31 Mayıs 2019

GİZLİ KİTAPLARDAKİ GİZLİ İLİMLER

GİZLİ  KİTAPLARDAKİ    GİZLİ İLİMLER
Yazı Dizisi I 
Havas İlmi  - Havas kitabı
Cifr
Ebced
Buni risalesi
Uzun Firdevsi   Davetname.
Cinler  - İfritler – Melekler -  Kutup  denen  idareciler
Derleyen:  Burhan Sanus
Dünyanın muhtelif memleketlerinde bazı kütüphanelerde  el yazması gizli kitaplar  halkın okumasına açık olmayıp Gizli kasalarda saklanmakta ve sadece araştırma yapmak isteyen veya( initié ) bilgisi yeterli olanlara özel izinle Okumaya verilmektedir.

Yukarıda yazdığımız bu gizli kitaplardaki mevzularla ilgili olarak  sırası ile sizlere bilgi vermeğe çalışacağız.
Havvas İlmi :

HAVVASIN ÖZÜ:Havas ilmi genel kanıdaki düşüncelere rağmen sadece harflerin ve sayıların, esmaların veya ayetlerin sırlarından, hikmetlerinden faydalanılarak çeşitli etkiler elde etmek için esmanın veya ayetin kendisi ya da vefki ve bunlara bağlı harf ve sayılar ile tılsımlar kullanılarak ve bu sistem üzerine kurulmuş basit bir ilim veya ilmin metodu değildir.

Bu ilimlerin kendisine has özellikleri ve konuları vardır, bu ilmin kendisi ve lisanı evrenseldir. Bu ilimler ruh ve madde ile canlı ve cansız ile harfler ve rakamlar ile yıldız ve burçlar ile nebulalar ve galaksiler ile ses ve renk dalgaları ile kısaca kainatta daha genişi evrende her şeyle bağlantılıdır.

Bu ilim asırlardır gelmiş geçmiş alimlerin ve ulemanın bir sır gibi gizlediği ve açıkça öğretmediği ve öğretmekten de çekindiği vebal altında kalmaktan korktuğu ilimlerdendir. Bu ilimler de başarılı olmanın ve zarar görmeden ilerlemenin bazı şart ve usulleri vardır. 

Havas ilmini bilmek ve öğrenmek için önceden bilinmesi gereken kurallar ve önemli noktaları sırası gelince özet olarak anlatmağa çalışacağız, ama bundan önce bilinmesi gereken bu ilim yıldızlar ilminden bilinen veya bilinmeyen sırlarla alemi semalardan gelmiştir. 
Bu ilim insanlardan önce yani arz oluşmazdan evvel ruhani alemlerde mele küt ve cinler aleminde bilinen ve kullanılan birçok gizlilikleri, esrarı ve acayipliği içinde gizlemiştir.


Yaşamış olduğumuz bu maddi alemin yasaları ve fiziksel oluşumları manevi alemlerin etki ve yasalarıyla meydana gelmektedir. 
Bu ilmin kullanılışı melekler ve cinlerden sonra çok eski kavimler ve uygarlıklar tarafından kullanılmıştır bu manevi yasaları öğrenip etkilerine göre gerektiği şekilde uygulamışlardır. 
İnsanlar bu bilgileri çok çeşitli yollardan elde etmişlerdir. 

Hatta kimilerine göre mana aleminden gelen varlık veya varlıklar bazı insanlara bu ilmi ve kullanma metodunu öğretmişlerdir. 
Bu anlattığıma örnek; Bakara süresi 102. ayetinde olan Harut ve Marut isimli iki meleği örnek olarak verebiliriz.

Gerek ruhani varlıklar veya cinlerin bildiği  kelamlar, bizzat insanlar için indirilmiş kutsal kelamları veya esmaları gizlemek ya da rumuzlamak amacıyla çeşitli şekiller, çizgiler veya tılsımlardan oluşan birtakım sayılarla sembolleşen vefkler ve tılsımlar oluşturulmuştur. 

Bazen de sırf sayılar kullanılarak bu ilim de çok çeşitliliklerle beraber çelişkiler de görülmektedir. Zıtlık veya yanlışlıklar ise bu ilimler kaynağından öğrenilmeyip kolaycılık (Kopyacılık) yolu seçilmiştir. 
Günümüzdeki kitaplar da görülen veya kullanılan tılsımlar yanlış zaman veya yanlış mekanlar da şart ve kaidelerine riayet edilmeden yazılıp hazırlandığından yapılan bir işin çoğu zaman neticeye ulaşmadığını görürüz. 

Bir de işi karıştıran esas mesele bu tılsım, sembol veya yazıların ilahi isimler ve semboller olmayıp cinler, periler veya ruhani varlık isimlerinden olduğu ibarettir. 
Veya çok daha iyisi melek üt aleminden bir melek ismi olduğudur.
Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şudur: Tılsım yazarken eskilerin kullandıkları diller ve yazılar çok eski kavimlerin dillerine göre yazıldığı için günümüze gelene kadar bir çoğu unutulmuş bir çokları da tahribatlara uğratılmıştır. 

Bu uygarlıklara ve dillere örnek olarak Mu uygarlığı Atlantis kavimleri ve eski kipti ırkı ile eski İbranice,eski Süryanice ve eski Arapça nın bazı lehçeleri ve eski Mısır yazıları, lehçeleri ve alfabeleri ki; bugün bunların bir çoğu unutulmuştur

Ve daha sonra esma ve ayetlerin manevi etkisini kullanma halidir ki; bu da bazı şartlara bağlıdır... Bunlar da özet olarak esma ve ayetlerin anlam ve etkilerinin kudretini bilmektir. Bu halde kendi içinde guruplamaktır. 
Bunları da şöyle özetleyelim; esma veya ayetin bilinen anlamının yanında bir de batını (gizli) anlamları vardır. Bunlar etki olarak farklı sonuçlar verirler ve sen bilmelisin ki; Kur’an –ı Kerim’in anlamının anahtarını yüce Allah (c.c.) peygamberleri ve onun evliya kullarına ve rahmani olan meleklere lütfetmiştir. ,

