KURA'N-I KERİM ALLAH'IMIN KELAMIDIR
Âlemlerin Rabb’i nezdindenindirilmiş İlahîbir kitaptır...
Semavi kitapların sonuncusudur. Anlaşılan Kıyamet yaklaşmıştır...
Yüce Allah’ın, âlemleri kendisi için yarattığı tüm insanlara en son hidayetive rahmetidir.
En son elçisi Hz. Peygamber’le birlikte Âdem oğlunabüyük bir iyiliğidir. Kur’an-ı Kerim’den edindiğimiz bilgiye göre, “Bu Kitap”, Hz. Peygamber’e inzal edilmeden önce “Bir levh”de, değişik bir ifade ile “Ümmü’l-Kitap”ta muhafaza altındadır. Ona , ancak temizler dokunabilir. Ondan, en ufak bir bilgiyi dahi Allah’ın dilediğinden başkası ihata edemiz .
Semavî kitapların da içerisinde yer aldığı “Ana Kitap”, yaratılmış ve yaratılacak her şeyi içermektedir. O, İslâm kültüründe Levh-i Mahfuz olarak bilinmektedir . Levh-i Mahfuz, Kur’an’daki nitelendirmelere göre, var olacak her şeyin, yaratılmaya başlamadan önce “kalem” ile kaydedilip muhafaza altına alındığı mükemmel bir projesi niteliğindedir.
Göklerde ve yerdeki her şey; insanların, hatta tüm canlıların yaratılış süreçleri, diyalektikleri, kaderleri, ölü bedenlerin toprakta kaybettikleri ve korunanlar...
Göklerde ve yerdeki her şey; insanların, hatta tüm canlıların yaratılış süreçleri, diyalektikleri, kaderleri, ölü bedenlerin toprakta kaybettikleri ve korunanlar...
Kıyamet süreci ve Ahiret hayatı... bizce meçhul olan sûret ve hakikatleri itibariyle orada bir biçimde kayıtlıdırlar.
Eşyanın yaratılma sürecine girmesiyle birlikte bu soyut proje, tıpkı mükemmel bir filmin karelerinin senaryoyauygun olarak detaylı bir biçimde sahneye aktarıl masıgibi, zaman ve mekân içerisine somut bir gerçek olarak yansıtılmış ve yansıtılmakıyamete kadar devam edecektir; hatta kıyametten ötesi bile...
“Levh-i Mahfuz”, tartışma konusudur. Bu bir gerçek midir? Gerçek ten yazılı bir levha mıdır? Yoksa İlahi bir gerçeğin sembolik bir ifadesi midir? Yahut yaratılmışlardan oluşan varlık âleminin tümü müdür?Veya hiç biri!... Kur’an’da sözü edilen bir gerçek olduğu asla inkar edilemez... Onun hakikatini idrak ve ihata etmek, beşer için mümkünmüdür?
Asla... Ancakbaşta Kur’an ve Hadisler olmak üzere,kaynaklarda açıklandığı ölçüdebu ezelî ilmin /bilgi kaynağının mahiyeti ve muhtevası hakkında kısmen de olsa, marifet sahibi olmakhiç de imkân sız değildir. O sebeple ilmîtecessüs, tahkik ve gerçek bilgiye ulaşmaarzumuz ve araştırmacı kimliğimizle bu gerçeği imkânölçüsünce araştırmaya yöneldik.
Biz bu çalışmamızın Birinci Bölümü ’nü, bu ve benzeri sorulara cevap bulmaya veLevh-i Mahfuz’unmahiyetini Kur’an’a dayalı olarak tanıtmaya ayırdık.
İkinci Bölüm’de,“Kelamullah”ın Levh-i Mahfuz’dan“Hateme’n-Nebiyyin”’e indirilişi ve indiriliş keyfiyetine yer verdik.
Biz bu çalışmamızın Birinci Bölümü ’nü, bu ve benzeri sorulara cevap bulmaya veLevh-i Mahfuz’unmahiyetini Kur’an’a dayalı olarak tanıtmaya ayırdık.
İkinci Bölüm’de,“Kelamullah”ın Levh-i Mahfuz’dan“Hateme’n-Nebiyyin”’e indirilişi ve indiriliş keyfiyetine yer verdik.
