15 Nisan 2019

Tekvin'deki hikâye özet olarak şöyle



Tekvin'deki hikâye özet olarak şöyle:  Abram (Araplarda İbrahim), babası Terah, kardeşleri Harran ve Nahor ile Geldanilerin Ur kentinden Kenan diyarına gitmek üzere Harran'a gelirler. 

Burada Tanrı Rab Abram'a görünerek, göstereceği ülkeye gitmesini, orada onu büyük bir kavim yapacağını söyler. 

75  yaşındaki Abram, kısır karısı Saray'ı ve ölen kardeşi Harran'ın oğlu Lût'u alarak Kenan diyarına gelir. 
Oradaki kıtlık dolayısıyla Mısır'a giderler. 
Orada Abram, kardeşi olarak tanıttığı karısını Firavun'a  verir. 

Saraya gelen felaketler yüzünden Firavun Abram'a bir cariye ile  birlikte hem karısını, hem de pek çok hayvan, altın, gümüş verir. 
Lût ile zengin olarak Kenan'a dönerler. 

Lût, amcasından ayrılarak Sodom, Gomorra şehirlerinin olduğu yere gider. Rab, Abram'a karısının doğuracağını söyler. 
Bu arada cariyesinden İsmail doğar. 

Abram 100 yaşında iken, karısı İshak'ı doğurur. 
Tanrı'yı tanıyacaklarını kanıtlamak için sünnet olurlar. 
Cariye ile oğlu evden atılır. 
İshak kurban edilmek üzere iken, Rab tarafından koç gönderilir. 
Lût'un bulunduğu yere saldıran düşmanlardan, Abram Lût'u kurtarır. 
Lût'un bulunduğu Sodom, Gomorra şehirlerinin halkı eşcinsel olduklarından, Rab oraya taş yağdırarak yerle bir eder. 

