Dua ile kaderin değişmesi ne demek?
Kader ve dua ile kaderin değişmesi ilişkisine en kısa cevabımız şöyledir: Yüce Allah dualarmızı kabul ederse geçmişimizi, şimdiki zamanımızı ve geleceğimizi değiştirir. Kabul edilen dualar vesilesiyle bir hayat gidişatından başka bir hayat gidişatına sıçrayabiliriz. Yani Allah geçmişi günahlardan, şimdiyi belalardan arındırır. Dua geçmişteki günahların affına sebep olarak geçmişi değiştirir. O günahların şimdiki zamanda sebep olacağı belaları önleyerek şimdiki zamanın yönünü değiştirir. Geleceğimizin de daha büyük rahmetlerle dolmasına vesile olarak geleceğimizin yönünü değiştirir.
Bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir: “Şüphesiz duanın, başa gelmiş ve gelecek olan şeylere etkisi vardır. Onun için ey Allah’ın kulları, duaya sımsıkı sarılın.” (Camiussağir – 4264)
Peki dua kaderi değiştirir mi?
“Dua kaderi değiştirir mi?” diye soran kişinin aslında kastı sözün anlamından farklıdır: Kişi, dua hayatımızı, yaşayacaklarımızı değiştirir mi diye sormaya çalışıyor. Maalesef kader yanlış öğrenildiği için de soru bu şekilde yanlış geliyor.
İstemenin Esrarı‘nda detayları verildiği üzere, şartlarına uyularak yapılan makbul dua ile günahlardan belalardan kurtulup türlü nimetlere kavuşuyoruz. Yani dua ile hayatımız değişiyor. Zaten şu Kur’an ayetlerinden de bu gerçeği anlıyoruz: “Bana dua edin, duânıza karşılık vereyim.” (Mü’min, 60) “Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına karşılık veririm.” (Bakara, 186)
Fakat bu durum, dua ile kaderimizin değiştiği anlamına gelir mi? Hayır! Zira kader bu soruyu soran mantığın zannettiği şey değildir. Kader’in, Allah’ın zamanın öncesinden yazdığı ve bizim mecburen oynadığımız bir senaryo olduğu sanılıyor. Bu kadercilik zannı insanı rüzgarın önündeki samana benzeten batıl cebriyeci kader anlayışıdır ve yanlıştır. Allah bizi bitkiler veya taşlar gibi değişmez bir hayat senaryosunun içine atmış değildir. Allah bize istiani ve özel olarak, kişisel seçim iradesi vermiştir. Kaderimizin genetik ve zorunlu ve doğuştan olan kısımları hariç, eylemlerimizle ortaya koyduğumuz kısımları Allah bizim dua ve çabalarımıza göre belirlemektedir.
Öyleyse kader nedir?
Kader çoğu mantıkların kavrayamayacağı derinlikler içeren bir sırdır. Fakat basitçe kader, Herşeyin tek yaratanı olan Allah’ın, yarattığı ve yaratacağı herşeyi henüz yaratmamışken de, zatının ezeliyeti nedeniyle bilmesi, belirlemesi ve planlamasıdır.
Kuran’da kader kelimesini kullanan ayetlerden biri üzerinde düşünelim: “Şüphesiz biz herşeyi belli bir kaderle, (bir ölçüye, düzene ve plana göre) yarattık.” (Kamer, 49) Bu ayetin “İnnâ kulle şey-in ḣaleknâhu bikader“, yani kader ile ifadesi, belli bir ölçüyle, şekille, boyutla, planla, düzenle şeklinde çevriliyor.
Ruhsal Zeka‘nın son bölümünde detaylandırıldığı üzere, Kaderin etimolojisi, yani kelime kavram kökeni, “miktar, ölçü, sınır, şekil, çerçeve” olgularının bütünüdür. Türkçe’deki ktakdir etmek kader kökünden gelen bir sözdür. Böyle takdir ettim, böyle olmasını uygun gördüm anlamındadır. Bu kavram bütün nesnelerin bedensel özelliklerini içerdiği gibi, rüzgarın hareketi veya insanın konuşması gibi hareketleri de kapsamaktadır.
Mesela, elma ağacının ve meyvesinin şekli bir kader planıdır. Mesela suyun sıvıyken, donunca veya buharlaşırken alacağı yapı bir kader yazısıdır. Tıpkı herbirimizin genetik kodumuz gibi. Tüm doğa yasaları ve bu yasaların zaman çizgisinde ortaya koyduğu değişimlerin tamamı da kaderdir. Kader yaratılan herşeyin herşeyini kapsar.