Önceki İlahîkitaplar, peygamberlerine, doğrudan, bir celsede ve toplu halde verilmişlerdi. Kur’an ise, yaklaşık yirmi üç yılda ve pasajlar halinde okunarak inzal edilmiştir. Kelamullah’ın Hz. Peygamber’e inzalinde yegâne vasıtanın Cibril olduğu bilinir. Oysa Abese Suresinde “...bi eydi seferatin ...kiramin bererah...”1ayeti, Rasûlüllah’a inzal edilen her pasajın temiz ve yüksek sahifeler üzerinde yazılı olarak Cibril’e intikal ettirildiği fikrini vermektedir... Ay ve gecesiyle birlikte açık olmasına rağmen, Kur’an’ın ilk indirildiği zaman ve mekân da ihtilaflıdır.
Kur’an’ın Ramazan ayında ve Kadir gecesinde indirilmeye başladığı, neredeyse müttfekun aleyh iken, bir kısım müfessirler, ilk defa Şaban ayının on beşinci gecesinde dünya semasında “beytü’l-ızze”ye indirildiğiiddiasındadırlar.
Bu sebeple Kur’an’ın inzal sürecinde de şu üç farklı mekândan söz edilmektedir: Levh-i Mahfuz, Dünya Seması ve Hz. Peygamber... Bu ihtilaflar tefsirlerde ve genellikle de ilim adamlarının görüşlerine dayalı olarak tartışılıp durmaktadır. Biz, temel ve vazgeçilmez kaynak Kur’an’ı Kerim olduğu için bu sorunu öncelikle dil ve Kur’an bütünlüğü içerisinde halletmeye çalışacağız.
Zira, “iğne, ancak kaybedildiği yerde aranırsa bulunur!”2Kur’an’ın, Cibril vasıtasıyla Rasulüllah’a inzal keyfiyeti, Arap lisanı ile indirilen ayetlerin mahiyeti ve Kelamullah’ın, Arap lisanı ilelafz, nazım, mana ve beyanolarak Allah’a aidiyeti hakkında Kur’an’a dayalı bilgilervermeye çalışırken, yaklaşık çeyrek asır boyunca pasajlar halinde inzal edilen ayetlerin sureler içerisindeki tanzim şeklinitespitedeceğiz.
Bu arada “sureler içerisinde ayetlerin tevkıfîolduğu”sözününne anlama geldiğihakkında bir fikir edinmiş olacağız.
1﴿ ٌةَرِكْذَا تَه َّن ـِ إۤ َّلاَك١١﴿ ُهَرَكَ ذَءۤاَ شْنَمَ﴾ ف١٢﴿ ٍةَم َّرَكُ مٍفُحُ صِ﴾ في١٣﴿ ٍةَر َّهَطُ مٍةَوعُفْرَ﴾ م١٤﴿ ٍةَرَفَي سِدْيَأِ﴾ ب١٥﴿ ٍةَرَرَ ب ـٍا مَرِك ﴾١٦﴾”
Hayır!.. Şüphesiz o sana Rabbinden gelen bir tezkiredir...
Ancak dileyen kimse ondan öğüt alır! O, şerefli, O, kadri yüksek ve tertemiz sayfalardadır; son derece değerli ve saygın yazıcılar(melekler)ın elleriyleelleriyle yazılmıştır.” (Abese, 80/10-16)2Nakledildiğine göre, Nasreddin Hoca, bir gün evinin önünde yere eğilmiş, dikkatlebir şeyi arayıp bulmaya çalışıyormuş.
Oradan geçen komşusu sormuş: Hoca ne arıyorsun? Hoca cevap vermiş: Elimdeki iğneyi düşürdüm, onu arıyorum. İğneyi sen nerede düşürdün? Evin içinde. Peki, neden burada arıyorsun, düşürdüğün yerde arasana! Deyince; Hoca şu cevabı vermiş: Orası karanlık, burası ise aydınlık, o sebeple burada arıyorum...
3
Üçüncü Bölüm’deise, Levh-i Mahfuz’dan Hz. Muhammed’in kalbine /hafızasına “tevkıfî” olarak kaydedilensoyut metin parçalarının,yaklaşık 23 yıl süren tebliğ dönem inde, Rasulüllah’ın (s.a.v.) talimatıyla vahiy kâtip lerine yazdırılması,okunması, ezberlenmesi ve yaşanan bir hayat kitabı haline getirilmesi... İnzal süreci tamamlandıktan sonra da “Mushaf-ı Şerif” olarak da adlandırılan “Resmi Mushaf”ta derlenmesi ve “mütevatir” bir haber olarak bize kadar intikal ettirilmesini yine sahih kaynaklardan derleyip anlatacağız. Hiç şüphesiz samimi ve ciddi gayret bizden muvaffakiyet ise Yüce Mevlamızdandır...21. 06. 2013
Prof. Dr. Mehmet ZekiDuman
GİRİŞ
“Şüphesiz o, şerefli1bir Kur’an’dır... Korunmuş bir levhada bulunmaktadır...”