Lût ailesi kurtulur. Yalnız karısı giderken arkasına  baktığından tuz direği olur. 
Lût kaçarken kaldıkları mağarada kızlarıyla  yatar ve onlar babalarından çocuk doğurur. 
Abram'ın karısı ölür. HebOron'da Makpela'da yer alarak, oradaki mağaraya gömer karısını. 
Böylece  Abraham (Mısır dönüşü Tanrı'nın verdiği ad) Rabbin söz verdiği top-raklardan küçük bir bölümüne parası ile sahip olur. 
Abraham 175 yaşında ölür. 
İshak'ın kendi soyundan aldığı kadından Esav ve Yakob adlarında ikiz oğlu olur. 
Yakup, Araplara göre, kardeşinden, büyük kardeş hakkı olan malı hile ile alır. 
Dayısının iki kızını da kan olarak alan Yakup, dayısının mallarını ve aile tanrısını kaçırır. 
O, aynı zamanda gözü görmeyen babasına, kendisinden büyük sayılan ve kutsanma hakkı onun olan ikiz kardeşinin yerine geçerek, kendisini kutsatmasını sağlar.  
Yakup'un sevdiği karısından olan Yusuf u, kardeşleri kıskanarak ker- vanlara satarlar. 
Mısır'da yüksek düzeyde birinin yanına köle olarak alınan Yusuf, efendisinin karısına sataştığı suçu ile zindana atılır. 
Firavun'un rüyalarını iyi yorumladığı için gözüne girer ve Mısır'da yüksek mevki sahibi olur Yusuf. 
Sonunda o, babası ve kardeşlerini Mısır'a getirtir. 
Babası Yakup 135 yaşında ölür. 
Mumyalanıp vasiyeti üzerine Fi-listin'deki mezarlıklarına gömülür. 
Yusuf da Mısır'da ölür. Bu hikâyelerde din adamlarına yakıştırılamayacak zina, aile arası cinsel ilişki, cinayet, kıskançlık, kin, aldatma gibi birçok ahlakdışı olayla karşılaşıyoruz. 
Bunu gören Hıristiyan din adamları, 18. yüzyılda, çocuklara verecekleri din kitabından, bunları ve Tanrı'yı kızgın ve acımasız gösteren kısımları çıkarmışlardır. 
Aslında Tevrat, tarihsel on dile getiren bir edebi eser olarak kabul edilmektedir. İleride görüleceği gibi İbrahim ve ailesinin hikâyesi de uzun bir süre içinde birçok kültürlerin etkisiyle meydana getirilmiş bir tür destandır. İlginç olanı, İbrahim'in Tanrı'sı, bütün söz vermelerine rağmen, onu  bir türlü toprak sahibi yapamamıştır. 
Bu, İncil Resullerin İşleri 
 Bap 7'de, "Şimdi oturduğumuz memlekete Tanrı onu getirdi ve orada kendi-sine miras olarak ayak koyacak yer bile vermedi" şeklinde belirtilmiştir.
İncil'de önemli olan bir açıklama da, 
Hıristiyanların sünnet olmamalarının nedenidir.
 Romalılara Göre, Bap 4: 114'e göre, İbrahim sünnetsiz iken iman etmiş. Sünnet şeriat kabul ediliyor. 
İman şeriattan önce geldiği ve İbrahim de sünnetsiz iken iman ettiği için Hıristiyanlıkta sünnet kabul edilmemiş
Kur'an'da bütün ağırlık, İbrahim'in tektannya inandığı, Müslüman  ye Müslümanların atası olduğu konusuna verilmiş. Putları kırması, ate-şe atılması ile imanının kuvvetliliği vurgulanmış. Görünüşe göre bunda  birinci amaç, Müslümanlığın bütün dinlerden önce başladığını gös-termek; ikinci amaç ise, gerek Hz. Muhammed sülalesini, gerek Arap-ları İbrahim ve cariyesinden olan oğlu İsmail'e bağlayarak bir soy󰀭luluk edinmek. Fakat İsmail'in ne cariyesinden olduğu ne de değersiz olarak çöle atıldığı anlatılmış.
 Kur'an'da,
 bu hikâyede ahlaka uygun olmayan olay-lar da yazılmamış.
 Kur'an'da yazılanlar, özet olarak sayfa 112'de ele alındı. 
Tam bir sure içinde anlatılan Yusuf hikâyesi de
 Tevrat'tan biraz farklı. Onda da yine Yusuf un tektanrıya inanışı, Müslüman olduğu ve kadının fettanlığı ön planda. Bu konulara dayanarak, İslam yazarları tarafından hadis adı altında çeşitli hikâyeler yazılmıştır. 
Fakat bunların tek ana kaynağı Tevrat'tır.
 Bütün araştırmalara rağmen, Tevrat'tan önce  yazılmış, bunların doğruluğunu kanıtlayacak, aynı çağa ait bir belge bulunamamıştır şimdiye kadar. Onların nereden, niçin ve nasıl Filistin'e geldikleri, yaşamları, büyük devletler arasındaki konumları, yaşam tarzları, inançları hakkında
 Tev-rat'ta açıklayıcı bilgiler olmadığı gibi, bunlara ait hikâyelerde anlaşıla-mayan, nedenleri çözülemeyen birçok bölüm bulunuyor. İbrahim'in yaşadığı tarih, İÖ 1900󰀭1800 yılları arasına konmak is-tenmektedir. Bundan daha geç zamanlarda yaşadığını öne sürenlerlayla