Kader ile Allah’ın bilgisi arasındaki ilişki nedir?
Kader sadece Allah’ın yarattığı ve yaratacaklarına vereceği plan, düzen, şekil, hayat akışı, zaman tüneli, tarih döngüsü değildir. Kader aynı zamanda Allah’ın tüm yarattıklarını ve yaratacaklarını ezeli ilminde bilmesidir de. Yetersiz insan mantığı Allah’ın kaderi bilmesi hakkında çelişkilere düşüyor. Şöyle ki:
-Cebriceyi kader:
“Eğer Allah herşeyi önceden biliyorsa, herşey belli demektir. Allah benim ne yapacağımı biliyorsa, benim ne yapacağım belli demektir. Öyle ise Allah benim pencereden atlayacağımı biliyorsa, bu benim kaderimdir ve ne yaparsam yapayım bunu değiştiremem.” İşte bu batıl kader anlayışlarından biridir. Böyle düşündüğümüz zaman, cinayetlerin, zinaların, kumarların ve bütün kötülüklerin suçunu Allaha yüklemiş ve kendinizi rüzgarda savrulan iradesiz bir toz zerresi gibi görmüş olursunuz. Bu gerçek kader anlayışına göre bir küfürdür. Kader böyle olsa, o zaman Allah’ın bize dua edip, lütfundan nasimizi aramasını emretmesinin ne anlamı kaldı? Zalimleri cehenneme ve emirlerine uyanları cennete doldurmasının neresinde adalet? Böyle bir kader Allah’a karşı korkunç bir iftira, ihanet ve zulümdür.
-Mutezileci kader:
“Eğer yaptıklarımızı biz tercih ediyorsak, o zaman gelecek belirsiz demektir. Çünkü bir şeyi bizim seçmemiz için neyi seçeceğimizin önceden belli olmaması gerekir. Öyle ise Allah biz bir şeyi istemeden önce neyi isteyeceğimizi bilmemektedir.” Bu kader anlayışına göre ise kul, Allah’ın ilmini sınırlamaktadır. Allah’ın geleceğini bilmediğini ve gelecek yaşandıkça öğrendiğini savunmak durumuna düşmektedir. Bu fikir ise Allah’ı ilahlıktan -haşa- mahlukluk düzeyine indirir. Allah’ın yeni şeyler öğrendiğini, fikir değiştirdiğini, geliştiğini zannetmek küfürdür.
İyi eğitilmemiş her mantık eğer kader olgusunu kabul edecekse bu iki seçenekten birini seçecektir. Ama derin bir mantık bu ikisinden de öte bir üçüncü kader anlayının mevcut olduğunu ve bunun da, Allah’ın ezeliyetinden, yani zaman, mekan dışı oluşundan kaynaklandığını kavrar. Bu da bizim itikat ettiğimiz aşağıdaki ehlisünnet anlayışıdır:
Eş’ari/Maturidi kader anlayışı:
Kader Allah’ın yarattığı ve yaratacağı herşeyi kapsayan ezeli ve değişmez bilgisidir. Bir şeyi sonradan öğrenmek veya bilgisini değiştirmek gibi bir yetersizlik Allah’a yakıştırılamaz. Ancak Allah’ın her şeyi bilmesi cebriyecilerin sandığı gibi önceden belirlemesi anlamına da gelmez. Mutezilecilerin Allah’ın geleceği bilmediği iddiası da yanlıştır. Burada orta ve doğru noktada, düz düşünen aklın anlamakta zorlandığı düğüm Allah’ın ezeli olmasının zamanla ilişkisidir. Yani Allah’ın zaman ve mekan üstü ve dışı olması ve bu sayede zamansızlık düzeyinden bakınca tüm zamanları birden bilmesidir.
Şu halde, dua kaderi değiştirir mi?
Dua Allah’ın ezeli bilgisini yani kaderi değil, ama hayatı değiştirir. Duamız kaderimizin nasıl şekilleceğinde bir rol sahibidir. Yani dua kaderin sonradan değişmesiyle değil, kaderin ezelde biçimlenmesiyle ilgilidir. Yani Allah’ın ezeli bilgisi bizim nelere dua edeceğimizi ve neler için çabalayacağımızı da kapsamaktadır. Allah ezelden, bizim özgür irademizle ne isteyip neye çabalayacağımızı da bilmekte ve kaderimizi bu bilgiye göre takdir etmektedir. Bu açıdan, Allah’ın ezelden bildiği kaderimiz bizim dua ve çabamıza dayanır. Allah dua ve çabamıza bir karşılık takdir (kader) eder ve takdir ettiği olayların takdir ettiği zamanı gelince de onu yaratır. Bu da bizim kaderimiz olur. Şimdi değişik anlatımlarla biraz açalım bu özetlediğimiz meseleyi…
Dua kaderi nasıl biçimlendirir?