Şimdi bunu sana biraz daha açayım şöyle ki; sözleri ruhsuz bedenler olarak düşün yani cansız cesetlerin hali olarak işte bu cesetlere ruh vermek sözlerin insan dilinden kelam olarak çıkmasıdır. Ama bu çıkışın mertebeleri ve kudretleri farklı farklıdır. Buna da kelam ilmi derler. Eğer sen hakkıyla dilden çıkan sözlere ruh yüklersen bu durum mecazi anlamdadır. 
Bu yükleyişle onu kudretlendirebilirsen o kelamla amaçladığın etkiyi hemen elde edersin. Çünkü kudretlenmiş ruhlar yani yüklenmiş sözler etki sahibidirler ve etkileyici olmasının yanında etkileyicileri de harekete geçirendirler.
Bu sırları sana biraz daha açayım bilmiş ol ki; bunların şekli ise iç içe girmiş daireler gibidirler. Yani dairelerden maksat sırların sırlarla örtülü olduğunu anlatmak istedim. Bir sır kapısını geçmekle mana alemine geçtiğini zannetme araladığın her sır kapısının ardından yeni bir sır kapısı karşına çıkacaktır. 
Bu sırlar aleminden geçiş süresince karşına çıkacak olan bir sürü engeller olacaktır. Bunları aşmanın yolu başta ihlas olmakla beraber kuvvetli bir iman yapısı irade ve teslimiyet gerektirmektedir. Bu geçeceğin sır kapılarını her araladığın da başka bir zaman ve boyuta geçeceksin. Tabi ki; sırları çözmekle bitiremezsin. 

Bu böylece devam eder gider. Bilmen gereken bilgi sorumluluk yükler ve gizli sırlar insana her zaman mutluluk vermez. Bu hal vefk ilminde görülür. Şöyle ki; nasıl harf üzere tertip olan vefkler nesneye ve cesede, sayı ile tertip olan vefkler ise ruha ve ervaha, karma olanlar ise her ikisine de etki ederse bu daireler de iç içe her hali kapsar ve halden hale geçirtir. 

Hal diliyle sana sırları tabir eyler her ilimden birer nebze tattırır. Bilmiş ol ki; rakamların, vefklerin ve çizgilerin ya da tılsımların ki; bunlar da harf ve rakamdır. Bunların da kendilerine özgü incelikleri ve hassaları vardır. Bunların da cümlesinin sırları sırlarla gizlidir. Yani özün özünden gelir. 

Bunların ve cümlesinin şifa, sevgi, nefret, hikmet ve kahriye v.s. ile ilgisi bu türden etkilerledir. İşte sana anlatılan bu havas ilminin özü dediğimiz halin de hali dediğimiz sırlarla örtülü sırlar dediğimiz hikmet ve ilim ve marifet ile ervahın ve büyük zatların öğrenilen ve öğretilen esma ve ayetlerle harflerin, sayıların, burçların, yıldızların, maddelerin, bitkilerin, hayvanların, canlı ve cansız nesneler üzerinde etkileriyle insanlar üzerinde dahi nebat ve hayvanata karşı şifa ve sevgi, nefret ile hassalarını inceler ve ayrıca öz olan ilim de; mevsimlerin belli mekanların, kara parçalarının, denizlerin ve ruhani alemlerdeki varlıkların, cinlerin, perilerin ve meleklerin etkili güçlerini ve ilahi bazı güç ve kudretlerin rica yada minnet edilerek şifa, sevgi ve nefret etkisi ile ve bunun dışında kalan halleri elde etmek için öğrenilen hallerdir.

Bu ilimler de bir de ebced ile başlayıp cifir ile devam eden ve ismi harf ilmi olarak bilinen ledün ilmi ve hal ilmi ile birleşen ve bunların tamamının özünü kapsayan özün özü dediğimiz sözün sırrı gelir. 

Ehli isen dinle marifetten hikmet eyle velakkin bu anlatacaklarım öyle kişiler içindir ki; onlar anlatacaklarımızı anlar ve de hakkıyla uygular. Bu yazdıklarımızı kavramaya çalış basit bir ilimmiş gibi yırtıp atma anlatacağım şeyleri anlatmam tabi ki olanaksız. 

Çünkü boynumuzda vebal olur,anlayan olur anlamayan olur, nasihate uyan olur uymayan olur, ehli olana kapalı kapı yoktur, kalbi saim olana rumuza gerek yoktur. Bu anlatacağımız olayların gerçekleşmesi ile değil olayların olacağı zamanların yaklaşmasıyla anlayacaksınız. 

Biz bu imajları ve manaları sisle kaplı bir vadiye dağıttık ama bu gerçekleri ruhsal saflığa ve hikmete ve marifete ulaşmış mütevazi insanlardan saklamadık hatta açıkça anlattık. Hele nur yüzlü insanlardan hiç saklamadık. Yüzünde nur olanın kalbinde hikmet pınarları vardır.

Kalbe akan ilhamlar beyinde inkişaf eder, ruhunda ilim deryasına dönüşür. Sen o derya da bir gemi aklın ve vicdanın da kaptanın olur ve bunlar ruhun da ve ruhun da Ruh’u Sultan’da son bulur. Kendine kaptan yaparsan nefsini yolculuğun ve seyrin Şeytan ile birlikte yok olur.

Cifr:

GAYB. EBCED HESABI –CİFR HESABI
Şifreler Gelecekten  Haberler

Dinlerde  Kutsal Kitaplarda Şifre kullanmak Yahudilik ve Hıristiyanlık Dinlerinde uygulanan bir usuldür..
İslam’da Kur’an da şifre veya gizli herhangi bir Kehanet diyebileceğimiz saklanmış bilgi yoktur. Kur’an-ı Kerim insanları
Bilgiye sevk etmek için gönderilmiş bir kitaptır.

