterye, Saraybosna, Salona, Semendire, Serfice, Sidrekapısı, Eğriboz, Iimni, Midilli, Sakız, Rodos, Nakşa, Hanya, Kandiye, Magosa, Antalya, Mardin, Balıkesir, İznik, Diyarbekir, Hısmkeyf, Karahisar-ı Sahib (Afyon), Kütahya, Tire, Bursa, Manisa, Tokat, Amasya, Ankara, Konya, Sivas, Antep, Bağdat, Şam, Safed, Kudüs, Gazze, el-halil, Musul, Şehrizol (Kerkük), Ane, Hit, Rahba, Halep, Trablusşam, Sincar, Kahire, Bilbis, Dimyat, Reşid, İskenderiye14. Yahudiler, İstanbul, Edime, Avlonya ve Selanik dışındaki yerlerde fazla kalabalık değillerdi. Birçok şehirdeki nüfusları arasındaydı. En kalabalık oldukları yer ise Selanik ti de Selanik te hiç Yahudi yokken, Kanunî döneminin ilk yıllarında hane, yani yaklaşık 13 bin kişüik bir Yahudi nüfus yaşıyordu. Selanik te aynı dönemde Müslümanlar 1229 hane (yaklaşık 6 bin kişi), Hristiyanlar ise 989 hane (yaklaşık 5 bin kişi) idi. Yahudiler şehrin nüfusunun yansından fazlasını oluşturuyorlardı15. Yahudiler in bu yoğun yerleşmelerinden dolayı Selanik İkinci Kudüs diye adlandınlmıştı. Selanik te Yahudiler özellikle dokumacılıkla meşguldüler. Ispanya dan gelen Yahudiler, gelirlerken İspanyol yünlü kumaş tekniğini de yanlarında getirmişlerdi. Çuha adı verilen yünlü do-kumalan devlet tarafından satın alınıyordu16. İspanya, Portekiz ve İtalya dan gelen Yahudiler, Avlonya ya yerleşerek Adriyatik ticaretinde etkili rol oynadılar. 16. yüzyılın sonlan üe 17. yüzyılın başlannda Venedik te 17 Avlonyalı Yahudi vardı. Avlonya nm da yaklaşık üçte biri Yahudi ydi de şehirde 520 hane (yaklaşık 1100 kişi) vardı. Zamanla buradaki Yahudiler, kuzey Adriyatik şehirlerine göçetti de Avlonya daki Yahudi nüfusu 50 ye kadar düşmüştü. Osmanlı Mâliyesinde Yahudiler Yahudiler, Osmanlı mâliyesinde özellikle mültezim olarak önemli rol oynadılar. İmparatorluğun önemli şehirlerinde ve limanlarda vetgi toplama işlemlerinde ön plana çıktılar. Örneğin 1477 de Yahudi Altina, Türk Seyyidî Küçük ve İtalyan Nikiroz 400 bin akçe artırarak akçeye İstanbul daki limanların gümrük vergilerini almışlardı te Abraham oğlu Sabatay akçeye Rumeli deki Gümülcine, Karasu vs. gibi tuzlaların vergilerini toplamayı üstlenmişti18.
6 16. yüzyılda da Yahudi mültezimler ve bankerler ön planda oldular. Yahudiler Osmanlı İmparatorluğu nun Batı Avrupa ile yaptığı ticarette de önemli rol oynadılar. Osmanlı koruması sayesinde Adriyatik ticaretinde de ön plana çıktılar. Aynca Osmanlı-Avrupa diplomatik ilişkilerinde de önemli roller oynadıkları dönemler oldu. Marrano Yahudileri nin Osmanlı İmparatorluğu na Avrupa kapitalizmi, bankacılığı ve hatta merkantilist devlet ekonomisi konseptini de getirdikleri iddia edilir. Yahudi Hekimler Yahudiler in Osmanlı İmparatorluğu nda en faal oldukları alanlardan biri de hekimlikti. Birçok Yahudi ailesinde hekimlik babadan oğula geçerdi. Yahudi tabipler Doğu ve Batı nm tıp bilgisini birarada kullanabiliyorlardı. Osmanlılar memleketlerine kabul ettikleri Yahudi hekimlere dönemindeki hiçbir Avrupa ülkesinde rastlanılmayan bir şekilde Yahudi olmayan hastalara da bakma imkânını vermişlerdi20. İstanbul a gelen Batılı diplomatlar ise Yahudi hekimlerin Osmanlı sarayındaki mümtaz yerini eleştirerek, onların Baü daki tıbbî gelişmelerden habersiz cahil tabipler olduklarını ifade etmişlerdir21. Bu konuda farklı düşünenlere de rastlanılmaktadır. Osmanlı sarayında görev yapan Yahudi hekimlerden ilk karşımıza çıkan Gaetalı Maestro Iacopo dur. II. Murad döneminden itibaren sarayda hekim olarak görev yapan, Maestro Iacopo Müslüman olduktan sonra Yakup Paşa adıyla tanınmıştır. Fatih Sultan Mehmed döneminde de sarayda hizmete devam etmiştir23. Döneminde oldukça etküi bir kişi olan Yakup Paşa nın saraydaki itibarıyla Yahudiler in sarayda etkisinin itibarının arttığı söylenir. Ancak ismi tarihe Fatih in zehirlenmesi hadisesiyle geçmiştir. Venedikliler, 1456 ile 1479 yıllan arasında Osmanlı 20 Bu dönemde Yahudi hekimler için bk. Urield Heyd, Moses Hamon, Kanuni Sultan Süleyman ın Yahudi Başhekimi, çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, XXIII/312 (Ankara 1970), s büyümesini durdurmak için en az 14 defa Fatih i zehirlemeye teşebbüs etmişlerdi. Eğriboz un düşmesinden sonra Osmanlı tehlikesinin büyümesi üzerine 1472 de Yakup Paşa yla temas kurdular. Venedik yönetimi dikkat çekmemek için Yakup Paşa yla irtibat kurmak üzere İstanbul a Lando Degli isimli bir Floransalı yı gönderdi. Lando Degli, İstanbul a varınca parasızlık bahanesiyle Floransa konsolosluğuna sığındı ve arkadaşı olan konsolosun kardeşi Fransesco Barencollo üe irtibata geçti. Fransesco Barencollo vasıtasıyla Hekim Yakup Paşa yla görüştü. Daha sonra Venedik e dönerek ıo lar Meclisi ne neler yaptığını anlattı. Buna göre Yakup Paşa uzun düşünmelerden ve pazarlıklardan sonra Fatih i zehirlemesi karşılığında Venedik yönetiminden şunları talep etmişti: Yakup Paşa, 1472 Mart ına kadar Fatih i zehirleyip, öldürecektir. Buna karşılık 10 bin duka istemiş ve eğer Venedik e göçetmesi gerekirse de 25 bin duka isteyecekti. Lando Degli de başlangıç için 500, sonra da 1000 altın istemişti. Fatih i öldürmek için 200 bin altını gözden çıkaran Venedik yönetimi bu teklifi hemen kabul etti. Yakup Paşa Venedik tebaası
7 olacak, çocukları da bu haklardan ve vergi muafiyetiyle birçok imtiyazdan istifade edeceklerdi. Bu durum kararlaştırıldıktan sonra Venedik yönetiminin mektubu Lando Degli ye verilerek Yakup Paşa ya gönderildi. Mektubun Yakup Paşa ya ulaşıp, ulaşmadığı konusunda bir bilgi yoktur. Fatih in bu teşebbüsten sonra 9 yıl daha yaşaması Yakup Paşa nın belirttiği tarihte zehirleme teşebbüsüne girişemediği veya Fatih in çaşnigirler vasıtasıyla zehirden kurtulduğu anlaşılıyor24. Fatih in 1481 deki ölümünde ise Yakup Paşa nm bir rolü olup, olmadığı konusunda bir malumatımız yoktur. Bu konudaki diğer bir görüş ise Osmanlı yönetiminin isteğiyle Yakup Paşa nm ilişkiye geçerek Venedik komplolarını bildirdiği ve hekimin niyetlerim öğrenmek için İtalyanlarla oynadığı yönündedir25. II. Bâyezid döneminde bir vakıf kurmasından hareketle Fatih in ölümünden sonra Sadrazam Karamanî Mehmed Paşa üe birlikte öldürüldüğü yönündeki rivayetler de reddedilmektedir26. II. Bâyezid döneminde de Yahudi hekimler karşımıza çıkmaktadır. Granada dan 1493 te gelerek Osmanlı hizmetine giren Ya-sef Hamon II. Bâyezid e hekimlik yapmıştır27. II. Bâyezid in saltanatının son yıllarına ait bir inamat defterinde 1507 ve sonraki yıllarda Yosef olarak zikredilen Yahudi hekim Yasef olmalıdır28. Ancak bu dönemde Yahudi hekimlerin sayılarının fazla olmadığı anlaşılmaktadır. 910 da (1505) hassa hekimleri arasında 2 Yahudi hekim gözükmektedir ten (1509) sonra Yahudi hekimlerin sayısı artarak 4 e çıkmıştır30. Kanunî döneminde Yasef Hamon un oğlu Moses Hamon etkili bir şahsiyet olmuştur. Moses Hamon, 941 de (1534) 50 akçe yevmiye almaktaydı. Saraya hizmet eden 7 Yahudi hekimin içerisinde en fazla maaşı alan tabipti31. Hassa hekimlerin ve Yahudi hekimlerin sayısını arşiv vesikalarına dayanarak 16. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren daha rahat takip edebiliriz. 942 de (1536) hassa hekimi sayısı 13 ü Müslüman, 4 ü Yahudi hekim olmak üzere 17 dir (1548ye gelindiğinde yani 12 yıl sonra hekim sayısı hemen hemen iki misli artarak 32 olmuştur. Bu dönemde hassa hekimleri içerisindeki Yahudi hekimlerin oranı da yükselmiştir. Hekimlerin 18 i Müslüman, 14 ü Yahudi dir da hassa hekimlerinin yüzde 24 ü Yahudi iken, 1548 de bu oran yüzde 44 e yükselmiştir34. Bu dönemde Ben Yahya ve Hamon aileleri ön plana çıktılar. 16. yüzyılın ikinci yansına ait küçük ruznâmçe defterlerinin elimizde bulunmayışından dolayı hassa hekimlerinin yanm asır kadar durumlannı bilemiyoruz. Ancak 1542 de engizisyonun İspanya dan İtalya ya geçmesi, 1543 te yasaklı kitaplar indeksinin yapılması ve 16. yüzyılın ortasında İtalya daki pek çok Yahudi karşıtı gelişme Yahudi âlimlerinin Osmanlı İmparatorluğu nun sınırsız olan dinî müsamahasını aramalanna yolaçtı. Böylece Batı daki baskının, sansürün ve dinî tahammülsüzlüğün olumsuz ve kariyerlerini Osmanlı İmparatorluğu nun daha lehte olan atmosferine taşıma konusundaki olumlu unsurlar birleşince 16. yüzyılda Batı dan, Doğu ya doğru bir beyin göçü oldu. Örneğin, Habibî, Haviv veya Amatus Lusitanus olarak bilinen Joao Rodrigues de Castelo Branco ( ) bu duruma
8 iyi bir örnektir. Amatus, 1530 lann başlarında Portekiz i terkettikten sonra kendisi Ant-werp yoluyla 1540 ta İtalya ya varmış ve burada 15 yılı çeşitli İlmî ve profesyonel faaliyetler ile geçirmişti. Kendisi Papa III. Julius un ( ) ve kız kardeşinin şahsî hekimi olarak da hizmet etmişti. Papa IV. Paul un ( ) Yahudi karşıtı siyaseti üzerine İtalya dan kaçmıştı. O sırada Curationum Medicinalium u yazmaktaydı da Selanik e yerleştiği zaman Latince kaleme aldığı yedi ciltlik eserinin altı cildini tamamlamıştı35. Elimizdeki arşiv kayıtlarından yaklaşık 55 yıl sonra 1013 (ı6o4-ı6o5) te hassa hekimlerinin sayısı yüzde 265 artış göstererek 32 den 85 çıkarken, hassa hekimleri içerisinde çoğunluk ezici bir şekilde Yahudi hekimlerin eline geçmiştir. 85 hassa hekimin 64 ü Yahudi dir36. Yahudi hekimler hassa hekimlerin yüzde 75 ini oluşturmaktadırlar. Bu yıllarda, uzun süren savaşların sebep olduğu devlet kadrolarındaki artış hassa hekimlerinde de görülmektedir. Heinrich Graetz, I. Ahmed in saltanatından sonra imparatorluk zayıflamaya başladı ve her sultan bir Sardanapalus oldu. Türk Yahudiler inin ihtişamı bir meteor gibi söndü ve karanlığa düştü şeklinde yorum yapmaktadır. Ancak Rhoads Murphey nin de dikkat çektiği gibi Yahudi hekimlerin sayısı azalsa da karanlığa düşecek kadar büyük bir statü kaybı yaşanmamıştır. Hassa hekimleri içerisinde Yahudi hekimlerin oranı 17. yüzyılın başlarında yüzde 75 e kadar yükselmişti. Ancak daha sonraki dönemlerde bu oran gittikçe düştü te ( ) Yahudi hekimlerin sayısı 33 e, 1042 de ( ) 23 e, 1055 (ıö45) te ıı e indi da (1650) Yahudi hekim sayısı 12 ye çıktı. Yahudi hekimlerin sayısı 1066 da ( ) ıo a, 1069 da ( ) 8 e, 1071 de ( ) 4 e indi te ( ) hekim sayısı 5 e, 1081 de ( ) 6 ya çıktı de ( ) 5 e, 1098 de ( ) 4 e 1104 te ( ) 2 ye indi te Yahudi hekim sayısı ( ) tekrar 5 e çıktıysa da ertesi yıl da ( ) tekrar 2 ye indi de ( ) Yahudi hekim sayısı 4 e çıktı ten ( ) itibaren ise Yahudi hekim sayısı devamlı olarak azaldı te 3 e, 1125 te (1713) 2 ye, 1127 de (1715) ı e indi den ( ) sonra ise Yahudi hekimlerin Etibba-i Yahudiyan adıyla ayrı bir grup olarak tasnif edilmesi sona erdi39. Daha sonraki tarihlerde hassa hekimleri içerisinde görev yapan 2-3 Yahudi hekim Etibba-i Yahudiyan olarak aynlmayıp, Etibba-i Hassa başlığı altında Müslüman hekimlerle birlikte zikredildiler. Aynı şekilde gayrimüslim hekimler de Etibba-i Hassanm içerisinde ele alındılar. Hassa hekimleri içerisinde 1167 de ( ) 2,1219 da ( ) ise 3 Yahudi hekim vardı. Müslüman hekimler, hassa hekimleri içerisinde 1640 lardan itibaren çoğunluğu elegeçirmişlerdir (ıö45) te 14 Müslüman hekime karşılık, 11 Yahudi hekim görev yapmaktaydı da ( ) ise hassa hekimler teşkilatında 97 Müslüman hekim, 3 Hristiyan hekim, 3 tane de Yahudi hekim vardı yüzyılda ihtida eden Yahudi hekimler ve Yahudi hekim sayısının azalması hakkında bir yorum için bk. Marc David Bear, IV. Mehmed Döneminde Osmanlı
9 Avrupası nda İhtida ve Fetih, çev. Ahmet Fethi, İstanbul 2010, s (Bu eserin tenkidi için bk. Abdülkadir Özcan, İstanbul un Eminönü Semti 17. Yüzyılda mı İslâmlaştırıldı?, Osmanlı Araştırmaları, XXXVII (İstanbul 2011), s ). [*] Bu tarihten sonra Yahudi hekimler, küçük ruznâmçe defterinde ayrı bir haşlık altında gösterilmeyip, Hristiyan hekimlerle birlikte etibbâ-i hassa listesi içerisine alınmışlardır. 16. Yüzyılın Önemli Yahudi Simaları Galata'da Bir Senyora: Gracia Mendes41 Gracia de Luna, 1510 da Lizbon da dönme (converso), olarak doğdu. Ailesi, İspanya dan 1492 de kral ile kraliçenin topraklarındaki Yahudiler in ya Katolikliği kabul ya da ülkeyi terketmeleri emri üzerine İkincisini tercih edip Portekiz e kaçmış fakat yeni ülkelerinde de karşılarına çıkan baskılar üzerine din değiştirmek zorunda kalmıştı. Gracia, 18 yaşmda, kendisi gibi gizli Yahudi Fran-cesco Mendes ile evlendi ve kocasının soyadmı aldı. Francesco Mendes, Portekiz in önemli sarraflanndandı. Francesco nun kardeşi Diogo ise aüe işletmesinin bir şubesini açtığı Anvers te kısa sürede biber ticareti tekelini eline geçirmişti. Diogo da Gracia mn kızkardeşiyle evlenecekti. Bir ayağı Lizbon da, bir ayağı da Anvers te olan Mendes Ailesi, emtia alım satımı yapıyor, havale işleriyle uğraşıyor, sadece kişilere değil devlete de borç verebiliyordu. Ancak 1536 Mayıs mda Portekiz de de Engizisyon kurulması, muazzam servetlerine rağmen ailenin huzurunu kaçırdı. Francesco ve Gracia Mendes, zaten bir süredir baskıların arttığı Lizbon dan Anvers e göç hazırlıklarına başlamışlardı. Bu sırada kocası ölünce yolculuk planlarını erkene alan Gracia, ailesiyle ile birlikte, 1537 de Anvers e geldi. Kayınbiraderi himayesine girmeyerek, kocasının kendisine ve kızma bıraktığı mirasla Mendes ailesi içinde faaliyetlerine devam etti. Diogo, 1542 sonlarında ya da 1543 başlarında öldü. Aile servetinin yansım Gracia ve kızı Reyna ya, diğer yansım da yine Grada mn idaresinde olmak şartıyla eşine ve kızma bırakmıştı. Böylece Gracia, Mendes servetinin tek hâkimi oldu. Gracia, Habsburg yönetiminin Mendesler in mal varlıklanna el koymak için ölen Diogo aleyhine açtığı davayı, Şarlken e faizsiz 100 bin duka borç vererek savuşturmayı başardı. Fakat Şarlken in, Aragon Hanedanı mn gayrimeşru bir üyesi olan İspanyol soylusu Don Femando nun, Gracia nm kızı Reyna ile evlenmesini sağladığı takdirde kendisine 200 bin duka hediye etme teklifini kabul edip çöpçatanlığa soyunması bardağı taşırdı. Mendes kızkardeşler, 1544 sonlannda Anvers ten Venedik e doğru yola çıktılar. Habsburg yönetimi, Mendesler in Anvers te bıraktığı eşyalara el koyduysa da firarileri geri getirtemedi. Gracia, Venedik te Be-atrice/Beatrix de Luna adını kullanarak ticari işlerine devam etti. Kızkardeşler debdebeli fakat sürekli gözetim altında tutuldukları bir hayat sürüyorlardı. Zira Engizisyon, Venedik te de 1540 dan itibaren tekrar canlanmıştı ve ruhbanlar, Yeni Hristiyanlar a alenî Yahudiler den daha az güveniyorlardı. Aradığı huzuru yine bulamayan Gracia, Engizisyon dan üelebet kurtulmak amacıyla Türkiye ye kaçmak için gizli hazırlıklara girişti.
10 Kızkardeşi üe aralarında baş gösteren miras anlaşmazlığı Gracia ya ağır bir darbe indirdi ve Venedik teki günlerinin sonunu getirdi. Brianda, ablasının vesayetinden kurtulup, kocasından kendisine ve kızma kalan mirası şahsen yönetmek için resmî makamlara, Gracia nm gizli Yahudi olduğunu ve Türkiye ye kaçmaya hazırlandığını ihbar etti. Fırsattan istifade aile servetini ele geçirmek isteyen Venedik hükümeti, Gracia nm hapsedilmesi yönünde Engizisyon da karar aldırdı. Kızkardeşler arasındaki miras davasına bakan Venedik mahkemeleri de, aile servetinin Graciala Chica nın hissesine düşen yansının, kız 18 yaşına girinceye kadar devlet hâzinesine emanet bırakılmasına hükmetti. Gracia, Venedik te daha fazla bannamayacağını anladığından kızı Reyna ile birlikte 1550 nin ilk aylannda gizlice Ferrara ya kaçtı. Tüm bunlar yaşanırken Osmanlı yönetimi meseleye müdahil oldu. Saray Hekimi Yahudi Moses Hamon vasıtasıyla İstanbul a sığınma isteğini Kanunî Sultan Süleyman a ileten Gracia, zamansız da olsa beklediği yardımı aldı. Aileyi Osmanlı başkentine götürmek üzere Sinan Çavuş, Venedik e geldi. Kanunî, gönderdiği fermanda Mendes kız kardeşlerin kendi tebaası olduklarını bü-diriyordu. Sinan Çavuş, Venedik te bulunduğu süre zarfında Bri-anda ile artık Ferrara da bulunan Gracia arasında arabuluculuk yaparak 1552 de ilk miras anlaşmasının şartlarını abla lehine değiştiren yeni bir anlaşma imzalamalarını sağladı. Senato, kızkar-deşler arasındaki bu uzlaşmayı birkaç gün sonra tasdik etti. Gracia, Ferrara da Yahudiliğini ilan etti. Evi Yahudi araştırmacıları ve Talmud bilginlerinin mekânı oldu. Kendisine ithafen kitaplar basıldı. Fakat Ferrara yönetiminin ticarî yeteneklerinden ve servetlerinden istifade edebümek için Yahudiler e tanıdığı hoşgörünün ömrü de uzun olmadı. Tehlikenin yaklaştiğını sezen Gracia, kızı Reyna ve maiyetindekilerle, Sinan Çavuş nezaretinde 1552 Ağustos unda bir kadırgayla Ragusa ya doğru yola çıktı. Osmanlı himayesi altında Doğu-Batı ticaretinin önemli aracılarından olan Ragusahlar, servetinin büyüklüğünü büdikleri Gracia yı bir prenses gibi karşüadılar. Buradaki iyi karşılamayı ve ticarî imkânları İstanbul a gittikten sonra da unutmayan Gracia, şehirle 1554 de beş yıllık bir süreyi kapsayan ve daha sonra iki kere yenilenen ticarî bir sözleşme imzalayarak sadece Ragusalılar a bahşedüen imtiyazlar elde etti. Ragusa ise buna karşılık Gracia mn İtalya, Macaristan, Lehistan ve diğer Avrupa ülkeleriyle kurduğu ticaret ağının gümrük vergilerinden hatırı sayılın bir gelir kazandı. Yine İstanbul üe yapacağı para transferlerinde Gracia nın bürolarından ve temsilcilerinden sık sık yararlandı. Hububat sıkıntısı yaşadığı dönemleri, Gracia nm temsilcilerinin Mora ve Arnavutluk tan temin ettikleri mahsulle aşabildi. Gracia, 1553 sonbaharına doğru İstanbul a ulaştı. Osmanlı topraklarında Kudüs ya da imparatorluktaki Yahudiler in ruhanî merkezi sayılan Selanik yerine İstanbul u tercih etmesinin sebebi, payitahtın malî ve ticarî cazibesi idi. Grada mn Osmanlı başkentindeki yıllan, hayatımı en başardı ve varlıklı dönemi oldu. İstanbul a yerleşir yerleşmez hâlâ Venedik te bulunan yeğeni Joâo yu da buraya
11 getirtti ve kızıyla evlendirdi lerde 400 bin duka civa-nnda olduğu tahmin edilen Mendes-Nasi ailesinin serveti, artık Osmanhlar ın himayesindeydi. Gracia ve Nasi nin muazzam servetleri, ticarî kabiliyetleri ve temsilcileri vasıtasıyla Avrupa siyasetindeki gelişmeleri güncel olarak takip edebilmeleri, Osmanlı sarayının gözündeki yerlerini gitgide sağlamlaştırdı. Aynca İstanbul a geldikten kısa bir süre sonra bilhassa Portekiz menşeli Yahudiler in önderi hâline geldiler. Hans Demschvvam, daha Gracia nm İstanbul daki ilk yılındaki hayatim ve konumunu şöyle nakleder: *Yahudiler ona Senora diyerek caka satıyor. Gerçekten de bir Senora gibi davranıyor; ikisi, Felemenkli hizmetçileri arasında görkem ve gösteriş içinde yaşıyor. Yahudiliğe geri dönmüş bir Marrano olduğu söyleniyor. Konstantinopolis te Yahudiler in arasında değil, Galata da, günlüğü bir dukaya kiraladığı, bahçeler içindeki lüks villada oturuyor. Ankona dam dindaşları 1550 ortalarında büyük bir kıyımla karşı karşıya kalınca Gracia, kendisini tarihe geçirecek bir teşebbüse imza attı. Azılı bir Yahudi düşmanı olarak tanınan yeni Papa IV. Paul, seleflerinin Ankona yı ticarî cazibe merkezi hâline getirmek için verdikleri haklan geri almıştı. Engizisyon acımasız bir şekilde Ankona da faaliyete geçti de şehirde tutuklanan dönmelerden 24 ü kazığa bağlanarak yakıldı. Birçok dönme zindana atıldı, birçoğu da kürek mahkûmu olarak Malta ya satıldı. Gracia nın tanıdıklarım ve temsilcilerini de hedef alan bu vahşete dair haberler kısa sürede İstanbul a ulaştı. Gracia, derhal Ankona da yaşananları konuşmak için Kanunî den resmî bir görüşme talep etti. Yapılan görüşmenin ardından Kanunî, kendi tebaası olduklarını söylediği adamların serbest bırakılması ve mallarının iade edilmesine dair papaya 9 Mart 1556 tarihli bir nâme gönderdi. Papa, cevabî mektubunda, Portekizli dönmelerin padişahın tebaası oldukları iddiasına karşı çıktı; cezalandırmaların Hris-tiyan olduklarını söyleyen ama bunun gereğini yerine getirmeyenlere yönelik olduğunu belirtti; alenî Yahudiler in mallan ile birlikte serbest olduklannı bildirdi. Gelen açıklama, Osmanlı yönetimi ve Gracia açısından tatminkâr olmaktan uzaktı. Gracia, papayı dize getirmek için, en büyük silahını, ticarî gücünü ve Ya-hudüer üzerindeki nüfuzunu devreye sokarak Ankona ya karşı bir boykot örgütlemeye girişti. Bu, tarihte, sadece bir kadın tarafından değil, aynı zamanda Yahudüer tarafından hayata geçirilen ilk boykottu. Ekonomik baskı gerçekten de başlangıçta tesirini gösterdi. Ankona ticareti iflasın eşiğine geldi. Tacirler, papaya başvurarak, Engizisyon un Ankona daki faaliyetlerini sonlandırmasmı rica ettiler. Papa, bu talebi kesin bir dille geri çevirdi. Diğer taraftan, Osmanlı İmparatorluğu ndaki Yahudi cemaati arasında Gracia ve Nasi nin liderliğindeki boykota karşı bazı itirazlar yükseliyordu. Bursa daki cemaat, ilk andan beri boykota karşı çıkıyordu; İstanbul da da güçlü bir muhalefet vardı. Bu yüzden daha 1577 nin Hamursuz Bayramı nda boykot tamamen uygulanmaz ya da el altından ihlal edilir olmuştu. Zaten Ankona Yahudileri de en başından beri boykotun uygulanmamasını istemişlerdi.
12 Boykot teşebbüsünün bozgunla neticelenmesi Gracia nm İstanbul daki itibarını sarsmadı. Ekonomik faaliyetleri üe ilgili konularda daha ziyade damadı Nasi nin ismi ön plana çıkarken, Gracia müşfik bir hâmi olarak tanındı. Gracia mn manevî önderliğiyle başlayan, Nasi nin de devam ettirdiği Taberiye nin imar ve iskânı teşebbüsü, bütün bu faaliyetlerin doruk noktasıydı. Gracia, çoğunluğunu İspanya ve Portekiz den sürülen Yahudiler in oluşturacağı 40 bin kişinin, Taberiye ve Safed şehirleri ile bazı köylere yerleştirilmesi için Kanunî Sultan Süleyman dan izin aldı. Veziriazam Rüstem Paşa ile Ali Paşa, bu konuda Grada yı desteklediler ya da hemen öncesinde verilen bu izin 1561 de Nasi için yenilendi. Nasi ve Gracia, 1564 te Taberiye nin surlarının tamiri ve şehrin ıslahı çalışmalarını başlattılar. Taberiye surları 1565 e gelmeden tamamlandı. Gracia, dinî metinlerin araştırılması için burada bir Midraş okulu (Bet Midraş) kurdurup Selanik teki mülklerinin gelirleri ile maddî destek sağladı. Aynca Taberiye de bir Talmud akademisi kurulmasına yardım etti. Bu sayede bölgede belli bir canlanma yaşansa da daha 1565 te proje bizzat mimarları tarafından rafa kaldırıldı. Gracia ve Nasi nin, Taberiye projesini dinî gerekçelerle mi başlattıkları yoksa daha ziyade burada canlandıracakları tanm, ticaret ve bilhassa ipekçilik sayesinde yeni ekonomik kazançlar elde etmeyi mi umdukları hâlâ tartışılmaktadır. Gracia yı, Kanunî Sultan Süleyman ın huzurunda son olarak 1565 te görüyoruz. Gemüerinden birisine Santorini Limanı nda korsanlar tarafından el konulduğundan ve gaspedilen malların Nakşa ya satıldığından şikâyetçi olmuştur. Kanunî, 25 Ocak 1565 tarihli fermanıyla Nakşa, Santorini ve Para (Paros) beylerine malların iadesini emretmiştir. Gracia, bu görüşmeden üç sene sonra, 1568 de, 58 yaşında öldü. Harem'in Gizemli Aracıları: Kira Kadınlar Yahudi kira kadınlar, Osmanlı sarayının dikkat çekici sima-lanndandır. Kira (Kiera/Kyra/Chiera) kelimesi Rumca dır ve Türkçe olan ikinci kelime ile aynı anlama gelir42. Bu tabir, bir terim olarak ise, valide sultanların ekonomik danışmanı karşılığında kullanılmıştır43. Şu var ki, böyle bir tanımlama bir taraftan kira kadınların saraydaki nüfuz ve rollerini izâm ederken, bir taraftan da Harem de temas kurdukları çevreyi sınırlamaktadır. Kaynaklarda ismi geçen ilk kira kadın, Kiera Strongüah dır. Kendisi, Eliyah Gibor un kızı olup, Kınm asıllı bir Karay idi44. Hafsa Sultan, muhtemelen oğlu Kanunî Sultan Süleyman ın Kefe san-cakbeyiliği yaptığı sırada bu kadım hizmetine almış, daha sonra Manisa ve İstanbul saraylarında da yanından ayırmamıştı. Kiera Strongilah, hizmetleri karşılığında 4 Haziran 1521 tarihli bir beratla, kocası Moses den olan oğullan Elia ve Josef ile onla-nn torunlannı da kapsayacak şekilde, tekâlif-i örfiye ve avânz-i divâniyeden muaf tutuldu, aynca kendilerine köle edinme hakkı verildi. Hafsa Sultan 1534 de ölmesine rağmen Kiera Strongilah sarayda kaldı Nisan ı ortalannda Müslüman olarak Fatma Hatun ismini aldı ve bundan birkaç ay sonra öldü45. Ester Kira (Esther Handali), sarayda karşımıza çıkan ikinci kira kadındır. Elias Handali nin dul eşi olup 1566 da Zacuto Kroniğinin basımına destek veren, 1569
13 yangınında İsak Akriş in evine sığman zengin Yahudi kadının, Ester Kira olduğu kabul edilir46. Kendisinin 1566 tan önce de faal olduğu, Nurbanu Sultan ın sırdaşlığını yaptığı, yangından sonra pek çok felâketzedeye kalacak yer ayarladığı ve onlara uzun süre yardımda bulunduğu nakledilir47. Muasırı olan Salomon Usque nin 1595 te kaleme aldığı raporunda Ester Kira yı Serezli olarak adlandırmasından dolayı Ester in Serez Yahudileri nden olma ihtimali vardır48. Ancak, aşağıda görüleceği üzere, gerek Habsburg Elçisi David Ungnad m maiyetinde arasında İstanbul da bulunan Stephan Gerlach gerekse Venedik kaynaklan, kira kadını sürekli olarak Safiye Sultan ile birlikte anarlar. Bu durum Ester in en başından beri Safiye Sultanın hizmetinde olduğunu ve belki de onunla birlikte Manisa dan İstanbul a geldiğini düşündürmektedir. Hammer, Venedik Elçisi Giacomo Soranzo ve Balyos Giovanni Corraro nun III. Murad ın saltanatının ilk yıllarındaki vazifeleri sırasında Haseki Safiye Sultan ın ve Valide Nurbanu Sultan ile onun aracısı olan Yahudi kira kadının yardımlarım gördüklerini kaydederse de kadının ismini ve bu bilginin kaynağını zikretmez49. Ne Soranzo ne de Corraro, senatoya sundukları raporlarında böyle bir yardımdan bahsetmezler. Gerlach, Gürdükünde 24 Mart 1578 de, padişahın eşi [Safiye Sultan] için Königsbergli kuyumcu Christoph un 200 kron karşılığında yaptığı, duka değerinde olduğu tahmin edilen ve tamamen elmaslarla bezenmiş altın bir kolye gördüğünü yazar. Ardından, bir Yahudi kadım sık sık saraya gidip geliyor ve padişahın eşine değerli taşlar götürüyor, onun oğlu da yapılacak takılan ustalara ısmarlıyor diyerek kıymetli bir bügi verir. Gerlach m zikrettiği bu kadının Ester Kira olması kuvvetle muhtemeldir. 1580lerde Ester Kira mn nüfuzuna paralel olarak hakkındaki bügüer de artmaktadır. Venedik Balyosu Paolo Contarini, Hanım Sultanin [Safiye Sultan], oğlu Şehzâde Mehmed in 1582 deki sünnet şenhğinde devletini temsil eden Giacomo Soranzo kendisine hediye takdim etmediği için bu durumda sık sık dertleştiği Yahudi bir hizmetkârı olan Kira ya (Chiarazza) şikâyet ettiğini yazar. Safiye Sultan, şahsına hakettiği önemin verilmediğini, hâlbuki kendisinin Venedikli tüm temsilcilere her zaman hediyeler verdiğini söylemiştir. Bu sitem karşısında balyos, yine muhtemelen kira kadın vasıtasıyla, elinden geldiği kadar Safiye Sultan dan özür dilemeye çalışmıştır. Dojun, kendisine ve gönderdiği hediyelere ne kadar büyük kıymet verdiğini anlatmış; Soranzo nun sadece sünnet şenliğinde hazır bulunmak için İstanbul a geldiğini, başka bir vazifesinin olmadığını izah etmiştir. Contarini, bu söyledikleri ve sonradan yaptıkları karşısında Safiye Sultan ın tatmin olduğu kanaatindedir52. (1578), Relazioni diambasciatori Veneti al Senato, tratte dalle migliori edizioni disponibili e ordinate cronologicamente, XIV, Costantinopoli: relazioni inedite: Ester Kira, Safiye Sultan ile İstanbul daki Fransız elçi arasında da aracılık yapmıştır. Hatta Safiye Sultan bu elçiden fazla hoşlanmamasına rağmen Ester Kira nın lehte telkinleriyle ikisi arasında yeni bir dostluk kurulmuştu. Nisan 1584 de Katerina di Medici, Fransa nın Mısır konsolosu Ventot eliyle Nurbanu Sultan ve
14 Safiye Sultan a mektup ve hediyeler gönderdiğinde Ester Kira, bir kez daha sahneye çıktı. Valide sultan artık hayatta olmadığından, veziriazama verilen bir saat haricinde gelen hediyelerin ve mektubun Safiye Sultan a takdim edilmesini sağlayarak Fransız diplomatı zor durumdan kurtardı53. Balyos Contarini nin halefi Gianfrancesco Morosini, 2 Haziran 1584 tarihli raporunda, Safiye Sultan m, Katerina di Medici nin yazdığı ve İspanya ya karşı Osmanlı donanmasının Fransa'nın yardımına gönderilmesi ricasını havi mektubu hakkında Ester Kira (Chiarazza Hebrea) aracılığıyla kendisine malumat verdiğini nakleder54. Kadınlar, s ), kira kadın vasıtasıyla balyosa şikâyetini iletenin valide sultan olduğunu yazarlar. Bu hata, Contarini nin isim be-lirtmeyip III. Murad m annesi Nurbanu Sultan için kullandığı Valide Sultan sıfatı ile hasekisi Safiye Sultan için kullandığı Hanım Sultan sıfatının karıştırılmasından ve kira kadınların valide sultanların maiyetinde bulunduğuna dair ön kabulden kaynaklanmış olmalıdır. Mahir Aydın m, bu noktadan hareketle Ester Kira nın Nurbanu Sultan m ölümüne kadar onun hizmetinde bulunduğu, gelin-kaynana mücadelesinden etldlenme-yerek valide sultanın ardından Safiye Sultan nezdinde de yerini muhafaza ettiğine dair değerlendirmesi de tavüe muhtaçtır. Aydın, Paolo Contarini nin balyosluğu sırasında Harem in diğer nüfuzlu kadınlarından Canfeda Hatun üe de Ester Kira aracılığıyla bağlantı içinde olduğunu kaydeder. Diplomatik rolünün yanı sıra Ester Kira, Osmanlı-Venedik ticarî ilişkilerinde de kendisini göstermiştir. Senato, 1580 lerin ortalarında Harem in kilercisi Ester Kira ya Venedik te bir piyango tertiplemesi hususunda verdiği zimmî imtiyaza mukabil III. Murad ın yedi fermanıyla Kıbrıs taki ticareti lehine mühim menfaatlere nail olmuştur55. Venedik nâmına de balyos, de de fevkalade elçi sıfatıyla Osmanlı payitahtında bulunan Lorenzo Ber-nardo, karşılıklı olarak gözetilen bu siyasî ve İktisâdi çıkarların İstanbul da ne kadar işlerine yaradığını iyi bir şekilde nakleder. Bemardo, devlet idaresindeki rolünü, büyük yetkiye sahiptir, çoğu zaman görüşmelere karışır ve sözü Büyük Efendi [III. Mu-rad] tarafından dinlenir, hizmetler onun lütfuyla olur şeklinde tarif ettiği Safiye Sultan dan ilk vazifesi sırasında yardım ve kolaylık gördüğünü belirtir. Bemardo, sadece kendisinin değil, selefi Gianfrancesco Morosini nin ve sırasıyla halefleri Giovanni Moro ( ) ile Hieronimo Lippomano nun ( ) da haseki sultanın nüfuzundan yararlandıklarını kaydeder. Bu yüzden de Senato ya, zarif ve hoşuna gidecek bir hediye sunularak haseki sultanın gönlünün alınmasını tavsiye eder. Bemardo, balyosluğu sırasında, Safiye Sultan ile Ester Kira (Chiarazza Ebrea) aracılığıyla irtibat kurmuş, Harem in diğer nüfuzlu ismi Canfeda Hatun ile de yine aynı yolla bir dostluk başlatmıştır. Ancak Bemardo nun İstanbul dan ilk ayrılışından sonra Ester Kira ölmüş; halefleri olan balyoslar Moro ve Lippomano, Safiye Sultan ile bir hadım vasıtasıyla münasebetlerini devam ettirmişlerdir56.
15 Ester Kira, Yahudi kaynaklarında cömertliği; Hekim Samuel Sullam, R. Isaac Akrish gibi âlimlere verdiği destek ile yâdedilir. Samuel Sullam, onun himayesinde yayınladığı kitabının girişinde Ester in bütün servetim yardıma adadığını yazar. Anneleri vasıtasıyla oğullan da büyük bir zenginlik ve başta vergi muafiyeti olmak üzere çeşitli imtiyazlar elde etmişlerdir. En büyük oğlu, İstanbul gümrüğü iltizamım almış, hem Yahudi hem de yabancı tüccarlar arasında özel bir statü kazanmıştır. Aynca Ester Kira nın, Solomon Aşkenazi üe birlikte, Osmanlı hükümetinin Yahudi tüccarlara karşı hazırladığı bir komplo teşebbüsünün ve III. Murad ın 1579 da imparatorlukta yaşayan bütün Yahudüer in öldürülmesine dair fermanının uygulanmasını engellediği üeri sürülür57. Son iddianın kaynağı olan Venedik in Korfu Başpiskoposu Maf-feo Venier, valide sultan ve yeniçeri ağasına verilen yüklü miktarda altın sayesinde III. Murad ın kararından vazgeçirildiğini, bunun karşüığında bütün Yahudüer in başlarına sarık yerine daha önceleri yalnızca Yahudi düencüerin taşıdığı küçük bir başlık takmalarının emredüdiğini yazar58. Ancak Osmanlı tarihinde emsaüerine daha önce de rastladığımız bu fermanın, Eylül 1577 de yapüan ve sadece Yahudüer i değü imparatorluktaki bütün gayrimüslim tebaayı kapsayan bir kıyafet düzenlemesinden ibaret olduğu görülür. Ester Kira nın ardından onıın yerini ve vazifesini, Esperanzo Malchi devraldı. Safiye Sultan, Batılı temsilciler ve hükümdarlarla kurduğu temaslarında bu yeni kira kadınından yararlandı. Mesela Venedik balyosuna, kendisine kira kadın aracılığıyla gönderdiği kumaştan ötürü bir mektupla teşekkür etmiştir60. Keza Esperanzo Malchi, 16 Kasım 1599 tarihli mektubuyla İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth den, bundan sonra Safiye Sultan için mücevher göndermemesini, onun yerine kozmetik eşyası üe güzel ipek ve yünlü kumaşlar yollamasını istemiştir. Kraliçeye, bunlar kadınsal meseleler olduğundan göndereceği hediyeleri valide sultana kendisinin şahsen teslim etmesi gerektiğini büdirmiştir61. Esperanzo nun kıymetli elmas, yakut ve mücevherlerden yaptırdığı bir taç ile bu mektubu; Safiye Sultan ın da yine bir mektubu ve dört mendü, bir çift ayakkabı, birer korse üe elbise, yakutlar ve incüerle bezenmiş bir taçtan oluşan hediyeleri, kraliçeye gönderilmek üzere İstanbul daki İngüiz elçiliğine teslim edilmiştir62. Esperanzo Malchi, Fatma Hatun ve Ester e nispetle tarih sahnesinde kısa bir süre kalmasına rağmen, bu neviden aracüık hizmetlerinden ziyade Osmanlı iç siyasetinde oynadığı roüe büyük ve bir o kadar da menfi bir şöhret kazanmıştır. Dönemin yerli ve Tevârîh, Türk İslâm Eserleri Müzesi Kütüphanesi, nr. 1973, vr. 95a; III. Murad m bütün Yahudiler i öldürmek istediğine dair iddianın değerlendirilmesi için bk. Ahmet Hikmet Eroğlu, Osmanlı İmparatorluğu nda Yahudiler, s. 130, Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, IV, 293 ve ondan naklen Mahir Aydın,Kira Kadınlar, s ; Hammer, aslının Venedik arşivinde bulunduğunu söylediği bu mektubun tarihini vermez. Ancak Safiye Sultan mektubunu, Sultan Mehmed Han Validesi şekilde imzalandığından mektubun III. Mehmed dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır yabancı kaynaklarında genelde kendisi hakkında, devlet işlerine
16 karışmak, bazı İktisadî çıkarlar elde etmek, rüşvetle çeşitli memuriyetlere tayinler yaptırmak gibi ithamlarda bulunulmuştur. Mesela, 1593 de İstanbul daki Habsburg elçiliğinde görevli Baron Vratislav, Osmanlı yönetiminin kendileri aleyhinde başlattığı sefer hazırlıkları hakkında rüşvet karşılığında Safiye Sultan ın da padişahtan işittiklerini bir Yahudi karısı aracılığıyla kendilerine ulaştırdığını yazar. Yahudi kadının, bu iş için elçiden hiç de azımsanmayacak kadar para aldığını, bilgileri doğrudan elçinin konağına değil de başka bir yere getirdiğini nakleder63. Selânikî Mustafa Efendi, Esperanzo nun saray çevresine dâhil olması itibariyle erken sayılabilecek bir tarihte bu husustaki tenkitlerini ağır bir üslûpla düe getir. Faydasız bir kimse olarak adlandırdığı Reis Derviş in 25 Aralık 1594 de Ayasofya-ı Kebîr tevliyetini elde etmesini, Harem tarafına pişkeş ve hediyeler nâmıyla vergi vermekle şöhret bulanlardan birisi olmasına bağlar. Derviş in intisâb u ihtisâs ile Yahudi Kerâ Kannm has çıraklarından ve Harem mensuplarından olduğunu yazar64. Selânikî doğrudan doğruya ismini telaffuz etmese ya da etmekten çekinse de bu tepki ve tenkidin asıl muhatabı valide sultandır. Safiye Sultan, devlet işlerinde eşi III. Murad zamanında elde ettiği nüfuzu oğlu III. Mehmed döneminde daha da arttırmıştır. Esperanzo Malchi, mevkii sayesinde bu nüfuzdan şahsî çıkarları için yararlanmış; Harem in kapalı kapılarının ardına ulaşmak isteyenler de kira kadına müracaat etmişlerdir. Bu durum, şüphesiz ki birtakım siyasî ve İktisadî usulsüzlüklere sebebiyet vermiştir. Lâkin buradan hareketle Esperanzo nun, Safiye Sultan m sarrafi ve rüşvet vasıtası olduğu, onun adına bazı ekonomik konulara el atıp darphanede basılan paraların ayan ile oynanması gibi, hassas, tehlikeli ve gayrimeşru uygulamalar[ı] gerçekleştirdiğine dair iddia ve 1590larda yaşanan malî krizin bu tesirle izahına yönelik değerlendirmeler65, fazlasıyla mübalağalıdır. Esperanzo Malchi, Safiye Sultan a yakınlığının nimetlerinden faydalandığı kadar külfetleri ile de uğraşmış ve nihayetinde diyetini en ağır şekilde ödemiştir Nisan ı ortalannda yaşanan bir hadise, bu bakımdan ilginçtir. Selânikî nin kaydına göre, Süleyma-niye Vaizi Seyyid Abdülkerim Efendi nin kürsüden, ekâbirin rüşvet aldığım, mansıpların ehil olmayanlara verildiğini, âlemin zulüm üe dolduğunu söyleyip herkesi tövbeye davet etmesi bazı kimseleri rahatsız etti. Abdülkerim Efendi hemen o gece evinden alınarak bir gemiyle Yedikule ye götürüldü ve buradan Rumeli ye gitmesi istendi. Hadisenin duyulması üzerine vaizin dostlan, rahatsızlıklarını açıkça dülendirmeye başladılar. Yeniçeriler ise, seslerini yükseltip, şayet Abdülkerim Efendi vazifesine iade edilmezse o hafta diğer şeyhleri de vaaz kürsülerine çıkarmayacaklannı söylediler. Tepkilerin daha da büyüyeceğini gören Safiye Sultan, İstanbul daki meşâyihe sadaka nâmıyla paralar ve Benim bu işten haberim yoktur. Vebâle girmem. Beddua eylemeyin. [Abdülkerim Efendi] yine gelsin, [kendisine] adamlar ve kâğıtlar gönderdim mealinde tezkireler yolladı. Valide sultanın yazdıklannm duyulmasıyla yatışan huzursuzluk, 15 gün sonra Abdülkerim Efendi nin İstanbul a dönmesiyle tamamen son buldu. Selânikî, aksi takdirde
17 şehirde, yeniçerilerin kira kadının evini basmayı kararlaştırdıklarının konuşulduğunu, bir isyanın eşiğinden dönüldüğünü nakleder66. Üç yıl sonra çıkan isyanda ise Esperanzo Malchi nin şansı bu kadar yaver gitmedi. Artan iktisâdı buhrana bir de iktidar mücadelesi eklenince Esperanzo nun sonu kaçınılmaz oldu. İstanbul, 17. yüzyılın ük Ramazan ına büyük sıkıntılarla girmişti. Buğday, pirinç, nohut gibi hububat ve yağ, bal, et, ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerinin satışında çarşı pazarda kimse devletin belirlediği fiyatlara riayet etmiyor, elbise ve sair giyim eşyaları yüksek fiyatla güç bela bulunabiliyordu. Arpanın kilesi, 60; bir ekmek, 5; pabuç, 100 ve çizme 200 akçeye çıkmıştı. Avusturya üe harbin sürmekte olduğu bu dönemde akçe de hızla değer kaybetmekteydi67. İstanbul daki sipahüerin üç aylık maaşlarının yansı altın, yansı da akçe olarak güç bela ödenebilmişti. Bu sıkıntüann yaşandığı bir zamanda Serdar ve Veziriazam İbrahim Paşa maiyetinde kışlak için Belgrad a çekümiş olan bölük halkından ulûfelerini burada alanlann esâmi defteri ile devlet adamlannın tasarrufundaki cizye ve hizmet defterleri Frenk Mehmed Ağa eliyle İstanbul a getirildi. Maaşlannı ayan düşürülmüş akçe üe alan İstanbul daki sipahüer, bu surette hizmet defterlerinin tevziinde de kendileri aleyhinde bir uygulamanın yapüdığmı öğrendiler. Bu gelişme, sipahüerin isyan bayrağını kaldırmalanna sebep oldu68. Hadisenin yaşandığı günlerde İngiliz elçisi sıfatıyla İstanbul da bulunan, dolayısıyla yaşananlara şahit olan Lello, isyanın sebepleriyle alakalı olarak Harem ile vezirler arasındaki nüfuz mücadelesine işaret eder. Lello ya göre, gerek cephedeki Veziriazam Selânikî ye atıfta bulunmasına karşılık, Abdülkerim Efendi nin sürgüne gönderilmesinden hiç bahsetmeksizin, yaşanan hadiseleri, Esperanzo da dâhfl bazı kimseler tarafından paranın ayarının bozulması yüzünden günden güne alım gücü düşen ve fakirleşen İstanbul halkının tepkisi olarak takdim eder. İbrahim Paşa gerekse sadaret kaymakamı olarak İstanbul da bulunan Halil Paşa kayınvalideleri olan Safiye Sultan ın siyaset üzerindeki nüfuz ve müdahalelerinden artık bıkmışlardı. Aynı zamanda kapıkulu sipahileri de valide sultanın nüfuzundan rahatsızdılar. Çünkü Safiye Sultan, rica ve niyazla oğlu III. Mehmed in hizmet defterlerini kendisine tahsis etmesini sağlamış, daha sonra bu geliri kethüdası, gözde ve başmüşaviri olan Yahudi kira kadına vermişti. Kira kadın, bunların bir kısmını sattı, bir kısmını da oğullan ve akrabalanna hibe etti. Hâlbuki âdet üzere bu defterlerin sipahiler arasında dağıtılması gerekli idi. Safiye Sultan ın iki damadı, İbrahim Paşa ile Halil Paşa, valide sultanın nüfuzunu kırmak için sipahilerin bu hoşnutsuzluğundan istifade etmek isteyip onları kışkırttı. İsyan eden sipahiler, saraya gelerek III. Mehmed den, fesat kaynağı olarak gördükleri Espe-ranzo Malchi nin kellesini ve Safiye Sultan m da devlet işlerine kanştınlmamasım istediler69. Lello ile birlikte İstanbul da bulunan Sanderson ise, isyanın sebebini şöyle anlatır: Bu, Büyük Türk ün annesine karşı yapılmış olan bir hareket idi. Zira kendisi
18 bu Yahudi kadın sayesinde bütün rüşvetleri almaktaydı ve bu kadının oğullan İstanbul un baş gümrüklerini yönetip bütün kazançlı işleri ellerine almaktaydılar ve istediklerini yapmaktaydılar. Anne ve çocuklan milyonlara sahiplerdi. Hepsi de Büyük Türk ün kesesine gitti70. Sander-birçok başka âmilin yanı sıra Osmanlı parasındaki büyük değer kaybı askerler arasında huzursuzluk yaratmıştı. Esperanzo aüesinin serveti, paraya ihtiyaç duyan III. Mehmed in ilgisini çekiyordu. Ordu ve hükümetin bazı kesimlerinde de Safiye Sultan m devlet idaresindeki etkisini azaltma isteği vardı. Esperanzo nun düşüşündeki enson, ayrıca asi sipahilerin, padişahtan, Hekim Benveniste, Hekim Sacunta, İsrail Çelebi gibi önde gelen altı İstanbul Yahudisi ni öldürmesini; annesi Safiye Sultan ı sürgüne göndermesini; bostancıbaşı, kapıağası ve defterdarın kellelerini kendilerine teslim etmesini istediklerini yazar71. Yme hadisenin şahitlerinden olan Selânikî, Lello nun dikkat çektiği nüfuz mücadelesini teyid eder. İsyan sonrasında halk arasında Safiye Sultan m, Benim damatlarım bana düşmandır, devlet ve saltanat namusu böyle korunmamalıydı. Kul taifesinin bu şeküde hücumlarında ikisinin de rey ve marifetleri vardır. Çünkü Yahudi ye [Esperanzo Malchi] siyaset kararlaştırıldı, böyle kötü şekilde olmasına ne gerek vardı. Deıyaya atılsa olmaz mıydı, hüsn-i tedbir ve tedârik mümkün değil miydi? Eğer değilse anlaşıldı ki [damatlarım] devlet işleri hususunda acizler imiş ve vezâretin uhdesinden gelmeye kadir değillermiş dediğinin konuşulduğunu nakleder. III. Mehmed in de, annesinin bu sözlerine karşılık, Vezirlerin ne günahı vardır? dediğini yazar72. İsyan haberini hamisi Veziriazam İbrahim Paşa nın maiyetinde Belgrad da kışlakta iken alan Hasanbeyzâde ise, bölük halkına ulûfe olarak verilen değeri düşük akçelerden ve adı geçen hizmet defterlerinden hiç bahsetmeksizin, sipahilerin kira kadının Harem deki nüfuzunu kullanarak ve rüşvetle devlet işlerine müdahale etmesi yüzünden isyan ettiklerini, bazı kimselerin sipahileri bu isyana tahrik edenler arasında Sunullah Efendi nin de bulunduğunu söylediklerini belirtir73. bilinen sebep ise bir askeri atamaya müdahil olmasıydı. Başka birine söz verilen bir makam için kendi adayını ileri sürmüştü. Valide sultanın gücünü kırmak isteyen kapıkulu sipahileri, bunun üzerine isyan ettiler ve Malchi nin kendilerine teslim edilmesini istediler. Selânikî ye göre, sipahiler 31 Mart 1600 de74 Halil Paşa nm konağı önünde Frenk Mehmed Ağa nın etrafım sardılar. Getirdiği hizmet defterlerinin akıbetini sorup ulûfe olarak aldıkları ayarı düşürülmüş akçeden şikâyetle, defterlerin kendilerinin hakkı olduğunu ve saraydaki kadınlarla ağalara verilmemesini ihtar ettiler. Biz işimizi biliriz diyerek Mehmed Ağa yı serbest bırakan binlerce sipahi doğruca Şeyhülislâm Sunullah Efendi ye gelip, Bize ulûfe olarak verdikleri bozuk ve geçmez akçe üe aldığımız yiyecekler helâl midir? diye sordular. Şeyhülislâmın değildir demesi üzerine, Yahudi Kira kan gümrükleri ütizam etmiştir, bize verilen bu kalb akçe onundur, biz onu kati ederiz diyerek kira kadın hakkında fetva istediler. Sunullah Efendi, Zimmîlerin katli şer an caiz değildir ama şehirden sürülsün,
19 durmasın gitsin şeklinde fetva verdi. Asüer homurdanmaya devam edince şeyhülislâm, isteklerini içeren bir arzuhal yazmalannı, bunu kendisinin padişaha ulaştıracağını söyledi. Sipahiler ertesi gün tekrar bir araya gelmek üzere anlaşıp o gün dağıldılar75. Sipahiler, 1 Nisan da bu defa Sadaret Kaymakamı Halil Paşa nm kapısına gelip onu Divân a çıkartmadılar ve Elbette Kira Kan elinden hizmet defterleri satılır, komayız, meydana gelmek gerek diyerek paşayı sıkıştırdılar. Halü Paşa, Sultan III. Mehmed e telhis gönderip vaziyetin müşkil olduğunu, asüerin istediklerini almadan dağılmayacaklarını ve Esperanzo Malchi nin saklandığını büdirdi. III. Mehmed in emriyle Çavuşbaşı Ömer Ağa üe Ka-pıcüar Kethüdası Nasuh Ağa, kira kadını aramaya başladılar. Bu arada Yeniçeri Ağası Haşan Ağa da gitgide sayılan artan asüere karşı tedbir aldı. Kulkethüdası, başçavuş ve ocak ağalan kol gezip Yahudi mahallesi ile şehrin diğer muhitlerim asüerin taşkm-lıklanndan korumaya çalıştılar. Bu esnada Çavuşbaşı Ömer Ağada Esperanzo Malchi yi gizlendiği yerden çıkartmış ve semerli bir ata bindirip Halil Paşa nm konağına getirmişti76. Esperanzo Malchi bu arada din değiştirerek Fatma adını almıştı fakat bu kararın ona bir faydası dokunmadı77. Kalabalık kıtalar hâlinde Halil Paşa nın konağı önünde toplanan sipahüer, Esperanzo buraya getirildiğinde paşadan kadını kendilerine teslim etmesini, aksi takdirde konağı başına yıkacaklarım haykırmaya başladılar. Lello nun ifadesiyle, kendilerine karşı koymamak yahut zıt bir şey söylememek için Yüce Türk ten emir almış olduğu anlaşılan Halil Paşa, Esperanzo Malchi avluya girince konağın pencerelerinden birisine gelerek kadına ne isterlerse yapabüecekleri manasında asilere elini salladı. Bunun üzerine sipahiler, gebersin, gebersin diye haykırdılar78. Asiler, konağın merdivenlerinin başında attan indirilen kadını Ömer Ağa nm elinden alıp hançerlerle parçaladılar ve ayağına bir ip bağlayıp ölü bedenim sürüyerek sipahilerin hücumundan korkan, isyanın kendisine ve hatta bizzat III. Mehmed e yöneleceğinden endişelenen Kaymakam Halil Paşa, Çavuşbaşı Ömer Ağa marifetiyle Kira Kadın ı ve oğullarım saklandıkları evlerinde buldurarak konağına getirtti. Lello ya göre ise (bk. Muhtıra, s ), kira kadın isyan başlayınca yardım bulmak amacıyla saraya sığınmıştı. Önce kira kadını kurtarmaya çalışan fakat sipahilerin kararlı tavrı karşısında kendi hayatlarının tehlikeye gireceğinden korkan III. Mehmed ve Safiye Sultan, Yahudi kadını başının çaresine bakması için sarayın arka kapılarının birinden dışarı çıkarttılar. Kira kadın, bir kayığa binip Karadeniz e doğru kaçmaya başladı. Ancak her yere gözcüler bırakan sipahüer arkasından yetişip onu karaya çıkarttılar ve adî bir yük beygirine bindirerek Halü Paşa nm konağına getirdüer. Sanderson (bk. The Tra-vels of John Sanderson, s. 85), İstanbul'da çok güvenüen ve büyük bir zenginliğe sahip olan Esperanzo nun evinden alınarak Halü Paşa nm konağına getirildiğini nakleder. Atmeydanı na getirdiler79. Cesedi, köpeklerin yemesi için bugünkü Dikilitaş üe Yılanlı Sütun un arasına bıraktılar. III. Mehmed de, sarayın penceresinden cesedin sürüklenişini izlemişti80.
20 Sipahilerin öfkesi henüz dinmemişti. Yann kira kadının bütün aile efradım da bulup öldürmek üzere ahdleşip, onlar hakkında da fetva almak için yine Sunullah Efendi nin konağına geldiler. Şeyhülislâmın tavsiyesiyle bu defa da isteklerine dair bir arzuhal yazdılar ve padişaha ulaştırılmak üzere bunu kendisine teslim edip dağıldılar. 2 Nisan sabahı Halil Paşa nın kapısı Önünde toplanıp Esperanzo Malchi nin ailesinin ve akrabalarının kendilerine teslimini istediler. Kadının oğullarından birisi de bulunup buraya getirildi. Asiler onu da parçalayıp sürüye sürüye annesinin cesedinin yanına getirip bıraktılar. Kira kadının küçük oğlu ise İslâm ı kabul ve iltizamlarındaki mîrî malların hesabını vermeyi taahhüt ettiği için asiler tarafından bağışlandı81. Kira kadı-oğullarının birlikte öldürüldüğünü ve cesetlerinin meydana bırakıldığını belirtir. Lello ya göre (bk. Muhtıra, s. 48), sipahiler, kira kadını öldürdükten sonra Halü Paşa nm konağı önünden aynlmayıp, kadının üç oğlunun kendilerine teslim edilmesini istemeye başladılar. Bu üç çocuktan birisi daha isyan başlar başlamaz kaçıp gitmişti. Diğer ikisi bulunup Halil Paşa mn konağına getirildiler. Kira kadının en büyük oğlu da annesi gibi öldürüldü, diğeri ise Müslüman olduğu için bağışlandı. Sipahiler, anne ile oğulun cesetlerini hamallara sürüklettirerek Atmeydanı na getirtip bıraktılar. Sanderson a göre (bk. The Travels of John Sanderson, s ), Esperanzo nun katlinden bir gün sonra büyük oğlu, yine Halil Paşa mn konağınm bahçesinde öldürüldü ve cesedi, annesininki-nin yanma bırakıldı; ortanca oğlu, hayatını kurtarmak için Müslüman oldu; şayet kendisine bir ayrıcalık verilseydi büyük oğul da bunu yapacaktı; nefretleri yatışan sipahüer, kadının en küçük oğlunun ise yaşamasına izin verdiler. bu oğlu, Aksak Mustafa Çavuş olarak tanındı ve Sultan İbrahim dönemine kadar yaşadı. Daha sonra asiler, saraya, Bundan sonra Yahudiler değerli elbise giymeyip kızıl şapka giysinler ve iltizamlara girmesinler. Ve paranın durumu eskiden nasılsa yine öyle olsun diye arzuhal gönderdiler. III. Mehmed, buna cevaben gönderdiği ve Rumeli Kadıaskeri Hocazâde Mehmed Efendi tarafından okunah hatt-ı hümâyûnunda, sikke tashihi için Halil Paşa ya yüz bin flori yollanacağını ve tamamı seksen sekiz adet olan hidmet defterlerinin bölük halkına tevzii ve taksim edileceğini vaadetti. Böylece istediklerim elde eden sipahüer, bir daha devlet işlerine karışmamaları koşuluyla Bostancıbaşı Ferhad Ağa üe Kapıağası Gazanfer Ağa nm kellelerinden vazgeçtiklerini büdirip III. Mehmed e dua ederek dağıldılar Mahir Aydın, Kira Kadınlar, s Selânikî, Tarih, II, 856. Sanderson a göre (bk. The Travels of John San-derson, s ), III. Mehmed, sipahilerin önde gelenlerinden onunu huzuruna çağırdı. Sipahiler, daha önceden söyledikleri kişilerin kendilerine teslimini talep ettiler. Padişah, onlara, evladlanm diye hitap etti ve onlardan isyana son vermelerini istedi. Annesine ve şikâyetçi oldukları diğer isimlere nasihat edeceğim söyledi. Kendisine karşı duydukları büyük sevgi için sipahilere teşekkür etti. Her şeyin düzeltileceğini vaadetti; para eski değerine gelecek ve Yahudiler in kibrine izin verilmeyecekti. Aynı zamanda veziriazam dışında hiçbir görevliden arz kabul etmeyeceğini;
21 şeyhülislam, kadıasker ve dört diğer görevlinin bütün meseleleri intizam altına alacağını söyledi. Sanderson, isyan sebebiyle şehirde Yahudiler ile Rumların güzel kumaştan elbise ve çakşır giymelerinin yasaklandığını; fakat şahsen bu yasağın fazla gözetilmeyeceğini, parada vaadedilen düzenlemenin de kısa sürede gerçekleşmeyeceğini düşündüğünü belirtir. Bu isyana dair aynca bk. Cecü Roth- Esperanzo Malchi nin ve büyük oğlunun cesetlerini Atmeydam nda gördüğünü söyleyen Lello, şahit olduğu manzarayı şöyle anlatır: Kadını köpekler hemen tamamen yemiş, el ve ayak tabanlarından başka bir tarafım bırakmamışlardı. Bir elini demek istiyorum; çünki öbürünü sipahilerden biri kesmiş ve kazasker, yani Anadolu baş kadısının kapısına mıhlamıştı. Bu adam mevkiine ancak birkaç gün önce, Yahudi kadının Valide Sultan nezdindeki itiban sayesinde kayınlmıştı. Elin üstüne de şu kelimeler yazılı bir kâğıt mıhladılar: Ya mevlana, şimdiye kadar nice defa öptüğün eli bir defa daha öp!...yahudinin oğlunun cesedini köpekler yemediler. Buna çok şaşıldı... Bu kadının ve oğlunun ölümüne yalnız Hristiyanlar la Türkler değil, kendi milleti Yahudiler de çok şevindiler. Çünki kadın çok fena ve kibirliydi belirtildiğine göre aynı senenin Rebiülahir inde getirilmişti. Kesik elden bahsetmeyen Selânikî (bk. Tarih, II, 856), kira kadından rüşvet alıp onun terbiyesinde yetişenlerden birisi olduğu gerekçesiyle 20 Ramazan da Nişancı Yahya Paşa nın azle-dildiğini ve yerine Okcuzâde Şah Mehmed Efendi nin getirildiğini nakleder. Yahya Paşa evâsıt-ı Şaban da Okcuzâde nin yerine nişancı olmuştu (bk. Selânikî, Tarih, II, s. 848). Orhan Burian (bk. Lello nun Muhtırası, s. 49, 23 nr lı dipnot), Selânikî de adı geçen Yahya Paşa nın, Harem in emektarlarından Raziye Hatun un kocası olup eşi 1005 te öldüğü sırada Anadolu kadıaskerliğinde bulunan Yahya Efendi olabüeceğini söyler. Ancak Selânikî nişancılıktan azledilen Yahya Paşa mn daha önce reisül-küttaplık, defter eminliği ve Gence beylerbeyiliği yaptığını belirtmekte, kadıaskerliğinden ise hiç bahsetmemektedir. Hasanbeyzâde (bk. Tarih, III, 618) sadece asi sipahilerin, öldürülen kira kadının elini kırıp ona mensup olmakla şöhret bulmuş bazı itibarlı kişilerin kapılarına astıklarını söyler. Lello ile birlikte cesetleri görmeye giden Sanderson, anne ile oğlunun feci akıbetlerini daha geniş bir şekilde tasvir eder: Köpekler, [kadının] kemikleri, bacağındaki kaslar ve ayaklarının içi dışında her şeyini yediler. Kafası, bir mızrak üzerinde şehirde dolaştırıldı ve bu utanç verici duruma benzer bir şekilde vücudunun pek çok küçük parçasını, Türkler, yeniçeriler ve diğerleri küçük bir paketle taşıyarak Yahudiler e ve diğerlerine gösterip, küçümseyici bir şekilde şunu söylediler: Fahişenin cesedine bakın. Kendisinin vücudundan bir parçanın da Galata daki evimizden geçtiğini gördüm. En büyük oğlu da benzer şekilde ertesi gün zalim bir şe-küde mezkûr valinin sarayında bıçaklandı ve katledildi. Oradan sürüklendi ve annesinin yanma kondu. Şişman ve kaba köpekler onu yemeği kesmeyeceklerdi. Aksi halde bir gün önceki kadının etiyle doymuş olacaklardı. Kadın kısa, şişman, tıknaz idi. Böylece annesinin kemikleriyle birlikte ertesi gün orada gömüldü85. Sanderson, Londra daki Nicholas Leate e yazdığı mektupta da, yaşananlardan ötürü Yahudüer in evlerinden dışarı çıkamadıklarını, zira isyan sırasmda bazılarının
22 zalimce dövüldüğünü ve elbiselerinin alındığını kaydeder. Yaptıkları o kadar tahammül edilmez bir şeydi ki hiç kimse onlara acımadı diyerek, Esperanzo nun ve küçük padişah olarak çağrılan gururlu oğlunun sonlarını değerlendirir86. Cesetlerden geriye kalanlar bir müddet sonra etrafa dayanılmaz bir koku yaymaya ve bu hâl gelip geçeni rahatsız etmeye başlayınca yeniçeriler bunları kaldırmakla görevlendirildi. 6 Nisan da yeniçeriler vazifelerini yapmaya çalışırken, Mehterhâne de hizmet akçesi paylaşmakta olan sipahiler onları görerek odun getirip, cesetleri yaktılar. Öldürülen Esperanzo Malchi nin devlet hâzinesine aktarılan terekesi bir hayli zengindi. Sanderson, Esperanzo nun, paha biçüemez mücevherlerin yanı sıra bedestenlerin birinde kendisine ait 500 bin altın duka bulunduğunu nakleder88. Selânikî ise, Harem e intisabı ve gümrük eminliği sayesinde o denli cevâhir toplamıştı ki halk-ı âlem paha ve kıymet yetiştirmeye mecal olmadığı zâhir idi diyerek kira kadının servetinin kaynağım açıklar. Müellife göre, sadece sahip olduğu ticarî malların bedeli ile nakit parası, kapıkullannın 50 milyon akçe tutan üç aylık maaşlarını ödemeye yeterdi. Terekesinden çıkan 42 yerdeki gayrimen-kulleri, mücevherleri, gemi ve depolardaki ticarî mallarının müsadere edildiğim yazar89. Safiye Sultan, ortalık yatıştıktan sonra isyan sırasında pasif kaldığı için Halil Paşa yı görevinden azlettirdi90. Venedik Balyosu Agostino Nani, 3 Aralık 1600 tarihli raporunda, bütün bu hadiselerin tam da Osmanlı yönetiminin İngiltere ye vereceği yeni kapitülasyon metninin yazımına geçilmişken yaşandığını, Esperanzo nun ölümü ve İngiliz siyasetinin en büyük destekçisi Halil Paşa mn azliyle her şeyin ertelendiğini kaydeder Ocak 1601 tarihli raporlarında da kira kadının öldürülmesine dair hatıraların hâlâ canlı olduğunu, İngiliz Elçi Lello nun arzuhâlini padişaha ulaştıracak bir aracı bulamadığını, valide sultan hakkında dedikodular tekrar başladığından III. Mehmed in annesinin telkini altında olmadığım göstermek için resmî cevaplarını vezirlerin huzurunda kâğıda geçirttiğini yazar. Aynca veziriazamın, sipahilerin, Hristiyanlar ve Yahudiler in kendilerinden daha kıymetli elbiseler giydiklerini görüp sinirlenmemeleri için kira kadının ölümünden sonra çıkartılan kıyafet yasağı emrinin bir benzerini tekrar verdiğini kaydeder92. Esperanzo Malchi nin ölümü, kira kadınlan Harem çevresinden uzaklaştırmadı. Ancak bunlardan hiçbirisi Esperanzo kadar etkili de olamadı. III. Mehmed in son yıllannda ve I. Ahmed in iktidannın başlannda Venedik balyosu olan Ottoviano Bon, kira kadınlann Eski ve Yeni Saray a girip çıkmaya devam ettiklerini kaydeder93. Balyosa göre, haseki sultanlann padişahtan izin al-malan halinde, bazı Yahudi kadınlan Harem e geliyor, burada-kilere örgü ve nakış öğretmek adı altında makyaj yapmayı öğretiyorlardı. Yahudi kadınlar, padişah kadmlannı bir şekilde etki altına almaya çalışmayı da ihmal etmiyorlardı. Padişah kadınlan ise buna karşılık Yahudi kadınlardan hususî işlerinde istifade ediyor, satmak istedikleri şeyleri onlann eliyle dışan gönderiyor, satın almak istedikleri şeyleri de yine bu şekilde temin ediyorlardı.
