04 Ekim 2019

LANETLİ KAVİM BENİ ÜMEYYE SÜLALESİ YEZİD

i muâviye ile ilgili görsel sonucu LANETLİ KAVİM BENİ ÜMEYYE SÜLALESİ YEZİD 
 Soyu ve Aile Tarihçesi
Yezid Hüseyin’i öldürdüğü için yezit olmadı. Yezid Hüseyin’i öldürmeden önce de, sonra da yezitti. Yezid’i yezit yapan Hüseyin’in canını alması değildi. Hüseyin’in canını yezit olduğu için aldı. Peki neydi onu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük gaddarlarından birisi kılan? Neydi onu bu dünyadaki en zalim hükümdarlardan yapan? Adı her anıldığında Sünnisi, Şiisi, Alevisi tarafından lanetle anılan bu adamın “hikmeti” neydi? Adı bile ağızlarda hoş durmazken onu övmeye kimin cesareti olabilirdi ki? Onu övmek yalnızca sözle övgüler dizmek miydi? Yoksa onu yezit yapan ne varsa bütün o değerleri hala taşımak mıydı? O, Hüseyin’i öldürttüğü için yezit olmadı. Yezid olduğu için Hüseyin’i öldürttü. Ve onu yezit yapan şey tıpkı babası gibi dünyaya kibirle bakmasıydı.
Ve kibir öyle büyük bir lanetti ki, baktığı gözden dünyayı küçültüyor, tuttuğu elleri kül ediyordu. Kibirli insanlar baktıkları her şeyi o kadar küçük görüyordu ki ne girdikleri evlere sığabiliyor, ne ülkeler yetiyor onlara ne de dünya ayaklarının altında onlara yetebilecekleri bir yer olarak kalabiliyordu. Artık onlar için yetmeyen bir dünya, doymayan bir karın, giderilemeyen bir açlıktı kibir.
Ve Hüseyin’in kesik başı Yezid’e gönderildi. Yezid, önüne gelen, Hüseyin’in mübarek başına baktı. Elindeki asayla onun ağzına ve dudaklarına vurdu. Yezid’in ol kibri ki binlerce yıl bu coğrafyayı ve onun yakasını bırakmadı. Ol kibir ki din’i din ile boğmaya çalıştı. Ol kibir ki tam da Ali Şeriati’nin dediği gibi “Kendisine mensup olan egemen sınıfa, alt tabakadaki insanlara karşı imtiyazlar sağlamak ve bu imtiyazları tarih boyunca muhafaza etmek suretiyle” insanları kiniyle ikiye üçe ayırdı. Onun babası da kibirliydi. Muaviye iktidar denilen ve dünyadan ilk önce defedilmesi gereken; mevki, makam denilen ve görüldüğü yerde ezilmesi gereken; zenginlik, para, şöhret, ün denilen ve neredelerse oradan kaçılması gereken ne varsa hepsine kul köle olmuştu. Ancak ne Yezid ne de Muaviye bu derin laneti kendi başlarına var etmemişler, kendi başlarına taşımamışlardı. Onların arkasında yüzbinlerce insan vardı ve onların bütün katliamlarına onay vermişlerdi. Hüseyin’in başını kesen Yezid değildi. Hüseyin’in başını kesen Yezid gibi düşünen, Yezid gibi davranan, Yezid ne yaparsa yapsın ona koşulsuz biat eden herkesti.