Onda şifre ,rumûz gibi gizli şeyler aramak gelecekten haberler çıkarmak Kuranın ana
Gayesine ters düşmektedir.  Son zamanlarda bir moda haline Gelen Kuranın şifresini çözmek ve ileriden (gayb) uydurma haberler vermek sadece Para ve Şöhret sahibi olabilmek için bazı yazar geçinenlerin uydurmalarıdır.
Yahudilik ve Hıristiyanlık ta kullanılan ve Kabalistik hareketin öncülüğünde Tevrat’ın batıl bir yorumu olan Zohar’da
Harflerin sırlarına dayanan bir ilimden söz edilmekte ve bu Kabalistlerin en önemli kitaplarından biri olan Sepher Yetzirad’da izah edilmiştir. ( bir sonraki bölümde anlatacağız)
Musa ‘nın yakınlarına öğrettiği “ilmi esrar” ve Hıristiyan Din Kültüründe Augustinius gibi dini önderlerin yazılarında “Cifr” ilmi
ne dair bir çok örnek gösterilmiştir.

İslam da bu tür iddialar ilk defa Şii çevrelerde ortaya atılmışVe Hz. Ali nin Kuranın batınî manalarını Hz. Muhammetden öğrenmiş  ve insanların ihtiyacı  olan bütün bilgileri kuzu veya oğlak derisine yazarak  el- Cefr ve el-Câmia adlı iki eser ortaya çıkarmıştır. Ve yine iddialara göre bu kitaplarda yazılı bilgilerle Bütün eski peygamberlere verilen gizli bilgiler ile kıyamete kadar
Olan sürede meydana gelecek hadiseler burada belirtilmekte ve Bunlara karşı alınacak çözümlerde yazılmıştır. Ancak bu bilgileri
Ehli- beyt dediğimiz alim ve ileri  gelen imamlar çözebilecek Rumûz ve şifrelerle doludur. Oysa Hz Ali  “ Kim bizim okuduğu-
Muz Kitab’ın ve şu sahifenin dışında bir şey olduğunu iddia ederse Yalan söylemiştir.” Mevzubahis sahifede de zekat ve diyet hükümleri nin yazılı olduğu söylenir.

Diğer bazı Şii kaynaklara göre yukarıda belirtilen kitapları yazarak Cifr ilmini kuran Cafer-i Sadık dır. Cafer’in talebesi olan sonradan İslam adet ve kurallarının dışına çıkıp  kendini Tanrılaştıran ve Şianın İsmailiyye kolunu kuran Ebu’l-Hattâb el –Esedi  bu kitabı
Temel olarak kabul etmiştir.

CİFR İLMİ ve EBCED İLMİ

Cifr ilmi ile Ebced ilmi arasındaki en büyük fark Ebced gerçekleşmiş  olanın Cifr ise gerçekleşmesi muhtemel olanın ilmidir.
Cifr ilmine göre  varlıklarla harfler arasında gizli bir ilişki vardır. 

Arap alfabesini meydana getiren 28 harf    şemsi  ve kameri 
Olmak üzere ikiye ;  Ebced’eki sıraya göre ilk yedisi ateş, ikinci Yedisi hava . üçüncü yedisi su ve dördüncü yedisi ise toprak olmak
üzere dörde ayrılır. Harflerin kullanışı onlara verilen bu manalara göre değerlendirilir. 

Yine ebced sıralamasına göre bu harflere sayısal  değerler verilir. Ve bu sayılara verilen rumûzlar la olan ilişkilerini manalandırırlar. Daha sonra Muhyiddin ibn Arabi harflerle varlıklar arasında  sıkı bir ilişki olduğunu söylemiş ve harflerin sırlarına Vakıf olan kimsenin istikbalde vuku bulacak bütün olayları keşfedebileceğini  belirterek  El Futuhatu ‘l Mekkiye adlı eserinde harflerin değerlerine geniş yer ayırmıştır.

Önce şunu belirtelim ki sayılara ve harflere belli birtakım manalar yükleyerek bunlarla olaylar arasında irtibat kurmayı amaçlayan Cifr ilmiyle ülkemizde ileri sürülen “kuranın şifresi”nin hiçbir alakası yoktur. 

Cifr ilminde beli prensiplere riayet edilip beli
Kurallara uyularak hareket edilirken Kuranın Şifresi komedisi bir Şarlatanlık tan başka bir şey değildir. Zira ne bir kural nede bir prensip vardır. Ve amaca erişmek için her türlü sahtecilik yapılmaktadır.

Neticede Kur’an insanları bilgiye vakıf etmek için gönderilmiş Bir kitaptır onun içine gizli manada bazı sırlar saklamanın manası ne olabilir ki; ayrıca Peygamberimiz hakkında Kur’anda “ o gayba ait haberlerde cimrillik etmez “ ( intifar 24 ) denmiştir. 

YaniPeygemberimiz ( gayb) gelecek veya gizli olan kayıp olan manasında ne biliyorsa cimrilik ( saklamak) etmeden onu halkına haber
Vermiş olması gerekirdi zira onun vazifesi Kur’anı ümmete açıklayıp izah  etmektir “


Tür: Harfin Türkçe telafuzu ve yazılışı
Arap: Harfin arapça yazılışı ve okunuşu
Değer:  Harfin EBCED’e göre değeri
Bu Hesap yöntemi çok eski tarihlere kadar uzanan ve daha henüz Kuran indirilmeden önce kullanımı çok yaygın olan bir yazım şekli
dir. Arap tarihinde geçen bütün hadiseler harflere rakam değeri verilerek yazılırdı ve böylece olayın geçtiği tarih te kayda alınırdı.
Bu tarihler her kullanılan harfin özel rakam değerlerinin toplanmasıyla elde ediliyordu.