23 Bu gizli ticaretten en fazla Yahudi kadınlan kazançlı çıkıyorlardı; zira dışandan çok ucuza getirdikleri şeyleri Harem dekilere pahalıya satıyorlardı94. Müteakip yıllarda da Yahudi kadınlar saray çevresinden eksik olmadı de ismi tespit edilemeyen bir Yahudi hanımı, II. Osman ın kız kardeşiyle temastaydı ve zengin bir Rum olan Locadello yu Boğdan voyvodalığına namzed gösterenler arasmdaydı da yine ismi bilinmeyen bir Yahudi hanım, Yahudi hekimi Daniel de Fonseca nm, Rusya ya karşı Osmanlı-İsveç ittifakının tesisi için III. Ahmed in annesine bilgi vermesine yardım etti95. Koca Yahudi: Yasef Nasi Hristiyan adıyla Joâo Miques; Yahudi adıyla Yosef Nasi, 1524 de Portekiz de doğdu. Ailesi, İspanya dan göçetmiş fakat yeni ülkelerinde dinlerini değiştirmek zorunda kalmıştı. Babası Agostinho Miques (Samuel Micas), saray hekimiydi ve Lizbon Üniversitesi nde ders veriyordu. Babasının ölümden sonra Joâo ve kardeşi Bemardo, halaları Gracia de Luna tarafından himaye edildiler. İki kardeş, muhtemelen 1536 da halalarıyla beraber ya da onlardan az sonra Lizbon dan Anvers e kaçtı. Joâo, 1542 de Dominus Johannes Micas adıyla, kardeşi gibi, Leuven Üniversitesi nden mezun oldu. Burada, sonradan Kutsal Roma imparatoru olacak Prens Maksimilyan ile birlikte eğitim görmüştü. Maksimilyan m yakın dostu ve içki masası arkadaşıydı. Bu dostluk, İmparator Şarlken i tanımasını, Felemenk Kral Naibi Macaristan Kraliçesi Maria nm sarayına girip çıkmasını sağladı. Halası Gracia, Mendes işletmesinin tek hâkimi olunca yeğeni Joâo yu ticaret kentlerinde seyahat etmeyi gerektiren işlerinde çalıştırdı. Joâo, Venedik e kaçan halaları Gracia ve Brianda nın Habsburg yönetimince Anvers te el konulan mallarını kurtarmak için ailenin resmî vekili olarak arasında Şarlken ve Maria ile görüşmeler, daha doğrusu pazarlıklar yaptıysa da fazla bir şey elde edemedi. Joâo, sadece halasının gölgesine sığınmadı, şahsî ticarî ve malî hayatını da inşa etti de Anvers ten Venedik e giderken uğradığı Lyon da kendisinden banker olarak söz edilir. Venedik e geldiğinde halaları Gracia ile Brianda nın arası miras meselesinden ötürü iyice bozulmuştu. Joâo, Gracia mn yanında yer aldı. Ocak 1553 de Brianda mn henüz 13 yaşındaki kızı Gracia la Chica yı kaçırdı. Rivayete göre çift, Katolik nikâhıyla evlenmişti. Ancak Joâo, yeni gelin ve Joâo nun kardeşi Bemardo, Ferrara yolunda tutuklanıp Ravenna ya götürüldüler. Joâo, burada hürriyetini geri almayı başardı ve gelini yetkili makamlara emanet edip kayıplara karıştı. Bütün bu olup bitenler Brianda yı İstanbul a gitmeye ikna etmek ve Gracia la Chica nın o sırada kendisine talip olan Venedikli genç bir soylu ile evlenmesini, dolayısıyla mirasın el değiştirmesini engellemek için yapılmıştı. Hadise duyulunca Venedik hükümeti Joâo yu ve ona yardım edenleri gıyaben idama mahkûm edip, yakalanmaları için başlarına ödül koydu. Ancak halası Gracia de Luna, Joâo nun can güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almıştı. Joâo, Şehzâde Selim in verdiği
24 geçiş izniyle Ankona da kendisini bekleyen bir yeniçerinin refakatinde 1553 Kasım ında gemiyle İstanbul a hareket etti96. Fransız Jean Chesneau, Joâo nun Osmanlı başkentine gelişini şöyle nakleder: O esnada, Portekizli Jehan Micquez [Ya-sef Nassi], kralın Roma daki büyükelçisi Monsieur de Lansac ın resmi mektubuyla İstanbul a geldi. Büyükelçi kendisinin takip etmeyi hiç istemediği işlerle ilgili onu görevlendiriyordu. Burada Beatrix de Lune isimli Portekizli zengin bir Yahudi olan hanımefendiyi buldu ve kızıyla evlenmek umuduyla onun yanma sığındı. Ardından da evvela Yahudi olduğunu ilan ederek sünnet oldu. Joâo, bundan sonra Yosef Nasi adını kullanmaya başladı ve sünnetinden iki ay sonra Gracia de Luna nm Galata daki konağında yapılan muhteşem düğünle kuzeni Reyıia ile evlendi. Böylece bir taraftan şahsî ticarî ve siyasî faaliyetlerine hız verirken bir taraftan da kayınvalidesinin işlerinin idaresini üstlendi de Ferrara da düğünleri yapüan kardeşi Bemardo ile Gracia la Chica yı da İstanbul a getirtince99 Mendes aüesinin hemen bütün servetini arkasına alacaktır. Yasef Nasi, iddiaya göre İstanbul a 300 bin duka altını ile inciler, değerli taşlar ve mücevherlerden ibaret bir servetle gelmişti100. İlk iş olarak kayınvalidesi üe birlikte Galata daki Saint Pierre Hanı nda bir dolap, yani banka açtı. Kısa sürede Osmanlı sarayının gözüne girmeyi başardı ve Kanunî Sultan Süleyman'ın güvenini kazandı101. Nasi ve kayınvalidesi Gracia, kurdukları banka üe hem Osmanlı topraklarında birçok mukataa ve ütizamı elde etti hem de Avrupa pazarlarında yatınm yaptı da İstanbul a şarap getirilmesi ve başkentteki fıçılar için gerekli olan odun imtiyazı, ortaklan ile birlikte, Nasi ve Gracia ya verilmişti. Üç yıl sonra bu imtiyazın şartlan yeniden düzenlendi. Nasi ve Gracia, Kanunî nin himayesinde, kısa sürede Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa arasında yapılan ticaretin büyük bir kısmını kontrol altına aldılar. Nasi, Avrupa krallan için önemli bir tefeci haline geldi te Fransa Kralı II. Henri ye 150 bin ekü borç verdi. Birçok Türk de Nasi nin bankasına faiz karşılığında paralannı yatırmıştı102. Avrupa meselelerine dair bilgisi, Batı saraylanyla samimi münasebetleri ve Avrupa'nın önemli siyasî ve ticarî başkentlerine yerleşmiş olan ajanlar zinciri sayesinde Nasi, daha bu yıllardan itibaren Osmanlı hükümetinin haricî siyasetinde büyük bir etki gösterdi deki Lehistan ve Türkiye barışında da önemli bir rol oynadı; eski Boğdan Voyvodası Alexander Lapuşneanu nun 1564 de tahtını geri almasını sağladı103. II. Henri nin Nasi ye olan borcunu ödemeden ölmesi ve sırasıyla halefleri II. Fransuva ile IX. Charles m da buna yanaşmamalan, Osmanlı- Fransız ilişkilerinde yıllarca sürecek bir krize yol açtı. Kanunî Sultan Süleyman, Nasi nin talebiyle, borcun ödenmesi için birkaç defa Paris e nâme yazdı104. Ertesi yıl Hacı Murad isimli Osmanlı elçisi, diğer vazifelerinin yanı sıra, bu borcun ödenmesini ihtar etmek için kralın huzuruna çıktıysa da mesele şimdilik halledilemedi. İstanbul da elde ettikleri siyasî ve İktisadî güçle Nasi ile Gracia, Avrupa daki dindaşlarını da himaye etmeye çalıştılar. Papa
25 IV. Paul un Yahudiler e karşı Engizisyon aracılığıyla giriştiği zulüm ve katliamlar üzerine Gracia ve Nasi, Ankona ya karşı büyük fakat tam olarak netice vermeyen bir ticarî boykot gerçekleştirdiler. Kanunî Sultan Süleyman dan, Avrupa daki Yahudiler in gelip yerleşebilmeleri için Safed ve Taberiye nin tahsisi iznini aldılar, ancak burada bazı imar faaliyetlerinde bulunmalarına rağmen daha sonra bundan vazgeçtiler106. Yasef Nasi nin yerine getirdiği bir kuıyelik vazifesi, kariyerindeki belki de en önemli dönüm noktası oldu. Oğullan arasında taht mücadelesinin kızıştığı günlerde Kanunî Sultan Süleyman, Şehzâde Selim e, 50 bin sikke ve 30 bin altın duka göndermek istediğinde ya parayı bir Müslüman ulağa emanet ettiğinde bunun duyulmasından çekindiğinden ya da paranın bir kısmım kendisinden borç aldığı için Yasef Nasi yi kullandı. Bu vesile ile Şehzâde Selim ile tanışan ve onun da itimadını kazanan Nasi ye eyalet sarayında müteferrikalık verildi. Nasi nin kardeşi Bemardo ya da Yahudi adıyla Samuel de Şehzâde Selim in maiyetine girdi107. II. Selim in 1566 da tahta çıkmasıyla Yasef Nasi nin saraydaki itibarı bir hayli arttı. Yeni padişah, Nasi yi, Nakşa ve civarındaki adaların dükü yaptı. İstanbul un yakınındaki Belvedere de oturmaya devam eden Nasi, düklüğünü temsüdsi Francesco Coro-nel (Coronello) eliyle yönetti. Yeni idareden memnun olmayan adalardaki Latinler, gelip Galata ya yerleşmeye başlayınca II. Selim, Nasi nin isteğiyle, bunların geri gönderilmesini emretti. Keza Nasi nin şikâyetleri üzerine, bölük halkından bazı kimselerin ve sair Müslümanlar m adalara yerleşip, oradaki reayaya zulmetmelerinin; kimi Osmanlı levendlerinin adalardan esir almalarının engellenmesi hakkında fermanlar verildi. Osmanlı yönetimi, Venedik e sığman eski dükün Nasi aleyhindeki faaliyetlerine mâni olmaya çalıştı108. İnebahtı Savaşı sırasında Nasi nin topraklan Venedik tarafından ele geçirilip eski düke iade edüdiyse de bu adalar kısa süre içerisinde tekrar Osmanlı, dolayısıyla da Nasi nin idaresine geri döndü. Kaybına karşı olarak Nasi ye 1571 de Eflâk voyvodası yapılacağı ta-ahhüd edilmişse de bu husustaki bügi ve belgeler kesin değildir109. Yasef Nasi, II. Selim zamanında servetini daha da büyüttü. Venedik hakimiyetindeki Girit ten alman şarabın Boğazlardan geçirilerek Eflak ve Boğdan a satılması Nasi nin tekeline verildi. Bu ticaretten elde ettiği yıllık gelir 15 bin duka idi. Lehistan kralına Selim i ziyarete gittiğini; ona borç para, ayrıca da mücevherler ve değerli eşya hediye ettiğini; şehzâdenin, onu müteferrika yaparak günde iki duka maaş bağlattığını nakleder. Zinkeisen (bk. Osmanlı Tarihi, III, 268), Gerlach a atıfta bulunmasına karşılık, müteferrika olarak Nasi ye tahsis edilen meblağın günlük bir duka olduğunu yazar verdiği, iddiaya göre, 150 bin duka borç sayesinde orada da büyük ticarî imtiyazlar elde etti. Lehistan dan Osmanlı İmparatorluğu na ihraç edilen balmumunun Nasi nin inhisannda olmasına dair kralın verdiği senet, II. Selim tarafından da tasdik edildi110. Yasef Nasi, bu dönemde milletlerarası siyasette isminden sıklıkla söz ettirdi. Lehistan Kralı Sigismund August, Nasi den sevgili arkadaşım diyerek bahsediyordu.
26 Eski dostu Habsburg İmparatoru Maksimilyan m elçileri 1567 sonbaharında sulh talebiyle Edirne ye geldiğinde Nasi, onlarla görüşüp, II. Selim, II. Felibe ve II. Maksimilyan arasında aracılık yapma teklifinde bulundu. Aynı günlerde Osmanlı hükümeti nezdinde II. Felibe yi temsil etmeye gönüllü oldu. Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa, Nasi yi, hem Habsburg hem de İspanyollar ile yürütülen müzakerelerin dışında tuttu111. Fakat yine de Habsburglar ile imzalanan 1568 anlaşmasından sonra imparatorun elçilerinin, Nasi ye de iki bin duka hediye getirmeleri kararlaştırılmıştı112. Felemenk te İspanya ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren Oranje Prensi William, Anvers teki bankacılık faaliyetleriyle hatırlanan Nasi ye 1569 da gizlice mektup gönderip, kendilerine Osmanlı yardımım temin etmesini istedi. Saraya ulaştırılan bu talep müspet karşılandı ve bir nâme ile yardım sözü verildi. Bu nâme, Amsterdam daki Kalvinist kilise yönetim kurulunda okunmuştur113. Ancak Kıbrıs seferi Osmanlı yönetiminin dikkatini Doğu Akdeniz e kaydırmıştır. Öte yandan II. Felibe nin elçileri de, 1572 de el altodan barış müzakerelerini yürütmek için İstanbul a geldiklerinde Yasef Nasi nin yardımlarını gördüler114. Nasi nin şahsında Fransa ile Osmanlı arasındaki borç krizi hâlâ devam ediyordu. Osmanlı yönetimi önce, Nasi nin İskenderiye deki bazı Fransız gemilerine el koyup taşıdıkları mallan satarak borcunu tahsil etmesine izin verdi. Ancak sonradan Fransa bayrağı ile ticaret yapan gemilerden belli bir miktarda para alınarak borcun peyderpey tahsili emredildi. Kral IX. Charles buna şiddetle itiraz ettiyse de II. Selim cevabî nâmesinde karanndan vazgeçmeyeceğini büdirdi. İstanbul daki Fransız Elçisi Grandchamp, Nasi yi gözden düşürmek, böylece de borçtan kurtulmak için Nasi nin eski hekimi David ile ona karşı bir komplo kurdu. Nasi, Fransa dan alacağı ile ilgili belgelerde tahrifat ve padişahın düşmanlan namına casusluk yapmakla suçlandı. Fakat II. Selim ile görüşen Nasi, padişahı suçsuzluğuna inandırdı. David, Rodos a sürüldü ve hahamlarca herem cezasına çarptınldıysa da az sonra bu ceza kaldırıldı115. Yasef Nasi ye Osmanlı haricî siyasetinde şöhret kazandıran asıl hadise Kıbns ın fethi oldu. Birçok batılı yazar, II. Selim in Kıbns a sefer düzenlemesine, Nasi nin padişaha adanın şaraplanm methetmesinin sebep olduğunu iddia ederler. Hatta seferin zamanlaması konusunda da Nasi nin belirleyici olduğu; Nasi adına çalışan bir casusun 1569 da Venedik te vuku bulan ve şehirdeki pek çok evle birlikte limandaki savaş gemilerini tahrip eden patlama sonrası Osmanlılar ın sefer kararı aldıkları ileri sürülür. Nasi, adanın fethi konusunda padişaha telkinlerde bulunmuş olmalıdır, lâkin sefer karannın sadece onun tesiriyle izah edilmesi tek başına yersiz ve yetersizdir. Zira Osmanlılar ın Doğu Akdeniz e hâkim olma süreci çerçevesinde Kıbrıs'ı bu yıllarda ele geçirmeye çalışmaları zaten kaçınılmazdı. Venedik balyosları Selim in daha şehzâdeliği günlerinden itibaren Kıbrıs'a yönelik planlan olduğunu yazarlar. Seferin zamanlamasında belirleyici nokta ise Sokollu Mehmed Paşa ya karşı iktidar mücadelesi veren Lala Mustafa Paşa ve diğer ümerânın padişah üzerindeki tesirleridir116.
27 İnebahtı mağlubiyeti, aynı zamanda aralannda Yasef Nasi nin de bulunduğu Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa aleyhindeki hi-zibin de hezimeti idi. Bu yüzden Nasi nin siyasî gücü bilhassa Sokollu nun tesiriyle azalmaya başladı. Yine de Gerlach, Haziran 1574 de tarihli notlannda, Sokollu nun, Nasi nin can düşmanı olduğunu fakat II. Selim in hâlâ Nasi ye çok itibar ettiğini kaydeder. Ardından, II. Selim in aslında bir Yahudi olduğuna dair Avrupa daki yaygın ve uydurma rivayeti tekrarlar117. Babası gibi III. Murad da Nasi yi himaye etti. Gerlach a göre, 1575 te padişahın sırlarını paylaştığı en yakın dostlan Dr. Beydus ve Nasi nin Kıbns seferi kararındaki tesirine dair iddialar ve bunların tenkidi için Koca Yahudi Yasef idi. Nasi, 1576 da, Kanunî zamanından beri yaptığı üzere her Cuma saraya çeşit çeşit yemekler gönderiyordu ve bunu yapmaya mecburdu de Nasi, hâlâ resmî olarak Nakşa dükü sıfatını kullanıyor, sahip olduğu adalardan her yıl binlerce duka gelir sağlıyordu. Ayrıca şarap gümrüğü haricinde Karadeniz ve Akdeniz den gelen diğer malların da vergüerini topluyordu. Padişahın görevlendirdiği yeniçeriler, Nasi nin adamları üe birlikte Boğaz dan geçen gemileri denetler ve taşıdıkları mallara göre bunlardan vergi ya da gümrük alırlardı119. Yasef Nasi, sadece şarap vergilerinden yılda 15 bin scudi gelir elde edip, hâzineye 2 bin duka ödemekteydi. Adaların gelirinden ise hâzineye 14 bin duka veriyor, gerisi kendine kalıyordu. Ayrıca paşalara ve diğer önemli kişilere de kıymetli hediyeler veriyor, çok sayıda yeniçeri ve hizmetkâr besliyordu. Defterdar Kara Üveys Paşa, III. Murad a, büyük bir yekûn tutan şarap vergilerini toplama imtiyazının Nasi nin elinden alınmasını teklif etmişti. Lâkin III. Murad, babası II. Selim in vasiyetine göre bu hakkın Nasi ye ömür boyu bağışlanması gerektiğini ve kendisinin bu vasiyeti yerine getirmeye kararlı olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirmişti120. Yasef Nasi, İstanbul da hayatının son yıllarında zenginliğini muhafaza etse de mutsuzdu. Bu yüzden tekrar Avrupa gitmeyi düşündü. İstanbul dan İspanya ya gidip Hristiyanlığa dönen ve kendi kardeşinin de yanında çalıştığı Agustin Manuel e gönderdiği mektupta, hayatındaki beklenmedik olaylar olmasa Yahudi olmayacağını yazdı. Kendisi, evindeki yetmiş hizmetkârı ve eşyaları için İspanya dan güvenli geçiş izni almak; din değiştirdiği için affedilmek; Engizisyon dan ve İspanya daki bütün gümrük engellemelerinden muaf olmak ve II. Felibe nin kendisinin daha evvelki tüm iş anlaşmalarından doğan davaları ve ihtilafları karara bağlaması karşılığında İspanya kralının hizmetine girmeyi teklif ediyordu. Ancak hayal kırıklığına uğradı. Ardında çocuk bırakmadan, 2 Ağustos 1579 da böbrek hastalığından öldü121. Solomon Aşkenazi Solomon Aşkenazi, Kuzey İtalya daki Udine Şehri nde 1520 de doğdu. Soyadından da anlaşılacağı üzere Alman menşeli idi. Babası Nathan, Basevi Ailesi ne mensuptu. Padova da tıp eğitimi alan Solomon, buradan Krakov a gitti ve Lehistan Kralı II. Sigis-mund August un hekimi olarak sarayda çalıştı de yerleştiği İstanbul da hekimliğin yanı sıra Venedik Balyosu Marcantonio Barbaro ve Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa için tercümanlık yaptı122.
28 Osmanlı kaynaklarında Alamanoğlu adıyla anılan123 Solomon Aşkenazi, 1570lerde asıl mesleğinden ziyade diplomat sıfatıyla ön plana çıktı. Sokollu, kendisi aleyhindeki hiziple birlikte hareket eden Yasef Nasi ye karşı Solomon Aşkenazi yi sahneye çıkarttı. Venedik e harp ilan edilip Osmanlı donanması Kıbrıs'a yöneldiğinde hapse atılan Balyos Barbaro, Solomon u, bu savaşı desteklemeyen Sokollu Mehmed Paşa ile gizlice temasa geçmekle görevlendirdi. Solomon, Venedik temsilcileri ile 1573 de İstanbul da yapılan barış anlaşmasının ön müzakerelerini yürüttü124. Anlaşmanın nihaî tasdiki için ertesi yıl Osmanlı elçisi sıfatıyla Venedik e gitti. Bazı Senato azalan, bir Yahudi nin diplomatik temsilci olarak kabul edilmesine karşı çıktıysalar da Macran-tonio Barbaro nun araya girmesi ve Sokollu Mehmed Paşa nm ısran üzerine Solomon un elçiliğine razı oldular. Venedik te yaşayan Yahudiler de, Solomon Aşkenazi nin gelişiyle haklannda daha önceden alman sürgün karanndan kurtuldular125. Aşke-nazi, eski hâmisi II. Sigismund August un ölümüyle boşalan Lehistan tahtına 1573 de Henri de Valois in oturmasında etkili oldu. Henri nin ülkesine dönmesiyle 1574 de Leh tacı yine sahipsiz kalınca bu defaki namzedlerden Ferrara düküne, Osmanlı hükümeti nezdinde yardım sözü verdi126. Osmanlı yönetiminin tercihini Stefan Bathori den yana kullanmasıyla bu vaad yerine getirilemedi. Gerlach m Haziran 1574 deki müşahadeleri, Solomon un İstanbul daki faaliyetlerinin hekimlik ve diplomatlıktan ibaret olmadığım gösterir. Zira yazara göre, Paulus isimli kardeşi Viyana da yaşayan Dr. Salomon, [Sokollu] Mehmed Paşa nm o kadar gözüne girmiş ki, Türkiye de hiç gümrük ödemeden binlerce gulden değerinde ticaret yapabiliyormuş. Eğer kendisi ticaret yapmak istemezse, başka bir kişiye bir miktar para veriyor ve kendisinin yerine ona ticaret yaptırıyormuş. Bu adam Venedik elçisi ile Mehmed Paşa arasında barış sağlanıncaya kadar aracılık yapmış ve bu yüzden kendisine yüksek maaş bağlanmıştır127. III. Murad ın cülûsunu tebrik etmek ve aradaki barışı yenilemek için 1575 başında İstanbul a gelen Venedik temsilcüeri Gi-acomo Soranzo ve Giovanni Corraro, orada yaşayan kızlarını himaye ettiği için doja müteşekkir olan Solomon un yardımlarını gördüler128. Solomon, Mayıs 1575 de yine Osmanlı temsilcisi olarak Venedik e gitti ve İspanya aleyhinde ittifak kurulmasına dair gizli müzakereleri yürüttü. Venedik yönetimi, kararlı bir şekilde bu teklifi geri çevirdi fakat beş kilo altın hediye ederek Solomon un gönlünü almayı da ihmal etmedi129. Bir iddiaya göre Solomon, İspanya Kralı II. Felibe nin, Osmanlılar la banş anlaşması imzalamasını sağlaması için teklif ettiği binlerce duka altını ise kabul etmemişti130. Habsburg Elçisi Preyner, III. Murad m tahta çıkması dolayısıyla aradaki banş anlaşmasını yenilemek için 1575 te İstanbul a geldiğinde Osmanlı ricâline mutad hediyeler takdim edilirken, Sokollu nun gözde adamı Solomon a da 300 taler verildi131. Venedik Elçisi Antonio Tiepolo nun, 1576 da Solomon un, Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa ya daima sözünü dinlettiği ve Divân-ı Hümâyûn un en gizli
29 meselelerinden haberdar olduğuna dair ifadeleri132, Habsburg diplomasisinin bu tercihini izah eder. Nitekim Gerlach, maiyetinde bulunduğu Elçi David Ungnad m, 1576 da Safevî taht değişikliği ve AvusturyalIların da taraf olduğu Lehistan daki kraliyet seçimleri hakkında Divân a ulaşan bilgileri Solomon vasıtasıyla öğrendiğini kaydeder133. Yine Gerlach m bildirdiğine göre, Feridun Bey in azledilip yargılanması kararından ötürü Sokollu nun çok üzgün olduğu günlerde Ungnad, Solomon la paşaya haber gönderip, ikisi arasında şimdiye kadar geçen görüşmelerde tuttuğu notlan ifşa edeceğini söyleyerek, kendisinin imparatora yazdığı ve kısa bir süre önce veziriazamın eline geçen şifreli mektuplan geri almaya çalışmıştır. Ancak Sokollu, her ne kadar şifrelerini çözemediği için mek-tuplann içeriğini öğrenememişse de, elçinin dışanya haber gönderdiğini padişaha bildireceği cevabıyla tehdide boyun eğmedi134. Ungnad, bu meselede işine yaramasa da, kendisine önemli hizmetler veren Solomon a 1577 de imparatorun yılda birkaç yüz taler maaş bağlamasını sağladı135. Gerlach, Ungnad ın yanı sıra İstanbul daki diğer elçilerin de Sokollu Mehmed Paşa ile halletmeleri gereken meselelerde Solomon un aracılığına başvurduklarını nakleder. İspanya Kralı II. Felibe nin temsilcileri, Osmanlılar la bir ateşkes imzalamak için gizli müzakereler yürütmek üzere 1577 de İstanbul a geldiklerinde aynı yolu izlediler. Hatta İspanyol temsilcinin Ungnad a anlattığına göre, iki yıl önce aynı maksatla İstanbul a gelen Jo-hann Peter Gusin, Solomon un yanında gizlenmişti. İki devlet arasında anlaşma imzalanması için harcayacakları emeğin karşılığında Sokollu ya 40 bin, Solomon a da 10 bin kron ödeneceği vaadedilmişti. Solomon, resmî bir sıfatı olmadan İstanbul a gelen Marigliano ile Şubat 1578 de mutabık kalınan ateşkes metninde aracı oldu. Fakat İspanya nın resmî elçisini ve hediyelerini göndermemesi yüzünden anlaşma yürürlüğe girmedi136. Toskana büyük dükü, aynı yıl Osmanlılar üe diplomatik ilişkileri sürdürmek istediğinde İstanbul da takip edeceği usûl konusunda Solomon Aşkenazi den tavsiye aldı. Solomon, 1583 de İstanbul daki İngiltere ve Venedik temsüdleri arasındaki küçük bir sürtüşmenin çözümünde kullanıldı da İspanya üe padişah adına ön anlaşma şartlarım imzaladı137. Solomon, nüfûzu sayesinde bazı mansıpların dağıtımında et-küi olmuştur de muhtemelen Yahudi menşeli olan Aron un Boğdan voyvodalığına getirilmesinde bu nüfuzunu kullandı te çabalarının karşüığını almak için Yaş a gittiğinde kendisi Erdel voyvodasına teslim edüdi ve hapse atıldı. İstanbul daki İngüiz elçisi onun serbest bırakılmasını sağladı138. Selânikî, Kefeniğmesi denilen genç bir sipahinin Mayıs 1593 te Solomon Aşkenazi aracılığıyla Harem e ulaştırdığı hediyelerle yeniçeri kâtipliğini elde ettiğini yazar139. Venedik Balyosu Matheo Zane, Solomon un Fer-had Paşa nm adamı olduğunu kaydeder140. Nitekim Eflâk seferinde iken azledüen ve 9 Ekim 1595 te çiftliğinden alıp Yedikule ye hap-sedüen Ferhad Paşa, Solomon eliyle, Sadaret
30 Kaymakamı Damad İbrahim Paşaya kıymetli bir hançer göndermiş, fakat ertesi gün katledilmekten kurtulamamıştır141. Solomon Aşkenazi, 1602 de öldü. Kansı Boula Eksati, onun reçetelerini kullanarak Şehzade Ahmed in (I. Ahmed) çiçek hastalığını tedavi etti. Oğlu Nathan Aşkenazi de babası gibi hekim oldu ve 1605 de muhtemelen gizli bir diplomatik görevle padişahın nâmesini Venedik e getirdiğinde doj tarafından resmî törenle kabul edildi142. David Passi Portekiz de Marrano bir ailenin çocuğu olarak doğan David Passi nin hayatının ilk yıllarına dair bügiler yetersizdir. Venedik kaynaklarına göre, arasında Yahudi bir tüccar olarak Ragusa da yaşadı ve Cumhuriyet adına gizli ajanlık yaptı den sonra Venedik e taşındı ve uzun süre şehrin alenî Yahudiler in oturduğu Ghetto Vecchio bölgesinde ikamet etti143. David Passi, tam olarak tespit edilemeyen bir tarihte Osmanlı tâbiyetine girdi. Gerlach, Mayıs 1578 de bir Yahudi olan kürkçü Abraham ın evine gittiğini ve burada David isimli biriyle dinî konularda konuştuğunu yazar144. Adı geçen David in, David Passi ile aynı şahıs olup olmadığını söylemek zordur. Diğer taraftan Osmanlı malî kayıtlarında 987 den ( ) itibaren karşımıza çıkan David isimli Yahudi mültezimin, Passi olması muhtemeldir. David, 16 Şevval ve 10 Zilkade 987 (6 ve 29 Aralık 1579) tarihli hükümlere göre, ortağı Mahmud ile birlikte, Ankara sancağındaki Cendere, Simsariye ve Boyahane mukataasını iltizam etmiştir145. Yine malî kayıtlar, David in Osmanlı İmparatorluğu ndaki İktisadî faaliyetlerinin bundan daha Önce başladığını gösteriyor. Rodos kadısına gönderilen 17 Zilkade 987 (5 Ocak 1580) tarihli hükümde, Rodos taki mukataalan iltizam eden David in bir senelik muhasebesinin görülmesi emredilmiştir Zilhicce 987 (16 Şubat 1580) tarihli hükümle de Rodos iskele emini olan ve Rodos Kalesi nde oturan David in tahvili bittiğinden muhasebesinin yapılması istenmiştir147. Anlaşıldığı kadarıyla David Passi, 1580 lerde İstanbul a taşındı. Böylece faaliyetlerini ve Osmanlı yönetimi nezdinde itibarını daha da arttırdı tarihli bir raporda, III. Murad için bir siyasî analiz hazırladığı iddia edilmiştir148. Aynı tarihlerde kendisine Nakşa düklüğü verilmişti. Passi, genel olarak Yahudi hekim Moses Benveniste ile işbirliği hâlinde çalışıyordu149. Benveniste, Siyavuş Paşa nm yakın adamlanndandı ve Venedik ten düzenli olarak para alıyordu150. David ile Moses in, Siyavuş Paşa nm ikinci başlatılan sikke tashihinden sorumlu oldukları, bu düzenlemeden zarar gören kapıkulu askerinin Nisan 1589 da Divân-ı Hümâyûn u bastıkları isyan sırasmda Passi nin de yaralandığı ileri sürülmüştür151. III. Murad ın isyanı bastırmada gerekli tedbirleri almadıkları için başta Sivayuş Paşa olmak üzere Divân daki bütün vezirleri ve bölük ağalarını azletmesine karşılık David Passi bu hadiseden sonra da mevkiini güçlendirerek muhafaza etti. Bilhassa arasında Batı Avrupa meselelerinin hararet kazandığı İstanbul un diplomatik çevrelerinde isminden çokça söz ettirdi. İspanya Kralı II.
31 Felibe, İngüizler e ve Protestan Fransızlar a karşı daha rahat hareket etmek için Stefano Ferrari yi bir ateşkes anlaşması imzalamak üzere Kasım 1589 da İstanbul a gönderdiğinde, el altından David Passi ile de temas kurdu. İşin ilginç tarafı bu sırada David Passi, 1580 de tacını ve ülkesini İspanya Kralı II. Felibe ye kaptıran Portekiz Kralı Don Antonio nun tem-sücüiğini yapıyordu. Veziriazam Koca Sinan Paşa yönetimi ateşkes talebini geri çevirdiği İspanya ya karşı 1590 sonunda tehditkâr bir politika takip etmeye başladığında David Passi, yeni dönemin en gizemli aktörü oldu. Venedik Balyosu Lippomano, Passi nin bu yıllardaki faaliyetlerini şöyle tarif eder: Bu David bir gerçek için yüz yalan uydurmaktadır. Eğer yapabüseydi bize ihanet ederdi. Kendisi Portekizli Don Antonio nun temsücisidir ve İspanya kralı ona itimat etmektedir; Venedik in sıcak bir destekçisi ve padişahın güvenilir casusudur in ilk günlerinde İspanya ya karşı büyük bir donanma inşasına başlandı. Bunun finansmanı planın David Passi den çıktığı iddia edilmişse de meselenin çözümünün Sinan Paşa ya ait olduğu görülür. Zaten üerleyen tarihlerde David Passi, İspanya ile gizlice haberleşmeyi sürdürdü ve Sinan Paşa aleyhtarı hiziple birlikte hareket etti. Hieronimo Lippomano nun raporlarına göre daha işin başında Sinan Paşa, David Passi ile çalışmayı III. Murad m baskısıyla kabullenmişti. David Passi nin tavsiyelerine kulak vermesi ve onu himaye etmesi yönünde III. Murad dan gelen ilk emri dinle-mediyse de padişahın, veziriazamın kendi adamları arasında David gibi Hristiyan âlemi hakkında geniş bilgiye sahip birisinin bulunmadığına dair İhtan üzerine geri adım attı. Zoraki teşrik-i mesai uzun ömürlü olmadı. Mart 1591 de Koca Sinan Paşa, geçen senenin Haziran ında Lehistan ile ön imzalan atılan banşı sekteye uğratmak için David Passi nin Leh şansölyeye kendisi aleyhinde bir mektup gönderdiği ortaya çıkınca kıyameti koparttı. David Passi, kendisini öldürmek isteyen veziriazamın hışmından, yeni Rumeli Beylerbeyi Saatçi Haşan Paşa ve III. Murad m himayesi sayesinde kurtuldu. İşin peşini bırakmayan Sinan Paşa, III. Murad ı Mayıs 1591 de Apostol Haşan Paşa yı azledip İstanbul dan sürmeye razı etti. Veziriazam, padişahtan aldığı izinle, Haşan Paşa mn adamlarını ve David Passi yi sorguya çekti. Böylece isimsiz olarak ya da başkalarının ağzından veziriazam aleyhinde saraya gönderilen kâğıtların birçoğunun kendisi tarafından kaleme alındığı anlaşılsa da David Passi, yine III. Murad m himayesiyle canım kurtardı. Sinan Paşa, nihayet Haziran sonlarında, tam olarak istediği şekilde olmasa da, David Passi den kurtuldu. III. Murad m emriyle Passi, Rumelihisan na hapsedüdi. Sinan Paşa, padişahtan derhal Passi nin öldürülmesini istedi, ancak müspet cevap alamadı. Bunun üzerine ya Kıbrıs ya da Rodos a sürülmesini rica etti. III. Murad, veziriazamın ısran karşısında David in Rodos a sürülmesini emretti. David Passi araya soktuğu adamlarla veziriazam üzerinde baskı kurarak ve Eflâk voyvodalığına tayini karşılığında yüklü miktarda rüşvet teklif ederek sürgün kararını geri aldırmaya
32 çalıştıysa da başarılı olamadı. Boynuna zincir vurulan David Passi, bir kadırgaya bindirilerek Rodos a gönderildi152. David Passi nin cezası, 2 Ağustos 1591 de Koca Sinan Paşa mn azledilmesi ve sadaret mührünün Ferhad Paşa ya verilmesiyle son buldu. Oğlu Arslan m, babasının Rodos a garazen sürüldüğüne dair arzuhâli kabul ve 18 Şevval 999 (9 Ağustos 1591) tarihli fermanla Rodos beyine David Passi yi serbest bırakması emredildi153. Passi, İstanbul a döndüyse de eski nüfuzunu bir daha geri kazanamadı ve kısa bir süre sonra öldü. İkinci Bölüm Zoraki Müslüman: Sabatay Sevi Sabataycı Hareketin Tarihî Temelleri Sabatay Sevi hareketi üzerinde araştırma yapanların çoğunluğu, bu hareketin 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yayılmasında Lehistan daki Yahudiler e yönelik baskı ve katliamların önemli olduğu görüşündedir. Ancak bunu abartılı bir izah tarzı kabul eden, Lehistan daki olayların etkisinin zannedildiği kadar fazla olmadığını düşünen araştırmacılar da vardır. İkinci gruptakilere göre, Yemen, İran, Hollanda, İtalya ve Fas a kadar yayılmış Sabatay hareketini yalnızca Lehistan daki gelişmelerle izah etmek inandırıcı değildir. Zaten Lehistan daki Yahudiler in başına gelenlerin bu kadar kısa bir sürede duyulup Sabatay ın işini kolaylaştırdığını iddia etmek pek de akla uygun değildir. Sabataycı hareketin kısa sürede yayılmasında yalnızca Yahudiler e yönelik baskı ve zulümlerin etkili olduğunu ileri sürmek de yeterli değildir. Her ne kadar Lehistan, İran, Yemen ve Fas ta 17. yüzyılda Yahudiler e yönelik baskılar artmışsa da Sabataycılığm yayıldığı bölgeler gözönünde bulundurulduğunda bu temellendirme eksik kalmaktadır. Zira baskı altında olmadan günlük hayatlarını idame ettiren Yahudiler arasında da bu hareket fazlasıyla taraftar bulmuş yahut etkili olmuştur. Hareketi, Yahudiler in ekonomik zorluklar içine düşmeleri ile izah etmek de Scholem e göre anlamsızdır. Zira bu, Lehistan için doğru olabilirdi ancak İstanbul, Selanik, Livomo, Amster-dam Yahudileri için o kadar doğru değildi. Bu bölgelerdeki Yahudiler ekonomik olarak rahattılar ve Sabataycı hareket en fazla buralarda taraftar buldu. Sabatay hareketinin daha çok ayaktakımı tarafından desteklendiği iddiaları da inandırıcılıktan uzaktır, ancak hareket karşıtlarına teselli vermesi adına iyi bir bahanedir. Bu açıklama, Sabatay Sevi dinini değiştirdiğinde hareketten koparılan itham etmek için Sabataycılar tarafından da iyi bir liman oldu. Buna rağmen hareket, sokak dilencileri kadar, çok zenginler tarafından da desteklendi. Sabataycılık üzerine yapılan son çalışmalarda, hareketin kısa sürede geniş bir alana yayılmasında ve yoğun bir taraftar bulmasında yerel etmenlerden ziyade 16. yüzyılda Galüe deki Safed de doğup 16. yüzyılda Yahudiler arasında hâkim olan Luriacı Kabakçılık anlayışının etkili olduğu kanaati genel kabul görmeye başlamıştır de Yahudüer in İspanya dan sürülmesiyle birlikte Kabala anlayışında köklü bir değişim meydana geldi. Daha önceki dönemlerde Mesih anlayışının fazla
33 olmadığı Kabalacılık ta, bu sürgünlerin de etkisiyle Mesih beklentisine dair görüşler hâkim olmaya başladı. Mesih beklentisi 1500lerin başlarında arttı, ancak bu beklenti 1530 da hayal kırıldığı üe sona erdi. Bu tecrübeye rağmen Safed merkezli olmak üzere Kabakçılık anlayışında güçlü bir Mesih beklentisi giderek arttı. Safed Arslanı olarak bilinen Isaac Luria Aşkenazi üe onun talebelerinin Kabalacılık a yaptığı eklemeler ve bunların hızla Yahudiler arasında yayılması 16. yüzyılda Mesih in gelişinin yaklaştığı inancının yayılmasını sağladı. Luria mn müridi olduğu iddia edilen Isreal Sarug, Mesihci Kabalacı görüşü Avrupa ya taşıdı ve bunun daha iyi anlaşılması için Avrupa'nın muhtelif yerlerinde okullar açtı. Böylece Yahudiler arasındaki Mesih beklentisi dünyanın birçok bölgesinde ortak bir beklenti hâline geldi. Bu arada alenen veya gizli olarak Mesih olduğunu iddia edenler türemeye başladı. Yeni Kabalacı görüşün Yahudiler arasında hızla taraftar bulmasında sürgüne getirdikleri yeni yaklaşım tayin edici en önemli amillerdendir. Zira bu görüşe göre, Yahudiler in ülkelerinden sürülmeleri yalnızca üahî bir ceza, inançlarının sınanması için bir imtihan ve günahların diyeti değüdi. Bilakis, kökleri yaratılışa kadar uzanan Yahudiler e verilmiş İlahî bir misyondu ve bu misyonu da ancak Yahudiler yerine getirebilirdi. Bu görüş Yahudiler e yeni bir ümit verdi ve kurtuluşun ancak bununla mümkün olduğu inancı yayıldı. Böylece hem sürgünün acılan ilahı bir misyonu yerine getirmekle telafi edilmeye hem de Mesih beklentisiyle ümitler taze tutulmaya çalışıldı. Daha da önemlisi Yahudüer in çektiği acıların Mesih in gelmesi için bir aşama olduğu inancı aşılanarak hem Mesih beklentisi arttırıldı hem de çekilen acılara üahî bir misyon verildi. Luriacı Kabakçılık, dünyanın birçok bölgesinde açılan okul-lan ve daha da önemlisi vaizleri vasıtasıyla Yahudiler arasında hızla yayıldı dan itibaren matbaanın etkin olarak kullanılmasıyla da Luriacı Kabalacılık ı anlatan eserler dünyanın dört bir yanındaki Yahudüer e ulaştmldı. 17. yüzyılda Luriacı Kabalacıhk a dair kitapların hızla artması bir tesadüf değildi; zira bu yüzyılda Mesih in zuhur edeceği kanaati ve bu yüzden Yahudüer in Filistin de toplanmaları gerektiği inancı hâkimdi. Nathan Shapira adlı Lu-riacı Kabalacüık ı yaymak için çabalayan bir yazar Tov ha-arets (Ülkenin İyiliği) adlı eserinde Mesih beklentisi ve Yahudüer in Füistin de toplanmaları ile ilgili şu üginç tespitlerde bulunmuştur: Büiniz ki sürgünleri toplamak için Mesih in Filistin e geldiği gün (Filistin de) 7 bin Yahudi bulunacağına ilişkin bir geleneğe sahibiz. O gün Füistin deki ölüler dirilecekler ve ateşten duvarlar Kudüs ten gidecek... O gün Filistin deki ölüler eski hayatlarına geri dönecekler ve yeni tinsel yaratıklar olacaklar. Ve (Mesih geldiği zaman) orada hayatta olan yedi bin kişi yeni bir yaratılış, yani düşüşünden önce Âdem in vücudu ve Musa nın vücudu gibi tinsel bir vücut olacaklar ve havada kartallar gibi uçacaklar -bütün bunlar geri dönen sürgünlerin gözleri önünde gerçekleşecek. Geri dönen sürgünler (Füistinli) kardeşlerinin yeni bir yaratılış olduklarım ve Tann nm ağzından Yasa yı öğrenecekleri aşağı cennete doğru havada uçtuklarını gördükleri zaman kalpleri
34 keder ve yeisle dolacak ve Biz de diğerleri gibi Yahudi değil miyiz? Niye onlar tinsel varlıklar oldular da biz olmadık? diyerek Mesih Kral a şikâyette bulunacaklardır. O zaman Mesih onlara diyecektir ki, Tann nın adaletinin kısasa kısas olduğu herkesçe bilinmektedir. Onlar saf bir ruh edinmek için diasporadan Filistin e gelmeye gayret edenlerdir, ne paralarını ne de çabalarım esirgeyenlerdendir, denizden ve karadan gelip de denizde boğulmaktan veya zalim efendiler (korsanlar) tarafından esir edilmekten korkmayanlardır: onlar öncelikle vücutları ve paralarıyla değil de tinleri ve ruhlarıyla ilgilendiklerinden dolayı tinsel varlıklara dönüştürüldüler-kısasa kısas. Fakat onlar gibi Filistin e gelebilecekken tamahkârlığınız yüzünden gelmeyi başaramayan, ruhlarına ve tinlerine daha az değer verirken servetinizi ve vücutlarınızı başlıca meseleniz yapan sizler: cismani olarak kalacaksınız-kısasa kısas. Tamah ettiğiniz paraya gelince biliniz İd, Tanrı size zenginlikler verecektir... Fakat vücutları ve sahip olduklarıyla değü de yalnızca tinleriyle ügüenenlere gelince Tanrı onlardan yeni yaratılış vücuda getirecek ve onları cennete götürecektir1. Sabatay Sevi'nin Ailesi Sabatay Sevi nin babası Mordecai Sevi, Mora yarımadasında ticaretle meşguldü. Scholem e göre Mordecai, Aşkenaz asıllı olmalıydı ve Patras da diğer aile fertleri ile birlikte yaşamaktaydı. Ancak Mordecai nin Alman asıllı olduğu yönündeki iddianın sağlam delilleri yoktur. Türkler in Mordecai yı Kara Menteş lakabıyla andıkları rivayet edilmekte ise de bu da tetkike muhtaçtır. Bizzat Sabatay Sevi, kendisi ve ailesi hakkında araştırmalar yapan Hristiyanlar a, babasının Mora da ve daha sonra da İzmir de tavuk ve yumurta ticareti ile meşgul olduğunu, ilerleyen yıllarda İzmir de bazı İngiliz tüccarların komisyonculuğunu ve temsilciliğini yaptığım anlatmıştır2. Mordecai nin Mora dan İzmir e gelmesinde İzmir in Girit Savaşı sebebiyle giderek öneminin artması ve bir ticaret merkezi hâline gelmesi etkili olmalıdır. Girit Savaşı nda Venedik in İstanbul un Akdeniz den deniz ulaşımını kapattığı ve dönem dönem Osmanlı payitahtının kıtlık tehlikesiyle yüzleştiği yıllarda İzmir ön plana çıkmaya başlamıştı. Batılı devletler, konsolosluklarını ve temsilciliklerini Sakız dan İzmir e taşıdılar. Şehrin nüfusu 1653 de 90 bine ulaştı. İşte böylesine ticarî canlılığın ve nüfusun arttığı bir dönemde birkaç dil bilen Mordecai, İzmir de aranılan kişilerden olmalıydı3. Sabatay Sevi nin annesinin soyadı kesin olarak tespit edilememişse de adının Clara olduğu büinmektedir. Clara, 1666 dan birkaç yıl önce öldü ve İzmir deki Yahudi mezarlığına defnedildi. Burası zamanla Sabatay Sevi taraftarlarının önemli ziyaret yerlerinden biri oldu. Hatta bazı Sabatayist yazılarda Sevi nin annesini dirilttiği rivayetleri kaydedilmiştir4. Mordecai nin üç oğlu vardı ve Sabatay Sevi bunların en küçüğü idi. Sabatay ın ağabeyleri Elias ve Yosef, babalarının mesleğinde, yani ticarî mümessülikte devam ettiler. İlerleyen yıllarda zenginleştiler ve İzmir deki Yahudi cemaatinin önde
35 gelenleri arasına girdiler. Bazı kaynaklarda Sabatay ın bir de kızkardeşi olduğu iddia edilse de bu araştırmacılar tarafından şüphe üe karşılanmıştır5. Mordecai, bir süredir muzdarib olduğu gut hastalığının vücudunu yıpratması neticesinde 1663 de İzmir de öldü ve buradaki Yahudi mezarlığına defnedildi. Aynı yü Mordecai nin kardeşi de öldü. Sabatay m babası ve amcasının mezar taşlan, Scholem in tespitlerine göre, I. Dünya Savaşı başladığında hâlâ Yahudi mezarlığında bulunmaktaydı6. Sabatay Sevi'nin Doğumu, İlk Eğitimi ve Mesihlik İlanından Önceki Hayatı Sabatay Sevi, ı Ağustos 1626 da İzmir de doğdu. Doğum tarihi İbrani takvimine göre 5386 yılının Ab ayıran 9. gününe rastlıyordu. 9 Ab, Yahudiler için önemli bir gündü. Zira bugünde mabetleri Romalılar tarafından yıkılmıştı. Aynca Yahudiler, kendüerini kurtaracak Mesih in de 9 Ab da doğacağına inanıyorlardı. Doğduğu gün Şabbat, yani Cumartesi olduğu için kendisine Sabatay ismi verildi. Haftanın Yahudiler için en kutsal gününde doğmuştu7. Ailesi, küçük yaştan itibaren okumaya çok meraklı olan Sabatay ı, babalan gibi ticaretle uğraşan kardeşleri Elias ve Yosef in aksine, haham yapmaya karar verdi. Tevrat ve Talmud okuyan Sabatay, Kabala ya, yani gelenek manasına gelen ve İspanya da gelişen Yahudi mistisizmine merak salmıştı. Eğitiminin ük altı yılında Isaac di Alba dan dersler aldı. Daha sonra İzmir de Rabbiler in en önde gelenlerinden Yosef Eskapha dan dersler almaya başladı. Eskapha dan Talmud a dair bilgisini zenginleştirdi ve Rabbanilik hakkında geniş bilgi sahibi oldu. Bu yüzden Sevi nin ilk üstadı olarak Eskapha kabul edilmektedir, ancak mesihliğini ilan ettikten sonra talebesi ile üstadı arasında çatışmalar da başlayacaktır. Sabatay, 15 yaşma geldiğinde normal eğitimim tamamladı. Artık babasımn evindeki odasında inzivaya çekilerek daha zahidâne bir yolu tercih etti ve 18 yaşından itibaren de Kabala üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Ailesinin diğer fertleri İzmir in sayılı zenginleri arasına girdiklerinden Sevi maddî bir zorluk yaşamadan dinî eğitimine devam etti. Sabatay Sevi nin Kabala ya merak saldığı yıllarda Luriacı Kabala, dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler arasmda moda olmuştu, buna rağmen Scholem in araştırmaları sonucunda gençlik yıllarında Sevi nin Luriacı Kabala anlayışından uzak durduğu, hatta belirli bir dönem muhalif kaldığı ortaya çıkmıştır. Zira Lu-riacı Kabala mn en ayırt edici hususiyetlerinden biri olan dua sırasındaki özel meditasyonlardan hassaten kaçınmıştır. Bununla birlikte Sabatay Sevi, farklı davranışlar sergilemeye başlamıştı. Artık haftada birkaç kez İzmir sahiline giderek denizde yıkanıyor, sık sık oruç tutuyordu8. Genç Sabatay Sevi, garip davranışları sebebiyle İzmir deki Yahudiler arasında tanınan biri hâline geldi. Özellikle gençler arasında merak uyandırıyordu ve birçok genç ondan Talmud ve mistik bilgilere dair dersler almak için Sevi nin babasının evine akın ediyordu. Derslerden sonra Sevi ve talebeleri topluca sahile gidiyor ve
36 yıkanıyorlardı. Kalabalık gruplar hâlinde İzmir kırlarında dolaşıyor ve gizemleri çözmeye çalışıyorlardı. Sabatay Sevi, ilham sahibi bir adam olarak görülüyordu9. Sabatay m doğumundan 41 yıl sonra İzmir e İngiltere konsolosu olarak tayin edilen ve Sevi hareketi hakkında en önemli müracaat eserini kaleme alan Rycaut10, Sevi nin ilk yıllan hakkında şu bilgileri verir: Sabatay Sevi, Mordecai Sevi nin oğluydu. Mordecai, doğuştan İzmirli ydi ve oranın bir yerlisiydi. Kendisi burada bir İngiliz tüccanna simsarlık yaparak geçimini kazanıyordu. Bu şahıs ölümünden önce çok hastaydı. Kendisinde gut ve diğer bazı rahatsızlıklar vardı. Fakat oğlu Sabatay Sevi, kendisini öğrenim ve eğitime adayarak İbranice de ve Arapça da dikkate değer bir uzman oldu. Özellikle de kutsallık ve metafizikte o kadar kurnaz bir öğrenciydi ki yasalarında yeni bir doktrin yarattı Sabatay Sevi, 20 yaşına geldiğinde, yani ı646 da ilk evliliğini yaptı, ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Zira Sabatay, adı tespit edilemeyen ilk eşine elini bile sürmedi. Bunun üzerine eşi, Yahudi mahkemesine müracaat ederek kocasından boşandı. Sabatay Sevi, ilk evliliğinden kısa bir müddet sonra İzmir in saygın ailelerine mensup bir kızla ikinci evliliğini yaptı fakat bu da uzun soluklu olmadı. Çünkü Sabatay Sevi, ikinci eşine de elini sürmedi. Bunu kabullenemeyen ikinci eşi de mahkemeye müracaat ederek Sabatay dan boşandı. Sabataycı hareketin ve Kabala nın dünyadaki en önemli uzmanlarından Scholem, eşleri karşısındaki bu tavrının Sabatay Sevi nin manik-depresif psikoz olmasından kaynaklandığı kanaatindedir12. Sabatay Sevi nin giderek tuhaflaşması yalnızca evliliklerinde müşahede edilmedi, tavırlarında da ciddi bir değişim gözle görülür şekilde dikkat çekmeye başladı. Bazı araştırmacılara göre bu onun manik-depresif psikoz olmasının en ciddi göstergesiydi. Zira daha yirmili yaşlarının başında iken arkadaşları ile buluştuklarında İşaya I4:i4 teki Bulutların tepesine çıkacağım; en yüksekteki gibi olacağım sözlerini okurken kendisinin de uçtuğu zannma kapılmıştı. Bir defasında da, arkadaşlarına, havada durduğunu ve bunu görüp görmediklerini sordu. Arkadaşları hayır cevabı verince onlan suçladı ve arınmaya davet etti13. İlerleyen yıllarda Sabatay Sevi nin iddiaları giderek aşınlaş-maya başladı. Etrafındakilere kendisinden büyük şeyler beklemeleri gerektiğini telkin ediyordu. Hatta bir defasında kendisinin Haz-reti Davud un mesih oğlu olduğunu dahi söyledi. Lâkin Sabatay kendisini ilk defa Mesih ilan ettiğinde İzmir Yahudileri arasında büyük bir ilgiye mazhar olmadı. Zira bu yıllarda ona bir budala gözü ile bakılıyordu. Ağabeyleri dahi bu hâline üzülüyor ama bütün telkin ve uyanlarına rağmen Sabatay iddialann-dan vazgeçmiyordu14. Artık 22 yaşma gelmişti. Sabatay ruhsal kınlmalar yaşarken, yukanda da belirtildiği üzere Luriacı Kabakçılık tarafından uzun süredir işlenen Mesih beklentisi, özellikle Lehistan dakilerin başına gelenlerin tesiriyle dünya Yahudileri arasında zirveye ulaştı Lehistan'da Yahudiler'e Yönelik Baskılar ve Sabatay Sevi
37 Avrupa da muhtelif tarihlerde Yahudüer e yönelik zulüm ve baskılarda bulunulmuştu. Bunlann en şeditlerinin ve Yahudi tarihini etküeyenlerinin başında ise şüphesiz 1648 deki Lehistan olaylan gelir de Bogdan Hemilnitsky liderliğinde vuku bulan Kazak İhtilali, yüzyıla damgasını vuran hadiseler arasındadır. Lehistan ın Doğu Avrupa daki topraklarının kısmen Moskova kısmen Osmanlı İmparatorluğu eline geçmesiyle neticelenen bu hareket, Jan So-biesky liderliğinde Osmanlı karşıtı cepheye dönüşen ölümcül intikam hareketinin de kaynağı oldu. Kesin olarak Lehistan a karşı yürütülen Kazak İhtilali, halen tartışılmakta olan bir gelişmenin de temelim teşkil eder. Bu ihtilal, Bogdan Hemilnitsky nin Lehistan a karşı isyan çağrısı ile başladı. Hemilnitsky, isyan çağrısını muhtevi metinde, Yahudi katliamına yol açan sözler de sarfetti:...eski dinimizin, halkımızın düşmanlarını, panlar denilen kendi ümeramızı ve onların hizmetinde olan Yahudiler i de katledin, kutsanmış topraklarımızın temizliği için Hemilnitsky, Lehistan karşısında kazanmayı planladığı özerk bir Kazak Devleti statüsünü koruma altına almak üzere önce Osmanlı ya müracaat etmiş, ancak amacına ulaşamamıştır. Akabinde Moskova ya yönelmiştir. Bu süreçte Pe-reslav Antlaşması (1654) cereyan etmiştir. Pereslav Antlaşması, kurulma aşamasındaki ilk Kazak Devleti nin Moskova himayesine girmesine yol açmış, bu yüzden Doğu Avrupa daki güç dengelerini kökünden sarsmıştır. Bu aşamada yeni kurduğu devlete muayyen bir koruma sağlayan Hemilnitsky, Ukrayna toplumu üzerinde tasallut mevkiinde bir nüfuz kurmuş olan Yahudüer in tasfiyesine yönelmiştir. Bu hadise ile ilgili tarihî kaynaklara yansıyan bilgiler son derece spekülatiftir. Bu konuda araştırma yapan bazı tarihçiler, holokost olarak takdim edilen Lehistan daki Yahudi meselesinin modem bir inşa olduğu kanaatindedirler. Bunlardan birisi olan Kohut, Yahudi katliamının abartılı bir şekilde soykırım mertebesine yükseltilmesinin modern bir algının ürünü olduğunu söyler16. Bu sahada araştırma yapan en önemli araştırmacılardan olan Stampfer, bütün argümanları değerlendirmiş, nihai olarak kendi tespitlerini ortaya koymuştur. Stampfer e göre, katledilen Yahudi sayısı değişik kaynak ve araştırıcılar tarafından en az 6-7 bin, en fazla 67 bin olarak verilmiştir. En az tahminde bulunan kişi, Jaroslavv Pelenski dir17. Kohut ve Stampfer e göre, ihtilal esnasında ve sonrasında Yahudiler e karşı yürütülen kuvvetli tasfiye ve katliam, sistemli ve planlı bir holokost olmaktan uzaktır. Bu süreçte Yahudiler, Ukrayna toplumu üzerinde özellikle malî sahalarda tam bir hâkimiyet kurmuşlardı. Lehistan soyluları ile müştereken yürütülen zorba hâkimiyetinde onlann da katkısı büyüktü. Ukrayna elitleri, Lehistan Sızlatası na duydukları kin ve nefret içinde Yahudilere de önemli bir yer ayırmışlardı. Bunun sebebi, Sızlata nm köylü üzerinde kurduğu zorba hâkimiyetin malî yönünü Yahudiler in icra etmesiydi. Yahudiler, mültezimlik alanlarını, Almanya ya tahıl ihracatını tekellerine almışlardı. Öte yandan Lehistan ın Katolik Mezhebi
38 doğrultusunda yaptığı zorba uygulamaları da bizzat icra ediyorlardı. Bu yüzden, Yahudiler e karşı Ortodoks inancı çerçevesinde büyük bir infial meydana gelmişti. Yahudiler e karşı yürütülen tasfiye hareketinin psikolojik-tarihî temelini burada sorgulamak gerekir18. Günümüz Ukrayna tarihçilerinden Ferhat Turanlı, arşiv kaynaklan çerçevesinde yaptığı değerlendirmede şu sonuçlara ulaşmıştır: O dönemde Ukrayna topraklannda en fazla 40 bin civannda Yahudi nüfusu bulunuyordu. Bunlann en fazla 20 bininin, Kazak ordusunun Polonya ya (Reç Pospolita ya) karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşlan sırasında öldürülmüş olması mümkündür.19 Ama bu olayın etnik, dinî çatışma olmadığının altı çizilmelidir20. Bu değerlendirme, Stampfer in tespitleri ile de örtüşmektedir21. Meselenin mahiyeti ne olursa olsun Lehistan daki olaylar Yahudiler arasında dehşet ve endişe ile karşılandı. Acı haberler farklı bölgelere sığman Yahudiler tarafından dindaşları arasında hızla yayıldı. Bunun üzerine dindaşlarına yardım eli uzatmak için Yahudiler arasında para toplanmaya, bu maksatla demek ve cemiyetler kurulmaya başlandı. Lehistan daki gelişmelerin haber alındığı ve yardım seferberliğinin başladığı merkezlerden biri de İzmir idi de Lehistan daki Yahudiler in katledilmesi, Luriacı Kabakçılık tarafından Mesih in gelişinin işareti olarak yorumlandı. Zira bu akıma göre Mesih gelmeden önce Yahudiler büyük çileler çekecekti. Buna Mesihlik acılan deniliyordu ve Lehistan daki katliam bu acılardan biri olmalıydı. Buna rağmen 1648 de Mesih ortaya çıkmadı. Bu durum bazı Yahudiler arasında ciddi manevî çöküntülere sebep oldu ve bazıları Hristiyanlığa geçtiler23. İsveç ile Rusya arasındaki savaşı, Yahudiler in acı-lanna yenilerini kattı, ancak bu acılar da Mesihlik acılan olarak görüldü. Yahudiler in acılarının ardı ardına gelmesi, mesih beklentisini iyiden iyiye güçlendirdi. Zira Luriacı Kabalacılık a göre me-sihin gelişi yaklaştığında Yahudiler kesintisiz acılar çekeceklerdi. Bütün bu beklentiler Sabatay Sevi nin manevî dünyasında da kırılmalara sebep oldu ve buna rağmen henüz yakın çevresindekiler dışındakilere mesih olduğunu ilan ettiğine dair tarihî delil yoktur. Bilakis 1650lere kadar İzmir de kalması, talebe ve arkadaşları ile birlikte Kabala eğitimine devam etmesi hâlâ Mesihlik iddiasını Yahudiler in geneline dillendirmediğini göstermektedir24. Sabatay Sevi, 1651 ile 1654 yıllan arasındaki bir tarihte Yahudi cemaati tarafından önce dışlandı, sonra da İzmir den uzaklaştırıldı. Sevi, İzmir den sürülünce Kabala öğretisinin yoğun ilgi gördüğü Selanik e taşındı25. Selanik te iyi bir şekilde karşılandı ve etrafında insanlar toplanmaya başladı, ancak tuhaf davranışlan kısa sürede Sevi aleyhinde söylentilerin dolaşmasına sebep oldu. Tepkiler daha çok Sevi nin Semavî Ad ı ağzına almasmaydı. Sevi ise, tepkilere, kendisinin Mesih olduğu ve ismi söylemesinin kendisi için yasak olmadığı karşılığını veriyordu. Bu tavır, Sevi nin mahkeme kararıyla Selanik ten de kısa süre sonra kovulmasına sebep oldu. Sabatay Sevi, Selanik ten kovulduktan sonra 1658 e kadar Mora nın muhtelif bölgelerinde dolaştı de ise İstanbul a geldi.
