04 Temmuz 2019

LEVH-İ MAHFUZ , KİTAB-I MEKNUN VE ÜMMÜL KİTAP HAKKINDAKİ GELENEKSEL YORUMLARDAKİ TUTARSIZLIKLAR Kur’an konusunda doğru bilgiyi elde etmek, Kur’an kavramlarını yerinde ve doğru anlamakla mümkündür. Kur’an‟ın anlaşılması ve yorumlanması noktasında geleneksel anlayışlara baktığımızda ayetlerin anlaşılmasında bir çok unsurun etkili olduğu görülmektedir. Gerek kültürün gerekse ön kabullerin etkisi altında bir yorum anlayışı bir çok Kur’ani kavramın yanlış anlaşılmasına veya anlam kaymasına uğramasına neden olmuştur. Kur’an, doğru ile yanlışı ayıran bir ölçüt olması açısından bir bilgi kaynağıdır. Ancak onun bilgi kaynağı olma özelliği kullandığımız dilin kavramsal yapısı ile Kitab‟ın kavramsal yapısı arasındaki uyumun anlaşılmasına bağlıdır. Bunun için de Kur’an kelimelerinin nasıl bir kavramsal örgü meydana getirdiğine dikkat edilmelidir. Zira Kur’an’ın saf fikir yapısını anlayabilmek öncelikle herhangi bir önyargıdan uzak olarak nesnel bir okumaya bağlıdır. Bu yüzden Kur’an kavramları,ekollerin düşünceleri doğrultusunda değil, bizzat Kur’an odaklı düşünce sistemi içerisinde anlaşılmalıdır. Aksi halde kelimelere yüklenen anlamlar Kur’an’la test edilmezse, Kur’an dışı bir zihniyete neden olması kaçınılmazdır. Ancak bütünlük sağlanırsa Kur’an’ı merkeze almış ve Onu doğru anlama imkanını elde etmiş oluruz. Zira Kur’an çelişkiden uzaktır. KİTAB-I MEKNÛN=LEVH-İ MAHFÛZ Kur’an’da vahyin indirilişi ile bağlantılı olarak en çok tartışma konusu olan kavramlardan birisi de levh-i mahfûz kavramıdır. Bu kavram tamlama şeklinde sadece bir ayette geçmektedir. “O, Levh-i mahfûzda olan yüce bir Kur’an’dır. (Buruc 22) Ayetteki levh kavramı, sözlükte geniş ve yassı tahta, düz satıh, kürek kemiği ve zerine yazı yazılan nesne anlamlarına gelmektedir.Çoğulu elvah olan bu kavram Hz. Musa‟ya verilen Tevrat levhaları için de elvah ifadesiyle kullanılmıştır. Ayrıca Hz. Nuh‟un gemisine de tahtalardan yapılmış anlamına gelen “zât-ı elvâh”denilmiştir. Tamlamadaki mahfûz kelimesi ise korunmuş, muhafaza edilmiş anlamlarına gelmektedir. Buna göre levh-i mahfûz kavramı korunmuş, muhafaza edilmiş levha demektir. Ayrıca ayetteki mahfûz ifadesini “levh”in değil de Kur’an‟ın sıfatı olarak okuyarak anlam verenler de vardır.11 Bu durumda anlam “korunmuş olan Kur’an bir levhadadır” şeklinde olmaktadır. Ancak böyle bir anlam verilirse ayetin ifade etmiş olduğu bu özel kavramın anlam alanı bozulacağı için özel bir tanımlama olan levh -i mahfûz kavramı ortadan kalkacaktır. Ragıb İsfehani, levh-i mahfûzun Kur’an‟da “el-Kitab” kelimesi ile ifade edildiğini fakat içeriği hakkında bilgi verilmeyip insanın anlayışına kapalı bir alan olduğunu söylemektedir.Kitab kelimesiyle bağlantı kurduğu bu kavramı ayetlere dayanarak her şeyin sayılıp kendisinde kaydedildiği, yer ve gökteki bütün gizlilikleri kapsayan, olacak her şeyin bütün bilgilerini saklayan bir kavram olarak yorumlamaktadır. İbni Teymiye, levh-i mahfûzu Kur’an’ın indirilmeden önceki yazılı olduğu levha olarak anlarken Zerkani, Kur’an‟ın asıl nüshasının levh-i mahfûzda olduğunu, elimizdeki mushafın da bu asıl nüshaya uygun olarak tertip edildiğini savunmaktadır. Bu bakış açısına göre Kur’an‟ın indirilmeden önce tamamen bu levhada yazılı olduğu iddia edilmektedir. Elmalılı ise levh-i mahfûzu yazıcı meleklerin ilahi ilmi kaydettikleri yer veya semavi kitapları oradan istinsah ederek Cebrail‟e sundukları bir makam olarak düşünmektedir.Görüldüğü gibi Kur’ani bir kavram olan levh-i mahfûz hakkında birbirinden çok farklı yorumlar dikkati çekmektedir. Tartışmalara baktığımızda levh-i mahfûzun, Kur’an‟daki kitâb, kitâb-ı mubîn, imâm-ı mubîn, kitâb-ı meknûn, kitâbu’n hâfız ve ümmü’l-kitâb kavramlarıyla ilişkili olarak yorumlandığını görmekteyiz. Bu kavramın anlam çerçevesi oldukça genişletilerek Kitap kavramı ve türevleriyle eşitlenmiştir. Buna göre levh-i mahfûz, kader ve kaza levhası, ilahi ilim, ümmü‟l kitab, mele-i alâ’da bulunan bir levha, ulvi ve sufli aleme dair bütün halleri içeren bir kitab, külli nefs,gökyüzünde yedinci tabakada bulunan bir levha, varlığa ait genel yasalar, hakikatlerin tasvirini içine alan bir nesne, Kur’an‟ın bizzat kendisi, bütün ilahi kitapların çoğaltıldığı levha şeklinde yorumlanarak çok geniş bir anlam alanına sahip olmuştur. Yapılan bu yorumların yanı sıra daha farklı ve ilginç güncel yorumlar da yapılmaktadır. Bazı yazarlar, levh-i mahfûzla insan hafızası arasında ilişki kurarak bu kavramı insan hafızasının evrendeki karşılığı olan evrenin hafızası olarak farklı bir şekilde tanımlamaktadır. Başka bir bakış açısına göre de levh-i mahfûz, tüm kainatın kitabı, Kur’an ise bu kainat kitabının bir parçasıdır. Bir çeşit bilgi işlem merkezi olarak yorumlanan bu kavram ilahi kayıt merkezi olarak görülmektedir. Bu anlayışa göre bu kavram tüm kainatın idare kanunlarının yazılı olduğu ve bütün varlıkların geçmiş ve geleceklerinin kayıtlı olduğu bir merkezdir. Tartışmalardan da anlaşılacağı gibi bu kavram hakkında yapılan yorumların birbiriyle çelişkili ve Kur’an açısından tutarsız olduğu görülmektedir. Soyut bir kavram olan levh-i mahfûz hakkındaki tanımlamalar herkesin kendi somut düşünce yapısını yansıtmaktadır. Sözkonusu kavramla ilgili tanımlamaların üzerinde en çok yoğunlaştığı alan ilahi ilimle ilgilidir. Genelde bu kavramla, kitap kavramı ve ilahi ilimle ilişkilendirilerek sonsuz ilmin sembolik anlamda somutlaştırılması sağlanmıştır. İlahi ilmin tümüyle yazılı olduğu levha olarak yorumlanan levh-i mahfûz kavramı, ümmü’l kitab kavramıyla eş anlamlı görülerek ilahi ilmin anlam alanına sokulmuştur. Halbuki farklı bir anlama gelen ümmü’l kitab kavramı ana kitap olarak ifade edilen kanunlar bütününü simgelemektedir. Genel anlayışa göre sonsuz ilahi ilmi sembolize ettiği düşünülen ve vahyedilen bütün ilahi kitapların ana kaynağı olan Ümmü‟l kitab/Ana kitap levh-i mahfûzlaaynileştirilmektedir. Böyle bir anlamlandırmada etkili olan unsur kitap ve ilahi ilim kavramlarının ayetlerde birlikte kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Halbuki böyle bir tanımlamaya ayetler imkan tanımamaktadır. Hiçbir şeyin ilahi bilgi dışında gerçekleşmeyeceğini, her şeyin ilahi bilgi içerisinde olduğunu vurgulayan bu tür ayetlerin ilahi ilmin bir kitap içinde olduğu şeklinde lafzi olarak yorumlanması tutarsız düşünceleri beraberinde getirmiştir. Kur’an’da varlıklara ait kader levhası, ilahi bilgi hazinesi, Kur’an‟ın tamamıyla kayıtlı olduğu makam ve insanların amellerinin kaydedildiği levha şeklinde anlaşılan levh-i mahfûz kavramıyla ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Ancak ayetlerde yer alan Kitab, Kitab-ı Mübin , İmam-ı Mübin ve Ümmü’l Kitab kavramları farklı anlamlara gelmesine rağmen genel anlayışa göre levh-i mahfûz olarak yorumlanmıştır. Bu anlayışa göre her şeyi bilen ve kuşatan ezeli ilahi ilim levh-i mahfûz olarak isimlendirilen bir kitapta kayıtlıdır ve her şey ilahi ilim tarafından takdir edilip kader kitabı olan levh-i mahfûza yazılmıştır. İlahi bilgi hazinesi olarak kabul edilen bu kitap sonsuz ilahi ilmi sembolize etmektedir. Erken dönem kader tartışmalarına baktığımızda levh-i mahfûz, kitap ve ümmü’l-kitâb kavramlarıyla bağlantı kurularak ilahi ezelî bilgi ve kader problemi etrafında ele alınmıştır. İnsan davranışları ezeli ilahi ilmin içerisine sokulmuş ve hafaza meleklerinin insan fiillerini asıl nüsha olan ümmü’l kitabdan istinsah ettikleri ve insanların buradaki kayda göre amelde bulundukları iddia edilmiştir.Bu tartışmalardaki cebir anlayışını reddetmek amacıyla Ebu Hanife, levh-i mahfûzu farklı bir şekilde yorumlamaya çalışmıştır. Ona göre her şeyi kuşatan ezeli ilahi ilim varlıkları yaratmadan önce ezelde bilir. Varlığı takdir ve tayin edendir. Her şey ilahi irade, ilim, kaza ve kader iledir. Allah her şeyi levh-i mahfûza kader ve hüküm olarak değil vasıf olarak yazmıştır. Görüleceği gibi levh-i mahfûz insan davranışlarını da içine alan ilahi ilmin yazılı bir yansıması olarak kabul edilmektedir.Görüleceği gibi rivayetler, insan açısından tecrübe dışı olan ve sadece Allah ile Hz. Muhammed arasında gerçekleşen konuşmanın mahiyetini açıklamaya yönelik olması gerekirken, içerik açısından Kur’an’ın açık ve nesnel olan anlam delâletini, oldukça karmaşık gizemli bir hale getirmiştir. Aslında levh-i mahfûzun keyfiyetini izah eden bu rivayetler, farklı iki alandan bahsetmektedir. Bunlardan bir kısmı, Allah-insan ilişkisinde insanın kaderi, diğer bir kısmı ise Allah-elçi ilişkisinde şeriatların kaynağı ve aslı ile ilgilidir. Öyleyse insanların Kur’an kavramlarını ve delâletlerini, içinde yaşadıkları toplumun kültür ve tarih kodları içerisinde yorumlamaları, Kur’an‟ın kendine yeten dilsel delâletini ve anlam sınırlarını zayıflatmıştır. İbni Rüşd ise levh-i mahfûzu, iç ve dış sebeplerden oluşan Allah‟ın insanlarla ilgili olarak yazdığı, değişmeyen kaza ve kaderi olarak anlamaktadır. Allah, sebeplerin var olma illeti olduğu için söz konusu sebepleri ve sebepleri gerekli kılan hususları bilir. Bu nedenle bu sebepleri Allah‟tan başkası kuşatamaz. Allah‟ın gerçek anlamda gaybı sadece kendisinin bilmesinin anlamı da budur. Dolayısıyla sebeplerin bilgisi gaybın bilgisidir. Buna göre gayb, varlığın var oluşunu veya var olmayışını bilmekten ibarettir. Böylece İbn Rüşd, Allah ile diğer varlıklar arasındaki ilişkiyi, içsel ve dışsal illetlerin oluşturduğu bir yasa şeklinde yorumlayarak bu yasanın ezelî bilgi kapsamında insanları da içerdiğini kabul etmektedir. Fahreddin Razî ise levh-i mahfûzu kitâb kavramı ile ilişkilendirerek iki farklı kitap anlayışı geliştirmiştir. Ona göre Allah’ın katında iki kitâb vardır. Bunlardan ilki yaratmayla ilgili olup bunu melekler mahlukat için yazarlar. Bu kitâb, silme ve tesbit etme yeridir. İkinci kitâb ise levh-i mahfûzdur. Bu kitâb, ulvi ve sufli alemle ilgili bütün hallerin belirlendiği bir kitaptır. Tanımlamalardan görüleceği gibi levh-i mahfûz, varlık ve kader tartışmaları bağlamında ilahi bilgiyi ve alemdeki düzenin sebep-sonuç yasalarını içeren bir kitap olarak yorumlanmıştır. Felsefî yorumlara bakıldığında bu kavram insan ve kaderini içeren kapsayıcı bir bilgi levhası olarak kabul edildiği gibi fizik yasalarını içeren bir levha olarak da görülmektedir. Buna göre levh-i mahfûz, ezeli ilahi ilmin kapsamı içerisinde bütün varlıkların kaderini içeren bir kitap olarak anlaşılmaktadır. Böyle bir anlamlandırma sürecinde bu kavram, Kur’ani kavramlardan olan Kitâb, Ümmü’l-kitâb ve Kitab-ı mübin gibi farklı anlam alanlarına sahip kavramlarla aynileştirilerek anlam kaymasına uğramıştır. Kur’an’ın nüzul süreciyle ilgili olan bu özel kavram hakkında yapılan tartışmalara bakıldığında bir kavram kargaşası yaşandığı ortadadır. Konuyla ilgili ayetler bütünlük içerisinde ve Kur’an zemininde ele alınmış olsaydı bu anlam kaymasının önüne geçilebilirdi. Levh-i Mahfuz yani vahiy süreci içerisinde vahyin kaynağı olan Allah ile vahiy meleği Cebrail arasında ontolojik bir zorunluluğun sonucu olan bu özel alan ,tamamıyla vahiyle ilgili bir kavramdır. Bu anlamda levh-i mahfûz , emir alma merkezi olup emirlerin verildiği yeri ifade eden mecazi bir kavramdır. Yaratıcı bu kavramla vahye karşı şüphe ve şartlanmışlık içerisinde olan inkarcılara karşı elçisiyle arasındaki mesajın gerçekliğini ve korunmuşluğunu vurgulamaktadır. Bu yüzden levh-i mahfûzu ilahi ilmin tümüyle yazıldığı bir kitap veya levha olarak kabul etmek ayetin anlam örgüsüyle uyuşmamaktadır. Önyargılı ve tahmine dayalı yapılan yorumlar farklı anlamlandırmalara neden olmuştur. Levh-i mahfûzu ilahi bilginin kayıtlı olduğu bir mekan veya kitap olarak algılamak, ilahi sıfatlara mekan izafe etmek anlamına gelecektir ki bunun Kur’an‟dan dayanağı yoktur. Böyle düşünüldüğü takdirde sonsuz olan ilahi ilmin yazıldığı sonsuz sayfalar gerekecek ve bu kitap da Allah‟ın yanında bulunacaktır. Varlık boyutu olarak aşkın bir varlık için bunu düşünmek muhaldir. Zira bu durumda Yaratıcı’nın yanında ezeli olan başka nesnelerin varlığını kabul etmek gerekecektir ki varlıksal açıdan böyle bir şey imkansızdır. Bu yüzden levh-i mahfûzun yeriyle ilgili yedi kat semanın üstünde, doğu ve batı arası kadar bir yerde gibi rivayetler bu maddi kitap için yer arama sorununun bir yansımasıdır. Mekan problemini aşmak için levh-i mahfûzun ilahi bilgiyi sembolize eden soyut ve sembolik bir kitap olduğu iddia edilirse, Yüce Yaratıcı‟nın böyle bir şeye ihtiyacı yoktur ve ayetler böyle bir imada bulunmamaktadır. Zira ilahi bilgiyi somut veya soyut olarak bir kitapta toplamak, onu sınırlandırmak anlamına gelecektir. İlahi bilgiyi en güzel şekilde ifade eden ayet böyle bir anlayışı reddeder niteliktedir: “Yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa, sonra yedi deniz daha eklense Allah’ın sözleri yazmakla tükenmez. Çünkü Allah kudret ve hikmet sahibidir.” Levh-i mahfûz konusunda yapılan yanlışlardan birisi de bu kavramın ilahi ilimle eşit görülmesidir. İlahi ilim, levh-i mahfûzda yazı ile yazılarak sağlamlaştırılmış olduğu kabul edildiği için değişmeyen bu kitap, cüzi ve külli her şeyi kapsamaktadır. Kitab-ı mübin olarak kabul edilen ilahi ilim bazı faydalardan dolayı bu kitaba yazılmıştır. Yaratıcı bu halleri levh-i mahfûza, meleklerin ilahi ilmin malumata nüfuz ettiğine, yerde ve gökte hiçbir şeyin ilahi bilgi dışında olmadığına vakıf olmaları için kaydetmiştir. Böylece levh-i mahfûz için görevlendirilmiş bulunan melekler bu alemin sayfalarında meydana gelecek şeyleri bu kitapla karşılaştırırlar. Böylece de bunların levh-i mahfûzdaki kayıtlara uygun olduğunu görürler. Halbuki görevli meleklerin irade ve tercih yetileri olmadığı için böyle bir kıyasta bulunma yetkileri yoktur. Böyle bir karşılaştırma yapmak da onların görevleri açısından mantıksızdır. Zira bütün mevcudatın hallerinin detaylı bir biçimde böyle bir kitaba kaydedilmesi anlayışı, ilahi ilmin değişmez olduğunu ıspatlama çabalarına yönelik bir endişedir. Ancak ayetlere bakıldığı zaman böyle bir düşünceyi savunmak mümkün değildir. Olmuş ve olacak her şeyin yazılı bulunduğu kitap olarak kabul edilen levh-i mahfûzdaki bilginin ezelde kesinleşmiş bilgi mi, yoksa ezeli imkanlar arasından hür ilahi ve insani irade tarafından seçilerek fiili duruma geçen şeylerin bilgisi mi olduğu konusu da tartışmalıdır. Levh-i mahfûzda bizzat ezelde seçilmiş ve belirlenmiş şeylerin değil de sadece ezeli imkanlar arasından ilahi ve insani irade tarafından seçilmelerinden sonra fiili duruma geçen şeylerin bilgisinin kayıtlı olduğu düşüncesi de problemi çözmemektedir. Çünkü bu düşünce de levh-i mahfûzda insan davranışlarının bizzat reel varlıklarının yazıldığını onaylamaktadır. Kur’an‟da levh-i mahfûzla eş anlamlı olarak kullanılan bir diğer kavram Kitab-ı Meknun kavramıdır. Levh-i mahfûz kavramında olduğu gibi bu kavram hakkında da çok farklı yorum ve tartışmalar yapılmıştır. Yapılan bu tartışmalar daha çok ifadenin geçtiği ayetten sonraki ayetlerle bağlantılıdır. Kitab-ı meknûn kavramı ayette şu bağlam içerisinde geçmektedir: “Doğrusu O, Kur’an-ı Kerim‟dir. Saklı bir Kitaptadır. Ona arınmış olanlardan başkası dokunmaz. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” Ayet, levh-i mahfûz kavramını, saklı ve korunmuş kitap anlamına gelen kitâb-ı meknûn tamlamasıyla farklı bir şekilde ifade etmektedir. Meknûn kelimesi bir şeyi korumak, saklamak ve örtmek anlamlarına gelen “kenene” fiilinden türemiş ismi meful olup korunmak için gizlenip saklanılmış şey demektir.Maddi anlamda koruyucu özelliği olan şeyler için kullanıldığı gibi mecazi anlamda koruyucu özelliği olan şeyler için de bu fiilden türetilmiş kelimeler kullanılmaktadır. Bu iki anlam çeşidini de ayetlerde görmek mümkündür. Kur’an‟da insanın içinden geçirdiği niyet ve düşünceler,kalplerdeki anlamaya engel olan örtü ve kapalılık, dağlardaki sığınak ve barınaklar, cennet kızları hurilerin el değmemişliği ve saflığı ifade edilirken bu kökten türeyen kelimeler kullanılmıştır. Kitab-ı meknun kavramı mushafın kendisi, “mutahharun” ifadesi de maddi temizlik anlamında yorumlandığı için bu ayetlerden Kur’an‟a abdestsiz dokunulamayacağı hükmü çıkarılmıştır. Buna göre bir çok fıkıhçı ve tefsirci Kur’an‟ın abdestsiz tutulup okunamayacağı konusunda bu ayetleri delil olarak kullanmışlardır.Bu görüşte olanlar “ona dokunamaz” anlamındaki haber kipini “ona dokunmasın” şeklinde olumsuz bir emir kipi olarak yorumlayarak ayetin talep anlamı taşıdığını söylemişlerdir. Ayet Elmalılı‟nın da ifadesiyle taharetsiz, kirli eller ona dokunmasın, ancak maddi ve manevi pislikten temizlenmiş abdestli kimseler dokunsun anlamındadır.Bu yorumun sonucu olarak mushafın abdestsiz tutulmaması gerektiği hükmü çıkarılmıştır. Ayet bağlamından koparılarak anlaşıldığı için Kur’an‟a abdestsiz dokunmak, onun kudsiyeti ve büyüklüğüne saygısızlık olarak anlaşılmış ve buna dikkat etmenin bir zorunluluk olduğu söylenmiştir.Böyle bir yoruma ulaşmada ayetlerde yer alan “mess” ve “tahâret” kavramlarının yorumlanmasının da payı vardır. Dokunmak suretiyle bir şeyi algılamak anlamına gelen “mess” kavramını ayetlerin anlam örgüsü içerisinde fiili bir temas olarak anlamak mümkün değildir. Çünkü bu kavram Kur’an‟da daha çok mecazi bir anlamda kullanılmaktadır. Daha çok duyu organlarıyla fiili bir temas ve dokunmayı değil, mecazi anlamda bir dokunma ve etkiyi ifade etmektedir Bedensel bir temastan ziyade mecazi bir ilişki söz konusudur. Diğer bir yanlış yorumlama da “mutahharun” kavramıyla ilgilidir. Genel olarak bu kavram, bedensel temizlik anlamında abdest olarak yorumlanmıştır. Ancak ayette bu şekliyle geçen kavramın fıkıh literatüründeki “tahâret” kavramıyla bir ilgisi yoktur. Temizlik anlamına gelen “tahare” kökünden türemiş olan “mutahharun” kavramı daha çok şirk, günah ve manevi pisliklerden temizlenmiş, arınmış anlamına gelmektedir.Manevi temizlik ve arınmayla ilgili bu kavram ayetlerde özellikle dikkati çekmektedir. Bu anlamda müşrikleri necis/pis olarak nitelendiren Kur’an en büyük temizliğin iman, en büyük kirliliğin ise şirk ve inkar olduğunu ifade etmektedir. Görüleceği gibi “tahâret” kavramının abdest olarak anlaşılması anlam kaymasına neden olmuştur. Böyle olunca da ayetteki mutahharun kavramından Kur’an‟a dokunmak için abdest almanın şart olduğu hükmü çıkarılmıştır. Ancak ayetler bağlam olarak böyle bir anlam çıkarmaya imkan vermemektedir. Kitab-ı Meknûn kavramını Mushaf olarak yorumlayıp böyle bir sonuca ulaşmak, Kur’an‟ın nüzul ortamıyla da çelişmektedir. Zira abdestli olarak Kur’an‟ı ele alıp okumayı istemek, ilk muhatap toplum açısından tamamen anlamsızdır. Vahyin ilk dönemlerinde nazil olan bu ayetlerden, henüz Mushaf haline gelmemiş bir kitap için şirk ve inkar iddiasında bulunan bir topluma abdest hükmü çıkarmak anlamsız olsa gerektir. Müşrikler vahiy olgusunu reddediyor, hiçbir insanın vahiy alamayacağını iddia ediyorlardı. “Bu bir insan sözünden başka bir şey değildir.” “Allah hiçbir beşere vahiy indirmemiştir.” “Rabbimiz eğer bu gerçekten senin indirdiğin bir vahiy ise gökten bize taş yağdır veya bir azap gönder de anlayalım.” İşte müşrikler bu tür gerekçelerle daima vahyi yalanlamış ve ilahi kelamın Hz. Peygamberin kendi uydurması olduğunu iddia etmişlerdir. Kur’an, müşriklerin bu itirazlarına, Kitâb-ı Meknûn/Korunmuş kitap tanımlamasıyla cevap vermektedir. Kitab-ı Meknun kavramı vahiy meleğinin mesajı aldığı kaynak olan levh-i mahfûzun bir diğer ismidir. Kur’an nüzul sürecinde mesajın alındığı yer olan levh-i mahfûz/kitab-ı meknun‟da kendisine zarar verebilecek her türlü müdahaleden korunmuştur. Bu da vahyin sağlamlığını ve güvenilirliğini göstermektedir. Vahyin niteliği ve geliş şekli özellikle vurgulanarak müşrik itirazlarının dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmektedir. “Peygamberin size okuduğu Kur’an kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.” “Şüphesiz O, şerefli bir elçinin sözüdür. O, bir şairin ve kahinin sözü değildir.” “Şüphesiz Kur’an şerefli, güçlü, arşın sahibi katında güvenilen bir elçinin getirdiği sözdür.” Müşriklere ve inkarcılara verilen diğer bir cevapta ise vahyin tamamen koruma altında olduğu vurgulanmaktadır. “Kur’an‟ı şeytanlar indirmedi. Bu onların işi değildir, zaten buna güçleri de yetmez. Şeytanlar vahyi işitmekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır.” İnkarcılar, bu peygamberin kendi sözüdür, bunu kendisi uydurdu şeklinde iftirada bulununca Allah, Kur’an okunandır, peygamber onu okumuştur diye karşılık vermiştir. İnkarcılar ise Kur’an ona okunmuşsa, bu cinlerin sözüdür.diyerek itirazda bulunmuşlardır. Bu sefer de Allah “O, korunmuş bir kitaptadır” ifadesiyle vahyin sağlam ve güvenilir bir kaynaktan alınarak peygambere getirildiğini vurgulamıştır. Bu da başka varlıkların vahye herhangi bir müdahalede bulunmalarının mümkün olmadığını göstermektedir.Vahyin Kur’an, yani okuma olarak nitelendirilmesi, vahiy elçisi tarafından peygambere okunduğu için adeta, bunu kendisi uyduruyor, diyenlere karşı tutarlı bir reddiyedir. İbni Hazm da “Ona arınmışlardan başkası dokunamaz.” ayetinin emir değil, haber bildiren bir cümle olduğunu söylemektedir. Ona göre buradaki haber kipini emir kipine çevirerek anlam vermek için kesin bir delil yoktur. Mushafı herkesin eline alması mümkün olduğuna göre ayette Mushaf değil, başka bir kitap kastedilmiştir. Arınmışlar ifadesinden maksat ise bu vasıfta yaratılmış olan meleklerdir. Bu yüzden ayetteki “mutahharun” kavramı levh-i mahfûzla bağlantısı olan vahiy meleğini nitelemektedir. Bu kavram kötülük yapma ve günah kazanma karakterine sahip olmayan ve tertemiz olarak yaratılmış olan melekleri tanımlamaktadır. Mutahharun kavramı temiz kılınmış, arındırılmış anlamına gelmektedir. Bu ifade tarzı kendi kendini temizleyen değil de temiz olarak yaratılmış ve kötülük yapma özellikleri olmayan melekleri ifade etmektedir. Kelimenin özellikle bu kalıpla kullanılmış olması sadece bu nitelikte yaratılan melekleri işaret etmektedir. Meleklerin arınmışlığı ise, şehvet, günah ve pisliklere bulaşma gibi insani özelliklerden uzak olmalarıdır. Kitab‟a dokunmalarının anlamı ise vahyin kaynağına şahit olmaları ve onu bilmeleridir. İlahi söze muhatap olan ve peygamberlere vahyi iletme görevini yerine getiren melek ise sadece Cebrail‟dir. Burada arınmışlar şeklinde çoğul ifade kullanılması, bütün meleklerin vahye muhatap olduğunu değil, sadece bu meleklerden seçilmiş olan vahiy meleği Cibril‟i işaret etmektedir. Ayet, nüzul ortamı ve konuyla ilgili daha önce inen ayetler bağlamında düşünüldüğünde bu anlamı yansıtmaktadır. Kur’an-ı Kerim‟in saklı bir kitapta olması demek, onun orada yazılı bir kitap olmasını gerektirmez. Korunmuş kitap kavramıyla vurgulanan bu ifade mecazi bir anlatımla vahyin alındığı yer olan levh-i mahfûzun korunmuşluğunu dolayısıyla vahyin sağlamlığını ve gerçekliğini onaylamaktadır. Kitab-ı Meknun ifadesi,Kur’an‟ın lafız ve mana olarak korunmuşluğunu ve güvenilirliğini ifade eden özel bir kavramdır. Vahiyle ilgili bir çok ayette yazılı metin anlamında kitap kavramından bahsedilmesi aynı zamanda vahyin sağlamlığını, değişmezliğini ve korunmuşluğunu vurgulamaktadır. İnsan korumak istediği her türlü bilgiyi yazıyla kayıt altına alarak saklamak ister. Kitab-ı meknun kavramı da benzetme yoluyla bu gerçeğe işaret etmektedir. Kur’an‟ın tahrif ve değişimden korunmuşluğunu bildiren ayetlerde teşbih yoluyla konunun iyice anlaşılması için vahyin alındığı kaynağı vurgulamak amacıyla Kitab-ı Meknun veya Levh-i Mahfûz kavramları kullanılmıştır. Bu yüzden Kur’an‟ın tamamının nüzulünden önce somut olarak burada kağıt benzeri bir şey üzerine yazılı olduğunu söylemek Kur’an açısından mümkün değildir. Bu nedenle Kur’an, vahyin sonraki kuşaklara bozulmadan tamamen ulaşması için yazıya geçirilmesi gerektiğini vurgulamak amacıyla yazılı malzeme anlamındaki kitap kavramından sürekli bahsetmektedir. Ayrıca Kitab-ı Meknun kavramını tuhaf bir yaklaşımla Tevrat veya İncil olarak yorumlamak da mümkün değildir. İkrime‟ye dayandırılan görüşe göre Kitab-ı meknun ifadesiyle Tevrat ve İncil kastedilmekte ve Kur’an‟ın da Tevrat ve İncil‟de yer aldığı savunulmaktadır. Bu anlayışın bir uzantısı olarak mutahharun kavramının da Tevrat ve İncil‟i koruyup saklayan Ehli Kitap olduğu iddia edilmektedir.Bu iddianın tutarsızlığı ve aşırı bir zorlamadan ibaret olduğu açıkça ortadadır… SONUÇ : Kur’an kavramlarının doğru anlaşılması, Kur’an‟ın doğru anlaşılması demektir. Kur’an‟ın sistematik anlam alanını oluşturan bu tür kavramlar Kur’an‟ın kendi zihniyetini ortaya koymaktadır. Bu nedenle bu temel kavramların kendi anlam bütünlüğü içerisinde anlaşılması gerekmektedir. Ancak bir çok ayette geçen ve farklı anlamlara gelen kitap kavramları, genel anlayışa göre çoğunlukla, özel bir kavram olan levh-i mahfûz ile ilişkilendirilmektedir. Konuyla ilgili Kur’an Ayetleri bütünlük içerisinde ele alınmış olsaydı bu anlam kaymasının önüne geçilebilirdi. Vahiy süreci içerisinde vahyin kaynağı olan Allah ile vahiy meleği Cebrail arasında ontolojik bir zorunluluğun sonucu olan bu özel alan, tamamıyla vahiyle ilgili bir kavramdır. Allah bu kavramla vahye karşı şüphe ve şartlanmışlık içerisinde olan inkarcılara karşı elçisiyle arasındaki mesajın gerçekliğini ve korunmuşluğunu vurgulamaktadır. Bu yüzden levh-i mahfûzu ilahi ilmin tümüyle yazıldığı bir kitap veya levha olarak kabul etmek ayetlerin anlam örgüsüyle uyuşmamaktadır. Levh-i mahfûzu ilahi bilginin kayıtlı olduğu bir mekan veya kitap olarak algılamak ilahi sıfatlara mekan izafe etmek anlamına gelecektir ki bunun Kur’an‟dan dayanağı yoktur. Böyle düşünüldüğü takdirde sonsuz olan ilahi ilmin yazıldığı sonsuz sayfalar gerekecek ve bu kitap da Allah‟ın yanında bulunacaktır. Varlık boyutu olarak aşkın bir varlık için bunu düşünmek muhaldir. Zira bu durumda Allah‟ın yanında ezeli olan başka nesnelerin varlığını kabul etmek gerekecektir ki varlıksal açıdan böyle bir şey imkansızdır. Bu yüzden Levh-i mahfûz konusunda yapılan yanlışlık, bu kavramın ilahi ilimle eşit görülmesidir. Zira tüm varlıkların durumlarının ayrıntılı bir biçimde böyle bir kitaba kaydedilmesi anlayışı ilahi ilmin değişmez olduğunu ıspatlama çabalarına yönelik bir endişedir. Ancak ayetlere bakıldığı zaman böyle bir düşünceyi savunmak mümkün değildir. İlahi ilim insani bilginin sahip olduğu unsurlardan tamamıyla farklıdır. Kur’an, Levh-i mahfûz‟un karşılığı olarak Ümmü‟l kitab‟ı değil isimlendirmeden de anlaşılacağı gibi Kitab-ı meknun kavramını kullanmaktadır. Her iki kavram da vahyin kaynağının gerçekliğini ve korunmuşluğunu vurgulamaktadır. Bu açıdan vahyin nüzul aşamasıyla bağlantılı olan bu kavramı kitap ismiyle ilgisinden dolayı farklı anlamları ifade eden kitap terimi ile karıştırmamak gerekir.Ümmül kitab, Kur’an‟ın ve diğer bütün vahiylerin kendisinden çıkmış olduğu levh-i mahfûzun da aslı olmaktadır. Bu yüzden bütün ilahi bildiriler, yani kutsal kitaplar tek bir kaynaktan çıkmıştır. Bu da bütün kitapların özü ve kaynağı olan ilahi iradeyi simgeleyen Ümmü‟l Kitab‟dır. Bu anlamda varlık bütününe yasalar koyan da insana teklifte bulunan da Yüce Allah‟tır. Ümmü‟l kitâb, hem bütün varlık kanunlarının kaynağı, hem de gönderilen bütün kutsal kitapların kaynağıdır. İnsanlığa yapılan bütün ilahi bildiriler bu ana kaynaktan çıktığı için ortak bir terim olarak kitap adını almıştır. Vahiyle gelen bütün kitaplara inanmanın zorunlu olarak bir iman esası sayılması da bu gerçeği onaylamaktadır. Bu kavramın kitap ile ifade edilmesi kesinliğini ve güvenilirliğini vurgulamaktadır. Mücteba ALTINDAŞ G R ! Bu üç ayette, “mecîd”, yani “Pan ve Perefi yüksek”, “hikmetli” ve mu’ciz vasOflara sahip Kur’an-O Kerim’in, Hz. Muhammed’e inzal edilmeden önce “korunmu bir levh’de, diSer adOyla, “Ümmü’l-Kitab’ta” muhafaza altOna alOnmOP “yüce bir kitap” olduSu açOkça belirtilmiPtir. Bu ayetlerde dikkat çeken diSer bir husus ise Kur’an’On, doSrudan doSruya Âlemlerin Rabbi’nden (tenzilün min rabbi’l-âlemin) veya Allah katOnda “aliyy” ve “hakîm” olan bir kitaptan indirilmesidir… ncelendiSi zaman, “mesnetsiz…” olarak nitelendirilebilecek bir takOm farklO görüPler belirtenler olsa da, bizce ve tahkik ehli birçok ilim adamOna göre, hiç Püphe yok ki, Kur’an’On indirildiSi Allah katOndaki bu levh, diSer adOyla “Ana kitap”, slâmî literatürdeki yaygOn adOyla “Levh-i Mahfûz”dan baPkasO deSildir. Kur’an oradan, onun, ileride açOklanacaSO üzere, maddî harflere, kelimelere, cümlelere büründürülerek indirilmiP hissî ve zahirî bir parçasOdOr. TOpkO kalbimizdeki/belleSimizdeki/ezberimizdeki Kur’an’On metni gibi… O, “hakk” olarak, ama manevî yapOsO ve hakikatiyle deSil, aslî hüviyetini koruyan Pekliyle insanlOk âlemine bir gerçek/hakk olarak yansOtOlmasO sûretiyle inzal edilmiPtir: “Ve bi’l-hakki enzelnâhu ve bi’l-hakki nezele”, “Biz onu ‘hakk’ olarak indirdik, o da ‘hakk’ olarak inmi tir…”5 ayeti buna delildir. Kanaatimizce bu ayet, Allah katOndaki levh’de bulunan Kur’an ile elimizdeki Kur’an’On, belki soyut ve somut/hakikat ve hakk 5 sra, 17/105. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 11 farkOna raSmen, aynadaki görünen ve görüntü misali, dil, lafOz, nazOm ve mânâ olarak aynO olmasa bile, gayrO da olmadOSOnO söylemektedir. Nitekim her ikisi de Allah tarafOndan korunmuPluk vasfOna sahiptir; birincisi Levh’de ikincisi ise evrende…6 KOyâme sûresinin 16-19. ayetlerinin de bunu desteklediSini düPünmekteyiz. Bunu takip edecek olan makalemizde -inPallah!- bu hususa geniPçe yer verilecektir. Tabiî ki, Allah’daki/Levh-i Mahfûz’daki asOl olup bizdeki, yani belleSimizde, dilimizde, kalbimizde, yazOlO sahifelerde bulunan Kur’an ise O’ndan indirilendir. Birincisi tamamen Allah’a aittir ve O’nun esma ve sOfatlarO gibi hakikat itibariyle bilinemez mahiyettedir. Bizdeki Kur’an ise Allah’On kelâm, semi’, basar gibi sOfatlarOnOn yaratOlmOPlarda tecelli edip somut bir biçimde yansOdOSO gibi, “Ümmü’l-Kitap”tan akseden görünümüdür. Cibril’in, Hz. Peygamber ve bizlerin okuyacaSO, anlayacaSO; dil, yazO vb. iletiPim araçlarOyla bir yerden bir yere nakledebileceSi Pekle indirgenmiP/inzal edilmiP somut bir görünüm olarak deSerlendirilebilir. Kur’an-O Kerim, az önce de geçtiSi üzere, aslO itibariyle Allah’ta, diSer bir ifade ile Levh-i Mahfûz’da, bizlere intikal eden somut Pekliyle de evrende “Mahfûz” vasfOna da sahiptir, koruma altOndadOr. Onu, baPta “emin”7 vasfOna sahip Cibril olmak üzere, “bi eydî seferatin kirâmin berareh”8 , “yazOcO meleklerin tertemiz elleriyle”; “fî suhufin mükerrmetin, merfûatin mutahhare”9 pâk/tertemiz, son derece kOymetli/mükerrem sahifeler üzerine yazOp peygamberlere indirmekle görevli olan elçiler ise fOtraten “temiz”, ahlâken “yüce” ve “güvenilir”dirler… Melekler, ne onu alOrken asOl kaynak olan Levh-i Mahfûz’a ne de ondan indirirken, indirilen pasajlara, yani Kur’an nüshalarOna hiçbir biçimde zarar ver(e)mezler! Kötü niyetli, Peytan ruhlu kimseler ise özellikle blis onun semtine bile eriPemeyeceklerdir… Allah’On dilemesi hariç,10 kOyamete kadar hiç kimse, zerre kadar da olsa, Kur’an’a, tahrif, deSiPtirme, iptal gibi amaçlarla dokunamayacaktOr. Zira Hz. Peygamber’e inzal edilip tebliS edildikten sonra da onun koruyucusu yüce Allah’tOr…11 Levh-i Mahfûz’un hakikatini ve gerçek mahiyetini, lahutî ve eriPilmez olduSu için Allah’dan baPka, melekler ve peygamberler de dâhil, hiç kimsenin bilemeyeceSi muhakkaktOr. APaSOda nakledileceSi üzere, bir kOsOm ilim, irfan ve fikir sahibi kimseler Levh-i Mahfûz’un neliSi hakkOnda tavsifî bir takOm bilgiler vermiP olsalar da bunlar, büyük çoSunlukla zandan ve tahminden öteye geçememektedirler. Kur’an açOsOndan, öylesi zannî bilgilerin hakikat karPOsOnda hiçbir bilgi de6 Bkz. Hicr, 15/9. 7 Tekvîr, 81/19, 21. 8 Abese, 80/15, 16. 9 Abese, 80/16. 10 Bkz. Hac, 22/52-55. 11 Hicr, 15/9. 12 M. Zeki Duman Seri bulunmamaktadOr.12 Gayba ait olduSu için onu tam olarak idrak etmek, ihata etmek de mümkün deSildir. Allah izin vermedikçe, vahiy elçisi Cibril ve diSer mukarreb melekler de dâhil hiçbir bePerin ona muttali olmasO ve oradan bilgi almasO imkânsOzdOr. Zira “Vela yuhitune bi eyin min lmihi illa bimâ âe…” ayeti buna da iParet etmektedir. “Onun diledi)inden ba ka ilmini hiç kimse ihata edemez…”13 Kanaatimiz odur ki, Levh-i Mahfûz’un hakikatini, mahiyetini ve muhtevasOnO bütünüyle idrak etmek bePer için; özellikle, idrak yetileri sOnOrlO olan insan için mümkün deSildir. Böyle bir Peyi tahayyül etmek bile imkânsOzdOr… Onun ne olduSunu ve muhtevasOnO tam olarak, ancak Allah bilir. Fakat yüce Allah’On bir kOsOm ayetlerinde ondan bahsettiSini ve içeriSi hakkOnda bilgiler verdiSini de bilmekteyiz. SOhhat derecesi tam olarak bilinmiyor olsa da bir kOsOm hadislerde de Levh-i Mahfûz’dan söz edilmiPtir. O nedenle Kur’an ve hadislerden hareketle düPünen kimseler için Levh-i Mahfûz hakkOnda ipucu niteliSinde de olsa bilgiler yok deSildir! Bu ipuçlarOyla Levh-i Mahfûz’un künhüne/hakikatine vakOf olunamaz, ama onun mahiyeti ve içeriSi hakkOnda az çok bilgi sahibi olmak da imkânsOzdOr denilemez... Biz bu makalemizde, Kur’an’dan ve hadislerden aldOSOmOz bilgileri titizlikle incelemek, anlamaya çalOPmak sûretiyle Levh-i Mahfûz ve ondan indirilen Kur’an’On mahiyeti hakkOnda imkân ölçüsünce tespitler ve deSerlendirmeler yapacaSOz. Öncelikle slâmî literatürdeki Levh-i Mahfûz adO ve bu adOn oluPumu hakkOnda kOsa bir bilgi vermek istiyoruz. Sonra bu kavramOn sözlüklerde, Kur’an’da, hadislerde ve bunlarla ilgili diSer kaynaklarda açOklanan mahiyetini idrakimiz ve dilimiz ölçüsünce tanOtacaSOz. Daha sonra da Levh-i Mahfûz’un ne olup olmadOSOnO, tam olmasa da, anladOSOmOz kadarOyla, tanOtmaya çalOPacaSOz. %unu da belirtmeliyiz ki, Kur’an’daki “levh” ve o anlamdaki tabirlerle kast edilen Peyin Levh-i Mahfûz olduSu hususunda bizim Püphemiz bulunmamaktadOr. O nedenle biz bundan sonraki kullanOmOmOzda farklO isimler yerine hep “Levh-i Mahfûz” tabirini kullanacaSOz. A. SLÂMÎ L TERATÜRDE LEVH- MAHFÛZ 1. “Levh-i Mahfûz” AdO “Levh-i Mahfûz”, yazO yazmaya uygun “yassO ve düzgün satOh/yüzey” anlamOna gelen levh ile “korunmuP, muhafaza altOnda bulundurulan” anlamOndaki Mahfûz kelimelerinden oluPmuP Türkçe bir isim tamlamasOdOr. “Levh-i Kaza ve Kader” olarak da adlandOrOlan Levh-i Mahfûz, olmuP ve olacak her Peyin ind-i lâhî’deki varlOklarO/vücudlarO, ilmen mevcudiyetleri14 olarak tarif edilmektedir. 