Ebced Hesabı diye adlandırılan bu ilme göre “ ebced, hevvez, hutti, kelemen “ kelimelerinde ilk harfin değeri  bir , ikinci harfin değeri
İki  şeklinde onuncuya kadar harflerin değeri birer birer artırılır.Onuncu harften itibaren sırasıyla harfler onar onar artırılır, Yüz değerini taşıyan harften itibaren de her harfin değeri Yüzer yüzer artırılır, Böylece son harf bin değerindedir.
Zamanla ayrı ayrı harfler rumûz gibi kullanılırak bunlardan mana çıkarma alışkanlığı doğdu ve bu suretle “ İlmu’Cefr “ tabiri “ İlmu’l – Huruf “ manasında kullanılmağa başlandı.
Allah hiçbir kimseye gaybden haber verme hususunda ilmi bir yetenek vermemiştir. Peygamberimizin dediği gibi “ Gaybın anahtarı  beştir. 
Onları ancak Allah bilir”(lokman 34) “ Kıyametin ilmi Allah katındadır.Yağmuru o indirir.Rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez.
Hiç kimse nerede öleceğini bilmez.” Bu 5 husus  mutlak Gayb’dır
Ve bunu Allah haricinde kimse bilemez.
Allah tarafından gayb’ı bilme kudreti Peygamberlere ve bazı din Alimlerine verilmiş bir  özeliktir.
Hz. İsa “ Ben size Rabbinizden bir mucize getirdim . Çamurdan kuş  şeklinde bir şey yaparım , ona üflerim , Allah ın izniyle hemen kuş oluverir” Kurandan “ Hz. Yusuf dedi ki ‘ Size rızk olarak verilen yemek size gelmeden önce onu size haber veririm. Bu Rabbin bana Öğrettiği şeylerdendir’”. Hz Musa ve Hızır da gaybi bilgiye muttali olanlardandı ( Kuran Kehf 65-82)
Cifr’i ve Gaybı bilmeye dair hiçbir emin dayanak yoktur. Eğer böyle bir şey olsaydı bu elbette gelişir ve herkes bunu öğrenirdi.
Allah hiç kimseye gaybdan haber verme husussunda bir ilim ve yetenek vermemiştir. Yalnız bazı Peygamberlere bazı özelikler tanımıştır.
Araştırmacı ve din alimleri  “ Cümmel esabî “ diye adlandırılan Cifr hesabına karşı çıkmışlardır.

EBCED HESABI :

"Ebced" kelimesi, Arap alfabesindeki harflerin kolay ezberlenebilmesi için, harflerin birleştirilmesiyle meydana gelen 8 anlamsız kelimenin ilkidir. Ebced, ilk kelimenin adı olduğu gibi, aynı zamanda diğer kelimelerin tümünün de adıdır.

Yani ebced, eski alfabeye verilen addır. "Abcad, ebicad, ebiced ve abucad" da denmesine rağmen tutunmuş şekli ebcedir. 8 anlamsız kelime soldan sağa doğru şöyle sıralanır: Ebced, Hevvez, Hutti, Kelemen, Sa'fas, Karaşet, Sehaz ve Zazağ. Son kelime "Zazığlen" veya "Zazağlen" şeklinde de okunmuştur. Ebcedin menşei hakkında çok şeyler söylenmiştir. Bunların pek çoğu rivayetlerden oluşmaktadır. Alfabeyi oluşturan 8 kelimenin ilk 6'sının Medyen ülkesinin krallarının adları olduğu; 6 şeytanın adı olduğu; haftanın günlerinin her birinin
adı olduğu; ilâhî isimlerin baş harfleri olduğu; Hz. Adem 'in cennetten kovuluşunun evreleri olduğu; İlâhî emirleri ve yasakları verdiği; Pers hükümdarı Sâbûr'un çocuklarının adları olduğu vs. gibi birbirinden farklı rivayet ve yorumlara konuyla ilgili kaynaklarda sıkça rastlanmaktadır. Bunun yanı sıra ebcedi dinî motiflerle açıklayan kaynaklar da vardır.

Ebced Hesabı
Ebcedin en büyük özelliği "Ebced hesabı" adı verilen bir işlemde kullanılmasıdır. Buna göre, ebced ifadesindeki her harfin bir sayı
değeri vardır ve bu değerlerden istifadeyle bir çok konuda pek çok işlemler yapılmıştır. İşte bunların her birine bu hesabın adı verilir. Ebced alfabe düzeninin harfleri 1'den 9'a, 10'dan 90'a, 100'den 1000'e doğru numaralandırılır.

Ayrıca bu alfabede gözükmeyen "pe" harfi "be " gibi, "çe" harfi de "cim" gibi kabul edilerek onların sayı değerlerini alır.Eskilerin "hisâb el-cümel" dedikleri, ebced hesabının 4 çeşidi vardır: "Büyük", "en büyük", "küçük" ve "en küçük" ebced hesabı. 

Yukarıdaki tablo, eskiden büyük ebced (cümel-i kebîr) olarak ele alınmış, ama bugün küçük ebced (cümelsağir) olarak değerlendirilmektedir. Kullanıldığı Yerler Ebced alfabe düzeninde her bir harfin bir rakama tekâbül etmesi keyfiyeti, Türk-İslâm kültüründe, hemen hemen her sahaya yayılan bir kullanımı ortaya koymuştur. Rakamla ifâde edilecek şeyler yazıyla, yazıyla ifâde edilecek şeyler de rakamla sembolize edilir
olmuştur.

Kullanıldığı yerler kısaca şöyle sıralanabilir:

Günlük ihtiyaçlarda:
Özel notlar ve ticarî ilişkilerde kullanılmıştır. Meselâ: 100 akçe alacağı olan birisi alacaklı olduğu kişiye bir kağıt üzerinde bir kaf harfi yazıp gönderince hem alacağını istemiş, hem de konuyu aracıdan saklamış oluyordu.

İsim sembolü olarak:
İki veya daha fazla kelimenin sayı değerlerinin aynı olmasından istifadeyle birini söylemekle diğeri kastedilmiş kabul
edilerek halk arasında kullanıla gelmiştir. Meselâ: "Muhammed" kelimesi 92'dir. "Aman' kelimesi de 92'dir. "Mevlevî" kelimesi de 92' ettiğinden bu kavramlar arasında bir alaka kurulmuştur.