39 Rycaut, Sevi nin Selanik sürgün günleri hakkında şunları kaleme almıştır: Sürgünde olduğu süre zarfında, çok güzel bir kadınla tanışacağı şimdi Selanik denen Thessalonica ya gitti. Fakat bir kadını idare edecek malî durumu olmadığından, ya iddia edildiği üzere kadınlar hususunda iktidarsız olmasından ya da kadının onun gözüne girememesinden dolayı, kadın ondan boşandı26. Sabatay Sevi İstanbul'da ( ) Sabatay Sevi, Selanik ten kovulmasına rağmen İstanbul da bir âlim gibi karşılandı ve Osmanlı payitahtına geldiğinde maddî durumu da oldukça iyiydi. Fakat zamanla burada da tuhaf hareketler sergiledi. Bunlardan en ilginci, pazarda büyük bir balık alıp, onu bebek gibi giydirerek beşiğe yatırmasıydı. Bu hadiseden sonra Sabatay Sevi, İstanbul daki Yahudüer tarafından da akıl hastası olarak görülmeye başlandı, Yahudi mahkemesinin bir yetküisi Sevi ye 70 kırbaç vurdu ve mahkeme onunla iletişime geçmeyi yasakladı27. Verilen cezalara rağmen Sabatay, tuhaf ve muhalif hareketlerinden vazgeçmedi. Bunların en tahrik edicisi de üç hac bayramını tek günde kutlamasıydı. İstanbul Yahudi cemaatini tahrik eden bir diğer gelişme de Sabatay m kendisine yeni dinî yasalar gönderildiği iddiasıydı. Sabatay Sevi, artık İstanbul da da istenmeyen adam ilan edildi ve şehre gelişinden sekiz ay sonra sürüldü. Sevi nin, Yahudiler e büyük zarar veren bir yangın çıkması üzerine İstanbul dan kovulduğu iddia edilse de bu doğru değildir. Zira 1659 da Yahudiler in meskûn olduğu mahallerde büyük tahribata sebep olan bir yangın yaşanmamıştır. Böyle bir yangın 17 Temmuz 1660 da çıkmış ve Haliç teki Ayazmakapısı nda başlayıp kısa sürede çevreye yayılmıştır. Şiddetli rüzgâr sebebiyle alevler kısa sürede söndürülememiş, İstanbul un büyük bir kısmını küle çeviren yangında binlerce ev ve işyeri yanmıştır29. Sabatay Sevi, bu yangını Konstantiniye de maruz kaldığı hakaretlerden dolayı değil de bunda Tann mn halkını nedamete davet eden parmağını gördüğü için memnuniyetle karşıladı30. Sabatay Sevi Kudüs Yolunda (1662) Tuhaf hareketleri sebebiyle İstanbul dan da kovulan Sabatay Sevi, tekrar baba evi olan İzmir e döndü. Sürgün edildiği şehre girdiğinde büyük bir tepki ile karşılaşmadı. Bilakis âdeta yok far-zedildi. Sanki birkaç yıl önce hiçbir şey olmamış gibiydi. Sabatay, İzmir de kaldığı üç yıl ( ) boyunca tuhaf davranışlar sergilemeye devam etti. Ağabeylerinin sürekli Filistin e gitmesi yönündeki telkinlerine ve etrafmdakilerin baskılarına daha fazla dayanamadı ve 1662 de Kudüs e gitmek üzere yola koyuldu. Yolculuk için gerekli para ve diğer şeyler ağabeyleri tarafından temin edildi31. Kudüs e deniz yoluyla gitmeyi tercih eden Sabatay Sevi, yolda Rodos a uğradı ve adada bir aydan fazla misafir edildi. Burada yine etrafına insanların toplanmaya başlamasını fırsat bilen Sevi, Kabala üzerine konuşmalar yaptı. Rodos un ardından Trablusşam a geçti.
40 Trablusşam dan sonra Kudüs e gitmekten vazgeçti ve 1662 de32 Mısır a geçti. Mısır seyahati, Sabatay Sevi ve hareketi için önemli bir dönüm noktası oldu. Zira Kahire de Mısır Yahudileri arasında nüfuz sahibi olan Raphael Yosef adında zengin bir Yahudi yle tanıştı. Raphael Yosef, Mısır Yahudileri nin başı ve Bâbıâli nezdindeki temsilcisiydi. Ayrıca Mısır ekonomisinin en önemli aktörlerinden biriydi. Zira çelebi ünvanh Yahudi temsüci aynı zamanda Mısır valisinin hazinedarı, darphane amiriydi. Bunların yanında Mısır ın ileri gelen idarecilerinin en önemli borç para kaynağıydı ve İskenderiye limanı gümrük eminliği yapıyordu. Osmanlı hâkimiyeti altındaki Mısır da Yahudiler i yöneten çelebi dinî değil malî bir otoriteydi; Mısır darphanesini ve bütün bankacılık faaliyetlerini yöneterek beylerbeyinin defterdarlığını yapardı33. Osmanlı fethinden önce Mısır daki Yahudi topluluğu genellikle nagid isimli bir hekim olan bir haham üe yönetilirdi. Nagjdler 11. yüzyılın sonlarına doğru Filistin de bağımsız bir haham otoritesi olarak ortaya çıktı ve Arapça ra is al-yahud ünvanım aldılar. Fakat 16. yüzyılda Osmanlılarla birlikte nagidliğin yerine çelebilik geldi. Çelebinin ana görevi cemaatin imparatorluk hâzinesine vergilerini ödediğini garanti altına almaktı34. Raphael Yosef, kişisel olarak da zahidâne bir hayat yaşıyor, oruç tutuyor ve zengin olmasına rağmen lükse kaçmaktan imtina ediyordu. Bunların yanında Kabala ya da merak salmıştı. Raphael in bu özellikleri onun kısa sürede Sabatay Sevi ile tanışmasına vesile oldu35. Birkaç ay Mısır da kalan Sabatay Sevi, 1662 yazında Kudüs e gitmek üzere yola çıktı. Kudüs yolunda Gazze ye uğradığı, burada Nathan Benjamin Levi yle tanıştiğı ve onun evinde kaldığı yönünde rivayetler varsa da36 bu, Scholem tarafından inandırıcı bulunmamışür. Zira Scholem in tespitlerine göre Nathan, 1662 de Gazze de yaşamıyordu37. Sabatay,Sevi, nihayet 1662 kışında Kudüs e ulaştı. Sabatay geldiği sırada Kudüs te yaklaşık 300 Yahudi aile bulunmaktaydı38 ve bunların ekonomik durumu genel itibariyle zayıftı. Bunda Kudüs ün 17. yüzyıl itibariyle önemli bir ticaret merkezi olmaması, ana yollardan uzak olması ve arazinin tanma elverişli olmaması tayin ediciydi yılı itibariyle Kudüs Yahudileri arasında hummalı bir koşuşturmaca vardı. Zira 1648 de Lehistan da katliama uğrayan dindaşlarından geriye kalanlara yardım eli uzatmak için dünyanın farklı bölgelerine temsilciler göndermeye başlamışlardı. Sabatay Sevi nin Kudüs e vardığı tarihlerde şehirde Luriacı Kabalacılık ın önemli temsildleri de bulunuyordu. Safed in zamanla önemini kaybetmesiyle birlikte buradaki Luriacı Kabalacılar ın bir kısmı Kudüs e göç etmişti de Safed e ikinci defa gelen Evliyâ Çelebi de şehrin ıssız hâline şahit olmuştur41. Seyyah, İsrailoğullan nın aslî vatanı olarak nitelendirdiği Safed hakkında şunları kaleme almıştır: Hâlâ Sayda eyâletinde sancakdır. Ammâ iltizâm ile tasarruf olunur... Mâ-tekaddem Şâm eyâleti olmak ile hîn-i tahrîrde tîmâr 106 ve ze'âmet 9.
41 Bunlar sefere me mûr ol-mayup âyende vü revendeyi ve huccâc-ı müslimîni ziyâretlere ve Kudüs e ve Şâm a ve bender iskelelere götürüp getirmeğe me mûrlardır. Alaybeğileri ve çeribaşılan vardır. Ve üç yüz akçe şerif kazâdır. Ve nâhiyesi dörd yüz âsî kurâdır. Senevî kadıya altı Hse hâsıl olur. Kafası harâbdır. Dizdârı ve merdüm-i hisârı ve kethudâyeri ve yeniçeri serdârı ve âyânı yokdur. Ammâ Yahûdîsi çokdur... Ol cebel-i müntehânm zirve-i âlâsında şekl-i müdevver bir sengîn-bünyâd bir kal a-i köhne-âbâddır. Ammâ hîn-i fetihde Melikü t-tâhir Efrenc elinden feth etmede üsret çeküp bâzı yerlerin münhedim etmiş. Hâlâ içinde keçi ve koyun kışlar. Benî âdemden ve imâretden bir şey yokdur... Mâ-tekaddem içinde on iki bin Yahûdî sâkin imiş. Ammâ hâlâ iki bin mikdân kalmışdır... Müselmâıundan Yahûdîsi çokdur... Cümle yedi mahalle Yahûdî tokuz bin harâcdır. Mâ-tekaddem yetmiş bin Yahûdî mevcûd bir şehr-i mu'azzam imiş. Hâlâ kat-enderkat dere ve depeler üzre hâneleri ma'mûrdur. Ammâ içinde benî âdemden bir ferd-i âferîde yokdur. Cümlesi şehr-i Selânik e göçmüşler. Mâ-tekaddem bu şehirde üç bin Sıfet keçesi işlenir kârhâne var imiş. Hâlâ kırk kârhâne kal-mışdır. Sıfet keçesi rub -ı meskûnda meşhûr-ı âfâkdır... Ve kavm-i Yahûdâ nm bu şehirde kesretinin sebebi oldur kim Benî isrâ îl kavminin vatan-ı aslîleridir ve bilâ-teşbîh kâbeleridir. Beytü lhazeni ve cümle peygamberleri ve peyamberzâdeleri bunda neşv [ü] nemâ bulup bunda medfunlardır. Tevârîhlerinde evsâf-ı Sı-fet içün yedi mücelled kitâb vardır42. Sabatay, Safed den gelen Luriacı Kabalacılar ile kısa sürede temasa geçti ve tanıştı. Her sabah Talmud akademisine gidiyor ve buradaki âlimlerle fikir teatisinde bulunuyordu. Şehre gelişinden birkaç ay sonra burada bir ev satın aldı. Sabatay Sevi, artık günün büyük bir kısmını evindeki odasında inzivaya çekilerek geçiriyordu. Evden çıktığı günlerde ise genellikle şehir dışındaki Yuda Çölü ndeki dağlara veya mağaralara gidiyordu. Sabatay m münzevî hayatı Kudüs teki Yahudiler ve Hns-tiyanlar tarafından anormal karşılanmasa gerek. Zira şehirde her iki dinî zümre arasında da inzivaya çekilen din adamlan vardı. Sabatay Sevi den dokuz yıl sonra Kudüs e gelen Evliyâ Çelebi, manastırlarda inzivada yaşayanlar hakkında önemli bilgileri verir43. Çöllerde gezen, mezarlıklarda dolaşan Sabatay Sevi, Kudüs e geldiğinde henüz Mesih olduğunu ilan etmemişti. Bazı kaynaklarda etrafında insanların toplandığı iddia edilse de bu doğru değildir. Kudüs Yahudileri nin Sabatay Sevi nin şehre gelişinden önce başlayan ekonomik sıkıntıları, bu tarihlerde daha da artmıştı. Kudüs Mutasarrıfı Uşşak Paşa nm44 fazla vergi talep etmesi üzerine şehirdeki Yahudiler in bir kısmı başka yerlere göç etmişti. Şehirde kalanlar ise mutasarrıfın istediği parayı bulmak üzere hal çareleri arıyorlardı. Bulunan çare, Sabatay Sevi yi yakın dostu Mısır Yahudileri nin başı Raphael Yosefe göndermekti45. Yardım talep etmek üzere Raphael Yosef in46 yanma gitmeyi kabul eden Sabatay Sevi, 1663 sonbaharında yola çıktı. Gazze ye uğradıktan sonra 1664 ün başlarında Kahire ye ulaştı. Sabatay, Mısır a geldikten birkaç ay sonra 31 Mart 1664 te Sarah adlı bir kadınla evlendi. Sarah m kimliği, maceraları ve gerçek hayat
42 hikâyesi efsanelerle kanştığı için hakkında kesin şeyler söylemek mümkün değil gibidir. Kimilerine göre bir hayat kadım, kimilerine göreyse Sabatay üe evlendiğinde bakire olan Sarah, Sevi nin sonraki yıllarda da yol arkadaşı olmaya devam etti47. Sabatay Sevi, 1665 e kadar kaldığı Kahire de normal bir hayat sürdü. Aynca Kudüs teki Yahudiler e yaklaşık 3-4 bin esedi altın yardım toplamayı başardı48. Gazze'den Tebşir Edilen Mesih Kaynaklarda Gazzeli Peygamber veya Gazzeli Nathan şeklinde zikredilen Abraham Nathan bin Elisha Hayyim Aşkenazi, Sabatay Sevi nin Kahre de olduğu yıllarda Yahudi dünyasını hareketlendiren bir iddiada bulundu. Nathan, Tann nm ruhu ile temas kurduğunu söylüyor ve etrafında toplananlara ağır dinî uygulamalar yüklüyordu. Gazze de Nathan a Tann nm adamı veya peygamber denilmeye başlanmıştı Raphael Joseph, meçhul bir suikastçı tarafından 1669 da öldürüldü. Onun ölümünden sonra yerine kimse atanmadı ve böylece çelebilik makamı bir daha asla canlandırılmamak üzere kaldırıldı (bk. Jane Hathaway, The Sabbatai Sevi Controversy and the Ottoman Reform in Egypt, s ). Nathan ın iddialan Kahire de de merak uyandırdı ve Raphael, görüşüp bügi alması için Nathan a birkaç defa adamlarını gönderdi. Artık Kahire Yahudileri arasında konuşulan konu Nathan ın sözleriydi. Nathan ın iddialarım merak edenlerden biri de Sabatay Sevi olmalıdır. Zira 1665 ilkbaharında Sabatay Sevi, Nathan ile görüşmek üzere Gazze ye gitti. Bazı araştırmacıların iddiasının aksine Sevi, Gazze ye bir Mesih olarak gitmemiş ve Nathan da henüz onun mesihliğini ilan etmemişti50. Sabatay Sevi ile Nathan, bir odada baş başa konuştular, ancak bu görüşme üzerindeki sis perdesi hâlâ aralanmış değildir. Görüşme hakkında daha sonraki yıllarda ayrıntılı efsaneler üretilmiş ve gerçek neredeyse bir daha ortaya çıkmamak üzere rivayetler arasında kaybolmuştur. Buna rağmen Nathan m ilk görüşmelerinden itibaren Sabatay Sevi yi Mesih ilan ettiği de ortadadır ama ilk başlarda bu durum herkese açıklanmamıştır. Nathan ve Sevi, 1665 de birlikte Kudüs e ve El-Halil e (Hebron) gittiler, Yahudiler için kutsal olan yerleri ziyaret ettiler. Bu ziyaretleri esnasına Nathan, Sevi nin Mesih olduğuna dair bir ilanda bulunmadı. Gazze ye geri döndükten sonra Sabatay Sevi, tekrar nöbet geçirmeye başladı. Bir akşam yine böyle bir nöbet geçirdi ve bu yüzden Nathan m da hazır bulunduğu âlimler toplantısına katılamadı. Ancak bu toplantı Sevi nin hayatındaki önemli bir dönüm noktası olacaktı. Zira toplantı esnasında Nathan birden bayılmış ve ağzından şu sözler duyulmuştu: Sözüne göre davranmak için sevdiğim Nathan a kulak veriniz. Sevdiğim Sabatay Sevi ye kulak veriniz. Çünkü şayet siz Rabbi Pir Hamnuma nın ve Musa denen adam alçakgönüllüdür. Bu sözlerden sonra Nathan ayıldı ama etrafındakiler büyük bir şaşkınlık geçirdiler ve baygınken söylediklerinin ne anlama geldiğini sordular. Nathan, sorular karşısında ilk defa olmak üzere
43 Sabatay Sevi nin beklenen Mesih olduğu cevabını verdi. Artık tarihin akışı Sabatay Sevi için farklı şekilde tecelli edecekti51. Sabatay Sevi, Nathan m tebşirine rağmen kendisinin Mesih olduğunu kabul etmekte başlarda zorlanmış gibidir. Nathan m krizinden günler geçtikten sonra bile Mesih olduğunu ifade etmekten imtina etmiş ve bir dizi kriz daha geçirmiştir. Nihayet krizlerden sonra Sevi de 31 Mayıs 1665 den itibaren artık kendisinin Yakub un Tannsı nm kutsal yağla yağladığı Mesih olduğunu halka resmen ilan etti52. Sabatay Sevi, Mesihliğini ilan ettikten sonra başta Gazze olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu nun muhtelif bölgelerindeki Yahudiler in dikkatini çekmeye başladı. Yeni Mesih, Kudüs ün işgal edildiği gün tutulan 10 Tamuz orucunu, ziyafete çevirdi. Gazze deki Yahudiler in oruç tutmalarının gerekmediğini ilan etti ve oruç duası yerine şenlikler yaptırmaya başladı. Bu hareket Yahudi dünyası arasında kısa sürede yayıldı. Gazze de neler olduğuna dair ardı ardına raporlar kaleme alındı ve bu raporlar Mısır, Halep, İzmir gibi Yahudiler in yoğun olarak yaşadığı bölgelere gönderildi. Artık Sabatay Sevi nin Mesihliğini ilan ettiği geniş bir coğrafyada haber alınmıştı53. Sabatay Sevi nin etrafında gün geçtikçe kendilerini inananlar54 olarak adlandıran insanlar toplanmaya başladı. Sevi nin orucu kaldırması ve inananlarının sayısının artması ilk olarak Filistin deki Rabbi Yahudileri ni rahatsız etti. Sevi, kırk kadar inananıyla birlikte 1665 de Kudüs e gitti ve burada Rabbi Yahudileri ni sinirlendirecek birtakım hareketlerde bulundu. Bunun üzerine Rabbiler, Sevi yi öldürmek istediler, ancak bu mümkün olmadı. Sabatay, ölümden bir şekilde kurtulmasına rağmen bir heyet tarafından Yahudi cemaatinden ihraç edildi. Bu karar, İstanbul daki Yahudiler e rapor edildi ve haber kısa sürede İzmir e de ulaştı. Artık Sabatay Sevi nin ismi Yahudi dünyasında hızla yayılıyor fakat dolaşan haberlerde Sabatay ın Mesih olduğu iddiasından çok Yahudi inancına ters düşen davranışları konu ediliyordu55. etkilenenlerden biri de ünlü filozof Spinoza ydı. Spinoza, 1665 Aralık ında kaleme aldığı bir mektubunda Sabataycılık hakkında şunlan yazmıştır: Burada hızla yayılan söylentiye göre, iki bin yıldan uzun bir süredir yeryüzüne dağılmış olan İsrailliler anavatanlarına dönmek üzereymiş. Buralarda buna inananların sayısı az olsa da, gerçekleşmesini dileyen çok kişi var. Bu konudaki duyumlarını ve düşüncelerini bu arkadaşına da ilet. Bana sorarsan, İstanbul daki güvenilir insanlardan-ki konu ile en çok onlar ü-gileniyor olmah-duymadığım sürece, bu haberlere inanamam. Amster-damlı Yahudiler in neler duyduğunu ve böylesine büyük bir büdiriden, ne de olsa doğruluğu dünyada bir buhran yaratacaktır, nasıl etkilendiklerini çok merak ediyorum. Sabataycılık m Amsterdam daki etkisi ve Spinoza na bu harekete ilgisine dair bk. Steven Nadler, Spinoza: Bir Yaşam, çev. Anıl Duman-Murat Başhekim, İstanbul 2008, s Sabatay Sevi Kudüs te bulunduğu aylarda Nathan da verdiği vaazlarda Sevi nin Mesihliğini halka tebliğ ediyordu. Ayrıca Kabalacı âlimler arasında da gün geçtikçe
44 Sevi inananlarının sayısı artıyordu. İnananları çoğaldıkça Sabatay hakkmdaki gerçekler efsanelerle gizemli bir şekle sokuluyordu. Sevi nin reklamını kendisinden ziyade inananları yapıyor, Türk atasözüyle ifade edilirse Şeyh uçmuyor; müritleri uçuruyor, mucize hikâyeleri kulaktan kulağa dolaşıyordu. Sevi nin ünü Osmanlı smırlannı aşmış, başta İtalya olmak üzere Avrupa'nın önemli Yahudi merkezlerine ulaşmıştı. İsmi etrafında efsanelerin oluşturulduğu günlerde Sabatay Sevi de verilen ceza sebebiyle 20 Temmuz 1665 de Kudüs ten ayrıldı ve Halep e geldi. Yolda halk kalabalıklar hâlinde Sabatay m önünü kesiyor ve ayaklarına kapanıyordu. Sabatay, Halep e büyük bir halk kalabalığı eşliğinde ve mutantan törenlerle giriş yaptı. Sevi nin şehirde böyle gösterişli bir şekilde karşılanmasında Nathan ın o gelmeden önce Halep e gönderdiği uyan mektubu ve Sevi ye dair dillerden düşmeyen efeane-ler etkili olmuştu. Sabatay ın Halep e gelmesi ve burada gösterdiği mucizeler hakkında İstanbul daki Yahudiler e birçok mektup gönderildi. Bu mektuplar sayesinde Sabatay Sevi, daha İstanbul a gelmeden Mesihliğine dair şehirde efsaneler dolaşmaya başladı. Sevi de nihayet 12 Ağustos 1665 de Halep ten aynldı56. Sabatay Sevi nin Halep ten aynlmasmın ardından dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler e Mesih in geldiğine dair mektuplar gönderilmeye başlandı. Sevi artık bir efsane kahramanıydı ve ismi etrafında uydurma haberler yayılıyordu, ancak haberler uzak bölgelere ulaştıklarında Sabatay m ismi dahi değiştirilmiş oluyordu. Özellikle Avrupa da, Doğu da kaybolan kayıp kabilenin geri geldiği, hatta İslam ın kutsal şehri Mekke yi kuşattığı rivayetleri dolaşmaya başladı57. Rycaut, Sabatay m Nathan la tanışmaları ve Sevi nin Mesihliğini ilan etmesini şu şekilde anlatır: Kudüs e gelmiş olan Sabatay yasaları değiştirmeye başladı ve Tamuz orucunu (Haziran ayında tuttukları oruç) kaldırdı. Kudüs te planlarım uygulamak için uygun bir araç olan Nathan adlı bir Yahudi yle tanıştı. Ona durumunu, yaşadığı şartlan anlattı ve kendisini Yahudiler tarafından uzun süredir beklenen ve arzulanan Mesih olarak ilân etmek istediğini söyledi. Nathan bu planı büyük bir memnuniyetle karşıladı ve bu eski kehanetlere ve yazıtlara göre bir de İlyas ın gelmesi gerekiyordu. İlyas, Vaftizci Yahya nın Hazreti İsa dan önce gelmesi gibi Mesih den önce gelecekti. Nathan, kehanetin bu kısmını uygulayacak kendisinden başka bir aday göremedi. Sabatay kendisini Mesih ilân eder etmez Nathan onun peygamberi olduğunu ilân etti. Kudüs te Yahudiler için bütün âyinleri yasakladı ve gelin ve damadın gelmiş olarak hanelerinde mutluluk ve kutlamadan başka hiçbir şeyin yapılmaması gerektiğini beyan ettiler. Bütün Yahudi meclislerine onları aynı inanca teşvik etmek için mektuplar yazıldı. Ve artık hizip başlamıştı ve pek çok Yahudi de onlann pek çok zamandır istedikleri şeye inanıyordu, Nathan kehanette bulunacak cesareti ve cüreti kendinde buldu. 27 Haziran da Mesih padişahın karşısına çıkacak, ondan tacını alacak ve onu bir esir gibi zincirlere vurulmuş bir şekilde götürecekti. Sabatay aynı zamanda Gazze de, Yahudiler e tövbe etmelerini ve kendisine ve doktrinine boyun eğmelerini emretti. Zira Mesih gelmekteydi. Bu yenilik
45 Yahudiler i öyle etkiledi ki o yerlerin sakinleri kendilerini tamamen dualara, adaklara ve ibadete teslim ettiler. Bunun sebebi, kendilerini bu inanca daha fazla teslim edebilmekti. Bu olayların haberleri aynı zamanda yabancı bölgelerdeki kardeşlere de hızla gönderildi. Mesih dedikoduları o kadar hızlı yayıldı ve kabul gördü ki, Yahudiler Mesih in gelişi ile kurtuldukları ve kölelik zamanlan bittiği için Kudüs ve Gazze den gelen mektuplarla tebrik edildiler. Bunlara Mesih in kaybolduktan dokuz ay sonra Yahudüer in dünyayı ele geçirecekleri kehanetleri de eklendi. Mesih in kaybolduğu bu zamanlarda Yahudiler acı çekecek ve bazılan şehid olacaktı. Fakat Mesih daha sonra dizginlerinde yedi başlı bir yılan olan semavî bir aslanın üzerinde geri dönecekti. Ona Sabation Nehri nin diğer yakasında olan Yahudi kardeşleri eşlik edecekti. Kendisi ondan sonra kâinatın tek hükümdan olacak ve sonra da cennetten yapdmış, düzeltilmiş ve güzelleştirilmiş kutsal mabet inecekti. Orada sonsuza kadar kurbanlar vereceklerdi. Boş güç ve kraliyet raporlan ve hülyala-nnm o kandınlmış insanlan ticaretlerinden ve işlerinden alıkoyduğunda bu aldanmış insanların ne garip bir şekilde eğlendiril-diğini yorumlamayı okuyucuya bırakıyorum58. Rycaut, Sevi nin Mesihliğini ilan etmesinin Yahudiler arasında nasıl akis bulduğunu da şu şekilde nakletmiştir: Ve şimdi, Türkiye de Yahudiler in yaşadığı bütün şehirlerde tamamen bir Mesih beklentisi oluştu. Hiçbir ticaret veya para kazandıracak işlem yapılmadı. Herkes günlük erzakının, zenginliklerin, onurların ve yönetimin, bilinmeyen ve mucizevî bir şekilde onun üzerine ineceğine inanmaya başladı. Bunun en iyi örneği, Sabatay dan kesin bir şekilde emin olan Selanik teki Yahudiler de müşahede edilebilirdi. Onlann krallıklarının yeniden kurulması ve Mesih in gelişi yakındı. Bu yüzden kendilerini ibadetlerini ikiye katlamak ve vicdanlarını bütün günahlardan ve azaplardan kurtarmakla yükümlü olarak görüyorlardı. Zira [Sabatay Sevi] insanoğlunun bütün düşüncelerini ve hayallerini görebilirdi. Bu çalışma için, bazı hahamlar, insanların dualarım, ibadetlerini ve oruç faaliyetlerini yönetmek üzere tayin edildi. Fakat herkes günah çıkarma işinde o kadar ileriye gitmişti ki, hahamın veya kuralların ya da önceden belirlenenlerin hükmünü beklemeyerek doğrudan oruç tutmaya başladılar. Bazılan doğaya aykm olarak yedi gün boyunca oruç tutarak açlıktan öldü. Bazılan da kendilerini, çıplak vücut-lannı toprakla örtmek suretiyle bahçeye gömdüler. Sadece kafa-lan dışanda kalmıştı. Vücutlan soğukla ve rutubetle sertleşinceye kadar o şekilde toprak içinde kalddar. Bazılan da omuzlan üzerine erimiş balmumu döktürmeye katlandılar. Diğerleri de kendilerini kara gömdüler ve vücutlannı yılın en soğuk mevsiminde suya attılar. Fakat en ortak işkence yöntemi ise önlerine ve arka-lanna diken batırma ve sonra da kendilerine otuz dokuz kırbaç vurmaktı. Her iş bir kenara bırakıldı. Hiç kimse bir iş yapmadı veya dükkân açmadı. Sadece depolar temizleniyordu. İnsanlar evlerini bulabildikleri fiyata satmaktaydılar. Fakat aforoz, maddî cezalar veya ölüm cezası, evlerini Yahudiler e satanlara veriliyordu. Zira onlara göre iş ve istihdam inançlannın bir sınavı olacaktı. Mesih görüldüğü zaman Yahudiler in bütün mülklere ve kâfirlerin mallarına da sahip olacağı genel bir düşünce hâline gelmişti. O zamana
46 kadar kendilerini sadece hayatlarını sürdürecek mallar ile tatmin etmeleri gerekiyordu. Fakat günlük iş olmadan gerekli parayı ve erzakı herkesin bulamayacağından ötürü, fakirlerin şikâyetlerini susturmak ve bu durumlar üzerine serseriliğe başlayacak ve şehirlerini terkedecek olan kişileri engellemek için bağışlar yapılması emri verildi. Bunlar da o kadar bol şekilde verildi ki, sadece Selanik te 400 fakir zenginlerin yardımı üe kurtuldu. Onlar da Mesih in şehri giriş için hazır bulabümesi için kendilerini günahlardan temizlemeye ve iyi işler yapmaya adamışlardı. Böylece hiç kimse onlan yasalarında, özellikle de eski üreme ve çoğalma kanunlarını ihlâl etmek ile suçlayamazdı. Onlar on yaşındaki çocuklarını evlendirmiş ve çocukların bazılan da kaliteye, zenginliğe veya yoksulluğa bakmadan on yaşın altındakiler de evlendirilmişti. Fakat altı veya yedi yüz çift, daha iyi ve sakinleşen düşünceler ile sahte Mesih ortaya çıktığında veya onun gelişi hakkmdaki beklenti soğuduğu zaman boşandılar veya birbirlerinin nzası üe aynldılar59. Sabatay Tekrar İzmir'de (1665) Sabatay Sevi, 1665 Eylül ü başlarında İzmir e geldi. Şehirde büyük bir coşku ile karşüandı60. Sevi, babaevinde yaklaşık dört ay kaldı ama bu süre zarfında yaptıkları sonraki gelişmeleri şekillendirdi. Buna rağmen şehre geldikten sonra Sevi iki ay pek ortalıkta gözükmedi. Daha ziyade ibadetle meşgul oldu, inzivaya çekildi ve ihtiyaç sahiplerine sadaka dağıttı. Sevi, kendini insanlardan uzaklaştırdıkça hakkında anlatılan efsaneler o kadar çoğalıyordu61. Münzevî Sabatay Sevi, 1655 Aralık ınm ilk haftası Yahudiler için kutsal sayhan Hanuka (Hanukkah) Bayramı mn ilk günü sokağa kral kıyafetiyle çıktı. Bu kıyafetle sinagoga geldi, burada dualar okudu ve tekrar evine döndü. Hanuka Bayramı nın ilerleyen günlerinde Sevi ye Mesih olarak biatlerini sunmak için Halep ten bir heyet geldi. İkinci olay halk arasında kulaktan kulağa dolaştı. Büyük çoğunluğu İzmir in fakir Yahudiler inden olan, ancak içlerinde şehrin zenginlerinin de yer aldığı yüzlerce inananı Sevi nin etrafında toplanmaya ve onun her adımım takip etmeye başladı. Bir Ermeni şiirinde Sabatay m İzmir deki günlerine dair şu bilgiler verilmiştir: Şan ve şöhreti her gün biraz daha artar, geçeceği yerlere kıymetli kumaşlar serilir, kendisine çok zarif dokunmuş kumaşlar hediye edilir ve şerefine sayısız ziyafetler düzenlenir. Hürmeten cübbesinin eteğinden tutulup biraz yukarı kaldırılıyor ve bu arada başı da taçlandırılıyor. Diğer yandan yığın yığın insanlar da arkasından onu takip ediyor63. Sabatay m inananlarının gün geçtikçe artması ve Sevi nin Yahudi inancına muhalif tavırları din adamlarını rahatsız etti. Bu sebeple Sevi yi etkisiz hâle getirmek için biraraya geldiler. Bunu haber alan Sabatay, etrafında inananları olduğu hâlde mutantan bir tören havasında sinagoga yürüdü ve burada elinde yelpazesiyle Yahudi inancına ters davranışlarda bulunmaya devam ederek din adamlarına adeta meydan okudu. Sevi nin davranışları sertleştikçe taraftarları daha da saldırganlaşmaya, Sabatayh inanmayanların evlerini ve iş yerlerini yağmalamaya başladılar. Fakat Sabatay Sevi
47 asıl saldırgan yüzünü 1665 in son aylannda gösterdi. Sabah ayininden sonra etrafında 500 taraftan olduğu hâlde Portekizli Yahudiler in bulunduğu ve kendisine karşı en şiddetli muhalefetin yürütüldüğü yerlerden olan Portuqal Sinagogu na doğru yürüyüşe geçti. Zira burada muhalefetin liderlerinden Hayyim Pena bulunuyordu. Sabatay, önce Portekiz Yahudileri nden Pena nm kendisine teslim edilmesini istedi. Bu isteğine menfi cevap verilince de sinagogun kapısını eline aldığı balta ile bizzat kırdı, kalabalık içeri saldırdı. Pena bu sırada çoktan sinagogun çatısından kaçarak uzaklaşmıştı. Pena yı yakalayamayan Sabatay ve inananları, sinagogu işgal ve burada büyük bir ayin tertip ettiler. Sevi âyinde Mesihliğini bir kez daha ilan etti. Sabatay Sevi, sinagog baskınından sonra Mesihliğini artık çekinmeden düe getiriyordu. Dahası özellikle kadınlarla il-güi dönemine göre reform denebilecek vaatlerde ve telkinlerde bulunuyordu. İnananların imanlarını ölçmek için muhtelif testler uyguluyor ve kendince bu sınavlarda başarısız olanların bazılarını cezalandırıyor; hayır işlerinde kullanılmak üzere inananlarından yardım topluyordu. Vaazlarında Osmanlı idaresi aleyhine de konuşmaya başlamıştı. Artık idareyi Türkler in elinden alma zamanı gelmişti. Taraftarlarının sayısının artması ve baskılar sonucunda Sabatay Sevi, İzmir Yahudileri nin üzerinde bir hâkimiyet kurmayı başardı. Rabbüer ya köşelerine çeküdiler ya da Sevi nin inananları araşma katıldılar. Yalnızca İzmir de değil Osmanlı İmparatorluğu nun muhtelif bölgelerinde Sabatay a inananlar vardı ve bunlar akm akın Sevi ye hediyelerini sunmak üzere İzmir e geliyordu. Farklı bölgelerden taraftarlarının çoğalmasına karşılık Sevi de bu bölgelere temsilcisi olarak krallar tayin etti64. İzmir Rabbileri, Sevi nin gücünü kırmak için sahte mesihi şehir kadısına şikâyet ettiler. Kadı, Sevi yi mahkemeye davet etti ve ona bazı tavsiyelerde bulundu, ancak bir ceza vermedi. Bazı kaynaklar, kadının Sevi yi cezalandırmamak için rüşvet aldığım iddia ederler65. Fransız diplomat Croix e göre kadının bu tutumu şehirdeki Müslümanlar ı da rahatsız etti ve kadıya Yahudilere karşı tavrınızı büyük bir üzüntüyle öğrendik. Tamahkârlığınızı biliyoruz, onları rahat bırakmanız için aldığınız parayı da öğrendik, bu sizin maddî ve manevî çöküşünüzün sebebi olacak. Allah suçunuzu cezasız bırakmayacaktır. Bize gelince, şikâyetlerimiz haklıdır ve onları geri çekemeyiz yönünde serzenişte bulundular. Müslümanlar ın şikâyet ve rahatsızlıklarının devam etmesi, daha da önemlisi bunu İstanbul a bildireceklerine dair imalarda bulunmaları üzerine İzmir kadısı zor duruma düştü. Hakkındaki ithamları susturmak için önce hediyeyi şehirde sayıları fazla olan Yahudiler in ayaklanmasını önlemek amacıyla aldığını söyledi, ancak muhataplarını ikna edemedi. Bunun üzerine baskılara'daha fazla dayanamayan kadı, şehrin ileri gelen Müslümanlar ına, şikâyetlerini anlattıkları bir mahzar kaleme almalarını, mahzara kendisinin de ismini yazacağım ve bunu İstanbul a göndereceğim söyledi. Mahzar, veziriazama hitaben kaleme alınacaktı ve İzmir e bir kapıcıbaşı gönderilerek
48 Sabatay m tutuklanması istenecekti. Kadının istediği gibi bir mahzar hazırlandı ve Sabatay hakkındaki şikâyetler sıralanarak onun şehirden uzaklaştırılması istendi66. Bütün bu gürültü arasında Sabatay Sevi, 1665 in son aylarında deniz yoluyla İstanbul a gitmek üzere, yanında birkaç kralı olduğu hâlde İzmir den yelken açh. Sevi nin niçin İstanbul yoluna düştüğü hâlâ kesin olarak aydınlatılmış değildir. Şayet Crok in yazdıkları doğruysa bunda İzmir Müslümanlar ınm şehir kadısına şikâyetleri en önemli etken gözükmektedir. Kadının, şehir üeri gelenleri adına kaleme aldığı ve Sevi nin zararlı faaliyetlerini anlattığı mahzarı Bâbıâli yi harekete geçirmiş olmalıdır, ancak bu husus hâlâ karanlıktır. Zira bunu aydınlatmak için en önemli kaynaklar olan şehir şer iye sidlleri kayıptır. Daha da önemlisi dönemin mühimme defterlerinin eksik olmasıdır. Osmanlı arşivlerinin en önemli kayıtlarından mühimme defterlerinin 1665 den 1678 e kadar olan kısmının eksik olması, Sabatay Sevi ile ilgili Osmanlı yönetiminin aldığı kararlara ulaşmamızı engellemektedir67. Mühimme defterlerinin olmadığı dönemler için Başbakanlık Osmanlı Arşivi ndeki diğer fonlar taranarak68 bu eksiklik giderilebilir Bu eksiklikten dolayı farklı yorumlar yapılmıştır. Ancak mühimme defterlerinin eksikliği sadece bu yıllara ait değildir. Daha önceki dönemlere ait defterlerde de eksiklikler vardır. Mesela, , , , yıllarına ait mühimme defterleri mevcut değildir. 68 Divân-ı Hümâyûnda görüşülen meseleler ve divândan çıkan hükümlerle ilgili vesikalara özellikle Babıasafi kalemlerine ait dosyalarda rastlanıl-maktadır. Ancak eksik mühimme defterlerinin parçalarına değişik tasniflerde de çıkabilmektedir. Bir mühimme parçası için bk. BOA, Babıasafi, Divan Kalemi (=A.DVN), Dosya kısmı, nr. 47/ Nitekim bu yolla yaptığımız kısa bir araştırmada daha önce bazı vesikalara ulaşmıştık. Arşiv künyelerini vermeden muhtevasından kısaca bahsedip, analizlerini yapmadan iki vesikanın görüntülerini yayınlamıştık. Bu vesikalar Başbakanlık Osmanlı Arşivi nde Sabatay Sevi hakkında tespit edilen ilk vesikalardı (Bk. Erhan Afyoncu, Dönmeliğin Kurucusu Sabatay Sevi, Hürriyet-Tarih, ). Yayınladığımız vesikalardan biri yayınıma atıf yapılmadan bir kitapta kullanılmıştır. Ancak ben vesikanın görüntüsünü yayınlarken arşiv numarasını vermediğim için vesikalım künyesi zikredilememiştir (Bk. Cengiz Şişman, Sabatay Sevi ve Sabataycılar, s. 46,144). Ayrıca Cengiz Şişman belgeyi kullanırken içine düştüğü tenakuzun dahi farkına varamamıştır. Zira belge 6 Kasım 1665 Osmanlı Arşivi nde yaptığımız araştırmalar sonucunda Sabatay Sevi nin İstanbul a geldiği günlere dair önemli bir belge tespit ettik Sadaret ten Gümrük Emini Mahmud Ağa ya hitaben gönderilen 27 Rebiülâhir 1076 (6 Kasım 1665) tarihli bir buyurulduda, İzmir den Marmara Adası na bir Yahudi nin gelip, bazı beyhude sözler söylediği bildirilmiş ve gümrük emininin adam göndererek bunu yakalaması emredilmiştir.70 Vesikada, beyhude sözler7 söyleyen kişinin ismi verilmez, ancak Sabatay Sevi hareketi dikkate alındığım belgedeki Yahudi nin Sabatay veya onun krallarından biri olması kuvvetle muhtemeldir. Zira İzmir de
49 kadı karşısına çıkarılan Sabatay Sevi yle ilgili şikâyetler İstanbul a da ulaştırılmış; şikâyetler üzerine sadaret, Sabatay ın gümrük emininin bölgedeki adamı vasıtasıyla tutuklanarak İstanbul a getirilmesini istemiş olmalıdır. Sabatay Sevi nin yakalanıp getirilmesi meselesinin gümrük eminine verilmesi ise bu görevlinin vazifesiyle ilgilidir. Gümrük emini, asker, top, barut ve suçluların naklinde kayık, firkate, şayka gibi deniz ulaşım araçlarını temin etmekle de görevliydi71. Bu yüzden Sabatay Sevi nin yakalanıp getirilmesi vazifesi Gümrük Emini Mahmud Ağa ya verilmiştir. Sabatay Sevi nin İstanbul a getirilmesiyle ilgili şimdilik başka bir vesikaya rastlanılmamıştır. Tutuklanmasına dair emir çıkmadan önceki günlerde Sabatay Sevi nin nerede olduğu hususunda hem birinci hem de ikinci kaynaklarda farklı bilgiler verilmiştir. Fransız diplomat Croix in eserinde yazan ve bugüne kadar yapılan çalışmalarda fazla dikkat edilmeyen bir bilgi bu tartışmaya farklı bir boyut kazandırmaktadır. Croix e göre tutuklanma emrinden önceki günlerde Sabatay Sevi, İzmir de değil Manisa da bulunuyordu. Bu Manisa daki tarihli olmasına rağmen yazar tarafından Aralık 1665 den sonraki gelişmelerle ilişkilendirilmiştir. Yahudi varlığı gözönünde bulundurulduğunda72 pek de ihmal edilemeyecek bir bilgidir. Sevi nin Manisa da bulunduğu günlerde İzmir Rabbani Yahudiler i onu Osmanlı makamları nezdinde suçlu duruma düşürmek için bir düzen tertip etmişlerdi. Buna göre, uyanık sekiz-on genç kendilerinden geçip gaip âleminden haber alır gibi yaparak İzmirli Yahudilere Tann mn Sabatay Sevi yi göklerde taçlandırdığını, Türk padişahının başından tacı alıp onun başına koyacağını gördüklerini söylediler. Gençlerin iddiası İzmir de duyulduğu günlerde Sabatay, Manisa daydı ve söylenenleri duyar duymaz gençleri Manisa ya davet etti. Onların anlattıklarından et-küenen Sevi, mucizesini göstermek üzere İstanbul a gitmeye karar verdi, bunun için Manisa dan ayrıldı ve tekrar İzmir e geldi. Daha sonra müritleri, adamları, hizmetkârları ve iki inananıyla birlikte İstanbul a doğru yelken açtı73. Sabatay Sevi'nin İstanbul'a Gelişi ve Tutuklanması (1666) Sabatay Sevi, 1665 sonlarında74 İzmir den yola çıktığında İstanbul da da meraklı bir bekleyiş başladı. Daha Sevi şehre gelmeden söylentiler başını aldı yürüdü. Bu durum Osmanlı makamlarına da yansıtılmış ve devlet ricali nasıl biriyle muhatap olacaklarına dair önceden bilgi toplamıştır75. Aynca İstanbul daki Rabbiler, Sabatay şehre gelmeden önce onun hakkında hem Osmanlı makamları nezdinde hem de kendi cemaatleri arasında aleyhte propaganda faaliyetlerine başlamışlardı. Osmanlı ricalini yönlendirmek için başvurulan en etkili yol da Sabatay m Yahudiler i isyana teşvik ettiğiydi. Şayet bu iddialarını kabul ettirirlerse, asi liderlerine daha önce ne gibi cezalar verildiği dikkate alındığında Sabatay m akıbetinin de pek parlak olmayacağı ortadaydı. Aleyhteki propagandalara rağmen Sevi nin inananlarının heyecanlı bekleyişi gün geçtikçe arttı. İnananlar günlerce sinagoglarda beklediler, toplu dualar ettiler ve
50 konuşmalar yaptılar. Artık kendileri için beklenen gün yakındı. Sert kış şartlan sebebiyle Sabatay m İstanbul yolculuğu uzadıkça şehirde gerilim de arttı. Devrin veziriazamı Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa, şayet Sabatay İstanbul a normal şekilde girerse şehirde büyük olaylann meydana geleceğini tahmin etmiş olacak ki, onun Gelibolu ya ulaştığında tutuklanmasını emretti. Sabatay Sevi, Ahmed Paşa nm emri gereğince tutuklandı ve 8 Şubat 1666 da76 elleri ve ayaklan zincire vurularak İstanbul a getirildi. Onu kurtarmak için gelen Yahudiler ile Osmanlı kolluk güçleri arasında küçük çaplı çatışmalar yaşandı ve bu sırada Sevi de çatışmalardan nasibini aldı. Croix e göre, Sevi elleri bağlı olduğu hâlde Küçükçekmece ye kadar getirilmiş fakat buraya varıldığında İstanbul dan yeni bir emir gelmiştir. Emirde Sevi nin orada bir gün bekletilmesi istenmiştir. Sevi nin bir gün Küçükçekmece de kalacağı haberi İstanbul daki Yahudiler arasında da duyulmuş ve bunun üzerine bölgeye karadan ve denizden insan akını başlamıştır. Zira Ya-hudüer Efendilerinin muhteşem gelişini görmek istiyorlardı. Sevi nin Küçükçekmece ye geldiğini yalnızca Yahudiler haber almamıştı. Müslümanlar da bunu duymuş ve Sevi yi linç etmek amacıyla Çekmece ye akm etmiştir. Bunun üzerine Sevi, bekletilmeden İstanbul a getirilmiş ve gümrükten şehre giriş yapmış, ancak bu durum şehir halkından gizli tutulamamıştır. Hem Müslümanlar hem de Yahudiler, Sevi nin geçeceği sokakları önceden doldurmuştur büe. Gümrük önünde iğne atılsa yere düşmeyecek derecede bir insan kalabalığı toplanmıştır. Yahudüer ve Müslümanlar arasında bir kargaşa çıkar endişesiyle gümrük kapatılmış ve Sevi, subaşmm nezaretindeki bir bölük asker muhafazasında şehir kaymakamının konağına götürülmüştür. Croix e göre subaşı, kalabalığı önündeki askerlerin sopalarıyla yardırıp Sevi nin yanma gelmiş ve Kalk ayağa hain! Hainliklerinin ödülünü alma zamanı geldi diyerek Sevi yi kırbaçlamışlar. Daha sonra da Sevi yi, halkın arasından güvenli bir şekilde kaymakamın sarayına götürmüştür77. Kömürciyan da Sevi nin İstanbul a getirilmesinden sonra şehirdeki teyakkuz hâlini şöyle anlatır: Böylesine kötü bir durumda, şehir bir kavga-döğüş yerine döndü. Bütün Yahudi halkı, kapı-pencere evlerini kapadılar ve diğer milletlere mensup halkın hakaretlerine maruz kalmamak için, ne çarşıda-pazarda ve ne de dükkânlarında kalmayıp evlerine kapandılar. Emrindeki güvenlik kuvvetlerine çok sert emirler veren Yeniçeri Ağası na, Yahudiler bir takım rüşvetler vererek, artık halkın O geldi mi? sorusunu sormaktan vazgeçmelerini istediler. Fakat Türk halkı heyecandan kabına sığamaz hale gelmişti78. Sabatay Sevi nin şehre ulaştığı 8 Şubat 1666 ilâ Divân-ı Hümâyûnda yargılandığı Bir diğer tartışma konusu ise Sabatay Sevi nin 8-11 Şubat 1666 tarihleri arasında nerede tutulduğudur. Kaynaklarda, Sevi nin elleri ve ayaklan zincirli olduğu hâlde bir gemiyle İstanbul a getirildiği ve karaya çıkartıldıktan sonra şehirdeki en iğrenç ve karanlık zindana hapsedildiği ifade edilir, ancak bunun hangi zindan olduğu belirtilmez82. Bu tanımlamalardan kesin bir hükme ulaşmak mümkün değüdir fakat
51 yine de bazı tahminlerde bulunulabilir. İstanbul da bu tarife uyan birkaç zindan vardı. Bunlar Yedi-kule83, Tersane ve son olarak da Rumelihisarı zindanlarıydı. Sabatay Sevi nin, kaynakların verdiği bilgiler ve de buraya hapsedilenlerin özellikleri dikkate alındığında, Rumelihisarı Zindanı na atılmadığı kesin gibidir84. Freely, Sevi nin Bagno olarak adlandırılan Tersane Zindanı na85 hapsedildiği kanaatindedir ve bu görüş muhtemelen bunun yanlış olduğunu, zira bu dönemde sadaret kaymakamı bulunmadığını, sadaret kaymakamının ancak 12 Nisan 1666 da tayin edildiğini ileri sürmüştür (bk. Sabetay Sevi Mistik Mesih, s. 396). Abdurrah-man Abdi Paşa nm verdiği bilgiler, Scholem in iddialarını çürütmekte ve Türk kaynaklarının Sabatay Sevi davasında ne kadar önem arz ettiğini bir kez daha ortaya koymaktadır doğrudur. Zira Eremya Kömürdyan tarafından nakledilen şiirde geçen, Sabbetay, Hasköy e getirilince, bütün Yahudiler, onun elini öpmek için, geçeceği yerlerde toplanmaya başladılar...87 ifadeleri Sevi nin Hasköy e getirildiğini ve burada hapsedildiğini ortaya koymaktadır. Hasköy deki zindan ise Tersane Zindam dır. Croix in verdiği bilgiler de Sabata/m hapsedildiği yer hususunda önemlidir. Çünkü müellif hatıratında Sevi nin gümrüğe getirildiğini ve burada hapsedildiğini kaydetmiştir88. İstanbul da biri Eminönü diğeri de Galata da olmak üzere iki önemli gümrük merkezi mevcuttu89. Crok in bahsettiği gümrük Galata gümrüğü olmalıdır. Kömürciyan ın şiiri, Tersane Zindanı nda Sabatay üe subaşı arasında geçen olaylara dair Croix in hatıratındaki bilgüeri tamamlar mahiyettedir. Zira Kömürciyan da İstanbul halkı arasında şu sözün konuşulduğunu kaydetmiştir: Subaşı, Sabbetay a bir tokat atmış ve sonra da onu hapishaneye atmış90. Her nerede olursa olsun Sabatay Sevi nin ıı Şubat a kadar hapis tutulduğu kesindir. Ancak Sevi nin niçin şehre gelir gelmez muhakeme edilmediği hususunda kati bir şey söylemek mümkün depdir. Bunun sebebi büyük ihtimalle Fazıl Ahmed Paşa mn Çatalca da IV. Mehmed le avda olmasıydı. Ahmed Paşa nın avdan padişahtan önce döndüğü büinmektedir91 ama bunun gerekçesine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Ahmed Paşa mn avdan erken dönmesinde Sevi nin görüşülecek davası etkili olmalıdır, zira ıı Şubat taki davayı veziriazam yönetmiştir. ıı Şubat 1666 da Divân da bizzat Veziriazam Fazıl Ahmed Paşa nm huzurunda Sabatay Sevi sorguya çekildi. IV. Mehmed bu sırada Çatalca da avlanmakla meşgul olduğu için bu sorguda bulunamadı92. Sorgunun ayrıntılarına dair birçok farklı rivayet vardır ve bunların büyük bir kısmı çelişkilerle doludur. Bu çelişkiler arasından gerçekleri çıkarıp bulmak zor olsa da sorgulamada Sabatay Sevi ye ilk önce kim olduğunun sorulduğu kesin gibidir. Sevi de bu soruya, Kutsal Topraklardaki fakirlere sadaka toplamak için seyahat eden Kudüslü bir âlim olduğu cevabını verir. Sorgulamada İzmir kadısı da hazır bulunmaktaydı ve Sabatay ın verdiği cevap üzerine kadı efendi de, Sen kendine Mesih kral demiyor muydun ve Yahudiler senin peşinden gidip çok büyük para cezasına çarptınimadılar mı? diyerek onu sıkıştırmak ister. Sabatay m kadı efendinin sorusuna cevabı kısa ve gayet net olur: Ben bir şey söylemedim. Sorgulamadan sonra Sabatay Sevi, tekrar zindana
52 atıldı ama bu defa Tersane Zindanı na gönderilmemiş, bunun yerine daha iyi durumda olan başka bir zindana götürülmüştür93. Sabatay Sevi, ıı Şubat 1666 dan 1666 Nisan ma94 kadar yeni yerinde hapis tutuldu. Bu süre zarfında inananları kaynakların vereliği bilgilere göre rahatça Sevi yi ziyaret ettiler. Sevi ise Gelibolu ya nakledilene kadar zahidâne bir hayat yaşadı, günlerce oruç tuttu ve inananlarına daha büyük olayların olacağım tebliğ etti. Tabi bu arada Sabatay m gösterdiği iddia edilen mucizeler de halk arasında kulaktan kulağa yayılıyordu. Bu durum 1666 Nisan ında Sevi nin Fazıl Ahmed Paşa nm emri üzerine Gelibolu ya nakledilmesine kadar devam etti. Sabatay Sevi nin İzmir den İstanbul a gelmesi, burada muhakeme edildikten sonra hapsedilmesi ve inananlarının tutuklanma karşısındaki tavırları hakkında Rycaut şunlan yazar:...sabatay Sevi neredeyse iki ay boyunca İstanbul da esir olarak kaldı. İki ayın sonunda, Kandiye ye gitmeyi planlayan vezir Sabatay m hâlihazırda İstanbul da yarattığı dedikodu ve rahatsızlığı düşünerek hem padişah hem de kendisi yokken onun imparatorluk şehrinde kalmamasının uygun olduğunu düşündü. Bu yüzden onu Çanakkale Boğazı nın Avrupa yakasında, Seftos un karşısında olan Abidos Kalesi ne hapsetti. Orası Yunan duvarlarıyla ünlü bir yerdi. Sabatay m kötü bir hapishaneden daha iyi durumda olan bir yere gelmesi Yahudiler in onun Mesih olduğuna daha çok ikna olmalarına sebep oldu. Zira vezir ve Türkler in onu yok etmeye güçleri olsaydı bunu yaparlardı. Çünkü korktukları tarafı öldürerek, devletlerine gelebilecek olan bütün yıkım şüphelerini ve korkularım ortadan kaldırmak onların gelenekleriydi. Sabatay sadece kendisini İsrail kralı olarak ilân etmekle kalmamış kehanetleri üe padişah ve krallıkları için de ölümcül unsurlar yayımlamıştır. yazarın da kullandığı Rabbilerden birinin 5 Nisan 1666 tarihli mektubunda Sevi nin nakledildiği belirtilmesi Scholem in bu hususta yazdıklarını temkinli kullanmak gerektiğini ortaya koyar (bk. Scholem, Shab-betai Zevi, s. 346; Aynı yazar Sabetay Sevi Mistik Mesih, s ). Bu ve diğer düşüncelerle Yahudiler büyük oranda kalenin etrafına toplandı. Sadece civar bölgelerden değil, Lehistan, Almanya, Iivomo, Venedik, Amsterdam ve Yahudiler in yaşadığı diğer yerlerden de pek çok kişi geldi. Yaptıkları haccın çabalarının ve masrafinın karşılığı olarak Sabatay onları kutsadı. Onlara ürünlerinin artacağını ve kutsal topraklardaki mülklerinin genişleyeceğini söyledi. Orada o kadar çok Yahudi vardı ki, Türkler bundan avantaj elde etmeyi gerekli gördüler. Böylece sadece erzak, konak ve diğer gerekli ürünlerin fiyatım arttırmakla kalmayıp aynı zamanda bazen 5 bazen de 10 dolar olan ücret ödenmeden Sabatay ı kimseye göstermediler. Bu fiyatlandırmayı gelen kişinin yeteneğine ve gayretine göre yaptılar. Bu kazanç ve avantaj ile Edirne ye Yahudiler arasındaki izdiham veya argümanlar hakkında bir şikâyet veya haber yollanmayıp büakis onlara verilen özgürlük ve nezaketten bahsedildi. Bu da o zavallı halkın Me-sihlerine olan inançlarını daha da arttırdı.
53 Bu sırada Sabatay m hapsedilmesi, onun Yahudiler için yeni bir ibadet metodu geliştirmesine ve derlemesine yol açtı... Doğumunun bayramlaştırılması için kullandığı düzen ve aşai rabbani metodunun yanı sıra kutsal hizmet için başka kurallar da tarif etmiş ve annesinin mezarını ziyaret edecek olan herkese sanki Kudüs te kurban kesmişler ve dua etmişler gibi ayrıcalığa nail olacakları sözünü vermiştir. Yahudiler in bu sözde Mesih e olan bağlılıkları günden güne artmaktaydı...fakat bu süre içerisinde bazı Yahudiler de akıllarını korumayı başardılar. Onlar arasında hukukuna bağlı ve milletinin iyiliğini ve güvenliğini düşünen İzmir de bir haham vardı. Kendisi Yahudiler in Mesih konusunda ne kadar çılgınca bir tavır aldığını görüyordu. Onlar sadece ticareti ve hayatlarını sürdürmenin yollarını bırakmakla kalmamış aynı zamanda Türkler in zulmünden kurtulacak bir krallığın ve padişahın zincire vurulacağı kehanetleri içeren raporlar da yayımlıyorlardı. Bu yaşadıkları yerde çok tehlikeli ve onlara zarar verecek bir şeydi. Bu onların haklı bir şekilde ihanet ve isyan ile suçlanmalarına sebep olabilir ve bu onlan bu türde en ufak bir şüphenin ailelerini öldürecek ve halklarından evlerini alacak bir adaleti uygulayacak olan Türkler e maruz kalabilirlerdi. Türkler de, Yahudiler den ziyade büyük bir memnuniyet üe onların mülklerini alır ve bütün bir mületi köle yapardı. Gerçekten de Türkler in bu avantajı değerlendirip bu hareketi Osmanlı İmparatorluğu Yahudileri nin paralarının tamamına el koymaları ve bütün mületi rehin almamaları, eğer birazdan bahsedeceğim olaylar ya-şanmayıp bütün Yahudiler alay ve gülme konusu olmasalardı, Sabata/m gösterebileceğinden çok daha büyük bir mucize olurdu: Yahudüer gelecek zaman içinde boyun eğmişler, kahkaha ve aşağılama konusu olmuşlardır. Haham bu dedikoduların Osmanlı İmparatorluğu nun büyüklüğüne halel getireceğini düşünmüştür. Bu düşüncelerle kendisini vatandaşlarının kanından ve suçundan ve kadının karşısında suça ortak olmaktan kurtarabilirdi. Bu yüzden kendisinin Sabataycı olmadığını, onun ve onunla birlikte olan herkesin düşmanı olduğunu söyledi. Hahamın bu özgür hareketi Yahudiler i o kadar kızdırdı ki hiçbir suç ve ceza, bu adam ve hukuka ve Mesih e küfür eden birisi için fazla sert olamazdı. Bu yüzden kadıya hediye ve para vererek onu yönetimlerinin doğasına aykırı bir şekilde suçladılar. Onun sakalını kestirt-tiler ve kadırgalara gönderilmesini sağladılar. Mesih in ortaya çıkışı ve gelişi hakkında Yahudiler in her saat beklediği İlyas dışında hiçbir şey yoktu. Her zayıf kafa o rüya ve fantezi üe İlyas olarak görülüyordu. Kendisinin farklı şekiller ve görüntülerle zuhur ettiği iddia ediliyordu. Kendisi Mesih in gelişinden önce bilinmeyecek veya ortaya çıkmayacaktı. Bu batd inanç o kadar yayıldı ki aüeler masalarında İlyas için de bir tabak ayırmaya başladüar. Zavallı insanları takip edip boş yere gizli bir şekilde gelecek ve tabaktaki veya bardaktaki hiçbir şey bitmeden yemeğe başlamayacak olan İlyas Peygamberim gizli bir şekilde geleceğine inandılar. Yahudiler arasından bir kişi, karısına bütün akşam boyunca şarap ve yemek bırakmasını söyledi. Böylece geceleyin İlyas gelecek ve tek başına yemeği yiyecekti. Sabahleyin ise İlyas sadece şarabı içerek bunu çok mütevazı bir şekilde kabul etmiş oldu. Yahudiler arasında dua akşamı bazı
54 duaları tekrar etmek gelenekti. Bu şekilde sabbathı olağan dua günlerinden ayırırlardı. Bu duaları da bu şekilde yaparlardı. Biri şarapla dolu kadehi alarak İlyas m adına bütün eve dökerdi. O sırada İlyas peygamber, İlyas peygamber, bize Davud un oğlu Mesih ile birlikte gel derlerdi. Bunun İlyas için kabul olacağından eminlerdi. Zira İlyas asla ona bu kadar bağk bir aileyi korumaktan geri kalmazdı. Yahudiler in İlyas ile ilgili pek çok saçma hikâyesi vardır. Bunlar amacımızla alâkasız olduğu için bahsedilmeye değmeyen konulardır. Her sünnette İlyas için de bir masa aynlır. Ve Sabatay Sevi de akrabası olan Abraham Gature nun ilk doğan çocuğunun sünneti için İzmir e gittiğinde, her şey seremoni için hazırken, Sabatay emir verinceye kadar beklemeleri konusunda çocuğun ailesini uyardı. Yanm saat sonra Sabatay onlara devam etme emrini verdi ve çocuğun sünneti gerçekleşti. Ailesi aniden neşe ve tatmin ile dolmuştu. Daha sonra Sabata/a neden töreni geciktirdiği sorulunca o da İlyas m henüz yerine oturmadığını söylemişti. O oturur oturmaz onlara oturmalarım emretmişti... Bizim insanlarımızın gulyabaniye ve perilere inanması gibi bir şeydir bu. İzmirli bir Solomon Cremana büyük bir ziyafet düzenleyip bütün şehirdeki önemli Yahudiler i davet etmişti. Onlar yemeklerini yedikten ve içkilerini bolca içtikten sonra bir tanesi koltuğundan kalkarak İlyas ı duvarda gördüğünü söyledi. Ve herkes ona [İlyas a] saygıyla ve nezaketle itaat etti ve övgüler sundu. Benzer fanteziler tarafından ele geçirilen başkaları da vardı ve şarap ile gözleri gölgeleri ayıramayacak duruma geldiklerinden gördüklerinin İlyas olduğunu söylediler ve sonra onlardan hiçbiri onu görmediğini söylemedi. Bu sürpriz üzerine herkesin düi şarapla yumuşamış olup ona konuşmalar, teşekkürler ve övgüler sundular. Âşıkların sevgililerine yaptıkları gibi İlyas a sevgiler ve övgüler sundular. İstanbullu başka bir Yahudi de sokaklarda Türk gibi giyinmiş olan İlyas ile karşılaştığını, onunla uzun uzun konuştuğunu söylemiştir... Bu İlyas görüntüsü yayımlanmış ve hemen inanılmıştır. Herkes elbiselerine püsküller yaparak buna itaat etmeye başlamışlardır. Her ne kadar başlan Türk ve Doğu geleneğine göre her zaman tıraş edilmiş olsa da bu insanlann sağlıklan ve kafalan için bu kadar zararlı bir şey yapmalan gelenek değildi. Faikat mümkün olduğunca eski törenleri yenilemeye başladılar. Hepsi kafasının bir köşesinde bir tutam saç biriktirdi. Bu şapka-lannın altından gözükmeye başlamıştı. Bu da yakında inananlar ile onursuzlar arasında bir ayınm olmaya başlamıştı. Sabatay Mesih e inanmayanlar Kopatim olup, inanmayan veya sapkın gibi görülüyordu Croix de Sevi nin tutuklanması sonrası yaşananlara dair değerli bilgiler verir. Buna göre, bizzat kaymakamın emriyle Sevi, yanındaki birkaç inananıyla birlikte zindana atılmış; bunun üzerine İstanbul daki Yahudiler şehirdeki Müslümanlar ın kendüe-rine de zarar verebilecekleri korkusuyla evlerine kapanmışlar, ancak bazı inananlar Sevi yi tutuklu bulunduğu zindanda ziyaret etmeye cesaret etmişlerdir. Ziyaret sırasında Sevi, inananlarını teskin etmek amacıyla Hz. Yusuf un da zindana atıldığım belirtmiştir. Bu arada inananlar arasında Sevi yle ilgüi efsaneler de üretilmeye başlanmıştır. Bu anlamda zindanda onun hücresine nur indiği söylentisi
55 yayılmışta. Söylentiler arttıkça Sevi nin ziyaretçileri de çoğalmış ve bu da en çok zindancıların işine yaramışta. Zira zindancıbaşı gelen ziyaretçüerden kişi başına bir ecu aldığından iki ay içinden büyük servet edinmiştir. Her geçen gün ziyaretçüerin sayısının artması üzerine Sevi nin İstanbul da artık zararlı hâle gelebileceği endişesiyle Çanakkale Boğazı nın Avrupa tarafındaki yeni bir kaleye daha sıkı biçimde kapatılması emri verilmiştir96. Kömürciyan ise Sabatay m Çanakkale ye nakledilmesi hususunda şunları söyler: Bu günlerde herkesin işi gücü hep Yahudiler e hakaret etmekti. Bu insanlar, nasıl olursa olsun, özür dilediklerini Vezir hazretlerine ulaştırması için, subaşını elde etmeyi başardılar. Vezire şöyle söylemesi isteniyordu: Yahudiler hapishaneyi bastılar, bizi ve gardiyanları çüeden çıkardılar. Vezir Sabbetay ı hapishaneden çıkarttı ve onu sıkı bir güvenlik ve gözetim altında Çanakkale Boğazı surlarına sürgün edip, oraya kapattı97. Sabatay Sevi Gelibolu'da (1666) Sabatay Sevi, 1666 Nisan ında Fazıl Ahmed Paşa mn sarraflarından olup kendisinin taraftarlarından olması muhtemel Judah bin Mordecai ha-kohen in de98 gayretleriyle Gelibolu daki Boğazhi-san da denilen Kilidbahir Kalesi ne nakledildi. Sabatay a burada masrafları için günlük 50 kuruş verildi. Konu ile ilgili olarak bir Rabbinin kaleme aldığı 1666 Mart tarihli mektupta şu önemli bilgiler verilmiştir: Büyük Senyör ün emriyle Konstantiniye den 30 fersah kadar uzakta Gelibolu daki bir kaleye nakledildi. Çünkü Büyük Senyör ve Başvezir i Tatarlar a karşı savaş hazırlıklarım yapmak için Edirne ye gidiyorlardı. Niyetleri mezkûr Kral ı onların yokluğunda gürültücü kalabalığın hareketlerinden veya suikastlarından emniyet altına almaktı. Çünkü şehir onu görüp onunla konuşmak için her taraftan koşup gelen yabancılarla o kadar doluydu ki, bu gayet gerekliydi. Ve Büyük Türk ona bu uygun dinlenme yerinde en büyük kumandanlarına verdiği maaş olan 50 kuruşu günlük olarak bağlamıştı. Ve Büyük Türk onu oraya göndermekle onun şahsının güvenliğinden ve büyük şehri Konstantiniye nin huzurundan başka bir şey istemiyordu Yine bir görgü tanığının mektubunda Sabatay Sevi nin Gelibolu daki durumu hakkında şu önemli bilgiler verilir: Sabatay, kalesinde kırmızılar giyinmiş olarak oturuyordu ve ellerinde tuttuğu Tora tornan da aynı şekilde kırmızıyla kaplanmıştı... Genellikle Tora tornan sağ yanında bulunuyordu. Oturduğu odanın duvarlan altın renginde halılarla kaplıydı ve yerde altın ve gümüştün yapılmış kilimler vardı. Prenslere layık bir odaydı. O, altınla kaplanmış gümüş bir masada oturuyordu ve masanın üstündeki mürekkep hokkası altın ve mücevherlerden yapılmıştı. Sağ elinde tepesinde altın (ile işlenmiş) bir örtü olan altın bir asa vardı ve sol elinde gümüş saplı bir yelpaze vardı. Kalede Türkler in kralının sarayında olduğu gibi birçok oda, aynca bir kule ve çok güzel bir üzüm bağı vardı. Kalenin çevresinde birçok muhafız vardı ama hizmetkârı öğrenim görmüş bir Yahudi ydi Sabatay Sevi, Boğazhisar Kalesi ne geldikten sonra Gelibolu adeta insan akınma maruz kaldı. Yalnızca İstanbul dan değil, Osmanlı İmparatorluğu kadar dünyanın
56 dört bir yanından Sevi nin inananları Gelibolu ya akın ediyorlardı. Kömürciyan ın ifadeleriyle, Vezir Girit Savaşı için merkezden ayrılmıştı. Yahudiler, kadın erkek, kundaktaki çocuklar, evden aynlması doğru olmayan yaştaki kızlar, kısaca hemen herkes söz konusu surlann yolunu tuttular. Bizim İstanbul Şehri, Polonya dan, Kırım'dan, Acemistan dan, Kudüs ten, Orta Avrupa ülkeleri ile Fransa dan gelen insanlarla dolup taştı. Bu insanlar deniz veya kara yoluyla gelip gidiyorlardı. Kendilerine dua edip, takdis etmesi için Sabbetay a yalvarıyorlardı. Ona bir kurtarıcı, bir halâskar gözüyle bakışları ve ona karşı takındıkları tavırlarda: Ne zaman gelip bizim Kralımız olacaksın? der gibi bir hava sezilmekteydi. Bazı ileri gelen Yahudiler yakalanmamak veya tanınmamak için Ermeni kıyafetlerinde Çanakkale ye gidiyor ve burada Sabatay ı ziyaret ediyorlardı. Bunlar yakalandıkları takdirde ağır cezalara çarptırılıyorlardı102. Croix de hatıratında Sevi nin Gelibolu günleri hakkında önemli bügiler kaleme almıştır. Müellifin anlattıklarına göre kalede Sevi nin karısı Meryem in de kalmasına izin verilmiş ve buraya İstanbul dan gemilerle akın akm Yahudiler gelmeye başlamıştır. Sevi yi görmek için insanlar evlerini ve eşyalarını bile satmaya başlamışlardı. Bu sırada Sevi, Nathan dan bir mektup almış ve mektupta sene sonunda taçlanacağı müjdelenmiştir. Bu müjde Yahudiler arasında hızla yayılmış ve ziyaretçilerin sayısı gün geçtikçe daha da artmıştır. Bu arada meydana gelen bazı olağandışı olaylar da Sevi nin lehine olmuştur103. Sabatay Sevi nin şahsen Boğazhisar Kalesi nde nelerle meşgul olduğuna dair fazla bilgi yoktur. Buna rağmen ismi etrafında efsaneler üretilmeye devam edildi, adına dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler e Mesihliğini kabul etmeleri yönünde mektup^ lar gönderildi. Croix, Sevi nin yalnızca mektuplar kaleme almadığım, özellikle İstanbul da birtakım düzenler tertiplediğini iddia etmiştir. Yazara göre Sevi, Abraham Gamliel adlı bir temsilciyi İstanbul a göndermiş ve onun vasıtasıyla emirlerini inananlarına bildirmiştir. Sevi nin emirleri şehre ulaştığında İstanbul daki inananları Yaşasın Mesih! Onun her emrini yerine getirmeye hazırız diye bağırarak sokaklarda dolaşmaya başlamışlardır. Sevi daha fazla taraftar kazanmak için parayla bir dervişi kiralamış ve derviş elinde bir bastonla İstanbul sokaklarında dolaşarak özellikle Türkler ve Yahudiler e hitap ederek, dünya işlerine dalıp, maneviyatı ihmal ettiklerini, adaletten saptıklarım, Tann nın hoş gördüklerini küçümsediklerini, bunların karşılığını görecekleri zamanın yaklaştığını anlatmıştır. Derviş ayrıca Yahudiler i işaret ederek, Bunlara yaptığınız haksızlıklar var, elleriniz bunların kanıyla kirli gibi sözler söylemiş ve Onların sevineceği, sizin kahrolacağınız gün yakında gelecek diyerek Mesih inancını İstanbul da yaymaya çalışmıştır. Dervişin sözleri ilerleyen günlerde Müslümanlar ı rahatsız etmiş, Müslümanlar önce ona nasihat etmişler ancak faydası olmayınca dervişi iyice dövmüşlerdir. Derviş, sopaya rağmen sokaklarda gezerek benzeri cümleler sarfetmeye devam etmiş, bunun üzerine Müslümanlar kadı vasıtasıyla onu tımarhaneye kapattırmışlardır104.