Bir kişi Hz. Ali’nin şehri sayılan Küfe’den devesiyle Şam’a gelmiş. Şam’da dolaşırken başka birisi deveyi elinden almak istenmişti: Ver o dişi deveyi bana. Küfeli Arap, “Bu deve benimdir, üstelik erkektir” demiş, tartışma büyümüş ve olay Muaviye’ye kadar yansımıştı. Muaviye, tarafları dinlemiş, sonra da kararını açıklamış: “Bu dişi deve Şamlınındır!” Sonra halka dönmüş: “Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?” Hep birlikte bağırmışlar: “Şamlınındır!” Muaviye dönüp demiş ki: “Küfeli, dinle! Biliyorum, bu deve senindir ve erkektir. Dönünce Ali’ye de ki: Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayıramayan, o ne derse evet diyen on bin adamı var! Ayağını denk al!
Ne Ali ne de oğulları ayaklarını denk almamışlardı. Hüseyin o çölde bile bile ölümü seçerken, iktidara kul, köle olmaktansa ölmeyi yeğlediğini dünyaya haykırmıştı. Herkesin nefretini kazanan, Şii’nin, Sünni’nin, Alevi’nin ve gayri-müslim olup da yaşananları bilen hiç kimsenin sövüp saymadan geçmediği Yezid ise Hüseyin’i öldürdüğü için yezit olmamıştı. Ardındaki yüzbinler ona koşulsuz biat ettiği için kibir içinde yavaş yavaş yezitleşmiş ve yezit olduğu için Hüseyin’i öldürmüştü.
Yezid Hüseyin’i öldürdüğü için yezit olmadı. Yezit olduğu için Hüseyin’i öldürdü. Ve onun babası “Bu dişi deve Şamlınındır” dediğinde onun konuşmasını ayakta huşu içinde dinleyenler Yezid’in eline bulaşacak kanın baş sorumlusuydu.
Tarihçiler, Kureyş ve Beni Ümeyye soyundan olan Yezid’in soyunu şu şekilde nakletmişlerdir: “Yezid bin Muaviye bin Sahr bin Harb bin Ümeyye bin Abduşşems bin Abdu Menaf”[1] Bu şekilde Yezid’in soyunu ve Haşimoğullarını Abdu Menaf’a dayandırmaktadırlar. Abdu Menaf’ın, 
Beni Haşim ve Beni Ümeyye’nin ecdadı olan Haşim ve Abduşşems adlı iki oğlu vardı. 
Yezid’in annesi hakkında tarihi kayıtlarda fazla bir ayrıntı bulunmamaktadır, yalnızca adının Maysun bint Behdel (muhtemelen ö. 80 / 700) olduğu ve Benin Harise bin Cenab Kelbi kabilesinden olduğu kayıtlıdır. Sahrada yaşadığı ve Muaviye’den boşandıktan sonra vatanına geri döndüğü nakledilmiştir.[2] Yezid’in büyük babası Ebu Süfyan ve büyük annesi Hind bint Utbe’dir. Her ikisi de Mekke’nin fethinden önceye kadar Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) en azılı düşmanlarından sayılıyorlardı. Hind, Uhud savaşında Hz. Peygamberimizin amcası Hz. Hamza’nın ciğerini çiğnediğinden dolayı ciğer yiyen Hind diye meşhurdur.
Mekke’nin fethinden sonra Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.a) onları ve diğer düşmanlarını tuleka adıyla adlandırmış ve onları affetmiştir.[3] Bu kelime “talik” kelimesinin çoğulu ve cezalandırılmaya müstahak esirlerin azat edilmesi anlamına gelmektedir. Kinaye yüklü tuleka kelimesi onlar için her daim kullanılmıştır. Bazı rivayetlere göre İmam Ali (a.s) Muaviye ve babasının hiçbir zaman iman etmediğini ve ikrahla ve görüntüde İslam’ı kabul ettiklerini belirtmiştir.[4] Yine Muaviye’ye yazdığı bir mektubunda ona tuleka diye hitap etmiş ve Hz. Peygamberin hilafetinin onlara uygun olmadığını belirtmiştir.[5]