2“Kuşkusuzo, âlemlerin Rabb‘inden indirilmiş son derece değerli bir Kur’an’dır... Bir kitapta muhafaza altına alınmıştır... Ona, ancak temiz olanlar dokunurlar!”
3“O, Ana Kitapta’dır; katımızda yüce ve hikmetlidir.”
4* Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Başkanı website: www.zekiduman.com
1-‘Şerefli” olarak çevrilen mecîd ismi, mecude /yemcudu fiilindendir; övülmüş, yüceltilmiş, her türlü övgünün üstünde olan şerefli, şanlı anlamındadır.
Kur’an’da bu kavram, hem Allah’ın hem de Arş ve Kur’an gibi Allah’a âit olan şeylerin sıfatı olarak kullanılmaktadır.
(Bkz. Hûd, 11/73, Kâf, 50/1, Burûc, 85/21, 22)
“Kitaplar içerisinde, nazmı ve i’câzı itibâriyle en yüce mertebeye sâhip...” (Bkz. Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Cârullah Muhammed b. Ömer el-Harzemî (v. 583/1143), el-Keşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl ve Uyûni'l-Ekâvîl fîVücûhi’t-Te’vil, Beyrût, tsz, IV/240)
2 Burûc, 85/21, 22. Bkz. Kaf, 50/1.
3 Vâkı’a, 56/77-80.
Bu iki âyette, sübjektif şeyler de olsa, üzerine yazı yazılan sayfa /satıh anlamına da gelen levhve kitap’tan söz edilmiş olması bize, Kur’an’ın, Hz. Muhammed’e sözlü olarak vahy edilmesinden önce, bir biçimde yazı ile kayıt ve muhafaza altına alındığı ve bütün hâlinde bir kitap hüviyetinde olduğu fikrini vermektedir!
4 Zuhruf, 43/4. Bkz. Ra’d, 13/39. 7
Bu üç ayette, “mecîd”, yani “şan ve şerefi yüksek”, “hikmetli” ve “mu’ciz” vasıflara sahip Kur’an-ı Kerim’in, Hz. Muhammed’e inzal edilmeden önce “bir levh’dekorunmuş, diğer adıyla,“Ümmü’l-Kitab’ta”muhafaza altına alınmış, “temiz olarak yaratılmışlar”ın haricinde erişilmez“yüce bir kitap” olduğu açıkça belirtilmiştir.
Bu ayetlerde dikkat çeken diğer bir husus ise, Kur’an’ın, doğrudan doğruya Âlemlerin Rabbi’nden (tenzilün min rabbi’l-âlemin) veya Allah katında “aliyy” ve “hakîm” olan bir kitaptan indirilm işolmasıdır.İncelendiği zaman, “mesnetsiz...” olarak nitelendirilebilecek bir takım farklı görüşler belirtenler olsa da, bizce ve tahkik ehli birçok ilim adamına göre, hiç şüphe yok ki, Kur’an’ın indirildiği Allah katındaki bu levh, diğer adıyla “Ümmü’l-Kitab /Ana Kitap”, İslâmî kaynaklardakiyaygın adıyla“Levh-i Mahfuz”dan başkası değildir.
Kur’an-ı Hakim,oradan, onun, - ileride açıklanacağı üzere - bir biçimde somutharflere, kelimelere, cümlelere ve mükemmel bir nazmabüründürülerek inzal edilmiş olan hissî ve zahirî bir parçasıdır.
Tıpkı kalbimizdeki /belleğimizdeki /ezberimizdeki Kur’an metnin yazıya geçirilmiş şekli gibi...
O, “Hakk” olarak, ama asli yapısı ve hakikatiyle değil, belki de aslî hüviyetini koruyan yansımasıyla insanlık âlemine bir gerçek/hakk olarak indir ilmiştir:َ
لَزَ نـ ِّقَْالحِبَ وُاهَنْلَزْ أَنـ ِّقَْالحِبَو“
Biz onu ‘hakk’ olarak indirdik, o da ‘hakk’ olarak inmiştir...
”1 ayeti buna delildir. Kanaatimizce bu ayet, Allah katındaki levh’de bulunan Kur’an ile elimizdeki Kur’an’ın, belki soyut ve somut /hakikat ve gerçek farkına rağmen, aynadaki görünen ve görüntü misali, dil, lafız, nazım ve mana olarak aynı olmasa bile, gayrı da olmadığını söylemektedir.