57 Sabatay Sevi nin mektupları ve diğer faaliyetleri Bâbıâli tarafından da yakından takip ediliyor ve mektupları, Divân-ı Hümâyûn tercümanı tarafından Türkçe ye çevrilerek ilgili makamlara rapor ediliyordu105. Kömürciyan m verdiği bilgilerden Sabatay m Çanakkale de sıkı bir nezaret altında tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu minvalde Sabatay ı Osmanlı împaratorluğu nun ve dünyanın farklı yerlerinden ziyarete gelen Yahudiler in önce sorguya alındığı, ancak sorgulamadan sonra Sevi yi görmelerine izin verildiği anlaşılmaktadır. Sorguya çekilen Yahudiler, Hapishanede okumasını bilen, bilge bir kişi var. Aramızda çok insan onun kendilerini takdis etmesini diliyor ve bu insanlar, sözü geçen bu kişiye bazı lü-tufta bulunulmasını niyaz ediyorlar şeklinde ifade vermişlerdir106. Sorgulamaların bizzat kaymakam tarafından yakından takip edildiği ve bostancıbaşı nezâretinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kömürciyan ın verdiği bilgilere göre, Bostancıbaşı sürekli onları gözetlemekteydi; oraya, gemiye binerek, deniz yoluyla gelenleri, şefleriyle birlikte, sorgulamaları yapılmak üzere kaymakama gönderiyordu. Hatta bir sorgulama esnasında, Yahudiler kaledeki muhafızların kendileriyle, Söyleyin bakalım, içerde yatan bu adamdan ne gibi bir çıkar sağlayacaksınız? şeklinde alay etmeleri üzerine, Neler olacağını siz de yakında gözlerinizle göreceksiniz karşılığını vermişler ve bunun üzerine yetkililer bunu hemen kaymakama üetmiştir. Kaymakam da bu Yahudiler i geri çevirtip, onlara güzel bir sopa çektirmiştir107. Kontrole rağmen Sabatay Sevi dünyanın farklı bölgelerinden gelen Yahudi temsilcilerini kabul etmeye devam etti. Bu heyetlerden biri de 1666 Ağustos unda Lehistan dan gelen ve başlannda Nehemiah Kohen in bulunduğu heyetti. Lehistan heyeti Sevi tarafından büyük bir mutlulukla karşılandı ama ilerleyen günlerde Nehemiah la arasında yaşananlar Sabataycı hareketin de kaderini değiştirdi. Nehemiah m kim olduğuna ve Sabatay Sevi ile ne zamandan itibaren irtibat hâlinde bulunduğuna, onunla ilgili ne gibi görüşlere sahip olduğuna dair kati bilgiler bulunmamakla beraber onun Lehistan da meczup biri olarak tanındığı anlaşılmaktadır. Büyük ihtimalle Lehistanlı Yahudiler in topladıkları yardım paralarıyla Gelibolu ya gelmişti. Zira bu dönemde Sabatay Sevi nin adı Lehistan da büyük bir ümit kapısı olarak görülüyordu. Bu yüzden Lehistan dan her gün onlarca insan Gelibolu ya akın ediyordu. Bu durum Kömürciyan m şiirinde şu şekilde anlatılır: Polonya da birçok kişi, bu duruma dayanamayarak mahvoldular; geri kalanların yansı da, paniğe kapılarak buraya sığınmak zorunda kaldılar. Diğer ülkelerdeki Yahudiler de, darmadağın olup, sürgün edildiler. Geriye kalan, son grup ise, diğerleri gibi aynı ümitle, Sabbeta/ın etrafında toplandılar108. Nehemiah m Sabatay Sevi ile görüşmesinde ikili arasında şiddetli tartışmalar yaşandı ve bu üç gün boyunca devam etti. Nehemiah, Sevi yi sahtekârlıkla itham etti ve ona hain dedi. Nehemiah, tartışmadan sonra İstanbul a gitti ve burada Fazıl Ahmed Paşa nın huzurunda Müslümanlığa geçti. Daha da önemlisi IV. Mehmed tarafından Edirne ye davet edildiğinde, padişahın huzurunda Sabatay Sevi nin
58 Yahudiler arasına nifak tohumlan eken bir sahtekâr olduğunu ihbar etti109. Bu ifadeler Sabatay Sevi nin de hayatının en önemli dönüm noktalarından biri olacaktır. 108 Galante, Sabbetay Sevi Hakkında Ermenice Bir Şiir, s. 48; Scholem, Shabbetai Nehemiah ile Sabatay Sevi arasındaki tartışma ve sonrasında yaşananları Kömürciyan şöyle anlatır: Kendi ülkesinde Yahudilerle uzun süre mücadele etmek zorunda kalmış bir haham oraya gelerek şöyle söyledi: Kendisine inandığınız bu adam yalancının biridir, gidip onu göreceğim ve bu konuyla ilgili olarak onun hakkında tahkikat açacağım. Bu haham geldi ve Sabbetay m yanma gidip ona şu hususları sordu Niçin halkın arasına karışıklık ve nifak tohumlan saçıyorsun? Ve niçin, kendini bir Mesih olarak etrafa yayıp ilân ediyorsun? Doğup büyüdüğünden bu yana, hayreti mucip ne gibi mucizeler yapıp gerçekleştirdin? İşte meydanda İzmir de yüzüstü bıraktığın kardeşlerinin hâli; işte herkesin malûmu mücevherler donatıp bezendirdiğin kadmlann hâli; ve nihayet işte senin hâlin, tutuklanmış bir kişisin sen de bugün. Gökteki özel işaretlere bakarak, kitaplarımızda yazılı kanun ve tâlimat gereğince bizi kurtarmak için bu güne kadar neler yaptın? Sabbetay m etrafında bulunanlar bu Polonyalı Hahamı bir hayli azarlayıp tekdir ettiler. [Bu Polonyalı, Sabbetay m Peygamberliğine inanmamış bir hahamdı. Sabbetay m taraftarları onu yok etmek istedüer fakat bu adam bir fırsatım bulup oradan kaçar ve Edirne ye gider. Ve sonra da Müslümanlığı kabul eder. Bu adam, Sabbetay ı ihanetle suçlayarak, Kaymakam Mustafa Paşa ya ihbar eder]. Çünki, onlann ifadesine göre, ateş onu yakmıyor, suya atıp bıraksalar bile boğulmuyordu. Ne tüfek ve ne de kılıç onu yaralayamazdı; işkence veren her şeyin tesirini hemen yokederdi Ekim 1666 tarihli bir İngiliz raporunda ise Nehemiah üe Sevi arasındaki gerilim şu şekilde nakledilmiştir: Şimdi sizi Yahudüer in Mesih arama çılgınlıklarının sona erdiği konusunda bilgilendireceğiz. Orada size kandırılmış Yahudiler in bütün aüeleri, kadınlar, çocuklar ve erkekler ile onun bulunduğu kaleye gittiğini, onların arasında Almanya dan (bazılarına göre Lehistan) gelen eğitimli Yahudiler olduğunu da aktaran gerçek ve geniş bir bilgi vermekten sakınmayacağız. Bu kişüer yedi veya sekiz gün onunla birlikte kalede kaldılar ve onun iddialarının, tezlerinin ve umutlarının boş çıktığım görerek Türk camiine gittiler ve Türk [Müslüman] oldular. Sabatay Sevi nin bir sahtekâr olduğunu ilân ettiler ve bu olmasaydı Yahudiler padişaha isyan ederlerdi111. Sabatay Sevi yi Osmanlı makamlarına şikâyet eden yalnızca Nehemiah değildi. Kömürciyan a göre Çanakkale de nüfuzu olan Şeyh Mahmud Efendi de Sevi yi şikâyet etmişti. Kömürciyan gelişmeleri şöyle anlatmıştır: Sabatay ı Edirne ye getirten bir diğer neden de şuydu: Mahmut adında bir şeyh Çanakkale de bulunuyordu. Şehrin bir yargıcı sıfatıyla, şehrin önde gelen Müslüman kişileriyle birlikte Edirne ye geldi. Şeyh onlara Yahudüer in cüretini anlattı, hahama yaptıklarını anlattı, rüşvet vererek serdarı davalarına nasıl kazandıklarım ve Sabatay m kadınlarla olan ilişkilerini anlattı. Ve Şeyh devam etti: Ekmek bolluğu yaşarken şimdi ekmeğimiz azaldı. Bu küçük yerdeki Müslümanlar arasında kıtlık
59 var. Alelacele onun yanında toplanan biz Yahudiler, tavuklarımızın yumurtalarının büe azaldığını gördük112. Hem Nehemiah hem de Şeyh Mahmud un şikâyetleri üzerine Osmanlı yetkihleri harekete geçti. Croix e göre Edirne deki Yahudiler in tuhaf tutum ve davranışları yüzünden de Sevi, OsmanlI ricali tarafından rahatsızlık unsuru olarak görülmeye başlanmıştı. Müellife göre rahatsız olanların başında da bizzat IV. Mehmed geliyordu. Padişah, Yahudiler arasındaki Mesih söylentilerini yakından takip ediyor ve buna dair sadaret kaymakamından bilgi istiyordu113. Yahudüer arasındaki bazı söylentiler IV. Mehmed in rahatsızlıklarını gün geçtikçe arttırmış gibidir. Zira Sabatay Sevi inananları, Osmanlı İmparatorluğu genelindeki ve dünyanın farklı bölgelerindeki Yahudiler e hitaben, Hâkimiyet günlerimiz artık yaklaşmıştır. Bizim gücümüz ve kuvvetimiz karşısında diğer milletlerin kuvvetleri artık çok sönük kalmaktadır. Bizim zayıf olan yönlerimiz de artık kuvvetlenmiştir. Olaylar bizim lehimize gelişme gösterdi, bu durumda bizim Sabbetay kral olacak ve dünyayı biz yöneteceğiz. Vahşi hayvanlarla kuzular birlikte otlayacak, evet kurt kuzu birlikte otlayacak şeklinde mektuplar göndermişlerdi. Daha da önemlisi kendi aralarında artık Türk hâkimiyetinin sonunun geldiğini konuşuyorlardı114. Bu da tabii olarak Türk hâkimiyetini temsil eden IV. Mehmed i rahatsız etmiş olmalıdır. Sultanın rahatsızlığının artmasında Yahudiler arasında bazı gökyüzü olaylarına yüklenen anlamlar da etkili olmuştur. Bu noktada 2 Temmuz 1666 da meydana gelen güneş tutulması Yahudiler arasında büyük bir heyecan doğurmuştur. Kömürciyan, bu heyecanı şöyle anlatır: Temmuz ayının ikinci günü, tam Ay ın gözüktüğü yerde, güneş tutuldu. Yahudiler böyle bir durumu, meydana gelmesini ümit ettikleri bir olayın işaret ve delilleri olarak kabul ettikleri için, ekmeklerini ve yemeklerini hazırlamaya koyuldular115. Kendilerinin muvaffak olacağına dair güneş tutulmasını İlahî bir işaret olarak telakki eden Yahudiler, daha da ümitlendiler. 2 Temmuz 1666 daki güneş tutulmasının IV. Mehmed ve Osmanlı ricali tarafından nasıl karşılandığına dair Abdurrahman Abdi Paşa nm eserinde önemli bilgiler vardır. Müellifin anlatımıyla: Yigirmi dokuzıncı mübârek Cum a güninde biemri llâhi te âlâ kable s-salât vasat-ı küsuf vâkı oldı. Bu mahalde diyânetlü ve kerâmetlü Pâdişâhımuz hazretleri imâm efendi dillerin huzûr-ı hümâyûnlarına da vet ve cümle iç-oğlanı kullarıyla salât-ı küsuf edâya mübâşeret buyurdular. Ba de ddu â tâ âfitâb-ı âlem-tâb müncelî oluncaya dek cümle iç-oğlanı bendeleri bu mahalde fermân-ı hümâyûn üzre ezberden tilâvetle meşgul olmuşlar idi116. Hem aleyhindeki şikâyetler hem de Yahudüer arasındaki Mesih beklentisinin bizzat IV. Mehmed i rahatsız etmesi üzerine Sabatay Sevi nin Edirne ye getirilerek sorguya çekilmesi yönünde karar alındı ve Sadaret Kaymakamı Kara Mustafa Paşa117, Sevi yi Edirne ye getirmek üzere bir kapıcıbaşı görevlendirildi118. Sultan IV. Mehmed ve Kıyamet Beklentisi
60 Abdurrahman Abdi Paşa Tarihi ndeki bir kayda Sabatay Sevi hakkında araştırma yapanlar dikkat etmemiştir. Eserde, 4 Temmuz 1666 da IV. Mehmed in ilginç bir hareketi kaydedilmiştir. O da sultanın belirtilen günde Melhame adlı bir eseri yakmasıdır. Abdi Paşa, sultanın kitap yakmasını şu şekilde aktarır: Mâh-ı Muharrem ün gurresinde diyânetlü Hünkânmuz hazretleri Melhame nâm kitâb-ı bâtılı ihrâk ve sâ ir hasenât-ı aliyyelerine ilhâk buyurdular119. Peki IV. Mehmed in yakarak sevap hanesine bir yenisini daha eklediği Melhame adlı eserde neler anlatılmaktadır ve neden yakılacak kadar korkulmaktadır? Fiten veya melâhim, gelecekte ortaya çıkacak kargaşa, iç savaş ve kıyamet alâmetlerine dair haberlerle bunlara ilişkin literatürü ifade eden bir terimdir. Kur arı da genellikle insanın isyan veya sabrını ölçmeye yönelik her tür İlâhî imtihan anlamına gelen fitne kelimesinin günah, fisk ve fücur, inkârcılık, savaş, yangın, zelzele, kargaşa şeklindeki manaları zamanla daha çok yaygınlık kazanmış; özellikle hadis literatüründe bu kelime, İslâm toplumunda çeşitli dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi ve ayaklanma gibi ümmet bütünlüğünü bozan her türlü yıkıcı faaliyeti ifade etmek için kullanılmıştır. Melâhim, sözlükte bir işi sağlam yapmak, eti kemiğinden ayırmak, birine et yedirmek anlamındaki lahm kökünden türeyen melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame daha çok, ağır zayiat ve bozgunla neticelenen savaş ve fitne anında çıkan büyük karışıklık; bu olayların gerçekleştiği yer manalarına gelmektedir. İbn Fâris ve İbnü l-esîr, melhamenin şiddetli çatışma şeklindeki anlamının savaşta çarpışan insanların birbirine girmesi, ölenlere ait cesetlerin savaş alanında bir et yığını oluşturması gibi hususlarla ilgili olduğunu kaydederler. Aynca sözlükte karıştırma, atm koşması ve bulunduğu yeri eşeleyip karıştırması manasındaki Habeşçe asıllı here kelimesi de bilhassa hadis literatüründe fiten ve melâhim manasında, özellikle de Müslümanlar ın birbirini öldürmesi anlamında kullanılmıştır. Kıyametten önce yaşanacağı belirtilen here günleri hakkında hadis kaynaklarında oldukça ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Kur ân-ı Kerim de melâhim ve here kelimeleri geçmez ama bu kelimelerin anlamlan başka kelimelerle karşılanır. Hadis kitaplannda fiten ve melâhim terimleri müstakil bölümler hâlinde ele alınır. Ancak bütün hadis imamlan bu terimlere aynı manayı vermezler. Bazı âlimler, fiteni Müslümanlar arasında çıkan savaş, kargaşa ve bozgunculuk gibi hadiseler için; melâhimi de Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında cereyan eden savaşlar için kullanmışlardır. Fiten ve melâhimle flgüi zamanın devamlı olarak kötüye gideceği, ortaya çıkan her yeni fitnenin bir öncekini unutturacak kadar kötü olacağı, karışıklık çıktıktan sonra bir daha sulh ve sükûnetin avdet etmeyeceği şeklinde de rivayetler vardır. Bazı âlimler ve özellikle Oryantalistler bu tür haberlerin Yahudi veya Hristiyan iken Müslüman olan kişiler vasıtasıyla İslâm a geçtiği kanaatindedir. Fiten ve melâhim konulan birçok eserin önemli bölümlerinden biriyken bu hususlara dair müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Müstakil olarak yazılanlar Ca'fer es-sâdık a nisbet edilen ve Melhame adını taşıyan eser; Ebû Ma -şer el- Belhî nin Kitâbul-Melâhim v, Hubeyş et-tiflisî nin Farsça Uşûlü l-melâhim i;
61 Nuaym b. Hammâd ın el-fiten ve l-melâhim i; İbn Tâvûs un el-melâhim velfitenfizuhû-ri l-ğâ ibü-muntazar r, Ebû Ubeyde Mahir b. Salih Âl-i Mübârek in er- Risale fil-fiten ve l-melâ-him ve eşrâü s-sâca sı; Haşan el-mustafavî nin el-hakâ ik fi tâ-rihü-islâm ve lftten ve l-ahdâş ı; Ahmed İzzeddin el-beyânûnî nin el-fiterı ve Hişâm Cuayt ırı el-fitne si ilk akla gelenlerdir120. Numan b. Hammâd ın (ö. 228/843) el-fiten ve l-melâhim adlı eseri hem fiten ve melâhim literatürü hem de Türk tarihi açısından önemlidir. Zira İstanbul un fethiyle ilgüi bir bölüm vardır121. Eser şu bölümlerden oluşmaktadır: Birinci bölümde Hz. Peygamber den sonra meydana gelecek fitnelerle bunların tarihleri; ikinci bölümde fitne anında yapılması gereken şeyler, bazı sahâbîlerin gördükleri fitnelerden sonra duydukları pişmanlık, halifelik ve halifeler; üçüncü bölümde Emevîler ve Abbasîler dönemindeki fitneler, Abdullah bin Zübeyr fitnesi ve bunların mücadelesi; dördüncü bölümde Şam da meydana gelecek olaylara dair haberler; beşinci bölümde Mehdî nin ismi, nesebi, özellikleri, ortaya çıkışı ve ömrü; altıncı bölümde İstanbul un fethi; yedinci ve sekizinci bölümlerde deccâl, Hz. İsâ, Ye cûc ve Me cûc; dokuzuncu ve onuncu bölümlerde dâbbetütarz ve diğer bazı kıyamet alâmetleriyle Habeşliler ve özellikle Türkler hakkındaki olumsuz rivayetler zikredilmektedir122. Ebü l-fidâ İbn Kesir de (ö. 774/1373) el-fiten ve l-melâhim adlı eserinde benzeri konulan işlemiştir. Eserde küçük kıyamet alametleri olarak ümmetin çeşitli fırkalara bölüneceği, insanlar arasında cehaletin yayüacağı, zina, içki, akraba ziyaretini terk ve savaş gibi kötü şeylerin yaygınlaşacağı, kalplerden emanet duygusunun kalkacağı, insanların bölük bölük dinden çıkacağı, bazı Müslümanlar ın putperestliğe döneceği, fitne ve fesadın artması sebebiyle yaşayanların ölülere imreneceği vb. örnekler verilmiştir. Daha sonra ise büyük kıyamet alametleri ele alınmış ve bunlar şu şekilde sıralanmıştır: Mehdinin zuhuru, Kostantiniye nin fethiyle sonuçlanacak olan Bizans savaşı, deccâlin ortaya çıkışı, Hz. İsâ nın nüzulü, Ye cüc ve Me cûc, dâbbetül-arz, güneşin batıdan doğması ve duhân123. IV. Mehmed in yaktığı Melâhim adlı eserin kime ait olduğuna dair Abdi Paşa bilgi vermez ama zaten bu tür eserlerin muhteva olarak birbirlerinden pek de farklı olmadığı aşikârdır. Burada önemli olan IV. Mehmed in bu literatüre gösterdiği aşın tepkidir. Sultanın eseri yakmasında kıyamet beklentisinin rolü ve buna duyduğu tepki muhakkaktır. Kıyamet beklentisi hususunda Sabatay Sevi ve inananlanmn IV. Mehmed üzerinde etki ettiğine dair doğrudan bir bilgimiz bulunmamasına rağmen, Yahudiler arasındaki Mesih beklentisi ve Türk hâkimiyetine son verileceğine dair ümidin, sultanı rahatsız ettiğini söylemek muhtemelen yanlış olmamalıdır. Ayrıca IV. Mehmed bu tür söylentileri ve Sevi nin iddialarını merak ediyor olmalıdır. Bunun en önemli göstergesi de Sabatay Sevi Edirne de sorguya çekilirken sultanın pencere arkasından gizlice bunu izlemesidir. Başta Osmanlı İmparatorluğu sınırlan içindeki Yahudiler olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler arasında artan Mesih beklentisi ve kurtuluş gününün yaklaştığı söylentileri IV. Mehmed in de kıyamete dair merakını arttırmış gibidir.
62 Bu yüzden de Melâhim adlı eseri tetkik etmiş olmalıdır. Croix de hatıratında padişahın mesih, mehdi ve kıyamet konulannda meraklı olduğunu, merakının Yahudiler arasındaki söylentiler sebebiyle daha da arttığım kaydetmiştir. Yazara göre Yahudiler arasındaki hareketlilik IV. Mehmed in dikkatini çekmiş ve neler olduğuna dair Kaymakam Mustafa Paşa dan bilgi istemiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Yahudiler arasındaki hareketliliğin mesihin geldiğine inanmaları dolayısıyla meydana geldiğini söylediğinde ise sultan, tacına mâl olabilecek böylesi önemli bir olay karşısında sessiz kaldığı gerekçesiyle Mustafa Paşa yı ağır bir şekilde azar-lamıştır. Padişah, paşaya, Benim devletimin korunmasına dikkat etmen gerekirken, bu şehirde ve İstanbul da Yahudiler arasında olup bitenlerden habersizsin, Yahudiler Mesih in geldiğini her yere yayarlarken onlan rahat bırakıyorsun demiş, kaymakamdan gelişmeleri yakından takip etmesini ve kendisine bilgi vermesini istemiştir124. IV. Mehmed in geleceğe dair merakım, yalnızca Sabatay Sevi olayına bağlamak aşın bir iddiadır. Zira sultanın merakının arkasında başka saiklerin de etkili olduğuna dair önemli verilerimiz vardır. Bu minvalde sultan, 26 Mart 1665 de Müneccimbaşı Müneccimek i huzuruna davet etmiş ve ona geleceğe dair bazı sorular yöneltmiştir. Müneccimbaşı huzurundan aynldıktan sonra ise, Acabâ, huzurumuza geleceğin ve altun alacağını delâ il-i nücûmiyye hasebiyle istihrâc eyledi mi ola? diyerek yanındaki-lerle şakalaşmıştır. IV. Mehmed, 11 Nisan 1665 de de müneccim-başıya bazı sorular sormuştur125. Sabatay Sevi, Aziz Mehmed Efendi Oluyor (1666) Sabatay Sevi yi Edirne ye getirmek üzere bir kapıcıbaşı126 görevlendirildi. Kapıcıbaşı, 1666 Eylül ü başlarında Boğazhisar a geldi ve taraftarlarının gözleri önünde Sabatay Sevi yi zincire vurarak Gelibolu üzerinden yola koyuldu. Kapıcıbaşı nezaretindeki Sevi, 15 Eylül 1666 da127 Edirne ye geldi128. Bir gün sonra Yahudi Mesihi nin sorguya çekileceği haberi Edime sokaklarında halk arasında kulaktan kulağa yayıldı. O yıllarda diğer bölgelerde olduğu gibi Edirne deki Yahudiler de mesihlerinin gelip, kendilerini iktidara taşıyacağına inanıyor ve mesihlerini bekliyorlardı. Fransız elçilik heyetinde görevli Papaz Robert de Dreux, Edirne ye geldiğinde durumu şöyle tasvir eder: Edirne ye vardığımızda bize bir Musevi nin evini tahsis ettiler. Bu ev şehrin en güzel evlerinden biriydi ve Yahudi aile bize terketmek zorunda kalmıştı. Bu yüzden sefirimiz, Yahudi nin, karısı, çocukları ve üç köle kız ile birlikte evin bir dairesinde kalmalarına izin verdi. Bu ev sinagoga çok yakındı. Bu sayede birçok defa sinagoga giderek Museviler in nasıl ibadet ettiklerini gözlemledim. Bu sinagog aşağı yukarı Kalvinistlerin ibadethanelerine benziyordu. Sadece farklı olarak Museviler Sinagog da sürekli yanan bir lamba bulunduruyordu. Museviler ibadet ederken hep birlikte ayağa kalkıyor, bazı yerlerde ilahi söylüyor, ayaklarım yerden kesmeden seker gibi vücutlarını hareket ettiriyorlar.
63 Bazen kıvrılmış bir şekilde oturup, sadece başlarını sallıyorlar. Kadınlar erkeklerden ayn yerde, kafes arkasında bulunuyorlar. Allah ın ve insanların lanetlediği bu millet, Edirne de bulunduğumuz dönemde, alçakça kandırılmıştı ve bir fitne ortamının içine düşmüş bulunuyordu. Bu duruma birkaç defa şahit oldum. Bazı günler çok sayıda insanın sokakta yürürken çıkardıkları gürültü kulağıma geliyordu. Merak edip baktığımda, çapa, bel, kürek ve diğer toprağı kazma aletleri taşıyan çok sayıda insan gördüm. Nereye gittiklerini sorduğumda, bana, Mesih in geleceği yolu düzeltmeye gittiklerini söylediler. Onlarla alay etmeye başladığımda, ikamet ettiğim evin büyük oğlu, gülmemem gerektiğini söyledi. Yakın bir gelecekte Mesih in gücü sayesinde hepimizin onların kölesi haline geleceğini ifade etti. Mesih olduğunu iddia eden bu kişi bir dalavereci olup Filistin den gelmişti. Musevüer in körlüğünden ve cehaletinden faydalanıp diğer milletler üzerinde etki yapmak istiyordu. Museviler Mesih in mucizeler gerçekleştirdiği, mesela su üzerinde birebir yürüyebildiği konusunda garanti veriyorlardı. Şöhreti Museviler arasında o kadar çok yayılmıştı ki her sinagogdan ona hediyeler gidiyordu. Mesih i bir süre İstanbul da hapseden sadrazam, ne yapacağını görmek üzere onu Edirne ye getirtti. Mesih, tam da bu zavallı kör toplumun yolunu düzeltmek için yollara döküldüğü gün Edirne ye vardı Eylül de ise Sabatay Sevi nin sorgulanacağı yerin etrafı ve sokaklar insan kaynıyordu130. Hatta bazı kaynaklarda inananlarının Sabatay Sevi nin geçeceği yollara kırmızı halılar serdikleri ve artık bekledikleri kurtuluş gününün geldiğine inandıkları ileri sürülür131. Kömürciyan ise Sabata/ın geçeceği yolun kenarına okçuların sıralandığım, yolun sonunda ise Sevi nin iddialarını test etmek için ateşin yakıldığını ve darağacımn kurulduğunu belirtir Eylül Perşembe günü Edirne de Yeniköşk te meclis toplandı. Toplantıya Sadaret Kaymakamı Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkârizâde Yahya Efendi, Vanî Efendi ve bazı üst düzey Osmanlı devlet ricali katıldı. IV. Mehmed ise toplantıyı bir pencere arkasından gizlice takip etti134. Bir süre konuşulduktan135 sonra Sabatay Sevi kendisi hakkında söylenenleri, yani mesih iddialarını inkâr etti136. Bunun üzerine hahama 135 Muhakeme esnasında Sabatay Türkçe bilmediği için heyettekiler ile Sevi arasındaki irtibatı IV. Mehmed in hekimlerinden Hayatizâde Mustafa Efendi nin sağladığı ileri sürülmüştür, ancak Türk kaynaklarında buna dair bir bilgi mevcut değildir. Hayatizâde Mustafa Feyzi Efendi, Yahudi dönmesidir. Hayatının ilk yıllarına dair fazla bügi yoktur. Müslüman olmadan önceki adının Moche Ben Raphael Abravanel olduğu tahmin edilmektedir. Babası Hayâti ve diğer Yahudi hekimlerinden tıp eğitimi gördüğünü ama tıp ilmine dair bir okula devam etmediği bilinmektedir. Eserlerine bakılırsa iyi derecede Latince bilmekteydi. 31 Ağustos 1669 da hekimbaşı oldu ve bu görevinde 23 Haziran 1691 e kadar kaldı. Bu tarihte bazı tabiplerin ve ilmiye mensuplarının Yahudiliğinde devam ettiği yönündeki şikâyetleri sebebiyle azledildi. Haziran 1692 de ise öldü ve Edimekapı Mezarlığı na
64 defnedildi (Nuray Yıldız, Hayatizâde Mustafa Feyzi, DİA, XVII, 16-17; Cengiz Şişman, A Jeıvish Messiah in the Ottoman Court, s ; Scholem, Sabetay Sevi Mistik Mesih, s ; Freely, Kayıp Mesih, s ). Şişman, Sevi nin Türkçe yi bildiği kanaatindedir (Sabatay Sevi ve Sabataycılık, s ); Geoffirey L. Lewis ve Cecil Roth un birlikte kaleme aldıkları bir makalede Sevi nin Müslüman olmasıyla ilgili olarak yeni bilgilere ulaşılmıştır. Bu çalışmaya göre Sevi nin İslâm a geçişinde Cerrah Kasım Paşa nın da önemli bir rolü olmuştur. Kasım Paşa, Eğri, Yanova ve Tımışvar valiliklerinden sonra Nisan 1666 dan Mayıs 1667 ye kadar Budin beylerbeyliği yapmıştır. Budin den Erzurum a ve oradan da 1670 de Kastamonu ya gitmiştir de kendisi İstanbul kaymakamı oldu ve daha sonra Yanova, Tımışvar sancakbeyliğini yaptıktan sonra tekrar 1675 de Budin beylerbeyi oldu ve 1676 daki ölümüne kadar orada kaldı. Aralık 1666 da da sultanın kız kardeşiyle evlendi (New Light on the Apostasy of Sabbatai Zevi, The Jeıvish Çuarterly Revieıv, LIII/3 (1963), s ) Fakat huzura çıkarıldığında farklı bir dil kullandı. Sadrazama, bütün yaptıklarının, dünyanın en alçak ve rezil toplumu olan Museviler i yanıltmak, onların ellerindeki mal varlıklarını almak için olduğunu söyledi. İlave olarak, aslmda kendi toplumunun en bilgilisi olduğunu, onlann yanlışlığını görünce Müslümanlığı kabul ettiğini, Müslümanlık hakkında Müslüman olması teklif edilip, Bu meclisten sonra kurtuluş imkânın yoktur. Ya imana gelirsin, ya hemen şimdi katlolunur-sun. Nihayet Müslüman olursan, padişahımızdan senin için şefaat isteyelim denildi. Sabatay Sevi İslâm ı kabul edince kendisine IV. Mehmed tarafından 150 akçe ile kapu ortası tekaüdü verildi. Ardından da içoğlanlar hamamına götürülüp, yeni elbiseler ve bir kürk giydirildi. Bir kese de para verildi. Kendisiyle birlikte gelip, Müslüman olan arkadaşına da çavuşluktan maaş bağlandı137. Sabatay Sevi nin adı da Aziz Mehmed Efendi138 olarak değiştirildi139. Sabatay Sevi nin Müslüman olması muhtemelen hadisenin bizzat şahidi olan Abdurrahman Abdi Paşa tarafından şu şekilde anlatılır: Bundan akdem İzmir den bir haham zuhûr idüp tâ ife-i Yehûd ziyâde meyl-i rağbet itmeleriyle def-i fitne için Boğaz Hisân na sürülmiş idi. Ol cânibe dahi Yahûdiler tecemmu' bilgi sahibi olmak dışında başka düşüncesi olmadığını söyledi. Bu ifadeleri sadrazamı son derece memnun etti. Ona İslamiyet konusunda bilgi verilmesini emretti ve kapıcılık görevine tayin etti. Bu durum Museviler i büyük üzüntüye şevketti... idüp i tikad-ı bâtılları üzre: Bu bizüm peygamberimüzdür deyü bâ is-i fesâd ü ihtilâl olacak mertebe ahvâlleri şayi olmağla haham-ı mezbûr emr-i Pâdişâhi ile Edirne ye ihzâr olunmuş idi. On altıncı Penc-şenbih güninde Yeniköşk de nazargâh-ı hümâyûnda akd-i meclis olunup Ka im-makam Paşa üe Şeyhülislâm Efendi ve Vânî Efendi, haham-ı mezbûn söyletdüer. Şevketlü Pâdişâhımuz hazretleri pencereden mahfî seyr ü istimâ buyururlar idi. Ba de külli kelâm mezbûr haham ol kendi hakkında söylenen türrehâü inkâr eyledi. Amma teklîf-i İslâm olunup: Bu meclisden sonra halâsa mecal
65 yokdur; ya îmâna gelürsün, ya hemân şimdi kati olunursun. Nihayet Müslimân olursan; inâyetlü Pâdişâhımuzdan seni şefâ at idelüm deyü kat -ı kelâm eyledüklerinde140 haham-ı mezbûr bir tevfikı llâhi l-meliki l-l-gafûr ol sâ at mazhar-ı hidâyet olup nûr-ı îmân üe müşerref ve bir mü mîn-i mükellef oldu. İnâyeti aliyye-i husrevânîden mezbûra yüz elli akça kapu-ortası teka üdi erzânî buyurulup ve ol hinde iç-oğlan hammâmma konüup tecdîd-i libâs itdürülüp bir kürk ve üzerine hü at-ı fâhire giydürülüp ve bir kîse nakd üısan olımdu. Ve bu mahalde kendiyle büe İslâma gelen refîkına dahi aüyye-i aliyye ile çavuşluk sadaka buyuruldu Rycaut ta bu sahne oldukça farklı anlatılır. Fakat padişah bir mucize olmadan vazgeçmeyecekti ve bu mucizeyi kendisi seçecekti. Kendisi Sabatayin çıplak olarak asılmasını ve yetenekli okçuları için hedef seçilmesini istedi. Eğer oklar onun vücudunu geçmez, vücudu ve derisi bir zırh gibi olursa o zaman onun iddia ettiği üzere Mesih ve Tann mn bu topraklar için planladığı şahıs olduğuna inanacaklardı... İhaneti ve suçu bir Muhammedi mühtedi olmadan affedilemezdi. Eğer bunu yapmayı reddederse sarayın kapısında bir kazık, onu oturtmak için hazır bekliyordu... (The History of The Turkish Empire, s. 181). Sabatay Sevi nin sorgulanması esnasında tercümanlığım Yahudi iken Müslüman olmuş Hekim Hayatizâde Mustafa Fevzi nin yaptığı ve Sevi nin Hayatizâde Mustafa nın kurtuluş yolu olarak tavsiyesi üzerine Müslüman olduğu yönündeki bügiler de Abdi Paşa tarafından zikredilmez. Sabatay Sevi nin Müslüman olduktan sonraki durumu şimdiye kadar Osmanlı vesikalarından takip edilmediği için yanlış yorumlanmıştır. Sabatay Sevi, Müslüman olduktan bir hafta sonra kardeşine yazdığı mektupta kendisini kapıcıbaşı oturak, yani emekli kapıcıbaşı olarak zikretmiştir142. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi Osmanlı kaynaklarında Sevi ye kapıcıbaşılık veya payesinin verildiğine dair bir malumat yoktur. Aynca aşağıda zikredeceğimiz Sabatay Sevi nin maaş kayıtlarında sadece ismi Mehmed olarak zikredilmiş, herhangi bir unvan kullanılmamıştır. Hâlbuki maaş aldığı aynı zümrenin içindeki birçok kişi eski görev ve unvanlarıyla kayıtlıdır. Sabatay Sevi nin kendisini kapıcıbaşı olarak zikretmesi bir yanlış anlamadan mı, yoksa bilinçli bir tavırla mı yaptığını büemiyoruz. Sabatay Sevi nin Müslüman olması sırasında maaş bağlanması meselesi Osmanlı devlet teşkilatının fazla bilinmediği için araştırmacılar tarafından yanlış ele alınmıştır. Sabatay m Müslüman olması üzerine kapu ortasından tekaüd maaşı bağlanması hemen hemen bütün araştırmalarda kapıcıbaşılık verildi şeklinde yorumlanmıştır143. Kapıcıbaşılık meselesi hem o dönemde hem de günümüzde çok farklı açılardan ele alınmıştır. Kendisine saraydaki önemli bir görevin veya ünvanın sultan tarafından verilmesi Sevi nin Müslüman olmasının onurlandınlmasmdan mı, yoksa önemsiz bir sebepten mi verildiği araştırmacılar tarafından üzerinde durulan bir mesele olmuştur144. Sabatay Sevi nin takipçileri de mesihlerinin kapıcıbaşı olmasının sembolik bir anlamı olduğunu düşünmüşlerdir. Kapının mistik olarak çok kuvvetli bir manası
66 vardı. Taraftarlarına göre sarayın kendisi cennetin bir teşbihi idi. Kapıya da genellikle Bâbüssaade, yani saadet kapısı denirdi. Kapıcılar da cennetin girişini bekleyen meleklere benzetilebilirdi. Orası seçilmişlerin geçebileceği ve onunla karşılaşabileceği bir kapıydı. Orası Tann nm kapısıydı145. Sabatay Sevi nin kapıcıbaşı olarak zikredümesi günümüzde de çok ilginç yorumlara sebep olmuştur146. Kapu ortası tekaüdü Osmanlı devlet teşküatına ait bir terimdir. Teberdar, çukadar, büyük oda, küçük oda, kilerli, hasoda, ser güğüm, bâbüssaade ve dârüssaade ağalan gibi Enderûn görevlilerine emekli maaşı bu isim altında verilirdi147. Küçük ruznâmçe kaleminden verilen kapu ortası tekaüdü alanlar ise ruznâmçe defterinde Ağayân-ı Müteka idîn-i Enderûn başlığı altında zikredilirdi148. Ağayân-ı Müteka id!n-i Enderûn un maaşı ise küçük ruznâmçe (ruznâmçe-i sânî) kalemi tarafından ödenirdi149. Bu analizi yaptıktan sonra, Sabatay Sevi nin Müslüman olmasından sonraki durumunu Osmanlı vesikalarından rahatlıkla takip edilebiliriz. XVII. yüzyılın ikinci yansına ait küçük ruznâmçe defterlerinde Ağayân-ı Müteka idîn-i Enderûn zümresini taradığımızda Sabatay Sevi, yeni adıyla Mehmed i çok rahatça bulduk. Mehmed olarak bulduğumuz kişinin Sabatay Sevi olduğunu şunlardan anlıyoruz; l. Sabatay Sevi nin Müslüman olduğu tarihte küçük ruznâmçe defterine kaydedilen ve yeni Müslüman olmuş Mehmed isimli bir kişi vardır. Nev-Müslim Mehmed padişahın huzurunda Müslüman olmuştur ve ona günlük 150 akçe maaş tahsis edilmiştir. Nitekim Abdurrahman Abdi Paşa da Sabatay Sevi ye Müslüman olmasından sonra 150 akçe maaş bağlandığını yazar. Bu bilgiler örtüşmektedir dan itibaren Ağayân-ı Müteka idın-i Enderûn zümresine dahil edilen Mehmed, 1676 da Sabatay Sevi nin öldüğü tarihe kadar kapu ortasından maaş almayı sürdürmüştür daki kaydının üzerinde ise müteveffa notu düşülmüştür. Aynca son kayıtta ölüm haberinin Sabatay Sevi nin ömrünün son yıllarım geçirdiği Ülgün Kalesi Dizdarı tarafından bildirildiği belirtilmiştir Silahdar Tarihinde kapu ortasından maaş bağlanarak emekli edildiği zikredilen devlet görevlilerinin isimleri küçük ruznâmçe defterlerinde aynen geçmektedir. Aynca vesikalarda da ikisinin aynı olduğu görülmektedir. Bk. BOA, Cevdet-Saray, nr Yeni tespit ettiğimiz arşiv vesikalarına göre Sabatay Sevi, Müslüman olduğunda, aynı gün (16 Rebiülevvel 1077/16 Eylül 1666) kapu ortasından maaş bağlanıp, küçük ruznâmçe kaleminden Ağayân-ı Müteka idîn-i Enderun zümresinden maaş almaya başlamıştır. Küçük ruznâmçe defterine ıbtidâ kaydı yapılırken padişahın huzurunda Müslüman olduğu ve padişahın hatt-ı hümâyûnuyla günlük 150 akçe maaş bağlandığı kaydedilmiştir151. Sabatay Sevi ye Enderun ağalarıyla aynı yerden ve günlük 150 akçe gibi yüksek bir miktarda emekli maaşı bağlanması Osmanlı yönetiminin ona bir önem verdiğini de göstermektedir. IV. Mehmed ve devlet yönetiminin
67 Müslümanlar ın sayısını artırma düşüncesinde olduklarına dair iddialar bu duruma uymaktadır152. Yeni ismiyle Mehmed Ağa, Ağayân-ı Mütekaldîn-i Enderûn zümresinden maaş alan 84 kişiden biri olmuştur. Bu grup içerisinde en yüksek maaşı Çukadar-ı Şehriyarî İsmail Ağa, Hasoda-başı Mehmed Ağa, Babüssaade Ağası Ali Ağa ve Hasodalı Ali Ağa 250 akçe üe almaktaydı. Topkapı Sarayı ağalarından bir diğer Ali Ağa ise 200 akçe günlük tasarruf etmekteydi. Sabatay Sevi nin maaşı bu grup içerisinde altıncı sıradaydı. Sabatay Sevi ve beş ağa 1666) tarihli bir vesikada yeni Müslüman olarak Mehmed ismini alan bir Nev- Müslim e 10 akçe ile kapıcılık verilmiştir (BK. BOA, A. RSK, Dosya kısmı, nr. 30/62.) Yeni Müslüman olan kişinin hem Mehmed ismini taşıması, hem kapıcılık verilmesi, hem de Müslüman olduğu tarihin Sabatay Sevi yle çok yakın bir tarihe rastlaması yüzünden karıştırılma ihtimali yüksektir. Vesika analiz edüdiğinde Mehmed ismini alan ve kapıcılık ihsan edilen kişinin hem bağlanan maaş miktarı, hem de kapu ortasından emekli maaşı bağlanmadığı için Sabatay Sevi olmadığı anlaşılmaktadır. 150 akçe günlük emekli maaşı almaktaydı. Aynı maaşı alan diğer beş ağa ise Hasodabaşı, Kiler-i Enderun kethüdası, Hazine-i Enderûn kethüdası, Kiler-i Has kethüdası, Kiler-i Enderûn ve ne iş yaptığı kaydedilmemiş Mustafa isimli bir kişiydi. Mütekaid Enderun ağalarının çoğu günlük 60 akçe ve altında bir maaş tasarruf etmekteydiler153. Bütün bunlar değerlendirildiğinde Sabatay Sevi nin Müslüman olmasının Osmanlı yönetiminde nasıl bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Sabatay Sevi ye Masar mevâcibinin sonu olmasma rağmen küsurat ödenmiş, ondan sonra da Recec-Reşen ve Lezez mevâcibleri verilmiştir. Mevâcib, Sabatay Sevi veya bir adamı tarafından değil Mehmed Efendi ye verilmek üzere defterdarlık taralından alınmıştır. Hicri 1078 yılı ulufeleri ise divân tarafından teslim alınmıştır yılı ulufeleri ise defterdarlık tarafina ödenmiştir. Sabatay Sevi nin maaşı muhtemelen devlet kurumlan tarafından alındıktan sonra bir yolla kendisine gönderilmiş olmalıdır. Sabatay Sevi ölümüne kadar küçük ruznâmçe kaleminden maaş almayı sürdürmüştür. Hicri ,10791, ,108ı157, , , ve yılı küçük ruznâmçe kayıtla-nnda ismi görülmektedir. Sabatay'la Birlikte Müslüman Olan Arkadaşı Sabatay Sevi ile birlikte gelip padişahın huzurunda Sevi yle birlikte Müslüman olan bir Yahudi yi de vesikalarda tespit edebiliyoruz. Vesikalarda Ahmed ismini alan ve çavuşluktan 21 Rebiülevvel 1077 de (21 Eylül 1666) emekli maaşı bağlanan bir Yahudi den bahsedilmektedir162. Tarihçi Abdurrahman Abdi Paşa, eserinde Sabatay Sevi nin arkadaşının da Müslüman olduğu ve ona çavuşluk verildiğini yazar163. Nitekim Osmanlı Arşivi ndeki bir belge Sabatay Sevi nin Müslüman olan bu arkadaşına dair önemli bilgiler ihtiva eder. Zira Ahmed isimli, padişahın huzurunda Müslüman olan Sabatayün arkadaşı (21 Rebiülevvel 1077/21 Eylül 1666) tarihli arzuhalinde
68 kendisine çavuşluk verilmesini istemektedir. Ancak bu tarih onun Müslüman olma değil kendisine çavuşluk verilmesiyle ilgili resmî muamelatın yapıldığı tarihtir164. Ahmed isimli çavuşun maaşının Vanî Efendi nin adamı Hacı Mahmud tarafından alınması, Vanî Efendi nin bu hadisedeki konumu gözönünde bulundurulduğunda, bu şahsın Sabatay Sevi nin arkadaşı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır165. Sabatay'ın Müslüman Olmasından Sonra Yahudilerln Müslümanlaşması Meselesi Sabatay Sevi, Aziz Mehmed Efendi adım alıp Müslüman olduktan sonra başta Osmanlı Yahudileri olmak üzere dünyadaki Yahudiler arasında ilk başta bir şok dalgası yayıldı. Mucizeler gösterip Mesih olduğunu ilan eden Sevi, nasıl ve niçin Müslüman olmuştu sorusu günlerce ve hatta aylarca cevap bulamadı. Cevap aranan bir diğer soru da bundan sonra Sevi inananlarının ne yapacakları ve Osmanlı idaresinin onlara karşı nasıl bir tavır takınacağıydı166. Rycaut, Yahudiler in bu dönemdeki haletiruhiyesini şu şekilde anlatır: Sabatay m Türk ve Mesih in Muhammedi olduğu haberleri hızlı bir şekilde Türkiye nin her tarafına yayıldı. Garip bir şekilde Yahudiler buna şaşırdılar ve kolay ikna oldukları argümanlara inanmalarından ve kendi ailelerinde ihtida hareketi olmasından dolayı utandılar. Yaşadıkları kasabalarda ise onlarla alay edildi. Çocuklar onlarla dalga geçtiler. İzmir de Yahudi gören herkes onları parmakla gösterip küçümsüyor ve aşağılıyordu. Böylece bu kandırılmış millet uzun bir süre, kargaşa, sessizlik ve üzüntülü bir ruh hâlinde kaldı. Fakat pek çoğu Sabatay m Türk olmadığından emindi. Onun sadece gölgesi dünyada kalmıştı. Beyaz bir kafa ve Muhammedi şeklinde yürümekteydi. Fakat onun vücudu ve ruhu cennete alınmıştı. Orada mucizeleri tamamlamak için belirlenen zaman gelinceye kadar kalacaktı. Bu görüşler sanki o insanlar hiç kandırılmamış gibi kabul görmeye başladı. Muhammedi Mesihleri tarafından tarif edilen ibadet kurallarını ve biçimlerini uygulamaya başladılar. O kadar ki İstanbul un hahamları, bu imparatorun da gizli hareketler yapabüeceğinden ve öncekine eşit olabileceğinden korkarak, Sabatay m Mesih olmasının lanetli olduğunu ilân ettiler ve onlan Tann ya eskiden yaptıkları usullerle hizmet etmeleri konusunda uyardılar. Aksi hâlde aforoz edüeceklerdi167. Sabatay Sevi nin Müslüman olması hiç kuşkusuz Rabbüer in elini güçlendirdi. Rabbiler in imparatorlukta yaşayan bütün Yahudiler e hitaben gönderdikleri 30 Ocak 1667 tarihli bir yazıda Sevi nin yasa ve uygulamalarından vazgeçmeleri, IV. Mehmed e dua etmeleri, aksi takdirde cezalandırılacakları ifade edilmiştir168. Rabbiler, bu tür mektuplar göndermeye devam etmelerine rağmen Sevi inananlarını takibata alıp, aşın baskıcı bir politika takip etmekten de o denli çekinmişlerdir. Zira böyle bir tavır, ina-nanlan, Mesihleri Sevi gibi Müslüman olmaya zorlamaktan başka bir işe yaramayacaktı. Bu sebeple itidalli ve gittikçe yeraltına inen Sevi inananlanna belli oranda müsamaha gösterildi169. Sabatay Sevi den sonra ihtidalann devam edip etmediği ve Osmanlı yönetiminin bu konuda Yahudiler e karşı tavnnın ne olduğu konusunda Osmanlı kaynaklannda fazla bir malumat yoktur. Sabatay Sevi hareketiyle ilgili olma ihtimali bulunan bir
69 tarih kaydı da şimdiye kadar dikkatten kaçmıştır. IV. Mehmed dönemine ait bir günlükte 29 Safer 1094 te (27 Şubat 1683) 15 seneden beri Müslüman olan bir Yahudi nin oğullarının Müslüman olmadığı duyulmuş, bunun üzerine Müslüman olmazlarsa idam edilecekleri bildirilince üç oğlan da Müslüman olmuş ve müteferrika zümresine dâhil edilmişlerdir170. Müslüman olan Yahudiler hakkında fazla teferruat olmasa da hadisenin 15 sene önceye gidiyor olmasından dolayı bu çocukların Sabatay Sevi nin cemaatine mensup olma ihtimali fazladır. Dönemin şer'iyye sicillerinde de Yahudiler arasında Sevi nin Müslüman olmasından sonra İslâm a geçenlere dair bazı kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlardaki şahısların bazılarının Sevi nin inananlarından olması kuvvetle muhtemeldir. Buna dair Bâlat Mahkemesi ndeki 1666 tarihli bir dava kaydı şu şekildedir: Mahmiye-i İstanbul da Abdi Subaşı mahallesinde sakin Süleyman bin Abdullah nâm mühtedî meclis-i şer -i şerîfde Yahud tâifesinin Karaferye cemâatinden bâ isü s-sifr Menahem veledi Yasef nâm Yahudi mahzarı üzerine da vâ ve takrîr-i kelâm edip bundan akdem hâl-i küfrümde zevcem olan Harsandi nâm nasrâniye zevcem iken eşyâ-i memlûkesinden yüz otuz beş dâne Hürmüz inci ve dokuz bin akçe kıymetli bir hâtem ve doksan dirhem simden masnû bir buhurdân ve beş guruş kıymetli bir serâser çintiyân ve on guruş kıymetli bir serâser ma'sûm kerekesi ve yedi mis-kal altından masnû bir kutu ve beş guruş kıymetli bir çift İncili altın küpe ve yirmi guruş kıymetli on zirâ san atlas medîne-i Ebî Eyyûb da vakfı mütevellisi iken vefât eden Ahmed Ağa dan hayâtında ikrâz ve kabz ettiği yüz kırk esedî guruş mukabelesinde rehin verdikde eşyâ-i mezbûreyi mezbûr Harsandi nin emri ile mezbûr Ahmed Ağa ya ben teslim ettiğimden sonra mezbûr Ahmed Ağa dahi fuzûlen mezbûr Menahem e verip ol dahi kabz ve istihlâk eylemeğin suâl olunup eşyâ-i mezbûreyi merkum Ahmed Ağa ya vech-i mübeyyen üzre bize teslim etmekle eşyâ-i mezbûrun misli olanın misli, kıymetli olan kıymetini bana teslim etmekle eşyâ-i mezbûrun misli olanın misli, kıymeti olan kıymetini bana teslime mezbûr Menahem e tenbîh olunmak matlûbumdur de-dikde müddel-i mezbûrun da vâ-yı meşrûhası mesmû'â olmayıp mezbûr Menahem e su âl dahi teveccüh etmemeğin müdde î-i mezbûr vech-i muharrer üzre müârazadan men olunup mâ vaka'a bi t-taleb ketb olundu171. Nevmüslim Aziz Mehmed Efendi Müslüman olduktan sonra Mehmed Efendi adını alan Sabatay Sevi nin Edirne deki ilk günlerine dair açık malumat yoktur. Sabatay, yeni durumunu kabullenmiş gibidir. Vanî Efendi yle yakın ilişki kurmuş ve ondan İslâm dinine dair bilgiler almıştır. Rycaut, Mehmed Efendi nin ilk günlerini şu şekilde anlatır: Sabatay günlerini Türk sarayında Musa nm bir süre Mısırlılar mdakinde yaptığı gibi geçirdi ve belki onu taklit ederek yaşadığı sürece kurtarıcı olduğunu açıkça bildirmeye devam ettiği ama Türkler e dedikodu fırsatı vermemek için özen ve önlemle onların kavmi kendisi gibi olmadıkça, yani gölgeleri ve Musa nm Yasası nın Muhammed inkine bağlılıkla ve akilliğini üeri süreceği başka eklerle tamamlanacak olan mükemmel olmayan unsurları reddetmedikçe ve kendisinin esinlenmiş akilliği
70 hiçbir zaman onlar için Tann ya razı edemeyeceğini veya onlan atalarının kutsal ülkesine götüremeyeceğini beyan ederek kardeşlerinin dertlerine sık sık nazar attı. Bu yüzden bazıları Babil, Kudüs gibi uzaklardan ve başka uzak yerlerden olmak üzere birçok Yahudi koşup geldiler ve Büyük Efendi nin huzurunda takkelerini yere çalıp gönüllü olarak Muhammed e olan imanlarını ikrar ettiler. Bu dönmeler sayesinde Türkler in gözünde saygınlığı artan Sabatay m kendisine, çocuklarım Musa mn emirleri gereğince sekizinci günde sünnet ettirdiği, birçoğunun inancını ve kendisinin Mesih olduğunu teyit eden yeni doktrinlerini vaaz ettiği ve hepsini coşkunluğun bu yeni usullerinin ne getirebileceği beklentisiyle şaşkına çevirdiği kardeşlerini serbestçe ziyaret etmek ayrıcalığı bağışlanmıştı; fakat hiç kimse Türkler i ve Yahudiler i kızdırmamak ve birinden cemaatten ihraç, diğerinden darağacı tehlikesine maruz kalmamak için onu alenen kabul ve tasdik etmeye cesaret edemiyordu172. Rycaut un iddia ettiği gibi Sabatay Sevi nin sarayda kalması çok zayıf bir ihtimaldir. Belki Vanî Efendi nin himayesinde bir konakta kalmış olabilir. Sabatay Sevi, bu dönemde ziyaretçilerini kabul ediyor ve onları İslâm a davet ediyordu. Davet sayesinde Edirne de rahat bir hayat sürdüğü dahi söylenebilir. Bazı rivayetlere göre burada iki, üç ay içinde yaklaşık üç yüz Yahudi nin Müslüman olmasını sağladı173. Sabatay Sevi nin 1667 de bir oğlu dünyaya geldi ve bu çocuğa İsmail Mordecai adı verildi174. Sevi, Müslüman olduktan sonra ilerleyen aylarda rahatça İstanbul a birçok defa ziyarette bulundu. Hatta bazı rivayetlere göre Sevi, İstanbul ziyaretlerinde buradaki tarikatlarla da temasa geçti ve bunlardan biri de Bektaşîler idi. Sevi nin Niyazı Mısrî ile de temas kurduğu ileri sürülür175. Aziz Mehmed Efendi nin temas kurması için İstanbul a gitmesi de gerekmiyordu. Zira bu dönemde Edime, imparatorluğun birçok farklı bölgesinden önde gelen âlimlerin toplandığı bir yerdi. Mesela İstanbul daki önemli Halveti şeyhlerinden Ümmî Sinanzâde Haşan Efendi (ö. 1677), bizzat IV. Mehmed in isteği üzerine Edirne ye davet edilmişti176. Aziz Mehmed Efendi, Vanî nin yanında Osmanlı ulemasının yaptığı toplantılara da katılmış ve İslâm a dair bilgisini artırmış olmalıdır. Bu açıdan Edime zengin bir ortam sunmuştur. Zira Vanî Mehmed Efendi, ulemayı biraraya toplayıp İlmî müzakereler yapmakta ve bu toplantılara zaman zaman bizzat IV. Mehmed de katılmaktaydı. 12 Eylül 1670 teki böyle bir toplantıya dair Abdurrahman Abdi Paşa, şu bilgüeri kaydeder: Yigirmi altıncı Penc-şenbih güninde Hass-oda da uzun-yenli ağalardan Gürci Mehmed Ağa İspir sancağı yle ber-murâd oldu. Yevm-i mezbûrda Anadoh Kâdî-askerî Hafız Efendi ziyafet tarikiyle Şeyhü l-islâm Efendi yi da vet ve şehre karîb Karaca-köy nâm mesirede akd-i meclis-i ilm-i şerif içün cem iyyet üzreler iken kerametlü ve şevketlü Pâdişâhımuz hazretleri ol etrafi geşt ü güzâr esnâsında zikr olunan müzâkere-i aliyyeden haberdâr oluncak, tevcîh-i inân-ı azimet ve ol encümeni teşrîf-i hümâyûnlarıyla bâg-ı cennet idüp asrdan vakt-i ışâya dek ol mahalde meks ü karâr ve Şeyhü l-islâm Yahya Efendi dâlleri takririnden Tefsîr-i Beyzâvî dekâyıkmı istimâla istifâ-yı hazz-ı bisyâr buyurdular. Hatta ol mahalde
71 karîha-i hümâyûndan kavâ id-i İlmiyeye mutabık ba zı âyât-ı kerîmemin tefsîr-i şerifine müte allik sâdır olan su âlât-ı müşkileye Şeyhü l-islâm Efendi dâ üeri cevâbda muvaffak olmağla mezîd-i inâyet-i husrevânîden bir fâhir semmûr ise olaylar ve bilgiler tamamen birbirine karıştırılmış ve yanlış yorumlar yapılmıştır. Mesela, Nassi, bir makalesinde Niyazi Mısrî nin Bektaşî olduğunu yazmıştır (Gad Nassi, Sabetaycılık ve Osmanlı Mistik Geleneği, Tarih ve Toplum, sayı: 75 (Mart 1990), s ). kürk ilbâs buyurulup sâhib-i ziyafet Hafız Efendi ile hâzır olan talebe dahi atiyye-i aliyyelere mazhar olmuşlar idi177. İlmi meclisleri bazen de bizzat IV. Mehmed toplar ve huzurunda bazı mevzuların tartışılmasını isterdi. Bu minvalde 12 Haziran 1669 daki toplantıyı aktaran Abdi Paşa, sultanın İlmî meclislere devam açısından ecdadı Fatih Sultan Mehmed e benzediğini kaydeder; Diyânetlü ve kerâmetlü pâdişâh-ı zıllullah hazretleri-nün icra buyurdukları âdet-i hasene ve kâ ide-i müstahseneleri üzre huzûr-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnlannda haftada birkaç defa Tefsîr-i Beyzâvî den müzâkere ve mübâhese olunup bizzat istimâ ve dakâyık-ı ma ânî-i şerîfelerine ıttıla buyurduklarından hazz-ı mülûkâneleri mukarrer olmağın mâh-ı mezbûrun on ikinci Sah gülünde vakt-ı asrda Şeyhü l-islâm Efendi dâllerini şeref-i davet-i.aliyyeleriyle müşerref buyurup, bu gice huzurumuzda ifâde-i derse hâzır olsunlar deyü fermân-ı hümâyûnları sâdır ol-dukda ve, der akab gelsünler deyü buyuruldukda ol sâ at huzûr-ı hümâyûnlarında akd-i meclis-i ilm olunup molla-yı müşârun-ileyh emr-i hümâyûnlanna imtisâlen tâ vakt-i ışâya dek mütâla a-i dakika ve mülâhaza-i enîkalan üzre tahkîk-i muktezâ-yı fazl u kemâl eyledüklerinde şevketlü Pâdişâhımuzun tab -ı pâk ve zihn-i va-karlanna hazz-ı vâfir hâsıl olup hattâ kemâl-i safâlanndan dahi ibtidâ-yı ifâde bizzat mübarek kendi vücûd-ı şerifleriyle müşerref olan bir a lâ sof-ı behcet-mevsûf ile dâl-i mûmâ-ileyhlerün teşrif ve tâ mahall-i tevdî a dek esnâ-yı dersde mahall-i kelâm oldukça envâ -ı iltifat ve letâyif ile taltif buyurdular. Ol meclis-i hâssü l-hâs da Tefsîr-i şerifi fermân-ı hümâyûn üzre bu fakîr bendeleri kıra at ve huzûr-ı pâdişâhîde kemâl-i şevkle tahsîl-i kemâle bezl-i dikkat iderdim. Havâss-ı huddâmdan bir bendelerini bu üslûb-ı mergûb üzre huzûr-ı hümâyûnlarında okutdurup ulûm-ı âliyeye rağbet-i kâmile göstermek ecdâd-ı izâm-ı cennet-makâmlanndan İstanbul fatihi Ebü l-feth Sultân Mehmed Hân aleyhi r-rahmetü ve l-gufran zamâmnda vâki olup bir dahi şevketlü ve kerâmetlü Pâdişâhımuz hazretlerimin asr-ı hümâyûnlarında kemâl mertebe şöhret bulduğu kütüb-i tevârîh tetebbu idenlere hafi değildür. Safer ün gurre-i garrâsı Pazar güninde Doğan-köyi nden Kartal-kayası nâm yaylağa çıkılup ordu-yı hümâyûnla istikrar buyuruldu. Çünki bu muharrir-i vekâyi kâtibü s-srr bendeleri huzûr-ı hümâyûnda me mûren gâh Şeyhül-İslâm Efendi den ve gâh Vânî Efendi den Tefsîr-i Beyzâvî okuyup inâyet-i âliye-i pâdişâhî ile tahsîl-i kemâle sa y iderdüm.