En meşhurlarından biri şudur:
Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsavidir Anınçin aşıkın zikri amandır ya Resulullah .Keza bu konuda ilim = amel = say kelimelerinin sayı değeri 140'dır. Hem sayı değeri itibariyle hem de anlamca aralarında bir irtibat vardır. Hilâl, lâle ve Allah lafzı da sayı değeri bakımından 66 etmektedir. Bu husustan dolayı kültürümüzde hilâl ve lâleye daha özel bir yer verilmiştir

Çocuğa isim verilirken:
Doğum tarihinin bir kelime veya bir, iki isimle belirlenmesidir. Hangi isimler çocuğun doğduğu seneyi ebced hesabıyla verirse, o isimlerden biri çocuğa verilmiştir. Meselâ: H. 1311'de doğan çocuğa "Mahmud Bahtiyar", "Süleyman Hurşid", "Yusuf Mazhari', "Ömer Rıza" ve "Recep Servet" gibi isimlerden biri verilebilir. Çünkü bunların her biri 1311 etmektedir.

Kitap ve Makalelerde:
Eskiden kitapların önsöz, giriş, takdim sayfaları ile numara almayan sayfalar hep ebced alfabesine göre numaralandırılmıştır.
Kitapların ay ve sene kayıtları, yazı bölümleri ve madde başlıkları hep ebced düzenine göre tanzim edilmiştir.

Resmi devlet kayıtlarında:
Devlet arşivlerinde yer alan birçok resmî belgeler, tutanaklar, fezleke ve mazbatalar, tarihler başta olmak üzere vak'anüvis kayıtları, vakıf kayıtları ile sayım ve envanter hesapları hep bu hesaba göre tanzim edilmiştir.

İlimlerde:
Fizik, matematik, geometri ve astronomide sıkça kullanılmıştır. "Sa'fas" kelimesinin harfleri kullanılmıştır. Astronomide büyük rakamlar
"ğayn" harfinin birkaç tekrarı ile de sağlanabilmiştir. Ebced hesabı, musikide de kullanılmıştır.
Buna göre sesler ve perdeleri ebced alfabe düzeninden istifade edilerek oluşturulan bir "ebced notası" ile belirlenmiştir. Bu hesabın en çok
kullanıldığı yerlerden biri hiç şüphesiz mimarlık tır. Özellikle Mimar Sinan, eserlerinde, boyutların modüler düzeninde çok sık kullanılmıştır. Temeli İslâmi kavramlardan oluşan bu hususa birkaç misal verelim: Süleymaniye’de zeminden kubbe üzengi seviyesi 45, kubbe alemi 66 arşın yüksekliktedir. Ebced'e göre "Âdem' 45, "Allah" lafzı da 66 etmektedir. Yine Selimiye'de de kubbeyi taşıyan 8 ayağın merkezlerinden geçen dairenin çapı 45 arşındır. Kubbe kenarı zeminden 45, minare alemi buradan itibaren 66 arşındır. Süleymaniye ve Selimiye'nin görünen silüetleri 92 arşındır ki, bu da "Muhammed" kelimesinin karşılığıdır.

Cifr ve Vefk ilimlerinde :
Ebced hesabı ayrıca cifr, vefk gibi ilimlerde, astrolojide, define aramada da kullanılmıştır.

Tasavvuf ve Din ilimlerinde :
Ebced hesabının tasavvuf ve din ilimlerinde kullanıldığına şahit olmaktayız. Özellikle "Kelime-i Tevhid" veya "Esmâ-i Hüsn"a"dan bir ismin kaç aded zikr edileceği ebced tablosuna göre tayin edilir. Kur'an tefsirlerinde ve hatta Kadir gecesinin tayininde de ebcedin kullanıldığını bilmekteyiz.

Tarih düşürmede :
Ebced hesabının en fazla en fazla kullanıldığı yer hiç şüphesiz tarih düşürmedir. Bunun için o olayın tarihini verecek ustalıklı bir kelime veya mısra söylenir ki, hesaplandığında o olayın tarihi ortaya çıkar. İşte "tarih düşürme sanatı" adı verilen bu sanat divan edebiyatı boyunca kullanılmış ve bütün kültür varlıklarımızın kitabelerinde yer almıştır.

Eski ve gelecek olayların tarihlerini bulmada:
Özellikle Kuran-ı Kerim ve hadislerden yapılan çalışmalarla geçmiş ve gelecek olaylara ait tahminler yapılmıştır. İstanbulun Fethinin "beldetun tayyibetun..."cümlesinden çıkartılması gibi. Bediüzzaman said-i Nursi'nin Sikke-i Tasdik-i Ğaybi adlı eserinde bununla ilgili çok sayıda örnek bulunmaktadır.

Burada size  Gizli kitaplarda bulunan  bilgilerden bazılarından açıklamalar ve örnekler verdik  bir dahaki  sayımızda

Burini risalesi Uzun Firdevsi nin Davetnamesi
   Cinler – İfritler – Melekler –Kutup denen İdareciler   vs.... ile ilgili bilgiler vereceğiz.