Yaşam Öyküsü

Kaynaklarda belirtildiğine göre, Yezid’in annesi, Maysun bint Behdel, bedevi Araplardandı. Muaviye ile evlenmiş ve Şam’a gelmiştir. Vatanından uzakta olmaya fazla dayanamamış, Muaviye onu boşamış ve sahraya geri dönmüştür. Kaynaklara göre muhtemelen Muaviye’den boşandığında ya Yezid’e gebe ya da Yezid süt emen bir bebekti.[6] Yezid çocukluğunu Maysun kabilesinde geçirmiştir. Maysun halkı Huvvar (Şam’ın hums bölgesinden) kabilesindendir ve İslamın'dan önce Hristiyanlık ve putperestlikle anılmakta ve fesahat ve şiir ehli olarak bilinmektedirler. Bazılarına göre Yezid, yeni Müslüman olmuş bu Hristiyanların inançları etkisi altında kalmıştır. Yezid’in Şam’da hükumeti ele geçirdikten sonra başta şairleri olmak üzere Hristiyanları koruması, sarayında Hristiyan danışmanlara yer vermesi ve Avrupalılarla arasının çok iyi olması gibi nedenler Yezid’in bu Hristiyanlıktan yeni çıkmış kabileden etkilendiğini ortaya koymaktadır.[7]
Yezid, üç yıl sekiz aylık hükumetinin ardından hicretin 64. Yılında Rebiülevvel ayının on dördünde 38 yaşında[8] ölmüş ve Huvvariyin’de toprağa verilmiştir.[9] Ölümü hakkında anlatılanlara göre Yezid bir gün maymununu yabani bir eşeğe bindirmiş ve eşek koştukça sarhoş olan Yezid de onların peşi sıra koşturuyormuş. Sonunda atından düşerek boynu kırılmış ve ölmüştür.[10]-[11]

Kişisel ve Ahlaki Özellikleri

İslam tarihinin bir çoğunda, Yezid ahlaki açıdan fasit, bozguncu, kaprisli ve heveslerine uyan biri olarak tanıtılmıştır. Belazuri (ö. 279), Yezid’i açık ve aşikâr bir şekilde şarap içen ilk İslam halifesi olarak tanımlamaktadır.[12] Mesudi (ö. 346), Ebu Mihnef’ten naklettiğine göre Yezid’in halifeliği döneminde şarap ve fasıklık, çalışanları arasında Mekke ve Medine’de aleni bir şekilde yaygınlık kazanmıştır. (ondan önceki dönemlerde bu tür uygunsuz davranışlar gizli ve kapalı kapılar ardında yapılmaktaydı).[13] Yezid’in oyun, eğlence, İslami ahlak ve kurallara uymamasının kendine has bir şöhreti vardır ve hatta Peygamber Efendimizin (s.a.a) bazı meşhur sahabeleri ve İmam Hüseyin (a.s) açıkça onun fasık, günah işleyen, ayyaş ve ahlaksız biri olduğunu söylemişlerdir. Bundan dolayı, İmam Hasan (a.s) şehit olduktan hemen sonra Muaviye oğlu Yezid’in halife olması için ileri gelenlerden biat almak istediğinde sorunlarla karşı karşıya gelmiştir. İmam Hüseyin (a.s), Abdullah İbn Zübeyr ve Abdullah İbn Ömer biate yanaşmamışlardır. Abdullah İbn Ömer’den nakledildiğine göre bu konu hakkında şöyle demiştir: “Maymun ve köpeklerle oynayan, şarap içen ve açıkça fasıklık yapan kişiye biat edersek Allah’a özrümüz ne olur?”[14]
Tarihi kaynakların yazdığına göre, Yezid, hicretin 52. Yılında, aralarında bazı ileri gelen sahabelerin de olduğu Müslüman ordusu ile birlikte Rum’a gitmiştir. Yezid, eşi Ümmü Gülsüm’le yolda durarak şarap içmiş ve ayyaşlık yapmıştır. Ancak hareket eden Müslüman orduları kolera ve çiçek hastalığına yakalanmış ve büyük zararlar görmüşlerdir. Olayı duyan Yezid, Müslümanların kolera ve çiçek hastalığından ölmelerini umursamadığını belirten bir şiir okumuştur. Haber Muaviye’ye ulaştığında Muaviye öfkelenmiş ve Yezid’in derhâl orduya katılmasını emretmiştir. Müslüman orduları hiçbir başarı elde edemeden Şam’a geri dönmüşlerdir.[15]