72 Dördinci Çihâr-şenbih güninde Vâ iz-i Sultanî Vânî Efendi haftada iki defa bu hakire ifâde içün ta yîn buyurulup şöyle ferman olundu ki, otak-ı hümâyûnun perdesi verâsında üç hayme kurulup Pazar-irtesi ve Penc-şenbih günlerinde Vânî Efendi talebesiyle geldükde mahsûsça ol haymelerde nüzul ve tedris idüp yevm-i mezbûrda Matbah-ı âmire den mükemmel iki sofra ta âm it âm olunalar178. Aziz Mehmed Efendi, Yahudüer in önde gelenleriyle de dinî müzakerelere giriyordu. Rabbiler i Edirne ye davet ve bizzat Osmanlı ulemasının da katıldığı meclislerde İslâm ile Yahudiliği mukayese ediyor, Yahudi din adamlarını Müslüman olmaya teşvik ediyordu. Böyle bir meclis 1671 Nisan mda biraraya geldi ve Vanî Mehmed Efendi yle Rabbüer Arapça olarak karşılıklı konuşma fırsatı buldu. Daha sonra Rabbiler ile Aziz Mehmed şiddetli bir tartışmaya tutuştular. IV. Mehmed de bu tartışmaları perde arkasından takip etti. Aziz Mehmed, Rabbiler den yalnızca iki kişiyi Müslüman olmaya razı edebüdi. Aziz Efendi, üerleyen aylarda da Yahudi temsilcilerini Edirne ye çağırarak onlan İslâm a davete devam etti179. Aziz Mehmed Efendi, bir taraftan ilmi tartışmalarda bulunurken diğer taraftan da özel hayatında birtakım değişikliklere gitti. Bu minvalde 6 Mart 1671 de kansı Sarah ı boşadı180. Sarah, oğlu İsmail den ayrılmak istemedi, ancak Sevi onu sünnet ettireceği bahanesiyle oğlunu yanma aldı. Sevi, sözünde durdu ve üç yaşma gelen İsmail, Nisan 1671 de Osmanlı ricalinin de davetli bulunduğu bir düğünde sünnet edildi181. Mehmed Efendi, 1671 den itibaren farklı bir ruh hâline bürünmeye, yeni aydınlanmalar yaşamaya başladı. Hâlâ Yahudiler! İslâm a davete ve Müslüman olanlara sarık giydirmeye devam ediyordu. Ancak Yahudi ibadetlerini artan bir şekilde tekrar yerine getirmeye, Yahudi bayramlarını sinagoglarda kutlamaya ve halka vaazlar vermeye başladı. Türk idarecüerin Aziz Mehmed in sinagoglara devam etmesine ses çıkarmıyorlardı. Hatta Aziz Mehmed Efendi ye ulufesi verilmeye devam etti182. Sabatay Sevi ölümüne kadar küçük ruznâmçe kaleminden maaş almayı sürdürmüştür. I078(ı667-ı668)183, 1079 ( )184, 1080 ( )185, 1081 ( )186, 1082 ( )187, 1083 ( )188, 1084 ( )189 ve 1086 ( )190 yılı küçük ruznâmçe kayıtlarında ismi görülmektedir. Mehmed Efendi, dini törenlerden sonra Yahudiler i İslâm a davet ediyordu ve bu davet çoğu zaman birkaç kişinin Müslüman olmasım da sağlıyordu. Mehmed Efendi, asıl ruh dünyasında büyük değişimler yaşıyordu191. Sevi nin peygamberi Nathan ın Edirne ye gelmesi ve kendisiyle görüşmesi inananlar arasında yeni bir umudun doğmasını sağladı. Buna göre Mesih 1673 veya 1674 te tekrar geri gelecekti ve bu tarih kendilerinin kurtuluşu olacaktı192. Yahudiler arasında tekrar Mesih beklentisinin arttığı günlerde Aziz Mehmed Efendi, 23 Ağustos 1672 den birkaç gün önce İstanbul a geldi. Mehmed Efendi ve etrafındakiler daha önce birçok defa geldikleri Osmanlı payitahtında önemli kişiler gibi karşılandılar. İstanbul a geldikten bir müddet sonra Aziz Efendi, sinagogları dolaşarak vaazlar vermeye ve Yahudiler i İslâmâ davet etmeye başladı, ancak bu
73 defa hiç beklemediği bir tepki ile karşılandı. Mehmed Efendi nin İstanbul a geldiği günlerde Anto-ine Galland da şehirdeydi ve günlüğünde Sevi nin gelişini şu şekilde kaydetmiştir: Sabbatay Sevi yahut Aziz Mehmed Efendi nin İstanbul a geldiğinden Ekselansı haberdar etti. Kendisi İstanbul a gelince, oturduğu mahallenin çorbacısından Yahudiler in gelip ziyaretleriyle kendisini rahatsız etmelerine mâni olmasını rica ederek çorbacı da bu ricayı kabul etmiş. Yahudiliği terkettirerek sarık sardıklarından 30 Türk ün sokaklarda refakatinde yürüdükleri görülmekte olup bunların yansı önünden yansı arkasından yürüyorlarmış; bu vaziyette kendisine tesadüf eden tekmil Türk-ler de ona büyük hürmet gösteriyorlarmış. Kendisi birçok kimselere ve Galata, Üsküdar ve Balat sinagoglanna ziyaretleriyle rahatsız olmayı istemediğini yazmış imiş. Aziz Mehmed Efendi nin dualannı maiyetiyle birlikte ilk önce İbranice, sonra Türkçe söylediği ve Türkler in bunun pek iyi bilmekle beraber ehemmiyet verip mâni olmadıklan da ilâve olundu193. Aziz Mehmed Efendi, İstanbul a iyi bir şekilde karşılanmasına rağmen, ilerleyen günlerde aleyhinde bazı şikâyetlerde bulunan insanlar ortaya çıktı. Şikâyet konulan Mehmed Efendi nin sinagoglara gitmesi, orada sapkın hareketler ve dine küfür içeren beyanatlarda bulunmasıydı. Şikâyetler üzerine Aziz Efendi ve yanındakiler 12 Eylül 1672 de Bostancıbaşı Osman Hersek Ağa194 tarafından tutuklanarak, zincire vurulduktan sonra Edirne ye gönderildiler195. Antoine Galland, Sabatay m tutuklanmasını şu şekilde anlatır: Sabathai Sevi, hizbine mensup bâzı Müslümanlarla birlikte Aziz Mehmed Efendi nin İstanbul a geldiği ve tutuklandığı günlerde bostancıbaşılık görevinde Boşnak Osman Ağa bulunuyordu. Osman Ağa, bu göreve 5 Nisan 1672 de Kethüda Mustafa Ağa mn İstanbul kaymakamı tayin edildikten sonra getirilmiştir. Osman Ağa, bostancıbaşılık görevini 5 Aralık 1675 e kadar sürdürmüş ve bu tarihte İstanbul kaymakamı tayin edilmiştir (bk. Murat Yıldız, Bahçıvanlıktan Saray Muhafızlığına Bostancı Ocağı, İstanbul 2012, s. 249,255). 195 Aziz Mehmed Efendi nin İstanbul daki faaliyetleri ve tutuklanarak Edirne ye gönderilmesine dair geniş bflgi için bk. Cengiz Şişmem, A Je-ıvish Messiah in the Ottoman Court, s ; Scholem, Sabetay Sevi Mistik Mesih, s Yahudiler in sinagoguna girmekle Yahudiler gibi dua etmiş. Keyfiyetten haberdar edilen yeniçeri ağası da, yanında bulunmakta olup Yahudiliğe sokmuş olduğu birkaç Müslümanla birlikte kendisini yakalatmış, bağlatmış ve Edirne ye göndermiştir196. Croix de hatıratında Mehmed Efendi nin İstanbul da tutuklanarak Edirne ye getirilmesini anlatmıştır. Müellife göre, Mehmed Efendi, Edirne deki Yahudiler i Müslümanlaştırmak için bir müddet uğraştıktan sonra IV. Mehmed in kendisine olan ügi ve teveccühünün azaldığını müşahede etmiştir. Mehmed Efendi bu düşüncelerinde de haksız değilmiş, zira bir müddet sonra bizzat padişah tarafından maaşı kesilmiştir. Bunun üzerine Mehmed Efendi de İstanbul a gitmiş ve burada büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Mehmed Efendi ve yanındaki Yahudiler Boğaziçi ndeki bir köşkte toplu halde ilahiler söylerken bostancıbaşı tarafından basılmışlar ve bostancıbaşı Mehmed Efendi yi dinsizlikle itham ederek, onu
74 azarlamıştır197. Crok in anlattıklarında bazı ciddi hatalar ve eksiklikler vardır. Bunlardan en önemlisi de Mehmed Efendi nin padişahın ilgisini kaybettiği ve maaşının kesildiği yönündeki iddialarıdır. Zira Mehmed Efendi nin maaşı Osmanlı arşiv kayıtlarına göre kesilmemiştir. Aziz Mehmed Efendi, Edirne ye büyük ihtimalle 16 veya 17 Eylül de ulaştı198. Şehre gelir gelmez de Ortakapı denüen bir yere hapsedildi. Mehmed Efendi, Edirne de mahpus tutulduğu günlerde masum olduğunu ve kendisine iftira atıldığını iddia ettiği bir arzuhali Kamaniçe Seferi nde1 bulunan Veziriazam Fazü Ahmed Paşa ya göndermiştir. Ahmed Paşa da bu dilekçe üzerine Bostan-cıbaşı Osman Ağa ya bir buyuruldu göndererek konunun tetkik edilmesini ve Aziz Efendi aleyhinde şahitlik edenlerin Edirne ye gönderilmesini istemiştir. Ahmed Paşa nın konu üe ügüi buyu-ruldusu şu şekildedir: Benim ruhum Bostancıbaşı ağa hazretleri. Yahudi den müste ar olub libâs-ı İslâm elbâs olunan cehud ki hâlâ Edirne de mahbûsdur mukaddema gelen mektûbunızda bî-garaz müslimînden birkaç kimesne kendi ağzından nice elfâz-ı küfür is-tima edip şehâdet iktizâ ederse billâhi şehâdet ederiz ve lâzım ge-lürse Edirne ye dahi gideriz dediklerin iglâm eylemiş idiniz. Hâlâ mahbûs merdûd tarafından mazlûm ve mağdurum dimek üzere ordu-yı hümâyûna tazallüm olunur. lisânından mûceb-i izâlesi olur elfâzı istimâ' eyleyen müslimîn Mm ise Edirne ye göndere-siz. Gelsünler... şehâdet hakm edâ eylesünler M mûceb-i şer'iyyesi icrâ oluna Aralık 1672 de sultan ve veziriazam Edirne ye geri döndüklerinde201 kendilerini Aziz Mehmed Efendi meselesi bemiyordu. Fazıl Ahmed Paşa nm buyuruldusuna uygun olarak Bostancı-başı Osman Ağa İstanbul dam şahitleri de göndermiş olmalıdır. Galland ın günlüğündem Bu ithamlar hasebiyle, Sabbathai Sevi o tarihten itibaren Edirne de mahpus bulunuyormuş ve kendisini itham edenlerle karşılaştınlacakmış. Sabbathai Sevi yi Yahudi takkeli tephülineler refakatinde ve daha birçok şeflerle birlime olarak kadınlarla şarap içerken görmüş olduklarım bu üç adam iddia ediyorlarmış. Biraderinin Sabbathai ın kurtulması için Pâdişaha bir istida takdim ettiğini, bu istida üzerine şahitleri Edirne ye götürmek emrinin geldiğini, Vanî Efendi nin bu işte çok dahli202 olduğu yönündeki ifadeler Fazıl Ahmed Paşa nın buyuruldusunun neden ve nasıl kaleme alındığını ortaya koyar. Aziz Mehmed Efendi, 1672 Aralık mda mahkemeye çıkartıldı. Sorgulamaya dair elimizde bir Osmanlı kaydı yoktur. Bu sebeple kimler huzurunda sorguya çekildiği, IV. Mehmed in bizzat bulunup bulunmadığına dair kati bir şey söylemek mümkün değildir203. Kesin olan, Mehmed Efendi aleyhinde ifade veren üç şahidin dinlendiği ve bu ifadeler üzerine Mehmed Efendi nin suçlu bulunup, Ortakapı ya hapsedildiğidir. Mahkemeye dair en önemli kaynak Galland ın günlüğüdür. Günlükteki 4 Ocak 1673 tarihli kayıtta Mehmed Efendi nin sorgulaması hakkında şu bilgiler yazılmıştır: Duyduğuma göre, Sabbathai Sevi şahitlerinin Edirne de dinlenmelerinden ve bu şehir Yahudileri tarafından dört bin kuruşluk bir masrafta bulunulmasından sonra Orta Kapı denilen ve oraya hapsedilenlerin daima ölüme
75 mahkûm sayıldıkları bir hapishaneye atılmış ve Türlder Ramazan ayı içinde kan dökme-meye itina ettikleri için hakkında verilecek hüküm Ramazan dan sonraya bırakılmış204. GaUand m günlüğünde Aziz Mehmed in Ortakapı ya hapsedilmesinden sonra görülen ilginç bir kayıt dikkat çekmektedir. O da Mehmed Efendi nin tutuklu bulunmasına rağmen verilen resmî izinle hamama gidebilmiş olmasıdır205. Sabata/a Aralık 1762 deki sorguda nasıl bir ceza verildiği de kaynaklarda net olarak belirtilmez. Verilen bilgiler daha sonraki sürgün kararıyla karıştırılmış gibidir. Zira Aralık 1672 de sürgün karan verildiyse neden 1673 Ocak mm sonuna kadar bu karar hayata geçirilmemiştir. Bu hususta en önemli kaynak olan Galland ın günlüğündeki ifadeler de kanşık gibidir. Galland ın günlüğünden anlaşıldığına göre Aralık 1672 de öldürülmek üzere Ortakapı ya hapsedilmesine dair bir karara vanlmış, bu kararda Fazıl Ahmed Paşa nm ağırlığı etkili olmuş, ancak bu karar Ramazan ayının başlaması hasebiyle tehir edilmiş206 ve daha sonra IV. Mehmed in isteği üzerine idam karan sürgüne tebdil edilmiş olmalıdır. Bazı Yahudi kaynaklannda karar değişikliğinde Vanî Mehmed Efendi yle IV. Mehmed in validesi Turhan Sultan ın önemli etkisi olmuştur207. Turhan Sultan, Aziz Mehmed Efendi nin Edirne de sorguya çekildiği günlerde İstanbul daydı. Valide Sultan, Edirne ye 7 Ocak 1673 de geldi. Turhan Sultan m şehre girdiği gün onu Fazıl Ahmed Paşa, Şeyhülislam İsmail Efendi ve yeniçeri ağası karşıladı208. Turhan Sultan m Aziz Mehmed Efendi nin idam kararının sürgüne tahvil edümesindeki rolü hususunda Türk kaynaklarında bilgi bulunmaz, ancak bu ihtimal gözardı da edilmemelidir. Ramazan ayı boyunca Aziz Mehmed Efendi de Ortakapı da mahpus tutuldu. Ramazan dan sonra Sabatay ın cezası sürgüne tahvil edüdi ve gizlice Ülgün e (Dulcigno/Ulqin/Ulcinj) gönderildi209. Mehmed Efendi, Scholem in de belirttiği üzere Ülgün de bir mahkûm değil, sürgündü210. Zira süıgünden bir müddet sonra ziyaretçi kabul edebilmişti. Onun mahkûm değil, sürgün olduğunun en önemli göstergelerinden biri de önceki kısımlarda bahsettiğimiz üzere devletten ulûfe almaya devam etmiş olmasıdır. Mehmed Efendi nin sürüldüğü Ülgün nasıl bir yerdi? Buna dair Evliyâ Çelebi, ayrıntılı ve zengin bilgiler verir. Seyyâh-ı âlem, Ulgün ve çevresini şu şekilde anlatır:... Mehemmed Hân bu kafayı gereği gibi amâr edüp İskenderiyye sancağı beği hâssı tahrîr edüp hâlâ voyvadalıkdır ve yüz elli akçe kazâdır. Kafası Venedik körfezi kenânnda ( ) ( ) üzre şekl-i müseddes seng-tırâş berâ-yı savaş-ı perhâş bir kafa-i hâzır-bâşdır. Burç [u] bârûlan ve dendân-ı bedenleri ve metîn dervezeleri ve mazgal delikleri ve handaklan ve cemî'i mühimmât [u] levâzımâtlan ile mamûr u müzeyyen kafa-i zîbâdır. Ve derûn-ı hisârda Mehemmed Hân câmi i ve cümle ( ) aded neferât evleri serâpâ ( ) ( ) mestûr hâneciklerdir. Zahâ ir anbârlan ve cebehâne hazâ inleri ve su sarnıçları var ve gayet mefret balyemez ve kâfire âmân vermez toplan var. Kal a kapusu önünde dizdâr ağa lonca yerinde oturup yedi yüz
76 aded Amavud gazileri kal a neferâtlanyla muhafaza beklerler. Bunun dahi yarar u bahâdır şecf [ü] dilâver Eğitleri var. Ekseriyyâ şehbâzlan firkatecilerdir. Bu kal a leb-i deryâda vâkı olmak üe yigirmi aded firkateleri kafa limanında mevcûddur. Sâ ir kasabalardan dahi şehbâz Amavud yiğitleri gelüp firkatelere girüp kâfiristân yaka-lann yaka yıka harâb u yebâb ede bî-hisâb mâl-ı firâvânlar ve esîr-i mümtâzânlar alup mansûr [u] muzaffer Ülgün e gelirler ve mîr-i livâya öşür verirler. Hattâ bu hakir bu kafayı temâşâsında iken yedi aded firkate Pulya kâfiristânında[n] mâl-ı ganâ imle gelüp yedi firkateden Yûsuf Beğoğlu na yigirmi bir bin guruş öşr-i sultânî ve on yedi esir düşüp ol dahi Melek Ahmed Paşa deynine bu gazâ mâlından verdi211. Aziz Mehmed Efendi, Ülgün de daha sakin bir hayat sürmeye başladı. Kısa bir süre sonra kansı Sarah da Ülgün e geldi. Mehmed Efendi, sürgündeyken de inananlanna Sabatay Mehmed Efendi adıyla mektuplar yazmaya devam etti, ancak mek-tuplannda tekrar Yahudiliğe döndüğüne dair bir ifade yer almaz te Sarah öldü ve bunun üzerine Mehmed Efendi, 1671 de nişanlandığı ama daha önce ölen Sofyalı Aaron Majar ı dirilteceğini ve onunla evleneceğini üan etti. Buna rağmen bu iddia hayata geçirilemedi. Bunun yerine 1675 te Selanik in en önde gelen Yahudi âlimlerinden Füosoffun kızıyla evlendi ya gelindiğinde Sabatay Mehmed Efendi, garip ve tepkiyle karşılanan davranışlarda bulundu. Etrafında inananlar olduğu halde tören havasında Ülgün ün şehir merkezinde bir yürüyüş tertip etti ve ilahiler eşliğinde şehir kulesine tırmandı. Aynca inananlanna yazdığı mektuplanna artık Sabatay Mehmed Efendi değil Sabatay Sevi imzasını atıyordu. Sabatay Sevi, yeni hareketinin sonuçlarını göremeyecekti, zira 50 yaşını tamamladıktan bir ay sonra 17 Eylül 1676 da Ülgün de öldü212. Bazı araştırmacılar ölüm yerinin Berat mı, Ülgün mü olduğunu tartışmışlardır. 19 Şaban ıo87 de (27 Ekim 1676) küçük ruznâmçe defterine Osmanlı kayıtlannda Mehmed olarak geçen Sabatay Sevi nin vefat ettiği kaydı düşülmüştür. Öldüğüne dair bilgi Ülgün dizdarının merkeze gönderdiği arzından anlaşılmıştır213. Bu kayıt Sabatay Sevi nin ölüm yerinin Sabataycı rivayetlerde olduğu gibi Ülgün olduğunu da açıkça göstermektedir. Sabatay Sevi nin ölene kadar devlet kayıtlarında yer alması, maaş ödenmesi ve ölümü üzerine müteveffa kaydının düşülmesi Osmanlı yönetimi tarafından onun Müslüman olarak görüldüğünü göstermektedir. Sabatay Sevi, öldükten sonra Ülgün e gömüldü ve zamanla mezarı bir ziyaret yeri oldu. Bir türbe görünümü arzeden ve bugün hâlâ Mehmed Dadaş adıyla bilinen mezar ziyaret edilmektedir214. Sabatay'dan Sonra Dönmelikve Dönmeler Sabatay Sevi, Eylül 1675 de Ülgün de öldü. Müslüman olalı 10 yıl olmuştu. Ölümünden önce hayallerle yaşıyordu. Taraftarları mesihlerinin ölümünden sonra da efendilerine bağlı kalmaya devam ettiler. Dönmelere göre Sabatay ölmemiş, dünyadan çekilmişti. Mesihin ruhu Hazreti Adem den bu yana 18 defa kalıp değiştirmişti. Yeni bedenlerde tekrar doğacaktı. Bir kısım taraftarları, Sevi nin ruhunun kayınbiraderi Yakup a geçtiğine inandı. Taraftarları mesihlerinin
77 ölümünden sonra 1689 da ikiye, 1720 de de Karakaşlar, Kapanîler ve Yakubîler olmak üzere üçe bölündüler. Osmanlı İmparatorluğu nun sonlarına kadar Ülgün e hacca gidip, mesihlerinin mezarını ziyaret ettiler. Dönme diye adlandırılan bu grup, uzun süre toplum içerisinde Müslüman görünürken, kendi içlerinde inançlarını muhafaza ettiler215. Ancak bir kısmı zamanla tamamen eski inançlarından koparak Müslü-manlaştı. Bir kısmı da Sabatay Sevi nin bıraktığı mirası hâlâ devam ettiriyor. Sonuç Osmanlı tarihinde mesihlik iddiasıyla tanınan Sabatay Sevi hakkında birçok araştırma yapılmış ama Uriel Heyd in dikkat çektiği bir vesika1 dışında Osmanlı arşivlerine ait başka herhangi bir vesika bulunamamıştır2. Heyd in Sabatay Sevi ile ilgili yayınladığı vesika ise Osmanb Arşivi nde değil Almanya daki Boşnak Osman Paşa Arşivi diye adlandırılan belge koleksiyonunda ye-ralmaktaydı ve bu belgeleri yayınlayan Franz Babinger, bir vesikanın Sabatay Sevi ile ilgili olduğunu anlamamıştı3. Osmanlı arşivlerinin en önemli kayıtlarından mühimme defterlerinin 1665 den 1678 e kadar olan kısmının eksik olması, Sabatay Sevi ile ilgili Osmanb yönetiminin aldığı kararlara ulaşmamızı engellemekteydi. Bu eksiklikten dolayı farkk yorumlar yapılmıştır. Ancak mühimme defterlerinin eksikliği sadece bu yıllara ait değildir. Daha önceki dönemlere ait defterlerde de eksiklikler vardır. Mesela, , , , yıllarına ait mühimme defterleri mevcut değildir. Mühimme defterlerinin olmadığı dönemler için Başbakanlık Osmanlı Arşivi ndeki diğer fonlar taranarak bu eksiklik giderilebilirdi. Nitekim uzun yıllar süren araştırmamızda bu metotla hareket edilerek Sabatay Sevi hakkında birçok belgeye ulaşılmıştır. Sabatay Sevi nin İstanbul a gelmeden Marmara Denizi nde, Gelibolu yakınlarında veya geldiğinde limanda tutuklandığı anlatılır. Ancak bulduğumuz bir yakalama emrinden Sevi nin yoldaki faaliyetlerinin İstanbul a gelmeden yönetimi rahatsız ettiği anlaşılmaktadır. Sevi nin Marmara Adası ndaki propaganda faaliyetlerini haber alması üzerine Osmanlı yönetimi Sevi nin tutuklanması için ügjlilere emir göndermiştir. 27 Rebiülahir 1076 da (6 Kasım 1665) Sadaret ten Gümrük Emini Mahmud Ağa ya hitaben bir emir yazılarak, İzmir den Marmara Adası na bir Yahudi nin gelip, bazı beyhude sözler söylediği ve gümrük emininin adam göndererek Yahudi yi yakalaması emredilmiştir4. Vesikada Sabatay Sevi nin faaliyetlerinin isminin zikredilmeden beyhude sözler olarak nitelendirilmesi Osmanlı yönetiminin meseleye bakış açışım da ortaya koymaktadır. Sabatay Sevi nin Müslüman olduktan sonraki durumu da şimdiye kadar Osmanlı vesikalarından takip edilmediği için yanlış yorumlanmıştır. Sabatay Sevi, Müslümanlığı kabul ettikten sonra kapıcıbaşı olarak gösterilir, ancak bu yanlıştır. Osmanlı kaynaklarında Sevi ye kapıcıbaşılık veya payesinin verildiğine dair bir malumat yoktur. Sabatay Sevi nin Müslüman olması sırasında maaş bağlanması meselesi Osmanlı devlet teşkilatının fazla bilinmediği için araştırmacılar tarafından yanlış ele
78 alınmıştır. Sabatay ın Müslüman olması üzerine kapu ortasından tekaüd maaşı bağlanması hemen hemen bütün araştırmalarda kapıcıbaşılık verildi şeklinde yorumlanmıştır. Sabatay Sevi nin takipçüeri de mesihlerinin kapıcıbaşı olmasının sembolik bir anlamı olduğunu düşünmüşlerdir. Kapının mistik olarak çok kuvvetli bir manası vardı. Müritlerine göre sarayın kendisi cennetin bir teşbihi idi. Kapıya da genellikle Bâbüssaade, yani saadet kapısı denirdi. Kapıcüar da cennetin girişini bekleyen meleklere benzetilebilirdi. Orası seçilmişlerin geçebüeceği ve onunla karşılaşabileceği bir kapıydı. Orası Tann nm kapısıydı5. Sabatay Sevi nin kapıcıbaşı olarak zikredilmesi günümüzde de çok ilginç yorumlara sebep olmuştur6. Kapu ortası tekaüdü Osmanlı devlet teşkilatına ait bir terimdir. Enderûn görevlilerine emekli maaşı bu isim altında küçük ruznâmçe kaleminden verilirdi. Sabatay Sevi ölümüne kadar küçük ruznâmçe kaleminden maaş almayı sürdürmüştür. Sabatay Sevi, 17 Eylül 1676 da Ülgün de (Dulcigno) sürgünde ölmüştür. Bazı araştırmacılar ölüm yerinin Berat mı, yoksa Ül-gün mü olduğunu tartışmışlardır. Osmanlı vesikaları bu durumu açıkça ortaya çıkarmış ve Sevi nin Ülgün de öldüğünü ortaya koymuştur. Kitap Taramak Gerçekten İncelik Ve Beceri İsteyen, Zahmet Verici Bir İştir. Ne Mutlu Ki, Bir Görme Engellinin, Düzgün Taranmış Ve Hazırlanmış Bir E-Kitabı Okuyabilmesinden Duyduğu Sevinci Paylaşabilmek Tüm Zahmete Değer. Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir. Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız. Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım. Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz Kitapçılardan Almanızı YaDa E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm. Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir. Benim Bu Kitaplarda Herhangi Bir Çıkarım YaDa Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme Amacım Yoktur. Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha Sonrası Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır. 1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı 2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız 30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi 3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur 4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz
79 5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı Tavsiye Ederiz Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp E-Book Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı Gösterin. Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım. Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz. Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin. Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi Yönetime Bildirin Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara. By-Igleoo
18 bu Yahudi kadın sayesinde bütün rüşvetleri almaktaydı ve bu kadının oğullan İstanbul un baş gümrüklerini yönetip bütün kazançlı işleri ellerine almaktaydılar ve istediklerini yapmaktaydılar. Anne ve çocuklan milyonlara sahiplerdi. Hepsi de Büyük Türk ün kesesine gitti70. Sander-birçok başka âmilin yanı sıra Osmanlı parasındaki büyük değer kaybı askerler arasında huzursuzluk yaratmıştı. Esperanzo aüesinin serveti, paraya ihtiyaç duyan III. Mehmed in ilgisini çekiyordu. Ordu ve hükümetin bazı kesimlerinde de Safiye Sultan m devlet idaresindeki etkisini azaltma isteği vardı. Esperanzo nun düşüşündeki enson, ayrıca asi sipahilerin, padişahtan, Hekim Benveniste, Hekim Sacunta, İsrail Çelebi gibi önde gelen altı İstanbul Yahudisi ni öldürmesini; annesi Safiye Sultan ı sürgüne göndermesini; bostancıbaşı, kapıağası ve defterdarın kellelerini kendilerine teslim etmesini istediklerini yazar71. Yme hadisenin şahitlerinden olan Selânikî, Lello nun dikkat çektiği nüfuz mücadelesini teyid eder. İsyan sonrasında halk arasında Safiye Sultan m, Benim damatlarım bana düşmandır, devlet ve saltanat namusu böyle korunmamalıydı. Kul taifesinin bu şeküde hücumlarında ikisinin de rey ve marifetleri vardır. Çünkü Yahudi ye [Esperanzo Malchi] siyaset kararlaştırıldı, böyle kötü şekilde olmasına ne gerek vardı. Deıyaya atılsa olmaz mıydı, hüsn-i tedbir ve tedârik mümkün değil miydi? Eğer değilse anlaşıldı ki [damatlarım] devlet işleri hususunda acizler imiş ve vezâretin uhdesinden gelmeye kadir değillermiş dediğinin konuşulduğunu nakleder. III. Mehmed in de, annesinin bu sözlerine karşılık, Vezirlerin ne günahı vardır? dediğini yazar72. İsyan haberini hamisi Veziriazam İbrahim Paşa nın maiyetinde Belgrad da kışlakta iken alan Hasanbeyzâde ise, bölük halkına ulûfe olarak verilen değeri düşük akçelerden ve adı geçen hizmet defterlerinden hiç bahsetmeksizin, sipahilerin kira kadının Harem deki nüfuzunu kullanarak ve rüşvetle devlet işlerine müdahale etmesi yüzünden isyan ettiklerini, bazı kimselerin sipahileri bu isyana tahrik edenler arasında Sunullah Efendi nin de bulunduğunu söylediklerini belirtir73. bilinen sebep ise bir askeri atamaya müdahil olmasıydı. Başka birine söz verilen bir makam için kendi adayını ileri sürmüştü. Valide sultanın gücünü kırmak isteyen kapıkulu sipahileri, bunun üzerine isyan ettiler ve Malchi nin kendilerine teslim edilmesini istediler. Selânikî ye göre, sipahiler 31 Mart 1600 de74 Halil Paşa nm konağı önünde Frenk Mehmed Ağa nın etrafım sardılar. Getirdiği hizmet defterlerinin akıbetini sorup ulûfe olarak aldıkları ayarı düşürülmüş akçeden şikâyetle, defterlerin kendilerinin hakkı olduğunu ve saraydaki kadınlarla ağalara verilmemesini ihtar ettiler. Biz işimizi biliriz diyerek Mehmed Ağa yı serbest bırakan binlerce sipahi doğruca Şeyhülislâm Sunullah Efendi ye gelip, Bize ulûfe olarak verdikleri bozuk ve geçmez akçe üe aldığımız yiyecekler helâl midir? diye sordular. Şeyhülislâmın değildir demesi üzerine, Yahudi Kira kan gümrükleri ütizam etmiştir, bize verilen bu kalb akçe onundur, biz onu kati ederiz diyerek kira kadın hakkında fetva istediler. Sunullah Efendi, Zimmîlerin katli şer an caiz değildir ama şehirden sürülsün,
19 durmasın gitsin şeklinde fetva verdi. Asüer homurdanmaya devam edince şeyhülislâm, isteklerini içeren bir arzuhal yazmalannı, bunu kendisinin padişaha ulaştıracağını söyledi. Sipahiler ertesi gün tekrar bir araya gelmek üzere anlaşıp o gün dağıldılar75. Sipahiler, 1 Nisan da bu defa Sadaret Kaymakamı Halil Paşa nm kapısına gelip onu Divân a çıkartmadılar ve Elbette Kira Kan elinden hizmet defterleri satılır, komayız, meydana gelmek gerek diyerek paşayı sıkıştırdılar. Halü Paşa, Sultan III. Mehmed e telhis gönderip vaziyetin müşkil olduğunu, asüerin istediklerini almadan dağılmayacaklarını ve Esperanzo Malchi nin saklandığını büdirdi. III. Mehmed in emriyle Çavuşbaşı Ömer Ağa üe Ka-pıcüar Kethüdası Nasuh Ağa, kira kadını aramaya başladılar. Bu arada Yeniçeri Ağası Haşan Ağa da gitgide sayılan artan asüere karşı tedbir aldı. Kulkethüdası, başçavuş ve ocak ağalan kol gezip Yahudi mahallesi ile şehrin diğer muhitlerim asüerin taşkm-lıklanndan korumaya çalıştılar. Bu esnada Çavuşbaşı Ömer Ağada Esperanzo Malchi yi gizlendiği yerden çıkartmış ve semerli bir ata bindirip Halil Paşa nm konağına getirmişti76. Esperanzo Malchi bu arada din değiştirerek Fatma adını almıştı fakat bu kararın ona bir faydası dokunmadı77. Kalabalık kıtalar hâlinde Halil Paşa nın konağı önünde toplanan sipahüer, Esperanzo buraya getirildiğinde paşadan kadını kendilerine teslim etmesini, aksi takdirde konağı başına yıkacaklarım haykırmaya başladılar. Lello nun ifadesiyle, kendilerine karşı koymamak yahut zıt bir şey söylememek için Yüce Türk ten emir almış olduğu anlaşılan Halil Paşa, Esperanzo Malchi avluya girince konağın pencerelerinden birisine gelerek kadına ne isterlerse yapabüecekleri manasında asilere elini salladı. Bunun üzerine sipahiler, gebersin, gebersin diye haykırdılar78. Asiler, konağın merdivenlerinin başında attan indirilen kadını Ömer Ağa nm elinden alıp hançerlerle parçaladılar ve ayağına bir ip bağlayıp ölü bedenim sürüyerek sipahilerin hücumundan korkan, isyanın kendisine ve hatta bizzat III. Mehmed e yöneleceğinden endişelenen Kaymakam Halil Paşa, Çavuşbaşı Ömer Ağa marifetiyle Kira Kadın ı ve oğullarım saklandıkları evlerinde buldurarak konağına getirtti. Lello ya göre ise (bk. Muhtıra, s. 47-48), kira kadın isyan başlayınca yardım bulmak amacıyla saraya sığınmıştı. Önce kira kadını kurtarmaya çalışan fakat sipahilerin kararlı tavrı karşısında kendi hayatlarının tehlikeye gireceğinden korkan III. Mehmed ve Safiye Sultan, Yahudi kadını başının çaresine bakması için sarayın arka kapılarının birinden dışarı çıkarttılar. Kira kadın, bir kayığa binip Karadeniz e doğru kaçmaya başladı. Ancak her yere gözcüler bırakan sipahüer arkasından yetişip onu karaya çıkarttılar ve adî bir yük beygirine bindirerek Halü Paşa nm konağına getirdüer. Sanderson (bk. The Tra-vels of John Sanderson, s. 85), İstanbul'da çok güvenüen ve büyük bir zenginliğe sahip olan Esperanzo nun evinden alınarak Halü Paşa nm konağına getirildiğini nakleder. Atmeydanı na getirdiler79. Cesedi, köpeklerin yemesi için bugünkü Dikilitaş üe Yılanlı Sütun un arasına bıraktılar. III. Mehmed de, sarayın penceresinden cesedin sürüklenişini izlemişti80.
20 Sipahilerin öfkesi henüz dinmemişti. Yann kira kadının bütün aile efradım da bulup öldürmek üzere ahdleşip, onlar hakkında da fetva almak için yine Sunullah Efendi nin konağına geldiler. Şeyhülislâmın tavsiyesiyle bu defa da isteklerine dair bir arzuhal yazdılar ve padişaha ulaştırılmak üzere bunu kendisine teslim edip dağıldılar. 2 Nisan sabahı Halil Paşa nın kapısı Önünde toplanıp Esperanzo Malchi nin ailesinin ve akrabalarının kendilerine teslimini istediler. Kadının oğullarından birisi de bulunup buraya getirildi. Asiler onu da parçalayıp sürüye sürüye annesinin cesedinin yanına getirip bıraktılar. Kira kadının küçük oğlu ise İslâm ı kabul ve iltizamlarındaki mîrî malların hesabını vermeyi taahhüt ettiği için asiler tarafından bağışlandı81. Kira kadı-oğullarının birlikte öldürüldüğünü ve cesetlerinin meydana bırakıldığını belirtir. Lello ya göre (bk. Muhtıra, s. 48), sipahiler, kira kadını öldürdükten sonra Halü Paşa nm konağı önünden aynlmayıp, kadının üç oğlunun kendilerine teslim edilmesini istemeye başladılar. Bu üç çocuktan birisi daha isyan başlar başlamaz kaçıp gitmişti. Diğer ikisi bulunup Halil Paşa mn konağına getirildiler. Kira kadının en büyük oğlu da annesi gibi öldürüldü, diğeri ise Müslüman olduğu için bağışlandı. Sipahiler, anne ile oğulun cesetlerini hamallara sürüklettirerek Atmeydanı na getirtip bıraktılar. Sanderson a göre (bk. The Travels of John Sanderson, s. 85-86), Esperanzo nun katlinden bir gün sonra büyük oğlu, yine Halil Paşa mn konağınm bahçesinde öldürüldü ve cesedi, annesininki-nin yanma bırakıldı; ortanca oğlu, hayatını kurtarmak için Müslüman oldu; şayet kendisine bir ayrıcalık verilseydi büyük oğul da bunu yapacaktı; nefretleri yatışan sipahüer, kadının en küçük oğlunun ise yaşamasına izin verdiler. bu oğlu, Aksak Mustafa Çavuş olarak tanındı ve Sultan İbrahim dönemine kadar yaşadı. Daha sonra asiler, saraya, Bundan sonra Yahudiler değerli elbise giymeyip kızıl şapka giysinler ve iltizamlara girmesinler. Ve paranın durumu eskiden nasılsa yine öyle olsun diye arzuhal gönderdiler. III. Mehmed, buna cevaben gönderdiği ve Rumeli Kadıaskeri Hocazâde Mehmed Efendi tarafından okunah hatt-ı hümâyûnunda, sikke tashihi için Halil Paşa ya yüz bin flori yollanacağını ve tamamı seksen sekiz adet olan hidmet defterlerinin bölük halkına tevzii ve taksim edileceğini vaadetti. Böylece istediklerim elde eden sipahüer, bir daha devlet işlerine karışmamaları koşuluyla Bostancıbaşı Ferhad Ağa üe Kapıağası Gazanfer Ağa nm kellelerinden vazgeçtiklerini büdirip III. Mehmed e dua ederek dağıldılar83. 82 Mahir Aydın, Kira Kadınlar, s. 632. 83 Selânikî, Tarih, II, 856. Sanderson a göre (bk. The Travels of John San-derson, s. 201-202), III. Mehmed, sipahilerin önde gelenlerinden onunu huzuruna çağırdı. Sipahiler, daha önceden söyledikleri kişilerin kendilerine teslimini talep ettiler. Padişah, onlara, evladlanm diye hitap etti ve onlardan isyana son vermelerini istedi. Annesine ve şikâyetçi oldukları diğer isimlere nasihat edeceğim söyledi. Kendisine karşı duydukları büyük sevgi için sipahilere teşekkür etti. Her şeyin düzeltileceğini vaadetti; para eski değerine gelecek ve Yahudiler in kibrine izin verilmeyecekti. Aynı zamanda veziriazam dışında hiçbir görevliden arz kabul etmeyeceğini;
21 şeyhülislam, kadıasker ve dört diğer görevlinin bütün meseleleri intizam altına alacağını söyledi. Sanderson, isyan sebebiyle şehirde Yahudiler ile Rumların güzel kumaştan elbise ve çakşır giymelerinin yasaklandığını; fakat şahsen bu yasağın fazla gözetilmeyeceğini, parada vaadedilen düzenlemenin de kısa sürede gerçekleşmeyeceğini düşündüğünü belirtir. Bu isyana dair aynca bk. Cecü Roth- Esperanzo Malchi nin ve büyük oğlunun cesetlerini Atmeydam nda gördüğünü söyleyen Lello, şahit olduğu manzarayı şöyle anlatır: Kadını köpekler hemen tamamen yemiş, el ve ayak tabanlarından başka bir tarafım bırakmamışlardı. Bir elini demek istiyorum; çünki öbürünü sipahilerden biri kesmiş ve kazasker, yani Anadolu baş kadısının kapısına mıhlamıştı. Bu adam mevkiine ancak birkaç gün önce, Yahudi kadının Valide Sultan nezdindeki itiban sayesinde kayınlmıştı. Elin üstüne de şu kelimeler yazılı bir kâğıt mıhladılar: Ya mevlana, şimdiye kadar nice defa öptüğün eli bir defa daha öp!...yahudinin oğlunun cesedini köpekler yemediler. Buna çok şaşıldı... Bu kadının ve oğlunun ölümüne yalnız Hristiyanlar la Türkler değil, kendi milleti Yahudiler de çok şevindiler. Çünki kadın çok fena ve kibirliydi belirtildiğine göre aynı senenin Rebiülahir inde getirilmişti. Kesik elden bahsetmeyen Selânikî (bk. Tarih, II, 856), kira kadından rüşvet alıp onun terbiyesinde yetişenlerden birisi olduğu gerekçesiyle 20 Ramazan da Nişancı Yahya Paşa nın azle-dildiğini ve yerine Okcuzâde Şah Mehmed Efendi nin getirildiğini nakleder. Yahya Paşa evâsıt-ı Şaban da Okcuzâde nin yerine nişancı olmuştu (bk. Selânikî, Tarih, II, s. 848). Orhan Burian (bk. Lello nun Muhtırası, s. 49, 23 nr lı dipnot), Selânikî de adı geçen Yahya Paşa nın, Harem in emektarlarından Raziye Hatun un kocası olup eşi 1005 te öldüğü sırada Anadolu kadıaskerliğinde bulunan Yahya Efendi olabüeceğini söyler. Ancak Selânikî nişancılıktan azledilen Yahya Paşa mn daha önce reisül-küttaplık, defter eminliği ve Gence beylerbeyiliği yaptığını belirtmekte, kadıaskerliğinden ise hiç bahsetmemektedir. Hasanbeyzâde (bk. Tarih, III, 618) sadece asi sipahilerin, öldürülen kira kadının elini kırıp ona mensup olmakla şöhret bulmuş bazı itibarlı kişilerin kapılarına astıklarını söyler. Lello ile birlikte cesetleri görmeye giden Sanderson, anne ile oğlunun feci akıbetlerini daha geniş bir şekilde tasvir eder: Köpekler, [kadının] kemikleri, bacağındaki kaslar ve ayaklarının içi dışında her şeyini yediler. Kafası, bir mızrak üzerinde şehirde dolaştırıldı ve bu utanç verici duruma benzer bir şekilde vücudunun pek çok küçük parçasını, Türkler, yeniçeriler ve diğerleri küçük bir paketle taşıyarak Yahudiler e ve diğerlerine gösterip, küçümseyici bir şekilde şunu söylediler: Fahişenin cesedine bakın. Kendisinin vücudundan bir parçanın da Galata daki evimizden geçtiğini gördüm. En büyük oğlu da benzer şekilde ertesi gün zalim bir şe-küde mezkûr valinin sarayında bıçaklandı ve katledildi. Oradan sürüklendi ve annesinin yanma kondu. Şişman ve kaba köpekler onu yemeği kesmeyeceklerdi. Aksi halde bir gün önceki kadının etiyle doymuş olacaklardı. Kadın kısa, şişman, tıknaz idi. Böylece annesinin kemikleriyle birlikte ertesi gün orada gömüldü85. Sanderson, Londra daki Nicholas Leate e yazdığı mektupta da, yaşananlardan ötürü Yahudüer in evlerinden dışarı çıkamadıklarını, zira isyan sırasmda bazılarının
22 zalimce dövüldüğünü ve elbiselerinin alındığını kaydeder. Yaptıkları o kadar tahammül edilmez bir şeydi ki hiç kimse onlara acımadı diyerek, Esperanzo nun ve küçük padişah olarak çağrılan gururlu oğlunun sonlarını değerlendirir86. Cesetlerden geriye kalanlar bir müddet sonra etrafa dayanılmaz bir koku yaymaya ve bu hâl gelip geçeni rahatsız etmeye başlayınca yeniçeriler bunları kaldırmakla görevlendirildi. 6 Nisan da yeniçeriler vazifelerini yapmaya çalışırken, Mehterhâne de hizmet akçesi paylaşmakta olan sipahiler onları görerek odun getirip, cesetleri yaktılar. Öldürülen Esperanzo Malchi nin devlet hâzinesine aktarılan terekesi bir hayli zengindi. Sanderson, Esperanzo nun, paha biçüemez mücevherlerin yanı sıra bedestenlerin birinde kendisine ait 500 bin altın duka bulunduğunu nakleder88. Selânikî ise, Harem e intisabı ve gümrük eminliği sayesinde o denli cevâhir toplamıştı ki halk-ı âlem paha ve kıymet yetiştirmeye mecal olmadığı zâhir idi diyerek kira kadının servetinin kaynağım açıklar. Müellife göre, sadece sahip olduğu ticarî malların bedeli ile nakit parası, kapıkullannın 50 milyon akçe tutan üç aylık maaşlarını ödemeye yeterdi. Terekesinden çıkan 42 yerdeki gayrimen-kulleri, mücevherleri, gemi ve depolardaki ticarî mallarının müsadere edildiğim yazar89. Safiye Sultan, ortalık yatıştıktan sonra isyan sırasında pasif kaldığı için Halil Paşa yı görevinden azlettirdi90. Venedik Balyosu Agostino Nani, 3 Aralık 1600 tarihli raporunda, bütün bu hadiselerin tam da Osmanlı yönetiminin İngiltere ye vereceği yeni kapitülasyon metninin yazımına geçilmişken yaşandığını, Esperanzo nun ölümü ve İngiliz siyasetinin en büyük destekçisi Halil Paşa mn azliyle her şeyin ertelendiğini kaydeder91. 21 Ocak 1601 tarihli raporlarında da kira kadının öldürülmesine dair hatıraların hâlâ canlı olduğunu, İngiliz Elçi Lello nun arzuhâlini padişaha ulaştıracak bir aracı bulamadığını, valide sultan hakkında dedikodular tekrar başladığından III. Mehmed in annesinin telkini altında olmadığım göstermek için resmî cevaplarını vezirlerin huzurunda kâğıda geçirttiğini yazar. Aynca veziriazamın, sipahilerin, Hristiyanlar ve Yahudiler in kendilerinden daha kıymetli elbiseler giydiklerini görüp sinirlenmemeleri için kira kadının ölümünden sonra çıkartılan kıyafet yasağı emrinin bir benzerini tekrar verdiğini kaydeder92. Esperanzo Malchi nin ölümü, kira kadınlan Harem çevresinden uzaklaştırmadı. Ancak bunlardan hiçbirisi Esperanzo kadar etkili de olamadı. III. Mehmed in son yıllannda ve I. Ahmed in iktidannın başlannda Venedik balyosu olan Ottoviano Bon, kira kadınlann Eski ve Yeni Saray a girip çıkmaya devam ettiklerini kaydeder93. Balyosa göre, haseki sultanlann padişahtan izin al-malan halinde, bazı Yahudi kadınlan Harem e geliyor, burada-kilere örgü ve nakış öğretmek adı altında makyaj yapmayı öğretiyorlardı. Yahudi kadınlar, padişah kadmlannı bir şekilde etki altına almaya çalışmayı da ihmal etmiyorlardı. Padişah kadınlan ise buna karşılık Yahudi kadınlardan hususî işlerinde istifade ediyor, satmak istedikleri şeyleri onlann eliyle dışan gönderiyor, satın almak istedikleri şeyleri de yine bu şekilde temin ediyorlardı.
23 Bu gizli ticaretten en fazla Yahudi kadınlan kazançlı çıkıyorlardı; zira dışandan çok ucuza getirdikleri şeyleri Harem dekilere pahalıya satıyorlardı94. Müteakip yıllarda da Yahudi kadınlar saray çevresinden eksik olmadı. 1622 de ismi tespit edilemeyen bir Yahudi hanımı, II. Osman ın kız kardeşiyle temastaydı ve zengin bir Rum olan Locadello yu Boğdan voyvodalığına namzed gösterenler arasmdaydı. 1709 da yine ismi bilinmeyen bir Yahudi hanım, Yahudi hekimi Daniel de Fonseca nm, Rusya ya karşı Osmanlı-İsveç ittifakının tesisi için III. Ahmed in annesine bilgi vermesine yardım etti95. Koca Yahudi: Yasef Nasi Hristiyan adıyla Joâo Miques; Yahudi adıyla Yosef Nasi, 1524 de Portekiz de doğdu. Ailesi, İspanya dan göçetmiş fakat yeni ülkelerinde dinlerini değiştirmek zorunda kalmıştı. Babası Agostinho Miques (Samuel Micas), saray hekimiydi ve Lizbon Üniversitesi nde ders veriyordu. Babasının ölümden sonra Joâo ve kardeşi Bemardo, halaları Gracia de Luna tarafından himaye edildiler. İki kardeş, muhtemelen 1536 da halalarıyla beraber ya da onlardan az sonra Lizbon dan Anvers e kaçtı. Joâo, 1542 de Dominus Johannes Micas adıyla, kardeşi gibi, Leuven Üniversitesi nden mezun oldu. Burada, sonradan Kutsal Roma imparatoru olacak Prens Maksimilyan ile birlikte eğitim görmüştü. Maksimilyan m yakın dostu ve içki masası arkadaşıydı. Bu dostluk, İmparator Şarlken i tanımasını, Felemenk Kral Naibi Macaristan Kraliçesi Maria nm sarayına girip çıkmasını sağladı. Halası Gracia, Mendes işletmesinin tek hâkimi olunca yeğeni Joâo yu ticaret kentlerinde seyahat etmeyi gerektiren işlerinde çalıştırdı. Joâo, Venedik e kaçan halaları Gracia ve Brianda nın Habsburg yönetimince Anvers te el konulan mallarını kurtarmak için ailenin resmî vekili olarak 1546-1548 arasında Şarlken ve Maria ile görüşmeler, daha doğrusu pazarlıklar yaptıysa da fazla bir şey elde edemedi. Joâo, sadece halasının gölgesine sığınmadı, şahsî ticarî ve malî hayatını da inşa etti. 1548 de Anvers ten Venedik e giderken uğradığı Lyon da kendisinden banker olarak söz edilir. Venedik e geldiğinde halaları Gracia ile Brianda nın arası miras meselesinden ötürü iyice bozulmuştu. Joâo, Gracia mn yanında yer aldı. Ocak 1553 de Brianda mn henüz 13 yaşındaki kızı Gracia la Chica yı kaçırdı. Rivayete göre çift, Katolik nikâhıyla evlenmişti. Ancak Joâo, yeni gelin ve Joâo nun kardeşi Bemardo, Ferrara yolunda tutuklanıp Ravenna ya götürüldüler. Joâo, burada hürriyetini geri almayı başardı ve gelini yetkili makamlara emanet edip kayıplara karıştı. Bütün bu olup bitenler Brianda yı İstanbul a gitmeye ikna etmek ve Gracia la Chica nın o sırada kendisine talip olan Venedikli genç bir soylu ile evlenmesini, dolayısıyla mirasın el değiştirmesini engellemek için yapılmıştı. Hadise duyulunca Venedik hükümeti Joâo yu ve ona yardım edenleri gıyaben idama mahkûm edip, yakalanmaları için başlarına ödül koydu. Ancak halası Gracia de Luna, Joâo nun can güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almıştı. Joâo, Şehzâde Selim in verdiği
24 geçiş izniyle Ankona da kendisini bekleyen bir yeniçerinin refakatinde 1553 Kasım ında gemiyle İstanbul a hareket etti96. Fransız Jean Chesneau, Joâo nun Osmanlı başkentine gelişini şöyle nakleder: O esnada, Portekizli Jehan Micquez [Ya-sef Nassi], kralın Roma daki büyükelçisi Monsieur de Lansac ın resmi mektubuyla İstanbul a geldi. Büyükelçi kendisinin takip etmeyi hiç istemediği işlerle ilgili onu görevlendiriyordu. Burada Beatrix de Lune isimli Portekizli zengin bir Yahudi olan hanımefendiyi buldu ve kızıyla evlenmek umuduyla onun yanma sığındı. Ardından da evvela Yahudi olduğunu ilan ederek sünnet oldu. Joâo, bundan sonra Yosef Nasi adını kullanmaya başladı ve sünnetinden iki ay sonra Gracia de Luna nm Galata daki konağında yapılan muhteşem düğünle kuzeni Reyıia ile evlendi. Böylece bir taraftan şahsî ticarî ve siyasî faaliyetlerine hız verirken bir taraftan da kayınvalidesinin işlerinin idaresini üstlendi98. 1558 de Ferrara da düğünleri yapüan kardeşi Bemardo ile Gracia la Chica yı da İstanbul a getirtince99 Mendes aüesinin hemen bütün servetini arkasına alacaktır. Yasef Nasi, iddiaya göre İstanbul a 300 bin duka altını ile inciler, değerli taşlar ve mücevherlerden ibaret bir servetle gelmişti100. İlk iş olarak kayınvalidesi üe birlikte Galata daki Saint Pierre Hanı nda bir dolap, yani banka açtı. Kısa sürede Osmanlı sarayının gözüne girmeyi başardı ve Kanunî Sultan Süleyman'ın güvenini kazandı101. Nasi ve kayınvalidesi Gracia, kurdukları banka üe hem Osmanlı topraklarında birçok mukataa ve ütizamı elde etti hem de Avrupa pazarlarında yatınm yaptı. 1556 da İstanbul a şarap getirilmesi ve başkentteki fıçılar için gerekli olan odun imtiyazı, ortaklan ile birlikte, Nasi ve Gracia ya verilmişti. Üç yıl sonra bu imtiyazın şartlan yeniden düzenlendi. Nasi ve Gracia, Kanunî nin himayesinde, kısa sürede Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa arasında yapılan ticaretin büyük bir kısmını kontrol altına aldılar. Nasi, Avrupa krallan için önemli bir tefeci haline geldi. 1555 te Fransa Kralı II. Henri ye 150 bin ekü borç verdi. Birçok Türk de Nasi nin bankasına faiz karşılığında paralannı yatırmıştı102. Avrupa meselelerine dair bilgisi, Batı saraylanyla samimi münasebetleri ve Avrupa'nın önemli siyasî ve ticarî başkentlerine yerleşmiş olan ajanlar zinciri sayesinde Nasi, daha bu yıllardan itibaren Osmanlı hükümetinin haricî siyasetinde büyük bir etki gösterdi. 1562 deki Lehistan ve Türkiye barışında da önemli bir rol oynadı; eski Boğdan Voyvodası Alexander Lapuşneanu nun 1564 de tahtını geri almasını sağladı103. II. Henri nin Nasi ye olan borcunu ödemeden ölmesi ve sırasıyla halefleri II. Fransuva ile IX. Charles m da buna yanaşmamalan, Osmanlı- Fransız ilişkilerinde yıllarca sürecek bir krize yol açtı. Kanunî Sultan Süleyman, Nasi nin talebiyle, borcun ödenmesi için birkaç defa Paris e nâme yazdı104. Ertesi yıl Hacı Murad isimli Osmanlı elçisi, diğer vazifelerinin yanı sıra, bu borcun ödenmesini ihtar etmek için kralın huzuruna çıktıysa da mesele şimdilik halledilemedi. İstanbul da elde ettikleri siyasî ve İktisadî güçle Nasi ile Gracia, Avrupa daki dindaşlarını da himaye etmeye çalıştılar. Papa
25 IV. Paul un Yahudiler e karşı Engizisyon aracılığıyla giriştiği zulüm ve katliamlar üzerine Gracia ve Nasi, Ankona ya karşı büyük fakat tam olarak netice vermeyen bir ticarî boykot gerçekleştirdiler. Kanunî Sultan Süleyman dan, Avrupa daki Yahudiler in gelip yerleşebilmeleri için Safed ve Taberiye nin tahsisi iznini aldılar, ancak burada bazı imar faaliyetlerinde bulunmalarına rağmen daha sonra bundan vazgeçtiler106. Yasef Nasi nin yerine getirdiği bir kuıyelik vazifesi, kariyerindeki belki de en önemli dönüm noktası oldu. Oğullan arasında taht mücadelesinin kızıştığı günlerde Kanunî Sultan Süleyman, Şehzâde Selim e, 50 bin sikke ve 30 bin altın duka göndermek istediğinde ya parayı bir Müslüman ulağa emanet ettiğinde bunun duyulmasından çekindiğinden ya da paranın bir kısmım kendisinden borç aldığı için Yasef Nasi yi kullandı. Bu vesile ile Şehzâde Selim ile tanışan ve onun da itimadını kazanan Nasi ye eyalet sarayında müteferrikalık verildi. Nasi nin kardeşi Bemardo ya da Yahudi adıyla Samuel de Şehzâde Selim in maiyetine girdi107. II. Selim in 1566 da tahta çıkmasıyla Yasef Nasi nin saraydaki itibarı bir hayli arttı. Yeni padişah, Nasi yi, Nakşa ve civarındaki adaların dükü yaptı. İstanbul un yakınındaki Belvedere de oturmaya devam eden Nasi, düklüğünü temsüdsi Francesco Coro-nel (Coronello) eliyle yönetti. Yeni idareden memnun olmayan adalardaki Latinler, gelip Galata ya yerleşmeye başlayınca II. Selim, Nasi nin isteğiyle, bunların geri gönderilmesini emretti. Keza Nasi nin şikâyetleri üzerine, bölük halkından bazı kimselerin ve sair Müslümanlar m adalara yerleşip, oradaki reayaya zulmetmelerinin; kimi Osmanlı levendlerinin adalardan esir almalarının engellenmesi hakkında fermanlar verildi. Osmanlı yönetimi, Venedik e sığman eski dükün Nasi aleyhindeki faaliyetlerine mâni olmaya çalıştı108. İnebahtı Savaşı sırasında Nasi nin topraklan Venedik tarafından ele geçirilip eski düke iade edüdiyse de bu adalar kısa süre içerisinde tekrar Osmanlı, dolayısıyla da Nasi nin idaresine geri döndü. Kaybına karşı olarak Nasi ye 1571 de Eflâk voyvodası yapılacağı ta-ahhüd edilmişse de bu husustaki bügi ve belgeler kesin değildir109. Yasef Nasi, II. Selim zamanında servetini daha da büyüttü. Venedik hakimiyetindeki Girit ten alman şarabın Boğazlardan geçirilerek Eflak ve Boğdan a satılması Nasi nin tekeline verildi. Bu ticaretten elde ettiği yıllık gelir 15 bin duka idi. Lehistan kralına Selim i ziyarete gittiğini; ona borç para, ayrıca da mücevherler ve değerli eşya hediye ettiğini; şehzâdenin, onu müteferrika yaparak günde iki duka maaş bağlattığını nakleder. Zinkeisen (bk. Osmanlı Tarihi, III, 268), Gerlach a atıfta bulunmasına karşılık, müteferrika olarak Nasi ye tahsis edilen meblağın günlük bir duka olduğunu yazar verdiği, iddiaya göre, 150 bin duka borç sayesinde orada da büyük ticarî imtiyazlar elde etti. Lehistan dan Osmanlı İmparatorluğu na ihraç edilen balmumunun Nasi nin inhisannda olmasına dair kralın verdiği senet, II. Selim tarafından da tasdik edildi110. Yasef Nasi, bu dönemde milletlerarası siyasette isminden sıklıkla söz ettirdi. Lehistan Kralı Sigismund August, Nasi den sevgili arkadaşım diyerek bahsediyordu.
26 Eski dostu Habsburg İmparatoru Maksimilyan m elçileri 1567 sonbaharında sulh talebiyle Edirne ye geldiğinde Nasi, onlarla görüşüp, II. Selim, II. Felibe ve II. Maksimilyan arasında aracılık yapma teklifinde bulundu. Aynı günlerde Osmanlı hükümeti nezdinde II. Felibe yi temsil etmeye gönüllü oldu. Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa, Nasi yi, hem Habsburg hem de İspanyollar ile yürütülen müzakerelerin dışında tuttu111. Fakat yine de Habsburglar ile imzalanan 1568 anlaşmasından sonra imparatorun elçilerinin, Nasi ye de iki bin duka hediye getirmeleri kararlaştırılmıştı112. Felemenk te İspanya ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren Oranje Prensi William, Anvers teki bankacılık faaliyetleriyle hatırlanan Nasi ye 1569 da gizlice mektup gönderip, kendilerine Osmanlı yardımım temin etmesini istedi. Saraya ulaştırılan bu talep müspet karşılandı ve bir nâme ile yardım sözü verildi. Bu nâme, Amsterdam daki Kalvinist kilise yönetim kurulunda okunmuştur113. Ancak Kıbrıs seferi Osmanlı yönetiminin dikkatini Doğu Akdeniz e kaydırmıştır. Öte yandan II. Felibe nin elçileri de, 1572 de el altodan barış müzakerelerini yürütmek için İstanbul a geldiklerinde Yasef Nasi nin yardımlarını gördüler114. Nasi nin şahsında Fransa ile Osmanlı arasındaki borç krizi hâlâ devam ediyordu. Osmanlı yönetimi önce, Nasi nin İskenderiye deki bazı Fransız gemilerine el koyup taşıdıkları mallan satarak borcunu tahsil etmesine izin verdi. Ancak sonradan Fransa bayrağı ile ticaret yapan gemilerden belli bir miktarda para alınarak borcun peyderpey tahsili emredildi. Kral IX. Charles buna şiddetle itiraz ettiyse de II. Selim cevabî nâmesinde karanndan vazgeçmeyeceğini büdirdi. İstanbul daki Fransız Elçisi Grandchamp, Nasi yi gözden düşürmek, böylece de borçtan kurtulmak için Nasi nin eski hekimi David ile ona karşı bir komplo kurdu. Nasi, Fransa dan alacağı ile ilgili belgelerde tahrifat ve padişahın düşmanlan namına casusluk yapmakla suçlandı. Fakat II. Selim ile görüşen Nasi, padişahı suçsuzluğuna inandırdı. David, Rodos a sürüldü ve hahamlarca herem cezasına çarptınldıysa da az sonra bu ceza kaldırıldı115. Yasef Nasi ye Osmanlı haricî siyasetinde şöhret kazandıran asıl hadise Kıbns ın fethi oldu. Birçok batılı yazar, II. Selim in Kıbns a sefer düzenlemesine, Nasi nin padişaha adanın şaraplanm methetmesinin sebep olduğunu iddia ederler. Hatta seferin zamanlaması konusunda da Nasi nin belirleyici olduğu; Nasi adına çalışan bir casusun 1569 da Venedik te vuku bulan ve şehirdeki pek çok evle birlikte limandaki savaş gemilerini tahrip eden patlama sonrası Osmanlılar ın sefer kararı aldıkları ileri sürülür. Nasi, adanın fethi konusunda padişaha telkinlerde bulunmuş olmalıdır, lâkin sefer karannın sadece onun tesiriyle izah edilmesi tek başına yersiz ve yetersizdir. Zira Osmanlılar ın Doğu Akdeniz e hâkim olma süreci çerçevesinde Kıbrıs'ı bu yıllarda ele geçirmeye çalışmaları zaten kaçınılmazdı. Venedik balyosları Selim in daha şehzâdeliği günlerinden itibaren Kıbrıs'a yönelik planlan olduğunu yazarlar. Seferin zamanlamasında belirleyici nokta ise Sokollu Mehmed Paşa ya karşı iktidar mücadelesi veren Lala Mustafa Paşa ve diğer ümerânın padişah üzerindeki tesirleridir116.
27 İnebahtı mağlubiyeti, aynı zamanda aralannda Yasef Nasi nin de bulunduğu Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa aleyhindeki hi-zibin de hezimeti idi. Bu yüzden Nasi nin siyasî gücü bilhassa Sokollu nun tesiriyle azalmaya başladı. Yine de Gerlach, Haziran 1574 de tarihli notlannda, Sokollu nun, Nasi nin can düşmanı olduğunu fakat II. Selim in hâlâ Nasi ye çok itibar ettiğini kaydeder. Ardından, II. Selim in aslında bir Yahudi olduğuna dair Avrupa daki yaygın ve uydurma rivayeti tekrarlar117. Babası gibi III. Murad da Nasi yi himaye etti. Gerlach a göre, 1575 te padişahın sırlarını paylaştığı en yakın dostlan Dr. Beydus ve Nasi nin Kıbns seferi kararındaki tesirine dair iddialar ve bunların tenkidi için Koca Yahudi Yasef idi. Nasi, 1576 da, Kanunî zamanından beri yaptığı üzere her Cuma saraya çeşit çeşit yemekler gönderiyordu ve bunu yapmaya mecburdu118. 1577 de Nasi, hâlâ resmî olarak Nakşa dükü sıfatını kullanıyor, sahip olduğu adalardan her yıl binlerce duka gelir sağlıyordu. Ayrıca şarap gümrüğü haricinde Karadeniz ve Akdeniz den gelen diğer malların da vergüerini topluyordu. Padişahın görevlendirdiği yeniçeriler, Nasi nin adamları üe birlikte Boğaz dan geçen gemileri denetler ve taşıdıkları mallara göre bunlardan vergi ya da gümrük alırlardı119. Yasef Nasi, sadece şarap vergilerinden yılda 15 bin scudi gelir elde edip, hâzineye 2 bin duka ödemekteydi. Adaların gelirinden ise hâzineye 14 bin duka veriyor, gerisi kendine kalıyordu. Ayrıca paşalara ve diğer önemli kişilere de kıymetli hediyeler veriyor, çok sayıda yeniçeri ve hizmetkâr besliyordu. Defterdar Kara Üveys Paşa, III. Murad a, büyük bir yekûn tutan şarap vergilerini toplama imtiyazının Nasi nin elinden alınmasını teklif etmişti. Lâkin III. Murad, babası II. Selim in vasiyetine göre bu hakkın Nasi ye ömür boyu bağışlanması gerektiğini ve kendisinin bu vasiyeti yerine getirmeye kararlı olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirmişti120. Yasef Nasi, İstanbul da hayatının son yıllarında zenginliğini muhafaza etse de mutsuzdu. Bu yüzden tekrar Avrupa gitmeyi düşündü. İstanbul dan İspanya ya gidip Hristiyanlığa dönen ve kendi kardeşinin de yanında çalıştığı Agustin Manuel e gönderdiği mektupta, hayatındaki beklenmedik olaylar olmasa Yahudi olmayacağını yazdı. Kendisi, evindeki yetmiş hizmetkârı ve eşyaları için İspanya dan güvenli geçiş izni almak; din değiştirdiği için affedilmek; Engizisyon dan ve İspanya daki bütün gümrük engellemelerinden muaf olmak ve II. Felibe nin kendisinin daha evvelki tüm iş anlaşmalarından doğan davaları ve ihtilafları karara bağlaması karşılığında İspanya kralının hizmetine girmeyi teklif ediyordu. Ancak hayal kırıklığına uğradı. Ardında çocuk bırakmadan, 2 Ağustos 1579 da böbrek hastalığından öldü121. Solomon Aşkenazi Solomon Aşkenazi, Kuzey İtalya daki Udine Şehri nde 1520 de doğdu. Soyadından da anlaşılacağı üzere Alman menşeli idi. Babası Nathan, Basevi Ailesi ne mensuptu. Padova da tıp eğitimi alan Solomon, buradan Krakov a gitti ve Lehistan Kralı II. Sigis-mund August un hekimi olarak sarayda çalıştı. 1564 de yerleştiği İstanbul da hekimliğin yanı sıra Venedik Balyosu Marcantonio Barbaro ve Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa için tercümanlık yaptı122.