Bu yazımızla aktarılan bilgiler bir çok gizli kitap ve kaynaktan derlenmiş olup sadece okurlarımızı bilgilendirmek için  yazılmıştır.
Editör
parapsikoloji



GİZLİ KİTAPLAR GİZLİ BİLGİLER

dizisinin ikinci bölümünde Cinler  İfritler ve Meleklerle   ilgili bilgiler veriyoruz. Bu bilgiler eski  ve halen yaşamakta olan  İslam Dini Ulemalarının yazıları  ve kitaplarından derlenmiştir.
Bu yazıdaki bilgilerden Dergimiz hiçbir  şekilde mesul değildir, sadece Sayın ilgilenen Okurlarımıza bilgi aktarmak için yayınlanmaktadır

CİNLER  -İFRİTLER ve MELEKLER :
İslam inancına göre, göze görünen ve maddi bir yapıya sahip olan insanlar balçıktan yaratılmıştır ve insanın yaratıldığı sırada dünyadaki ortam balçık şeklindedir. Buna karşılık, göze görünmeyen bir yapıya sahip olan cinler ise yaratıldıkları sırada Dünyadaki ortamın kızgın alev ve dumanlar saçan bir ortam olduğu Kuranın  ifadelerinden anlaşılmaktadır. Cinlerden bir tek ferdine CİNNİ denir. CANN ve CİN kelimeleri çoğunluğu ifade etmektedir aynı manadadır."Cin" ve "Can" kelimelerinin anlattığı gözle görülemeyen varlıklar, Kuran'da "İNS" kelimesinin karşılığı olarak ta kullanılmaktadır. Bu anlamda "İNS" gözle görülen akıllı ve mükellef varlıkları, "CİN" ise gözle görülemeyen akıllı ve mükellef varlıkları temsil eden kelimeler olarak ele alınmaktadır. "İNS" ve "CİN"in her ikisini birden ifade etmek için kullanılan kelime ise "SAKALEYN"dir.
Kur'an-ı Kerim'de otuzdan fazla ayette cinden bahsedilmekte hatta müstakil bir sure olarak 72. Sure'nin adı da "Cin Suresi" olmaktadır. Bu bakımdan mutlak bir varlık olarak cinlerin inkarı İslam inancına göre mümkün değildir.
Cinler dünyadaki insan sayısının beş katıdır. Ömürleri 800 ile 1000 yıldır. Onlar da ölürler. Eşleri, dostları var;insanlar gibi hayat şartları var. Birbirleriyle evlenebilir, hatta çoluk çocuk sahibi olabilirler. İnsanlar cinlerle, cinler insanlarla evlenebilirler. Fakat yaradılış farklılıkları nedeniyle bu tür evliliğin insanlar için uygun olmadığı da bir gerçektir.
Cin’in lugattaki manası gizliliktir, görünmeyen gizli varlıklar demektir. Cinlerin asıl suretini gören olmamıştır. Cinlerin hakikatini göremeyiz. Çünkü cinler görülmeyecek kadar küçük varlıklardır. Eğer insan veya hayvan şekline girerlerse görebiliriz. Asıl sureti kesinlikle görülmez.
İnsanları, dağları, taşları, ağaçları, yerleri, gökleri, denizleri ve nehirleri yaratan Allah, tıpkı onlar gibi birer yaratık olan cinleri de yaratmıştır. Cinler de Allah  tarafından yaratılmış olan tüm varlıkların gözle görülmeyen birer fertlerdir. Kuranın ifadesine göre asıl maddeleri ateştir. Son derece latif ve ince cisimli oldukları için, gözle görülmezler. Tıpkı nurani olan melekler gibi. Onların gözle görünmemesi yokluklarını gerektirmez. Vardırlar ama görünmezler. Varlıkları Kuran ve hadislerle sabittir. İnkarı mümkün değildir.
 
Hicr Suresi    Ayetler: 26 ve 27    Sayfa: 264:   Ant olsun ki insanı balçık haline gelmiş, kuru bir çamurdan yarattık.” “Cinleri de sizden önce, dumansız, azgın ve şiddetli ateşten yarattık.”
Rahman Suresi    Ayetler: 14 ve 15    Sayfa: 532": İnsanı kurumuş, kerpiç haline gelmiş kuru bir çamurdan yarattık. " " Cinleri de dumansız bir alevden yarattık. "
1. İnsanların arasında bulunan, yerleşen ve göç eden cinlere, AMMAR denir. 
2. Çirkinleşip şirret haline gelen cinlere ŞEYTAN denir. 
3. Çocuklara musallat olan cinlere ERVAH denir. 
4. Yaramaz ve güçlü cinlere de İFRİT adı verilir. 
a. Kanatları vardır kuş gibi uçarlar. 
b. Yılan, kedi, köpek, manda, keçi ve haşere hayvanlar şeklindedir. 
c. Diğer bir sınıftır ki onlara hesap ve ceza vardır. 
 