Hükümet ve Siyaset

Yezid bin Muaviye’nin kısa halifelik döneminde hükumet siyasi açıdan oldukça çalkantılı ve fırtınalı geçmiştir. Yezid, üç yıl sekiz aylık iktidarı döneminde daha çok ülke içinde yaşanan kıyamları bastırmaya ve iç huzuru sağlamaya odaklanmıştır. Hükumeti dönemindeki tüm muhalif girişimleri en şiddetli bir şekilde cezalandırmış ve daha büyümeden kökünü kazımıştır. Hükumetindeki baskı ve zorbalıklar öyle bir hadde varmıştır ki Mesudi bu dönem hakkında şöyle yazmaktadır: “Yezid’in siret ve politikası Firavun'un siret (hayat tarzı) ve politikasının aynısıydı, hatta Firavun kendi adamlarına daha adil ve daha insaflı davranmaktaydı.”[16] “Hükumetinin birinci yılında İmam Hüseyin’i (a.s) ve Peygamberin (s.a.a) Ehlibeytini katletti, ikinci yılında Resulullah’ın hareminin saygınlığını yıktı ve orada (Medine’de) üç gün her şeyi askerlerine helal etti (tecavüz, yağmalama, katliam…) üçüncü yılında ise Kâbe’ye saldırmış ve ateşe vermiştir.”[17] Yezid’in bu kısa süredeki yaptıkları, Emevi hanedanına yönelik muhalefeti daha da körüklemiş ve çatışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Bu şekilde Emevi hükumetinin sonunu getirmiştir.[18]

Kerbela Vakıası

Yezid bin Muaviye’nin hilafeti dönemindeki en feci olay, Kerbela vakıasıdır. Denildiğine göre İslam’da bundan daha kötü ve çirkin bir hadise yaşanmamıştır.[19] Hicretin 60. yılının Zilhicce ayında, İmam Hüseyin (a.s) ve Resulullah’ın (s.a.a) bir grup ailesi, Kufe halkının daveti üzerine Irak’a doğru yola çıkmıştır. Ancak Kufeliler Yezid hükumetinin baskılarından dolayı biatlerini bozmuş ve İmam Hüseyin’i (a.s) yalnız bırakmışlardır. İmam Hüseyin (a.s) az sayıdaki yareni ve ailesi ile birlikte Yezid orduları tarafından Ubeydullah bin Ziyad’ın emri ile şehit edilmiştir. Kerbela şehitlerinin kesik başları Kufe ve Şam’da sergilenmiş, Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyti ise esir alınmıştır. Kerbela vakıası eski ve yeni kaynaklarda detaylı olarak ele alınmıştır.[20]

Harre Olayı

Ana Madde: Harre Olayı
Yezid, hükumeti ele geçirdikten sonra, Hicaz halkının hükumete karşı rahatsızlıkları artış kaydetmiştir. Yezid’in Mekke ve Medine’ye önem vermemesi gibi bir çok sebep Hicaz halkının, merkezi Yezid hükumetinden uzak durmasına neden olmuştur. Bu durum yavaş yavaş yaşanacak krizin de habercisiydi. Sonunda Medine'nin yeni yetme hakimi Osman bin Muhammed bin Ebu Süfyan, Medine'nin ileri gelenlerini ve büyüklerini hac mevsiminden sonra Şam’a göndermiştir. Bu şekilde Yezid tarafından gönülleri alınması ve Medine’de yaşanan sorunların çözümü planlanmaktaydı. Abdullah bin Hanzala (gasilu’l-melaike/meleklerin yıkadığı ve gusül verdiği kişi) ve oğulları, Abdullah bin Ömer ve Munzir bin Zübeyr gibi Medine’nin ileri gelenlerinin de olduğu bir heyet Şam’a gitmiştir.[21] Heyet Şam’a varır varmaz Yezid tarafından bir çok hediye ile karşılanmıştır.[22] Ancak Yezid, her zaman yaptığı adeti gereği onların yanında içki içmiş ve oyun ve eğlence ile meşgul olmuştur. Yezid’in Medine halkının yanındaki bu davranışı, heyetin rahatsızlığına ve öfkelenmesine neden olmuştur. Heyet Medine’ye döndükten sonra Yezid’e açıkça kötü sözler söylemeye ve yanlışlarını aleni bir şekilde demeye başlamışlardır. Medine’de yaşanan bu gelişmeler üzerine Yezid, Medine halkına hitaben sert bir mektup yazmıştır.[23] Ancak bu mektup yaşanan krizi daha da körüklemiş ve halkın kıyamına neden olmuştur. Yezid bin Muaviye, Müslim bin Ukbe komutasında 12 bin kişilik bir orduyu Medine’ye göndermiştir. Yezid ordusu, Medine halkına Yezid’e biatlerini yenilemeleri için üç gün süre tanımıştır.[24] Ancak Medine halkı bunu kabul etmemiş ve sonunda savaş başlamıştır.
Savaş Medine halkının yenilgisiyle sona ermiştir. Bu saldırıda Medine halkından binlerce kişi ölmüş ve halkın canı, malı, namusu üç gün boyunca Yezid ordularına helal edilmiştir.[25] Bu vakıa, hicretin 63. Yılında gerçekleşmiştir.[26]-[27]