12 Necm, 53/28. 13 Bakara, 2/255 14 Bkz. Abdullah YeSin ve ArkadaPlarO, Osmanl ca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügât, stanbul, 1978, s. 841. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 13 “Kur’an’On AslO”, diSer bir ifade ile “ nzal Öncesi KaynaSO” denilince, slâm Kültürü’nde ilk akla gelen ve yaygOn olarak kullanOlan terim, hiç Püphesiz Levh-i Mahfûz terimidir. Oysa bu terim, bu Pekliyle, yani isim olarak Kur’an’da hiç geçmemektedir. Kur’an’da, sadece bir ayette isim cümlesi hâlinde “O, korunmu bir levhada’d r” anlamOnda kullanOlmOPtOr. Daha sonra bu ifade, slâmî kaynaklarda elLevhu’l-Mahfûz ve Levh-i Mahfûz Peklinde isme dönüPtürülmüP; yaratOlmOP ve yaratOlacak her Peyin kaynaSO ve bilinen bir kitap için özel isim olarak kullanOlmOP, hâlen de kullanOlmaktadOr. Müfessirlerin ekseriyetinin kanaatine göre Kur’an’daki “Kitab”15 ve “Kitab-O Mübin”16 tabirleriyle de kast edilen Levh-i Mahfûz’dur. TaSyir ve tahrife karPO korunmuP olan bu kitap Kur’an’da “mestur/yazOlmOP” ve “meknûn/gizlenmiP”17 olarak da tavsif edilmiPtir. slâmî literatürde ve Kur’an’da “Allah’On Vahy EttiSi Bütün KitaplarOn KaynaSO,”18 “TanrOsal Bilgi Hazinesi,”19 “Allah’On Bilgisi”,20 “Allah’On Bilgi Hazinesi,”21 “Ulvî Âlemde Evrenin lk ve Lâhutî VarlOSO,”22 “Nefs-i Küllî”23 ve “Levhin Mahfûz,”24 “Ümmü’l-Kitab”,25 “ mam-O Mübîn”,26 “Kitâb-O Mübîn” olarak da nitelendirilip adlandOrOlan Levh-i Mahfûz tefsirlerde, hadis mecmualarOnda, tasavvufî ve felsefî eserlerde geniPçe yer verilip çePitli bakOP açOlarOna göre deSerlendirilmiPtir. Bu çalOPmamOz, daha ziyade Kur’an, Hadis ve tefsirler çerçevesinde olacaSOndan, bu kavramOn tasavvufî ve felsefî izahlarOna fazla girmeyeceSiz; yapacaSOmOz birkaç alOntO ile az da olsa, okuyucuya bir hatOrlatmada bulunmakla yetineceSimizi belirtmek isterim.27 15 Bkz. En’âm, 6/38; Kâf, 50/4. 16 Bkz. Yûnus, 10/61; Sebe, 34/3. 17 VâkO’a, 56-78. 18 AteP, Süleyman, Yüce Kur’an’ n Ça)da Tefsiri, stanbul, 1988, VIII/238. 19 Bkz. AteP, X/402. AteP, “Ancak bizim kanaatimize göre burada Levh-i Mahfûz ile kasOt, Allah’On bilgi hazinesi deSildir; çünkü Allah’On bilgi hazinesi, maddî bir kitap olmaktan münezzehtir. Onun mahiyetini Allah’tan baPka kimse bilemez...” sözleriyle bu görüPe katOlmadOSOnO açOklamOPtOr. 20 Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket fi’l-Uyûn (Tefsîru’l-Maverdî), Beyrut, tsz. III/118; Razî, Fahreddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer b. Huseyn el-KurePî (v. 605/1208), Mefâtîhu’l-Bayb (Tefsiru Kebîr), Tahrân, tsz, XIX/66. 21 AteP, Yüce Kur’an’ n Ça)da Tefsiri, VIII/238-239. AteP, buradaki “Allah’On bilgi hazinesi...” sözünü, kendi ifâdesi olarak kullanmOPtOr. Oysa bir önceki dipnotta belirtildiSi üzere o, bu görüPü tenkit etmiPtir... 22 PakalOn, M. Zeki, Osmanl Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü)ü, stanbul, 1983, II/360. 23 Bkz. PakalOn, Osmanl Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü)ü, II/360; UludaS, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlü)ü, stanbul, 2002, s. 336. 24 Burûc, 85/22. 25 Ra’d, 13/39; Zuhruf, 43/4. 26 Yâsîn, 36/12. 27 Süleyman AteP, söz konusu “ana kitab”, diSer adOyla Kitab-O Meknûn ve Levh-i Mahfûz’dan maksat, Hz. Musa’ya Tur’da verilen Tevrat levhalarOdOr (Bkz. Yüce Kur’an’ n Ça)da Tefsiri, IX/232) demiPtir. BaPkalarO da, içerisinde Kur’an’On da yer aldOSO Tevrat, ncil ve Zebur olduSunu söylemiPlerdir. Bizce bu iki görüP de ister aklî olsun ister naklî, saSlam bir dayanaktan yoksun afakî yorumlar olarak de- 14 M. Zeki Duman 2. Lügâtte “Levh”/ “Levh-i Mahfûz” ÇoSulu elvâh olan levh kelimesi, lâha/ yelûhu fiilindendir. Lâha ortaya çOktO, göründü; yOldOz ve benzerleri için, parladO, OPOk saçtO; OsOndO, yanOp kavruldu gibi mânâlara gelmektedir. el-Levh, ister tahta, ister kemik, düz ve yassO taP, isterse baPka bir Peyden olsun, üzerine yazO yazOlabilen düz ve enli olan her Peye verilen addOr. Nitekim levh’in yassO ve enli Pey/safîha anlamO, Kamer sûresinin on üçüncü ayetinde: “zâti elvâh” tabiriyle tahta; Burûc sûresinin yirmi ikinci ayetinde ise “korunmu bir levhtedir” Peklinde yazO malzemesi anlamOnda kullanOlmOPtOr. Resûlullah (sav): “FalanO çaSOrOn!” dedi. O da, divit ve levh ile gelince, “Yaz: “Lâ yestevi’l-kâ’ dûn...” buyurdu.28 BaPka bir hadiste, sahifelere yazOlmOP ve iki kapak arasOnda cem edilmiP Kur’an için Mâ beyne’l-levhayn tabiri kullanOlmOPtOr.29 Bu vb. ayet ve hadislerde geçen levh (çoSulu elvâh) kelimesi sahife, kâSOt yerine gelen fakat keyfiyeti bir kOsmOnda meçhul soyut ve somut yazO malzemeleri veya onlara tekabül eden ePya anlamOnda da kullanOlmaktadOr. Hareket ettirildiSinde parladOSO için kOlOç ve mOzrak gibi silahlarOn ucuna da elvâhu’s-silâh tabir edilir. Susuzluk anlamOna da gelen levh, lâm harfinin zamme/ötüre okunmasOyla el-lûh, gök ve yer arasOndaki hava; bilhassa levvâh, yakOcO kavurucu atmosfer anlamOnda kullanOlmOPtOr.30 Nitekim Müddessir sûresinde cehennemin özelliklerinden söz edilirken: “levvâhatun lil be er”/“O, deriyi bir ç rp da yak p kavuran bir ate tir.”31 denmiPtir. 3. Kur’an’da “Levh” ve “Levh-i Mahfûz” Kur’an-O Kerim, kendi ifadesine göre, Ramazan ayOnda32 ve mübarek bir gece33 olan Kadir gecesinde34 Leh-i Mahfûz’dan Hz. Muhammed’e Cebrail vasOtasOyla Serlendirilmelidir. (Daha fazla malumât için bkz. AteP, Abdurrahman, “Tefsir GeleneSinde Levh-i Mahfuz DüPüncesi”, Fslâmî Ara t rmalar Dergisi, (Ankara, 2003), c. XVI, sayO: 3, s. 398-399). 28 Buharî, Ebû Abdillah Muhammed b. smâil (v. 256/870), es-Sahîh, st., 1315 h. tarihli baskOsOndan ofset, 1979, Tefsir, 4/Nisâ Sûresi, 18. 29 Hadisin özü Pudur: Abdullah’dan nakledildiSine göre, Esed oSullarOndan Ümmü Yakub denilen bir kadOn geldi ve: “Bana nakledildiSine göre sen (Allah’On yarattOSO hilkati deSiPtirenler hakkOnda) Pöyle Pöyle yapan kimseye lânet etmiPsin” dedi. O da: “Allah’On Elçisinin lânet ettiSi kimseye ben neden lânet etmeyecekmiPim” cevabOnO verdi. KadOn: “Ben iki kapak arasOnda bulunanO (Kur’an) okudum; senin söylediSin Peye rastlamadOm.“ deyince Abdullah: “ESer, gerçekten okumuP olsaydOn, bulurdun dedi; sen...” (Buharî, “Tefsîr”, 59/HaPr Sûresi 4; “Libâs”, 84). 30 RaSOb, Ebu’l-KasOm Huseyn b. Muhammed el- sfehanî (v. 502/108), el-Mufredât fî Barîbi’l-Kur’an, (NePre hazOrlayan: Muhammed Ahmed Halefullah), Kahire, 1970, ‘LVH’ mad., s. 456-457; bnu’lEsîr, Ebû Saâdet el-Mübârek b. Muhammed el-Cezerî (v. 606/1209), en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs ve’lEser, Beyrût, 1963, ‘LVH’ mad., IV/276; Cevherî, smâil b. Ahmed, (v. 393/1003), Tâcu’l-Lu)a ve S hâhu’l-Arabiyye, Tahkik: Ahmed AbdulSafûr Attâr, Kahire, tsz, I/402; bn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem (v. 711/1311), Lisânu’l-Arab, Beyrut, 1968, ‘LVH’ mad., I/968. 31 Müddessir, 74/29. AyrOca bkz. Nisâ, 4/56. 32 Bakara, 2/183. 33 Duhan, 44/2. 34 Kadr, 97/1. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 15 indirilmeye baPlamOPtOr. Bu tarih M. S. 610 yOlO, Ramazan ayO ve (kesin olmamakla birlikte) 17. Pazartesi gününe tekabül etmektedir. “Levh-i Mahfûz” tabiri Kur’an’da hiç geçmemektedir. Ama levh kelimesi, Kur’an’da isim olarak toplam beP ayette kullanOlmOPtOr. Bunlardan biri, Nuh’un, gemisini inPa ettiSi tahtalar (zât-O elvâh);35 üçü, Allah’On, Tur-O Sîna’da Hz. Musa’ya imlâ ettirdiSi ayetlerin üzerine yazOldOSO düz ve yassO yazO malzemeleri (elvâh); biri de Pan ve Peref sahibi Kur’an’On kendisinde muhafaza altOna alOndOSO levh hakkOndadOr. %imdi bu ayetleri ve bunlardaki levh kelimesini daha yakOndan tanOmaya çalOPalOm: a. Levh’in Tahta AnlamO “Biz Nuh’u, tahtalar ve büyük çivilerle (zât-O elvâh ve düsür) inPa edilmiP bir gemiye bindirdik...”36 Müfessirlerin ortak kanaatine göre bu ayette geçen “disâr” (çoS. düsûr) kelimesi, gemicilikte kullanOlan büyük, kalOn demirden çivi (mismar) anlamOndadOr. Bu kelime liften örülmüP, gemilerin parçalarOnOn birbirine baSlamak için kullanOlan kalOn ip, halat anlamOna da gelmektedir. “Elvâh” ise levh kelimesinin çoSul formudur; enli ahPap/tahta anlamOnda kullanOlmOPtOr.37 b. Levh’in YazO Malzemesi AnlamO - “Biz, levhalara (fi’l-elvâh) onun için öSüt maksadOyla her Peyi yazdOk; orada gereken her Peyi de açOkladOk, sonra dedik ki: ‘Bunlara sOkO sarOl; kavmine de bunlarO en iyi biçimde alOp deSerlendirmelerini söyle! YakOnda fasOklarOn yurdunu size göstereceSim!”38 - “Musa, öfkeyle dolu ve üzgün bir vaziyette kavmine dönüp geldiSinde: ‘Siz, benden sonra ne kötü iPler yapmOPsOnOz! Yoksa Rabb‘inizin emrinin/cezasOnOn gelmesi için bir aceleniz mi vardO?’ dedi ve elindeki levhalarO yere bOraktO (ve elkâ’lelvâh), kardePinin baPOnO tutup kendine doSru çekerek silkelemeye baPladO...”39 - “Musa'nOn öfkesi dinince levhalarO yerden aldO (ehaze’l-elvâh). Onlardaki bir nüshada, ‘Rablerinden korkan kimseler için, hidayet ve rahmet vardOr’ (ibaresi yazOlOydO.)”40 Bu ayetlerin üçünde de Hz. Musa’dan ve onun Tur’da Rabbi ile buluPmaya gittiSinde41 Rabbinin ona Tevrat’O imla ettirip yazdOrdOSO, kavmi ve kardePi Harun ile tartOPOrken Hz. Musa’nOn elinden yere bOraktOSO ve yine Hz. Musa tarafOndan 35 Geminin inPasO, çalOPmasO vs. hakkOnda geniP bilgi için bkz. Hud, 11/36-49. 36 Kamer, 54/13. 37 Bkz. RaSOb, Müfredat, ‘LVH’ mad., s. 459; KadO el-Beydavî, Nasruddin Ebû’l-Hayr Abdullah b. Ömer, (v. 685/1286), Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Kahire, 1968, II/436. 38 A’râf, 7/145. 39 A’raf, 7/150. 40 A’raf, 7/154. 41 Bkz. Tâhâ, 20/83, 84. 16 M. Zeki Duman yerden alOnan levhalardan söz edildiSi açOktOr. Zira bu gerçek, hem ayetlerin metinlerinden hem de baSlamlarOndan anlaPOlmaktadOr. Bu konuda hiçbir kuPku bulunmamaktadOr. Fakat bu levhalarOn madeninin ne olduSu konusu tartOPOlmaktadOr. Müfessirlerden kimine göre piPirilmiP tuSladan, kimine göre de yazO yazOlabilen yumuPak taPtandOr.42 Hatta bu levhalarOn zümrütten, yakuttan, zebercetten, aSaçtan ve Allah’On Musa için yumuPattOSO taPtan olduSu dahi söylenmiPtir.43 Bizce bu levhalarOn neden olduSu pek de önemli sayOlmaz; zira konumuz bu deSildir. Bizce önemli olan ve bilinmesi gereken, bu levhalarOn üzerine yazO yazOlan yassO, düz yüzeylere sahip yazO nesnesi olduSudur. c. BePer çin Mahiyeti Meçhul “KorunmuP Levha” AnlamO “%üphesiz o, Pan ve Perefi yüce bir Kur’an’dOr, korunmuP bir levhada bulunmaktadOr.”44 Âyetteki mahfûz kelimesi, farklO bir kOraatte Kur’an kelimesinin sOfatO olarak deSerlendirildiSi gibi, levh kelimesinin sOfatO olarak da deSerlendirilmiPtir. Birinci kOraate göre, “Kur’an korunan bir levhada’dOr;” ikinciye göre ise “KorunmuP Kur’an bir levhadadOr.” Bizce birinci kOraat ve mânâ metne daha uygun düPmektedir. Bu ayette tekil formu ve korunmuP vasfO ile geçen levh’den maksat, Kur’an’da “Ümmü’l-Kitâb” ve “Kitabin meknûn” olarak da zikredilen Levh-i Mahfûz olduSunda pek çok müfessir ittifak hâlindedir. Mesela Maverdî, ZemahPerî, Razî, Kurtubî, KadO el-Beydavî, Nesefî, bn Kayyim, bn Kesir, %evkânî’yi sayabiliriz. Bir kOsOm müfessirler ise buradaki levh’e doSrudan doSruya Lehvh-i Mahfûz dememekle birlikte bunu ima etmiPlerdir. Yeri geldikçe bu müfessirlerin düPüncelerinden söz edilecektir. Görülüyor ki, lügatte farklO mânâlara da gelen levh kelimesi, Kur’an’da, sadece tahta ve -ister soyut olsun ister somut - üzerine yazO yazOlabilecek düz, yassO ve pürüzsüz yazO malzemesi ve Levh-i Mahfûz, yani peygamberlere indirilmiP olan suhuf ve kitaplar da dâhil, olmuP ve olacak her Peyin ind-i lâhî’deki varlOklarO/vücutlarO; muhafaza altOna alOnmOP hakikatleri anlamOnda kullanOlmaktadOr. 4. Hadislerde Levh-i Mahfûz Levh-i Mahfûz, levh kelimesi ve türevleri hadislerde takdir-i lahî’nin ezelde yazOldOSO soyut cevher ve üzerine yazO yazOlabilen düz satOh, yazO nesnesi anlamOnda kullanOlmOPtOr. Bu konuda Pu rivayetleri örnek gösterebiliriz: 42 Bkz. Razî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer b. Huseyn el-KurePî (v. 606/1208), Mefâtihu’l-Bayb (Tefsiru Kebîr), Tahrân, kinci baskO, tarihsiz, XIV/237; %evkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (v. 1250/1834), Fethu’l-Kadir beyne Fenneyi’r-Rivaye ve’d-Diraye min Flmi’t-Tefsir, Kahire, 1964, II/278. 43 Bkz. Maverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket ve’l-Uyûn (Tefsiru’l-Maverdî), Beyrut, tsz. II/260; Razî, Mefâtîhu’l-Bayb, XIV/237. 44 Burûc, 85/21, 22. Bkz. Kaf, 50/1. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 17 Ahmed b. Hanbel’in naklettiSine göre Rasulüllah (sav) Levh-i Mahfûz hakkOnda Pöyle demiPtir: “Hiçbir Pey yok iken Allah vardO. Daha sonra Allah Levh’i (mahfûz) yarattO ve yaratOlacak olan her Peyi, kOyâmete kadar olacak durumlarOyla birlikte oraya kaydetti.”45 bn Abbas ve Ebû Hureyre’den Pöyle bir hadis rivayet edilmiPtir: Rasulüllah (sav) dedi ki: “Allah’On ilk yarattOSO Pey kalemdir. Ona, “Yaz!” dedi. O da: “Neyi yazayOm?” deyince: “Kaderi” (baPka bir rivayette): “KOyâmete kadar olacak Peyleri...” (BaPka bir rivayette): “Ebediyete kadar olan ve olacak her Peyi yaz” buyurdu. O da ebediyete kadar olacak Peylerin hepsini yazdO.”46 Rasulüllah (sav) diSer bir hadisinde de: “Allah, gökleri ve yeri yaratmadan elli bin yOl önce, arPO su üzerindeyken, varlOklarOn miktarlarOnO takdir etmiP bulunuyordu” demiPtir.47 Bu üç hadisin, Kalem sûresindeki “Nûn ve’l-kalemi vemâ yesturûn…”48 ayetinde kendisine yemin edilen “kalem ve onun yazdOklarO” ibaresiyle de mâna yönünden ilgisinin olduSu söylenebilir… Nisa sûresinden 18. ayetinin de içerisinde yer aldOSO pasaj indirildiSi zaman Rasulüllah (s.a.v.) “Bana Zeyd’i çaSOrOn, divit ve levh alsOn da gelsin”, buyurdu… Zeyd, divit ve levh ile gelince, ona: “Yaz: “Lâ yestevi’l-kâ’ dûn...” buyurdu...49 Resulüllah’On (s.a.v.) vefatOndan kOsa bir süre önce: “Bana levha (el-levh) ve divit getirin de benden sonra yolunuzu PaPOrmamanOz için size tavsiyelerimi yazayOm!”50 dediSi rivayeti de bu meyanda hatOrlanabilir… Hz. Ebu Bekir döneminde cem edilen ve Fmam Mushaf olarak nitelendirilen Kur’an-O Kerim’in içeriSinden söz edildiSi zaman “ ki kapak arasOndaki Kur’an…” anlamOnda “Ma beyne’l-levhayn” tabirinin kullanOldOSO da yine rivayetler arasOnda bulunmaktadOr…51 Kaynaklarda yer alan bu hadisler ve rivayetlerden, Lev-i Mahfûz’un, Allah’On ilk yarattOSO ve ebediyete kadar yaratacaSO her Peyi miktarlarOyla birlikte üzerine yazOyla kaydettiSi bir kader kitabO olduSunu levh’in ise yazO malzemesi, 45 Ahmed, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (v. 241/855), el- Müsned, Beyrut, tsz., IV/431. 46 Bkz. Tirmizî, Ebû sâ Muhammed b. sâ es-Sevre (v. 279/892), es-Sünen, Kâhire, 1937, Tefsir, 68/Kalem Suresi, 76; Taberî, Ebû Câfer Muhammed b. Cerîr (v. 310/922), Câmiu’l-Beyân an-Te’vili’lKur’ân, Kahire, 1945, XXIX/11; Razî, Mefâtîhu’l-Bayb, XXX/78, 79; Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî (v. 671/1272), el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’ani’l-Azim, Kahire, tsz., XVIII/223; Bkz. bn Kesir, Ebû’l-Fadl smâil b. Kesir el-KurePî ed-DOmOPkî ( v. 774/1372), Tefsiru’lKur’âni’l-Azim, Kahire, tsz, V/448, VIII/5264; ElmalOlO, Muhammed Hamdi YazOr, Hak Dini Kur’an Dili, stanbul, 1960, VIII/5262. 47 Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim b. el-Haccâc el-KuPeyrî en-Nisâburî (v. 261/874), es-Sahih, Tahkik: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Kahire, 1955, Kader, 16. 48 Kalem, 68/1. 49 Buharî, “Tefsîr”, 4/Nisâ Sûresi, 18. 50 Bkz. Ahmed, Müsned, I/355; VI/47. 51 Bkz. Buharî, “Tefsir”, 59/HaPr Suresi, 4; Libas, 84. 18 M. Zeki Duman üzerine yazO yazOlabilen düz satOh; kaSOt, tahta, kürek kemiSi, tabaklanmOP deri ve Kur’an’da olandan farklO olarak kapak (kitap kapaSO), tabii ki, üzerine yazO yazOlma imkânO olan bir kapak anlamlarOnda kullanOlmOP olduSunu görmekteyiz. 