var. Ayrıca İbrahim, İshak ve Yakup'un yaşayıp yaşamadıkları da bir tartışma konusu. Eğer İbrahim 1900󰀭1800 yılları arasında yaşamışsa, o tarihlerde ne İbrani denilen bir kavim, ne de Araplar vardı diyor Max Dimont.
2
Onlara ait izleri arama ve değerlendirme uğraşıları İÖ birinci  yüzyılda, kutsal topraklar adı verilen Filistin'de başlamış. Yahuda Kralı Herod, İbrahim, İshak ve Yakup'un mezarlarının Hebron'da bu-lunan Makpela Mağarası olduğunu açıklamış ve etrafını görkemli bir şekilde kapattırmıştır. Dördüncü yüzyılda Kostantin'in annesi İmparatoriçe Helena, İsa'nın mezarını buldurmak umuduyla Kudüs Betlehem'de bir kazı yaptırtmış.  Yedinci yüzyılda Emevi Halifesi Abd al󰀭Malik, Herod mabedinin bu-lunduğu yerde geniş bir kazı ve restorasyona girişmiş. Haçlı Seferleri zamanında (1099󰀭1291) Avrupalı şövalyeler, keşişler, soylular buralara gelerek 

 Tevrat'taki  yerleri bulmak için, sonuçlan iyi olmayan araştırma-lar yapmışlar. Daha sistemli çalışmalar Memlükler çağında (1291󰀭1517) yapılmış. İbn Battuta ve Estori Haparhi gibi gezginler, inanışlarına göre değil, gözlemlerine göre ülkenin durumunu tanımlamışlar. Orada yaşayanla-rın hikâyeleri, yer adlan, etnik görünüşleri saptanmış. Tarihsel haritalar çizilmiş.

Osmanlı devleti çağındaki (1517󰀭1917) araştırmalarda önemli iler-lemeler olmuş. Birçok bilim adamı, bu kutsal topraklarda geçen olayları kanıtlamak, izler bulabilmek için 19. yüzyıldan itibaren arkeolojik ku-rumlar oluşturarak modern anlamda kazılara başlamışlardır. Bunlardan en önemli ve zengin buluntulan, Osman Hamdi Bey'in Sayda'da yaptığı kazılar vermiştir. 

Fakat yine de burada
 Tevrat ile ilgili belgeler bulunamamıştır. 20. yüzyılda kazılar daha sık ve bilimsel olarak yapılmış  ve yapılmaktadır.
Bu kazılarda en çok beklenen yazılar, belgeler, kral arşivleri. Fakat gerek Kral Süleyman zamanında, gerek ondan önce belgelerin papirüs üzerine yazıldığı ve bu yüzden yok olduğu söyleniyor. Diğer taraftan 9.  ve 8. yüzyıllarda, yazı, henüz
 Tevrat'taki metinleri yazacak kadar geliş-memiş. Bulunan çanak, çömlek üzerine yazılmış yazılardan bazı yer ve kral adları saptanmış ki, bunlardan ancak İÖ 2000'lerde oralarda şehir  beylikleri olduğu sonucu çıkarılmış. Bu araştırmaların en heyecan uyandıran sonuçlan Filistin'de değil, Mezopotamya'daki kazılardan gelmiştir. İngiliz asıllı Leonard Woolley  yönetiminde, Philadelphia Üniversitesi Müzesi ile British Müzesi'nin pa-rasal destekleriyle Güney Mezopotamya'da yeni adı Tell󰀭al󰀭Muqayyar, eski adı Ur olarak kanıtlanan tepede 1926󰀭1928 yıllan arasında yapılan kazılardaki buluntular ve onların Woolley tarafından yorumlan çok ilgi çekiciydi. Woolley'in kazılarında İÖ 2800 yıllarına tarihlenebilen kral mezarları, mabetler, şehir duvarları ve büyük yapay basamaklı kule olan
 Ziggurat bulunuyor.Woolley buranın Tevrat'ta, adı geçen Kaldea'nın Ur'u olduğunu, İbra-him'in buralarda doğup büyüdüğünü ortaya atıyor. İbrahim'in çadırda  yaşayan, hayvan süren biri değil, büyük şehirde yaşamını sürdüren bir şehirli olduğunu ileri sürüyor. Mezarlarda bulunan ağaca dayanmış bir keçiyi gösteren eserin, İbrahim, oğlu İshak'ı kurbanlığa hazırladığında Tanrı tarafından gönderilen kurbanın modeli olduğunu söylüyor. 1929  yılında daha derinlere inilen kazıda kalın ve düzgün bir toprak tabakası  bulunca, bunun Tufan'dan kalan bir tabaka olduğuna inanıyor. Fakat daha sonra Mezopotamya'nın diğer yerlerinde yapılan kazılarda bunu kanıtlayacak veriler bulunmuyor. Tarihçiler de Woolley'in söylediklerinin doğru olamayacağını, bu hikâyelerin tarihsel değil, uydurma olduğunu,  bu İbrani hikâyesinin çoğunlukla Mezopotamya efsanelerinden kay-naklandığını söylüyorlar.
Fakat Woolley'in bu varsayımı, gazeteciler,  yazarlar arasında zaman zaman ele alınmadan edilemiyor.
Bu Zigguratı ilk kez 1854 yılında, o zamanın Irak konsolosu olan J.E. Taylor görüyor ve onun yıkıntıları arasında bulduğu kilden silindir şeklindeki bir kitabede, bu Zigurat'ın İÖ 550 yıllarında bir Babil kralı tarafından yenileştirildiği yazıyor. Mezopotamya'da  yapılan veya restore edilen binaların temellerine, binanın ne zaman yapıldığı veya ye󰀭nileştirildiği, o sırada ülkedeki olaylar ve hatta satış maddelerinin fiyatları yazılı belgeler konurdu. 