Mekke Halkının İsyanı

Bu vakıa, Abdullah bin Zübeyr’in komutasındaki isyancı grubun Mekke’deki isyanı ile aynı anda gerçekleştiğinden Abdullah ibn Zübeyr Mekke’yi ele geçirmeyi başarmış ve şehre hâkim olmuştur. Medine halkının katliamı ile sonuçlanan Harre olayından sonra, Şam orduları Husayn bin Numeir es-Sekuni komutasında Abdullah bin Zübeyr’in isyanını bastırmak üzere Mekke’ye doğru yola çıkar. Kısa bir süre içinde Mekke şehri Şam orduları tarafından kuşatma altına alınır. Üç ay süren bu kuşatmada Şam orduları tarafından şehre atılan mancınık topları Kâbe’ye ağır hasar verir ve Kâbe’nin yanmasına neden olur. Bu kuşatma Yezid’in ölüm haberi ordulara ulaşıncaya kadar sürer.[28]-[29]

Askeri Fetihleri

Yezid’in hükumeti döneminde Yezid’e karşı gerçekleştirilen kıyamlar ve isyanlardan dolayı Müslümanların fetihleri durmuştur. Yezid, Avrupa Hristiyanları ile barış içinde kalmış ve hatta Muaviye döneminde çok masraflar harcanarak ve telefat verilerek kazanılan yerlerden geri çekilmiştir. Aldığı rüşvetle Kıbrıs’ta bulunan orduları geri çağırmıştır.[30] Aynı şekilde Yezid bin Canadet bin Ebu Süfyan’a Avrad[31] adasındaki (Akdeniz'de bir ada) Müslümanlara ait kaleyi yıkarak Şam’a dönmesini emretmiştir.[32] Yine Rodos adalarındaki orduları geri çağırmıştır.[33] Buna rağmen hicretin 61. Yılında Malik bin Abdullah Hasemi’yi Rumlarla savaşması için göndermiştir. Bu savaş “Surya” savaşı diye meşhurdur.[34] Yezid, doğuda Harezm nahiyesinde Sellem bin Ziyad (Horasan valisi) komutasında Semerkant’a kadar ilerlemiştir. Bu kişi Soğd ve Buhara’yı fethetmiştir.[35] Hicretin 62. Yılında Harezm halkı[36] ile dört yüz bin dinar karşılığında barış yapmıştır. Sellem bin Ziyad, Soğd’da bulunduğu sırada Hucend’e bir ordu göndermiştir, ancak orada yenilgiye uğramıştır. Sellem daha sonra Merv şehrine gitmiş ve Soğdalılarla savaşmıştır. Bu esnada Yezid’in ölüm haberini almıştır.[37] Afrika’da da Ukba bin Nafi “Sus Edna’da” fetihler kazanmıştır.[38]-[39]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...