CİNLERİN   ÖZELLİKLERİ

1...Cinlerin kılıktan kılığa, şekilden şekle girme özellikleri vardır.
Cinler bir çok kılığa girdikleri gibi, daha çok insan kılığına da girmeleri mümkündür. Enfal Suresi    Ayet: 30    Sayfa: 181 ayetindeki ifade aynen şöyledir; Bir gün Kureyş kafirlerinin ileri gelenleri bir araya gelip,  'Muhammedi  hapsedelim mi? Öldürelim mi? Veya Mekke'den sürelim mi? '  diye birbirleriyle istişare ederken, cinlerin ilk yaratılanı şeytan, namı diğer iblis, üstü başı pis, kötü bir insan kılığında bunlara yanaşıp, öldürmeleri için vesvese ile telkin etmiştir.
. Cinlerde insanlar gibi canlı, şuurlu, akıllı varlıklardır. Yalnız akıl ve muhakeme konusunda insan daha üstündür. Cinlerin sürat ve görüntü verme, geçmişe gidip gelme gibi bizden üstün tarafları da vardır. Bununla beraber bizim gibi onların da ruhları vardır. Ruh sayesinde canlı kalmaktadırlar. Aramızdaki fark bizim ruhumuz molekül yığını, maddi, cismani bir cesedin içindedir. Cinlerin ruhu ise bir enerji, bir akımın içindedir.
2...Hızlılık özellikleri vardır.
Cinler sesten hızlıdırlar. Titreşim hızlılıkları saniyede 300.000 km den fazladır. Bir saniyede Dünyanın bir yerinden diğer yerine ulaşacak hızlılıktadırlar.Neml Suresi    Ayetler : 38 ve 39    Sayfa : 381 “Süleyman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil adamlarına dönerek, -Ey ileri gelenler, Yemen Sultanı olan Belkıs, Müslüman olarak gelmeden önce, tahtını, yetkisini bana hanginiz getirecek dedi.” “Cinlerden bir ifrit, -ben o tahtı sana yerinizden kalkmadan getiririm. Benim buna gücüm yeter, ona hiç bir zarar vermeyecek kadar, güvenilir ve eminim- dedi”
Cinler de inanlar gibi Allah'a ibadet ve itaat etmekten mesuldürler. Bunlara akıl verildiği için yaptıkları işlerden sorumlu olurlar. Bu itibarla akıl sadece insanlarda, cinlerde ve meleklerde vardır. Hayvanlarda akıl yoktur. Zeka, his, içgüdü ve ilham vardır. İpek böceğinin ipek, arının bal yapması zekası, içgüdüsü ve ilhamı sayesinde olur.Şuara Suresi    Ayet: 212    Sayfa: 377:" Şüphe yok ki cinler semaya çıkıp oradakihaberleri öğrenmelerinden, meleklerin sözünü işitmelerinden, gayb haberlerini öğrenmelerinden azledilmişlerdir. "
    MELEKLER:
1. Allah melekleri nurdan, cinleri ise ateşten yarattı.
Sad Suresi    Ayet: 76    Sayfa: 458
“ İblis,  ‘ Ben ondan daha hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. O’nu ise topraktan yarattın. ‘  dedi.  Bu ayetin ifadesine göre, cinlerin mutlak suretle ateşten yaratıldığının kanıtıdır. " Melekler nurdan, şeytan ateşten, insanlar topraktan yaratıldı. "
2. MELEKLER Allah'a isyan etmezler. ŞEYTAN Allah’a isyan etti.
Kehf suresi    Ayet : 50    Sayfa : 300
“ Biz meleklere Adem’e secde edin dediğimizde İBLİS hariç hepsi secde etti. İBLİS cinlerdendi ve Allah’ın emrinden harice çıktı.  ‘ Ey insanlar, beni bırakıp a iblis ve onun zürriyetini dostlar mı ediniyorsunuz ?  Halbuki onlar size düşmandırlar. Zalimler için ne fena bedel. ‘  Bu ayetten anlıyoruz ki, şeytanlar cinlerin isyan eden ve Allah’ın emirlerine karşı çıkan gurubudur.
Tahrim suresi    Ayet : 6    sayfa : 561
"O melekler Allah'ın emrettiği hususlarda asi gelmezler, isyan etmezler, emir olunduklarını yaparlar. Allah'a baş kaldırmazlar. "
3. MELEKLER, yemezler, içmezler, üreyip, çoğalmazlar. CİNLER ise, yerler, içerler, üreyip, çoğalırlar. Sayıları insanlardan daha çoktur. Cinlerin latif ve ince varlık olmaları, üreyip çoğalmalarına engel değildir. Kendilerine iyiliği dokunan insanları ödüllendirirler, saygısızlık yapanları da cezalandırırlar. Bazı insanları etki altına alıp kendi isteklerine alet ederler veya kötü işler yaptırırlar. Hatta bazen insanlara aşık olan cinler bile vardır, bu durumda sevgililerini kaçırarak onlara sahip olurlar. İslamiyet açısından, iyi huylu "Müslüman cinler" ve kötü huylu “kafir cinler“ de vardır. Bu tür cinler daha çok büyücülükle uğraşanların ilgisini çekmektedir. "Hud dam" (hizmetçiler) adı altında bulunan bu cinler sayesinde hastalıkların iyileştirildiği, kötülüklerin defedildiği ve bir takım doğaüstü olayların meydana getirildiği varsayılmıştır.

CİNLER   NEREDE   YAŞARLAR

BİLAL BİN EL-HARİS ‘ den rivayettir :"Bir yolculuk sırasında Resulullah'la birlikte bir yerde konakladık, defi hacet için dışarıya çıktılar. Bende peşinden ibrik götürdüm. Yanına yaklaştığımda bazı insanların birbirleriyle kavga eder gibi, ağız dalaşı yaptıklarını gösteren sesler işittim. Hiç böyle ses işitmemiştim, sonra Resulullah geri döndüler, kendisine YA Resullullah ; senin yanında bazı erkeklerin kavga seslerini duydum. Ama ağzından konuşan kimseyi görmedim, dedim. Rasulullah (SAV) Müslüman cinler ile müşrik cinler birbirleriyle kavga edip, çekiştiler, beni aralarına hakem tayin ettiler. Kendilerini bir yerlere yerleştirmemi istediler. Ben de Müslüman olan cinleri köy ve dağlara, müşrik olan cinleri de, dağlarla denizler arasına yerleştirdim buyurdular. “ Ayrıca cinler hamamlarda, mezarlıklarda, pis yerlerde, ahırlarda, çöplüklerde, ıssız yerlerde, duvar deliklerinde ve ağaç kovuklarında yaşarlar.
Peygamber Efendimiz(SAV); " Bana Nusaybinli cinlerden bir grup geldi, iyi cinlerdi. Benden yiyecek istediler, bende Allah'a dua ettim. Rastladıkları kemik ve tezekler onların yiyecekleri  olsun.  Tezek ve kemikle taharet almayın. Çünkü onlar cin kardeşlerinizin azığıdır.” buyurdular. Cinler insan artıklarını yerler. Cinlerin yemekleri besmele çekilmeden yenen yemeklerdir. Ayrıca tezek ve kemikler de onların yiyecekleridir. Cinlerin insanlar gibi sosyal hayatları vardır. Onların da düğünleri, şenlikleri, toplantıları, seminerleri, konferansları vardır. Üreyip çoğalırlar. Yerler, içerler. Fakat onların yiyip içmeleri, koku duyusuyladır. Nefsani olarak doyarlar. Ayrıca cinlerin para kuru soğan ve sarımsak kabuğudur. Bunlar kesinlikle yakılmayacaktır. Aksi halde cinlerin hışmına uğrarsınız, yani zarar görürsünüz.