Bunlar, daha sonraki bölümlerde kanıtlanıyor. 1953 yılında Ararat Dağı'nda Nuh'un gemisinden bir parça bu-lunduğu haberi yine büyük bir heyecan yaratıyor. Fakat, Madrid'de bu parça üzerinde yapılan bilimsel bir araştırmaya göre bunun doğru ola-mayacağı ortaya çıkıyor. 

Halep'in 40 mil güneyinde Tell Mardikh'te İtalyanların yaptığı kazıda 15 000 kadar çiviyazılı tablet bulundu. Buranın Sumer bel-gelerinde adı geçen Ebla olduğu anlaşıldı. 

Batı Sami dilindeki ve İÖ 2400'lere tarihlenen bu metinlerde, ilk araştırıcılar Sodom, Gomorra şehirlerini, bunların krallarının ve İbrahim'in adını bulduklarını açıklayarak yeni bir heyecan yarattılar. 

Fakat daha sonraları yapılan in-celemelerde yazıların yanlış yorumlandığı anlaşıldı. Ebla'nın Suri- ye'nin ilk bronz çağına ait bir şehir beyliği olduğu, fakat belgelerin ta-rihsel ve dinsel açıdan bir bilgi vermediği açıklandı.
1946 yılında köylüler tarafından İsrail'de Ölü Deniz (Lût Gölü) civarındaki Kumran mağaralarında ceylan derisi üzerine yazılmış ve rulo halinde küplere konmuş, İÖ 50 veya sonraki 50. yıllara tarihlenebilen belgeler bulundu. 

Bunlar Arami ve İbrani dilinde yazılmış hukuki, edebi, fal metinleri ve birinci yüzyıldaki Yahudiliğin inancını yansıtıyorlar. 
Bu belgeler Tevrat 'taki konulara bazı açıklamalar getirmiştir. 
Fakat bunların pek çoğu çürümüş, parçalanmış durumdadır. 

İsrail'de son kazılardaki buluntular hakkında adlı makalede bir hayli bilgi verilmiş. 1986'da bulunan bir mührün, İÖ 587'de yaşayan ve Jeremiah'ın kehanetlerini yazmış olan Neriah'ın oğlu Kâtip Baroh'a ait olduğu anlaşılmış. 

Bir başka mühürde "Kral Jehoiakin'in oğlu Yerame'el" yazılı imiş. 
Kudüs'ün İsrail kısmında yapılan bir kazıda içinde kemikler bulunan bir sandık çıkarıyorlar. 