28 Osmanlı kaynaklarında Alamanoğlu adıyla anılan123 Solomon Aşkenazi, 1570lerde asıl mesleğinden ziyade diplomat sıfatıyla ön plana çıktı. Sokollu, kendisi aleyhindeki hiziple birlikte hareket eden Yasef Nasi ye karşı Solomon Aşkenazi yi sahneye çıkarttı. Venedik e harp ilan edilip Osmanlı donanması Kıbrıs'a yöneldiğinde hapse atılan Balyos Barbaro, Solomon u, bu savaşı desteklemeyen Sokollu Mehmed Paşa ile gizlice temasa geçmekle görevlendirdi. Solomon, Venedik temsilcileri ile 1573 de İstanbul da yapılan barış anlaşmasının ön müzakerelerini yürüttü124. Anlaşmanın nihaî tasdiki için ertesi yıl Osmanlı elçisi sıfatıyla Venedik e gitti. Bazı Senato azalan, bir Yahudi nin diplomatik temsilci olarak kabul edilmesine karşı çıktıysalar da Macran-tonio Barbaro nun araya girmesi ve Sokollu Mehmed Paşa nm ısran üzerine Solomon un elçiliğine razı oldular. Venedik te yaşayan Yahudiler de, Solomon Aşkenazi nin gelişiyle haklannda daha önceden alman sürgün karanndan kurtuldular125. Aşke-nazi, eski hâmisi II. Sigismund August un ölümüyle boşalan Lehistan tahtına 1573 de Henri de Valois in oturmasında etkili oldu. Henri nin ülkesine dönmesiyle 1574 de Leh tacı yine sahipsiz kalınca bu defaki namzedlerden Ferrara düküne, Osmanlı hükümeti nezdinde yardım sözü verdi126. Osmanlı yönetiminin tercihini Stefan Bathori den yana kullanmasıyla bu vaad yerine getirilemedi. Gerlach m Haziran 1574 deki müşahadeleri, Solomon un İstanbul daki faaliyetlerinin hekimlik ve diplomatlıktan ibaret olmadığım gösterir. Zira yazara göre, Paulus isimli kardeşi Viyana da yaşayan Dr. Salomon, [Sokollu] Mehmed Paşa nm o kadar gözüne girmiş ki, Türkiye de hiç gümrük ödemeden binlerce gulden değerinde ticaret yapabiliyormuş. Eğer kendisi ticaret yapmak istemezse, başka bir kişiye bir miktar para veriyor ve kendisinin yerine ona ticaret yaptırıyormuş. Bu adam Venedik elçisi ile Mehmed Paşa arasında barış sağlanıncaya kadar aracılık yapmış ve bu yüzden kendisine yüksek maaş bağlanmıştır127. III. Murad ın cülûsunu tebrik etmek ve aradaki barışı yenilemek için 1575 başında İstanbul a gelen Venedik temsilcüeri Gi-acomo Soranzo ve Giovanni Corraro, orada yaşayan kızlarını himaye ettiği için doja müteşekkir olan Solomon un yardımlarını gördüler128. Solomon, Mayıs 1575 de yine Osmanlı temsilcisi olarak Venedik e gitti ve İspanya aleyhinde ittifak kurulmasına dair gizli müzakereleri yürüttü. Venedik yönetimi, kararlı bir şekilde bu teklifi geri çevirdi fakat beş kilo altın hediye ederek Solomon un gönlünü almayı da ihmal etmedi129. Bir iddiaya göre Solomon, İspanya Kralı II. Felibe nin, Osmanlılar la banş anlaşması imzalamasını sağlaması için teklif ettiği binlerce duka altını ise kabul etmemişti130. Habsburg Elçisi Preyner, III. Murad m tahta çıkması dolayısıyla aradaki banş anlaşmasını yenilemek için 1575 te İstanbul a geldiğinde Osmanlı ricâline mutad hediyeler takdim edilirken, Sokollu nun gözde adamı Solomon a da 300 taler verildi131. Venedik Elçisi Antonio Tiepolo nun, 1576 da Solomon un, Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa ya daima sözünü dinlettiği ve Divân-ı Hümâyûn un en gizli
29 meselelerinden haberdar olduğuna dair ifadeleri132, Habsburg diplomasisinin bu tercihini izah eder. Nitekim Gerlach, maiyetinde bulunduğu Elçi David Ungnad m, 1576 da Safevî taht değişikliği ve AvusturyalIların da taraf olduğu Lehistan daki kraliyet seçimleri hakkında Divân a ulaşan bilgileri Solomon vasıtasıyla öğrendiğini kaydeder133. Yine Gerlach m bildirdiğine göre, Feridun Bey in azledilip yargılanması kararından ötürü Sokollu nun çok üzgün olduğu günlerde Ungnad, Solomon la paşaya haber gönderip, ikisi arasında şimdiye kadar geçen görüşmelerde tuttuğu notlan ifşa edeceğini söyleyerek, kendisinin imparatora yazdığı ve kısa bir süre önce veziriazamın eline geçen şifreli mektuplan geri almaya çalışmıştır. Ancak Sokollu, her ne kadar şifrelerini çözemediği için mek-tuplann içeriğini öğrenememişse de, elçinin dışanya haber gönderdiğini padişaha bildireceği cevabıyla tehdide boyun eğmedi134. Ungnad, bu meselede işine yaramasa da, kendisine önemli hizmetler veren Solomon a 1577 de imparatorun yılda birkaç yüz taler maaş bağlamasını sağladı135. Gerlach, Ungnad ın yanı sıra İstanbul daki diğer elçilerin de Sokollu Mehmed Paşa ile halletmeleri gereken meselelerde Solomon un aracılığına başvurduklarını nakleder. İspanya Kralı II. Felibe nin temsilcileri, Osmanlılar la bir ateşkes imzalamak için gizli müzakereler yürütmek üzere 1577 de İstanbul a geldiklerinde aynı yolu izlediler. Hatta İspanyol temsilcinin Ungnad a anlattığına göre, iki yıl önce aynı maksatla İstanbul a gelen Jo-hann Peter Gusin, Solomon un yanında gizlenmişti. İki devlet arasında anlaşma imzalanması için harcayacakları emeğin karşılığında Sokollu ya 40 bin, Solomon a da 10 bin kron ödeneceği vaadedilmişti. Solomon, resmî bir sıfatı olmadan İstanbul a gelen Marigliano ile Şubat 1578 de mutabık kalınan ateşkes metninde aracı oldu. Fakat İspanya nın resmî elçisini ve hediyelerini göndermemesi yüzünden anlaşma yürürlüğe girmedi136. Toskana büyük dükü, aynı yıl Osmanlılar üe diplomatik ilişkileri sürdürmek istediğinde İstanbul da takip edeceği usûl konusunda Solomon Aşkenazi den tavsiye aldı. Solomon, 1583 de İstanbul daki İngiltere ve Venedik temsüdleri arasındaki küçük bir sürtüşmenin çözümünde kullanıldı. 1586 da İspanya üe padişah adına ön anlaşma şartlarım imzaladı137. Solomon, nüfûzu sayesinde bazı mansıpların dağıtımında et-küi olmuştur. 1591 de muhtemelen Yahudi menşeli olan Aron un Boğdan voyvodalığına getirilmesinde bu nüfuzunu kullandı. 1593 te çabalarının karşüığını almak için Yaş a gittiğinde kendisi Erdel voyvodasına teslim edüdi ve hapse atıldı. İstanbul daki İngüiz elçisi onun serbest bırakılmasını sağladı138. Selânikî, Kefeniğmesi denilen genç bir sipahinin Mayıs 1593 te Solomon Aşkenazi aracılığıyla Harem e ulaştırdığı hediyelerle yeniçeri kâtipliğini elde ettiğini yazar139. Venedik Balyosu Matheo Zane, Solomon un Fer-had Paşa nm adamı olduğunu kaydeder140. Nitekim Eflâk seferinde iken azledüen ve 9 Ekim 1595 te çiftliğinden alıp Yedikule ye hap-sedüen Ferhad Paşa, Solomon eliyle, Sadaret
30 Kaymakamı Damad İbrahim Paşaya kıymetli bir hançer göndermiş, fakat ertesi gün katledilmekten kurtulamamıştır141. Solomon Aşkenazi, 1602 de öldü. Kansı Boula Eksati, onun reçetelerini kullanarak Şehzade Ahmed in (I. Ahmed) çiçek hastalığını tedavi etti. Oğlu Nathan Aşkenazi de babası gibi hekim oldu ve 1605 de muhtemelen gizli bir diplomatik görevle padişahın nâmesini Venedik e getirdiğinde doj tarafından resmî törenle kabul edildi142. David Passi Portekiz de Marrano bir ailenin çocuğu olarak doğan David Passi nin hayatının ilk yıllarına dair bügiler yetersizdir. Venedik kaynaklarına göre, 1560-1570 arasında Yahudi bir tüccar olarak Ragusa da yaşadı ve Cumhuriyet adına gizli ajanlık yaptı. 1571 den sonra Venedik e taşındı ve uzun süre şehrin alenî Yahudiler in oturduğu Ghetto Vecchio bölgesinde ikamet etti143. David Passi, tam olarak tespit edilemeyen bir tarihte Osmanlı tâbiyetine girdi. Gerlach, Mayıs 1578 de bir Yahudi olan kürkçü Abraham ın evine gittiğini ve burada David isimli biriyle dinî konularda konuştuğunu yazar144. Adı geçen David in, David Passi ile aynı şahıs olup olmadığını söylemek zordur. Diğer taraftan Osmanlı malî kayıtlarında 987 den (1579-1580) itibaren karşımıza çıkan David isimli Yahudi mültezimin, Passi olması muhtemeldir. David, 16 Şevval ve 10 Zilkade 987 (6 ve 29 Aralık 1579) tarihli hükümlere göre, ortağı Mahmud ile birlikte, Ankara sancağındaki Cendere, Simsariye ve Boyahane mukataasını iltizam etmiştir145. Yine malî kayıtlar, David in Osmanlı İmparatorluğu ndaki İktisadî faaliyetlerinin bundan daha Önce başladığını gösteriyor. Rodos kadısına gönderilen 17 Zilkade 987 (5 Ocak 1580) tarihli hükümde, Rodos taki mukataalan iltizam eden David in bir senelik muhasebesinin görülmesi emredilmiştir146. 29 Zilhicce 987 (16 Şubat 1580) tarihli hükümle de Rodos iskele emini olan ve Rodos Kalesi nde oturan David in tahvili bittiğinden muhasebesinin yapılması istenmiştir147. Anlaşıldığı kadarıyla David Passi, 1580 lerde İstanbul a taşındı. Böylece faaliyetlerini ve Osmanlı yönetimi nezdinde itibarını daha da arttırdı. 1585 tarihli bir raporda, III. Murad için bir siyasî analiz hazırladığı iddia edilmiştir148. Aynı tarihlerde kendisine Nakşa düklüğü verilmişti. Passi, genel olarak Yahudi hekim Moses Benveniste ile işbirliği hâlinde çalışıyordu149. Benveniste, Siyavuş Paşa nm yakın adamlanndandı ve Venedik ten düzenli olarak para alıyordu150. David ile Moses in, Siyavuş Paşa nm ikinci başlatılan sikke tashihinden sorumlu oldukları, bu düzenlemeden zarar gören kapıkulu askerinin Nisan 1589 da Divân-ı Hümâyûn u bastıkları isyan sırasmda Passi nin de yaralandığı ileri sürülmüştür151. III. Murad ın isyanı bastırmada gerekli tedbirleri almadıkları için başta Sivayuş Paşa olmak üzere Divân daki bütün vezirleri ve bölük ağalarını azletmesine karşılık David Passi bu hadiseden sonra da mevkiini güçlendirerek muhafaza etti. Bilhassa 1589-1591 arasında Batı Avrupa meselelerinin hararet kazandığı İstanbul un diplomatik çevrelerinde isminden çokça söz ettirdi. İspanya Kralı II.
31 Felibe, İngüizler e ve Protestan Fransızlar a karşı daha rahat hareket etmek için Stefano Ferrari yi bir ateşkes anlaşması imzalamak üzere Kasım 1589 da İstanbul a gönderdiğinde, el altından David Passi ile de temas kurdu. İşin ilginç tarafı bu sırada David Passi, 1580 de tacını ve ülkesini İspanya Kralı II. Felibe ye kaptıran Portekiz Kralı Don Antonio nun tem-sücüiğini yapıyordu. Veziriazam Koca Sinan Paşa yönetimi ateşkes talebini geri çevirdiği İspanya ya karşı 1590 sonunda tehditkâr bir politika takip etmeye başladığında David Passi, yeni dönemin en gizemli aktörü oldu. Venedik Balyosu Lippomano, Passi nin bu yıllardaki faaliyetlerini şöyle tarif eder: Bu David bir gerçek için yüz yalan uydurmaktadır. Eğer yapabüseydi bize ihanet ederdi. Kendisi Portekizli Don Antonio nun temsücisidir ve İspanya kralı ona itimat etmektedir; Venedik in sıcak bir destekçisi ve padişahın güvenilir casusudur. 1591 in ilk günlerinde İspanya ya karşı büyük bir donanma inşasına başlandı. Bunun finansmanı planın David Passi den çıktığı iddia edilmişse de meselenin çözümünün Sinan Paşa ya ait olduğu görülür. Zaten üerleyen tarihlerde David Passi, İspanya ile gizlice haberleşmeyi sürdürdü ve Sinan Paşa aleyhtarı hiziple birlikte hareket etti. Hieronimo Lippomano nun raporlarına göre daha işin başında Sinan Paşa, David Passi ile çalışmayı III. Murad m baskısıyla kabullenmişti. David Passi nin tavsiyelerine kulak vermesi ve onu himaye etmesi yönünde III. Murad dan gelen ilk emri dinle-mediyse de padişahın, veziriazamın kendi adamları arasında David gibi Hristiyan âlemi hakkında geniş bilgiye sahip birisinin bulunmadığına dair İhtan üzerine geri adım attı. Zoraki teşrik-i mesai uzun ömürlü olmadı. Mart 1591 de Koca Sinan Paşa, geçen senenin Haziran ında Lehistan ile ön imzalan atılan banşı sekteye uğratmak için David Passi nin Leh şansölyeye kendisi aleyhinde bir mektup gönderdiği ortaya çıkınca kıyameti koparttı. David Passi, kendisini öldürmek isteyen veziriazamın hışmından, yeni Rumeli Beylerbeyi Saatçi Haşan Paşa ve III. Murad m himayesi sayesinde kurtuldu. İşin peşini bırakmayan Sinan Paşa, III. Murad ı Mayıs 1591 de Apostol Haşan Paşa yı azledip İstanbul dan sürmeye razı etti. Veziriazam, padişahtan aldığı izinle, Haşan Paşa mn adamlarını ve David Passi yi sorguya çekti. Böylece isimsiz olarak ya da başkalarının ağzından veziriazam aleyhinde saraya gönderilen kâğıtların birçoğunun kendisi tarafından kaleme alındığı anlaşılsa da David Passi, yine III. Murad m himayesiyle canım kurtardı. Sinan Paşa, nihayet Haziran sonlarında, tam olarak istediği şekilde olmasa da, David Passi den kurtuldu. III. Murad m emriyle Passi, Rumelihisan na hapsedüdi. Sinan Paşa, padişahtan derhal Passi nin öldürülmesini istedi, ancak müspet cevap alamadı. Bunun üzerine ya Kıbrıs ya da Rodos a sürülmesini rica etti. III. Murad, veziriazamın ısran karşısında David in Rodos a sürülmesini emretti. David Passi araya soktuğu adamlarla veziriazam üzerinde baskı kurarak ve Eflâk voyvodalığına tayini karşılığında yüklü miktarda rüşvet teklif ederek sürgün kararını geri aldırmaya
32 çalıştıysa da başarılı olamadı. Boynuna zincir vurulan David Passi, bir kadırgaya bindirilerek Rodos a gönderildi152. David Passi nin cezası, 2 Ağustos 1591 de Koca Sinan Paşa mn azledilmesi ve sadaret mührünün Ferhad Paşa ya verilmesiyle son buldu. Oğlu Arslan m, babasının Rodos a garazen sürüldüğüne dair arzuhâli kabul ve 18 Şevval 999 (9 Ağustos 1591) tarihli fermanla Rodos beyine David Passi yi serbest bırakması emredildi153. Passi, İstanbul a döndüyse de eski nüfuzunu bir daha geri kazanamadı ve kısa bir süre sonra öldü. İkinci Bölüm Zoraki Müslüman: Sabatay Sevi Sabataycı Hareketin Tarihî Temelleri Sabatay Sevi hareketi üzerinde araştırma yapanların çoğunluğu, bu hareketin 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yayılmasında Lehistan daki Yahudiler e yönelik baskı ve katliamların önemli olduğu görüşündedir. Ancak bunu abartılı bir izah tarzı kabul eden, Lehistan daki olayların etkisinin zannedildiği kadar fazla olmadığını düşünen araştırmacılar da vardır. İkinci gruptakilere göre, Yemen, İran, Hollanda, İtalya ve Fas a kadar yayılmış Sabatay hareketini yalnızca Lehistan daki gelişmelerle izah etmek inandırıcı değildir. Zaten Lehistan daki Yahudiler in başına gelenlerin bu kadar kısa bir sürede duyulup Sabatay ın işini kolaylaştırdığını iddia etmek pek de akla uygun değildir. Sabataycı hareketin kısa sürede yayılmasında yalnızca Yahudiler e yönelik baskı ve zulümlerin etkili olduğunu ileri sürmek de yeterli değildir. Her ne kadar Lehistan, İran, Yemen ve Fas ta 17. yüzyılda Yahudiler e yönelik baskılar artmışsa da Sabataycılığm yayıldığı bölgeler gözönünde bulundurulduğunda bu temellendirme eksik kalmaktadır. Zira baskı altında olmadan günlük hayatlarını idame ettiren Yahudiler arasında da bu hareket fazlasıyla taraftar bulmuş yahut etkili olmuştur. Hareketi, Yahudiler in ekonomik zorluklar içine düşmeleri ile izah etmek de Scholem e göre anlamsızdır. Zira bu, Lehistan için doğru olabilirdi ancak İstanbul, Selanik, Livomo, Amster-dam Yahudileri için o kadar doğru değildi. Bu bölgelerdeki Yahudiler ekonomik olarak rahattılar ve Sabataycı hareket en fazla buralarda taraftar buldu. Sabatay hareketinin daha çok ayaktakımı tarafından desteklendiği iddiaları da inandırıcılıktan uzaktır, ancak hareket karşıtlarına teselli vermesi adına iyi bir bahanedir. Bu açıklama, Sabatay Sevi dinini değiştirdiğinde hareketten koparılan itham etmek için Sabataycılar tarafından da iyi bir liman oldu. Buna rağmen hareket, sokak dilencileri kadar, çok zenginler tarafından da desteklendi. Sabataycılık üzerine yapılan son çalışmalarda, hareketin kısa sürede geniş bir alana yayılmasında ve yoğun bir taraftar bulmasında yerel etmenlerden ziyade 16. yüzyılda Galüe deki Safed de doğup 16. yüzyılda Yahudiler arasında hâkim olan Luriacı Kabakçılık anlayışının etkili olduğu kanaati genel kabul görmeye başlamıştır. 1492 de Yahudüer in İspanya dan sürülmesiyle birlikte Kabala anlayışında köklü bir değişim meydana geldi. Daha önceki dönemlerde Mesih anlayışının fazla
33 olmadığı Kabalacılık ta, bu sürgünlerin de etkisiyle Mesih beklentisine dair görüşler hâkim olmaya başladı. Mesih beklentisi 1500lerin başlarında arttı, ancak bu beklenti 1530 da hayal kırıldığı üe sona erdi. Bu tecrübeye rağmen Safed merkezli olmak üzere Kabakçılık anlayışında güçlü bir Mesih beklentisi giderek arttı. Safed Arslanı olarak bilinen Isaac Luria Aşkenazi üe onun talebelerinin Kabalacılık a yaptığı eklemeler ve bunların hızla Yahudiler arasında yayılması 16. yüzyılda Mesih in gelişinin yaklaştığı inancının yayılmasını sağladı. Luria mn müridi olduğu iddia edilen Isreal Sarug, Mesihci Kabalacı görüşü Avrupa ya taşıdı ve bunun daha iyi anlaşılması için Avrupa'nın muhtelif yerlerinde okullar açtı. Böylece Yahudiler arasındaki Mesih beklentisi dünyanın birçok bölgesinde ortak bir beklenti hâline geldi. Bu arada alenen veya gizli olarak Mesih olduğunu iddia edenler türemeye başladı. Yeni Kabalacı görüşün Yahudiler arasında hızla taraftar bulmasında sürgüne getirdikleri yeni yaklaşım tayin edici en önemli amillerdendir. Zira bu görüşe göre, Yahudiler in ülkelerinden sürülmeleri yalnızca üahî bir ceza, inançlarının sınanması için bir imtihan ve günahların diyeti değüdi. Bilakis, kökleri yaratılışa kadar uzanan Yahudiler e verilmiş İlahî bir misyondu ve bu misyonu da ancak Yahudiler yerine getirebilirdi. Bu görüş Yahudiler e yeni bir ümit verdi ve kurtuluşun ancak bununla mümkün olduğu inancı yayıldı. Böylece hem sürgünün acılan ilahı bir misyonu yerine getirmekle telafi edilmeye hem de Mesih beklentisiyle ümitler taze tutulmaya çalışıldı. Daha da önemlisi Yahudüer in çektiği acıların Mesih in gelmesi için bir aşama olduğu inancı aşılanarak hem Mesih beklentisi arttırıldı hem de çekilen acılara üahî bir misyon verildi. Luriacı Kabakçılık, dünyanın birçok bölgesinde açılan okul-lan ve daha da önemlisi vaizleri vasıtasıyla Yahudiler arasında hızla yayıldı. 1630 dan itibaren matbaanın etkin olarak kullanılmasıyla da Luriacı Kabalacılık ı anlatan eserler dünyanın dört bir yanındaki Yahudüer e ulaştmldı. 17. yüzyılda Luriacı Kabalacıhk a dair kitapların hızla artması bir tesadüf değildi; zira bu yüzyılda Mesih in zuhur edeceği kanaati ve bu yüzden Yahudüer in Filistin de toplanmaları gerektiği inancı hâkimdi. Nathan Shapira adlı Lu-riacı Kabalacüık ı yaymak için çabalayan bir yazar Tov ha-arets (Ülkenin İyiliği) adlı eserinde Mesih beklentisi ve Yahudüer in Füistin de toplanmaları ile ilgili şu üginç tespitlerde bulunmuştur: Büiniz ki sürgünleri toplamak için Mesih in Filistin e geldiği gün (Filistin de) 7 bin Yahudi bulunacağına ilişkin bir geleneğe sahibiz. O gün Füistin deki ölüler dirilecekler ve ateşten duvarlar Kudüs ten gidecek... O gün Filistin deki ölüler eski hayatlarına geri dönecekler ve yeni tinsel yaratıklar olacaklar. Ve (Mesih geldiği zaman) orada hayatta olan yedi bin kişi yeni bir yaratılış, yani düşüşünden önce Âdem in vücudu ve Musa nın vücudu gibi tinsel bir vücut olacaklar ve havada kartallar gibi uçacaklar -bütün bunlar geri dönen sürgünlerin gözleri önünde gerçekleşecek. Geri dönen sürgünler (Füistinli) kardeşlerinin yeni bir yaratılış olduklarım ve Tann nm ağzından Yasa yı öğrenecekleri aşağı cennete doğru havada uçtuklarını gördükleri zaman kalpleri
34 keder ve yeisle dolacak ve Biz de diğerleri gibi Yahudi değil miyiz? Niye onlar tinsel varlıklar oldular da biz olmadık? diyerek Mesih Kral a şikâyette bulunacaklardır. O zaman Mesih onlara diyecektir ki, Tann nın adaletinin kısasa kısas olduğu herkesçe bilinmektedir. Onlar saf bir ruh edinmek için diasporadan Filistin e gelmeye gayret edenlerdir, ne paralarını ne de çabalarım esirgeyenlerdendir, denizden ve karadan gelip de denizde boğulmaktan veya zalim efendiler (korsanlar) tarafından esir edilmekten korkmayanlardır: onlar öncelikle vücutları ve paralarıyla değil de tinleri ve ruhlarıyla ilgilendiklerinden dolayı tinsel varlıklara dönüştürüldüler-kısasa kısas. Fakat onlar gibi Filistin e gelebilecekken tamahkârlığınız yüzünden gelmeyi başaramayan, ruhlarına ve tinlerine daha az değer verirken servetinizi ve vücutlarınızı başlıca meseleniz yapan sizler: cismani olarak kalacaksınız-kısasa kısas. Tamah ettiğiniz paraya gelince biliniz İd, Tanrı size zenginlikler verecektir... Fakat vücutları ve sahip olduklarıyla değü de yalnızca tinleriyle ügüenenlere gelince Tanrı onlardan yeni yaratılış vücuda getirecek ve onları cennete götürecektir1. Sabatay Sevi'nin Ailesi Sabatay Sevi nin babası Mordecai Sevi, Mora yarımadasında ticaretle meşguldü. Scholem e göre Mordecai, Aşkenaz asıllı olmalıydı ve Patras da diğer aile fertleri ile birlikte yaşamaktaydı. Ancak Mordecai nin Alman asıllı olduğu yönündeki iddianın sağlam delilleri yoktur. Türkler in Mordecai yı Kara Menteş lakabıyla andıkları rivayet edilmekte ise de bu da tetkike muhtaçtır. Bizzat Sabatay Sevi, kendisi ve ailesi hakkında araştırmalar yapan Hristiyanlar a, babasının Mora da ve daha sonra da İzmir de tavuk ve yumurta ticareti ile meşgul olduğunu, ilerleyen yıllarda İzmir de bazı İngiliz tüccarların komisyonculuğunu ve temsilciliğini yaptığım anlatmıştır2. Mordecai nin Mora dan İzmir e gelmesinde İzmir in Girit Savaşı sebebiyle giderek öneminin artması ve bir ticaret merkezi hâline gelmesi etkili olmalıdır. Girit Savaşı nda Venedik in İstanbul un Akdeniz den deniz ulaşımını kapattığı ve dönem dönem Osmanlı payitahtının kıtlık tehlikesiyle yüzleştiği yıllarda İzmir ön plana çıkmaya başlamıştı. Batılı devletler, konsolosluklarını ve temsilciliklerini Sakız dan İzmir e taşıdılar. Şehrin nüfusu 1653 de 90 bine ulaştı. İşte böylesine ticarî canlılığın ve nüfusun arttığı bir dönemde birkaç dil bilen Mordecai, İzmir de aranılan kişilerden olmalıydı3. Sabatay Sevi nin annesinin soyadı kesin olarak tespit edilememişse de adının Clara olduğu büinmektedir. Clara, 1666 dan birkaç yıl önce öldü ve İzmir deki Yahudi mezarlığına defnedildi. Burası zamanla Sabatay Sevi taraftarlarının önemli ziyaret yerlerinden biri oldu. Hatta bazı Sabatayist yazılarda Sevi nin annesini dirilttiği rivayetleri kaydedilmiştir4. Mordecai nin üç oğlu vardı ve Sabatay Sevi bunların en küçüğü idi. Sabatay ın ağabeyleri Elias ve Yosef, babalarının mesleğinde, yani ticarî mümessülikte devam ettiler. İlerleyen yıllarda zenginleştiler ve İzmir deki Yahudi cemaatinin önde
35 gelenleri arasına girdiler. Bazı kaynaklarda Sabatay ın bir de kızkardeşi olduğu iddia edilse de bu araştırmacılar tarafından şüphe üe karşılanmıştır5. Mordecai, bir süredir muzdarib olduğu gut hastalığının vücudunu yıpratması neticesinde 1663 de İzmir de öldü ve buradaki Yahudi mezarlığına defnedildi. Aynı yü Mordecai nin kardeşi de öldü. Sabatay m babası ve amcasının mezar taşlan, Scholem in tespitlerine göre, I. Dünya Savaşı başladığında hâlâ Yahudi mezarlığında bulunmaktaydı6. Sabatay Sevi'nin Doğumu, İlk Eğitimi ve Mesihlik İlanından Önceki Hayatı Sabatay Sevi, ı Ağustos 1626 da İzmir de doğdu. Doğum tarihi İbrani takvimine göre 5386 yılının Ab ayıran 9. gününe rastlıyordu. 9 Ab, Yahudiler için önemli bir gündü. Zira bugünde mabetleri Romalılar tarafından yıkılmıştı. Aynca Yahudiler, kendüerini kurtaracak Mesih in de 9 Ab da doğacağına inanıyorlardı. Doğduğu gün Şabbat, yani Cumartesi olduğu için kendisine Sabatay ismi verildi. Haftanın Yahudiler için en kutsal gününde doğmuştu7. Ailesi, küçük yaştan itibaren okumaya çok meraklı olan Sabatay ı, babalan gibi ticaretle uğraşan kardeşleri Elias ve Yosef in aksine, haham yapmaya karar verdi. Tevrat ve Talmud okuyan Sabatay, Kabala ya, yani gelenek manasına gelen ve İspanya da gelişen Yahudi mistisizmine merak salmıştı. Eğitiminin ük altı yılında Isaac di Alba dan dersler aldı. Daha sonra İzmir de Rabbiler in en önde gelenlerinden Yosef Eskapha dan dersler almaya başladı. Eskapha dan Talmud a dair bilgisini zenginleştirdi ve Rabbanilik hakkında geniş bilgi sahibi oldu. Bu yüzden Sevi nin ilk üstadı olarak Eskapha kabul edilmektedir, ancak mesihliğini ilan ettikten sonra talebesi ile üstadı arasında çatışmalar da başlayacaktır. Sabatay, 15 yaşma geldiğinde normal eğitimim tamamladı. Artık babasımn evindeki odasında inzivaya çekilerek daha zahidâne bir yolu tercih etti ve 18 yaşından itibaren de Kabala üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Ailesinin diğer fertleri İzmir in sayılı zenginleri arasına girdiklerinden Sevi maddî bir zorluk yaşamadan dinî eğitimine devam etti. Sabatay Sevi nin Kabala ya merak saldığı yıllarda Luriacı Kabala, dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler arasmda moda olmuştu, buna rağmen Scholem in araştırmaları sonucunda gençlik yıllarında Sevi nin Luriacı Kabala anlayışından uzak durduğu, hatta belirli bir dönem muhalif kaldığı ortaya çıkmıştır. Zira Lu-riacı Kabala mn en ayırt edici hususiyetlerinden biri olan dua sırasındaki özel meditasyonlardan hassaten kaçınmıştır. Bununla birlikte Sabatay Sevi, farklı davranışlar sergilemeye başlamıştı. Artık haftada birkaç kez İzmir sahiline giderek denizde yıkanıyor, sık sık oruç tutuyordu8. Genç Sabatay Sevi, garip davranışları sebebiyle İzmir deki Yahudiler arasında tanınan biri hâline geldi. Özellikle gençler arasında merak uyandırıyordu ve birçok genç ondan Talmud ve mistik bilgilere dair dersler almak için Sevi nin babasının evine akın ediyordu. Derslerden sonra Sevi ve talebeleri topluca sahile gidiyor ve
36 yıkanıyorlardı. Kalabalık gruplar hâlinde İzmir kırlarında dolaşıyor ve gizemleri çözmeye çalışıyorlardı. Sabatay Sevi, ilham sahibi bir adam olarak görülüyordu9. Sabatay m doğumundan 41 yıl sonra İzmir e İngiltere konsolosu olarak tayin edilen ve Sevi hareketi hakkında en önemli müracaat eserini kaleme alan Rycaut10, Sevi nin ilk yıllan hakkında şu bilgileri verir: Sabatay Sevi, Mordecai Sevi nin oğluydu. Mordecai, doğuştan İzmirli ydi ve oranın bir yerlisiydi. Kendisi burada bir İngiliz tüccanna simsarlık yaparak geçimini kazanıyordu. Bu şahıs ölümünden önce çok hastaydı. Kendisinde gut ve diğer bazı rahatsızlıklar vardı. Fakat oğlu Sabatay Sevi, kendisini öğrenim ve eğitime adayarak İbranice de ve Arapça da dikkate değer bir uzman oldu. Özellikle de kutsallık ve metafizikte o kadar kurnaz bir öğrenciydi ki yasalarında yeni bir doktrin yarattı...11. Sabatay Sevi, 20 yaşına geldiğinde, yani ı646 da ilk evliliğini yaptı, ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Zira Sabatay, adı tespit edilemeyen ilk eşine elini bile sürmedi. Bunun üzerine eşi, Yahudi mahkemesine müracaat ederek kocasından boşandı. Sabatay Sevi, ilk evliliğinden kısa bir müddet sonra İzmir in saygın ailelerine mensup bir kızla ikinci evliliğini yaptı fakat bu da uzun soluklu olmadı. Çünkü Sabatay Sevi, ikinci eşine de elini sürmedi. Bunu kabullenemeyen ikinci eşi de mahkemeye müracaat ederek Sabatay dan boşandı. Sabataycı hareketin ve Kabala nın dünyadaki en önemli uzmanlarından Scholem, eşleri karşısındaki bu tavrının Sabatay Sevi nin manik-depresif psikoz olmasından kaynaklandığı kanaatindedir12. Sabatay Sevi nin giderek tuhaflaşması yalnızca evliliklerinde müşahede edilmedi, tavırlarında da ciddi bir değişim gözle görülür şekilde dikkat çekmeye başladı. Bazı araştırmacılara göre bu onun manik-depresif psikoz olmasının en ciddi göstergesiydi. Zira daha yirmili yaşlarının başında iken arkadaşları ile buluştuklarında İşaya I4:i4 teki Bulutların tepesine çıkacağım; en yüksekteki gibi olacağım sözlerini okurken kendisinin de uçtuğu zannma kapılmıştı. Bir defasında da, arkadaşlarına, havada durduğunu ve bunu görüp görmediklerini sordu. Arkadaşları hayır cevabı verince onlan suçladı ve arınmaya davet etti13. İlerleyen yıllarda Sabatay Sevi nin iddiaları giderek aşınlaş-maya başladı. Etrafındakilere kendisinden büyük şeyler beklemeleri gerektiğini telkin ediyordu. Hatta bir defasında kendisinin Haz-reti Davud un mesih oğlu olduğunu dahi söyledi. Lâkin Sabatay kendisini ilk defa Mesih ilan ettiğinde İzmir Yahudileri arasında büyük bir ilgiye mazhar olmadı. Zira bu yıllarda ona bir budala gözü ile bakılıyordu. Ağabeyleri dahi bu hâline üzülüyor ama bütün telkin ve uyanlarına rağmen Sabatay iddialann-dan vazgeçmiyordu14. Artık 22 yaşma gelmişti. Sabatay ruhsal kınlmalar yaşarken, yukanda da belirtildiği üzere Luriacı Kabakçılık tarafından uzun süredir işlenen Mesih beklentisi, özellikle Lehistan dakilerin başına gelenlerin tesiriyle dünya Yahudileri arasında zirveye ulaştı. 1648 Lehistan'da Yahudiler'e Yönelik Baskılar ve Sabatay Sevi
37 Avrupa da muhtelif tarihlerde Yahudüer e yönelik zulüm ve baskılarda bulunulmuştu. Bunlann en şeditlerinin ve Yahudi tarihini etküeyenlerinin başında ise şüphesiz 1648 deki Lehistan olaylan gelir. 1648 de Bogdan Hemilnitsky liderliğinde vuku bulan Kazak İhtilali, yüzyıla damgasını vuran hadiseler arasındadır. Lehistan ın Doğu Avrupa daki topraklarının kısmen Moskova kısmen Osmanlı İmparatorluğu eline geçmesiyle neticelenen bu hareket, Jan So-biesky liderliğinde Osmanlı karşıtı cepheye dönüşen ölümcül intikam hareketinin de kaynağı oldu. Kesin olarak Lehistan a karşı yürütülen Kazak İhtilali, halen tartışılmakta olan bir gelişmenin de temelim teşkil eder. Bu ihtilal, Bogdan Hemilnitsky nin Lehistan a karşı isyan çağrısı ile başladı. Hemilnitsky, isyan çağrısını muhtevi metinde, Yahudi katliamına yol açan sözler de sarfetti:...eski dinimizin, halkımızın düşmanlarını, panlar denilen kendi ümeramızı ve onların hizmetinde olan Yahudiler i de katledin, kutsanmış topraklarımızın temizliği için...15. Hemilnitsky, Lehistan karşısında kazanmayı planladığı özerk bir Kazak Devleti statüsünü koruma altına almak üzere önce Osmanlı ya müracaat etmiş, ancak amacına ulaşamamıştır. Akabinde Moskova ya yönelmiştir. Bu süreçte Pe-reslav Antlaşması (1654) cereyan etmiştir. Pereslav Antlaşması, kurulma aşamasındaki ilk Kazak Devleti nin Moskova himayesine girmesine yol açmış, bu yüzden Doğu Avrupa daki güç dengelerini kökünden sarsmıştır. Bu aşamada yeni kurduğu devlete muayyen bir koruma sağlayan Hemilnitsky, Ukrayna toplumu üzerinde tasallut mevkiinde bir nüfuz kurmuş olan Yahudüer in tasfiyesine yönelmiştir. Bu hadise ile ilgili tarihî kaynaklara yansıyan bilgiler son derece spekülatiftir. Bu konuda araştırma yapan bazı tarihçiler, holokost olarak takdim edilen Lehistan daki Yahudi meselesinin modem bir inşa olduğu kanaatindedirler. Bunlardan birisi olan Kohut, Yahudi katliamının abartılı bir şekilde soykırım mertebesine yükseltilmesinin modern bir algının ürünü olduğunu söyler16. Bu sahada araştırma yapan en önemli araştırmacılardan olan Stampfer, bütün argümanları değerlendirmiş, nihai olarak kendi tespitlerini ortaya koymuştur. Stampfer e göre, katledilen Yahudi sayısı değişik kaynak ve araştırıcılar tarafından en az 6-7 bin, en fazla 67 bin olarak verilmiştir. En az tahminde bulunan kişi, Jaroslavv Pelenski dir17. Kohut ve Stampfer e göre, ihtilal esnasında ve sonrasında Yahudiler e karşı yürütülen kuvvetli tasfiye ve katliam, sistemli ve planlı bir holokost olmaktan uzaktır. Bu süreçte Yahudiler, Ukrayna toplumu üzerinde özellikle malî sahalarda tam bir hâkimiyet kurmuşlardı. Lehistan soyluları ile müştereken yürütülen zorba hâkimiyetinde onlann da katkısı büyüktü. Ukrayna elitleri, Lehistan Sızlatası na duydukları kin ve nefret içinde Yahudilere de önemli bir yer ayırmışlardı. Bunun sebebi, Sızlata nm köylü üzerinde kurduğu zorba hâkimiyetin malî yönünü Yahudiler in icra etmesiydi. Yahudiler, mültezimlik alanlarını, Almanya ya tahıl ihracatını tekellerine almışlardı. Öte yandan Lehistan ın Katolik Mezhebi
38 doğrultusunda yaptığı zorba uygulamaları da bizzat icra ediyorlardı. Bu yüzden, Yahudiler e karşı Ortodoks inancı çerçevesinde büyük bir infial meydana gelmişti. Yahudiler e karşı yürütülen tasfiye hareketinin psikolojik-tarihî temelini burada sorgulamak gerekir18. Günümüz Ukrayna tarihçilerinden Ferhat Turanlı, arşiv kaynaklan çerçevesinde yaptığı değerlendirmede şu sonuçlara ulaşmıştır: O dönemde Ukrayna topraklannda en fazla 40 bin civannda Yahudi nüfusu bulunuyordu. Bunlann en fazla 20 bininin, Kazak ordusunun Polonya ya (Reç Pospolita ya) karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşlan sırasında öldürülmüş olması mümkündür.19 Ama bu olayın etnik, dinî çatışma olmadığının altı çizilmelidir20. Bu değerlendirme, Stampfer in tespitleri ile de örtüşmektedir21. Meselenin mahiyeti ne olursa olsun Lehistan daki olaylar Yahudiler arasında dehşet ve endişe ile karşılandı. Acı haberler farklı bölgelere sığman Yahudiler tarafından dindaşları arasında hızla yayıldı. Bunun üzerine dindaşlarına yardım eli uzatmak için Yahudiler arasında para toplanmaya, bu maksatla demek ve cemiyetler kurulmaya başlandı. Lehistan daki gelişmelerin haber alındığı ve yardım seferberliğinin başladığı merkezlerden biri de İzmir idi22. 1648 de Lehistan daki Yahudiler in katledilmesi, Luriacı Kabakçılık tarafından Mesih in gelişinin işareti olarak yorumlandı. Zira bu akıma göre Mesih gelmeden önce Yahudiler büyük çileler çekecekti. Buna Mesihlik acılan deniliyordu ve Lehistan daki katliam bu acılardan biri olmalıydı. Buna rağmen 1648 de Mesih ortaya çıkmadı. Bu durum bazı Yahudiler arasında ciddi manevî çöküntülere sebep oldu ve bazıları Hristiyanlığa geçtiler23. İsveç ile Rusya arasındaki 1655-1656 savaşı, Yahudiler in acı-lanna yenilerini kattı, ancak bu acılar da Mesihlik acılan olarak görüldü. Yahudiler in acılarının ardı ardına gelmesi, mesih beklentisini iyiden iyiye güçlendirdi. Zira Luriacı Kabalacılık a göre me-sihin gelişi yaklaştığında Yahudiler kesintisiz acılar çekeceklerdi. Bütün bu beklentiler Sabatay Sevi nin manevî dünyasında da kırılmalara sebep oldu ve buna rağmen henüz yakın çevresindekiler dışındakilere mesih olduğunu ilan ettiğine dair tarihî delil yoktur. Bilakis 1650lere kadar İzmir de kalması, talebe ve arkadaşları ile birlikte Kabala eğitimine devam etmesi hâlâ Mesihlik iddiasını Yahudiler in geneline dillendirmediğini göstermektedir24. Sabatay Sevi, 1651 ile 1654 yıllan arasındaki bir tarihte Yahudi cemaati tarafından önce dışlandı, sonra da İzmir den uzaklaştırıldı. Sevi, İzmir den sürülünce Kabala öğretisinin yoğun ilgi gördüğü Selanik e taşındı25. Selanik te iyi bir şekilde karşılandı ve etrafında insanlar toplanmaya başladı, ancak tuhaf davranışlan kısa sürede Sevi aleyhinde söylentilerin dolaşmasına sebep oldu. Tepkiler daha çok Sevi nin Semavî Ad ı ağzına almasmaydı. Sevi ise, tepkilere, kendisinin Mesih olduğu ve ismi söylemesinin kendisi için yasak olmadığı karşılığını veriyordu. Bu tavır, Sevi nin mahkeme kararıyla Selanik ten de kısa süre sonra kovulmasına sebep oldu. Sabatay Sevi, Selanik ten kovulduktan sonra 1658 e kadar Mora nın muhtelif bölgelerinde dolaştı. 1658 de ise İstanbul a geldi.
39 Rycaut, Sevi nin Selanik sürgün günleri hakkında şunları kaleme almıştır: Sürgünde olduğu süre zarfında, çok güzel bir kadınla tanışacağı şimdi Selanik denen Thessalonica ya gitti. Fakat bir kadını idare edecek malî durumu olmadığından, ya iddia edildiği üzere kadınlar hususunda iktidarsız olmasından ya da kadının onun gözüne girememesinden dolayı, kadın ondan boşandı26. Sabatay Sevi İstanbul'da (1658-1659) Sabatay Sevi, Selanik ten kovulmasına rağmen İstanbul da bir âlim gibi karşılandı ve Osmanlı payitahtına geldiğinde maddî durumu da oldukça iyiydi. Fakat zamanla burada da tuhaf hareketler sergiledi. Bunlardan en ilginci, pazarda büyük bir balık alıp, onu bebek gibi giydirerek beşiğe yatırmasıydı. Bu hadiseden sonra Sabatay Sevi, İstanbul daki Yahudüer tarafından da akıl hastası olarak görülmeye başlandı, Yahudi mahkemesinin bir yetküisi Sevi ye 70 kırbaç vurdu ve mahkeme onunla iletişime geçmeyi yasakladı27. Verilen cezalara rağmen Sabatay, tuhaf ve muhalif hareketlerinden vazgeçmedi. Bunların en tahrik edicisi de üç hac bayramını tek günde kutlamasıydı. İstanbul Yahudi cemaatini tahrik eden bir diğer gelişme de Sabatay m kendisine yeni dinî yasalar gönderildiği iddiasıydı. Sabatay Sevi, artık İstanbul da da istenmeyen adam ilan edildi ve şehre gelişinden sekiz ay sonra sürüldü. Sevi nin, Yahudiler e büyük zarar veren bir yangın çıkması üzerine İstanbul dan kovulduğu iddia edilse de bu doğru değildir. Zira 1659 da Yahudiler in meskûn olduğu mahallerde büyük tahribata sebep olan bir yangın yaşanmamıştır. Böyle bir yangın 17 Temmuz 1660 da çıkmış ve Haliç teki Ayazmakapısı nda başlayıp kısa sürede çevreye yayılmıştır. Şiddetli rüzgâr sebebiyle alevler kısa sürede söndürülememiş, İstanbul un büyük bir kısmını küle çeviren yangında binlerce ev ve işyeri yanmıştır29. Sabatay Sevi, bu yangını Konstantiniye de maruz kaldığı hakaretlerden dolayı değil de bunda Tann mn halkını nedamete davet eden parmağını gördüğü için memnuniyetle karşıladı30. Sabatay Sevi Kudüs Yolunda (1662) Tuhaf hareketleri sebebiyle İstanbul dan da kovulan Sabatay Sevi, tekrar baba evi olan İzmir e döndü. Sürgün edildiği şehre girdiğinde büyük bir tepki ile karşılaşmadı. Bilakis âdeta yok far-zedildi. Sanki birkaç yıl önce hiçbir şey olmamış gibiydi. Sabatay, İzmir de kaldığı üç yıl (1659-1662) boyunca tuhaf davranışlar sergilemeye devam etti. Ağabeylerinin sürekli Filistin e gitmesi yönündeki telkinlerine ve etrafmdakilerin baskılarına daha fazla dayanamadı ve 1662 de Kudüs e gitmek üzere yola koyuldu. Yolculuk için gerekli para ve diğer şeyler ağabeyleri tarafından temin edildi31. Kudüs e deniz yoluyla gitmeyi tercih eden Sabatay Sevi, yolda Rodos a uğradı ve adada bir aydan fazla misafir edildi. Burada yine etrafına insanların toplanmaya başlamasını fırsat bilen Sevi, Kabala üzerine konuşmalar yaptı. Rodos un ardından Trablusşam a geçti.
40 Trablusşam dan sonra Kudüs e gitmekten vazgeçti ve 1662 de32 Mısır a geçti. Mısır seyahati, Sabatay Sevi ve hareketi için önemli bir dönüm noktası oldu. Zira Kahire de Mısır Yahudileri arasında nüfuz sahibi olan Raphael Yosef adında zengin bir Yahudi yle tanıştı. Raphael Yosef, Mısır Yahudileri nin başı ve Bâbıâli nezdindeki temsilcisiydi. Ayrıca Mısır ekonomisinin en önemli aktörlerinden biriydi. Zira çelebi ünvanh Yahudi temsüci aynı zamanda Mısır valisinin hazinedarı, darphane amiriydi. Bunların yanında Mısır ın ileri gelen idarecilerinin en önemli borç para kaynağıydı ve İskenderiye limanı gümrük eminliği yapıyordu. Osmanlı hâkimiyeti altındaki Mısır da Yahudiler i yöneten çelebi dinî değil malî bir otoriteydi; Mısır darphanesini ve bütün bankacılık faaliyetlerini yöneterek beylerbeyinin defterdarlığını yapardı33. Osmanlı fethinden önce Mısır daki Yahudi topluluğu genellikle nagid isimli bir hekim olan bir haham üe yönetilirdi. Nagjdler 11. yüzyılın sonlarına doğru Filistin de bağımsız bir haham otoritesi olarak ortaya çıktı ve Arapça ra is al-yahud ünvanım aldılar. Fakat 16. yüzyılda Osmanlılarla birlikte nagidliğin yerine çelebilik geldi. Çelebinin ana görevi cemaatin imparatorluk hâzinesine vergilerini ödediğini garanti altına almaktı34. Raphael Yosef, kişisel olarak da zahidâne bir hayat yaşıyor, oruç tutuyor ve zengin olmasına rağmen lükse kaçmaktan imtina ediyordu. Bunların yanında Kabala ya da merak salmıştı. Raphael in bu özellikleri onun kısa sürede Sabatay Sevi ile tanışmasına vesile oldu35. Birkaç ay Mısır da kalan Sabatay Sevi, 1662 yazında Kudüs e gitmek üzere yola çıktı. Kudüs yolunda Gazze ye uğradığı, burada Nathan Benjamin Levi yle tanıştiğı ve onun evinde kaldığı yönünde rivayetler varsa da36 bu, Scholem tarafından inandırıcı bulunmamışür. Zira Scholem in tespitlerine göre Nathan, 1662 de Gazze de yaşamıyordu37. Sabatay,Sevi, nihayet 1662 kışında Kudüs e ulaştı. Sabatay geldiği sırada Kudüs te yaklaşık 300 Yahudi aile bulunmaktaydı38 ve bunların ekonomik durumu genel itibariyle zayıftı. Bunda Kudüs ün 17. yüzyıl itibariyle önemli bir ticaret merkezi olmaması, ana yollardan uzak olması ve arazinin tanma elverişli olmaması tayin ediciydi39. 1662 yılı itibariyle Kudüs Yahudileri arasında hummalı bir koşuşturmaca vardı. Zira 1648 de Lehistan da katliama uğrayan dindaşlarından geriye kalanlara yardım eli uzatmak için dünyanın farklı bölgelerine temsilciler göndermeye başlamışlardı. Sabatay Sevi nin Kudüs e vardığı tarihlerde şehirde Luriacı Kabalacılık ın önemli temsildleri de bulunuyordu. Safed in zamanla önemini kaybetmesiyle birlikte buradaki Luriacı Kabalacılar ın bir kısmı Kudüs e göç etmişti40. 1671 de Safed e ikinci defa gelen Evliyâ Çelebi de şehrin ıssız hâline şahit olmuştur41. Seyyah, İsrailoğullan nın aslî vatanı olarak nitelendirdiği Safed hakkında şunları kaleme almıştır: Hâlâ Sayda eyâletinde sancakdır. Ammâ iltizâm ile tasarruf olunur... Mâ-tekaddem Şâm eyâleti olmak ile hîn-i tahrîrde tîmâr 106 ve ze'âmet 9.