Allah’ın kaderimizi bizim duamızla ve çabamızla takdir ettiğini daha iyi anlamak için şu ayetlere de bakalım: “Şüphesiz biz insana doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (Dehr, 3) “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 39) Bu iki ayet bize, bizim özgür irademizle tercihlerde bulunacağımızı, seçimlerimizin bize ait olduğunu bildiriyor.
Peki kaderimiz tamamen duamıza mı bağlı?
Elbette ki hayır! Hayatımızın çoğu yönleri duamız ve çabamız dışındaki şartlar tarafından biçimlenecek. Başıboş değiliz. Özgürlüğümüzü Allah mutlak ve sınırsız yaratmamıştır. Bir taşın elinden bir şey gelmez ama Allah mesela kuşlara her sabah yiyecek arama iradesini vermiştir. Bir depremin altında kalmayı veya bir salgına kurban gitmeyi bir insan kendisi seçmiyor.
Ancak, tekrarlayalım, kader üzerinde binlerce alim ihtilaf etmiş ve yanlışa düşmüşken böyle bir kaç paragrafla gerçeği tam ortaya koymak mümkün olamaz. Kaderi daha detaylı algılamaya çalışanın daha bir çok şeyi öğrenmesi gerekir. Ruhsal Zeka bize kaderin zaruri, şartlara ve özgür iradeye bağlanan üç boyutunu ve ayırt edilme inceliklerini izah ettiğinden bu yazıyı altından kalkamayacağımız detaylara boğmayalım.
“DUA GEÇMİŞİMİZİ DEĞİŞTİRİR VE GELECEĞİMİZİ ŞEKİLLENDİRİR. ALLAH’IN EZELİ BİLGİSİ GEÇMİŞ VE GELECEĞİ BİRLİKTE KUŞATIR. DOLAYISIYLA GELECEĞİN DUAMIZLA ŞEKİLLENMESİ, EZELİ KADER BİLGİSİNİN DEĞİŞMESİ ANLAMINA GELMEZ.”
Kader yüce Allah’ın bilgisidir ve Allah ezelidir, zaman ve mekân dışıdır. Kader bilgisi evren doğmadan da, kıyamette de sonsuzlukta da aynen var olacak. Kaderden kastımız, evrenin yaradılışından cennet cehennem yolculuğuna kadar tüm zaman-mekân akışını içeren olacaklar bilgisidir.
Kaderi anlamadan bu soru sorulamaz. Kader, yani Allahın bilgisi değişmez. Allah sonradan düşünmemiş, sonradan algılamamış, sonradan öğrenmemiştir. Tüm sonradanlıklar eksiklikten doğar ki, Allahın bilgisi, kudreti, iradesi mutlaktır. Allahın zamansız-mekânsız zatı için öncelik, sonralık imkânsızdır. Allah sadece tecellisiyle önceden ve sonradandır, zatıyla değil. Zatının önceliği sonralığı imkânsız olanın bilgisinin önceliği sonralığı da imkânsızdır.
Neden dua edeyim?
Bu izahlardan sonra şu soru anlamını yitirmedi mi? “Madem dua kaderimi değiştirmeyecek, geleceğim de değişmeyeceğine göre neden çalışayım veya bela yaşarsam benim suçum ne?”
Siz -haşa- Allahın ne bildiğini mi biliyorsunuz? Yani kötü bir gelecek yaşayacağınızı biliyor da, bunu mu değiştiremeyeceğinizi varsayıyorsunuz? Bilmediğiniz-bilemeyeceğiniz bir geleceği değiştirmekten nasıl söz edebilirsiniz?
Kader ve en güzel dua...
Kader ve en güzel dua…
-“Tamam da, Allah önceden biliyor ya, belli ya… O hayalen ve mantıken bildiğimiz belli olan şey…”
Bu cümleyi kuran mantık yukarıdaki izahatı kavramamış demektir. Allah’ın bir şeyi önceden bilmesinden söz edilemez. Biz Allah’ın, zamansızlıktan bakarak tüm zamanları kapsayan ezeli bilgisinden söz ettik, geleceği zamanın içinde önceden bilmesi demedik. Allah kavrayışımızı düzeltelim: Allah evvel-ahir, zahir-batın olarak tecellisiyle tüm âlemi kuşatan, zatıyla zaman-mekân dışı bir varlıktır. Allah ne önceden bilir, ne de sonradan! Allah olan ve olacak herşeyi uzay-zamanın dışından, zamansızlık içinde bilir. Zaman bir mahluktur, yaratılmış bir şeydir, mekanın peşpeşe yaratılmasından ibarettir. Allah ise mahluk değildir. Bu yüzden de Allah için önce sonra gibi kavramlaştırmalar yapılamaz.