Üzerindeki yazıya göre, İncil'de adı geçen bir rahibe aitmiş. 
Bu buluntuların en önemlisi olan 9.  yüzyıla ait taş bir kitabede "İsrail'in Kralı Davut'un evi" yazısının okun-ması bir hayli heyecan yaratmış. 

İlk kez Tevrat'ın dışında böyle bir kral adının bulunması oldukça önemli kabul ediliyorsa da, tarihe büyük bir katkıda bulunacak bir belge sayılmıyor.
Bütün bu araştırmalara rağmen, İbrahim Peygamber ve ailesinin  yaşadığı düşünülen çağa ait ve onları kanıtlayan bir belge bulunmadı. 

Diğer taraftan Mezopotamya'nın çeşitli yerlerinde, geçen yüzyıldan  beri yapılan kazılarda İÖ 3000'lerden başlayarak İsa'ya kadar tarihlene󰀭 bilen çiviyazısı ile yazılmış on binlerce kil tablet bulundu; yazılan, dil-leri çözüldü. Aynı şekilde Anadolu Boğazköy'de çıkan Hitit tabletleri-nin, Mısır'da hiyeroglif yazılarının okunması, daha önce sözünü ettiği-miz Kumran belgelerinin bulunması ile kutsal kitapların araştırılmasın󰀭da yeni kapılar açıldı. Bunlar yoluyla
 Tevrat'ta anlaşılamayan birçok  yerin anlaşılması mümkün olmuştur. Bu buluntular arasında hemen hemen en önemlisi, Kuzey Suriye'de, eski adı Ugarit, yeni adı Rasşamra'da çıkan tabletlerdir. Burada 1926  yıllarında kazı yapılmış. Bulunan bu tabletler çiviyazısından geliştiril-miş bir harf yazısı ile Batı Sami dilinde yazılmıştır.
 Bu dildeki kelime-lerin birçoğu İbrani kelimeleriyle paralel. 
Diğer taraftan alfabede sesli harfler var. 
Halbuki İbrani yazısında, Arapça gibi, sesli harf yok. 
Bu  yüzden eski İbraniceyi okumak çok zor.
 Tevrat'ın aslı eski İbranice ya-zılmış. Bunu okuyup anlayabilmek için, bilim adamları Yunancası ile karşılaştırarak anlamaya çalışıyorlardı.
 Ugaritçedeki vokaller yoluyla  birçok şehir adları okunabildi. Diğer taraftan Ugarit metinlerinde yerli halk olan Kenanlıların inanışları, efsaneleri yazıldığı için, bunlarla Tev󰀭rat'taki bazı hikâyelerin ve dinsel inanışların anlaşılması mümkün olmuştur. Bütün bu buluntularla İbrahim ve ailesinin hikâyelerine ve dinlerine ait birçok açıklama elde edildi. Onlarla ilgili şehir adları, gittikleri yerler, kullandıkları eşyalar, diktikleri taşlar, giyinişleri kısmen saptandı.
Fakat yine de onlara ait, kendi çağlarından belgeler bulunmadığından açıklanması gerekli birçok soru var
Bazı bilginlere göre İbrahim. İshak, Yakup hikâyeleri, bu addaki ka- bilelerin hikâyeleri. Bazılarına göre de şahısların hikâyeleri. Bunlar Homer'in Truva (Troia) savaşları hakkında yazdıkları gibi yüzyıllar bo- yunca destan şeklinde ağızdan ağıza gelerek en az 1 500 yıl sonra  yazıya geçmiştir. Bu süre içinde yeni olaylar, yeni gelenekler, efsaneler  bunlara karıştırılmış, eklenmiştir.  Arkeolojik buluntularda İbrahim'in atalan olarak verilen şahıs adla-rının, yer adları olduğu saptandı. Gittikleri yazılan şehirlerin o çağlarda henüz var olmadığı, Filistin'in güney sahillerinde bulundukları yazılmış olmasına rağmen, yapılan kazılarda oralarda olamayacakları anlaşıldı. Güney sahillerinde Mısırlılara ait eserierin bulunması, oraların Mısırlı󰀭ların kontrolü altında bulunduğunu gösteriyordu.