41 Bunlar sefere me mûr ol-mayup âyende vü revendeyi ve huccâc-ı müslimîni ziyâretlere ve Kudüs e ve Şâm a ve bender iskelelere götürüp getirmeğe me mûrlardır. Alaybeğileri ve çeribaşılan vardır. Ve üç yüz akçe şerif kazâdır. Ve nâhiyesi dörd yüz âsî kurâdır. Senevî kadıya altı Hse hâsıl olur. Kafası harâbdır. Dizdârı ve merdüm-i hisârı ve kethudâyeri ve yeniçeri serdârı ve âyânı yokdur. Ammâ Yahûdîsi çokdur... Ol cebel-i müntehânm zirve-i âlâsında şekl-i müdevver bir sengîn-bünyâd bir kal a-i köhne-âbâddır. Ammâ hîn-i fetihde Melikü t-tâhir Efrenc elinden feth etmede üsret çeküp bâzı yerlerin münhedim etmiş. Hâlâ içinde keçi ve koyun kışlar. Benî âdemden ve imâretden bir şey yokdur... Mâ-tekaddem içinde on iki bin Yahûdî sâkin imiş. Ammâ hâlâ iki bin mikdân kalmışdır... Müselmâıundan Yahûdîsi çokdur... Cümle yedi mahalle Yahûdî tokuz bin harâcdır. Mâ-tekaddem yetmiş bin Yahûdî mevcûd bir şehr-i mu'azzam imiş. Hâlâ kat-enderkat dere ve depeler üzre hâneleri ma'mûrdur. Ammâ içinde benî âdemden bir ferd-i âferîde yokdur. Cümlesi şehr-i Selânik e göçmüşler. Mâ-tekaddem bu şehirde üç bin Sıfet keçesi işlenir kârhâne var imiş. Hâlâ kırk kârhâne kal-mışdır. Sıfet keçesi rub -ı meskûnda meşhûr-ı âfâkdır... Ve kavm-i Yahûdâ nm bu şehirde kesretinin sebebi oldur kim Benî isrâ îl kavminin vatan-ı aslîleridir ve bilâ-teşbîh kâbeleridir. Beytü lhazeni ve cümle peygamberleri ve peyamberzâdeleri bunda neşv [ü] nemâ bulup bunda medfunlardır. Tevârîhlerinde evsâf-ı Sı-fet içün yedi mücelled kitâb vardır42. Sabatay, Safed den gelen Luriacı Kabalacılar ile kısa sürede temasa geçti ve tanıştı. Her sabah Talmud akademisine gidiyor ve buradaki âlimlerle fikir teatisinde bulunuyordu. Şehre gelişinden birkaç ay sonra burada bir ev satın aldı. Sabatay Sevi, artık günün büyük bir kısmını evindeki odasında inzivaya çekilerek geçiriyordu. Evden çıktığı günlerde ise genellikle şehir dışındaki Yuda Çölü ndeki dağlara veya mağaralara gidiyordu. Sabatay m münzevî hayatı Kudüs teki Yahudiler ve Hns-tiyanlar tarafından anormal karşılanmasa gerek. Zira şehirde her iki dinî zümre arasında da inzivaya çekilen din adamlan vardı. Sabatay Sevi den dokuz yıl sonra Kudüs e gelen Evliyâ Çelebi, manastırlarda inzivada yaşayanlar hakkında önemli bilgileri verir43. Çöllerde gezen, mezarlıklarda dolaşan Sabatay Sevi, Kudüs e geldiğinde henüz Mesih olduğunu ilan etmemişti. Bazı kaynaklarda etrafında insanların toplandığı iddia edilse de bu doğru değildir. Kudüs Yahudileri nin Sabatay Sevi nin şehre gelişinden önce başlayan ekonomik sıkıntıları, bu tarihlerde daha da artmıştı. Kudüs Mutasarrıfı Uşşak Paşa nm44 fazla vergi talep etmesi üzerine şehirdeki Yahudiler in bir kısmı başka yerlere göç etmişti. Şehirde kalanlar ise mutasarrıfın istediği parayı bulmak üzere hal çareleri arıyorlardı. Bulunan çare, Sabatay Sevi yi yakın dostu Mısır Yahudileri nin başı Raphael Yosefe göndermekti45. Yardım talep etmek üzere Raphael Yosef in46 yanma gitmeyi kabul eden Sabatay Sevi, 1663 sonbaharında yola çıktı. Gazze ye uğradıktan sonra 1664 ün başlarında Kahire ye ulaştı. Sabatay, Mısır a geldikten birkaç ay sonra 31 Mart 1664 te Sarah adlı bir kadınla evlendi. Sarah m kimliği, maceraları ve gerçek hayat
42 hikâyesi efsanelerle kanştığı için hakkında kesin şeyler söylemek mümkün değil gibidir. Kimilerine göre bir hayat kadım, kimilerine göreyse Sabatay üe evlendiğinde bakire olan Sarah, Sevi nin sonraki yıllarda da yol arkadaşı olmaya devam etti47. Sabatay Sevi, 1665 e kadar kaldığı Kahire de normal bir hayat sürdü. Aynca Kudüs teki Yahudiler e yaklaşık 3-4 bin esedi altın yardım toplamayı başardı48. Gazze'den Tebşir Edilen Mesih Kaynaklarda Gazzeli Peygamber veya Gazzeli Nathan şeklinde zikredilen Abraham Nathan bin Elisha Hayyim Aşkenazi, Sabatay Sevi nin Kahre de olduğu yıllarda Yahudi dünyasını hareketlendiren bir iddiada bulundu. Nathan, Tann nm ruhu ile temas kurduğunu söylüyor ve etrafında toplananlara ağır dinî uygulamalar yüklüyordu. Gazze de Nathan a Tann nm adamı veya peygamber denilmeye başlanmıştı49. 46 Raphael Joseph, meçhul bir suikastçı tarafından 1669 da öldürüldü. Onun ölümünden sonra yerine kimse atanmadı ve böylece çelebilik makamı bir daha asla canlandırılmamak üzere kaldırıldı (bk. Jane Hathaway, The Sabbatai Sevi Controversy and the Ottoman Reform in Egypt, s. 668669). Nathan ın iddialan Kahire de de merak uyandırdı ve Raphael, görüşüp bügi alması için Nathan a birkaç defa adamlarını gönderdi. Artık Kahire Yahudileri arasında konuşulan konu Nathan ın sözleriydi. Nathan ın iddialarım merak edenlerden biri de Sabatay Sevi olmalıdır. Zira 1665 ilkbaharında Sabatay Sevi, Nathan ile görüşmek üzere Gazze ye gitti. Bazı araştırmacıların iddiasının aksine Sevi, Gazze ye bir Mesih olarak gitmemiş ve Nathan da henüz onun mesihliğini ilan etmemişti50. Sabatay Sevi ile Nathan, bir odada baş başa konuştular, ancak bu görüşme üzerindeki sis perdesi hâlâ aralanmış değildir. Görüşme hakkında daha sonraki yıllarda ayrıntılı efsaneler üretilmiş ve gerçek neredeyse bir daha ortaya çıkmamak üzere rivayetler arasında kaybolmuştur. Buna rağmen Nathan m ilk görüşmelerinden itibaren Sabatay Sevi yi Mesih ilan ettiği de ortadadır ama ilk başlarda bu durum herkese açıklanmamıştır. Nathan ve Sevi, 1665 de birlikte Kudüs e ve El-Halil e (Hebron) gittiler, Yahudiler için kutsal olan yerleri ziyaret ettiler. Bu ziyaretleri esnasına Nathan, Sevi nin Mesih olduğuna dair bir ilanda bulunmadı. Gazze ye geri döndükten sonra Sabatay Sevi, tekrar nöbet geçirmeye başladı. Bir akşam yine böyle bir nöbet geçirdi ve bu yüzden Nathan m da hazır bulunduğu âlimler toplantısına katılamadı. Ancak bu toplantı Sevi nin hayatındaki önemli bir dönüm noktası olacaktı. Zira toplantı esnasında Nathan birden bayılmış ve ağzından şu sözler duyulmuştu: Sözüne göre davranmak için sevdiğim Nathan a kulak veriniz. Sevdiğim Sabatay Sevi ye kulak veriniz. Çünkü şayet siz Rabbi Pir Hamnuma nın ve Musa denen adam alçakgönüllüdür. Bu sözlerden sonra Nathan ayıldı ama etrafındakiler büyük bir şaşkınlık geçirdiler ve baygınken söylediklerinin ne anlama geldiğini sordular. Nathan, sorular karşısında ilk defa olmak üzere
43 Sabatay Sevi nin beklenen Mesih olduğu cevabını verdi. Artık tarihin akışı Sabatay Sevi için farklı şekilde tecelli edecekti51. Sabatay Sevi, Nathan m tebşirine rağmen kendisinin Mesih olduğunu kabul etmekte başlarda zorlanmış gibidir. Nathan m krizinden günler geçtikten sonra bile Mesih olduğunu ifade etmekten imtina etmiş ve bir dizi kriz daha geçirmiştir. Nihayet krizlerden sonra Sevi de 31 Mayıs 1665 den itibaren artık kendisinin Yakub un Tannsı nm kutsal yağla yağladığı Mesih olduğunu halka resmen ilan etti52. Sabatay Sevi, Mesihliğini ilan ettikten sonra başta Gazze olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu nun muhtelif bölgelerindeki Yahudiler in dikkatini çekmeye başladı. Yeni Mesih, Kudüs ün işgal edildiği gün tutulan 10 Tamuz orucunu, ziyafete çevirdi. Gazze deki Yahudiler in oruç tutmalarının gerekmediğini ilan etti ve oruç duası yerine şenlikler yaptırmaya başladı. Bu hareket Yahudi dünyası arasında kısa sürede yayıldı. Gazze de neler olduğuna dair ardı ardına raporlar kaleme alındı ve bu raporlar Mısır, Halep, İzmir gibi Yahudiler in yoğun olarak yaşadığı bölgelere gönderildi. Artık Sabatay Sevi nin Mesihliğini ilan ettiği geniş bir coğrafyada haber alınmıştı53. Sabatay Sevi nin etrafında gün geçtikçe kendilerini inananlar54 olarak adlandıran insanlar toplanmaya başladı. Sevi nin orucu kaldırması ve inananlarının sayısının artması ilk olarak Filistin deki Rabbi Yahudileri ni rahatsız etti. Sevi, kırk kadar inananıyla birlikte 1665 de Kudüs e gitti ve burada Rabbi Yahudileri ni sinirlendirecek birtakım hareketlerde bulundu. Bunun üzerine Rabbiler, Sevi yi öldürmek istediler, ancak bu mümkün olmadı. Sabatay, ölümden bir şekilde kurtulmasına rağmen bir heyet tarafından Yahudi cemaatinden ihraç edildi. Bu karar, İstanbul daki Yahudiler e rapor edildi ve haber kısa sürede İzmir e de ulaştı. Artık Sabatay Sevi nin ismi Yahudi dünyasında hızla yayılıyor fakat dolaşan haberlerde Sabatay ın Mesih olduğu iddiasından çok Yahudi inancına ters düşen davranışları konu ediliyordu55. etkilenenlerden biri de ünlü filozof Spinoza ydı. Spinoza, 1665 Aralık ında kaleme aldığı bir mektubunda Sabataycılık hakkında şunlan yazmıştır: Burada hızla yayılan söylentiye göre, iki bin yıldan uzun bir süredir yeryüzüne dağılmış olan İsrailliler anavatanlarına dönmek üzereymiş. Buralarda buna inananların sayısı az olsa da, gerçekleşmesini dileyen çok kişi var. Bu konudaki duyumlarını ve düşüncelerini bu arkadaşına da ilet. Bana sorarsan, İstanbul daki güvenilir insanlardan-ki konu ile en çok onlar ü-gileniyor olmah-duymadığım sürece, bu haberlere inanamam. Amster-damlı Yahudiler in neler duyduğunu ve böylesine büyük bir büdiriden, ne de olsa doğruluğu dünyada bir buhran yaratacaktır, nasıl etkilendiklerini çok merak ediyorum. Sabataycılık m Amsterdam daki etkisi ve Spinoza na bu harekete ilgisine dair bk. Steven Nadler, Spinoza: Bir Yaşam, çev. Anıl Duman-Murat Başhekim, İstanbul 2008, s. 357-361. Sabatay Sevi Kudüs te bulunduğu aylarda Nathan da verdiği vaazlarda Sevi nin Mesihliğini halka tebliğ ediyordu. Ayrıca Kabalacı âlimler arasında da gün geçtikçe
44 Sevi inananlarının sayısı artıyordu. İnananları çoğaldıkça Sabatay hakkmdaki gerçekler efsanelerle gizemli bir şekle sokuluyordu. Sevi nin reklamını kendisinden ziyade inananları yapıyor, Türk atasözüyle ifade edilirse Şeyh uçmuyor; müritleri uçuruyor, mucize hikâyeleri kulaktan kulağa dolaşıyordu. Sevi nin ünü Osmanlı smırlannı aşmış, başta İtalya olmak üzere Avrupa'nın önemli Yahudi merkezlerine ulaşmıştı. İsmi etrafında efsanelerin oluşturulduğu günlerde Sabatay Sevi de verilen ceza sebebiyle 20 Temmuz 1665 de Kudüs ten ayrıldı ve Halep e geldi. Yolda halk kalabalıklar hâlinde Sabatay m önünü kesiyor ve ayaklarına kapanıyordu. Sabatay, Halep e büyük bir halk kalabalığı eşliğinde ve mutantan törenlerle giriş yaptı. Sevi nin şehirde böyle gösterişli bir şekilde karşılanmasında Nathan ın o gelmeden önce Halep e gönderdiği uyan mektubu ve Sevi ye dair dillerden düşmeyen efeane-ler etkili olmuştu. Sabatay ın Halep e gelmesi ve burada gösterdiği mucizeler hakkında İstanbul daki Yahudiler e birçok mektup gönderildi. Bu mektuplar sayesinde Sabatay Sevi, daha İstanbul a gelmeden Mesihliğine dair şehirde efsaneler dolaşmaya başladı. Sevi de nihayet 12 Ağustos 1665 de Halep ten aynldı56. Sabatay Sevi nin Halep ten aynlmasmın ardından dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler e Mesih in geldiğine dair mektuplar gönderilmeye başlandı. Sevi artık bir efsane kahramanıydı ve ismi etrafında uydurma haberler yayılıyordu, ancak haberler uzak bölgelere ulaştıklarında Sabatay m ismi dahi değiştirilmiş oluyordu. Özellikle Avrupa da, Doğu da kaybolan kayıp kabilenin geri geldiği, hatta İslam ın kutsal şehri Mekke yi kuşattığı rivayetleri dolaşmaya başladı57. Rycaut, Sabatay m Nathan la tanışmaları ve Sevi nin Mesihliğini ilan etmesini şu şekilde anlatır: Kudüs e gelmiş olan Sabatay yasaları değiştirmeye başladı ve Tamuz orucunu (Haziran ayında tuttukları oruç) kaldırdı. Kudüs te planlarım uygulamak için uygun bir araç olan Nathan adlı bir Yahudi yle tanıştı. Ona durumunu, yaşadığı şartlan anlattı ve kendisini Yahudiler tarafından uzun süredir beklenen ve arzulanan Mesih olarak ilân etmek istediğini söyledi. Nathan bu planı büyük bir memnuniyetle karşıladı ve bu eski kehanetlere ve yazıtlara göre bir de İlyas ın gelmesi gerekiyordu. İlyas, Vaftizci Yahya nın Hazreti İsa dan önce gelmesi gibi Mesih den önce gelecekti. Nathan, kehanetin bu kısmını uygulayacak kendisinden başka bir aday göremedi. Sabatay kendisini Mesih ilân eder etmez Nathan onun peygamberi olduğunu ilân etti. Kudüs te Yahudiler için bütün âyinleri yasakladı ve gelin ve damadın gelmiş olarak hanelerinde mutluluk ve kutlamadan başka hiçbir şeyin yapılmaması gerektiğini beyan ettiler. Bütün Yahudi meclislerine onları aynı inanca teşvik etmek için mektuplar yazıldı. Ve artık hizip başlamıştı ve pek çok Yahudi de onlann pek çok zamandır istedikleri şeye inanıyordu, Nathan kehanette bulunacak cesareti ve cüreti kendinde buldu. 27 Haziran da Mesih padişahın karşısına çıkacak, ondan tacını alacak ve onu bir esir gibi zincirlere vurulmuş bir şekilde götürecekti. Sabatay aynı zamanda Gazze de, Yahudiler e tövbe etmelerini ve kendisine ve doktrinine boyun eğmelerini emretti. Zira Mesih gelmekteydi. Bu yenilik
45 Yahudiler i öyle etkiledi ki o yerlerin sakinleri kendilerini tamamen dualara, adaklara ve ibadete teslim ettiler. Bunun sebebi, kendilerini bu inanca daha fazla teslim edebilmekti. Bu olayların haberleri aynı zamanda yabancı bölgelerdeki kardeşlere de hızla gönderildi. Mesih dedikoduları o kadar hızlı yayıldı ve kabul gördü ki, Yahudiler Mesih in gelişi ile kurtuldukları ve kölelik zamanlan bittiği için Kudüs ve Gazze den gelen mektuplarla tebrik edildiler. Bunlara Mesih in kaybolduktan dokuz ay sonra Yahudüer in dünyayı ele geçirecekleri kehanetleri de eklendi. Mesih in kaybolduğu bu zamanlarda Yahudiler acı çekecek ve bazılan şehid olacaktı. Fakat Mesih daha sonra dizginlerinde yedi başlı bir yılan olan semavî bir aslanın üzerinde geri dönecekti. Ona Sabation Nehri nin diğer yakasında olan Yahudi kardeşleri eşlik edecekti. Kendisi ondan sonra kâinatın tek hükümdan olacak ve sonra da cennetten yapdmış, düzeltilmiş ve güzelleştirilmiş kutsal mabet inecekti. Orada sonsuza kadar kurbanlar vereceklerdi. Boş güç ve kraliyet raporlan ve hülyala-nnm o kandınlmış insanlan ticaretlerinden ve işlerinden alıkoyduğunda bu aldanmış insanların ne garip bir şekilde eğlendiril-diğini yorumlamayı okuyucuya bırakıyorum58. Rycaut, Sevi nin Mesihliğini ilan etmesinin Yahudiler arasında nasıl akis bulduğunu da şu şekilde nakletmiştir: Ve şimdi, Türkiye de Yahudiler in yaşadığı bütün şehirlerde tamamen bir Mesih beklentisi oluştu. Hiçbir ticaret veya para kazandıracak işlem yapılmadı. Herkes günlük erzakının, zenginliklerin, onurların ve yönetimin, bilinmeyen ve mucizevî bir şekilde onun üzerine ineceğine inanmaya başladı. Bunun en iyi örneği, Sabatay dan kesin bir şekilde emin olan Selanik teki Yahudiler de müşahede edilebilirdi. Onlann krallıklarının yeniden kurulması ve Mesih in gelişi yakındı. Bu yüzden kendilerini ibadetlerini ikiye katlamak ve vicdanlarını bütün günahlardan ve azaplardan kurtarmakla yükümlü olarak görüyorlardı. Zira [Sabatay Sevi] insanoğlunun bütün düşüncelerini ve hayallerini görebilirdi. Bu çalışma için, bazı hahamlar, insanların dualarım, ibadetlerini ve oruç faaliyetlerini yönetmek üzere tayin edildi. Fakat herkes günah çıkarma işinde o kadar ileriye gitmişti ki, hahamın veya kuralların ya da önceden belirlenenlerin hükmünü beklemeyerek doğrudan oruç tutmaya başladılar. Bazılan doğaya aykm olarak yedi gün boyunca oruç tutarak açlıktan öldü. Bazılan da kendilerini, çıplak vücut-lannı toprakla örtmek suretiyle bahçeye gömdüler. Sadece kafa-lan dışanda kalmıştı. Vücutlan soğukla ve rutubetle sertleşinceye kadar o şekilde toprak içinde kalddar. Bazılan da omuzlan üzerine erimiş balmumu döktürmeye katlandılar. Diğerleri de kendilerini kara gömdüler ve vücutlannı yılın en soğuk mevsiminde suya attılar. Fakat en ortak işkence yöntemi ise önlerine ve arka-lanna diken batırma ve sonra da kendilerine otuz dokuz kırbaç vurmaktı. Her iş bir kenara bırakıldı. Hiç kimse bir iş yapmadı veya dükkân açmadı. Sadece depolar temizleniyordu. İnsanlar evlerini bulabildikleri fiyata satmaktaydılar. Fakat aforoz, maddî cezalar veya ölüm cezası, evlerini Yahudiler e satanlara veriliyordu. Zira onlara göre iş ve istihdam inançlannın bir sınavı olacaktı. Mesih görüldüğü zaman Yahudiler in bütün mülklere ve kâfirlerin mallarına da sahip olacağı genel bir düşünce hâline gelmişti. O zamana
46 kadar kendilerini sadece hayatlarını sürdürecek mallar ile tatmin etmeleri gerekiyordu. Fakat günlük iş olmadan gerekli parayı ve erzakı herkesin bulamayacağından ötürü, fakirlerin şikâyetlerini susturmak ve bu durumlar üzerine serseriliğe başlayacak ve şehirlerini terkedecek olan kişileri engellemek için bağışlar yapılması emri verildi. Bunlar da o kadar bol şekilde verildi ki, sadece Selanik te 400 fakir zenginlerin yardımı üe kurtuldu. Onlar da Mesih in şehri giriş için hazır bulabümesi için kendilerini günahlardan temizlemeye ve iyi işler yapmaya adamışlardı. Böylece hiç kimse onlan yasalarında, özellikle de eski üreme ve çoğalma kanunlarını ihlâl etmek ile suçlayamazdı. Onlar on yaşındaki çocuklarını evlendirmiş ve çocukların bazılan da kaliteye, zenginliğe veya yoksulluğa bakmadan on yaşın altındakiler de evlendirilmişti. Fakat altı veya yedi yüz çift, daha iyi ve sakinleşen düşünceler ile sahte Mesih ortaya çıktığında veya onun gelişi hakkmdaki beklenti soğuduğu zaman boşandılar veya birbirlerinin nzası üe aynldılar59. Sabatay Tekrar İzmir'de (1665) Sabatay Sevi, 1665 Eylül ü başlarında İzmir e geldi. Şehirde büyük bir coşku ile karşüandı60. Sevi, babaevinde yaklaşık dört ay kaldı ama bu süre zarfında yaptıkları sonraki gelişmeleri şekillendirdi. Buna rağmen şehre geldikten sonra Sevi iki ay pek ortalıkta gözükmedi. Daha ziyade ibadetle meşgul oldu, inzivaya çekildi ve ihtiyaç sahiplerine sadaka dağıttı. Sevi, kendini insanlardan uzaklaştırdıkça hakkında anlatılan efsaneler o kadar çoğalıyordu61. Münzevî Sabatay Sevi, 1655 Aralık ınm ilk haftası Yahudiler için kutsal sayhan Hanuka (Hanukkah) Bayramı mn ilk günü sokağa kral kıyafetiyle çıktı. Bu kıyafetle sinagoga geldi, burada dualar okudu ve tekrar evine döndü. Hanuka Bayramı nın ilerleyen günlerinde Sevi ye Mesih olarak biatlerini sunmak için Halep ten bir heyet geldi. İkinci olay halk arasında kulaktan kulağa dolaştı. Büyük çoğunluğu İzmir in fakir Yahudiler inden olan, ancak içlerinde şehrin zenginlerinin de yer aldığı yüzlerce inananı Sevi nin etrafında toplanmaya ve onun her adımım takip etmeye başladı. Bir Ermeni şiirinde Sabatay m İzmir deki günlerine dair şu bilgiler verilmiştir: Şan ve şöhreti her gün biraz daha artar, geçeceği yerlere kıymetli kumaşlar serilir, kendisine çok zarif dokunmuş kumaşlar hediye edilir ve şerefine sayısız ziyafetler düzenlenir. Hürmeten cübbesinin eteğinden tutulup biraz yukarı kaldırılıyor ve bu arada başı da taçlandırılıyor. Diğer yandan yığın yığın insanlar da arkasından onu takip ediyor63. Sabatay m inananlarının gün geçtikçe artması ve Sevi nin Yahudi inancına muhalif tavırları din adamlarını rahatsız etti. Bu sebeple Sevi yi etkisiz hâle getirmek için biraraya geldiler. Bunu haber alan Sabatay, etrafında inananları olduğu hâlde mutantan bir tören havasında sinagoga yürüdü ve burada elinde yelpazesiyle Yahudi inancına ters davranışlarda bulunmaya devam ederek din adamlarına adeta meydan okudu. Sevi nin davranışları sertleştikçe taraftarları daha da saldırganlaşmaya, Sabatayh inanmayanların evlerini ve iş yerlerini yağmalamaya başladılar. Fakat Sabatay Sevi
47 asıl saldırgan yüzünü 1665 in son aylannda gösterdi. Sabah ayininden sonra etrafında 500 taraftan olduğu hâlde Portekizli Yahudiler in bulunduğu ve kendisine karşı en şiddetli muhalefetin yürütüldüğü yerlerden olan Portuqal Sinagogu na doğru yürüyüşe geçti. Zira burada muhalefetin liderlerinden Hayyim Pena bulunuyordu. Sabatay, önce Portekiz Yahudileri nden Pena nm kendisine teslim edilmesini istedi. Bu isteğine menfi cevap verilince de sinagogun kapısını eline aldığı balta ile bizzat kırdı, kalabalık içeri saldırdı. Pena bu sırada çoktan sinagogun çatısından kaçarak uzaklaşmıştı. Pena yı yakalayamayan Sabatay ve inananları, sinagogu işgal ve burada büyük bir ayin tertip ettiler. Sevi âyinde Mesihliğini bir kez daha ilan etti. Sabatay Sevi, sinagog baskınından sonra Mesihliğini artık çekinmeden düe getiriyordu. Dahası özellikle kadınlarla il-güi dönemine göre reform denebilecek vaatlerde ve telkinlerde bulunuyordu. İnananların imanlarını ölçmek için muhtelif testler uyguluyor ve kendince bu sınavlarda başarısız olanların bazılarını cezalandırıyor; hayır işlerinde kullanılmak üzere inananlarından yardım topluyordu. Vaazlarında Osmanlı idaresi aleyhine de konuşmaya başlamıştı. Artık idareyi Türkler in elinden alma zamanı gelmişti. Taraftarlarının sayısının artması ve baskılar sonucunda Sabatay Sevi, İzmir Yahudileri nin üzerinde bir hâkimiyet kurmayı başardı. Rabbüer ya köşelerine çeküdiler ya da Sevi nin inananları araşma katıldılar. Yalnızca İzmir de değil Osmanlı İmparatorluğu nun muhtelif bölgelerinde Sabatay a inananlar vardı ve bunlar akm akın Sevi ye hediyelerini sunmak üzere İzmir e geliyordu. Farklı bölgelerden taraftarlarının çoğalmasına karşılık Sevi de bu bölgelere temsilcisi olarak krallar tayin etti64. İzmir Rabbileri, Sevi nin gücünü kırmak için sahte mesihi şehir kadısına şikâyet ettiler. Kadı, Sevi yi mahkemeye davet etti ve ona bazı tavsiyelerde bulundu, ancak bir ceza vermedi. Bazı kaynaklar, kadının Sevi yi cezalandırmamak için rüşvet aldığım iddia ederler65. Fransız diplomat Croix e göre kadının bu tutumu şehirdeki Müslümanlar ı da rahatsız etti ve kadıya Yahudilere karşı tavrınızı büyük bir üzüntüyle öğrendik. Tamahkârlığınızı biliyoruz, onları rahat bırakmanız için aldığınız parayı da öğrendik, bu sizin maddî ve manevî çöküşünüzün sebebi olacak. Allah suçunuzu cezasız bırakmayacaktır. Bize gelince, şikâyetlerimiz haklıdır ve onları geri çekemeyiz yönünde serzenişte bulundular. Müslümanlar ın şikâyet ve rahatsızlıklarının devam etmesi, daha da önemlisi bunu İstanbul a bildireceklerine dair imalarda bulunmaları üzerine İzmir kadısı zor duruma düştü. Hakkındaki ithamları susturmak için önce hediyeyi şehirde sayıları fazla olan Yahudiler in ayaklanmasını önlemek amacıyla aldığını söyledi, ancak muhataplarını ikna edemedi. Bunun üzerine baskılara'daha fazla dayanamayan kadı, şehrin ileri gelen Müslümanlar ına, şikâyetlerini anlattıkları bir mahzar kaleme almalarını, mahzara kendisinin de ismini yazacağım ve bunu İstanbul a göndereceğim söyledi. Mahzar, veziriazama hitaben kaleme alınacaktı ve İzmir e bir kapıcıbaşı gönderilerek
48 Sabatay m tutuklanması istenecekti. Kadının istediği gibi bir mahzar hazırlandı ve Sabatay hakkındaki şikâyetler sıralanarak onun şehirden uzaklaştırılması istendi66. Bütün bu gürültü arasında Sabatay Sevi, 1665 in son aylarında deniz yoluyla İstanbul a gitmek üzere, yanında birkaç kralı olduğu hâlde İzmir den yelken açh. Sevi nin niçin İstanbul yoluna düştüğü hâlâ kesin olarak aydınlatılmış değildir. Şayet Crok in yazdıkları doğruysa bunda İzmir Müslümanlar ınm şehir kadısına şikâyetleri en önemli etken gözükmektedir. Kadının, şehir üeri gelenleri adına kaleme aldığı ve Sevi nin zararlı faaliyetlerini anlattığı mahzarı Bâbıâli yi harekete geçirmiş olmalıdır, ancak bu husus hâlâ karanlıktır. Zira bunu aydınlatmak için en önemli kaynaklar olan şehir şer iye sidlleri kayıptır. Daha da önemlisi dönemin mühimme defterlerinin eksik olmasıdır. Osmanlı arşivlerinin en önemli kayıtlarından mühimme defterlerinin 1665 den 1678 e kadar olan kısmının eksik olması, Sabatay Sevi ile ilgili Osmanlı yönetiminin aldığı kararlara ulaşmamızı engellemektedir67. Mühimme defterlerinin olmadığı dönemler için Başbakanlık Osmanlı Arşivi ndeki diğer fonlar taranarak68 bu eksiklik giderilebilir69. 67 Bu eksiklikten dolayı farklı yorumlar yapılmıştır. Ancak mühimme defterlerinin eksikliği sadece bu yıllara ait değildir. Daha önceki dönemlere ait defterlerde de eksiklikler vardır. Mesela, 1560-1564,1619-1625,16391641,1644-1645 yıllarına ait mühimme defterleri mevcut değildir. 68 Divân-ı Hümâyûnda görüşülen meseleler ve divândan çıkan hükümlerle ilgili vesikalara özellikle Babıasafi kalemlerine ait dosyalarda rastlanıl-maktadır. Ancak eksik mühimme defterlerinin parçalarına değişik tasniflerde de çıkabilmektedir. Bir mühimme parçası için bk. BOA, Babıasafi, Divan Kalemi (=A.DVN), Dosya kısmı, nr. 47/47. 69 Nitekim bu yolla yaptığımız kısa bir araştırmada daha önce bazı vesikalara ulaşmıştık. Arşiv künyelerini vermeden muhtevasından kısaca bahsedip, analizlerini yapmadan iki vesikanın görüntülerini yayınlamıştık. Bu vesikalar Başbakanlık Osmanlı Arşivi nde Sabatay Sevi hakkında tespit edilen ilk vesikalardı (Bk. Erhan Afyoncu, Dönmeliğin Kurucusu Sabatay Sevi, Hürriyet-Tarih, 14-7-2004). Yayınladığımız vesikalardan biri yayınıma atıf yapılmadan bir kitapta kullanılmıştır. Ancak ben vesikanın görüntüsünü yayınlarken arşiv numarasını vermediğim için vesikalım künyesi zikredilememiştir (Bk. Cengiz Şişman, Sabatay Sevi ve Sabataycılar, s. 46,144). Ayrıca Cengiz Şişman belgeyi kullanırken içine düştüğü tenakuzun dahi farkına varamamıştır. Zira belge 6 Kasım 1665 Osmanlı Arşivi nde yaptığımız araştırmalar sonucunda Sabatay Sevi nin İstanbul a geldiği günlere dair önemli bir belge tespit ettik Sadaret ten Gümrük Emini Mahmud Ağa ya hitaben gönderilen 27 Rebiülâhir 1076 (6 Kasım 1665) tarihli bir buyurulduda, İzmir den Marmara Adası na bir Yahudi nin gelip, bazı beyhude sözler söylediği bildirilmiş ve gümrük emininin adam göndererek bunu yakalaması emredilmiştir.70 Vesikada, beyhude sözler7 söyleyen kişinin ismi verilmez, ancak Sabatay Sevi hareketi dikkate alındığım belgedeki Yahudi nin Sabatay veya onun krallarından biri olması kuvvetle muhtemeldir. Zira İzmir de
49 kadı karşısına çıkarılan Sabatay Sevi yle ilgili şikâyetler İstanbul a da ulaştırılmış; şikâyetler üzerine sadaret, Sabatay ın gümrük emininin bölgedeki adamı vasıtasıyla tutuklanarak İstanbul a getirilmesini istemiş olmalıdır. Sabatay Sevi nin yakalanıp getirilmesi meselesinin gümrük eminine verilmesi ise bu görevlinin vazifesiyle ilgilidir. Gümrük emini, asker, top, barut ve suçluların naklinde kayık, firkate, şayka gibi deniz ulaşım araçlarını temin etmekle de görevliydi71. Bu yüzden Sabatay Sevi nin yakalanıp getirilmesi vazifesi Gümrük Emini Mahmud Ağa ya verilmiştir. Sabatay Sevi nin İstanbul a getirilmesiyle ilgili şimdilik başka bir vesikaya rastlanılmamıştır. Tutuklanmasına dair emir çıkmadan önceki günlerde Sabatay Sevi nin nerede olduğu hususunda hem birinci hem de ikinci kaynaklarda farklı bilgiler verilmiştir. Fransız diplomat Croix in eserinde yazan ve bugüne kadar yapılan çalışmalarda fazla dikkat edilmeyen bir bilgi bu tartışmaya farklı bir boyut kazandırmaktadır. Croix e göre tutuklanma emrinden önceki günlerde Sabatay Sevi, İzmir de değil Manisa da bulunuyordu. Bu Manisa daki tarihli olmasına rağmen yazar tarafından Aralık 1665 den sonraki gelişmelerle ilişkilendirilmiştir. Yahudi varlığı gözönünde bulundurulduğunda72 pek de ihmal edilemeyecek bir bilgidir. Sevi nin Manisa da bulunduğu günlerde İzmir Rabbani Yahudiler i onu Osmanlı makamları nezdinde suçlu duruma düşürmek için bir düzen tertip etmişlerdi. Buna göre, uyanık sekiz-on genç kendilerinden geçip gaip âleminden haber alır gibi yaparak İzmirli Yahudilere Tann mn Sabatay Sevi yi göklerde taçlandırdığını, Türk padişahının başından tacı alıp onun başına koyacağını gördüklerini söylediler. Gençlerin iddiası İzmir de duyulduğu günlerde Sabatay, Manisa daydı ve söylenenleri duyar duymaz gençleri Manisa ya davet etti. Onların anlattıklarından et-küenen Sevi, mucizesini göstermek üzere İstanbul a gitmeye karar verdi, bunun için Manisa dan ayrıldı ve tekrar İzmir e geldi. Daha sonra müritleri, adamları, hizmetkârları ve iki inananıyla birlikte İstanbul a doğru yelken açtı73. Sabatay Sevi'nin İstanbul'a Gelişi ve Tutuklanması (1666) Sabatay Sevi, 1665 sonlarında74 İzmir den yola çıktığında İstanbul da da meraklı bir bekleyiş başladı. Daha Sevi şehre gelmeden söylentiler başını aldı yürüdü. Bu durum Osmanlı makamlarına da yansıtılmış ve devlet ricali nasıl biriyle muhatap olacaklarına dair önceden bilgi toplamıştır75. Aynca İstanbul daki Rabbiler, Sabatay şehre gelmeden önce onun hakkında hem Osmanlı makamları nezdinde hem de kendi cemaatleri arasında aleyhte propaganda faaliyetlerine başlamışlardı. Osmanlı ricalini yönlendirmek için başvurulan en etkili yol da Sabatay m Yahudiler i isyana teşvik ettiğiydi. Şayet bu iddialarını kabul ettirirlerse, asi liderlerine daha önce ne gibi cezalar verildiği dikkate alındığında Sabatay m akıbetinin de pek parlak olmayacağı ortadaydı. Aleyhteki propagandalara rağmen Sevi nin inananlarının heyecanlı bekleyişi gün geçtikçe arttı. İnananlar günlerce sinagoglarda beklediler, toplu dualar ettiler ve
50 konuşmalar yaptılar. Artık kendileri için beklenen gün yakındı. Sert kış şartlan sebebiyle Sabatay m İstanbul yolculuğu uzadıkça şehirde gerilim de arttı. Devrin veziriazamı Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa, şayet Sabatay İstanbul a normal şekilde girerse şehirde büyük olaylann meydana geleceğini tahmin etmiş olacak ki, onun Gelibolu ya ulaştığında tutuklanmasını emretti. Sabatay Sevi, Ahmed Paşa nm emri gereğince tutuklandı ve 8 Şubat 1666 da76 elleri ve ayaklan zincire vurularak İstanbul a getirildi. Onu kurtarmak için gelen Yahudiler ile Osmanlı kolluk güçleri arasında küçük çaplı çatışmalar yaşandı ve bu sırada Sevi de çatışmalardan nasibini aldı. Croix e göre, Sevi elleri bağlı olduğu hâlde Küçükçekmece ye kadar getirilmiş fakat buraya varıldığında İstanbul dan yeni bir emir gelmiştir. Emirde Sevi nin orada bir gün bekletilmesi istenmiştir. Sevi nin bir gün Küçükçekmece de kalacağı haberi İstanbul daki Yahudiler arasında da duyulmuş ve bunun üzerine bölgeye karadan ve denizden insan akını başlamıştır. Zira Ya-hudüer Efendilerinin muhteşem gelişini görmek istiyorlardı. Sevi nin Küçükçekmece ye geldiğini yalnızca Yahudiler haber almamıştı. Müslümanlar da bunu duymuş ve Sevi yi linç etmek amacıyla Çekmece ye akm etmiştir. Bunun üzerine Sevi, bekletilmeden İstanbul a getirilmiş ve gümrükten şehre giriş yapmış, ancak bu durum şehir halkından gizli tutulamamıştır. Hem Müslümanlar hem de Yahudiler, Sevi nin geçeceği sokakları önceden doldurmuştur büe. Gümrük önünde iğne atılsa yere düşmeyecek derecede bir insan kalabalığı toplanmıştır. Yahudüer ve Müslümanlar arasında bir kargaşa çıkar endişesiyle gümrük kapatılmış ve Sevi, subaşmm nezaretindeki bir bölük asker muhafazasında şehir kaymakamının konağına götürülmüştür. Croix e göre subaşı, kalabalığı önündeki askerlerin sopalarıyla yardırıp Sevi nin yanma gelmiş ve Kalk ayağa hain! Hainliklerinin ödülünü alma zamanı geldi diyerek Sevi yi kırbaçlamışlar. Daha sonra da Sevi yi, halkın arasından güvenli bir şekilde kaymakamın sarayına götürmüştür77. Kömürciyan da Sevi nin İstanbul a getirilmesinden sonra şehirdeki teyakkuz hâlini şöyle anlatır: Böylesine kötü bir durumda, şehir bir kavga-döğüş yerine döndü. Bütün Yahudi halkı, kapı-pencere evlerini kapadılar ve diğer milletlere mensup halkın hakaretlerine maruz kalmamak için, ne çarşıda-pazarda ve ne de dükkânlarında kalmayıp evlerine kapandılar. Emrindeki güvenlik kuvvetlerine çok sert emirler veren Yeniçeri Ağası na, Yahudiler bir takım rüşvetler vererek, artık halkın O geldi mi? sorusunu sormaktan vazgeçmelerini istediler. Fakat Türk halkı heyecandan kabına sığamaz hale gelmişti78. Sabatay Sevi nin şehre ulaştığı 8 Şubat 1666 ilâ Divân-ı Hümâyûnda yargılandığı Bir diğer tartışma konusu ise Sabatay Sevi nin 8-11 Şubat 1666 tarihleri arasında nerede tutulduğudur. Kaynaklarda, Sevi nin elleri ve ayaklan zincirli olduğu hâlde bir gemiyle İstanbul a getirildiği ve karaya çıkartıldıktan sonra şehirdeki en iğrenç ve karanlık zindana hapsedildiği ifade edilir, ancak bunun hangi zindan olduğu belirtilmez82. Bu tanımlamalardan kesin bir hükme ulaşmak mümkün değüdir fakat
51 yine de bazı tahminlerde bulunulabilir. İstanbul da bu tarife uyan birkaç zindan vardı. Bunlar Yedi-kule83, Tersane ve son olarak da Rumelihisarı zindanlarıydı. Sabatay Sevi nin, kaynakların verdiği bilgiler ve de buraya hapsedilenlerin özellikleri dikkate alındığında, Rumelihisarı Zindanı na atılmadığı kesin gibidir84. Freely, Sevi nin Bagno olarak adlandırılan Tersane Zindanı na85 hapsedildiği kanaatindedir ve bu görüş muhtemelen bunun yanlış olduğunu, zira bu dönemde sadaret kaymakamı bulunmadığını, sadaret kaymakamının ancak 12 Nisan 1666 da tayin edildiğini ileri sürmüştür (bk. Sabetay Sevi Mistik Mesih, s. 396). Abdurrah-man Abdi Paşa nm verdiği bilgiler, Scholem in iddialarını çürütmekte ve Türk kaynaklarının Sabatay Sevi davasında ne kadar önem arz ettiğini bir kez daha ortaya koymaktadır doğrudur. Zira Eremya Kömürdyan tarafından nakledilen şiirde geçen, Sabbetay, Hasköy e getirilince, bütün Yahudiler, onun elini öpmek için, geçeceği yerlerde toplanmaya başladılar...87 ifadeleri Sevi nin Hasköy e getirildiğini ve burada hapsedildiğini ortaya koymaktadır. Hasköy deki zindan ise Tersane Zindam dır. Croix in verdiği bilgiler de Sabata/m hapsedildiği yer hususunda önemlidir. Çünkü müellif hatıratında Sevi nin gümrüğe getirildiğini ve burada hapsedildiğini kaydetmiştir88. İstanbul da biri Eminönü diğeri de Galata da olmak üzere iki önemli gümrük merkezi mevcuttu89. Crok in bahsettiği gümrük Galata gümrüğü olmalıdır. Kömürciyan ın şiiri, Tersane Zindanı nda Sabatay üe subaşı arasında geçen olaylara dair Croix in hatıratındaki bilgüeri tamamlar mahiyettedir. Zira Kömürciyan da İstanbul halkı arasında şu sözün konuşulduğunu kaydetmiştir: Subaşı, Sabbetay a bir tokat atmış ve sonra da onu hapishaneye atmış90. Her nerede olursa olsun Sabatay Sevi nin ıı Şubat a kadar hapis tutulduğu kesindir. Ancak Sevi nin niçin şehre gelir gelmez muhakeme edilmediği hususunda kati bir şey söylemek mümkün depdir. Bunun sebebi büyük ihtimalle Fazıl Ahmed Paşa mn Çatalca da IV. Mehmed le avda olmasıydı. Ahmed Paşa nın avdan padişahtan önce döndüğü büinmektedir91 ama bunun gerekçesine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Ahmed Paşa mn avdan erken dönmesinde Sevi nin görüşülecek davası etkili olmalıdır, zira ıı Şubat taki davayı veziriazam yönetmiştir. ıı Şubat 1666 da Divân da bizzat Veziriazam Fazıl Ahmed Paşa nm huzurunda Sabatay Sevi sorguya çekildi. IV. Mehmed bu sırada Çatalca da avlanmakla meşgul olduğu için bu sorguda bulunamadı92. Sorgunun ayrıntılarına dair birçok farklı rivayet vardır ve bunların büyük bir kısmı çelişkilerle doludur. Bu çelişkiler arasından gerçekleri çıkarıp bulmak zor olsa da sorgulamada Sabatay Sevi ye ilk önce kim olduğunun sorulduğu kesin gibidir. Sevi de bu soruya, Kutsal Topraklardaki fakirlere sadaka toplamak için seyahat eden Kudüslü bir âlim olduğu cevabını verir. Sorgulamada İzmir kadısı da hazır bulunmaktaydı ve Sabatay ın verdiği cevap üzerine kadı efendi de, Sen kendine Mesih kral demiyor muydun ve Yahudiler senin peşinden gidip çok büyük para cezasına çarptınimadılar mı? diyerek onu sıkıştırmak ister. Sabatay m kadı efendinin sorusuna cevabı kısa ve gayet net olur: Ben bir şey söylemedim. Sorgulamadan sonra Sabatay Sevi, tekrar zindana
52 atıldı ama bu defa Tersane Zindanı na gönderilmemiş, bunun yerine daha iyi durumda olan başka bir zindana götürülmüştür93. Sabatay Sevi, ıı Şubat 1666 dan 1666 Nisan ma94 kadar yeni yerinde hapis tutuldu. Bu süre zarfında inananları kaynakların vereliği bilgilere göre rahatça Sevi yi ziyaret ettiler. Sevi ise Gelibolu ya nakledilene kadar zahidâne bir hayat yaşadı, günlerce oruç tuttu ve inananlarına daha büyük olayların olacağım tebliğ etti. Tabi bu arada Sabatay m gösterdiği iddia edilen mucizeler de halk arasında kulaktan kulağa yayılıyordu. Bu durum 1666 Nisan ında Sevi nin Fazıl Ahmed Paşa nm emri üzerine Gelibolu ya nakledilmesine kadar devam etti. Sabatay Sevi nin İzmir den İstanbul a gelmesi, burada muhakeme edildikten sonra hapsedilmesi ve inananlarının tutuklanma karşısındaki tavırları hakkında Rycaut şunlan yazar:...sabatay Sevi neredeyse iki ay boyunca İstanbul da esir olarak kaldı. İki ayın sonunda, Kandiye ye gitmeyi planlayan vezir Sabatay m hâlihazırda İstanbul da yarattığı dedikodu ve rahatsızlığı düşünerek hem padişah hem de kendisi yokken onun imparatorluk şehrinde kalmamasının uygun olduğunu düşündü. Bu yüzden onu Çanakkale Boğazı nın Avrupa yakasında, Seftos un karşısında olan Abidos Kalesi ne hapsetti. Orası Yunan duvarlarıyla ünlü bir yerdi. Sabatay m kötü bir hapishaneden daha iyi durumda olan bir yere gelmesi Yahudiler in onun Mesih olduğuna daha çok ikna olmalarına sebep oldu. Zira vezir ve Türkler in onu yok etmeye güçleri olsaydı bunu yaparlardı. Çünkü korktukları tarafı öldürerek, devletlerine gelebilecek olan bütün yıkım şüphelerini ve korkularım ortadan kaldırmak onların gelenekleriydi. Sabatay sadece kendisini İsrail kralı olarak ilân etmekle kalmamış kehanetleri üe padişah ve krallıkları için de ölümcül unsurlar yayımlamıştır. yazarın da kullandığı Rabbilerden birinin 5 Nisan 1666 tarihli mektubunda Sevi nin nakledildiği belirtilmesi Scholem in bu hususta yazdıklarını temkinli kullanmak gerektiğini ortaya koyar (bk. Scholem, Shab-betai Zevi, s. 346; Aynı yazar Sabetay Sevi Mistik Mesih, s. 400-403). Bu ve diğer düşüncelerle Yahudiler büyük oranda kalenin etrafına toplandı. Sadece civar bölgelerden değil, Lehistan, Almanya, Iivomo, Venedik, Amsterdam ve Yahudiler in yaşadığı diğer yerlerden de pek çok kişi geldi. Yaptıkları haccın çabalarının ve masrafinın karşılığı olarak Sabatay onları kutsadı. Onlara ürünlerinin artacağını ve kutsal topraklardaki mülklerinin genişleyeceğini söyledi. Orada o kadar çok Yahudi vardı ki, Türkler bundan avantaj elde etmeyi gerekli gördüler. Böylece sadece erzak, konak ve diğer gerekli ürünlerin fiyatım arttırmakla kalmayıp aynı zamanda bazen 5 bazen de 10 dolar olan ücret ödenmeden Sabatay ı kimseye göstermediler. Bu fiyatlandırmayı gelen kişinin yeteneğine ve gayretine göre yaptılar. Bu kazanç ve avantaj ile Edirne ye Yahudiler arasındaki izdiham veya argümanlar hakkında bir şikâyet veya haber yollanmayıp büakis onlara verilen özgürlük ve nezaketten bahsedildi. Bu da o zavallı halkın Me-sihlerine olan inançlarını daha da arttırdı.
53 Bu sırada Sabatay m hapsedilmesi, onun Yahudiler için yeni bir ibadet metodu geliştirmesine ve derlemesine yol açtı... Doğumunun bayramlaştırılması için kullandığı düzen ve aşai rabbani metodunun yanı sıra kutsal hizmet için başka kurallar da tarif etmiş ve annesinin mezarını ziyaret edecek olan herkese sanki Kudüs te kurban kesmişler ve dua etmişler gibi ayrıcalığa nail olacakları sözünü vermiştir. Yahudiler in bu sözde Mesih e olan bağlılıkları günden güne artmaktaydı...fakat bu süre içerisinde bazı Yahudiler de akıllarını korumayı başardılar. Onlar arasında hukukuna bağlı ve milletinin iyiliğini ve güvenliğini düşünen İzmir de bir haham vardı. Kendisi Yahudiler in Mesih konusunda ne kadar çılgınca bir tavır aldığını görüyordu. Onlar sadece ticareti ve hayatlarını sürdürmenin yollarını bırakmakla kalmamış aynı zamanda Türkler in zulmünden kurtulacak bir krallığın ve padişahın zincire vurulacağı kehanetleri içeren raporlar da yayımlıyorlardı. Bu yaşadıkları yerde çok tehlikeli ve onlara zarar verecek bir şeydi. Bu onların haklı bir şekilde ihanet ve isyan ile suçlanmalarına sebep olabilir ve bu onlan bu türde en ufak bir şüphenin ailelerini öldürecek ve halklarından evlerini alacak bir adaleti uygulayacak olan Türkler e maruz kalabilirlerdi. Türkler de, Yahudiler den ziyade büyük bir memnuniyet üe onların mülklerini alır ve bütün bir mületi köle yapardı. Gerçekten de Türkler in bu avantajı değerlendirip bu hareketi Osmanlı İmparatorluğu Yahudileri nin paralarının tamamına el koymaları ve bütün mületi rehin almamaları, eğer birazdan bahsedeceğim olaylar ya-şanmayıp bütün Yahudiler alay ve gülme konusu olmasalardı, Sabata/m gösterebileceğinden çok daha büyük bir mucize olurdu: Yahudüer gelecek zaman içinde boyun eğmişler, kahkaha ve aşağılama konusu olmuşlardır. Haham bu dedikoduların Osmanlı İmparatorluğu nun büyüklüğüne halel getireceğini düşünmüştür. Bu düşüncelerle kendisini vatandaşlarının kanından ve suçundan ve kadının karşısında suça ortak olmaktan kurtarabilirdi. Bu yüzden kendisinin Sabataycı olmadığını, onun ve onunla birlikte olan herkesin düşmanı olduğunu söyledi. Hahamın bu özgür hareketi Yahudiler i o kadar kızdırdı ki hiçbir suç ve ceza, bu adam ve hukuka ve Mesih e küfür eden birisi için fazla sert olamazdı. Bu yüzden kadıya hediye ve para vererek onu yönetimlerinin doğasına aykırı bir şekilde suçladılar. Onun sakalını kestirt-tiler ve kadırgalara gönderilmesini sağladılar. Mesih in ortaya çıkışı ve gelişi hakkında Yahudiler in her saat beklediği İlyas dışında hiçbir şey yoktu. Her zayıf kafa o rüya ve fantezi üe İlyas olarak görülüyordu. Kendisinin farklı şekiller ve görüntülerle zuhur ettiği iddia ediliyordu. Kendisi Mesih in gelişinden önce bilinmeyecek veya ortaya çıkmayacaktı. Bu batd inanç o kadar yayıldı ki aüeler masalarında İlyas için de bir tabak ayırmaya başladüar. Zavallı insanları takip edip boş yere gizli bir şekilde gelecek ve tabaktaki veya bardaktaki hiçbir şey bitmeden yemeğe başlamayacak olan İlyas Peygamberim gizli bir şekilde geleceğine inandılar. Yahudiler arasından bir kişi, karısına bütün akşam boyunca şarap ve yemek bırakmasını söyledi. Böylece geceleyin İlyas gelecek ve tek başına yemeği yiyecekti. Sabahleyin ise İlyas sadece şarabı içerek bunu çok mütevazı bir şekilde kabul etmiş oldu. Yahudiler arasında dua akşamı bazı
54 duaları tekrar etmek gelenekti. Bu şekilde sabbathı olağan dua günlerinden ayırırlardı. Bu duaları da bu şekilde yaparlardı. Biri şarapla dolu kadehi alarak İlyas m adına bütün eve dökerdi. O sırada İlyas peygamber, İlyas peygamber, bize Davud un oğlu Mesih ile birlikte gel derlerdi. Bunun İlyas için kabul olacağından eminlerdi. Zira İlyas asla ona bu kadar bağk bir aileyi korumaktan geri kalmazdı. Yahudiler in İlyas ile ilgili pek çok saçma hikâyesi vardır. Bunlar amacımızla alâkasız olduğu için bahsedilmeye değmeyen konulardır. Her sünnette İlyas için de bir masa aynlır. Ve Sabatay Sevi de akrabası olan Abraham Gature nun ilk doğan çocuğunun sünneti için İzmir e gittiğinde, her şey seremoni için hazırken, Sabatay emir verinceye kadar beklemeleri konusunda çocuğun ailesini uyardı. Yanm saat sonra Sabatay onlara devam etme emrini verdi ve çocuğun sünneti gerçekleşti. Ailesi aniden neşe ve tatmin ile dolmuştu. Daha sonra Sabata/a neden töreni geciktirdiği sorulunca o da İlyas m henüz yerine oturmadığını söylemişti. O oturur oturmaz onlara oturmalarım emretmişti... Bizim insanlarımızın gulyabaniye ve perilere inanması gibi bir şeydir bu. İzmirli bir Solomon Cremana büyük bir ziyafet düzenleyip bütün şehirdeki önemli Yahudiler i davet etmişti. Onlar yemeklerini yedikten ve içkilerini bolca içtikten sonra bir tanesi koltuğundan kalkarak İlyas ı duvarda gördüğünü söyledi. Ve herkes ona [İlyas a] saygıyla ve nezaketle itaat etti ve övgüler sundu. Benzer fanteziler tarafından ele geçirilen başkaları da vardı ve şarap ile gözleri gölgeleri ayıramayacak duruma geldiklerinden gördüklerinin İlyas olduğunu söylediler ve sonra onlardan hiçbiri onu görmediğini söylemedi. Bu sürpriz üzerine herkesin düi şarapla yumuşamış olup ona konuşmalar, teşekkürler ve övgüler sundular. Âşıkların sevgililerine yaptıkları gibi İlyas a sevgiler ve övgüler sundular. İstanbullu başka bir Yahudi de sokaklarda Türk gibi giyinmiş olan İlyas ile karşılaştığını, onunla uzun uzun konuştuğunu söylemiştir... Bu İlyas görüntüsü yayımlanmış ve hemen inanılmıştır. Herkes elbiselerine püsküller yaparak buna itaat etmeye başlamışlardır. Her ne kadar başlan Türk ve Doğu geleneğine göre her zaman tıraş edilmiş olsa da bu insanlann sağlıklan ve kafalan için bu kadar zararlı bir şey yapmalan gelenek değildi. Faikat mümkün olduğunca eski törenleri yenilemeye başladılar. Hepsi kafasının bir köşesinde bir tutam saç biriktirdi. Bu şapka-lannın altından gözükmeye başlamıştı. Bu da yakında inananlar ile onursuzlar arasında bir ayınm olmaya başlamıştı. Sabatay Mesih e inanmayanlar Kopatim olup, inanmayan veya sapkın gibi görülüyordu...95. Croix de Sevi nin tutuklanması sonrası yaşananlara dair değerli bilgiler verir. Buna göre, bizzat kaymakamın emriyle Sevi, yanındaki birkaç inananıyla birlikte zindana atılmış; bunun üzerine İstanbul daki Yahudiler şehirdeki Müslümanlar ın kendüe-rine de zarar verebilecekleri korkusuyla evlerine kapanmışlar, ancak bazı inananlar Sevi yi tutuklu bulunduğu zindanda ziyaret etmeye cesaret etmişlerdir. Ziyaret sırasında Sevi, inananlarını teskin etmek amacıyla Hz. Yusuf un da zindana atıldığım belirtmiştir. Bu arada inananlar arasında Sevi yle ilgüi efsaneler de üretilmeye başlanmıştır. Bu anlamda zindanda onun hücresine nur indiği söylentisi
55 yayılmışta. Söylentiler arttıkça Sevi nin ziyaretçileri de çoğalmış ve bu da en çok zindancıların işine yaramışta. Zira zindancıbaşı gelen ziyaretçüerden kişi başına bir ecu aldığından iki ay içinden büyük servet edinmiştir. Her geçen gün ziyaretçüerin sayısının artması üzerine Sevi nin İstanbul da artık zararlı hâle gelebileceği endişesiyle Çanakkale Boğazı nın Avrupa tarafındaki yeni bir kaleye daha sıkı biçimde kapatılması emri verilmiştir96. Kömürciyan ise Sabatay m Çanakkale ye nakledilmesi hususunda şunları söyler: Bu günlerde herkesin işi gücü hep Yahudiler e hakaret etmekti. Bu insanlar, nasıl olursa olsun, özür dilediklerini Vezir hazretlerine ulaştırması için, subaşını elde etmeyi başardılar. Vezire şöyle söylemesi isteniyordu: Yahudiler hapishaneyi bastılar, bizi ve gardiyanları çüeden çıkardılar. Vezir Sabbetay ı hapishaneden çıkarttı ve onu sıkı bir güvenlik ve gözetim altında Çanakkale Boğazı surlarına sürgün edip, oraya kapattı97. Sabatay Sevi Gelibolu'da (1666) Sabatay Sevi, 1666 Nisan ında Fazıl Ahmed Paşa mn sarraflarından olup kendisinin taraftarlarından olması muhtemel Judah bin Mordecai ha-kohen in de98 gayretleriyle Gelibolu daki Boğazhi-san da denilen Kilidbahir Kalesi ne nakledildi. Sabatay a burada masrafları için günlük 50 kuruş verildi. Konu ile ilgili olarak bir Rabbinin kaleme aldığı 1666 Mart tarihli mektupta şu önemli bilgiler verilmiştir: Büyük Senyör ün emriyle Konstantiniye den 30 fersah kadar uzakta Gelibolu daki bir kaleye nakledildi. Çünkü Büyük Senyör ve Başvezir i Tatarlar a karşı savaş hazırlıklarım yapmak için Edirne ye gidiyorlardı. Niyetleri mezkûr Kral ı onların yokluğunda gürültücü kalabalığın hareketlerinden veya suikastlarından emniyet altına almaktı. Çünkü şehir onu görüp onunla konuşmak için her taraftan koşup gelen yabancılarla o kadar doluydu ki, bu gayet gerekliydi. Ve Büyük Türk ona bu uygun dinlenme yerinde en büyük kumandanlarına verdiği maaş olan 50 kuruşu günlük olarak bağlamıştı. Ve Büyük Türk onu oraya göndermekle onun şahsının güvenliğinden ve büyük şehri Konstantiniye nin huzurundan başka bir şey istemiyordu...100. Yine bir görgü tanığının mektubunda Sabatay Sevi nin Gelibolu daki durumu hakkında şu önemli bilgiler verilir: Sabatay, kalesinde kırmızılar giyinmiş olarak oturuyordu ve ellerinde tuttuğu Tora tornan da aynı şekilde kırmızıyla kaplanmıştı... Genellikle Tora tornan sağ yanında bulunuyordu. Oturduğu odanın duvarlan altın renginde halılarla kaplıydı ve yerde altın ve gümüştün yapılmış kilimler vardı. Prenslere layık bir odaydı. O, altınla kaplanmış gümüş bir masada oturuyordu ve masanın üstündeki mürekkep hokkası altın ve mücevherlerden yapılmıştı. Sağ elinde tepesinde altın (ile işlenmiş) bir örtü olan altın bir asa vardı ve sol elinde gümüş saplı bir yelpaze vardı. Kalede Türkler in kralının sarayında olduğu gibi birçok oda, aynca bir kule ve çok güzel bir üzüm bağı vardı. Kalenin çevresinde birçok muhafız vardı ama hizmetkârı öğrenim görmüş bir Yahudi ydi...101. Sabatay Sevi, Boğazhisar Kalesi ne geldikten sonra Gelibolu adeta insan akınma maruz kaldı. Yalnızca İstanbul dan değil, Osmanlı İmparatorluğu kadar dünyanın
56 dört bir yanından Sevi nin inananları Gelibolu ya akın ediyorlardı. Kömürciyan ın ifadeleriyle, Vezir Girit Savaşı için merkezden ayrılmıştı. Yahudiler, kadın erkek, kundaktaki çocuklar, evden aynlması doğru olmayan yaştaki kızlar, kısaca hemen herkes söz konusu surlann yolunu tuttular. Bizim İstanbul Şehri, Polonya dan, Kırım'dan, Acemistan dan, Kudüs ten, Orta Avrupa ülkeleri ile Fransa dan gelen insanlarla dolup taştı. Bu insanlar deniz veya kara yoluyla gelip gidiyorlardı. Kendilerine dua edip, takdis etmesi için Sabbetay a yalvarıyorlardı. Ona bir kurtarıcı, bir halâskar gözüyle bakışları ve ona karşı takındıkları tavırlarda: Ne zaman gelip bizim Kralımız olacaksın? der gibi bir hava sezilmekteydi. Bazı ileri gelen Yahudiler yakalanmamak veya tanınmamak için Ermeni kıyafetlerinde Çanakkale ye gidiyor ve burada Sabatay ı ziyaret ediyorlardı. Bunlar yakalandıkları takdirde ağır cezalara çarptırılıyorlardı102. Croix de hatıratında Sevi nin Gelibolu günleri hakkında önemli bügiler kaleme almıştır. Müellifin anlattıklarına göre kalede Sevi nin karısı Meryem in de kalmasına izin verilmiş ve buraya İstanbul dan gemilerle akın akm Yahudiler gelmeye başlamıştır. Sevi yi görmek için insanlar evlerini ve eşyalarını bile satmaya başlamışlardı. Bu sırada Sevi, Nathan dan bir mektup almış ve mektupta sene sonunda taçlanacağı müjdelenmiştir. Bu müjde Yahudiler arasında hızla yayılmış ve ziyaretçilerin sayısı gün geçtikçe daha da artmıştır. Bu arada meydana gelen bazı olağandışı olaylar da Sevi nin lehine olmuştur103. Sabatay Sevi nin şahsen Boğazhisar Kalesi nde nelerle meşgul olduğuna dair fazla bilgi yoktur. Buna rağmen ismi etrafında efsaneler üretilmeye devam edildi, adına dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler e Mesihliğini kabul etmeleri yönünde mektup^ lar gönderildi. Croix, Sevi nin yalnızca mektuplar kaleme almadığım, özellikle İstanbul da birtakım düzenler tertiplediğini iddia etmiştir. Yazara göre Sevi, Abraham Gamliel adlı bir temsilciyi İstanbul a göndermiş ve onun vasıtasıyla emirlerini inananlarına bildirmiştir. Sevi nin emirleri şehre ulaştığında İstanbul daki inananları Yaşasın Mesih! Onun her emrini yerine getirmeye hazırız diye bağırarak sokaklarda dolaşmaya başlamışlardır. Sevi daha fazla taraftar kazanmak için parayla bir dervişi kiralamış ve derviş elinde bir bastonla İstanbul sokaklarında dolaşarak özellikle Türkler ve Yahudiler e hitap ederek, dünya işlerine dalıp, maneviyatı ihmal ettiklerini, adaletten saptıklarım, Tann nın hoş gördüklerini küçümsediklerini, bunların karşılığını görecekleri zamanın yaklaştığını anlatmıştır. Derviş ayrıca Yahudiler i işaret ederek, Bunlara yaptığınız haksızlıklar var, elleriniz bunların kanıyla kirli gibi sözler söylemiş ve Onların sevineceği, sizin kahrolacağınız gün yakında gelecek diyerek Mesih inancını İstanbul da yaymaya çalışmıştır. Dervişin sözleri ilerleyen günlerde Müslümanlar ı rahatsız etmiş, Müslümanlar önce ona nasihat etmişler ancak faydası olmayınca dervişi iyice dövmüşlerdir. Derviş, sopaya rağmen sokaklarda gezerek benzeri cümleler sarfetmeye devam etmiş, bunun üzerine Müslümanlar kadı vasıtasıyla onu tımarhaneye kapattırmışlardır104.
57 Sabatay Sevi nin mektupları ve diğer faaliyetleri Bâbıâli tarafından da yakından takip ediliyor ve mektupları, Divân-ı Hümâyûn tercümanı tarafından Türkçe ye çevrilerek ilgili makamlara rapor ediliyordu105. Kömürciyan m verdiği bilgilerden Sabatay m Çanakkale de sıkı bir nezaret altında tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu minvalde Sabatay ı Osmanlı împaratorluğu nun ve dünyanın farklı yerlerinden ziyarete gelen Yahudiler in önce sorguya alındığı, ancak sorgulamadan sonra Sevi yi görmelerine izin verildiği anlaşılmaktadır. Sorguya çekilen Yahudiler, Hapishanede okumasını bilen, bilge bir kişi var. Aramızda çok insan onun kendilerini takdis etmesini diliyor ve bu insanlar, sözü geçen bu kişiye bazı lü-tufta bulunulmasını niyaz ediyorlar şeklinde ifade vermişlerdir106. Sorgulamaların bizzat kaymakam tarafından yakından takip edildiği ve bostancıbaşı nezâretinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kömürciyan ın verdiği bilgilere göre, Bostancıbaşı sürekli onları gözetlemekteydi; oraya, gemiye binerek, deniz yoluyla gelenleri, şefleriyle birlikte, sorgulamaları yapılmak üzere kaymakama gönderiyordu. Hatta bir sorgulama esnasında, Yahudiler kaledeki muhafızların kendileriyle, Söyleyin bakalım, içerde yatan bu adamdan ne gibi bir çıkar sağlayacaksınız? şeklinde alay etmeleri üzerine, Neler olacağını siz de yakında gözlerinizle göreceksiniz karşılığını vermişler ve bunun üzerine yetkililer bunu hemen kaymakama üetmiştir. Kaymakam da bu Yahudiler i geri çevirtip, onlara güzel bir sopa çektirmiştir107. Kontrole rağmen Sabatay Sevi dünyanın farklı bölgelerinden gelen Yahudi temsilcilerini kabul etmeye devam etti. Bu heyetlerden biri de 1666 Ağustos unda Lehistan dan gelen ve başlannda Nehemiah Kohen in bulunduğu heyetti. Lehistan heyeti Sevi tarafından büyük bir mutlulukla karşılandı ama ilerleyen günlerde Nehemiah la arasında yaşananlar Sabataycı hareketin de kaderini değiştirdi. Nehemiah m kim olduğuna ve Sabatay Sevi ile ne zamandan itibaren irtibat hâlinde bulunduğuna, onunla ilgili ne gibi görüşlere sahip olduğuna dair kati bilgiler bulunmamakla beraber onun Lehistan da meczup biri olarak tanındığı anlaşılmaktadır. Büyük ihtimalle Lehistanlı Yahudiler in topladıkları yardım paralarıyla Gelibolu ya gelmişti. Zira bu dönemde Sabatay Sevi nin adı Lehistan da büyük bir ümit kapısı olarak görülüyordu. Bu yüzden Lehistan dan her gün onlarca insan Gelibolu ya akın ediyordu. Bu durum Kömürciyan m şiirinde şu şekilde anlatılır: Polonya da birçok kişi, bu duruma dayanamayarak mahvoldular; geri kalanların yansı da, paniğe kapılarak buraya sığınmak zorunda kaldılar. Diğer ülkelerdeki Yahudiler de, darmadağın olup, sürgün edildiler. Geriye kalan, son grup ise, diğerleri gibi aynı ümitle, Sabbeta/ın etrafında toplandılar108. Nehemiah m Sabatay Sevi ile görüşmesinde ikili arasında şiddetli tartışmalar yaşandı ve bu üç gün boyunca devam etti. Nehemiah, Sevi yi sahtekârlıkla itham etti ve ona hain dedi. Nehemiah, tartışmadan sonra İstanbul a gitti ve burada Fazıl Ahmed Paşa nın huzurunda Müslümanlığa geçti. Daha da önemlisi IV. Mehmed tarafından Edirne ye davet edildiğinde, padişahın huzurunda Sabatay Sevi nin
58 Yahudiler arasına nifak tohumlan eken bir sahtekâr olduğunu ihbar etti109. Bu ifadeler Sabatay Sevi nin de hayatının en önemli dönüm noktalarından biri olacaktır. 108 Galante, Sabbetay Sevi Hakkında Ermenice Bir Şiir, s. 48; Scholem, Shabbetai Nehemiah ile Sabatay Sevi arasındaki tartışma ve sonrasında yaşananları Kömürciyan şöyle anlatır: Kendi ülkesinde Yahudilerle uzun süre mücadele etmek zorunda kalmış bir haham oraya gelerek şöyle söyledi: Kendisine inandığınız bu adam yalancının biridir, gidip onu göreceğim ve bu konuyla ilgili olarak onun hakkında tahkikat açacağım. Bu haham geldi ve Sabbetay m yanma gidip ona şu hususları sordu Niçin halkın arasına karışıklık ve nifak tohumlan saçıyorsun? Ve niçin, kendini bir Mesih olarak etrafa yayıp ilân ediyorsun? Doğup büyüdüğünden bu yana, hayreti mucip ne gibi mucizeler yapıp gerçekleştirdin? İşte meydanda İzmir de yüzüstü bıraktığın kardeşlerinin hâli; işte herkesin malûmu mücevherler donatıp bezendirdiğin kadmlann hâli; ve nihayet işte senin hâlin, tutuklanmış bir kişisin sen de bugün. Gökteki özel işaretlere bakarak, kitaplarımızda yazılı kanun ve tâlimat gereğince bizi kurtarmak için bu güne kadar neler yaptın? Sabbetay m etrafında bulunanlar bu Polonyalı Hahamı bir hayli azarlayıp tekdir ettiler. [Bu Polonyalı, Sabbetay m Peygamberliğine inanmamış bir hahamdı. Sabbetay m taraftarları onu yok etmek istedüer fakat bu adam bir fırsatım bulup oradan kaçar ve Edirne ye gider. Ve sonra da Müslümanlığı kabul eder. Bu adam, Sabbetay ı ihanetle suçlayarak, Kaymakam Mustafa Paşa ya ihbar eder]. Çünki, onlann ifadesine göre, ateş onu yakmıyor, suya atıp bıraksalar bile boğulmuyordu. Ne tüfek ve ne de kılıç onu yaralayamazdı; işkence veren her şeyin tesirini hemen yokederdi...110. 9 Ekim 1666 tarihli bir İngiliz raporunda ise Nehemiah üe Sevi arasındaki gerilim şu şekilde nakledilmiştir: Şimdi sizi Yahudüer in Mesih arama çılgınlıklarının sona erdiği konusunda bilgilendireceğiz. Orada size kandırılmış Yahudiler in bütün aüeleri, kadınlar, çocuklar ve erkekler ile onun bulunduğu kaleye gittiğini, onların arasında Almanya dan (bazılarına göre Lehistan) gelen eğitimli Yahudiler olduğunu da aktaran gerçek ve geniş bir bilgi vermekten sakınmayacağız. Bu kişüer yedi veya sekiz gün onunla birlikte kalede kaldılar ve onun iddialarının, tezlerinin ve umutlarının boş çıktığım görerek Türk camiine gittiler ve Türk [Müslüman] oldular. Sabatay Sevi nin bir sahtekâr olduğunu ilân ettiler ve bu olmasaydı Yahudiler padişaha isyan ederlerdi111. Sabatay Sevi yi Osmanlı makamlarına şikâyet eden yalnızca Nehemiah değildi. Kömürciyan a göre Çanakkale de nüfuzu olan Şeyh Mahmud Efendi de Sevi yi şikâyet etmişti. Kömürciyan gelişmeleri şöyle anlatmıştır: Sabatay ı Edirne ye getirten bir diğer neden de şuydu: Mahmut adında bir şeyh Çanakkale de bulunuyordu. Şehrin bir yargıcı sıfatıyla, şehrin önde gelen Müslüman kişileriyle birlikte Edirne ye geldi. Şeyh onlara Yahudüer in cüretini anlattı, hahama yaptıklarını anlattı, rüşvet vererek serdarı davalarına nasıl kazandıklarım ve Sabatay m kadınlarla olan ilişkilerini anlattı. Ve Şeyh devam etti: Ekmek bolluğu yaşarken şimdi ekmeğimiz azaldı. Bu küçük yerdeki Müslümanlar arasında kıtlık
59 var. Alelacele onun yanında toplanan biz Yahudiler, tavuklarımızın yumurtalarının büe azaldığını gördük112. Hem Nehemiah hem de Şeyh Mahmud un şikâyetleri üzerine Osmanlı yetkihleri harekete geçti. Croix e göre Edirne deki Yahudiler in tuhaf tutum ve davranışları yüzünden de Sevi, OsmanlI ricali tarafından rahatsızlık unsuru olarak görülmeye başlanmıştı. Müellife göre rahatsız olanların başında da bizzat IV. Mehmed geliyordu. Padişah, Yahudiler arasındaki Mesih söylentilerini yakından takip ediyor ve buna dair sadaret kaymakamından bilgi istiyordu113. Yahudüer arasındaki bazı söylentiler IV. Mehmed in rahatsızlıklarını gün geçtikçe arttırmış gibidir. Zira Sabatay Sevi inananları, Osmanlı İmparatorluğu genelindeki ve dünyanın farklı bölgelerindeki Yahudiler e hitaben, Hâkimiyet günlerimiz artık yaklaşmıştır. Bizim gücümüz ve kuvvetimiz karşısında diğer milletlerin kuvvetleri artık çok sönük kalmaktadır. Bizim zayıf olan yönlerimiz de artık kuvvetlenmiştir. Olaylar bizim lehimize gelişme gösterdi, bu durumda bizim Sabbetay kral olacak ve dünyayı biz yöneteceğiz. Vahşi hayvanlarla kuzular birlikte otlayacak, evet kurt kuzu birlikte otlayacak şeklinde mektuplar göndermişlerdi. Daha da önemlisi kendi aralarında artık Türk hâkimiyetinin sonunun geldiğini konuşuyorlardı114. Bu da tabii olarak Türk hâkimiyetini temsil eden IV. Mehmed i rahatsız etmiş olmalıdır. Sultanın rahatsızlığının artmasında Yahudiler arasında bazı gökyüzü olaylarına yüklenen anlamlar da etkili olmuştur. Bu noktada 2 Temmuz 1666 da meydana gelen güneş tutulması Yahudiler arasında büyük bir heyecan doğurmuştur. Kömürciyan, bu heyecanı şöyle anlatır: Temmuz ayının ikinci günü, tam Ay ın gözüktüğü yerde, güneş tutuldu. Yahudiler böyle bir durumu, meydana gelmesini ümit ettikleri bir olayın işaret ve delilleri olarak kabul ettikleri için, ekmeklerini ve yemeklerini hazırlamaya koyuldular115. Kendilerinin muvaffak olacağına dair güneş tutulmasını İlahî bir işaret olarak telakki eden Yahudiler, daha da ümitlendiler. 2 Temmuz 1666 daki güneş tutulmasının IV. Mehmed ve Osmanlı ricali tarafından nasıl karşılandığına dair Abdurrahman Abdi Paşa nm eserinde önemli bilgiler vardır. Müellifin anlatımıyla: Yigirmi dokuzıncı mübârek Cum a güninde biemri llâhi te âlâ kable s-salât vasat-ı küsuf vâkı oldı. Bu mahalde diyânetlü ve kerâmetlü Pâdişâhımuz hazretleri imâm efendi dillerin huzûr-ı hümâyûnlarına da vet ve cümle iç-oğlanı kullarıyla salât-ı küsuf edâya mübâşeret buyurdular. Ba de ddu â tâ âfitâb-ı âlem-tâb müncelî oluncaya dek cümle iç-oğlanı bendeleri bu mahalde fermân-ı hümâyûn üzre ezberden tilâvetle meşgul olmuşlar idi116. Hem aleyhindeki şikâyetler hem de Yahudüer arasındaki Mesih beklentisinin bizzat IV. Mehmed i rahatsız etmesi üzerine Sabatay Sevi nin Edirne ye getirilerek sorguya çekilmesi yönünde karar alındı ve Sadaret Kaymakamı Kara Mustafa Paşa117, Sevi yi Edirne ye getirmek üzere bir kapıcıbaşı görevlendirildi118. Sultan IV. Mehmed ve Kıyamet Beklentisi
60 Abdurrahman Abdi Paşa Tarihi ndeki bir kayda Sabatay Sevi hakkında araştırma yapanlar dikkat etmemiştir. Eserde, 4 Temmuz 1666 da IV. Mehmed in ilginç bir hareketi kaydedilmiştir. O da sultanın belirtilen günde Melhame adlı bir eseri yakmasıdır. Abdi Paşa, sultanın kitap yakmasını şu şekilde aktarır: Mâh-ı Muharrem ün gurresinde diyânetlü Hünkânmuz hazretleri Melhame nâm kitâb-ı bâtılı ihrâk ve sâ ir hasenât-ı aliyyelerine ilhâk buyurdular119. Peki IV. Mehmed in yakarak sevap hanesine bir yenisini daha eklediği Melhame adlı eserde neler anlatılmaktadır ve neden yakılacak kadar korkulmaktadır? Fiten veya melâhim, gelecekte ortaya çıkacak kargaşa, iç savaş ve kıyamet alâmetlerine dair haberlerle bunlara ilişkin literatürü ifade eden bir terimdir. Kur arı da genellikle insanın isyan veya sabrını ölçmeye yönelik her tür İlâhî imtihan anlamına gelen fitne kelimesinin günah, fisk ve fücur, inkârcılık, savaş, yangın, zelzele, kargaşa şeklindeki manaları zamanla daha çok yaygınlık kazanmış; özellikle hadis literatüründe bu kelime, İslâm toplumunda çeşitli dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi ve ayaklanma gibi ümmet bütünlüğünü bozan her türlü yıkıcı faaliyeti ifade etmek için kullanılmıştır. Melâhim, sözlükte bir işi sağlam yapmak, eti kemiğinden ayırmak, birine et yedirmek anlamındaki lahm kökünden türeyen melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame daha çok, ağır zayiat ve bozgunla neticelenen savaş ve fitne anında çıkan büyük karışıklık; bu olayların gerçekleştiği yer manalarına gelmektedir. İbn Fâris ve İbnü l-esîr, melhamenin şiddetli çatışma şeklindeki anlamının savaşta çarpışan insanların birbirine girmesi, ölenlere ait cesetlerin savaş alanında bir et yığını oluşturması gibi hususlarla ilgili olduğunu kaydederler. Aynca sözlükte karıştırma, atm koşması ve bulunduğu yeri eşeleyip karıştırması manasındaki Habeşçe asıllı here kelimesi de bilhassa hadis literatüründe fiten ve melâhim manasında, özellikle de Müslümanlar ın birbirini öldürmesi anlamında kullanılmıştır. Kıyametten önce yaşanacağı belirtilen here günleri hakkında hadis kaynaklarında oldukça ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Kur ân-ı Kerim de melâhim ve here kelimeleri geçmez ama bu kelimelerin anlamlan başka kelimelerle karşılanır. Hadis kitaplannda fiten ve melâhim terimleri müstakil bölümler hâlinde ele alınır. Ancak bütün hadis imamlan bu terimlere aynı manayı vermezler. Bazı âlimler, fiteni Müslümanlar arasında çıkan savaş, kargaşa ve bozgunculuk gibi hadiseler için; melâhimi de Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında cereyan eden savaşlar için kullanmışlardır. Fiten ve melâhimle flgüi zamanın devamlı olarak kötüye gideceği, ortaya çıkan her yeni fitnenin bir öncekini unutturacak kadar kötü olacağı, karışıklık çıktıktan sonra bir daha sulh ve sükûnetin avdet etmeyeceği şeklinde de rivayetler vardır. Bazı âlimler ve özellikle Oryantalistler bu tür haberlerin Yahudi veya Hristiyan iken Müslüman olan kişiler vasıtasıyla İslâm a geçtiği kanaatindedir. Fiten ve melâhim konulan birçok eserin önemli bölümlerinden biriyken bu hususlara dair müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Müstakil olarak yazılanlar Ca'fer es-sâdık a nisbet edilen ve Melhame adını taşıyan eser; Ebû Ma -şer el- Belhî nin Kitâbul-Melâhim v, Hubeyş et-tiflisî nin Farsça Uşûlü l-melâhim i;
61 Nuaym b. Hammâd ın el-fiten ve l-melâhim i; İbn Tâvûs un el-melâhim velfitenfizuhû-ri l-ğâ ibü-muntazar r, Ebû Ubeyde Mahir b. Salih Âl-i Mübârek in er- Risale fil-fiten ve l-melâ-him ve eşrâü s-sâca sı; Haşan el-mustafavî nin el-hakâ ik fi tâ-rihü-islâm ve lftten ve l-ahdâş ı; Ahmed İzzeddin el-beyânûnî nin el-fiterı ve Hişâm Cuayt ırı el-fitne si ilk akla gelenlerdir120. Numan b. Hammâd ın (ö. 228/843) el-fiten ve l-melâhim adlı eseri hem fiten ve melâhim literatürü hem de Türk tarihi açısından önemlidir. Zira İstanbul un fethiyle ilgüi bir bölüm vardır121. Eser şu bölümlerden oluşmaktadır: Birinci bölümde Hz. Peygamber den sonra meydana gelecek fitnelerle bunların tarihleri; ikinci bölümde fitne anında yapılması gereken şeyler, bazı sahâbîlerin gördükleri fitnelerden sonra duydukları pişmanlık, halifelik ve halifeler; üçüncü bölümde Emevîler ve Abbasîler dönemindeki fitneler, Abdullah bin Zübeyr fitnesi ve bunların mücadelesi; dördüncü bölümde Şam da meydana gelecek olaylara dair haberler; beşinci bölümde Mehdî nin ismi, nesebi, özellikleri, ortaya çıkışı ve ömrü; altıncı bölümde İstanbul un fethi; yedinci ve sekizinci bölümlerde deccâl, Hz. İsâ, Ye cûc ve Me cûc; dokuzuncu ve onuncu bölümlerde dâbbetütarz ve diğer bazı kıyamet alâmetleriyle Habeşliler ve özellikle Türkler hakkındaki olumsuz rivayetler zikredilmektedir122. Ebü l-fidâ İbn Kesir de (ö. 774/1373) el-fiten ve l-melâhim adlı eserinde benzeri konulan işlemiştir. Eserde küçük kıyamet alametleri olarak ümmetin çeşitli fırkalara bölüneceği, insanlar arasında cehaletin yayüacağı, zina, içki, akraba ziyaretini terk ve savaş gibi kötü şeylerin yaygınlaşacağı, kalplerden emanet duygusunun kalkacağı, insanların bölük bölük dinden çıkacağı, bazı Müslümanlar ın putperestliğe döneceği, fitne ve fesadın artması sebebiyle yaşayanların ölülere imreneceği vb. örnekler verilmiştir. Daha sonra ise büyük kıyamet alametleri ele alınmış ve bunlar şu şekilde sıralanmıştır: Mehdinin zuhuru, Kostantiniye nin fethiyle sonuçlanacak olan Bizans savaşı, deccâlin ortaya çıkışı, Hz. İsâ nın nüzulü, Ye cüc ve Me cûc, dâbbetül-arz, güneşin batıdan doğması ve duhân123. IV. Mehmed in yaktığı Melâhim adlı eserin kime ait olduğuna dair Abdi Paşa bilgi vermez ama zaten bu tür eserlerin muhteva olarak birbirlerinden pek de farklı olmadığı aşikârdır. Burada önemli olan IV. Mehmed in bu literatüre gösterdiği aşın tepkidir. Sultanın eseri yakmasında kıyamet beklentisinin rolü ve buna duyduğu tepki muhakkaktır. Kıyamet beklentisi hususunda Sabatay Sevi ve inananlanmn IV. Mehmed üzerinde etki ettiğine dair doğrudan bir bilgimiz bulunmamasına rağmen, Yahudiler arasındaki Mesih beklentisi ve Türk hâkimiyetine son verileceğine dair ümidin, sultanı rahatsız ettiğini söylemek muhtemelen yanlış olmamalıdır. Ayrıca IV. Mehmed bu tür söylentileri ve Sevi nin iddialarını merak ediyor olmalıdır. Bunun en önemli göstergesi de Sabatay Sevi Edirne de sorguya çekilirken sultanın pencere arkasından gizlice bunu izlemesidir. Başta Osmanlı İmparatorluğu sınırlan içindeki Yahudiler olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler arasında artan Mesih beklentisi ve kurtuluş gününün yaklaştığı söylentileri IV. Mehmed in de kıyamete dair merakını arttırmış gibidir.