İNSANLAR   CİNLERLE   İRTİBAT KURABİLİR

İnsanlar cinlerle irtibat ve iletişim kurabilirler. Bu mümkündür. Ancak cinlere hükmedemezler. Cinleri tahakküm altına alamazlar. Bu yetki ve bu ruhsat, Kuran'ın ifadesine göre Hz. Süleyman (A.S.)'a verilen bir yetkidir. Cinler metafizik aleminin sakinleri olması itibariyle, enerji ve ışından ibarettir. Hızlılık özellikleri vardır. Sesten hızlıdırlar. Bir saniyede Dünyanın bir yerinden diğer yerine ulaşacak hızlılıktadırlar.

Bazı özellik sahibi insanlar  cinlerle konuşması mümkündür. Fakat bu konuşma, bu görüşme, bu irtibat ve iletişim fizik aleminin sakinlerinden olan insanlarla konuşur gibi değildir, çünkü insanlar metafizik değil fizikseldir ve molekül yığınından ibarettir. Beynimize gelen manyetik akımı sese dönüştürürüz. Bir çok insanların da beynine manyetik akım gelir. Ancak sese dönüştürmek, iletişim ve irtibat kurmak ayrı bir sanat, ayrı bir hüner, ayrı bir beceri ve ayrı bir özelliktir.  Aynı zamanda bazı insanların fizik aleminden metafizik alemine geçişleri mümkündür. İmam-ı Rabbani, İmam-ı Azam, Abdulkadir Geylani, Muhiddin Arabi, Mevlana Halid-i Bağdadi bu aleme gidip gelenlerdendi

Sad Suresi    Ayetler : 35, 36 ve 37     Sayfa : 456
“Ey Rabbim, bana öyle bir mülk, yetki ve ruhsat ver ki. Benden sonra hiç kimse de olmasın, muhakkak sen bütün dilekleri verensin, VAHHAB’ sın.” “Biz rüzgarı onun emrine bağlı kıldık, emri ile istediği yere rahatça akar giderdi.” “Cinleri de onun emrine bağlı kıldık. O cinlerin kimisi bina ustası, kimide dalgıçtı.”
Enbiya suresi    Ayetler: 81 ve 82    Sayfa : 329 ve 330
“ Süleyman’ ın  emrine esen rüzgarı verdik ki, bu rüzgar O’ nun  emri ile içine bereketler verdiğimiz yere (Şam’a ) esiyordu. Biz her şeyi biliyorduk. " “ Cinlerden O’ nun için dalgıçlık edenleri ve daha başka işte çalışanları emrine verdik. Ve hep onları zapteden bizdik. “ 
Bu ayetlerin ifadelerinden anlıyoruz ki, Hz. Süleyman bina ve duvar ustalarına hanlar hamamlar, çeşmeler ve mescitler yaptırıyordu. Hatta Kudüsdeki Mescid-i Aksa’yı  cinlere yaptırdığı söylenir Cinlerin dalgıçlarına da Kızıldeniz’ den  inci ve mercan çıkarttırıyordu.

CİNLER İNSANLARI ÇARPARLAR MI ?

 
Bakara Suresi    Ayet : 275     Sayfa : 48
“Faiz yiyenler, mahşer günü kabirlerinden, cinlerin çarptığı kişiler gibi kalkarlar”
Cinler bir nevi yelden ibarettir. İnsan ise sürekli nefes alır verir, bu yüzden cinler herhangi bir yerinden insan bedenine girerler. Bu şekilde vücudun herhangi bir organına rahatça tesir eder. Cinler ateşin duman tarafından yaratılmıştır. Duman ise insan vücuduna rahatlıkla girebilir. Sigara dumanının girmesi gibi. Ekseriyetle beyine yerleşirler. Çünkü oradan diğer uzuvlara kolay etki edebilirler. Hastanın dilinden konuşan bazı cinler de beyinde olduklarını haber verirler. Cinler beyine girip orada yerleştikleri gibi Vücudun herhangi bir yerine de yerleşebilirler. Ağrı ve sancıya sebep olurlar. Cinler, bazı insanların beynine manyetik akım verirler. O manyetik akım insanın enerji ve elektrik üreten sistemini bozar. Artık o insanın rolantı bozulmuş demektir. Vücudun bazı organlarına elektrik gitmez. İnsanın sinirlerine, beyin sistemine tesir eder. Bu sefer vücudun ürettiği enerji ve elektrik akımı düzensiz hale gelir. En gelişmiş rontgen makinelerinin çekemediği, tesbit edemediği manyetik yaralar ve ağrılar ortaya çıkar. Manyetik akım zamanla hücre düzenine tesir eder. Biyolojik bazı rahatsızlıklara yol açar. Kişi artık psikolojik bir hasta durumundadır. Bu gibi durumlarda kabiliyetli olup, elinde gözlerinde manyetik yoğunluğu olan kişiler, insanların hangi bölgelerinin hassas olduğunu, menfez ve kanalların nerede bulunduğunu, hangi yerden akım aldığını tespit ederler.
 B : Cin carpan insanda uyurken olan rahatsızlıklar şunladır:
1. Uzun süre sağ sola döner uyuyamaz ancak, iyice dinlendikten sonra uyuyabilir.
2. Çok korkunç rüyalar görür. Rüyasında muhtelif hayvanlar görür. Uykuda çok ağlar, çok güler veya çığlık atar. Uyurken ah vah eder. 
3. Yüksek bir yerden düşüyormuş gibi olur. Rüyasında kendisini mezarlıkta pis yerlerde ve korkunç yerlerde görür.
CİNLERİN   VARLIĞINI   İSPAT   EDEN   AYETLERDEN   BAZILARI:
Netice itibariyle cinlerin varlığını ispat eden 28 ayetten müteşekkil cin suresi vardır. Ayrıca 14 surede 50'dan fazla ayet cinlerden bahseder. 26 suredeki 73 ayette cinlerin ilk yaratılanı olan İBLİS ve onun askerleri olan şeytanlardan bahsetmektedir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...