5. Tefsirlerde Levh-i Mahfûz Konuya, müfessirler açOsOndan genel bir bakOPla göz atOldOSOnda -ki, çoSu birbirinden nakildir- Kur’an’da kitâb, el-kitâb, ümmü’l-kitâb, kitab- mübîn, imam- mübîn, ve kitab- meknûn Peklinde isimlendirilen Levh-i Mahfûz hakkOnda, birbirinden farklO ve detaylO; hatta gereSinden fazla bilgilere ve tahminî nitelendirmelere yer verildiSi görülmektedir. Meselâ Taberî, ZemahPerî ve Razî gibi pek çok müfessire göre Levh-i Mahfûz, yedi kat semânOn üzerinde, ArP’On saS tarafOnda; içerisinde yaratOlmOPlarla ilgili bilgilerin bulunduSu, semâvî kitaplarOn asOl kaynaSO, PeytanlarOn eriPip dokunmasOndan korunmuP yazOlO bir levha veya sâhifedir.52 Bu levha, Allah’On kaleme: “Yaz!...” emriyle vücuda gelmiP veya sefera adO verilen deSerli yazOcO meleklerin elleriyle53 yazOlmOPtOr.54 Bir kOsOm müfessirlere göre ise Levh-i Mahfûz, Allah’On bilgi hazinesidir. O, Allah’a bakan yönüyle Levh-i Mahfûz’u da kuPatan Pekilsiz, vasOfsOz ve ancak Allah’On dilediSi kadarO ihata edilebilen nihayetsiz kelâm;55 evrene bakan yönüyle, varlOk âlemini ifâde eden ses, söz ve harften mücerred/soyut bir kelâmdOr.56 “Âlemin yaratOlOPOndan sonuna kadar ne olup bitecekse Allah hepsini takdir ve kaza edip yazmOP, mahlûkat da olduSu gibi zuhura gelmiP, sabit olmuPtur...”57 Müfessirimiz ElmalOlO Hamdi YazOr demiPtir ki: “Gâib ve Pâhid, ma’kûlât ve mahsûsât, külliyât ve cüz’iyyât, büyük küçük, sükût ve istikrar, hareket ve sükûn, hayat ve memât, hâsOl olmuP ve olacak, gizli ve açOk her Pey bütün tafsilâtO, bütün inceliSiyle gayet beliS olarak bu kitapta kayOtlOdOr. Hem müfredâtO, hem silsilesi nizamâtO ile indallah ma’lûm ve mazbuttur.”58 Hasan Basri Çantay soyut varlOklarOn Levh-i Mahfûz’a yazOlmasOnO Pöyle tavsif etmiPtir: “Âlemde cereyan eden ve edecek olan her Pey onda yazOlmOP, nak52 Bkz. Taberî, Cami’u’l-Beyân, XXX/35; ZemahPerî, Ke âf, IV/240; Râzî, Mefâtîhu’l-Bayb, XXXI/124; Nesefî, Ebû’l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Muhammed (v. 710/1310), Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, Kahire, 1967, IV/347; bn Kesîr, Tefsîr, VIII/394; Âlusî, Ebu’l-Fadl %ihâbuddin esSeyyid el-BaSdadî, (v. 1270/1854) Rûhu’l-Meânî Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Bulâk, 1301 h., XXX/94; Bursavî, smâil HakkO (v. 1137/1724), Rûhu’l-Beyãn, st. 1389 h., X/395, 396; ElmalOlO, Hak Dini Kur’an Dili, VIII/5696. 53 Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XXX/35; bn Kuteybe, Ebu Mahmud b. Muhammed, Tefsiru Garâibi’lKur’an, Beyrut, 1978, s. 514. 54 Bkz. Abese, 80/11-16. 55 “De ki, “Rabbimin kelimelerini yazmak üzere denizler mürekkep olsa, hatta ona bir misli daha eklense; Rabbimin kelimeleri bitmeden denizler tükenirdi!...” (Kehf, 18/109). âyet yeryüzündeki bütün a)açlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve bunlara yedi deniz daha eklense, yine de Allah’ n kelimeleri yaz lmakla tükenmez.” (Lokman, 31/27). 56 Bkz. AteP, Yüce Kur’an’ n Ça)da Tefsiri, VIII/238. 57 Çantay, Hasan Basri, Kur’an- Hakîm ve Meâl-i Kerîm, stanbul, 1969, III/1167. 58 ElmalOlO, Hak Dini Kur’an Dili, III/1948, 49. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 19 PolunmuPtur; fakat o nakOP, bu gözlerle görülemez. ‘Levh-i mahfûz aSaçtan, demirden yahut kemiktendir; kitap da kâSOttan, yapraktan bir Pey olacaktOr’ zannOna kapOlmak doSru olmaz. Bil’akis kat’î sûrette anlaPOlmak gerekir ki, Allah’On o levhi, o kitabO mahlûklarOnkine aslâ benzemez, zatO ve sOfatlarO halkOn zatOna ve sOfatlarOna benzemediSi gibi...”59 mam-O A’zam Ebu Hanife ise “el-VasOyye” adlO eserinde Levh-i Mahfûz’un mahiyetini, Kamer sûresindeki 52 ve 53. ayetlerden iktibas edilmiP gibi gözüken Pu hadisle açOklamOPtOr: “Allah Teâlâ kaleme yazmasOnO emretti yahut “Yaz!”, dedi. Kalem: ‘Neyi yazayOm?’ dedi. Allah Teâlâ: ‘KOyâmete kadar olacak Peyleri yaz!’, buyurdu. Çünkü Cenab-O Hakk da Pöyle demiPti: “F ledikleri her ey defterlerdedir; her küçük ve büyük mutlaka yaz lm t r.”60 Bir kOsOm müfessirler ise Levh-i Mahfûz’u, sanki onu gören olmuP gibi, somut bir varlOk olarak deSerlendirmiP ve onun mâdeni/orijini, eni, boyu, rengi; yazan kalemlerin yapOsO, mürekkebinin cinsi vs. hakkOnda Kur’an’dan ve sahih hadislerden açOk ve sahih hiç bir delile de dayanmaksOzOn, salt indî/sübjektif görüPleriyle bir takOm malûmat vermekten çekinmemiPtir! Sözgelimi, bn Abbas’a nispet edilen bir rivayete göre, Levh, bembeyaz bir incidendir. YüksekliSi yer ile gök arasOndaki yükseklik; geniPliSi ise doSu ile batO arasOndaki geniPlik kadardOr. SOnOrlarO inci ve yakut ile çevrilmiPtir. SayfalarO kOrmOzO yakuttandOr. Kalemi nurdandOr. ArPOn saS tarafOna yerlePtirilmiPtir. Her bir harfi Kaf DaSO (!) büyüklüSündedir. KOyamete kadar olmuP ve olacak her Pey ona yazOlmOPtOr. Onu koruma görevi, Allah’On meleSi srafîl’e verilmiPtir...61 O, srafîl’in iki gözü önünde durmakta ve gözünü ondan hiç ayOrmamaktadOr...62 Âlusî, Seyyid Kutub ve zzet Derveze gibi bir kOsOm müfessirler ise tefsirlerinde, bu nevi afakî bilgilere az da olsa yer verdikten sonra: Kur’an ve sünnet, levh’in mahiyeti hakkOnda herhangi bir beyan içermemektedir. Biz ise bunun yapOsOnO kavramaktan aciziz. Biz onun, sadece söylemek istediSini anlar, gerisi üzerinde durmayOz. Burada anlamamOz gereken husus ise Kur’an’On korunmuP olup deSiPtirilmesinin ve bozulmasOnOn imkânsOz olduSu ve her Peyin ona dayandOSOdOr. 59 Çantay, Kur’an- Hakîm ve Meâl-i Kerîm, III/1168. 60 Bkz. Ebu Hanife mam-O A’zam Numan b. Sabit (v. 150/767), Vas yye, (çev. Mustafa Öz, Fmam- Azam’ n Be Eseri), Marmara Üniversitesi lahiyat Fakültesi YayOnlarO, No: 49, stanbul, 1992, s. 90. AyrOca bkz. Tirmizî, Tefsir, 68/Kalem Suresi, 76. Bu âyette söz konusu olan, baSlama uygun olarak PahsOn amel defteri olmalOdOr. Fakat Ebu Hanife’nin sözü de yerinde ve isâbetlidir. Zira insan yaParken, onun bütün söz, iP ve davranOPlarO “Kirâmen Kâtibîn” denilen yazOcO melekler tarafOndan kayda geçirilirken, aslO da Levh-i Mahfûz’da mevcut idi. Buna raSmen, eSer bir ayet iktibas edilecektiyse, bizce iktibas edilecek ayet Pu olmalOydO: “Ya ve kuru, her ey Kitab- Mübin’de kay tl d r.” (En’am, 6/59) 61 Bkz. Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XXX/35; ZemahPerî, Ke âf, IV/240; Râzî, Mefâtîhu’l-Bayb, XXXI/124; Nesefî, Medârik, IV/347; bn Kesir, Tefsîr, VIII/394; Âlûsî, Rûhu’l-Me’ânî, XXX/94; ElmalOlO, Hak Dini Kur’an Dili, VIII/5696. 62 Bkz. bn Kesir, Tefsîr, VIII/394. 20 M. Zeki Duman Bize düPen, Kur’an ve sahih hadislerde açOkça belirtilmeyen konularda susmak ve onu olduSu gibi kabul edip iman etmektir, diyerek açOk ve net delillerle ispatO mümkün olmayan böylesi konularda sOhhati mePkûk/Püpheli rivayetlerle görüP belirtmenin doSru olmayacaSOna iParet etmiPlerdir.63 Görülüyor ki, hepsini kaydetme imkânOmOz olmadOSO için sadece bir kOsmOnOn görüPlerini azamî ölçüde birlePtirerek naklettiSimiz müfessirler Levh-i Mahfûz hakkOnda oldukça farklO bilgiler vermektedirler. Buna raSmen müfessirlerin üzerinde birlePtikleri ortak noktayO Pöyle tespit etmek mümkündür: Levh-i Mahfûz, yaratOlmOPlarla ilgili, olmuP olacak tüm bilgileri kapsayan, semavî kitaplarOn asOl kaynaSO olan ve PeytanlarOn eriPip dokunmasOna karPO muhafaza altOna alOnan yazOlO bir levhadOr. Levh-i Mahfûz’un Allah’On bilgisi, Allah’On bilgi hazinesi; Allah’a bakan yönüyle Levh-i Mahfûz’u da kuPatan Pekilsiz, vasOfsOz ve ancak Allah’On dilediSi kadarO ihata edilebilen nihayetsiz kelâm;64 evrene bakan yönüyle, varlOk âlemini ifâde eden ses, söz ve harften mücerred/soyut bir kelâm olarak nitelendirilmesi de dikkatten kaçmamalOdOr... 6. Tasavvuf ErbabO AçOsOndan Levh-i Mahfûz Sûfiyye OstOlâhO olarak “levh”, el-kitabu’l-mübîn ve en-nefsü’l-külli olarak telakki edilir.65 Cürcanî’den nakledildiSi üzere, bu disiplinde de Pu dört çePit levh’ten söz edilmektedir: 1. Akl- evvel levhi, 66 mahv ve ispattan evvelki kaza (takdir) levhidir. 2. el-Levhu’l-mahfûz, kendisinde levh-i evvelin külli bilgilerinin tafsil edilip sebeplerine baSlandOSO nefs-i nâtOka-i külliyedir. Buna levh-i kader de denilir. 3. Cüz’î nefsin semâvî levhi, bu âlemdeki her Peyin Pekli, hey’eti ve miktarOyla birlikte kendisinde nakPedilmiP olan levh’tir. Bu levh, dünya semas olarak da isimlendirilir. Birinci levh âlemin ruhu, ikincisi kalbi durumunda olduSu gibi, bu da âlemin hayâli mesabesindedir. 4. Levh-i heyûlâ, görünürler âlemindeki Pekillere karPOlOk olan levh. 67 “Sûfiyye OstOlâhO olarak (Levh-i Mahfûz) da, Kitab-O Mübîn ve Nefs-i Külliye demek olan dört kOsmOndan ikinci kOsmOnO tePkil eden levh-i kader’dir ki, bunda 63 Âlûsî, Rûhu’l-Me’ânî, XXX/94; Kutub, Seyyid, Fî Z lâlil’l-Kur’an (çev. Sâlih Uçan ve arkadaPlarO), stanbul, 1991, X/433; Derveze, Muhammed zzet, et-Tefsiru’l-Hadîs, %am, 1962, I/259. 64 Bkz. 54. dipnot. 65 PakalOn, Osmanl Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü)ü, II/360. 66 Akl-O evvel, Cebrail’in makamOdOr. VarlOkta bulunan ilâhî limdir. Çünkü o kalem-i a’lâ’dOr. Sonra ondan gelen ilim levh-i mahfûza iner. Akl-O evvel, levh-i mahfûzun toplu duruPudur. Levh-i mahfûz ise, onun tafsîlidir. Yani toplu lâhî ilmin tafsîlidir. Levh, onun teayyün ve tenezzül yeridir. Akl-O evvel, öyle lâhî sOrlarO taPOr ki, levh onlarO ihâta edemez. lâhî ilim, ana kitaptOr. Akl-O evvel, açOklayan imamdOr. Levh ise, açOklayan kitaptOr. Levh kaleme uymuPtur, ona tâbidir. Kalem ise, akl-O evvel olup, levha hâkimdir. Bkz. el-Cîlî, Abdu’l-Kerim b. brahim, (el-Fnsanü’l-Kâmil fi Ma’rifeti’l-Evahir ve’- Evail) Fnsan- Kâmil, II/491. 67 Cürcânî, eP-%erîf Ali b. Muhammed, Kitabu’t-Ta’rîfât, stanbul, 1318 h. s. 193-194. AyrOca bkz. Tehânevî, Muhammed b. A’lâ b. Ali el-Fârukî, Ke âfu Ist lâhâti’l-Fünûn, Beyrut, tsz., II/1291; UludaS, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlü)ü, s. 336; Benli, Abdullah, Kur’an- Kerim’de Ar , Kürsî, Kalem-i A’lâ ve Levh-i Mahfûz (YayOmlanmamOP Lisans Tezi), Kayseri, 1988, s. 58-60. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 21 levh’in birinci kOsmO olan levh-i kaza’nOn külliyatO tafsil üzere bulunur ve esbâbOna taalluk eder.”68 Nahcuvânî demiPtir ki, “lehv-i mahfûz, her Peyi kuPatan Flm-i Flâhî’nin ve mutlak sûrette tahrif ve taSyirden korunmuP olan levh-i kaza’nOn bulunduSu lâhî bir nurdur. YaratOlmOPlara nispet edilen müPahede makamlarOnda tecellî etmektedir. Kevn ve fesâd, yani dünya âleminde cereyan eden hâdiseler levh-i kaza’da mutlak sûrette tespit edilmiP ve deSiPtirilmek, bozulmak gibi damgalamalara karPO korunmuPtur. ArtOk Kadîr, Hakîm, Alîm olan Allah katOnda söz ve hüküm deSiPtirilmez. Mülk ve Melekût âlemlerinde gerçeklePen tasarrufât ise orada sayOlarOyla, çizgileriyle birlikte, tam da olacaSO Pekliyle resmedilmiP olup, hiçbir Pey oradakinin dOPOnda ve tespit edilenden baPka olarak gerçeklePmemektedir. “elKur’anu’l-Mecîd” de oradan seçilmiP ve onun içerdiklerinin umumunu icmalî olarak ihtiva etmektedir. Sermedî gayeye ve onun, ehadiyet cezbesinin çekiciliSine eriPen kimse, Hakk’On, yüce ilminden levh-i kazasOnda tafsil ettiSi Kur’an’On rumuzlarOndan esrar ve mearife vâsOl olur. Ancak bu yüce mertebeye eriPenler, azOn da azO durumundadOrlar. Ama sen, güzel Allah’da bu ümidini sürdür ve sakOn, Allah’On rahmetinden ümidini kesme; çünkü Allah’On yardOm ve rahmetinden, ancak ebedî hüsrana uSramOP kimseler ümitlerini keserler!...69 Te’vilât- Necmiyye’de Levh-i Mahfûz, Peygamber’in ve evliyanOn varislerinden olan âriflerin kalbi olarak bildirilmiPtir: “HayOr (Kur’an bir bePerin uydurmasO deSildir), kâfirlere ve münafOklara okunmakta olan Kur’an, söyledikleri Peylerden yücedir; PanlO ve Pereflidir. O, kalb-i Muhammedî’nin levhinde ve ârif, muhibb (seven) ve âPOk olan evliyânOn varislerinin kalplerinde sabit kOlOnmOPtOr; kâfir, hevâsOna düPkün ve düzenbaz nefislerin ve insan bedeninin en uç noktalarOna kadar sirayet eden diSer güçlerin elleriyle tahrif edilmekten korunmuPtur. Allah Teâlâ demiPtir ki: “ üphesiz biz onu, (hâfOzlarOn sînelerinde ve mü’minlerin kalplerinde) korumaktay z!...”70 bn Ârâbî’ye göre de levh-i mahfûz, kalb-i Muhammedî’dir: “Bütün ilimleri ihtivâ eden Kur’an, kalb-i Muhammedî demek olan Levh-i Mahfûz’dadOr. Azameti ve ihatasOyla mecîd’dir o... Bu levh, tebdil, taSyir ve PeytanlarOn sû-i zan (tahyil) ve süslü yalanlarO (tezviratO) oraya atmalarOndan korunmuPtur.”71 smail HakkO Bursavî Pöyle demiPtir: “Rasulüllah (sav), vahyin nüzulü esnasOnda acele eder ve Cibril ile yarOPOr, onu geçerdi.72 Zira o, Cibril’in nüzûlünden önce indirilecek ayetleri kalbinde hazOr bulur ve oradan okurdu; çünkü levh-i kalb 68 PakalOn, Osmanl Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü)ü, II/360. 69 Nehcuvanî, %eyh Nîmetullah b. Mahmûd, el-Fevâtihu’l-Flâhiyye ve’l-Mefâtihu’l-Baybiyye, stanbul, 1325, II/500. 70 Bkz. Bursavî, Ruhu’l-Beyân, X/396. 71 Muhyiddin bn Ârabî, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Kerîm, Tahkîk Dr. Murtaza Gâlib, Beyrut, 1981, II/790. 72 “Cibril ile yarOPOr, onu geçerdi.” cümlesi ayetlerde yoktur. (Bkz. Tâhâ, 20/114; KOyame, 75/16-19) 22 M. Zeki Duman levh-i Zat’tOr. Levh-i Mahfûz ise onun sûretidir. Pte, anlatOlan bu mânâya göre, herhangi bir Pey hususunda Zat’tan zuhur olmadOkça levhten zuhur olmaz. Böylece Cibril, levh sûretinden emir ve nehiy mahalline iner. Bu sebeple onun makamO “Sidre”dir. (Ötesine hiçbir mahlûkun varamayacaSO ArP mevkii) menzili ve duraSO ezelîdir.”73 AnlaPOlOyor ki, “Sûfiyye” OstOlâhOnda el-Levhu’l-Mahfûz, levh-i kaza da denilen levh-i evvelin külli bilgilerinin tafsil edildiSi, sebeplerine baSlandOSO levh-i kader’dir. Buna Kitab-O Mübîn ve Nefs-i Külli de denilmektedir. ArtOk Alîm olan Allah katOnda söz ve hüküm deSiPtirilmez. Tüm âlemlerde gerçeklePen tasarrufât, orada sayOlarOyla, çizgileriyle birlikte, tam da olacaSO Pekliyle resmedilmiPtir... “elKur’anu’l-Mecîd” de oradan indirilmiPtir. Bir kOsOm sufîlere göre ise Levh-i Mahfûz, Peygamberlerin, evliyanOn ve onlarOn varisleri durumunda olan ariflerin kalbidir... 7. slâm FilozoflarOna Göre Levh-i Mahfûz Kimi Filozoflara göre el-aklu’l-faal, kimine göre de en-nefsü’l-küllî olarak tarif edilen levh-i mahfûz, Gazalî’nin Tehâfütü’l-Felâsife adlO eserinde Pöyle tanOtOlmOPtOr: “Levh-i Mahfûz’dan maksat, göklerin ruhlarOdOr. Âlemdeki cüzlerin orada nakPedilmesi, ezberlenen Peylerin insanOn beynine verilmiP olan hafOzada nakPedilmesine benzer. Ancak bu, onun katO, yaygOn bir cisim olup çocuklarOn tahtaya yazO yazmasO gibi, üzerine objelerin yazOlmOP olmasO anlamOnda deSildir; çünkü bu yazma, onun çokluSunu ve üzerine yazOlanlarOn ihata edilmesini gerektirir. YazOlan Peylerin sonu olmazsa, üzerine yazOlan Peylerin de sonu olmamasO icap eder. AyrOca sonsuz objelerin sayOlO çizgilerle cismin üzerinde bulunmasO da tarif edilemez.”74 AralarOnda Farabî’nin de yer aldOSO bazO filozoflar, uyuyan kimsenin uykusunda görüp de gördüSü rüyanOn, daha sonra olduSu gibi çOkmasOnO da, insanOn Levh-i Mahfûz ile olan alakasOndan ve orada olanlarO okumasOndan kaynaklandOSO kanaatindedirler. Buna göre, “Uyuyan bir kiPi, bir Peye muttali olunca o Pey, ya ayniyle ezberinde kalmOP olacaktOr veya muhayyile gücü onu, hOzlOca taklide yeltenecektir. Zira muhayyile gücünün tabiatOnda objeleri, biraz uygun olan benzerleriyle uyuPturup taklit etme veya ondan zOtlarOna intikal etme yeteneSi vardOr...75 Peygamberler, ruhî güç ve kabiliyetleri sebebiyle vahyi, doSrudan levh-i mahfûzdan almaktadOrlar. Mesela Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) gayba muttali olmaktadOr. Peygamber’in ruhî gücü, zaman zaman fazla kuvvetle73 Bursavî, Kenz-i Mahfî, s. 16, 17. 74 Gazalî, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed (v. 505/1111), Tehâfütü’l-Felâsife, s. 145. 75 Farabî, Ebu Nasr, Kitabu Ârâi Ehli’l-Medineti’l-Fâd la (tahkik: Dr. Elbir Nasrî Nadir), Beyrut, 1991, s. 124-126; AyrOca bkz. el-Medinetü’l-Faz la ( slâm Klasikleri) M.E.B. YayOnlarO, Ankara, 2001, s. 81-87. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 23 nir, zahirî duyular (hissî mePgaleler) onlarO kuPatamazlar. “Kuvve-i mütehayyile (hayal edici güç) güçlenip hâkimiyet saSlayarak duyularOn mePguliyeti onu kuPatmayOnca levh-i mahfûza muttalî olur. Gelecekte olacak cüz’î Peylerin Pekli, onun zihnine iPlenir. Bu husus diSer insanlarda uykuda, peygamberlerde ise uyanOk iken hâsOl olur. ESer bütün varlOklar Levh-i Mahfûz’da sabit olmasaydO, peygamberler uyurken ya da uyanOkken gaybO (görülmeyen Peyleri) bilemezlerdi. Evet, Kalem, kOyamet gününe kadar olacak Peylerin hepsini oraya (levh-i mahfûza) iPlemiPtir.”76 Levh-i Mahfûz’un, Tasavvufî ve Felsefî eserlerde kâinatOn sistemine sokulmuP, bazen akl- faal bazen de nefs-i küllî olarak izah edildiSini anlamOP olduk. Buraya kadarki kOsOmda, giriP mahiyetinde dil, Kur’an, hadisler, müfessirler, kOsmen de mutasavvOflar ve filozoflar vasOtasOyla Levh-i Mahfûz’un ne olduSu hakkOnda az, çok bir bilgi edinmiP olduk ve belli bir levh tasavvuruna eriPtik denilebilir. %imdi de bu ilahî gerçeSin içeriSi hakkOnda ve doSrudan doSruya Kur’an’dan bilgiler sunmaya çalOPacaSOz. B. KUR’AN-I KER M AÇISINDAN LEVH- MAHFÛZ’UN MUHTEVASI lgili düPünür ve ilim adamlarOndan nakletmiP olduSumuz bu açOklamalar gösteriyor ki, Kur’an’da Levh, Ümmü’l-Kitab, Kitab- Mübîn vb. adlarla isimlendirilen Levh-i Mahfûz, henüz somut evren, dolayOsOyla zaman ve mekân yaratOlmadan önce, orada yaratOlacak her Peyin en ince ayrOntOlarOna varOncaya kadar kaydedildiSi, deSiPik bir ifâde ile söylemek gerekirse, plânlanOp koruma altOna alOndOSO asOl bir kitaptOr. Gazalî’nin deyimiyle “göklerin ruhu” ya da kozmik evrenin soyut varlOSOdOr o. Kur’an ve ondan önce Hz. Musa’ya indirilen Tevrat, Davud’a indirilen Zebur, sa’ya verilen ncil ve brahim, smail, dris ve %it’e (aleyhimüsselâm) verilen sayfalar/suhuf da onun yazOlO ayetler bölümünü oluPturmaktadOrlar.77 Nitekim ZemahPerî, Razî ve bn Kesir gibi tahkik ehli müfessirler Pu ayetlerin bu mânâda indirildiSini söylemektedirler: “Biz, senden önce de elçiler gönderdik; onlar n da e leri ve çocuklar var idi... Allah’ n izni olmadan, hiç bir peygamberin bir âyet/kitap getirmesi mümkün de)ildir. Her dönem/ecel için bir kitap vard r; Allah, diledi)i kitab siler (yürürlükten kald r r), diledi)ini de sabit k lar (yürürlü)e koyar)! Zira ‘Ana Kitap’ O’nun kat ndad r...”78 AdO geçen müfessirler demiPlerdir ki, buradaki “ana kitap”tan maksat, yaygOn adOyla Levh-i Mahfûz’dur. Bunun Kur’an’On ve ondan önceki kitap ve suhuf’larOn kaynaSO olduSunda en ufak bir Püphe yoktur.79 Tevrat, Zebur ve ncil, ait olduklarO dönemler, asOrlar için bu kaynaktan indirilmiPtir. Süresi tamamlanan 76 Bkz. Tehâfütü’l-Felâsife, s. 145-155; Fârâbî, el-Medinetü’l-Faz la, s. 81-87. 77 Bkz. A’lâ, 87/19. 78 Ra’d, 13/38, 39. 79 Bkz. ZemahPerî, Ke af, I/534; Razî, Mefâtîhu’l-Bayb, XIX/66; bn Kesir, Tefsir, IV/392. 24 M. Zeki Duman her ilahî kitap, bir biçimde silinmiP, yürürlükten kaldOrOlmOP, onun yerine diSeri getirilip yerlePtirilmiPtir… En son indirilen Kur’an ise süresizdir. Onu yürürlükten kaldOracak hiçbir kitap gelmeyeceSi gibi, kOyamete kadar da onun koruyucusu yüce Allah’tOr… Buraya kadar yaptOSOmOz tespitlere göre, Levh-i Mahfûz’da sadece Kur’an ve diSer Semavî Kitaplar deSil, bugüne kadar yaratOlmOP ve yaratOlacak her Pey; âlemdeki cüzlerin tamamO oraya nakPedilmiPtir. O hâlde, bu soyut evreni daha yakOndan tanOmak için ilim adamlarOnOn tartOPOlOr görüPlerini Pimdilik bir yana bOrakOp doSrudan doSruya Kur’an’a yönelmekte ve ilgili ayetlere bir göz atmakta yarar vardOr. Çünkü iSne, ancak kaybedildiSi yerde aranOrsa bulunur…80 1. Göklerde ve Yerdeki Her %eyin KaynaSO Olarak Levh-i Mahfûz “Allah’On gökte ve yerdekilerin hepsini bildiSini bilmiyor musun?81 Muhakkak ki bunlar, bir kitapta kayOtlOdOr. KuPkusuz bu, Allah için pek kolaydOr.”82 “...Yeryüzünde ve gökte zerre/atom aSOrlOSOnca; bundan daha küçük ya da daha büyük hiç bir Pey Rabb’inden gizli deSildir; hepsi de Kitab-O Mübin’de mutlaka kayOtlOdOr.”83 “Allah, karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Onun bilgisi dOPOnda bir yaprak dahi düPmez; O yerin karanlOklarOndaki tek bir dâneyi/tohum dahi bilir; yaP ve kuru, her Pey apaçOk bir kitapta kayOtlOdOr.”84 Kur’an’da “Göklerde ve Yerdekiler…” deyimiyle, Allah’dan baPka her Pey/mâsiva, evrenin bütünü, yaratOlmOPlarOn hepsi kast edilir… “...Ya ve kuru, ne varsa, hepsi..” ifâdesi ise Türkçemizde de “istisnasOz her Pey” anlamOnda bir deyimdir. Bu ayette de aynO mânâda kullanOlmOPtOr. Yani hem makro düzeyde evrenin bütününü hem de mikro düzeyde yaratOlmOPlarOn tamamOnO kapsamaktadOr. Buna göre, evrenin yaratOlOP süreci de dâhil, her Pey; rOzOklar, ömürler, ameller vs. vukuundan önce, mutlaka Levh-i Mahfûza yazOlmOPtOr.85 2. nsanlarOn YaratOlOP Süreçleri de Levh-i Mahfûz’da YazOlOdOr “ nsanOn yaratOlOP süreci üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiPtir ki, o evrede, insan olarak zikredilmeye deSer hiçbir Pey deSildi o! %üphesiz Biz, insanO 80 Nakledilir ki, Nasreddin Hoca, bir gün evinin önünde yere eSilmiP aranOp duruyormuP. Oradan geçen komPusu sormuP: Hoca ne arOyorsun? Hoca cevap vermiP: Elimdeki iSneyi düPürdüm, onu arOyorum. Sneyi nerede düPürdün? Evin içinde. Peki, neden burada arOyorsun, düPürdüSün yerde arasana! deyince Hoca Pu cevabO vermiP: OrasO karanlOk, burasO ise aydOnlOk, o sebeple burada arOyorum, cevabOnO vermiP… 81 KrP. “Yavrucu)um! Yapt ) n kötülük, bir tek hardal tanesi a) rl ) nca olsa ve bir kayan n kovu)unda veya göklerde ya da arz n içinde bulunsa... Bil ki Allah, mutlaka onu (hesap gününde mizana) getirir. Çünkü Allah her eye nüfuz eder, her eyden haberdard r!” (Lokman, 31/16) 82 Hac, 22/70. 83 Yunus, 10/61; Sebe, 34/3 84 En’am, 6/59 85 Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyan, XXIX/11; Razî, Mefâtîhu’l-Bayb, XXX/78, 79; Kurtubî, el-Cami’ Li Ahkâmi’l-Kur’an, XVIII/223; ElmalOlO, Hak Dini Kur’an Dili, VIII/5264. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 25 bilePik bir nutfeden/zigottan yarattOk; onu evrelerden geçirerek sonuçta iPiten, gören insan yaptOk. %üphesiz Biz ona dosdoSru yolu gösterdik; artOk ister Pükreder, isterse nankörlük…”86 nsanOn yaratOlma süreçleri içerisindeki “…Fnsan olarak zikredilmeye de)er hiçbir ey de)ildi…” denilen süreç, hiç Püphesiz Kur’an’da, “Vallahü enbeteküm mine’l-erdO nebaten”87 Peklinde ifade edilen, insanOn arzdan bitki olarak yaratOlma sürecidir. Bu süreçte yaratOlmakta olan insan, henüz insan olarak zikre deSer hiçbir Pey deSildir. Bu durumun bir benzeri de Pu ayette ifade edilmiPtir: “Fnsan: “Ben öldü)üm zaman m tekrar diri olarak ç kart laca) m?” diyor. Peki, bu insan Bizim onu daha önce hiçbir ey de)ilken yaratt ) m z hat rlam yor mu?”88 Nitekim Pu ayetlerde de bu konuya açOklOk getirilmektedir: “O sizi, arzdan yaratmaya baPladOSOnda da annelerinizin karOnlarOnda ceninler/embriyo olarak yaratOrken de iyi biliyordu. O nedenle kendinizi temize çOkartmaya kalkOPmayOn! O, takvaya sarOlanOn kim olduSunu çok iyi bilmektedir.”89 “Sizi önce topraktan, sonra nutfeden (sperm) var eden90 sonra da sizi erkek ve diPi olarak birbirinize eP yapan Allah’tOr. Her diPinin karnOnda taPOdOSO ve doSurduSu Pey O’nun bilgisi dâhilindedir. Hayattaki bir canlOya verilen ömür de, ömründen kOsaltOlan süre de mutlaka bir kitapta yazOlOdOr. Bunlar, Allah için hiç de zor deSildir.”91 Bu ve benzeri ayetlere göre, Allah Teâlâ, hayvanlar için bir yavru, bitkiler için bir ürün, insanlar için de harika bir bebek olarak yaratOlOncaya dek her Peyi, topraktan yaratmaya baPladOSO andan itibaren an be an geliPmekte olan bütün safhalarOyla bilmektedir. Hepsi de en ince detayOna kadar Levh-i Mahfûz’da kaydedilmiPtir. Özellikle dünyaya gelen her canlOnOn/insanOn yaratOlOP süreci üzerinden geçen Pu üç evre, Levh-i Mahfûzda kaydedilmiP ve Allah tarafOndan bilinmektedir. 86 nsan, 76/1-3. Bu âyete Pöyle bir mânâ da verilmiPtir: “Fnsan üzerinden, insan olarak zikredilmeye de)er hiç bir ey olmad ) , uzun bir zaman dilimi geçmedi mi?!” (Bkz. Kur’an- Kerim ve Aç klamal Meali (Hayreddin Karaman ve ArkadaPlarO), TDV YayOnlarO, Ankara, 2003, s.577) 87 Nuh, 71/17. 88 Meryem, 19/66, 67. 89 Necm, 53/32. 90 Bkz. Hac, 22/5-7; Mü’minun, 23/12-14. 91 FatOr, 35/11. AnlaPOlOyor ki, kâinatta hiçbir Pey ne tesadüfe bOrakOlmOP ne kendiliSinden gerçeklePmekte ne de Allah’On bilgisi dOPOndadOr... Deistlerin iddia ettikleri gibi: ‘TanrO, ePyayO ilk defa yaratmOP, kanunlara baSlayOp kendi seyr-i tabiisine bOrakmOP” olmadOSO gibi “TanrO küllü bilir, cüzleri bilmez” de deSildir. (GeniP bilgi için bkz. Hüsameddin Erdem, TDV slam Ansiklopedisi, ‘DE ZM’ mad., IX/109-111) “O karada ve denizde ne varsa, hepsini bilir. Onun bilgisi d nda bir yaprak dahi dü mez; O yerin karanl klar ndaki tek bir dâneyi dahi bilir; ya ve kuru, ne varsa hepsi apaç k bir kitapta kay tl d r.” (En’âm, 6/59) 26 M. Zeki Duman a. “Allah sizi topraktan bir bitki olarak bitirdi...”92 ayetiyle iParet edilen, babanOn sulbünde nutfe/sperm, annenin yumurtalOSOnda yumurtaya/ovum dönüPmeden önceki topraktan yaratOlmOP bitkisel ve hayvansal gOdalar ve onun da öncesi evresidir. Az önce de belirttiSimiz gibi, nsan sûresinin birinci ayetinde bahis konusu olan evre budur. Ki, bu evrede insan’dan söz etmek, henüz mümkün deSildir. Ama Allah’On bilgisinde ve Levh-i Mahfûz’da insanOn yaratOlma süreci baPlatOlmOPtOr, yaratOlmakta olan insanOn ilk ve aslî hücrelerini yapacak olan elementler varlOSa doSru gelmektedir. Bu demektir ki, hasat edilen ve yenerek tüketilen tüm bitkiler, Levh-i Mahfûzda kayOtlO olup yaratOlacak olan insanlara potansiyel olarak gebedirler. TOpkO Pu hasat edilmekte ve derlenmekte olan 2007 yOlOnOn bitki ve ürünlerinin, potansiyel olarak gelecek nesillerin ilk hücrelerine gebe olduklarO gibi... b. “Fnsan yarat ld ) eye bir baks n! O, sulp ile terâib aras ndan f k rarak ç kmakta olan bir sudan (meniden/nutfeden) yarat lm t r,”93 ayetinde iParet edildiSi üzere, alOnan bitkisel, hayvansal ve madensel besinler -ki, hepsi de, asOllarO itibariyle su ve topraktandOr- sindirim sistemi vasOtasOyla insan vücudunda bel ile kaburga kemikleri arasOnda ePeysel/genital organlarOn hücrelerine, oradan da nutfe ve ovuma dönüPme evresine girmiPlerdir. Bu süreçte de insanO vücuda getirecek olan temel hücrelerden; özellikle sperm’den söz edildi i aç kt r. c. Burada söz konusu olan, döllenme ile birlikte baPlayan ve ana rahminde ceninin/embriyo tePekkül ederek yaratOlOPO tamamlanOncaya kadar geçen Pu yedi evredir: Nutfe (sperm), nutfetün em ac (zigot), alaka/embrio (rahme tutunan hücreler), muhallaka mud)a (yaratOlOPO kemiSe doSru devam etmekte olan et parçasO), gayr- muhallaka mud)a (olduSu gibi kalan et parçasO), kemikler (iskelet), kemiklere et giydirilmesi... Buharî’de nakledilen bir hadise göre, yaklaPOk 40 gün içerisinde bu evreler tamamlanOr.94 Kalan sekiz ayda ise tePekkül etmiP olan her organ tamamlanma sürecini kemâle erdirerek fonksiyonel hâle gelir.95 %u ayetlerde de insanOn yaratOlOP sürecindeki bu üç safhaya iParet vardOr: “...Seni (önce) topraktan, sonra nutfeden/sperm yaratan, daha sonra da düzenleyip (gören, iPiten ve anlayan) bir insan Pekline sokan Allah’O inkâr mO ediyorsun!”96 “Allah, her Peyi güzel yaratmOP; 97 insanO yaratmaya balçOktan baPlamOPtOr. Sonra onun neslini hakir bir suyun/menî özünden98 yaratmayO sürdürmektedir O. 92 Nuh, 71/17. 93 TarOk, 86/6 94 Buhari, Kader, 1; Müslim, Kader, 1. 95 Bkz. Hacc, 22/5; Mü’minun, 23/12-14; KOyâme, 75/36-40. GeniP bilgi için bkz. Duman, M. Zeki, Kur’an ve T bba Göre Fnsan n Yarat l ve Tüp Bebek Hadisesi, Nil YayOnlarO, zmir, 1990. 96 Kehf, 18/37. 97 Bkz. Neml, 27/88; Mülk, 67/3-4. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 27 Daha sonra ona Pekil verip tam bir insan yaptO ve ruhundan üfledi...99 Size kulaklar, gözler ve kalpler100 verdi. Ne de az Pükür ediyorsunuz!”101 Bunlardan da anlaPOlOyor ki, Allah, yaratOlOP süreci içerisinde, “henüz insan olarak zikre de)er hiçbir ey de)ilken”102 yaratmakta olduSu insanO bildiSi gibi, onu ana rahmine düPmeden önce, ana rahmine düPtükten sonra ve üç karanlOk bölge içerisinde tavOrdan tavra geçirerek/nebtelîhi var ederken103 yarattOSO Peyi her hâliyle bilmektedir. AyrOca onun yaratOlOPOnO tamamlayOp gören, iPiten ve akleden bir insan olarak yaratOrken104 bilmektedir. Her insanO, kendi irade ve arzusuna göre yaParken de bilmektedir. O (c.c.), insanOn ömrünün sonuna kadar yaPayacaklarOnO da bilmektedir; hatta ölüp topraSa karOPtOktan sonra bedeninden nelerin eksilip nelerin de kalOcO olduSu da Allah’On bilgisi dâhilindedir.105 Çünkü bilgiye konu olan her Pey O’ndadOr ve Levh-i Mahfûz’da kayOtlOdOr… 98 Ayetteki ’Mâin mehin’, hakir bir su anlamOndadOr. Bundan maksat, erkeklerin sOrt ile göSüs kemikleri arasOndan vücuda gelmeye baPlayan (TarOk, 86/7, 8) sonra da testislerden fOPkOrarak çOkan menidir. Meninin sülâlesi (özü) ise, içindeki zürriyet/tohumlar/spermlerdir. (Bkz. Yasin, 36/77) 99 Kanaatimizce ruh, zannedildiSi gibi cenin dört aylOk olunca veriliyor denilemez. Çünkü hadd-i zatOnda ruh, canlOlOk ve hareket kabiliyeti olarak spermde, onun vasOtasOyla döllediSi ovumla birlikte oluPturduklarO zigotta (nutfetün emPâc) ( nsan, 76/2) mevcuttur. Döllenmeden/fertilizasyon sonra oluPan zigot, tevhid bilgisi de dâhil (Bkz. A’raf, 7/172, 173), doSacak insanOn bütün karakterlerini zatOnda taPOmaktadOr. Ruhun idrak kuvvesi/kaabiliyeti ise, embriyo rahimdeki tePekkül sürecini, yani nutfetün em âc, alaka, mud)a, kemik, kemi)e et giydirilmesi ve diSer yaratOlOPlarOnOn tamamlanmasO (Mü’minun, 23/12-14) evrelerini tamamlayOp cenin/fötüse dönüPtükten sonra algO biçiminde yavaP yavaP geliPecek; doSumdan sonra ileriki yaPlara doSru bu geliPme süreci tasavvur, temyiz, kavrama ve idrak Peklinde devam edecektir. (Bkz. Hicr, 15/29; Saad, 38/72; A’lâ, 87/2) 100 Kur’an’da zihinsel faaliyetler için genelde merkez olarak kalp kullanOlOr, bu anlamda beyinden hiç söz edilmez. Kalp algO vasOtalarOyla beyine gelip algOlanan verilerin itminanla kabullenilme, benimsenme ve tasdik yeri olduSu için beyin yerine kullanOlOyor olabilir?... Duyu organlarO algOlar, beyin/akOl temyiz ve tespit yapar, kalp de onun o olduSunu veya olmadOSOnO onaylar... Fârâbî’ye göre, vücutta asOl olan ve ana rahminde ilk tePekkül eden organ kalptir. Bedenin hâkimi ve reisi de odur. DimaS ikinci derecede hâkim uzuvdur. DiSer uzuvlara, ancak kalbin reisliSi altOnda reislik eder. DimaS kalbe hizmet eder, diSer uzuvlar da kalbin maksatlarOna göre dimaSa hizmet ederler. Bu bakOmdan dimaS, bir konak kâhyasOna benzer... (Bkz. el-Medinetü’l-Faz la, s.57 vd.) 101 Secde, 32/7-9 (GeniP bilgi için bkz. Alak, 96/2; Mü’minun, 23/12-14). 102 Bkz. nsan, 76/1. 103 Zümer, 39/6. 104 Secde, 32/7-9. 105 HayatlarOnda lâhî bir kitaptan hiç okumamOP, dolayOsOyla âhiret hayatO ile ilgili hiç bir bilgi sahibi olmamOP müPrikler, âhiret hayatOndan bahseden âyetleri iPitince PaPOrdOlar ve: “...Bu, acayip bir eydir; biz öldükten ve toprak olduktan sonra m diriltilece)iz?! Bu, (akla) uzak bir dönü tür” dediler...” Âs b. Vâil, eline bir çürümüP kemik parçasO aldO, Rasulüllah’On karPOsOna geçti ve onu parmaklarO arasOnda ufalayOp toz hâline getirdikten sonra: “Çürümü olan bu kemi)e, yeniden kim hayat verecekmi ?!” dedi. Ona Allah’On cevabO Pu olmuPtur: “ u insan, kendisini bir nutfeden/spermden yaratt ) m z görmedi mi ki, kalkm da bize apaç k bir dü man kesiliveriyor! Yarat l n unutmu , bir de bize: “ u çürümü kemi)i kim diriltecek?” diyerek misal veriyor! De ki onu, ilk defa yaratan diriltecektir; O, her durumda yaratmay bilendir. Hâlen yakmakta oldu)unuz u ye il a)açtaki ate i yaratan da O’dur. Gökleri ve yeri yaratan, onlar n benzerlerini de yaratmaya, hiç güç yetiremez mi?! Evet, O buna da kadirdir. Zira O, emsalsiz yarat c d r, her eyi bilendir... Nitekim, bir eyi yaratmak istedi)i zaman O’nun i i, ona, sadece: ‘ol!’ demektir; o da hemen oluverir!... Her eyin hükümranl ) elinde olan Allah’ n an ne yücedir! Ve siz O’na döndürüleceksiniz!“ (Yasin, 36/77-83.) 28 M. Zeki Duman 3. nsanOn ve TabiatOn Kaderi/ AlOn YazOsO da Levh-i Mahfûz’da KayOtlOdOr “Yeryüzüne ve sizin baPOnOza gelecek her musibet, yaratOlmadan önce mutlaka bir kitapta yazOlmOPtOr...”106 “KOyamet gününden önce helâk edeceSimiz ya da çetin bir azaba çarptOracaSOmOz her belde, mutlaka Kitap’ta yazOlmOPtOr.”107 Bu iki ayette ise yeryüzüne gelecek olan depremler, heyelanlar, sel felaketleri, yangOnlar, kasOrgalar, tsunamiler vb. doSal felaketler, yer, zaman ve miktarlarOyla birlikte bir kitapta mutlaka kaydedilmiP olduSu söylenmektedir. Tabiî ki sonuçlarO da… AynO kitapta, toptan veya fert fert insanlarOn baPlarOna gelecek olan hastalOklar, kazalar, belalar ve savaPlarOn da vücuda gelmeden önce ezelde yazOldOSO da anlaPOlmaktadOr. Bilhassa, ikinci ayette, yalnOz “Yeryüzüne ve insanlara gelecek musibetlerden söz edildiSi sanOlmamalOdOr; zira birinci ayetteki “her ey...” tabiri ile insanlara ve yeryüzüne gelecek bütün iyilik ve güzelliklerin de yaratOlmadan önce aynO kitapta yazOlO olduSu söylenmektedir... 4. Ölü Bedenlerin Toprakta Kaybettikleri de Korunanlar da Levh-i Mahfûz’dadOr Allah’On dilemesi hâriç, ne yok var olur ne de var olan bir Pey yok olur. YaratOlmOP her Pey bir biçimde varlOSOnO korumaktadOr. Ölüm de yok olmak demek deSildir. nsan bedeni, çürüyüp moleküller ve zerreler/atom hâlinde topraSa karOPmakla kaybolmaz; onu yeniden vücuda getirecek bir tohum, zerre mutlaka bir biçimde korunmaktadOr. Her Pey, aynO zamanda muhkem bir kitapta mutlaka korunmaktadOr. Her Peyin sahibi yüce Allah, bu konu ile ilgili ayetlerinde Pöyle buyuruyor: “Muhakkak ki ölüleri dirilten, hayattayken yaptOklarO ve geride bOraktOklarO eserlerini yazan Biziz, Biz! AyrOca ayrOntOlO olarak sayOp kaydettiSimiz her Pey apaçOk bir Kitap’ta ( mâmin mübîn)’de kayOtlOdOr.”108 “De ki, sizi yere eken O’dur,109 yalnOz O’nun huzuruna götürülüp toplanacaksOnOz!”110 106 Hadîd, 57/22. 