62 Bu yüzden de Melâhim adlı eseri tetkik etmiş olmalıdır. Croix de hatıratında padişahın mesih, mehdi ve kıyamet konulannda meraklı olduğunu, merakının Yahudiler arasındaki söylentiler sebebiyle daha da arttığım kaydetmiştir. Yazara göre Yahudiler arasındaki hareketlilik IV. Mehmed in dikkatini çekmiş ve neler olduğuna dair Kaymakam Mustafa Paşa dan bilgi istemiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Yahudiler arasındaki hareketliliğin mesihin geldiğine inanmaları dolayısıyla meydana geldiğini söylediğinde ise sultan, tacına mâl olabilecek böylesi önemli bir olay karşısında sessiz kaldığı gerekçesiyle Mustafa Paşa yı ağır bir şekilde azar-lamıştır. Padişah, paşaya, Benim devletimin korunmasına dikkat etmen gerekirken, bu şehirde ve İstanbul da Yahudiler arasında olup bitenlerden habersizsin, Yahudiler Mesih in geldiğini her yere yayarlarken onlan rahat bırakıyorsun demiş, kaymakamdan gelişmeleri yakından takip etmesini ve kendisine bilgi vermesini istemiştir124. IV. Mehmed in geleceğe dair merakım, yalnızca Sabatay Sevi olayına bağlamak aşın bir iddiadır. Zira sultanın merakının arkasında başka saiklerin de etkili olduğuna dair önemli verilerimiz vardır. Bu minvalde sultan, 26 Mart 1665 de Müneccimbaşı Müneccimek i huzuruna davet etmiş ve ona geleceğe dair bazı sorular yöneltmiştir. Müneccimbaşı huzurundan aynldıktan sonra ise, Acabâ, huzurumuza geleceğin ve altun alacağını delâ il-i nücûmiyye hasebiyle istihrâc eyledi mi ola? diyerek yanındaki-lerle şakalaşmıştır. IV. Mehmed, 11 Nisan 1665 de de müneccim-başıya bazı sorular sormuştur125. Sabatay Sevi, Aziz Mehmed Efendi Oluyor (1666) Sabatay Sevi yi Edirne ye getirmek üzere bir kapıcıbaşı126 görevlendirildi. Kapıcıbaşı, 1666 Eylül ü başlarında Boğazhisar a geldi ve taraftarlarının gözleri önünde Sabatay Sevi yi zincire vurarak Gelibolu üzerinden yola koyuldu. Kapıcıbaşı nezaretindeki Sevi, 15 Eylül 1666 da127 Edirne ye geldi128. Bir gün sonra Yahudi Mesihi nin sorguya çekileceği haberi Edime sokaklarında halk arasında kulaktan kulağa yayıldı. O yıllarda diğer bölgelerde olduğu gibi Edirne deki Yahudiler de mesihlerinin gelip, kendilerini iktidara taşıyacağına inanıyor ve mesihlerini bekliyorlardı. Fransız elçilik heyetinde görevli Papaz Robert de Dreux, Edirne ye geldiğinde durumu şöyle tasvir eder: Edirne ye vardığımızda bize bir Musevi nin evini tahsis ettiler. Bu ev şehrin en güzel evlerinden biriydi ve Yahudi aile bize terketmek zorunda kalmıştı. Bu yüzden sefirimiz, Yahudi nin, karısı, çocukları ve üç köle kız ile birlikte evin bir dairesinde kalmalarına izin verdi. Bu ev sinagoga çok yakındı. Bu sayede birçok defa sinagoga giderek Museviler in nasıl ibadet ettiklerini gözlemledim. Bu sinagog aşağı yukarı Kalvinistlerin ibadethanelerine benziyordu. Sadece farklı olarak Museviler Sinagog da sürekli yanan bir lamba bulunduruyordu. Museviler ibadet ederken hep birlikte ayağa kalkıyor, bazı yerlerde ilahi söylüyor, ayaklarım yerden kesmeden seker gibi vücutlarını hareket ettiriyorlar.
63 Bazen kıvrılmış bir şekilde oturup, sadece başlarını sallıyorlar. Kadınlar erkeklerden ayn yerde, kafes arkasında bulunuyorlar. Allah ın ve insanların lanetlediği bu millet, Edirne de bulunduğumuz dönemde, alçakça kandırılmıştı ve bir fitne ortamının içine düşmüş bulunuyordu. Bu duruma birkaç defa şahit oldum. Bazı günler çok sayıda insanın sokakta yürürken çıkardıkları gürültü kulağıma geliyordu. Merak edip baktığımda, çapa, bel, kürek ve diğer toprağı kazma aletleri taşıyan çok sayıda insan gördüm. Nereye gittiklerini sorduğumda, bana, Mesih in geleceği yolu düzeltmeye gittiklerini söylediler. Onlarla alay etmeye başladığımda, ikamet ettiğim evin büyük oğlu, gülmemem gerektiğini söyledi. Yakın bir gelecekte Mesih in gücü sayesinde hepimizin onların kölesi haline geleceğini ifade etti. Mesih olduğunu iddia eden bu kişi bir dalavereci olup Filistin den gelmişti. Musevüer in körlüğünden ve cehaletinden faydalanıp diğer milletler üzerinde etki yapmak istiyordu. Museviler Mesih in mucizeler gerçekleştirdiği, mesela su üzerinde birebir yürüyebildiği konusunda garanti veriyorlardı. Şöhreti Museviler arasında o kadar çok yayılmıştı ki her sinagogdan ona hediyeler gidiyordu. Mesih i bir süre İstanbul da hapseden sadrazam, ne yapacağını görmek üzere onu Edirne ye getirtti. Mesih, tam da bu zavallı kör toplumun yolunu düzeltmek için yollara döküldüğü gün Edirne ye vardı129. 16 Eylül de ise Sabatay Sevi nin sorgulanacağı yerin etrafı ve sokaklar insan kaynıyordu130. Hatta bazı kaynaklarda inananlarının Sabatay Sevi nin geçeceği yollara kırmızı halılar serdikleri ve artık bekledikleri kurtuluş gününün geldiğine inandıkları ileri sürülür131. Kömürciyan ise Sabata/ın geçeceği yolun kenarına okçuların sıralandığım, yolun sonunda ise Sevi nin iddialarını test etmek için ateşin yakıldığını ve darağacımn kurulduğunu belirtir132. 16 Eylül 1666133 Perşembe günü Edirne de Yeniköşk te meclis toplandı. Toplantıya Sadaret Kaymakamı Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkârizâde Yahya Efendi, Vanî Efendi ve bazı üst düzey Osmanlı devlet ricali katıldı. IV. Mehmed ise toplantıyı bir pencere arkasından gizlice takip etti134. Bir süre konuşulduktan135 sonra Sabatay Sevi kendisi hakkında söylenenleri, yani mesih iddialarını inkâr etti136. Bunun üzerine hahama 135 Muhakeme esnasında Sabatay Türkçe bilmediği için heyettekiler ile Sevi arasındaki irtibatı IV. Mehmed in hekimlerinden Hayatizâde Mustafa Efendi nin sağladığı ileri sürülmüştür, ancak Türk kaynaklarında buna dair bir bilgi mevcut değildir. Hayatizâde Mustafa Feyzi Efendi, Yahudi dönmesidir. Hayatının ilk yıllarına dair fazla bügi yoktur. Müslüman olmadan önceki adının Moche Ben Raphael Abravanel olduğu tahmin edilmektedir. Babası Hayâti ve diğer Yahudi hekimlerinden tıp eğitimi gördüğünü ama tıp ilmine dair bir okula devam etmediği bilinmektedir. Eserlerine bakılırsa iyi derecede Latince bilmekteydi. 31 Ağustos 1669 da hekimbaşı oldu ve bu görevinde 23 Haziran 1691 e kadar kaldı. Bu tarihte bazı tabiplerin ve ilmiye mensuplarının Yahudiliğinde devam ettiği yönündeki şikâyetleri sebebiyle azledildi. Haziran 1692 de ise öldü ve Edimekapı Mezarlığı na
64 defnedildi (Nuray Yıldız, Hayatizâde Mustafa Feyzi, DİA, XVII, 16-17; Cengiz Şişman, A Jeıvish Messiah in the Ottoman Court, s. 101-112; Scholem, Sabetay Sevi Mistik Mesih, s. 597599; Freely, Kayıp Mesih, s. 164-165). Şişman, Sevi nin Türkçe yi bildiği kanaatindedir (Sabatay Sevi ve Sabataycılık, s. 50-51); Geoffirey L. Lewis ve Cecil Roth un birlikte kaleme aldıkları bir makalede Sevi nin Müslüman olmasıyla ilgili olarak yeni bilgilere ulaşılmıştır. Bu çalışmaya göre Sevi nin İslâm a geçişinde Cerrah Kasım Paşa nın da önemli bir rolü olmuştur. Kasım Paşa, Eğri, Yanova ve Tımışvar valiliklerinden sonra Nisan 1666 dan Mayıs 1667 ye kadar Budin beylerbeyliği yapmıştır. Budin den Erzurum a ve oradan da 1670 de Kastamonu ya gitmiştir. 1671-1672 de kendisi İstanbul kaymakamı oldu ve daha sonra Yanova, Tımışvar sancakbeyliğini yaptıktan sonra tekrar 1675 de Budin beylerbeyi oldu ve 1676 daki ölümüne kadar orada kaldı. Aralık 1666 da da sultanın kız kardeşiyle evlendi (New Light on the Apostasy of Sabbatai Zevi, The Jeıvish Çuarterly Revieıv, LIII/3 (1963), s. 221-222). 136...Fakat huzura çıkarıldığında farklı bir dil kullandı. Sadrazama, bütün yaptıklarının, dünyanın en alçak ve rezil toplumu olan Museviler i yanıltmak, onların ellerindeki mal varlıklarını almak için olduğunu söyledi. İlave olarak, aslmda kendi toplumunun en bilgilisi olduğunu, onlann yanlışlığını görünce Müslümanlığı kabul ettiğini, Müslümanlık hakkında Müslüman olması teklif edilip, Bu meclisten sonra kurtuluş imkânın yoktur. Ya imana gelirsin, ya hemen şimdi katlolunur-sun. Nihayet Müslüman olursan, padişahımızdan senin için şefaat isteyelim denildi. Sabatay Sevi İslâm ı kabul edince kendisine IV. Mehmed tarafından 150 akçe ile kapu ortası tekaüdü verildi. Ardından da içoğlanlar hamamına götürülüp, yeni elbiseler ve bir kürk giydirildi. Bir kese de para verildi. Kendisiyle birlikte gelip, Müslüman olan arkadaşına da çavuşluktan maaş bağlandı137. Sabatay Sevi nin adı da Aziz Mehmed Efendi138 olarak değiştirildi139. Sabatay Sevi nin Müslüman olması muhtemelen hadisenin bizzat şahidi olan Abdurrahman Abdi Paşa tarafından şu şekilde anlatılır: Bundan akdem İzmir den bir haham zuhûr idüp tâ ife-i Yehûd ziyâde meyl-i rağbet itmeleriyle def-i fitne için Boğaz Hisân na sürülmiş idi. Ol cânibe dahi Yahûdiler tecemmu' bilgi sahibi olmak dışında başka düşüncesi olmadığını söyledi. Bu ifadeleri sadrazamı son derece memnun etti. Ona İslamiyet konusunda bilgi verilmesini emretti ve kapıcılık görevine tayin etti. Bu durum Museviler i büyük üzüntüye şevketti... idüp i tikad-ı bâtılları üzre: Bu bizüm peygamberimüzdür deyü bâ is-i fesâd ü ihtilâl olacak mertebe ahvâlleri şayi olmağla haham-ı mezbûr emr-i Pâdişâhi ile Edirne ye ihzâr olunmuş idi. On altıncı Penc-şenbih güninde Yeniköşk de nazargâh-ı hümâyûnda akd-i meclis olunup Ka im-makam Paşa üe Şeyhülislâm Efendi ve Vânî Efendi, haham-ı mezbûn söyletdüer. Şevketlü Pâdişâhımuz hazretleri pencereden mahfî seyr ü istimâ buyururlar idi. Ba de külli kelâm mezbûr haham ol kendi hakkında söylenen türrehâü inkâr eyledi. Amma teklîf-i İslâm olunup: Bu meclisden sonra halâsa mecal
65 yokdur; ya îmâna gelürsün, ya hemân şimdi kati olunursun. Nihayet Müslimân olursan; inâyetlü Pâdişâhımuzdan seni şefâ at idelüm deyü kat -ı kelâm eyledüklerinde140 haham-ı mezbûr bir tevfikı llâhi l-meliki l-l-gafûr ol sâ at mazhar-ı hidâyet olup nûr-ı îmân üe müşerref ve bir mü mîn-i mükellef oldu. İnâyeti aliyye-i husrevânîden mezbûra yüz elli akça kapu-ortası teka üdi erzânî buyurulup ve ol hinde iç-oğlan hammâmma konüup tecdîd-i libâs itdürülüp bir kürk ve üzerine hü at-ı fâhire giydürülüp ve bir kîse nakd üısan olımdu. Ve bu mahalde kendiyle büe İslâma gelen refîkına dahi aüyye-i aliyye ile çavuşluk sadaka buyuruldu141. 140 Rycaut ta bu sahne oldukça farklı anlatılır. Fakat padişah bir mucize olmadan vazgeçmeyecekti ve bu mucizeyi kendisi seçecekti. Kendisi Sabatayin çıplak olarak asılmasını ve yetenekli okçuları için hedef seçilmesini istedi. Eğer oklar onun vücudunu geçmez, vücudu ve derisi bir zırh gibi olursa o zaman onun iddia ettiği üzere Mesih ve Tann mn bu topraklar için planladığı şahıs olduğuna inanacaklardı... İhaneti ve suçu bir Muhammedi mühtedi olmadan affedilemezdi. Eğer bunu yapmayı reddederse sarayın kapısında bir kazık, onu oturtmak için hazır bekliyordu... (The History of The Turkish Empire, s. 181). Sabatay Sevi nin sorgulanması esnasında tercümanlığım Yahudi iken Müslüman olmuş Hekim Hayatizâde Mustafa Fevzi nin yaptığı ve Sevi nin Hayatizâde Mustafa nın kurtuluş yolu olarak tavsiyesi üzerine Müslüman olduğu yönündeki bügiler de Abdi Paşa tarafından zikredilmez. Sabatay Sevi nin Müslüman olduktan sonraki durumu şimdiye kadar Osmanlı vesikalarından takip edilmediği için yanlış yorumlanmıştır. Sabatay Sevi, Müslüman olduktan bir hafta sonra kardeşine yazdığı mektupta kendisini kapıcıbaşı oturak, yani emekli kapıcıbaşı olarak zikretmiştir142. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi Osmanlı kaynaklarında Sevi ye kapıcıbaşılık veya payesinin verildiğine dair bir malumat yoktur. Aynca aşağıda zikredeceğimiz Sabatay Sevi nin maaş kayıtlarında sadece ismi Mehmed olarak zikredilmiş, herhangi bir unvan kullanılmamıştır. Hâlbuki maaş aldığı aynı zümrenin içindeki birçok kişi eski görev ve unvanlarıyla kayıtlıdır. Sabatay Sevi nin kendisini kapıcıbaşı olarak zikretmesi bir yanlış anlamadan mı, yoksa bilinçli bir tavırla mı yaptığını büemiyoruz. Sabatay Sevi nin Müslüman olması sırasında maaş bağlanması meselesi Osmanlı devlet teşkilatının fazla bilinmediği için araştırmacılar tarafından yanlış ele alınmıştır. Sabatay m Müslüman olması üzerine kapu ortasından tekaüd maaşı bağlanması hemen hemen bütün araştırmalarda kapıcıbaşılık verildi şeklinde yorumlanmıştır143. Kapıcıbaşılık meselesi hem o dönemde hem de günümüzde çok farklı açılardan ele alınmıştır. Kendisine saraydaki önemli bir görevin veya ünvanın sultan tarafından verilmesi Sevi nin Müslüman olmasının onurlandınlmasmdan mı, yoksa önemsiz bir sebepten mi verildiği araştırmacılar tarafından üzerinde durulan bir mesele olmuştur144. Sabatay Sevi nin takipçileri de mesihlerinin kapıcıbaşı olmasının sembolik bir anlamı olduğunu düşünmüşlerdir. Kapının mistik olarak çok kuvvetli bir manası
66 vardı. Taraftarlarına göre sarayın kendisi cennetin bir teşbihi idi. Kapıya da genellikle Bâbüssaade, yani saadet kapısı denirdi. Kapıcılar da cennetin girişini bekleyen meleklere benzetilebilirdi. Orası seçilmişlerin geçebileceği ve onunla karşılaşabileceği bir kapıydı. Orası Tann nm kapısıydı145. Sabatay Sevi nin kapıcıbaşı olarak zikredümesi günümüzde de çok ilginç yorumlara sebep olmuştur146. Kapu ortası tekaüdü Osmanlı devlet teşküatına ait bir terimdir. Teberdar, çukadar, büyük oda, küçük oda, kilerli, hasoda, ser güğüm, bâbüssaade ve dârüssaade ağalan gibi Enderûn görevlilerine emekli maaşı bu isim altında verilirdi147. Küçük ruznâmçe kaleminden verilen kapu ortası tekaüdü alanlar ise ruznâmçe defterinde Ağayân-ı Müteka idîn-i Enderûn başlığı altında zikredilirdi148. Ağayân-ı Müteka id!n-i Enderûn un maaşı ise küçük ruznâmçe (ruznâmçe-i sânî) kalemi tarafından ödenirdi149. Bu analizi yaptıktan sonra, Sabatay Sevi nin Müslüman olmasından sonraki durumunu Osmanlı vesikalarından rahatlıkla takip edilebiliriz. XVII. yüzyılın ikinci yansına ait küçük ruznâmçe defterlerinde Ağayân-ı Müteka idîn-i Enderûn zümresini taradığımızda Sabatay Sevi, yeni adıyla Mehmed i çok rahatça bulduk. Mehmed olarak bulduğumuz kişinin Sabatay Sevi olduğunu şunlardan anlıyoruz; l. Sabatay Sevi nin Müslüman olduğu tarihte küçük ruznâmçe defterine kaydedilen ve yeni Müslüman olmuş Mehmed isimli bir kişi vardır. Nev-Müslim Mehmed padişahın huzurunda Müslüman olmuştur ve ona günlük 150 akçe maaş tahsis edilmiştir. Nitekim Abdurrahman Abdi Paşa da Sabatay Sevi ye Müslüman olmasından sonra 150 akçe maaş bağlandığını yazar. Bu bilgiler örtüşmektedir. 2.1666 dan itibaren Ağayân-ı Müteka idın-i Enderûn zümresine dahil edilen Mehmed, 1676 da Sabatay Sevi nin öldüğü tarihe kadar kapu ortasından maaş almayı sürdürmüştür. 1676 daki kaydının üzerinde ise müteveffa notu düşülmüştür. Aynca son kayıtta ölüm haberinin Sabatay Sevi nin ömrünün son yıllarım geçirdiği Ülgün Kalesi Dizdarı tarafından bildirildiği belirtilmiştir150. 148 Silahdar Tarihinde kapu ortasından maaş bağlanarak emekli edildiği zikredilen devlet görevlilerinin isimleri küçük ruznâmçe defterlerinde aynen geçmektedir. Aynca vesikalarda da ikisinin aynı olduğu görülmektedir. Bk. BOA, Cevdet-Saray, nr. 3573. Yeni tespit ettiğimiz arşiv vesikalarına göre Sabatay Sevi, Müslüman olduğunda, aynı gün (16 Rebiülevvel 1077/16 Eylül 1666) kapu ortasından maaş bağlanıp, küçük ruznâmçe kaleminden Ağayân-ı Müteka idîn-i Enderun zümresinden maaş almaya başlamıştır. Küçük ruznâmçe defterine ıbtidâ kaydı yapılırken padişahın huzurunda Müslüman olduğu ve padişahın hatt-ı hümâyûnuyla günlük 150 akçe maaş bağlandığı kaydedilmiştir151. Sabatay Sevi ye Enderun ağalarıyla aynı yerden ve günlük 150 akçe gibi yüksek bir miktarda emekli maaşı bağlanması Osmanlı yönetiminin ona bir önem verdiğini de göstermektedir. IV. Mehmed ve devlet yönetiminin
67 Müslümanlar ın sayısını artırma düşüncesinde olduklarına dair iddialar bu duruma uymaktadır152. Yeni ismiyle Mehmed Ağa, Ağayân-ı Mütekaldîn-i Enderûn zümresinden maaş alan 84 kişiden biri olmuştur. Bu grup içerisinde en yüksek maaşı Çukadar-ı Şehriyarî İsmail Ağa, Hasoda-başı Mehmed Ağa, Babüssaade Ağası Ali Ağa ve Hasodalı Ali Ağa 250 akçe üe almaktaydı. Topkapı Sarayı ağalarından bir diğer Ali Ağa ise 200 akçe günlük tasarruf etmekteydi. Sabatay Sevi nin maaşı bu grup içerisinde altıncı sıradaydı. Sabatay Sevi ve beş ağa 1666) tarihli bir vesikada yeni Müslüman olarak Mehmed ismini alan bir Nev- Müslim e 10 akçe ile kapıcılık verilmiştir (BK. BOA, A. RSK, Dosya kısmı, nr. 30/62.) Yeni Müslüman olan kişinin hem Mehmed ismini taşıması, hem kapıcılık verilmesi, hem de Müslüman olduğu tarihin Sabatay Sevi yle çok yakın bir tarihe rastlaması yüzünden karıştırılma ihtimali yüksektir. Vesika analiz edüdiğinde Mehmed ismini alan ve kapıcılık ihsan edilen kişinin hem bağlanan maaş miktarı, hem de kapu ortasından emekli maaşı bağlanmadığı için Sabatay Sevi olmadığı anlaşılmaktadır. 150 akçe günlük emekli maaşı almaktaydı. Aynı maaşı alan diğer beş ağa ise Hasodabaşı, Kiler-i Enderun kethüdası, Hazine-i Enderûn kethüdası, Kiler-i Has kethüdası, Kiler-i Enderûn ve ne iş yaptığı kaydedilmemiş Mustafa isimli bir kişiydi. Mütekaid Enderun ağalarının çoğu günlük 60 akçe ve altında bir maaş tasarruf etmekteydiler153. Bütün bunlar değerlendirildiğinde Sabatay Sevi nin Müslüman olmasının Osmanlı yönetiminde nasıl bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Sabatay Sevi ye Masar mevâcibinin sonu olmasma rağmen küsurat ödenmiş, ondan sonra da Recec-Reşen ve Lezez mevâcibleri verilmiştir. Mevâcib, Sabatay Sevi veya bir adamı tarafından değil Mehmed Efendi ye verilmek üzere defterdarlık taralından alınmıştır. Hicri 1078 yılı ulufeleri ise divân tarafından teslim alınmıştır. 1080 yılı ulufeleri ise defterdarlık tarafina ödenmiştir. Sabatay Sevi nin maaşı muhtemelen devlet kurumlan tarafından alındıktan sonra bir yolla kendisine gönderilmiş olmalıdır. Sabatay Sevi ölümüne kadar küçük ruznâmçe kaleminden maaş almayı sürdürmüştür. Hicri 1078154,10791, 1080156,108ı157, 1082158,1083159, 1084160 ve 1086161 yılı küçük ruznâmçe kayıtla-nnda ismi görülmektedir. Sabatay'la Birlikte Müslüman Olan Arkadaşı Sabatay Sevi ile birlikte gelip padişahın huzurunda Sevi yle birlikte Müslüman olan bir Yahudi yi de vesikalarda tespit edebiliyoruz. Vesikalarda Ahmed ismini alan ve çavuşluktan 21 Rebiülevvel 1077 de (21 Eylül 1666) emekli maaşı bağlanan bir Yahudi den bahsedilmektedir162. Tarihçi Abdurrahman Abdi Paşa, eserinde Sabatay Sevi nin arkadaşının da Müslüman olduğu ve ona çavuşluk verildiğini yazar163. Nitekim Osmanlı Arşivi ndeki bir belge Sabatay Sevi nin Müslüman olan bu arkadaşına dair önemli bilgiler ihtiva eder. Zira Ahmed isimli, padişahın huzurunda Müslüman olan Sabatayün arkadaşı (21 Rebiülevvel 1077/21 Eylül 1666) tarihli arzuhalinde
68 kendisine çavuşluk verilmesini istemektedir. Ancak bu tarih onun Müslüman olma değil kendisine çavuşluk verilmesiyle ilgili resmî muamelatın yapıldığı tarihtir164. Ahmed isimli çavuşun maaşının Vanî Efendi nin adamı Hacı Mahmud tarafından alınması, Vanî Efendi nin bu hadisedeki konumu gözönünde bulundurulduğunda, bu şahsın Sabatay Sevi nin arkadaşı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır165. Sabatay'ın Müslüman Olmasından Sonra Yahudilerln Müslümanlaşması Meselesi Sabatay Sevi, Aziz Mehmed Efendi adım alıp Müslüman olduktan sonra başta Osmanlı Yahudileri olmak üzere dünyadaki Yahudiler arasında ilk başta bir şok dalgası yayıldı. Mucizeler gösterip Mesih olduğunu ilan eden Sevi, nasıl ve niçin Müslüman olmuştu sorusu günlerce ve hatta aylarca cevap bulamadı. Cevap aranan bir diğer soru da bundan sonra Sevi inananlarının ne yapacakları ve Osmanlı idaresinin onlara karşı nasıl bir tavır takınacağıydı166. Rycaut, Yahudiler in bu dönemdeki haletiruhiyesini şu şekilde anlatır: Sabatay m Türk ve Mesih in Muhammedi olduğu haberleri hızlı bir şekilde Türkiye nin her tarafına yayıldı. Garip bir şekilde Yahudiler buna şaşırdılar ve kolay ikna oldukları argümanlara inanmalarından ve kendi ailelerinde ihtida hareketi olmasından dolayı utandılar. Yaşadıkları kasabalarda ise onlarla alay edildi. Çocuklar onlarla dalga geçtiler. İzmir de Yahudi gören herkes onları parmakla gösterip küçümsüyor ve aşağılıyordu. Böylece bu kandırılmış millet uzun bir süre, kargaşa, sessizlik ve üzüntülü bir ruh hâlinde kaldı. Fakat pek çoğu Sabatay m Türk olmadığından emindi. Onun sadece gölgesi dünyada kalmıştı. Beyaz bir kafa ve Muhammedi şeklinde yürümekteydi. Fakat onun vücudu ve ruhu cennete alınmıştı. Orada mucizeleri tamamlamak için belirlenen zaman gelinceye kadar kalacaktı. Bu görüşler sanki o insanlar hiç kandırılmamış gibi kabul görmeye başladı. Muhammedi Mesihleri tarafından tarif edilen ibadet kurallarını ve biçimlerini uygulamaya başladılar. O kadar ki İstanbul un hahamları, bu imparatorun da gizli hareketler yapabüeceğinden ve öncekine eşit olabileceğinden korkarak, Sabatay m Mesih olmasının lanetli olduğunu ilân ettiler ve onlan Tann ya eskiden yaptıkları usullerle hizmet etmeleri konusunda uyardılar. Aksi hâlde aforoz edüeceklerdi167. Sabatay Sevi nin Müslüman olması hiç kuşkusuz Rabbüer in elini güçlendirdi. Rabbiler in imparatorlukta yaşayan bütün Yahudiler e hitaben gönderdikleri 30 Ocak 1667 tarihli bir yazıda Sevi nin yasa ve uygulamalarından vazgeçmeleri, IV. Mehmed e dua etmeleri, aksi takdirde cezalandırılacakları ifade edilmiştir168. Rabbiler, bu tür mektuplar göndermeye devam etmelerine rağmen Sevi inananlarını takibata alıp, aşın baskıcı bir politika takip etmekten de o denli çekinmişlerdir. Zira böyle bir tavır, ina-nanlan, Mesihleri Sevi gibi Müslüman olmaya zorlamaktan başka bir işe yaramayacaktı. Bu sebeple itidalli ve gittikçe yeraltına inen Sevi inananlanna belli oranda müsamaha gösterildi169. Sabatay Sevi den sonra ihtidalann devam edip etmediği ve Osmanlı yönetiminin bu konuda Yahudiler e karşı tavnnın ne olduğu konusunda Osmanlı kaynaklannda fazla bir malumat yoktur. Sabatay Sevi hareketiyle ilgili olma ihtimali bulunan bir
69 tarih kaydı da şimdiye kadar dikkatten kaçmıştır. IV. Mehmed dönemine ait bir günlükte 29 Safer 1094 te (27 Şubat 1683) 15 seneden beri Müslüman olan bir Yahudi nin oğullarının Müslüman olmadığı duyulmuş, bunun üzerine Müslüman olmazlarsa idam edilecekleri bildirilince üç oğlan da Müslüman olmuş ve müteferrika zümresine dâhil edilmişlerdir170. Müslüman olan Yahudiler hakkında fazla teferruat olmasa da hadisenin 15 sene önceye gidiyor olmasından dolayı bu çocukların Sabatay Sevi nin cemaatine mensup olma ihtimali fazladır. Dönemin şer'iyye sicillerinde de Yahudiler arasında Sevi nin Müslüman olmasından sonra İslâm a geçenlere dair bazı kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlardaki şahısların bazılarının Sevi nin inananlarından olması kuvvetle muhtemeldir. Buna dair Bâlat Mahkemesi ndeki 1666 tarihli bir dava kaydı şu şekildedir: Mahmiye-i İstanbul da Abdi Subaşı mahallesinde sakin Süleyman bin Abdullah nâm mühtedî meclis-i şer -i şerîfde Yahud tâifesinin Karaferye cemâatinden bâ isü s-sifr Menahem veledi Yasef nâm Yahudi mahzarı üzerine da vâ ve takrîr-i kelâm edip bundan akdem hâl-i küfrümde zevcem olan Harsandi nâm nasrâniye zevcem iken eşyâ-i memlûkesinden yüz otuz beş dâne Hürmüz inci ve dokuz bin akçe kıymetli bir hâtem ve doksan dirhem simden masnû bir buhurdân ve beş guruş kıymetli bir serâser çintiyân ve on guruş kıymetli bir serâser ma'sûm kerekesi ve yedi mis-kal altından masnû bir kutu ve beş guruş kıymetli bir çift İncili altın küpe ve yirmi guruş kıymetli on zirâ san atlas medîne-i Ebî Eyyûb da vakfı mütevellisi iken vefât eden Ahmed Ağa dan hayâtında ikrâz ve kabz ettiği yüz kırk esedî guruş mukabelesinde rehin verdikde eşyâ-i mezbûreyi mezbûr Harsandi nin emri ile mezbûr Ahmed Ağa ya ben teslim ettiğimden sonra mezbûr Ahmed Ağa dahi fuzûlen mezbûr Menahem e verip ol dahi kabz ve istihlâk eylemeğin suâl olunup eşyâ-i mezbûreyi merkum Ahmed Ağa ya vech-i mübeyyen üzre bize teslim etmekle eşyâ-i mezbûrun misli olanın misli, kıymetli olan kıymetini bana teslim etmekle eşyâ-i mezbûrun misli olanın misli, kıymeti olan kıymetini bana teslime mezbûr Menahem e tenbîh olunmak matlûbumdur de-dikde müddel-i mezbûrun da vâ-yı meşrûhası mesmû'â olmayıp mezbûr Menahem e su âl dahi teveccüh etmemeğin müdde î-i mezbûr vech-i muharrer üzre müârazadan men olunup mâ vaka'a bi t-taleb ketb olundu171. Nevmüslim Aziz Mehmed Efendi Müslüman olduktan sonra Mehmed Efendi adını alan Sabatay Sevi nin Edirne deki ilk günlerine dair açık malumat yoktur. Sabatay, yeni durumunu kabullenmiş gibidir. Vanî Efendi yle yakın ilişki kurmuş ve ondan İslâm dinine dair bilgiler almıştır. Rycaut, Mehmed Efendi nin ilk günlerini şu şekilde anlatır: Sabatay günlerini Türk sarayında Musa nm bir süre Mısırlılar mdakinde yaptığı gibi geçirdi ve belki onu taklit ederek yaşadığı sürece kurtarıcı olduğunu açıkça bildirmeye devam ettiği ama Türkler e dedikodu fırsatı vermemek için özen ve önlemle onların kavmi kendisi gibi olmadıkça, yani gölgeleri ve Musa nm Yasası nın Muhammed inkine bağlılıkla ve akilliğini üeri süreceği başka eklerle tamamlanacak olan mükemmel olmayan unsurları reddetmedikçe ve kendisinin esinlenmiş akilliği
70 hiçbir zaman onlar için Tann ya razı edemeyeceğini veya onlan atalarının kutsal ülkesine götüremeyeceğini beyan ederek kardeşlerinin dertlerine sık sık nazar attı. Bu yüzden bazıları Babil, Kudüs gibi uzaklardan ve başka uzak yerlerden olmak üzere birçok Yahudi koşup geldiler ve Büyük Efendi nin huzurunda takkelerini yere çalıp gönüllü olarak Muhammed e olan imanlarını ikrar ettiler. Bu dönmeler sayesinde Türkler in gözünde saygınlığı artan Sabatay m kendisine, çocuklarım Musa mn emirleri gereğince sekizinci günde sünnet ettirdiği, birçoğunun inancını ve kendisinin Mesih olduğunu teyit eden yeni doktrinlerini vaaz ettiği ve hepsini coşkunluğun bu yeni usullerinin ne getirebileceği beklentisiyle şaşkına çevirdiği kardeşlerini serbestçe ziyaret etmek ayrıcalığı bağışlanmıştı; fakat hiç kimse Türkler i ve Yahudiler i kızdırmamak ve birinden cemaatten ihraç, diğerinden darağacı tehlikesine maruz kalmamak için onu alenen kabul ve tasdik etmeye cesaret edemiyordu172. Rycaut un iddia ettiği gibi Sabatay Sevi nin sarayda kalması çok zayıf bir ihtimaldir. Belki Vanî Efendi nin himayesinde bir konakta kalmış olabilir. Sabatay Sevi, bu dönemde ziyaretçilerini kabul ediyor ve onları İslâm a davet ediyordu. Davet sayesinde Edirne de rahat bir hayat sürdüğü dahi söylenebilir. Bazı rivayetlere göre burada iki, üç ay içinde yaklaşık üç yüz Yahudi nin Müslüman olmasını sağladı173. Sabatay Sevi nin 1667 de bir oğlu dünyaya geldi ve bu çocuğa İsmail Mordecai adı verildi174. Sevi, Müslüman olduktan sonra ilerleyen aylarda rahatça İstanbul a birçok defa ziyarette bulundu. Hatta bazı rivayetlere göre Sevi, İstanbul ziyaretlerinde buradaki tarikatlarla da temasa geçti ve bunlardan biri de Bektaşîler idi. Sevi nin Niyazı Mısrî ile de temas kurduğu ileri sürülür175. Aziz Mehmed Efendi nin temas kurması için İstanbul a gitmesi de gerekmiyordu. Zira bu dönemde Edime, imparatorluğun birçok farklı bölgesinden önde gelen âlimlerin toplandığı bir yerdi. Mesela İstanbul daki önemli Halveti şeyhlerinden Ümmî Sinanzâde Haşan Efendi (ö. 1677), bizzat IV. Mehmed in isteği üzerine Edirne ye davet edilmişti176. Aziz Mehmed Efendi, Vanî nin yanında Osmanlı ulemasının yaptığı toplantılara da katılmış ve İslâm a dair bilgisini artırmış olmalıdır. Bu açıdan Edime zengin bir ortam sunmuştur. Zira Vanî Mehmed Efendi, ulemayı biraraya toplayıp İlmî müzakereler yapmakta ve bu toplantılara zaman zaman bizzat IV. Mehmed de katılmaktaydı. 12 Eylül 1670 teki böyle bir toplantıya dair Abdurrahman Abdi Paşa, şu bilgüeri kaydeder: Yigirmi altıncı Penc-şenbih güninde Hass-oda da uzun-yenli ağalardan Gürci Mehmed Ağa İspir sancağı yle ber-murâd oldu. Yevm-i mezbûrda Anadoh Kâdî-askerî Hafız Efendi ziyafet tarikiyle Şeyhü l-islâm Efendi yi da vet ve şehre karîb Karaca-köy nâm mesirede akd-i meclis-i ilm-i şerif içün cem iyyet üzreler iken kerametlü ve şevketlü Pâdişâhımuz hazretleri ol etrafi geşt ü güzâr esnâsında zikr olunan müzâkere-i aliyyeden haberdâr oluncak, tevcîh-i inân-ı azimet ve ol encümeni teşrîf-i hümâyûnlarıyla bâg-ı cennet idüp asrdan vakt-i ışâya dek ol mahalde meks ü karâr ve Şeyhü l-islâm Yahya Efendi dâlleri takririnden Tefsîr-i Beyzâvî dekâyıkmı istimâla istifâ-yı hazz-ı bisyâr buyurdular. Hatta ol mahalde
71 karîha-i hümâyûndan kavâ id-i İlmiyeye mutabık ba zı âyât-ı kerîmemin tefsîr-i şerifine müte allik sâdır olan su âlât-ı müşkileye Şeyhü l-islâm Efendi dâ üeri cevâbda muvaffak olmağla mezîd-i inâyet-i husrevânîden bir fâhir semmûr ise olaylar ve bilgiler tamamen birbirine karıştırılmış ve yanlış yorumlar yapılmıştır. Mesela, Nassi, bir makalesinde Niyazi Mısrî nin Bektaşî olduğunu yazmıştır (Gad Nassi, Sabetaycılık ve Osmanlı Mistik Geleneği, Tarih ve Toplum, sayı: 75 (Mart 1990), s. 16-18). kürk ilbâs buyurulup sâhib-i ziyafet Hafız Efendi ile hâzır olan talebe dahi atiyye-i aliyyelere mazhar olmuşlar idi177. İlmi meclisleri bazen de bizzat IV. Mehmed toplar ve huzurunda bazı mevzuların tartışılmasını isterdi. Bu minvalde 12 Haziran 1669 daki toplantıyı aktaran Abdi Paşa, sultanın İlmî meclislere devam açısından ecdadı Fatih Sultan Mehmed e benzediğini kaydeder; Diyânetlü ve kerâmetlü pâdişâh-ı zıllullah hazretleri-nün icra buyurdukları âdet-i hasene ve kâ ide-i müstahseneleri üzre huzûr-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnlannda haftada birkaç defa Tefsîr-i Beyzâvî den müzâkere ve mübâhese olunup bizzat istimâ ve dakâyık-ı ma ânî-i şerîfelerine ıttıla buyurduklarından hazz-ı mülûkâneleri mukarrer olmağın mâh-ı mezbûrun on ikinci Sah gülünde vakt-ı asrda Şeyhü l-islâm Efendi dâllerini şeref-i davet-i.aliyyeleriyle müşerref buyurup, bu gice huzurumuzda ifâde-i derse hâzır olsunlar deyü fermân-ı hümâyûnları sâdır ol-dukda ve, der akab gelsünler deyü buyuruldukda ol sâ at huzûr-ı hümâyûnlarında akd-i meclis-i ilm olunup molla-yı müşârun-ileyh emr-i hümâyûnlanna imtisâlen tâ vakt-i ışâya dek mütâla a-i dakika ve mülâhaza-i enîkalan üzre tahkîk-i muktezâ-yı fazl u kemâl eyledüklerinde şevketlü Pâdişâhımuzun tab -ı pâk ve zihn-i va-karlanna hazz-ı vâfir hâsıl olup hattâ kemâl-i safâlanndan dahi ibtidâ-yı ifâde bizzat mübarek kendi vücûd-ı şerifleriyle müşerref olan bir a lâ sof-ı behcet-mevsûf ile dâl-i mûmâ-ileyhlerün teşrif ve tâ mahall-i tevdî a dek esnâ-yı dersde mahall-i kelâm oldukça envâ -ı iltifat ve letâyif ile taltif buyurdular. Ol meclis-i hâssü l-hâs da Tefsîr-i şerifi fermân-ı hümâyûn üzre bu fakîr bendeleri kıra at ve huzûr-ı pâdişâhîde kemâl-i şevkle tahsîl-i kemâle bezl-i dikkat iderdim. Havâss-ı huddâmdan bir bendelerini bu üslûb-ı mergûb üzre huzûr-ı hümâyûnlarında okutdurup ulûm-ı âliyeye rağbet-i kâmile göstermek ecdâd-ı izâm-ı cennet-makâmlanndan İstanbul fatihi Ebü l-feth Sultân Mehmed Hân aleyhi r-rahmetü ve l-gufran zamâmnda vâki olup bir dahi şevketlü ve kerâmetlü Pâdişâhımuz hazretlerimin asr-ı hümâyûnlarında kemâl mertebe şöhret bulduğu kütüb-i tevârîh tetebbu idenlere hafi değildür. Safer ün gurre-i garrâsı Pazar güninde Doğan-köyi nden Kartal-kayası nâm yaylağa çıkılup ordu-yı hümâyûnla istikrar buyuruldu. Çünki bu muharrir-i vekâyi kâtibü s-srr bendeleri huzûr-ı hümâyûnda me mûren gâh Şeyhül-İslâm Efendi den ve gâh Vânî Efendi den Tefsîr-i Beyzâvî okuyup inâyet-i âliye-i pâdişâhî ile tahsîl-i kemâle sa y iderdüm.
72 Dördinci Çihâr-şenbih güninde Vâ iz-i Sultanî Vânî Efendi haftada iki defa bu hakire ifâde içün ta yîn buyurulup şöyle ferman olundu ki, otak-ı hümâyûnun perdesi verâsında üç hayme kurulup Pazar-irtesi ve Penc-şenbih günlerinde Vânî Efendi talebesiyle geldükde mahsûsça ol haymelerde nüzul ve tedris idüp yevm-i mezbûrda Matbah-ı âmire den mükemmel iki sofra ta âm it âm olunalar178. Aziz Mehmed Efendi, Yahudüer in önde gelenleriyle de dinî müzakerelere giriyordu. Rabbiler i Edirne ye davet ve bizzat Osmanlı ulemasının da katıldığı meclislerde İslâm ile Yahudiliği mukayese ediyor, Yahudi din adamlarını Müslüman olmaya teşvik ediyordu. Böyle bir meclis 1671 Nisan mda biraraya geldi ve Vanî Mehmed Efendi yle Rabbüer Arapça olarak karşılıklı konuşma fırsatı buldu. Daha sonra Rabbiler ile Aziz Mehmed şiddetli bir tartışmaya tutuştular. IV. Mehmed de bu tartışmaları perde arkasından takip etti. Aziz Mehmed, Rabbiler den yalnızca iki kişiyi Müslüman olmaya razı edebüdi. Aziz Efendi, üerleyen aylarda da Yahudi temsilcilerini Edirne ye çağırarak onlan İslâm a davete devam etti179. Aziz Mehmed Efendi, bir taraftan ilmi tartışmalarda bulunurken diğer taraftan da özel hayatında birtakım değişikliklere gitti. Bu minvalde 6 Mart 1671 de kansı Sarah ı boşadı180. Sarah, oğlu İsmail den ayrılmak istemedi, ancak Sevi onu sünnet ettireceği bahanesiyle oğlunu yanma aldı. Sevi, sözünde durdu ve üç yaşma gelen İsmail, Nisan 1671 de Osmanlı ricalinin de davetli bulunduğu bir düğünde sünnet edildi181. Mehmed Efendi, 1671 den itibaren farklı bir ruh hâline bürünmeye, yeni aydınlanmalar yaşamaya başladı. Hâlâ Yahudiler! İslâm a davete ve Müslüman olanlara sarık giydirmeye devam ediyordu. Ancak Yahudi ibadetlerini artan bir şekilde tekrar yerine getirmeye, Yahudi bayramlarını sinagoglarda kutlamaya ve halka vaazlar vermeye başladı. Türk idarecüerin Aziz Mehmed in sinagoglara devam etmesine ses çıkarmıyorlardı. Hatta Aziz Mehmed Efendi ye ulufesi verilmeye devam etti182. Sabatay Sevi ölümüne kadar küçük ruznâmçe kaleminden maaş almayı sürdürmüştür. I078(ı667-ı668)183, 1079 (1668-1669)184, 1080 (1669-1670)185, 1081 (1670-1671)186, 1082 (1671-1672)187, 1083 (1671-1672)188, 1084 (1672-1673)189 ve 1086 (1674-1675)190 yılı küçük ruznâmçe kayıtlarında ismi görülmektedir. Mehmed Efendi, dini törenlerden sonra Yahudiler i İslâm a davet ediyordu ve bu davet çoğu zaman birkaç kişinin Müslüman olmasım da sağlıyordu. Mehmed Efendi, asıl ruh dünyasında büyük değişimler yaşıyordu191. Sevi nin peygamberi Nathan ın Edirne ye gelmesi ve kendisiyle görüşmesi inananlar arasında yeni bir umudun doğmasını sağladı. Buna göre Mesih 1673 veya 1674 te tekrar geri gelecekti ve bu tarih kendilerinin kurtuluşu olacaktı192. Yahudiler arasında tekrar Mesih beklentisinin arttığı günlerde Aziz Mehmed Efendi, 23 Ağustos 1672 den birkaç gün önce İstanbul a geldi. Mehmed Efendi ve etrafındakiler daha önce birçok defa geldikleri Osmanlı payitahtında önemli kişiler gibi karşılandılar. İstanbul a geldikten bir müddet sonra Aziz Efendi, sinagogları dolaşarak vaazlar vermeye ve Yahudiler i İslâmâ davet etmeye başladı, ancak bu
73 defa hiç beklemediği bir tepki ile karşılandı. Mehmed Efendi nin İstanbul a geldiği günlerde Anto-ine Galland da şehirdeydi ve günlüğünde Sevi nin gelişini şu şekilde kaydetmiştir: Sabbatay Sevi yahut Aziz Mehmed Efendi nin İstanbul a geldiğinden Ekselansı haberdar etti. Kendisi İstanbul a gelince, oturduğu mahallenin çorbacısından Yahudiler in gelip ziyaretleriyle kendisini rahatsız etmelerine mâni olmasını rica ederek çorbacı da bu ricayı kabul etmiş. Yahudiliği terkettirerek sarık sardıklarından 30 Türk ün sokaklarda refakatinde yürüdükleri görülmekte olup bunların yansı önünden yansı arkasından yürüyorlarmış; bu vaziyette kendisine tesadüf eden tekmil Türk-ler de ona büyük hürmet gösteriyorlarmış. Kendisi birçok kimselere ve Galata, Üsküdar ve Balat sinagoglanna ziyaretleriyle rahatsız olmayı istemediğini yazmış imiş. Aziz Mehmed Efendi nin dualannı maiyetiyle birlikte ilk önce İbranice, sonra Türkçe söylediği ve Türkler in bunun pek iyi bilmekle beraber ehemmiyet verip mâni olmadıklan da ilâve olundu193. Aziz Mehmed Efendi, İstanbul a iyi bir şekilde karşılanmasına rağmen, ilerleyen günlerde aleyhinde bazı şikâyetlerde bulunan insanlar ortaya çıktı. Şikâyet konulan Mehmed Efendi nin sinagoglara gitmesi, orada sapkın hareketler ve dine küfür içeren beyanatlarda bulunmasıydı. Şikâyetler üzerine Aziz Efendi ve yanındakiler 12 Eylül 1672 de Bostancıbaşı Osman Hersek Ağa194 tarafından tutuklanarak, zincire vurulduktan sonra Edirne ye gönderildiler195. Antoine Galland, Sabatay m tutuklanmasını şu şekilde anlatır: Sabathai Sevi, hizbine mensup bâzı Müslümanlarla birlikte Aziz Mehmed Efendi nin İstanbul a geldiği ve tutuklandığı günlerde bostancıbaşılık görevinde Boşnak Osman Ağa bulunuyordu. Osman Ağa, bu göreve 5 Nisan 1672 de Kethüda Mustafa Ağa mn İstanbul kaymakamı tayin edildikten sonra getirilmiştir. Osman Ağa, bostancıbaşılık görevini 5 Aralık 1675 e kadar sürdürmüş ve bu tarihte İstanbul kaymakamı tayin edilmiştir (bk. Murat Yıldız, Bahçıvanlıktan Saray Muhafızlığına Bostancı Ocağı, İstanbul 2012, s. 249,255). 195 Aziz Mehmed Efendi nin İstanbul daki faaliyetleri ve tutuklanarak Edirne ye gönderilmesine dair geniş bflgi için bk. Cengiz Şişmem, A Je-ıvish Messiah in the Ottoman Court, s. 192-197; Scholem, Sabetay Sevi Mistik Mesih, s. 769-771. Yahudiler in sinagoguna girmekle Yahudiler gibi dua etmiş. Keyfiyetten haberdar edilen yeniçeri ağası da, yanında bulunmakta olup Yahudiliğe sokmuş olduğu birkaç Müslümanla birlikte kendisini yakalatmış, bağlatmış ve Edirne ye göndermiştir196. Croix de hatıratında Mehmed Efendi nin İstanbul da tutuklanarak Edirne ye getirilmesini anlatmıştır. Müellife göre, Mehmed Efendi, Edirne deki Yahudiler i Müslümanlaştırmak için bir müddet uğraştıktan sonra IV. Mehmed in kendisine olan ügi ve teveccühünün azaldığını müşahede etmiştir. Mehmed Efendi bu düşüncelerinde de haksız değilmiş, zira bir müddet sonra bizzat padişah tarafından maaşı kesilmiştir. Bunun üzerine Mehmed Efendi de İstanbul a gitmiş ve burada büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Mehmed Efendi ve yanındaki Yahudiler Boğaziçi ndeki bir köşkte toplu halde ilahiler söylerken bostancıbaşı tarafından basılmışlar ve bostancıbaşı Mehmed Efendi yi dinsizlikle itham ederek, onu
74 azarlamıştır197. Crok in anlattıklarında bazı ciddi hatalar ve eksiklikler vardır. Bunlardan en önemlisi de Mehmed Efendi nin padişahın ilgisini kaybettiği ve maaşının kesildiği yönündeki iddialarıdır. Zira Mehmed Efendi nin maaşı Osmanlı arşiv kayıtlarına göre kesilmemiştir. Aziz Mehmed Efendi, Edirne ye büyük ihtimalle 16 veya 17 Eylül de ulaştı198. Şehre gelir gelmez de Ortakapı denüen bir yere hapsedildi. Mehmed Efendi, Edirne de mahpus tutulduğu günlerde masum olduğunu ve kendisine iftira atıldığını iddia ettiği bir arzuhali Kamaniçe Seferi nde1 bulunan Veziriazam Fazü Ahmed Paşa ya göndermiştir. Ahmed Paşa da bu dilekçe üzerine Bostan-cıbaşı Osman Ağa ya bir buyuruldu göndererek konunun tetkik edilmesini ve Aziz Efendi aleyhinde şahitlik edenlerin Edirne ye gönderilmesini istemiştir. Ahmed Paşa nın konu üe ügüi buyu-ruldusu şu şekildedir: Benim ruhum Bostancıbaşı ağa hazretleri. Yahudi den müste ar olub libâs-ı İslâm elbâs olunan cehud ki hâlâ Edirne de mahbûsdur mukaddema gelen mektûbunızda bî-garaz müslimînden birkaç kimesne kendi ağzından nice elfâz-ı küfür is-tima edip şehâdet iktizâ ederse billâhi şehâdet ederiz ve lâzım ge-lürse Edirne ye dahi gideriz dediklerin iglâm eylemiş idiniz. Hâlâ mahbûs merdûd tarafından mazlûm ve mağdurum dimek üzere ordu-yı hümâyûna tazallüm olunur. lisânından mûceb-i izâlesi olur elfâzı istimâ' eyleyen müslimîn Mm ise Edirne ye göndere-siz. Gelsünler... şehâdet hakm edâ eylesünler M mûceb-i şer'iyyesi icrâ oluna200. 9 Aralık 1672 de sultan ve veziriazam Edirne ye geri döndüklerinde201 kendilerini Aziz Mehmed Efendi meselesi bemiyordu. Fazıl Ahmed Paşa nm buyuruldusuna uygun olarak Bostancı-başı Osman Ağa İstanbul dam şahitleri de göndermiş olmalıdır. Galland ın günlüğündem Bu ithamlar hasebiyle, Sabbathai Sevi o tarihten itibaren Edirne de mahpus bulunuyormuş ve kendisini itham edenlerle karşılaştınlacakmış. Sabbathai Sevi yi Yahudi takkeli tephülineler refakatinde ve daha birçok şeflerle birlime olarak kadınlarla şarap içerken görmüş olduklarım bu üç adam iddia ediyorlarmış. Biraderinin Sabbathai ın kurtulması için Pâdişaha bir istida takdim ettiğini, bu istida üzerine şahitleri Edirne ye götürmek emrinin geldiğini, Vanî Efendi nin bu işte çok dahli202 olduğu yönündeki ifadeler Fazıl Ahmed Paşa nın buyuruldusunun neden ve nasıl kaleme alındığını ortaya koyar. Aziz Mehmed Efendi, 1672 Aralık mda mahkemeye çıkartıldı. Sorgulamaya dair elimizde bir Osmanlı kaydı yoktur. Bu sebeple kimler huzurunda sorguya çekildiği, IV. Mehmed in bizzat bulunup bulunmadığına dair kati bir şey söylemek mümkün değildir203. Kesin olan, Mehmed Efendi aleyhinde ifade veren üç şahidin dinlendiği ve bu ifadeler üzerine Mehmed Efendi nin suçlu bulunup, Ortakapı ya hapsedildiğidir. Mahkemeye dair en önemli kaynak Galland ın günlüğüdür. Günlükteki 4 Ocak 1673 tarihli kayıtta Mehmed Efendi nin sorgulaması hakkında şu bilgiler yazılmıştır: Duyduğuma göre, Sabbathai Sevi şahitlerinin Edirne de dinlenmelerinden ve bu şehir Yahudileri tarafından dört bin kuruşluk bir masrafta bulunulmasından sonra Orta Kapı denilen ve oraya hapsedilenlerin daima ölüme
75 mahkûm sayıldıkları bir hapishaneye atılmış ve Türlder Ramazan ayı içinde kan dökme-meye itina ettikleri için hakkında verilecek hüküm Ramazan dan sonraya bırakılmış204. GaUand m günlüğünde Aziz Mehmed in Ortakapı ya hapsedilmesinden sonra görülen ilginç bir kayıt dikkat çekmektedir. O da Mehmed Efendi nin tutuklu bulunmasına rağmen verilen resmî izinle hamama gidebilmiş olmasıdır205. Sabata/a Aralık 1762 deki sorguda nasıl bir ceza verildiği de kaynaklarda net olarak belirtilmez. Verilen bilgiler daha sonraki sürgün kararıyla karıştırılmış gibidir. Zira Aralık 1672 de sürgün karan verildiyse neden 1673 Ocak mm sonuna kadar bu karar hayata geçirilmemiştir. Bu hususta en önemli kaynak olan Galland ın günlüğündeki ifadeler de kanşık gibidir. Galland ın günlüğünden anlaşıldığına göre Aralık 1672 de öldürülmek üzere Ortakapı ya hapsedilmesine dair bir karara vanlmış, bu kararda Fazıl Ahmed Paşa nm ağırlığı etkili olmuş, ancak bu karar Ramazan ayının başlaması hasebiyle tehir edilmiş206 ve daha sonra IV. Mehmed in isteği üzerine idam karan sürgüne tebdil edilmiş olmalıdır. Bazı Yahudi kaynaklannda karar değişikliğinde Vanî Mehmed Efendi yle IV. Mehmed in validesi Turhan Sultan ın önemli etkisi olmuştur207. Turhan Sultan, Aziz Mehmed Efendi nin Edirne de sorguya çekildiği günlerde İstanbul daydı. Valide Sultan, Edirne ye 7 Ocak 1673 de geldi. Turhan Sultan m şehre girdiği gün onu Fazıl Ahmed Paşa, Şeyhülislam İsmail Efendi ve yeniçeri ağası karşıladı208. Turhan Sultan m Aziz Mehmed Efendi nin idam kararının sürgüne tahvil edümesindeki rolü hususunda Türk kaynaklarında bilgi bulunmaz, ancak bu ihtimal gözardı da edilmemelidir. Ramazan ayı boyunca Aziz Mehmed Efendi de Ortakapı da mahpus tutuldu. Ramazan dan sonra Sabatay ın cezası sürgüne tahvil edüdi ve gizlice Ülgün e (Dulcigno/Ulqin/Ulcinj) gönderildi209. Mehmed Efendi, Scholem in de belirttiği üzere Ülgün de bir mahkûm değil, sürgündü210. Zira süıgünden bir müddet sonra ziyaretçi kabul edebilmişti. Onun mahkûm değil, sürgün olduğunun en önemli göstergelerinden biri de önceki kısımlarda bahsettiğimiz üzere devletten ulûfe almaya devam etmiş olmasıdır. Mehmed Efendi nin sürüldüğü Ülgün nasıl bir yerdi? Buna dair Evliyâ Çelebi, ayrıntılı ve zengin bilgiler verir. Seyyâh-ı âlem, Ulgün ve çevresini şu şekilde anlatır:... Mehemmed Hân bu kafayı gereği gibi amâr edüp İskenderiyye sancağı beği hâssı tahrîr edüp hâlâ voyvadalıkdır ve yüz elli akçe kazâdır. Kafası Venedik körfezi kenânnda ( ) ( ) üzre şekl-i müseddes seng-tırâş berâ-yı savaş-ı perhâş bir kafa-i hâzır-bâşdır. Burç [u] bârûlan ve dendân-ı bedenleri ve metîn dervezeleri ve mazgal delikleri ve handaklan ve cemî'i mühimmât [u] levâzımâtlan ile mamûr u müzeyyen kafa-i zîbâdır. Ve derûn-ı hisârda Mehemmed Hân câmi i ve cümle ( ) aded neferât evleri serâpâ ( ) ( ) mestûr hâneciklerdir. Zahâ ir anbârlan ve cebehâne hazâ inleri ve su sarnıçları var ve gayet mefret balyemez ve kâfire âmân vermez toplan var. Kal a kapusu önünde dizdâr ağa lonca yerinde oturup yedi yüz
76 aded Amavud gazileri kal a neferâtlanyla muhafaza beklerler. Bunun dahi yarar u bahâdır şecf [ü] dilâver Eğitleri var. Ekseriyyâ şehbâzlan firkatecilerdir. Bu kal a leb-i deryâda vâkı olmak üe yigirmi aded firkateleri kafa limanında mevcûddur. Sâ ir kasabalardan dahi şehbâz Amavud yiğitleri gelüp firkatelere girüp kâfiristân yaka-lann yaka yıka harâb u yebâb ede bî-hisâb mâl-ı firâvânlar ve esîr-i mümtâzânlar alup mansûr [u] muzaffer Ülgün e gelirler ve mîr-i livâya öşür verirler. Hattâ bu hakir bu kafayı temâşâsında iken yedi aded firkate Pulya kâfiristânında[n] mâl-ı ganâ imle gelüp yedi firkateden Yûsuf Beğoğlu na yigirmi bir bin guruş öşr-i sultânî ve on yedi esir düşüp ol dahi Melek Ahmed Paşa deynine bu gazâ mâlından verdi211. Aziz Mehmed Efendi, Ülgün de daha sakin bir hayat sürmeye başladı. Kısa bir süre sonra kansı Sarah da Ülgün e geldi. Mehmed Efendi, sürgündeyken de inananlanna Sabatay Mehmed Efendi adıyla mektuplar yazmaya devam etti, ancak mek-tuplannda tekrar Yahudiliğe döndüğüne dair bir ifade yer almaz. 1674 te Sarah öldü ve bunun üzerine Mehmed Efendi, 1671 de nişanlandığı ama daha önce ölen Sofyalı Aaron Majar ı dirilteceğini ve onunla evleneceğini üan etti. Buna rağmen bu iddia hayata geçirilemedi. Bunun yerine 1675 te Selanik in en önde gelen Yahudi âlimlerinden Füosoffun kızıyla evlendi. 1676 ya gelindiğinde Sabatay Mehmed Efendi, garip ve tepkiyle karşılanan davranışlarda bulundu. Etrafında inananlar olduğu halde tören havasında Ülgün ün şehir merkezinde bir yürüyüş tertip etti ve ilahiler eşliğinde şehir kulesine tırmandı. Aynca inananlanna yazdığı mektuplanna artık Sabatay Mehmed Efendi değil Sabatay Sevi imzasını atıyordu. Sabatay Sevi, yeni hareketinin sonuçlarını göremeyecekti, zira 50 yaşını tamamladıktan bir ay sonra 17 Eylül 1676 da Ülgün de öldü212. Bazı araştırmacılar ölüm yerinin Berat mı, Ülgün mü olduğunu tartışmışlardır. 19 Şaban ıo87 de (27 Ekim 1676) küçük ruznâmçe defterine Osmanlı kayıtlannda Mehmed olarak geçen Sabatay Sevi nin vefat ettiği kaydı düşülmüştür. Öldüğüne dair bilgi Ülgün dizdarının merkeze gönderdiği arzından anlaşılmıştır213. Bu kayıt Sabatay Sevi nin ölüm yerinin Sabataycı rivayetlerde olduğu gibi Ülgün olduğunu da açıkça göstermektedir. Sabatay Sevi nin ölene kadar devlet kayıtlarında yer alması, maaş ödenmesi ve ölümü üzerine müteveffa kaydının düşülmesi Osmanlı yönetimi tarafından onun Müslüman olarak görüldüğünü göstermektedir. Sabatay Sevi, öldükten sonra Ülgün e gömüldü ve zamanla mezarı bir ziyaret yeri oldu. Bir türbe görünümü arzeden ve bugün hâlâ Mehmed Dadaş adıyla bilinen mezar ziyaret edilmektedir214. Sabatay'dan Sonra Dönmelikve Dönmeler Sabatay Sevi, Eylül 1675 de Ülgün de öldü. Müslüman olalı 10 yıl olmuştu. Ölümünden önce hayallerle yaşıyordu. Taraftarları mesihlerinin ölümünden sonra da efendilerine bağlı kalmaya devam ettiler. Dönmelere göre Sabatay ölmemiş, dünyadan çekilmişti. Mesihin ruhu Hazreti Adem den bu yana 18 defa kalıp değiştirmişti. Yeni bedenlerde tekrar doğacaktı. Bir kısım taraftarları, Sevi nin ruhunun kayınbiraderi Yakup a geçtiğine inandı. Taraftarları mesihlerinin
77 ölümünden sonra 1689 da ikiye, 1720 de de Karakaşlar, Kapanîler ve Yakubîler olmak üzere üçe bölündüler. Osmanlı İmparatorluğu nun sonlarına kadar Ülgün e hacca gidip, mesihlerinin mezarını ziyaret ettiler. Dönme diye adlandırılan bu grup, uzun süre toplum içerisinde Müslüman görünürken, kendi içlerinde inançlarını muhafaza ettiler215. Ancak bir kısmı zamanla tamamen eski inançlarından koparak Müslü-manlaştı. Bir kısmı da Sabatay Sevi nin bıraktığı mirası hâlâ devam ettiriyor. Sonuç Osmanlı tarihinde mesihlik iddiasıyla tanınan Sabatay Sevi hakkında birçok araştırma yapılmış ama Uriel Heyd in dikkat çektiği bir vesika1 dışında Osmanlı arşivlerine ait başka herhangi bir vesika bulunamamıştır2. Heyd in Sabatay Sevi ile ilgili yayınladığı vesika ise Osmanb Arşivi nde değil Almanya daki Boşnak Osman Paşa Arşivi diye adlandırılan belge koleksiyonunda ye-ralmaktaydı ve bu belgeleri yayınlayan Franz Babinger, bir vesikanın Sabatay Sevi ile ilgili olduğunu anlamamıştı3. Osmanlı arşivlerinin en önemli kayıtlarından mühimme defterlerinin 1665 den 1678 e kadar olan kısmının eksik olması, Sabatay Sevi ile ilgili Osmanb yönetiminin aldığı kararlara ulaşmamızı engellemekteydi. Bu eksiklikten dolayı farkk yorumlar yapılmıştır. Ancak mühimme defterlerinin eksikliği sadece bu yıllara ait değildir. Daha önceki dönemlere ait defterlerde de eksiklikler vardır. Mesela, 1560-1564,1619-1625,1639-1641,1644-1645 yıllarına ait mühimme defterleri mevcut değildir. Mühimme defterlerinin olmadığı dönemler için Başbakanlık Osmanlı Arşivi ndeki diğer fonlar taranarak bu eksiklik giderilebilirdi. Nitekim uzun yıllar süren araştırmamızda bu metotla hareket edilerek Sabatay Sevi hakkında birçok belgeye ulaşılmıştır. Sabatay Sevi nin İstanbul a gelmeden Marmara Denizi nde, Gelibolu yakınlarında veya geldiğinde limanda tutuklandığı anlatılır. Ancak bulduğumuz bir yakalama emrinden Sevi nin yoldaki faaliyetlerinin İstanbul a gelmeden yönetimi rahatsız ettiği anlaşılmaktadır. Sevi nin Marmara Adası ndaki propaganda faaliyetlerini haber alması üzerine Osmanlı yönetimi Sevi nin tutuklanması için ügjlilere emir göndermiştir. 27 Rebiülahir 1076 da (6 Kasım 1665) Sadaret ten Gümrük Emini Mahmud Ağa ya hitaben bir emir yazılarak, İzmir den Marmara Adası na bir Yahudi nin gelip, bazı beyhude sözler söylediği ve gümrük emininin adam göndererek Yahudi yi yakalaması emredilmiştir4. Vesikada Sabatay Sevi nin faaliyetlerinin isminin zikredilmeden beyhude sözler olarak nitelendirilmesi Osmanlı yönetiminin meseleye bakış açışım da ortaya koymaktadır. Sabatay Sevi nin Müslüman olduktan sonraki durumu da şimdiye kadar Osmanlı vesikalarından takip edilmediği için yanlış yorumlanmıştır. Sabatay Sevi, Müslümanlığı kabul ettikten sonra kapıcıbaşı olarak gösterilir, ancak bu yanlıştır. Osmanlı kaynaklarında Sevi ye kapıcıbaşılık veya payesinin verildiğine dair bir malumat yoktur. Sabatay Sevi nin Müslüman olması sırasında maaş bağlanması meselesi Osmanlı devlet teşkilatının fazla bilinmediği için araştırmacılar tarafından yanlış ele
78 alınmıştır. Sabatay ın Müslüman olması üzerine kapu ortasından tekaüd maaşı bağlanması hemen hemen bütün araştırmalarda kapıcıbaşılık verildi şeklinde yorumlanmıştır. Sabatay Sevi nin takipçüeri de mesihlerinin kapıcıbaşı olmasının sembolik bir anlamı olduğunu düşünmüşlerdir. Kapının mistik olarak çok kuvvetli bir manası vardı. Müritlerine göre sarayın kendisi cennetin bir teşbihi idi. Kapıya da genellikle Bâbüssaade, yani saadet kapısı denirdi. Kapıcüar da cennetin girişini bekleyen meleklere benzetilebilirdi. Orası seçilmişlerin geçebüeceği ve onunla karşılaşabileceği bir kapıydı. Orası Tann nm kapısıydı5. Sabatay Sevi nin kapıcıbaşı olarak zikredilmesi günümüzde de çok ilginç yorumlara sebep olmuştur6. Kapu ortası tekaüdü Osmanlı devlet teşkilatına ait bir terimdir. Enderûn görevlilerine emekli maaşı bu isim altında küçük ruznâmçe kaleminden verilirdi. Sabatay Sevi ölümüne kadar küçük ruznâmçe kaleminden maaş almayı sürdürmüştür. Sabatay Sevi, 17 Eylül 1676 da Ülgün de (Dulcigno) sürgünde ölmüştür. Bazı araştırmacılar ölüm yerinin Berat mı, yoksa Ül-gün mü olduğunu tartışmışlardır. Osmanlı vesikaları bu durumu açıkça ortaya çıkarmış ve Sevi nin Ülgün de öldüğünü ortaya koymuştur. Kitap Taramak Gerçekten İncelik Ve Beceri İsteyen, Zahmet Verici Bir İştir. Ne Mutlu Ki, Bir Görme Engellinin, Düzgün Taranmış Ve Hazırlanmış Bir E-Kitabı Okuyabilmesinden Duyduğu Sevinci Paylaşabilmek Tüm Zahmete Değer. Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir. Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız. Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım. Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz Kitapçılardan Almanızı YaDa E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm. Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir. Benim Bu Kitaplarda Herhangi Bir Çıkarım YaDa Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme Amacım Yoktur. Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha Sonrası Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır. 1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı 2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız 30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi 3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur 4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz
79 5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı Tavsiye Ederiz Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından www.cepsitesi.net www.mobilmp3.net www.chatcep.com www.izlecep.com www.mobilmp3ler.com Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp E-Book Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı Gösterin. Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım. Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz. Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin. Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi Yönetime Bildirin Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara. By-Igleoo www.cepsitesi.net