Tevrat'ın Babil tutsaklığından sonra kaleme alındığı kabul edilen ilk  beş kitabında. İsrailoğullarını meydana getiren çeşitli Sami kabilelerin efsanelerinden izler bulunuyor. Fakat İbrahim hikâyesinden önceki bö-lümlerde bulunan evrenin, insanın yaratılışı. Havva'nın Âdem'in kabur-gasından var edilişi, cennetten kovulma, Habil󰀭Kain hikâyesi. Tufan, Babil Kulesi, tek dil konularının hepsi Sumer efsanelerine dayanmakta-dır.
 İbrahim Peygamber'in, karısını, Firavun'a ve başka bir krala kız kardeşi olarak tanıtması ve onlara bırakması, aynı şeyi oğlu İshak'ın tekrarlaması konusu da Sumerlilerden alınmadır. Tevrat'taki Eyüp Peygamber hikâyesinin. Süleyman'ın Şarkılar Şarkısı bölümünün, Musa kanunlarının, Atasözleri ve Mezmurlar'ın kökü de Sumer'e uzanmaktadır.
Bütün bu konuların açıklamaları, üçüncü bölümde ayrıntılı olarak  verilmiştir.  Atalar, yani İbrahim, İshak, Yakup zamanında İsrail bir din mer-kezi olmamış. Çünkü onlar Tanrı evleri yapmamışlar. Eğer yap-salardı, büyük rol oynarlardı deniyor.
 Abraham'ın Tanrısı ile konuşmasını Yahudi tarihinin başlangıcı ola-rak kabul ediyor. Yahudileri bir arada tutan Abraham'ı ata olarak kabul etmeleri, sünnet olmaları ve tektanrıya inanmaları nedeniyle imiş. Eğer onlar Abraham'ı ata olarak kabul etmeselerdi ne Yahudi ne de  Yahudilik olacaktı diyor 
Fakat onlar ilk zamanlarda ne yalnız kendileri ne de dünya için tek󰀭tanrı düşünmüşler. İleride "İbrahim'in Dini" bölümünde görüleceği gibi, dinleri ilkel inanışlarla dolu. Tanrılar insan şeklinde, insanlarla yüz yüze konuşuyorlar. Tanrılar gökte bir saray içinde, etrafında birçok varlıklar-la yaşıyorlar. Gökten bazen merdivenle çıkıp iniyorlar. Bir aile veya klan kendi Tanrısına bağlı. Ailenin veya sülalenin başı, evin beyi, bir Tanrı oluyor. Bunlar aynı zamanda etraftaki Tanrıları da tanıyorlar. Tek󰀭tanrıya geçiş, daha doğrusu İbrahim'in şahsi Tanrısının önce çocukları-nın, sonra İsrail'in, en son olarak da bütün insanlığın Tanrısı oluşu çok uzun zaman almış. Hatta
 Tevrat'ın yazılmasının son bulduğu 3. yüzyıl-da bile Sumerlilerden gelen Bereket Kültü devam ediyor görünüyor. Özellikle Süleyman'ın "Şarkılar Şarkısı" bölümünün yazılması bunu kanıtlıyor.
 Tektanrıya geçişte Tanrılar arasındaki efsaneler bitiyor. Tanrıların seks yaşamı son buluyor. Buna karşın devamlı meleklerden, şeytanlardan söz edilmesi çoktanndan tektanrıya geçiş çabaları olarak kabul ediliyor. Fakat, gariptir ki, İslamda bu düşünce hâlâ sürmektedir. Kitabın dördüncü bölümünde İbrahim'in Tanrısının geçirdiği evreler yer almaktadır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...