Allah’ın ezelden bilmesi ne demek?
Sorunumuz, uzay-zamana kilitli mantığımızın bu durumu anlayamaması, ısrarla Allah’ı zamanın içine çekip önceye, sonraya kaydırmaya çalışmasıdır. Balık suyu anlamaz, evrenin sadece varlığına tanıklık eden, yokluğunu ancak küçük yok oluşlarla kıyaslayarak ve hayalen tahmin edebilir.
Mantığın Allah’ın ezelden bilmesinin önceden bilmek olgusundan farkını daha iyi anlaması için aşağıda küçük bir ışık sunacağım –ki detaylı tartışmasını Sonsuzluk Yolculuğu kitabından okuyabilirsiniz:
Allah bir şey irade ederse, sadece “ol der ve hemen olur.” Bu açıdan aslında tüm evreni irade etmiş, evren de olmuştur. Bu ol deyip olması, Allahın ezeliyetine göredir; bize göre ise “o bir anda olan” hala olup gidiyor, çünkü aslı bir an olan şey dev bir uzay-zaman akışıdır.
Allah öyle bir kudrettir ki, zamansızlık içinde bir anın uzay-zamanını yaratır ve o bir anlık uzay-zamanın içerisine milyarlarca yıl sığdırır; o yılların bir köşesine de farklı uzay-zamanlar yerleştirir. Nihai balonun zamanı bir an, içindeki ise milyarlarca yıldır. Bir anlık dış balon söndüğünde, içinde aynı anda milyarlarca yıl yaşamış balon da ömrünü tamamlamış, onunla birlikte sönmüştür.
Zaman (süre) ezeli bir sabite değildir, itibaridir, göreceli bir gerçekliktir. Bir evren düzeyindeki göz açıp kapama süresinde, öteki evrende binlerce yıl yaşanabilir. Bu farklılığa yol açan, mekânın en derindeki tekrarlanma-değişim hızıdır. Zaman algısı da, zaten olay kesitlerinin bilinçte algılanma yoğunluğuna göre oluşur. Kainatın içinde bulunduğumuz en alt katmanında zamanı belirleyen, maddeyi oluşturan ışığın hızıdır ve bu hız değiştiğinde bilimsel zamanlar değişir; farkındalık değiştiğinde de algılanan zamanlar değişir. Mekân yoksa zaman da yok olur. Mekânsız bir varlığın bir saniyesinden söz edilemez.
Dönelim “dua kaderi değiştirir mi?” sorusuna! Allahın ezeliyetten bildiği, bizim yarın veya gelecek nesillerin bin yıl sonra ne isteyeceği, neye çabalayacağı ve buna karşılık her birine ne vereceğidir. Bu açıdan duanın kaderi değiştirmesi değil, duanın ilahi kabul üzerinden kaderi biçimlendirmesi demek anlamlıdır.
Kaderimizin ezelde duamızı kapsaması?
Kader Allahın yaracaklarına dair ezeli bilgisidir, ama Allah yaratacağı olaylar serisini kuralsız, ilkesiz, şartsız oluşturmamıştır. Bunlara, kaderi, yani nihai ilahi seçimi-iradeyi biçimlendiren ilahi ilkeler veya sünnetullah diyelim… (Bkz. Ruhsal Zeka, “ilahi irade gücü” bölümü.) Peygamberimiz (asm) ve Kur’an bunları açıklıyor. Şükürsüz fakirleşir, anne-babaya isyan edenin bereketi, ömrü azalır vs. İlahi ilkeler açısından, geçmişte yaptıklarımız, gelecekte başımıza gelmesi gereken bir dizi alternatifler oluşturur. Biz bugünü değiştirdikçe gelecekteki alternatifleri de bize emrettiği ilkelerine göre Allah değiştirir. Her insan geçmişinden etkilenen alternatiflerle dolu bir gelecek bilgisiyle yaşamayı sürdürüyor. Bu sistemi Ruhsal Zekâ kitabımın son bölümünde açıkladım.