107 srâ, 17/58. 108 Yâsîn, 36/12. Ayetteki“takdim ettikleri,” insanlarOn, yaParken iyi ya da kötü, iPleyip hesap günü ortaya çOkarOlmak üzere gönderdikleri amelleri anlamOndadOr. Mesela, ”Ey iman edenler, Allah’a kar gelmekten sak n n! Herkes yar n için ne göndermi /haz rlam bir baks n! Allah’a kar gelmekten sak n n!. Zira Allah yapt klar n zdan haberdard r. Sak n ha, Allah’ unutanlar, O’nun da kendilerine nefislerini unutturdu)u kimseler gibi olmay n! Bunlar fas klard r.” (HaPr, 59/18-20) Ayetteki “eserleri” ise, geride bOraktOklarO Peylerdir. KiPi öldükten sonra bile, onlarOn varlOSO devam ettiSi sürece, onlardan sevap ya da günah kazanmalarO devam eder. Rasulüllah (sav) Pöyle buyurmuPtur: “Kim iyi bir yol/çOSOr açarsa, ondan dolayO bir sevap kazanOr. O çOSOrdan gidenlerin kazandOklarO sevaplar kadar bir sevap daha kazanOr. Kim de kötü bir çOSOr açarsa, ondan dolayO bir günah kazanOr. AyrOca o yoldan gidenlerin kazandOklarO günahlar kadar bir günah daha kazanOr. KiPi ölmüP de olsa, eserleri devam ettiSi sürece kazançlarO da devam eder.” (Bkz. Müslim, “ lim”, 15; “Zekât”, 69) 109 Ayetteki “Zerae fi’l-ard”, ifadesindeki zerae fiili, lügatte saçtO, daSOttO, tarlaya tohum ekti, tarladan mahsul kaldOrdO gibi mânâlara gelmektedir. AynO kökten ‘zerre’ kelimesi tohum, partikül, küçük par- Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 29 “Oysa Biz, yerin kendilerinden neyi noksanlaPtOrdOSOnO bilmekteyiz; bir de yanOmOzda, her Peyi muhafaza eden bir kitap (Kitâbin hafîz) bulunmaktadOr...”111 “…OnlarOn bilgisi Rabbimin yanOnda bir kitaptadOr; Rabbim PaPOrmaz ve unutmaz da. Pledikleri her Pey sayfalarda mevcuttur; küçük, büyük hepsi satOr satOr yazOlmOPtOr.”112 Topraktan gelen ÂdemoSlu, öldüSü zaman oraya dönmekte ve vakti geldiSi zaman yine oradan çOkartOlacaktOr. Bu her müminin, hakkOnda hiç Püphesi olmadOSO imanOdOr.113 Cenab-O Allah’On da buyurduSu gibi: “Dediler ki: ‘Biz, çürümüP kemiklere, ufalanOp toz hâline döndüSümüz zaman mO? Gerçekten biz mi yeni bir yaratOlOPla diriltileceSiz?’ Onlara de ki: ‘ ster taPa dönüPün, ister demire… Veya aklOnOzca imkânsOz gördüSünüz herhangi bir yaratOSa dönseniz bile, evet… Bizi kim tekrar yaratacak?’ diyecekler. De ki: ‘Sizi ilk defa yaratan diriltecektir.’ Sana doSru boyunlarOnO uzatOp baPlarOnO sallayarak: ‘Peki, bu ne zamanmOP?’ diyecekler. De ki: ‘“Çok yakOnda olabilir!’ Allah sizi çaSOrdOSO gün, derhâl hamd ederek O’nun çaSrOsOna koPacaksOnOz. (O zaman) dünyada pek az bir süre kaldOSOnOzO sanacaksOnOz…”114 Ayette de geçtiSi üzere, yerin insanOn bedeninden eksilttiSi, fakat yok edemediSi tohumlar/zerrât hakkOnda Rasûlullah’dan (sav) Pöyle bir rivayet gelmiPtir: “ÂdemoSlunun, ‘acbu’z-zeneb’den baPka bedeninin tamamO çürür ve hepsini toprak yer; yalnOz ‘acbu’z-zeneb’ kalOr; yeniden yaratma da ondandOr ve onun üzerinden baPlatOlOr.”115 Bir baPka hadisinde Allah’On Elçisi Pöyle demiPtir: “Sonra Allah gökten bir su indirir ve o su ile ölüler, bitkinin yerden bitiPi gibi kabirlerinden çOkarlar. nsan cesedi bütünüyle çürüyüp yok olsa da ondan acbu’z-zeneb yok olmaz. nsanlar bundan yeniden yaratOlacaklardOr.”116 Hadislerde geçen acbu’z-zeneb terkibi, her Peyin en son kOsmO anlamOna gelen acb ile kuyruk anlamOna gelen zeneb kelimelerinden oluPmuPtur. lgili kaynaklarda omurga zincirinin en son kOsmO, kuyruk sokumu kemiSi olarak bilinir. Bu demektir ki, her insanOn, bütün genetik özelliklerini taPOyan bir hücresi, toprakta korunacak ve o tohum, tekrar yaratOlOPOn esasOnO tePkil edecektir. Allah’On, yeniden çacOk ve atom anlamOnda isim olarak kullanOlmaktadOr. “Biz sizi topraktan halk ettik; sizi yine oraya döndürece)iz ve bir kez daha sizi ondan ç karaca) z” (Tâhâ, 20/55) âyeti, yeniden yaratOlmak üzere her insanOn topraSa tohum olarak ekildiSini de ifâde etmektedir. 110 Mülk, 67/24 111 Kâf, 50/2-4. 112 Kamer, 54/52-53. 113 Tâhâ, 20/55. AyrOca bkz. Bakara, 2/28; Eafir, 40/11. 114 srâ, 17/49-52. 115 Bkz. Buhârî, Tefsîr, 39/Zümer suresi, 2, 3, 78; Müslim, Fiten, 141-143; bn Kesîr, Tefsîr, VI/523. 116 Bkz. Buhârî, Tefsîr, 39/Zümer suresi, 2, 3, 78; Müslim, Fiten, 141-143; Yavuz, Yunus %evki, “Acbu’z-zeneb”, DFA, stanbul, 1988, I/319. 30 M. Zeki Duman yaratOrken yapacaSO iPi ise en ince detayOna varOncaya kadar satOr satOr yazOlmOP olan ilk projenin/Levh-i Mahfûz ikinci safhasOnO uygulamaya koymak olmalOdOr: “Kitap sayfalarOnO dürer gibi göSü dürdüSümüz gün, ilk yaratmaya baPladOSOmOz gibi (yaratmayO) tekrar edeceSiz. Bu, bizim üzerimize bir vaattir, Biz de bunun yapOcOsOyOz!...”117 ayetlerinin de bunu söylediSi kanaatindeyiz. Bilhassa yukarOda dört grup hâlinde meallerini verdiSimiz ayetlerden anlaPOlmOPtOr ki Levh-i Mahfûz, eSer Allah’On ezelî bilgisinin âlemlere; özellikle insana bakan yönü ise bu bilgi -tePbihte hata olmasOn!- sanki kullanOcOlarOn fiziksel ve kültürel ihtiyaçlarOnO karPOlamak üzere fen ve sanat kurallarOna uygun olarak düPünülüp kararlaPtOrOlmOP bir tasarOmOn projeye dönüPtürülmesi gibi Allah’On, evreni yaratmaya baPlamadan önce var ettiSi soyut bir projesi niteliSindedir. Bu projenin bir unsuru olan zaman, soyut evrenin en küçük parçacOklarO olan anlar, günler, haftalar, aylar, yOllar, asOrlar ve devirler... bütün muhtevalarOyla birlikte bu makro plânOn bölümlerini ifâde eden birimler olarak su gibi akmakta ve soyut âlemi, birlikte yaratOldOSO mekân içerisinde somut âleme, ibdâ, in â, halk… adOyla intikal ettirmektedir... Kur’an’da da belirtildiSi üzere, iki günde/süreçte yerküre, iki günde yerküre üzerinde canlOlarOn ihtiyaçlarOnO karPOlayacak erzak/gOdalar ve iki günde de yedi kat semâ olmak üzere, toplam altO günde/evrede yaratOlOp düzenlenmiPtir.118 Yani insanOn tüm ihtiyaçlarOna cevap verecek olan madenler, bitkiler, hayvanlar yaratOldOktan sonra ilk insan Âdem ve ePi yaratOldOlar. O ikisinden de onlarOn çocuklarO Habil, Kabil… ArdOndan da %it, dris, Nuh, brahim, Musa, sa ve Hz. Muhammed’in yaPadOSO asOrlar... Yüce YaratOcO’nOn “Kün!” emri ile birlikte, gaz ve toz bulutu öncesinden itibaren adOm adOm yaratOlarak somut evrene dönüPüm sürecinin Pu ana kadar levh’de yer alan kOsmO yaratOlmOPtOr. KOyametin kopma sürecinin baPlamasO anlamOna gelen Sur’a üfleme anOna kadar bütün yaratOlacak olanlar da öncekiler gibi, sahneye aksetmekte olan filim Peridinin kareleri Peklinde, sOrasO geldikçe varlOk âlemine yaratOlmak sûretiyle yansOtOlacaktOr.119 “Göklerde ve yerdekiler O’ndan istemektedirler. O her an bir i üzerinde (onlar n ihtiyaçlar na cevap vermekte)dir.”120 ayetinde ifade edildiSi gibi, Pu anda yaratma süreci devam etmektedir. Yaratma süreci tamamlandOktan sonra kOyâmet süreci devreye girecektir… Her Pey, parçalanarak en son zerre/atom yok olup Pu geçici varlOk âleminden gidene dek, yüce Allah’On bilgisi, iradesi, izni ve “Ümmü’l-Kitap’ta kaydedildiSi biçimde yokluSa doSru gidecektir. Daha sonra da “Se-nefru)u leküm eyyühessekalân…”/ “Ey insanlar ve cinler toplulu)u, elbet bir gün sizin için bo alaca- ) m/sizi cezaland rmak için vaktim olacak”121 ayetinde iParet edildiSi üzere, ebedî 117 Enbiyâ, 21/104. AyrOca bkz. Ahkâf, 46/33; Kâf, 50/15. 118 Bkz. Fussilet, 41/9-11. 119 Bkz. Rahmân, 55/31. 120 Rahman, 55/29. 121 Rahman, 55/31. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 31 ceza ve mükâfatOn verilmesi amacOyla yeniden yaratma süreci baPlatOlacaktOr. Denilebilir ki, âhiret hayatOndaki yeniden yaratma, aynO projenin ikinci safhasOnOn uygulamaya konulmasOyla gerçeklePecektir. Muhtemeldir ki, âhirette her PahsOn eline verilecek olan amel defteri de Levh-i Mahfûz’un, yani o mükemmel projenin, PahsOn dünya hayatOnOn tümünü kapsayan ve kendisiyle ilgili bir bölümüdür. Hiç Püphe yok ki, “Kiramen Katibîn” adO verilen ve amelleri kaydetmekle görevlendirilen meleklerin kayda geçirdikleri ile ezelde yazOlO olan tOpa tOp birbirinin aynOsOdOr. 5. Kur’an-O Kerim de Levh-i Mahfûz’dadOr Makalemizin hemen baPOnda peP pePe meallerini naklettiSimiz üç ayetten de anlaPOldOSO üzere Kur’an’O Kerim, yüce Allah’On ezelî bilgisine dâhildir. O da ezelde Levh-i Mahfûz’a kaydedilenler arasOndadOr. Tabiî ki Tevrat, Zebur, ncil ve Âdem’e verilen 10 sayfa, %it’e verilen 50 sayfa, dris’e verilen 30 sayfa, brahim’e verilen 10 sayfa da… AyrOca Pu ayetler de Kur’an’On, Levh-i Mahfûz anlamOnda deSerlendirdiSimiz, “Ümmü’l-Kitap”tan, diSer bir ifade ile “Allah katOndan”, deSiPik bir ifade ile “Âlemlerin Rabbi”nden indirildiSini söylemektedirler. Hem de Levh-i Mahfûz’da soyut olarak kayOtlO bulunanOn somut bir biçime büründürülerek indirildiSini söylediklerini düPünüyoruz. “Ha, Mîm… Her Peyi açOklayan Kitab’a yemin olsun ki Biz, anlayasOnOz diye onu Arapça olarak indirilmiP bir Kur’an yaptOk. KuPkusuz o, Ümmü’l-Kitap’ta mevcut ve katOmOzda yüce ve hikmetli bir kitaptOr.”122 “Hâ, Mîm... Bu, Rahmân Rahîm Allah katOndan indirilmiP, bilen kimseler için âyetleri Arapça bir Kur’an olarak açOklanmOP, müjdeleyici ve uyarOcO bir kitaptOr.”123 “KuPkusuz Kur’an, âlemlerin Rabbinden pasajlar hâlinde indirilmiPtir. Ruhu’l-Emîn, uyarOcOlardan olasOn diye onu senin kalbine apaçOk Arap Dili ile indirdi.”124 “Biz Kur’an’O hakk olarak indirdik, o da hakk olarak indi.125 Seni de, salt müjdeci ve uyarOcO olarak gönderdik...”126 %u ayetin de tüm kitaplarOn kaynaSO olarak Levh-i Mahfûz’a iParet ettiSi kanaatindeyiz: 122 Zuhruf, 43/1-4. 123 Fussilet, 41/1-4. 124 %uara, 26/192-195. 125 Kur’an gerek vahiy gerekse tebliS esnasOnda aslî gerçek/hakk hüviyetini koruyarak indirilmiP ve inmiPtir. “Ku kusuz O, Azîz bir kitapt r; önünden de ard ndan da ona bat l gelip giremez. O, her eyi yerli yerince yapan, övülmü Allah taraf ndan indirilmi tir...” (Fussilet, 41/41, 42) 126 sra, 17/105. 32 M. Zeki Duman “Biz, senden önce de elçiler gönderdik; onlarOn da hanOmlarO ve çocuklarO vardO. Allah’On izni olmadan, hiçbir peygamberin bir ayet/kitap getirmesi mümkün deSildir. Her süre/dönem için bir kitap vardOr; Allah dilediSi kitabO nesh eder, dilediSini yürürlüSe koyar! Zira ‘Ana Kitap’ O’nun katOndadOr.”127 C. “KELÂMULLAH” DA DÂH L HER !EY LEVH- MAHFÛZ’A NASIL KAYDED LD ? GiriP bölümünde de sözü edildiSi üzere, Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’e ilk vahyinde kalemden söz etmiP ve ikincisinde ise “Kalem’e ve kalemin yazd klar na yemin olsun ki!…” diyerek, kalemi ve onun yazdOklarOnO gündeme getirmiPtir. Pek çok müfessir bunu bn Abbas ve Ebu Hureyre’den nakledilen Pu rivayet ile açOklamOPtOr: Rasulüllah (sav) dedi ki: “Allah’On ilk yarattOSO Pey kalemdir. Ona, “Yaz!” dedi. O da: “Neyi yazayOm?” deyince: “Kaderi…” (baPka bir rivayette): “KOyâmete kadar olacak Peyleri...” BaPka bir rivayette: “Ebediyete kadar olan ve olacak her Peyi yaz” buyurdu. O da ebediyete kadar olacak Peylerin hepsini yazdO.”128 Allah’On, evrendeki her Peyi, belli bir zaman belli bir amaç için; belli bir ölçü, belli bir hesap ve belli bir miktarda yarattOSO Kur’an’da açOkça ifade edilmiPtir.129 Her Pey belli ve sayOlOdOr… Hiç Püphe yok ki, ayet ve hadislerdeki “levh”, “kalem”, ona “yaz!” emri ve kalemin yazdOSO “satOrlar” ve benzerleri birer sembol ve sembolik ifadelerdir. Konuyu insanOn anlayOP düzeyine yaklaPtOrmak ve anlatOlan asOl mânâyO idrak ettirmek içindirler. Biliniyor ki dilde sembollerin, sadece sembolik deSeri vardOr. AsOl ve gerçek olan onlar vasOtasOyla anlatOlmak istenen mânâdOr… Hadislerdeki kalem ve kalemin yazmasO ile ilgili rivayetler ve kanaatlerin tahkik, tenkit ve tashihe ihtiyacO olsa da130 ayetler göz önünde bulundurulduSunda denilebilir ki, yüce YaratOcO, henüz hiçbir Peyi yaratmadan önce, sonsuz ilmi ve ezelî bilgisi ile kâinâtO ve onun cüz’î bir parçasOnO tePkil eden Kelâmullah’O Levh-i Mahfûz’a, soyut evrenin muhtevasOndan olarak oraya kaydetmiPtir. En azOndan bu husus ayetlerde açOktOr. Levh-i Mahfûz’a kaydedilen evren, zamanO geldikçe Allah’On bilgi, ilgi ve irâdesi dâhilinde ve Levh’de kaydedildiSi Pekliyle yaratOlarak 127 Ra’d, 13/38-39. Tematik paragraf hâlinde ayetlerin meali Pudur: “Biz, ayn ekilde Kur’an’ da sana Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bilgiden sonra e)er onlar n arzular na uyacak ulursan seni Allah’tan koruyacak ne bir veli ne de bir koruyucu bulunur! Biz, senden önce de elçiler gönderdik; onlar n da han mlar ve çocuklar vard . Allah’ n izni olmadan, hiçbir peygamberin bir kitap getirmesi mümkün de)ildir. Her süre/dönem için bir kitap vard r; Allah, diledi)i kitab siler (yürürlükten kald r r), diledi)ini de sabit k lar (yürürlü)e koyar)! Zira ‘Ana Kitap’ O’nun kat ndad r.” (Ra’d, 13/37-39) 128 Tirmizî, Tefsir, 68/Kalem Suresi, 76; Taberî, Camiu’l-Beyan, XXIX/11; Râzî, Mefâtîhu’l-Bayb, XXX/78, 79; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, XVIII/223; Bkz. bn Kesîr, Tefsîr, V/448; ElmalOlO, Hak Dini Kur’an Dili, VIII/5264. 129 Bkz. Hicr, 15/21; Kamer, 54/49; Rahmân, 55/1-13. 130 Çünkü, bazO müfessirler demiPlerdir ki, buradaki kalem cins isimdir; ondan maksat, genel anlamda göklerde ve yeryüzündeki bütün yazOcOlarOn kullandOklarO soyut ve somut kalemlerdir. Bizim kanaatimizce de âyetlerin baSlamlarO bu görüPü desteklemektedir. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 33 somut âleme intikal ettirilmektedir. %u ayet Kur’an’On indiriliPi ile ilgili yönüyle bu konuda bir misal olabilir: “Sana indirdi)ine bizzat Allah ahitlik eder; zira onu O, bilgisi dâhilinde indirmi tir, melekler de buna ahittirler. Hepsi bir yana, Allah’ n ahitli)i sana kâfidir!” 131 D. LEVH- MAHFÛZ VE KADER YukarOda da deSinildiSi üzere, Levh-i Mahfûz, bir anlamda bütün hâlinde evrenin, teker teker bireylerin önceden, ezelî bir bilgiye dayalO olarak takdir edilip yazOlmOP olan kaderidir. Zira Cenab-O Allah, “ lim” vasfO ile yaratOlacak olan her Peyin zamanOnO, mekânOnO, oluPum sürecini sebep ve sonuçlarOyla birlikte orada belirlemiP ve kudret kalemi ile yazmOPtOr. Elbette her insanOn yazgOsO da bu plânOn bir parçasOdOr. nsanOn güç ve iradesini aPan-aPmayan tüm yazgOlarO; Kur’an’daki ifadesiyle, “Boyunlara geçirilen talihi/ku u”132 da en ince detaylarOna varOncaya kadar bu kitapta kayOtlOdOr. Bir insanOn hayatO boyunca yaPadOSO ve yaPayacaSO burada yazOlO olandan baPkasO deSildir. Hatta âhiretteki bile… “Bizim Rabbimiz, her eye yarat l n veren sonra da yol gösterendir”133 ayetinde de ifâde edildiSi gibi, Allah’On, yaratOlOP amacOna uygun olarak sayOlO, hesaplO ve ölçülü bir biçimde düzenlediSi, sonra da hedefine doSru yönlendirdiSi ePya134 soyut âlemden somut evrene intikal ânO geldikçe yaratOlmak sûretiyle kazaya dönüPmektedir. Her Pey, teker teker Alîm ve Habîr olan Allah’On bilgisi ve irâdesi dâhilinde gerçeklePmektedir. O, ePyayO, yaratmadan önce, yaratOrken ve yarattOktan sonra her yönüyle bildiSi gibi, insanlarOn, ister kendi irade ve tercihleriyle olsun ister irade dOPO olsun, yaptOklarO Peylerin hepsini hem zihinlerde tasavvur hâlindeyken hem fiiliyata dökülürken hem de olgu hâlinde en ince detaylarOna varOncaya kadar ihata etmiP durumdadOr.135 Hatta kul, yapmakta olduSu Peyin akObetini bilmezken, Allah onu da bilmektedir. Levh- Mahfûz, diSer bir ifade ile soyut evren, Allah’On bilgi ve irâdesi dâhilinde ve ayniyle somut olarak yaratOlOrken, bunun bir parçasO olan insan da ilk insan Âdem’in yaratOlmasOyla yaratOlma sürecine dâhil edilmiPtir... Somut evrende her 131 Nisâ, 4/166. 132 sra, 17/13. Ayetteki tâir kelimesi, lügatte kanatlarOyla uçan her Pey, özellikle kuP, talih kuPu anlamOndadOr. Mecazî olarak ister hayOr olsun ister Per, insandan çOkOp ceza ve mükâfat açOsOndan kendisini baSlayan söz, iP ve davranOPlarO; ameli ve talihi demektir ( bn Kesîr, Tefsir, V/47). %u imtihan ortamOnda (Mülk, 67/2) insanOn her yaptOSO deSerlendirilmek üzere kaydedilmektedir (Kaf, 50/17, 18; nfitar, 82/10-14). rade sahibi hiçbir insanOn, yetiPkinlik çaSOna girdiSi andan itibaren mecbur olacaSO önceden yazOlmOP baSlayOcO bir ameli bulunmamaktadOr. Sorumluluk, her mükellefin, kendi karakterine göre ( sra, 17/84), hür irade ve tercihiyle iPlediSi ( sra, 17/84) yapOp etmelerine göredir. nsan iradesini aPan kaderi ise, sOrf imtihan ve teslimiyet içindir… 133 Bkz. Ra’d, 13/8; Tâhâ, 20/50; Rahmân, 55/1-10. 134 Bkz. A’lâ, 87/1-3. 