Nitekim her ikisi de Allah tarafından korunmuşluk 1 İsra, 17/105.8
vasfına sahiptir; birincisi Levh’de ikincisi ise evrende...1 Kıyâme suresinin 16-19. ayetlerinin de bunu desteklediğini düşünmekteyiz. Tabiî ki, Allahkatın daki ; Kur’an’daki ifadesiyleLevh-i Mahfuz’dabulunanasıl olup bizdeki, yani belleğimizde, dilimizde, kalbimizde, yazılı sahifelerde bulunan Kur’an ise, O’ndan indirilendir. Birincisi tamamen Allah’a aittir ve O’nun esmave sıfatları gibi hakikati bilinemez mahiyettedir.
Bizdeki Kur’an ise, Allah’ın kelam, semi’, basar gibi sıfatlarının yaratılmışlarda tecelli edip somut bir biçimde yansıdığı gibi, “Ümmü’l-Kitap”tan akseden görünümüdür. Cebrail’in, Hz. Peygamber’in ve bizlerin okuyacağı, anlayacağı; dil, mürekkep ve yazı v.b. iletişim araçlarıyla bir yerden bir yere nakledebileceği şekle indirgenmiş/inzal edilmiş somut bir görünüm olarak değerlendirilebilir.
Kur’an-ı Kerim, az önce de geçtiği üzere, aslı itibariyle Allah katında, diğer bir ifade ile Levh-i Mahfûz’da, bizlere intikal eden somut şekliyle de evrende “mahfuz” vasfına da sahiptir, koruma altındadır. O, başta “emin”2olarak nitelendirilen Cibril olmak üzere, “değerli ve tertemiz yazıcı meleklerin elleriyle”
3,“pâk/tertemiz, son derece kıymetli/mükerrem sahifeler üzerine yazılıp”4Hz. Peygamber’e indir ilmiştir. Bu elçiler in hepsi de fıtraten “temiz”, ve “güvenilir”dirler... Melekler, ne onu alırken asıl kaynak olan Levh-i Mahfûz’a, ne ondan temiz sahifelere kaydederken yüce sahifelere, ne de Rasülüllah’a indirilen pasajlara; yani Kur’an nüshalarına hiçbir biçimde zarar ver(e)mezler! Çünkü isyan ve ifsat etmek, meleklerin doğasında yoktur ! Başta İblis olmak üzere, şeytan ruhlu cinler ve şeytanımsı insanlar ise, özell ikle yüce bir mekânda kayıtlı bulunan Kelamullah’ın semtine bile yaklaşamazlar.
1 Bkz. Hicr, 15/9.2 Tekvîr, 81/19, 21.3 Abese, 80/15, 16.4 Abese, 80/16.9
Allah’ın dilemesi hariç,1kıyamete kadar hiç kimse, zerre kadar da olsa, Kur’an’azarar verme;tahrif, ibdal, tağyir v.b.amaçlarla asla dokunamayacaktır. Zira hem Levh-i Mahfuz erişilemez bir konumdadır hem de Hz. Peygamber’e inzal edilip tebliğ edildikten sonra bile Kur’an-ı Kerim’in koruyucusu yüce Allah’tır...
2 Levh-i Mahfuz’un hakikatini ve gerçek mahiyetini, lahutî ve erişilmez olduğu için Allah’dan başka, melekler ve peygamberler de dâhil, hiç kimsenin ihata edemeyeceği muhakkaktır. Aşağıda nakledileceği üzere, bir kısım ilim, irfan ve fikir sahibi kimseler Levh-i Mahfuz’un ne’liği hakkında tavsifî bir takım bilgiler vermiş olsalar da, bunlar, büyük çoğunlukla zandan ve tahminden öteye geçme mektedirler. Kur’an açısından, öylesi zannî bilgilerin hakikati hakk ında hiçbir bilgi değeri bulunmamaktadır.
3 Gayba ait olduğu için onu tam olarak idrak etmek, ihata etmek de mümkün değildir. Allah izin vermedikçe, vahiy elçisi Cibril ve diğer mukarreb melekler de dâhil hiçbir beşerin ona muttali olması ve oradan bilgi alması da imkânsızdır. Zira “Vela yuhitune bi şeyin min ılmihi illa bimaşae...”ayeti buna da işaret etmektedir.
“Onun dilediğinden başka ilmini hiç kimse ihata edemez...”4ayeti bunu açık ve net olarak söylemektedir. Kanaatimiz odur ki, Levh-i Mahfuz’un hakikatini, mahiyetini ve muhtevasını bütünüyle idrak etmek beşer için; özellikle, idrak yetileri sınırlı olan insan için mümkün değildir.