Adam zinaya dört nala gidiyor. Bir ay sonra düşecek ve o gün de bir kazada ölecek diyelim. Yaptıkları ilahi ilkelere vurulunca, geçmişi yüzünden bu geleceğe layık olmuş. Bu aşamadaki bilgi yazılıdır, akış düzeni açısından kayıtlarda mevcuttur. Bunları ilahi izinle rüyalarda vs görmek mümkündür. Muhtemeldir ki melekler de bu aşamadaki bilgiye muttalidir. Ancak bunlar yazılıp silinir, değişir, yenilenir.
Aynı kişi, bugün çok içten tevbe etti, işte bunu yapacağını, nurani genişlikle de olsa zamanın içinde yaşayan melekler bilemez, bugün veya şu an insanın iradesiyle ne yapacağını sadece mutlak zatıyla mahlûk âlemin ötesinde olan Allah bilebilir. Kuantum fiziği açısından, zamanın içindeki bir varlığın bir saniye sonrasını tahmin dışında bir yolla bilmesi imkânsızdır.
Dolaysıyla kişinin başına şunların bunların geleceği yazılarda belli olsa da, onlar geldiğinde ne yapmayı seçeceğini zatıyla zaman-mekân dışı olan Allahtan başkası bilemez. Nihayet tevbesi kabul edildi ise, gelecekte layık olduğu o yazılı durum ortadan kalkar, ilkeler açısından önünde yeni alternatifler konumlanır; adeta geleceği yeniden yazılır.
Kader dediğimiz nihai, ezeli bilgi ise bu sürecin tamamını kapsar. Başına gelmeye hazırlananları da, onlardan değişecek olanları da.. Dua edeceğini de, tevbe edeceğini de vs.. Allah ezeliyetten bilir.
Kaderde iradenin payı nedir?
Bir şeyin olması için onu yapma isteğine ve kudretine bizzatini sahip olmak gerekir. İnsan yoktan yaratıldığından, kendisinin zati kudreti ve iradesi yoktur. Tüm kudret Allah’a aittir, fakat bir kısım kudreti insanın eline emanet etmiştir. Kalkar ve oturur insan. Tüm irade de Allah’a aittir. Fakat iradenin minik bir kısmını da insana emanet etmiştir. İnsan oturmak veya kalkmak ister.
İnsanın Allah’ın hakimiyetinde olduğunu şu ayet çok net anlatıyor: “Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.“ (Tekvir, 29)Yani bize verilen irade sonsuz ve mutlak değil. Bir kedinin iradesi bir bitkinin iradesinden büyük olduğu gibi, insanın iradesi tüm hayvanların iradesinden büyüktür. Lakin Allah’ın iradesi sayısız olayı dilediği gibi ve ansızın yapma sonsuzluğuna sahiptir. Biz hayır veya şer bir şeyi dilemek isteriz de ancak Allah onu dilememize izin verirse bu dilemek Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşir. İrademiz Allah’ın iradesine bağlıdır, çünkü irademizle yapmak istediklerimizi Allah’tan başka yaratacak bir kudret yoktur. Allah yaratmazsa kimse kendi gücüyle göz bile kırpamaz.
Her akıl yaptıklarında kendi iradesinin payını kestirebilir. Zaten herkes de sadece kendi iradesiyle seçtiğinin şimdi veya gelecekteki doğrudan veya dolaylı sonuçlarından sorumludur. Belki bu yazı geçmişteki meraklarınızın kabulü nedeniyle karşınıza çıkarıldı. Ama, şimdi bu cümleleri kesinlikle özgür iradenizle okudunuz. Neyi isteyerek, neyi istemeyerek yaşadığınızı, neye yaptıklarınızın, neye başka şeylerin yol açtığını kolaylıkla ayırt edebilirsiniz. Kaderi iyi anlamadan insan özgürlüğünü kader ekseninde mantığa vurmak her düşüneni doğru kavrayışa sürüklemeyecektir.
Dua kaderi değiştirir mi sorusu çoğu zaman, “Evlilik kader midir?” sorusuyla birlikte soruluyor. Eğer bu soruyu sorma nedeniniz bu ikinci soruya cevap bulmaksa, bu izahatları, evlilik kader midir? yazımızdaki izahatlarla destekleyebilirsiniz.
Sonuç olarak,
yaşamak istediğimiz güzel bir gelecek mi var? Ona ulaşmak için Rabbimize yalvara yakara dua edelim. Bize cevap verecektir. Emrettiği gibi işten işlere koşalım. Telbellik etmeyelim, gayret edelim. Şükredelim. Kaderimizin değişmesiyle değil, geleceğimizin güzelleşmesiyle ve geçmişimizin günahlarının temizlenmesiyle ilgilenelim. O takdirde emin olumuz ki Yüce Allah Üzerimizdeki lütuflarını arttıracaktır.