135 “Bir eyi aç klam da olsan z veya gizleseniz (O’nun için bir ey de)i mez); muhakkak ki Allah her eyi bilir.” (Ahzab, 33/54) “Sözünüzü ister aç ktan söyleyin ister gizli… Hiç üphesiz O, kalplerin sahip oldu)u eyleri dahi bilir. Dikkat edin! Yaratan hiç bilmez mi?!” (Mülk, 67/14, 15) 34 M. Zeki Duman Pey, iPleyiP bakOmOndan Allah’On belirleyip koyduSu kanunlara baSlO olarak hareketlerini sistemli ve düzenli bir Pekilde gerçeklePtirmektedirler.136 nsanlar ve cinler ise mükellefiyet çaSOna girdikleri ândan itibâren, yükümlülük taPOyan irâdeli hareketlerinin tamamOnda sorumluluk ve sonuçlarOna katlanmak kaydOyla serbesttirler. Din bakOmOndan yetiPkin her insan, rüPt çaSOna (Hanefî mezhebine göre bu çaS 18 yaPOna girmekle baPlar) erdiSi andan itibaren, iradeli eylemlerinde ezelde çizilmiP ve yönlendirilmiP bir plânOn iPleyiPte zorunlu bir parçasO olarak deSil, kendi hür irâdesi ve tercihi ile hareket etmektedir. Allah’On yazmasO kaderi, akOl, irade ve tercih sahibi mükellef insanO asla baSlamamaktadOr. Çünkü Ebû Hanife’nin de söylediSi gibi, “Dünyada ve âhirette Allah’On dilemesi, kaderi, kazasO, bilgisi, yazgOsO ve Levh-i Mahfûz’da yazmasO olmaksOzOn hiçbir Pey var olmaz. Ancak, Allah’On yazmasO, o Peyi vasf etmekledir, hüküm ile deSildir..”137 FOkh-O Ekber Pârihlerinden Ebu’l-Müntehâ, Ebu Hanife’nin bu sözlerini Pöyle izah etmiPtir: “Yani, Allah Teâlâ, her Pey hakkOnda böyle böyle olacak, diye yazmOPtOr; fakat Pöyle Pöyle olmalOdOr, olsun diye yazmamOPtOr. Bunun daha geniP açOklamasO Pudur: VarlOklar, Allah yazdOSO zaman var deSildi. Levh-i Mahfûz’da Allah Teâlâ, var olacak ePyayO vasf etmek sûretiyle kazasOna uygun olarak, olacak, diye yazmOPtOr; ancak bunu bir emir tarzOnda yazmamOPtOr. Yani “bu iP olacak”, demiPtir; “olmalOdOr”, dememiPtir. Çünkü Allah, olacak bir iP için “olsun”, derse, o anda ePyanOn var olmasO gerekir. Zira yaratOlanOn, yaratanOn yaratma ile ilgili emrinden sonraya kalmasOnO tasavvur mümkün deSildir.”138 Biz bu açOklamalardan Punu anlamaktayOz: Allah Teâlâ, mükellef her insanOn kendi özgür iradesi ile nerede, ne zaman ve nasOl davranacaSOnO ilm-i ezelîsi ile bilmiP ve o bilgisine göre Levh-i Mahfûz’a kaydetmiPtir. Hiçbir insan, tüm irâdeli hareketlerinde, kazaya dönüPünceye kadar kendisi hakkOnda herhangi bir bilgiye sahip deSildir, yani kaderini bilmemektedir. O nedenle peygamberler de dâhil herkes kaderine göre deSil, kendi hür düPünce, irâde ve tercihine göre yaPamaktadOr. Bu demektir ki, hiçbir mükellef, düPünce ve eylemlerinde Allah’On bilgisi ve 136 “Rabb‘imiz, her eye yarat l n veren sonra da yol gösterendir.” (Tâhâ, 20/50) 137 Ebu Hanife, mamu A’zam Numan b. Sabit (v. 150/767) el-F khu’l-Ekber, (Mustafa Öz, Fmam- Azam’ n Be Eseri), s. 72. 138 Yine FOkh-O Ekber Pârihlerinden Ebu’l-Muntehâ, Ebû Hanifenin bu sözünü Pöyle açOklamOPtOr: “Yüce Allah, Levh-i Mahfûz’a her Peyi güzellik, çirkinlik, uzunluk, geniPlik, küçüklük, büyüklük, azlOk, çokluk, hafiflik, aSOrlOk, sOcaklOk, soSukluk, yaPlOk, kuruluk, itaat, ma’siyet, irâde, kudret, kesb ve bunlarOn dOPOnda nitelik, hâl, ahlâk gibi vasOflarOyla yazmOPtOr. Bir Peyin vasOfsOz, sebepsiz mücerred bir hüküm ile meydana gelmesini yazmamOPtOr. Meselâ Allah, Levh-i mahfûz’a, ‘Zeyd mü’min, Amr da kâfir olsun’ diye yazmamOPtOr. ESer böyle yazacak olsaydO, Zeyd imana, Amr da küfre zorlanmOP olacaktO. Çünkü Allah’On vukuuna hükmettiSi Pey, mutlaka gerçeklePecektir. Zira Allah hükmeder ve O’nun hükmünü de hiç kimse sorgulayamaz. Fakat Yüce Allah, Levh-i mahfûz’a Pöyle yazmOPtOr: “Zeyd, kendi ihtiyar ve kudretiyle mü’min olacak; küfrü deSil, imanO murad edecektir. Amr da kendi ihtiyar ve kudretiyle kâfir olacak imanO deSil, küfrü murad edecektir.” [Ebu’l-Muntehâ, erhu’lF kh ’l-Ekber, stanbul, 1984, s. 11 (Benli, Abdullah, Kur’an’ Kerim’de Ar , Kürsî, Kalem-i A’lâ ve Levh-i Mahfûz, s . 64’den naklen).] Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 35 kaderinin baskOsO altOnda deSildir. TOpkO, yOllar öncesinden Ay’On veya GüneP’in tutulacaSOnO bilimsel verilere göre tespit edip açOklayan Uzay Bilim AdamlarOnOn bu bilgilerinin, Ay’On ve GüneP’in tutulmalarOna hiçbir etkilerinin söz konusu olmadOSO gibi... Peygamberlerin Levh-i Mahfûz’a vâkOf olduklarO ve kaderlerini oradan okuyarak yaPadOklarO da söylenemez; zira bu görüP mesnetsizdir. Kur’an’da ve Sünnette bunu destekleyen bir nass mevcut olmadOSO gibi Cenab-O Allah’On adalet ilkesine de uygun deSildir! YukarOda geçmiPti, Tasavvuf ErbabOnOn Levh-i Mahfûz anlayOPOna göre, Allah’On dilediSi peygamberleri ve dostlarO onu görür ve oradakileri okuyarak kaderlerini yaParlar... Allah dilerse, elbette dilediSi Peyi gerçeklePtirir; istediSi kimseye Levh-i Mahfûzu da gösterebilir... Buna hiçbir güç mani olamaz… Ancak biz, Kur’an’da, Peygamberlerin Levh-i Mahfûz’a vâkOf olduklarO ve kaderlerini oradan okuyarak yaPadOklarOna dair en ufak bir bilgiye rastlayamadOk. Meleklerin de Levh-i Mahfûzu gördükleri ve Âdem’in halife olarak yaratOlmasOna itirazlarOnOn oradan okuduklarO bilgiye dayandOSO düPüncesi139 de Kur’an’a ve sahih bir hadise dayanmamaktadOr. Cibril Hz. Peygamber’e pasajlar hâlinde Kur’an’O inzal ederken, o da Levh’den görerek Cibril’in okuduklarOnO onunla yarOPOrcasOna okuyordu, sözü de nasslara dayalO bir görüP deSildir… Bu konuda Kur’an’dan okuduSumuz ve inandOSOmOz Pey Pudur: Allah bildirmediSi sürece, melekler ve peygamberler de dâhil, hiçbir bePer gaybO bilemez. O’nun ilminden en ufak bir bilgiyi ihata edemez… AyrOcalOklO olarak yaratOlmOP hiç kimsenin olmadOSO da malumdur… Peygamberlerin Levh-i Mahfûz’u gördükleri ve oradan kaderlerini inceleyerek yaPadOklarO hakkOnda, kendilerinden intikal etmiP bir bilgi de mevcut deSildir. Onlar da diSer insanlar gibi imtihan dünyasOnda, kendi bilgi, bilinç ve kabiliyetleri çerçevesinde yaPamaktadOrlar; “Kesinlikle Biz, elçi olarak gönderilenlere de soraca) z…”140 ayetinde açOkça belirtildiSi üzere, hem yükümlüdürler hem sorumlu… “La yüs’el ammâ yef’al…” olan, yani yaptOklarOndan sorgulanmayacak olan sadece Allah’tOr…141 Bilinen odur ki, irâdeli eylemlerinde her insan, kendi kaderini kendisi yaPamaktadOr, onu yönlendiren PahsOndan baPka hiç bir faktör söz konusu deSildir... Sözün özü Pudur: Yüce Allah, insanlarOn ve cinlerin dOPOndaki tüm varlOklarO ezelde takdir ettiSi plâna göre yaratOp yönlendirirken, insanOn kendi kudret ve irâdesi dâhilindeki eylemlerini ve o eylemlere baSlO olgularO, onun kendi tercihine baSlO olarak yaratmaktadOr!... rade, tercih, azim ve eylem insandan, insandaki yapma mekanizmasOnO, yani iradeye baSlO hareketleri gerçeklePtiren organlarO ve sinirsel sistemleri iPlevsel kOlmak/yaratma da Allah’tandOr... 139 Bkz. ZemahPerî, Ke af, I/129; Alûsî, Rûhu’l-Meânî, I/224. 140 A’raf, 7/6. 141 Enbiya, 21/23. 36 M. Zeki Duman Pte elimizdeki Pu Kur’an-O Kerim, yaklaPOk on beP milyar yOl olduSu tahmin edilen somut evren geçmiPinden, dünya yOlO 142 ve güneP takvimi ile M.S. 610-632 yOllarOnOn, fizikî, tarihî, siyasî, sosyal, kültürel... yönlerini bütün muhtevasOyla kapsayan dönemdeki Levh-i Mahfûz’un, yaklaPOk yirmi üç yOllOk kOsmOnda yer alan soyut kOsmOdOr. Bu soyut kelâm, Cebrail vasOtasO ve “Apaç k Arap dili ile Hz. Muhammed’in kalbine pasajlar hâlinde bölüm bölüm okunarak inzal edilmi ”,143 Rasulüllah’On tebliSi ile hem yazOya hem de yaPanmakta olan bireysel ve toplumsal hayata intikal ettirilmiPtir. AynO zaman dilimi içerisinde yazOlO bir metin hâlinde kitaba dönüPtürülmüPtür. E. N Ç N LEVH- MAHFÛZ? zzet Derveze demiPtir ki, “Her ne kadar insanlar, olaylara ve düPüncelere karPO korunmasOnO ve sabit kalmasOnO istedikleri Peyleri yazOp çizmeyi alOPkanlOk hâline getirmiPlerse de Allah’On (Azze ve Celle), kendi kelâmOnO, ilmini, iPlerini, miktarlarOnO ve mukadderâtOnO maddî levhalara yazmaktan münezzehtir, O’nun böyle bir Peye (akOl ve not defterine) ihtiyacO yoktur.”144 Evet, Allah’On, kullarOn ihtiyaç duyduklarO Peylere ihtiyacO yoktur; zaten Levh-i Mahfûz’a kaydettiSini söylediSi Peyleri de ihtiyacOndan dolayO kaydettiSini söylememektedir. Hadd-i zatOnda O, “Sameddir…” hiçbir Peye ve hiçbir kimseye muhtaç da deSildir. Muhtaç olan kullarOdOr… Fakat her Peyi ezelde Levh-i Mahfûz’a yazdOSOnO kendisi söylediSine göre, Allah’On, kendi ilmini vs. korumaya ihtiyacO yoktur, diyerek yazOldOSO gerçeSini de inkâr etmek doSru deSildir. Elbette bunun bir hikmeti vardOr ve olmalOdOr da... Zira O, abesle iPtigal etmez!145; “Hiçbir eyi oyun olsun diye de yaratmam - t r!”146 Her Peyi ‘hakk” vasfO ile ve mutlaka son derece önemli bir amaç için yaratmOPtOr. Kur’an’da bunu ifade eden pek çok ayet bulunmaktadOr.147 ESer Levh-i Mahfûz, yüce Allah’On sonsuz ilmi; o ilmin varlOk âlemine bakan yönünün sembolik bir ifadesi ise - ki bizim kanaatimiz o doSrultudadOr - “Niçin Lev-i Mahfûz?” diye bir soruyu sormaya mahal kalamaz; çünkü Alîm olan Allah, kendisini tanOtOrken, sonsuz ve sOnOrsOz ilminin kâinata bakan yönünü ve kapsamOnO insanlOk âlemine bu Pekilde açmOP ve tanOtmOPtOr; insana, insanOn yükümlülük ve sorumluluklarOnO kapsayan ve kendisiyle bir biçimde ilgili olan bilgilerini arz etmiPtir de denilebilir… AyrOca denilebilir ki, Allah’On, kâinatta olmasOnO takdir ettiSi Peyleri daha önce Levh-i Mahfûz’da yazmOP olmasO, O’nun bütün iPlerini ezelî ilmi ile yüce bir 142 KrP. “Allah’ n takdirince, gökleri ve yeri yaratt ) günden beri Allah kat nda aylar n say s on ikidir; bunlardan dördü haram aylard r. Bu, (takip edilmesi gereken) dosdo)ru bir yoldur!” (Tevbe, 9/36) 143 %uarâ, 26/193-195. 144 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, I/259. 145 “Biz gö)ü, yeri ve ikisi aras nda olan eyleri bo yere/bat l yaratmad k!” (Sâd, 38/27) 146 “Biz gö)ü, yeri ve ikisi aras nda olan eyleri oyun oynayal m diye yaratmad k!” (Enbiyâ, 21/16) 147 Mesela bkz. En’âm, 6/73; Duhân, 44/39; Câsiye, 45/22. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 37 hikmet, hassas bir plân ve program/sünnetullah çerçevesinde tahakkuk ettiSini göstermek içindir. Kendi mükemmelliSinin ispatOdOr… Veya O, her biri bir ya da birden fazla sOfatOnOn tecellisi olarak yarattOSO ePyayO, onlarOn baSlO bulunduSu hakikatleri/tabiî kanunlarO ve yaratOlOP seyirlerini insanlarOn algO düzeyine yaklaPtOrmak, onlarO düPündürmek ve ePyanOn yaratOlOP sürecini çözümleme yöntemiyle ilâhî gerçeklere ulaPmalarOnO saSlamak içindir de denilebilir.148 Nitekim demiPtir ki O: “Yeryüzüne ve sizin ba n za gelecek her musîbet, yarat lmadan önce mutlaka bir kitapta yaz lm t r (...) ki, elinizden kaç rd klar n za üzülmeyesiniz, Allah’ n lütfettikleriyle de marmayas n z! Zira Allah, kendini be)enmi , böbürlenen hiç kimseyi sevmez!”149 Demek ki, Levh-i Mahfûz’un varlOSOnOn bir hikmeti de önceden alOnan gerekli bütün tedbirlere raSmen veya nereden geldiSi bilinmeden baPa gelen bir musibeti, yeniden deSerlendirdikten ve gereken dersi aldOktan sonra, sOkOntOya düPen insana artOk üzülmenin bir yararO olmayacaSOnO anlatmak ve ‘kaderim buymuP… Elbette hiçbir Pey hikmetsiz deSildir! Üzücü, can yakOcO da olsa, inPaallah bunda benim için bir hayOr vardOr…’ deyip uzun boylu kederlenmesini ve onun üzerinde daha fazla durmasOnO, boP yere zaman harcamasOnO... önlemektir denilebilir. Yüce Allah, olacak her Peyi Levh-i Mahfûz’a yazmakla, dünya hayatOnda yaratOlmOP ve yaratOlacak olanlarOn, âhirette yeniden yaratOlacaklarOn hepsini ezelî ilmi ile ihata ettiSini, böyle bir uygulama ile bize bilgi veriyor da denilebilir... brahim HakkO hazretleri de bunun sebebini Pöyle açOklamOPtOr: “Hak Teâlâ’nOn, kullarOnOn iPlerini Levh-i Mahfûz’a yazmasO gök ve yer ehlinin, yaratOlmOPlarOn iPlerinin ezelî ilme uygun olarak vücuda geldiSini bilmeleri içindir;”150 Hiç bir Peyin tesadüfî, amaçsOz ve yüce YaratOcOdan baSOmsOz olmadOSOnO ifade etmek içindir… Uzak bir ihtimal de olsa, her eserin, vücuda gelmeden önce mutlaka zihinde, muhayyel de olsa bir bilgisinin olduSunu, insanlarOn da önemli iPlerini, önceden edinilmiP bilgiye, üzerinde çalOPOlmOP hassas projelere dayalO olarak yapmalarOnO tePvik için yazmOPtOr da denilebilir. Tabiî ki Allah, bununla muradOnOn ne olduSunu daha iyi bilir!... F. LEVH- MAHFÛZ’UN GERÇEKL 1 NE YAPILAN T RAZLAR Günümüzde, Kur’an’On Levh-i Mahfûz’da ve oradan indirildiSi anlayOPOnOn bazO usul konularOnda bir takOm çeliPki ve tutarsOzlOklarOn ortaya çOkacaSO gerekçesiyle Levh-i Mahfûz’un gerçekliSine itiraz edilmektedir.151 Biz bu itirazlarOn, aPa148 KrP. Hac, 22/5. 149 Hadîd, 57/22. 150 brahim HakkO, Marifetnâme, s. 32. 151 Bkz. AteP, Abdurranman., Tefsir Gelene)inde Levh-i Mahfuz Dü üncesi, slamî AraPtOrmalar Dergisi, cilt: 16, sayO:3, yOl: 2003, s. 391-404. 38 M. Zeki Duman SOda izah edileceSi üzere, Kur’an’daki gerçeSe deSil, gerçekliSiyle örtüPmeyen bir takOm Kur’an tasavvurlarOna, hatta Kur’an dOPO anlayOPlara ve zanlara dayandOSO kanaatindeyiz. Meselâ NasOr Hamid Ebu Zeyd demiPtir ki: “Kur’an metninin Levh-i Mahfûzda önceden yazOlO bir varlOk olarak algOlanmasO, “metinle kültürel olgu arasOndaki diyalektiSin göz ardO edilmesi” anlamOna gelecektir.152 DolayOsOyla bu ve benzeri düPünceler “Kur’an’O, kendisine vücut veren olgudan ve içinde tePekkül ettiSi kültürden soyutlayan bir düPüncenin kabul görmesinde pay sahibidirler. Bu düPünce Kur’an’O, insanOn karPO koymasO mümkün olmayan ilahî bir güç tarafOndan olguya dikte ettirilen önceden mevcut bir kitap olarak kabul etmeyi zorunlu kOlacaktOr…”153 Kur’an’On toptan dünya semasOna indirildiSi/inzal düPüncesine de NasOr Hamid Ebu Zeyd’in itirazO var…154 Bizce NasOr Hamid’in bu endiPeleri yersizdir. Biraz da Levh-i Mahfûz gerçeSini Kur’an’da tanOtOldOSO kadarOyla olsun, tanOmamaktan kaynaklandOSO kanaatindeyiz. Çünkü Kur’an’On indiriliPinde ve metnin tePekkülünde nass-olgu iliPkisi inkâr edilemez bir gerçektir... Bizim bu konudaki düPüncemiz ise Pudur: Tarih içerisinde gerçeklePen her Pey tarihseldir. Kur’an-O Kerim de, asOl kaynaSOndan, belli bir çaSda, belli bir bölgede, belli bir zaman diliminde ve belli bir topluma hitap ederek inzal edilen bir kitap olmasO hasebiyle târihe dil, ses, söz, nazOm ve metin olarak somut bir biçimde yansOmOP bir kitaptOr... MuhtevasO itibariyle Kur’an, ArP’On Arz’a cevabOdOr. Arz-talep yöntemiyle inzal edilmiP; zaman ve zeminin öne çOkardOSO en öncelikli ve güncel konularO açOklamak ve sorunlara nePter vurmak amacOyla indirilmiPtir.155 Mekkî sûrelerle Medenî sûrelerin muhteva ve hitap farklOlOklarO bunun apaçOk Pahididir… Bu yüzden denilebilir ki, vahyin zamanOnO, zeminini, konusunu, adedini, hitap tarzOnO, üslûbunu ve muhtevasOnO da âyetlerin indiriliP yöntemi belirlemiPtir. “Nitekim, onlar n sana getirdikleri her temsile kar l k Biz de sana, mutlaka hakikati ve en güzel aç klamay getirmekteyiz.”156 ayeti de bunun güzel bir örneSidir… Ancak bu gerçek, Kur’an’daki adOyla Levh, yaygOn kabul gören adOyla Levh-i Mahfûz gerçeSine de mani deSildir. Çünkü Kur’an’On tarihe yansOyanO ile Levh-i Mahfûzdaki, ayna görüntü misali, birbirinin her bakOmdan aynOdOr. AralarOnda sadece soyut ve somut farkO bulunmaktadOr. YaratOlOPta, metni vücuda getirdiSi söylenen kültür de dâhil, bakan ve görebilen göz tara152 NasOr Hamid Ebu Zeyd, Flahî Hitab n Tabiat (çev. Mehmet Emin MaPalO), Ankara, 2001, s. 63. 153 Nasr Hamid, Flahî Hitab n Tabiat , s. 93. 154 Bkz. Nasr Hamid, Flahî Hitab n Tabiat , s. 131. 155 Kur’an’On tarihsel olmasO, onun evrensel olmasOna da mani deSildir. Kur’an-O Kerim’in dil, lafOz, nazOm ve mânâ itibariyle lahî olmasO, Levh-i Mahfûzda önceden kaydedilmiP olmasO, insana ve insanOn temel ihtiyaçlarOna hitap etmesi; hakikate ve ahlâkî faziletlere yönlendirmesi, özellikle de akla, ilme ve tefekküre önemle tePvik edip, ilmî/bilimsel gerçeklere aykOrO hiçbir âyet içermemesi… gibi daha pek çok özellikleriyle de evrensel bir yol göstericidir... 156 Furkan, 25/33. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 39 fOndan gözlemlenebilen ya da gözlemlenemeyen her Pey en ince detaylarOna varOncaya kadar Levh’de soyut hâlde bulunmaktadOr… TOpkO beynimizdeki Kur’an ile kâSOt üzerinde yazOlO Kur’an gibi… DolayOsOyla Kur’an’On Levh-i Mahfûzda mevcudiyeti “metinle kültürel olgu arasOndaki diyalektiSin göz ardO edilmesi” anlamOna gelmeyecektir. Çünkü onlar Levh-i Mahfûzda da birbirlerinden ayrO deSiller… DolayOsOyla Levh’te de o diyalektik aynOyla mevcuttur. Yüce Allah, ilm-i ezelisi ile onu öyle bilmiP ve olsun diye deSil, olacak diye kayda geçmiPtir… Levh-i Mahfûz düPüncesi, “Kur’an’O, kendisine vücut veren olgudan ve içinde tePekkül ettiSi kültürden soyutlanmasO” anlamOna hiç gelmez. “Bu düPünce, Kur’an’O, insanOn karPO koymasO mümkün olmayan ilahî bir güç tarafOndan olguya dikte ettirilen önceden mevcut bir kitap olarak kabul etmeyi…” de zorunlu kOlamaz. “Levh-i Mahfûz ve Kader” alt baPlOSO altOnda bu konuda da gerekli açOklamayO yapmOPtOk… Bilinmelidir ki, Levh-i Mahfûz, yukarOda da etraflOca açOklandOSO gibi, Allah’On ezelî ilmidir, o ilmin sembolik bir ifadesi olarak bize tanOtOlmOPtOr. Orada kayOtlO olanlar, geçmiP ve gelecekteki, daha doSru bir ifade ile, olacak her Peyi ilm-i ezelisi ile ve olacaSO Pekliyle ihata eden Rabbü’l-âleminin takdir edip yazmasOdOr. DahasO var… Yüce Allah, Kur’an’da, âhiret hayatOnda yaPanacak olan pek çok sahneleri, hem de canlO tablolar Peklinde bize aktarmaktadOr. Mesela Sâffât sûresinde nakledilen Pu manzara, hem Levh-i Mahfûzda kayOtlO hem de Kur’an’da. Ama henüz yaPanmamOP; fakat âhiret hayatO devreye girdiSi zaman mutlaka yaPanacaktOr. Bunda hiçbir kuPku yoktur: “Cennetlikler birbirlerine dönmü sohbet etmektedirler: Fçlerinden biri dedi ki: “Benim bir dostum vard . Bana: ‘Sen de mi öldükten sonra yeniden diriltilmeye inananlardans n? Öldü)ümüzde, topra)a ve çürümü kemi)e döndükten sonra biz sahiden diriltilip ceza çekecek miyiz!” derdi. Kar s ndakilere: “Siz onun ne durumda oldu)unu ö)renmek ister misiniz?’ dedi ve o anda dostuna bakt ... Onu tam da cehennemin orta yerinde görüp ona seslendi: “Tallahi, sen beni az kals n helâk edecektin! E)er Rabb’imin lütfu eri meseydi ben de kesinlikle ate e konulanlardan olacakt m! Hani, ilk ölümümüzden ba ka ölmeyecek ve burada azap görmeyecektik?!” dedi... Ku kusuz, büyük kurtulu i te bu (adam n ya ad ) kurtulu )dur: Çal acaklar, böyle bir hayat için durmas n çal s nlar!”157 Kanaatimizce bizimle ilgili Levh-i Mahfûz’dakiler ne ise bu sahnede nakledilenler de oradakinin aynOdOr. Âhiret hayatOnda konuPulacaklar ve bu PahsOn konuPtuklarO bir kurgu ve ona dayalO bir konuPma deSil, Allah’On ilm-i ezelîsi ile bilip bize haber verdiSi gelecekle, âhiret hayatO ile ilgili bir gerçektir. Bunu yaPayacak olan da içimizdekilerden, yani Pu dünya hayatOnda yaPayanlardan biridir… Nitekim bu yazmanOn bir dikte anlamO taPOmadOSOnO ve tavsifî olduSunu Ebu Hanife’den yaptOSOmOz bir alOntO ve onun Perhleri ile yukarOda açOklamOPtOk. 157 Saffat, 37/50-61. 40 M. Zeki Duman Kur’an’daki inzal ve tenzil kelimelerinin ifade ettiSi özel anlamlar saikOyla Kur’an’On Kadir gecesinden, Dünya SemasOnda Beytü’l- zze denilen (meçhul) bir yere veya Hz. Peygamber’in kalbine toptan indirildiSi düPüncesi, ilk defa RâSOb’On, bu iki kelimenin Kur’an’da kullanOldOklarO anlamlarO göz önünde bulundurarak ortaya attOSO ve bu anlayOPOn gerçek olup olmadOSO tartOPOlan bir konudur. Bu düPüncenin Kur’an gerçeSi ve Kur’an’daki bir gerçekle iliPkisi, dediSim gibi, tartOPOlmaktadOr. TartOPOlan bir konu, Kur’an’daki Levh-i Mahfûz gerçeSini yok saymayO gerektirmez… leride bununla ilgili makalemizde gerekli cevap verilecektir… “Mensuh ayetler(!)” meselesi de Levh-i Mahfûz gerçeSine mani deSildir. Konuyu bilgi, bilinç/nosyon sahibi bir uzman olarak araPtOran ve mesuliyetinin idrakini taPOyan ilim adamO olarak söylüyorum, Kur’an’da mensuh ayetler tartOPmasO, müteahhirun ilim adamlarOndan bir kOsmO, hatta çoSunluSu tarafOndan ve Kur’an gerçekleri bir tarafa bOrakOlarak yapOlan gereksiz bir tartOPmadOr. Halefin tartOPtOSO biçimde nesh konusu doSrudan doSruya Kur’an’On konusu deSildir, olamaz da... Zaten Selef de böyle bir tartOPmayO gündeme getirmemiPtir. Onlar Kur’an’da söz konusu olan neshi, ilgili ayetler ve bütünlükleri çerçevesinde doSru anlamOP ve böylesi yersiz ve mesnetsiz tartOPmalara hiç girmemiPlerdir; çünkü daha önceki birçok tahkik ehli ilim adamO gibi bizim de tespitimize göre, önceden indirilmiP ve hüküm içeren bir ayetin hükmünün daha sonradan indirilen bir ayetin hükmü ile kaldOrOlmasO, iptal edilmesi, deSiPtirilmesi söz konusu deSildir. Metni mensuh hükmü baki veya hükmü mensuh metni baki yahut metni de hükmü de mensuh olmakla nitelendirilen bir nesh olayO Kur’an’da mevcut deSildir.158 Kur’an’dan, Müteahhirun ilim adamlarOndan çoSunluSunun anladOSO mânâda neshe delil gösterilen ayetler, eSer tarihsel ve metinsel bütünlükleri, siyak ve sibaklarO da göz önünde bulundurularak paragraf ya da konu/pasaj bütünlükleri içerisinde okunacak olurlarsa o ayetlerin yaygOn hâlde tartOPOlan nesh’ten bahsetmedikleri görülecektir.159 Mensuh denilen ayetler de mânâ ve maksatlarO iyi anlaPOlOr ve tematik paragraf ve pasaj bütünlükleri göz önünde bulundurularak okunduklarO takdirde, o ayetlerin de mensuh olmadOklarO anlaPOlacaktOr.160 AyrOca 158 GeniP bilgi için bkz. Duman, M. Zeki, Yakup Çiçek’in Nasih Mensuh Biliminin Tefsire Getirdikleri ve Götürdükleri; Bedrettin Çetiner’in Kur’an’da Nesh Konusuna De)i ik Bir Yakla m konulu tebliSlerinin Müzakeresi, Kur’an ve Tefsir AraPtOrmalarO III TartOPmalO lmî ToplantO, 14-15 Ekim 2000, stanbul, 2002, s. 395-420. 159 Bakara, 2/106, Nahl, 16/101, Ra’d, 13/39’un meal ve tefsiri için bkz. Duman, M. Zeki, Beyanü’l-Hak (Kur’an’ n Nüzul S ras na Göre Tefsiri, ilgili yerler…) 160 Celalüddin es-Suyûtî: Ben Mensuh denilen ayetlerin nasihini de mensuhunu da titiz bir biçimde inceledim. Onlardan ancak Pu 21 ayetin mensuh olduSunu gördüm. BunlarOn dOPOndaki ayetler hakkOnda nesh sahih deSildir, demiP ve bu ayetleri kaydetmiPtir.(Bkz. Suyûtî, el-Ftkân fi Ulûmi’l-Kur’an, Beyrut, 1973, II/22, 23) %ah Veliyyullah Dihlevî de Suyûtî’nin mensuhtur dediSi 21 ayeti incelediSini, ikisi hakkOnda kuPkum var, ama onlardan ancak Pu beP ayetin mensuh olabileceSi kanaatindeyim demiPtir. (Bkz.ed-Dihlevî, %ah Veliyyullah Ahmed b. Abdirrahim, el-Fevzü’l-Kebir fî Usûli’t-Tefsir (çev. Mehmed SofuoSlu), ÇaSrO Yay. stanbul, 1980, s. 35 vd.) %atObî ise, Kur’an’da mensuh ayet bulunmamaktadOr, diyor ki, bizim kanaatimiz de o doSrultudadOr. (Bkz. 161 No’lu dipnottaki referans) Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 41 Kur’an’O indiren Allah’tOr; “Allah’On izni olmadan hiçbir peygamberin, bir ayet de olsa, getirmesi mümkün deSildir.”161 AynO Pekilde, Allah dilemediSi sürece, deSil herhangi bir insan, bir peygamber’in bile bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldOrmasO da mümkün deSildir. Öyleyse, Allah’tan ve Resulünden kesin bir belge, delil, Pahit olmadan, bir kOsOm ilim adamlarO Pu ayetin hükmü mensuhtur, diyebilmektedirler! Evet, böylesine bilimsellikten ve Kur’an gerçeSinden uzak bir tartOPma konusu bahane edilerek Kur’an’daki bir gerçek nasOl inkâr edilebilir ki? SONUÇ %an ve Perefi yüce, salt hikmet ve mu’ciz vasOflarOyla Kur’an-O Kerim Allah’On kelâmOdOr. nsanlOk âlemine en son ilahî rehber/hüdâ olmak üzere “Âlemlerin Rabbi”nden, deSiPik bir ifade ile O’nun katOndaki Levh’den indirilmiPtir. Lügatte yassO, düz satOh, yazO malzemesi, kâSOt, tahta gibi mânâlara gelen levh, Kur’an’da ve hadislerde de bu mânâlarda kullanOlmOPtOr. Bu terim, Cenab-O Hakk’On ilm-i ezelisinde mevcut olup ezelde olmasO plânlanan her Peyin yansOtOlOp kaydedildiSi “Ümmü’l-Kitab”, yani Ana Kitap, her Peyin en ince detaylarOna kadar kendisinde tafsil edilip açOklandOSO “Kitabin mübin” ve koruma altOnda bulundurulan “Kitabin meknûn” adlarOyla da Kur’an’da geçmektedir. Levh-i Mahfûz gaybla ilgili olduSu için onun hakikatini kavramak, künhüne vakOf olmak bePer için mümkün deSildir. Fakat Kur’an’da ve hadislerde tanOtOldOSO kadarOyla ona yaklaPmak ve muhtevasO hakkOnda bilgi edinmek de imkânsOz deSildir. Kur’an’da ve Hadislerde haber verildiSine göre, yüce Allah’On ezelî bilgisini sembolize edene Levh-i Mahfûz, Kur’an da dâhil tüm ilâhî kitaplarOn indirildiSi temel kaynaktOr. Son derece korunmuP olup kendisine ter temiz olanlardan baPkasOnOn eriPmesi mümkün deSildir. Göklerde ve yerde olmuP ve olacak her Pey, deSiPik bir ifadeyle yaP ve kuru tüm varlOklar, en ince detaylarOna varOncaya kadar, soyut bir biçimde bu Ana Kitap’ta kayOtlOdOr. Kur’an’da “Levh-i Mahfûz” tabiri geçmediSi için bu gerçeSe karPO çOkanlar, her Peyin daha önceden kaydedilmiP olmasOnO kadere aykOrO bulanlar, bunun bazO usul bilgilerine açOsOndan da doSru olmayacaSOnO savunanlar, ya bütün hâlinde Kur’an’O tam olarak anlayamadOklarO ya da “Usül bilgisi” dedikleri bilgilerinin doSrudan doSruya Kur’an’dan kaynaklanmadOSO kanaatindeyiz. Evet, Kur’an’da, isim olarak “el-levhu’l-Mahfûz” veya Türkçe’deki ifadesiyle Levh-i Mahfûz tabirleri geçmemektedir; ama “ üphesiz o, erefli bir Kur’an’d r, korunmu bir levhada bulunmaktad r...”162 mealindeki bu ayet de görmezlikten gelinemez. 161 Bkz. Ra’d, 13/38. 162 Burûc, 85/21, 22. Bkz. Kaf, 50/1. 42 M. Zeki Duman Kanaatimizce, Tasavvuf Ehlinin Akl- küllî, FilozoflarOn el-Aklu’l-Faal olarak da adlandOrdOklarO Levh’den maksat, kaynaklarda Levh-i Mahfûz olarak isimlendirilen Ana Kitap’tan baPkasO deSildir. Bize göre Levh ya da Levh-i Mahfûz, Cenab-O Allah’On ilm-i ezelîsinin açOlOmOdOr, bePer idrakine yaklaPtOrOlmOP sembolik bir ifadesidir. O, en azOndan Pu sonlu varlOk âlemini, kopacak olan kOyamet sürecini ve ebedi âhiret hayatOnOn tamamOnO, en ince detaylarOna varOncaya kadar kapsamaktadOr. Yüce YaratOcO, yaptOSO her Peyi bilerek yapmaktadOr. Olan ve olacak her Pey O’nun ilmi, iradesi ve izni dâhilinde ve Levh-i Mahfûz’da bulunduSu Pekliyle gerçeklePmektedir. YaratOlan her Pey, var edileceSi zaman, zemin, Partlar, tarihî ve kültürel arka plânOyla birlikte Levh-i Mahfûz’da kayOtlOdOr. Sözgelimi tüm insanlarOn yaratOlOP süreçleri, hayatlarO, öldükten sonraki akObetleri tamamen orada kayOt altOna alOnmOPtOr. Bu kitapta kayOtlO olduSu için olan ve olacak olan her Pey muhafaza altOndadOr. O nedenle var olan hiçbir Peyin kayOp olmasO mümkün deSildir. Hiç lm-i lahî kaybolur mu?! Allah Teâlâ’nOn her Peyi ilm-i ezelisi ile ihata etmiP olmasO ve bunlarOn ilm-i ezelîde olacak Pekliyle bilinip Levh-i Mahfûz’da kayOt altOna alOnmOP olmasO gerçeSi, zannedildiSi gibi, slâm’On kader inancOna aykOrO olmadOSO gibi inzal döneminde cari olan nass-olgu diyalektiSine/paralelliSine de aykOrO deSildir. Müteahhirun ilim adamlarOnOn var-yok Peklinde tartOPtOklarO Pekliyle nesh ise Kur’an dOPOndaki bir tartOPmadOr; hiçbir ayete halel getirmez. HâsOl-O kelâm Kur’an’da “Levh”den söz edilmekte, ona atOflarda bulunulmakta, bazen de onun her Peyi kaydeden “Ana Kitap” olduSu açOkça söylenmektedir… Kanaatimizce Levh ya da Levh-i Mahfûz, fark etmez… Ona iman vaciptir. Levh-i Mahfûz’u inkâr eden kimse, en azOndan Allah’On Kur’an’da haber verdiSi bir gerçeSi inkâr etmiP olacaSO için iman bakOmOndan büyük tehlikede sayOlOr! ÇalOPma hayatOmOz boyunca emelimiz, Kur’an’daki gerçekleri öncelikle Kur’an ve sahih hadisler vasOtasOyla tanOmak ve tanOtmak, “Kur’an limleri”ne konu olan kavramlarO asOl kaynaSOndan inceleyip içeriklerini açOk, net ve tam olarak doldurmaya çalOPmaktOr. Hiç Püphesiz samimi gayret bizden muvaffakiyet Cenab-O Allah’tandOr… KAYNAKÇA Abdulbaki, Muhammed Fuad, el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfazi’l-Kur’an, Beyrut, 1945. Ahmed, Ahmed b. Muhammde b. Hanbel (v. 241/855), el- Müsned, Beyrut, tsz., (I-VI). Âlûsî, Ebu’l-Fadl %ihâbuddin es-Seyyid el-BaSdâdî, (v. 1270/1854) Rûhu’l-Meânî, fî Tefsîri’lKur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Bulâk, 1301 h., (I-V). AteP, Abdurrahman, “Tefsir GeleneSinde Levh-i Mahfûz DüPüncesi”, Fslâmî Ara t rmalar Dergisi, Ankara, 2003. AteP, Süleyman, Yüce Kur’an’ n Ça)da Tefsîri, Yeni Ufuklar NePriyat, stanbul, 1988, (IXI). Benli, Abdullah, Kur’an- Kerim’de Ar , Kürsî, Kalem-i A’lâ ve Levh-i Mahfûz (YayOmlanmamOP Lisans Tezi), Kayseri, 1988. Levh-i Mahfûz Ve Kur’an 43 Beydâvî, Nasruddin Ebû’l-Hayr Abdullah b. Ömer, (v. 685/1286), Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Kahire, 1968, (I-II). Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. smâil, (v. 256/870), es-Sahîh, st., 1315 h. tarihli baskOsOndan ofset, 1979, (I-IV). Bursavî, smâil HakkO, (v. 1137/1724), Rûhu’l-Beyân, st. 1389 h. (I-X). Cevherî, smâil b. Ahmed, (v. 393/1003), Tâcu’l-Lu)a ve S hâhu’l-Arabiyye, Tahkik: Ahmed AbdulSafûr Attar, Kahire, tsz., (I-VI). Cîlî, Abdu’l-Kerim b. brahim, Fnsan- Kâmil (çev. Abdulaziz Mecdi Tolun), z YayOncOlOk, stanbul, 2002. Cürcânî, Seyyid %erif Ali b. Muhammed (v. 816/1413), Ta’rifât, st. 1318 h. Çantay, Hasan Basri, Kur’an- Hakim ve Meal-i Kerim, st. 1969, (I-III). Derveze, Muhammed zzet, et-Tefsiru’l-Hadîs, %am, 1962, (I-IV). Dihlevî, %âh Veliyyullah Ahmed b. Abdirrahîm, (v. 1176/2769), el-Fevzu’l-Kebîr fî Usûli’tTefsir, Trc. Mehmed SofuoSlu, st. 1980. Duman, M. Zeki, Beyânü’l-Hak (Kur’an’ n Nüzul S ras na Göre Tefsiri), Fecr YayOnevi, Ankara, 2006. ______ Vahiy Gerçe)i, Fecr YayOnevi, Ankara, 1997. ______ Kur’an ve T bba Göre Fnsan n Yarat l ve Tüp Bebek Hadisesi, Nil YayOnlarO, zmir, 1990. ______ Yakup Çiçek’in Nasih Mensuh Biliminin Tefsire Getirdikleri ve Götürdükleri; Bedrettin Çetiner’in Kur’an’da Nesh Konusuna De)i ik Bir Yakla m konulu tebliSlerinin Müzakeresi, Kur’an ve Tefsir AraPtOrmalarO III TartOPmalO lmî ToplantO, 14-15 Ekim 2000, stanbul, 2002, s. 395-420. Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-EP’as es- Sicistânî, el-Ezdî, (v. 275/888), es-Sünen, (thk: zzet Ubeyd ed’-De’âs), %am, 1969, (I-V). Ebu Hanife, Numan b. Sabit (v. 150/767) el-F khu’l-Ekber, (Mustafa Öz, Fmam- Azam’ n Be Eseri), M.Ü. lahiyat Fakültesi YayOnlarO, No: 49, stanbul, 1992. Ebu’l-Muntehâ, erhu’l- F kh ’l-Ekber, stanbul, 1984. Ebu Zeyd, Nasr Hamid, Flahî Hitab n Tabiat (çev. Mehmet Emin MaPalO), Ankara, 2001. ElmalOlO, Muhammed Hamdi YazOr, Hak Dini Kur’an Dili, stanbul, 1960, (I-IX). Erdem, Hüsameddin, “DE ZM”, DFA, IX/109-111. Farabî, Ebu Nasr, Kitabu Ârâi Ehli’l-Medineti’l-Fâd la (thk: Dr. Elbir Nasrî Nadir), Beyrut, 1991, Gazalî, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed (v. 505/1111) Mi kâtu’l-Envâr, Bedir YayOnevi, stanbul, 1966. ______ Fhyâu Ulûmi’d-Din, Beyrut, tsz. (I-IV). bnü’l-Arabî, Ebu Bekir Muhammed b. Abdillah (v. 543/1153), Ahkâmu’l-Kur’an, (thk: Muhammed el-Bicâvî), Beyrut, tsz. (I-III). bnu’l-Esîr, Ebû’s-Saâdât el-Mübârek b. Muhammed el-Cezerî (v. 606/1209), en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs ve’l-Eser, Beyrût, 1963 (I-V). bn Kesir, Ebû’l-Fadl smâil b. Kesir el-KurePî ed-DOmOPkî 774/1372), Tefsiru’l-Kur’âni’lAzim, Kahire, tarihsiz (I-IV). bn Kuteybe, Ebu Mahmud b. Muhammed, Tefsiru Garâibi’l-Kur’an, Beyrut, 1978. bnu Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvinî (v. 275/888), es-Sünen, thk: Muhammed Fuâd Abdulbâkî, MOsOr, 1975, (I-II). bn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem, (v. 711/1311) Lisânu’lArab, Beyrut, 1968 (I-XV). Karaman, Hayreddin ve ArkadaPlarO, Kur’an- Kerim ve Aç klamal Meali, Türkiye Diyanet VakfO YayOnlarO, Ankara, 2005. Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (v.671/1272), el-Cami’ li Ahkâmi’lKur’ani’l-Azim, Kahire, tsz. (I-X). 44 M. Zeki Duman KuPeyrî, Abdulkerim, Ku eyrî Risalesi, (YayOna hazOrlayan: Süleyman UludaS), Dergâh YayOnlarO, stanbul, 1978. Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket fi’l-Uyûn (Tefsîru’l-Maverdî), Beyrut, tsz. (I-IV) Müslim, Ebû’l-Huseyn Müslim b. el-Haccâc el-KuPeyrî en-Nisâburî (v. 261/874), es-Sahih, Tahkik: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Kahire, 1955 (I-V). Nehcuvanî, %eyh Nîmetullah b. Mahmûd, el-Fevâtihu’l-Flâhiyye ve’l-Mefâtihu’l-Baybiyye, stanbul, 1325 h. Nesaî, Ebu Abdirrahman Ahmed b. %uayb b. Ali b. Bahr b. Sinan b. Dinar (v. 303/915), Sünenü’n-Nesaî (C. Suyutî’nin Perhi ve mam es-Senedî’nin haPiyesi ile), Beyrut, tsz. (I-IV). Nesefî, Ebû’l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Muhammed (v. 710/1310), Medâriku’t-Tenzîl ve Hakaiku’t-Te’vil, Kahire, 1967, (I-IV). PakalOn, M. Zeki, Osmanl Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü)ü, stanbul, 1983. RâSOb el-Isfehânî, el-Huseyn b. Muhammed el- sfehanî (v. 502/1108), el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân (NePre hazOrlayan: Muhammed Ahmed Halefullah), Kahire, 1970. Râzî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer b. Huseyn el-KurePî (v. 605/1208), Mefâtîhu’lBayb (Tefsiru Kebîr), Tahrân, kinci baskO, tarihsiz (I-XVI). Seyyid Kutub (v. 1386/1966), fî Z lâli’l-Kur’an, (Trc. Salih Uçan, Vahdettin nce), stanbul, 1989, (I-X). Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr (v. 911/1505), el-Ftkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, Beyrût, 1973. %atObî, Ebu shak, el-Muvafakat fî Usuli’ - eri’a, Kahire, tsz. (I-III). %evkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (v. 1250/1834), Fethu’l-Kadir beyne Fenneyi’rRivaye ve’d-Diraye min Flmi’t-Tefsir, %am, (I-V). Taberî, Ebû Câfer Muhammed b. Cerir (v. 310/922), Câmiu’l-Beyân an-Te’vili’l-Kur’ân, Kahire, 1945, (I-XXXI) Tehânevî, Muhammed b. A’lâ b. Ali el-Fârûkî, Ke âfu Ist lâhâti’l-Fünûn, Beyrut, tsz. (I-III). Tirmizî, Ebû sâ Muhammed b. sâ es-Sevre (v. 279/892), es-Sünen, Kâhire, 1937, (I-V). UludaS, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlü)ü, Marifet YayOnlarO, stanbul, 1991. Yavuz, Yunus %evki, “Acbu’z-zeneb”, DFA, stanbul, 1988, I/319. YeSin, Abdullah (ve ArkadaPlarO), Osmanl ca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügât, stanbul, 1978. ZemahPerî, Ebû’l-KâsOm Carullah Muhammed b. Ömer el-Hârizmî (v. 533/1143), el-Ke âf an Hakâik ’t-Tenzîl ve Uyûni'l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vil, Beyrût, tarihsiz (I-IV)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...