Onun ne olduğunu ve muhtevasını tam olarak, ancak Allah bilir.
Fakat yüce Allah’ın bir kısım ayetlerinde ondan bahsettiğini ve içeriği hakkında bilgiler verdiğini de bilmekteyiz. Sıhhat derecesi tam olarak bilinmiyor olsa da, bir kısım hadislerde de Levh-i Mahfuz’dan söz edilmiştir. O nedenle Kur’an ve hadislerden hareketle düşünen kimseler için Levh-i Mahfuz hakkında ipucu
1 Bkz. Hac, 22/52-55.2 Hicr, 15/9.3 Necm, 53/28.4 Bakara, 2/25510
niteliğinde de olsa bilgiler yok değildir! Bu ipuçları ile Levh-i Mahfuz’un künhüne /hakikatine vakıf olunamaz, ama onun mahiyeti ve içeriği hakkında az çok bilgi sahibi olmak mümkün gözükmektedir. Nitekim İslami kaynaklarda ve çeşitli dsiplinlerde Levh, kalem, satır, yazıve yazı malzemeleri hakkında bilgiler verilmiştir.
Biz bu bilgilere kısaca göz atıp asıl Kaynağımız olan Kur’an-ı Kerim ’e yöneleceğiz.Kur’an’daki “levh” ve o anlamdaki tabirlerle kast edilen şeyin Levh-i Mahfuz olduğu hususunda bizim şüphemiz bulunmamaktadır. O sebeplebiz bundan sonraki kullanımımızda farklı isimler yerine hep “Levh-i Mahfuz” ve Allah’ın ilmini kast ederek “Levh” tabirlerini kullanacağız.
Kelamullah, “Levh-i Mahfuz”danHz. Muhammed’e Cibril vasıtasıyla bölüm bölüm inzal edilmiştir. O yüce Mevla’nın, insanlık âlem ine bahşettiği “fıtrî din”, “akıl” ve “peygamber”den sonra gelen en üstün hidayet rehberidir.
1O, aklı ve vicdanı tamamen dümura uğramış bir Orta Çağ zihniyetinin beynine indirilmiş Semavi;ikinci ve yanılmaz bir akıldır...
Kur’an mübarek bir kitaptır.
Ayetleri dura dura okunsun, inceden inceye düşünülsün ve tefekkür kabiliyeti olan akıl sahipleri ilim, hikmet, öğüt, ibret ve ders alsınlar diye pasajlar halinde indirilmiştir.
2O, genelde insanların hepsi, özel olarak da muttakimümin ler için eşsiz bir rehber, emsalsiz bir ışıktır. Hz. Muhammed, Allah’ın insanlık âlemine seçip gönderdiği en son elçisi; “Hateme’n-Nebiyyin”dir.
3Muazzam ve muhteşem bir ahlakın sahibidir.4İnsanlar arasından seçilmiş, mümtaz şahsiyetlerin de en seçkini;
5“Seyyidi’l-Mürselin”dir. Sırf âlemlere rahmet olmak amacıyla gönderilmiştir.
6“Ümm î”1 /“iman nedir, 1 Bkz. Nur, 24/35.2 Bkz. En’am, 6/92, 155; İsra, 17/106; Sâd, 38/29.3 Ahzab, 33/40.4 Kalem, 68/4.5 Bakara, 2/253.6 Enbiya, 21/107.11
kitap nedir bilmeyen”
2temiz, ahlakı muhteşem bir insan iken, Yüce Rabb’inin bahşettiği ilim, hikmet ve ruh ile desteklenip hidayete erdirilmiş
3bir Peygamber”dir. Kalbine soyut halde inzal edilen “ruh”un4/kelamullah’ın lisanında somutlaştığı zemindir. Daha önceki kitaplar Tevrat, Zebur ve İncil peygamberlerine toplu halde verildiği halde Kur’an-ı Kerim “En son Nebi”
5 Hz. Peygamber’e yaklaşık yirmi üç yılda bölüm bölüm inzal edilmiştir. Kelamullah’ın Rasûlüllah’a (s.a.v.) inzal sürecinin üç aşamada gerçekleştiği söylenebilir. Levh i Cibril Peygamber şeklinde...
Bunlardan birincisi, Kur’an’ın henüz gökler ve yer yaratılmadan önce tüm olacaklarla birlikte bir “levh”e /”Levh-i Mahfuz”a kaydedilmesi6, ikincisi Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’ın Hz. Peygamber’e inzal etmek üzere Cibril’e intikali, üçüncüsü ise Cibril vasıtasıyla Hz. Muhammed’in kalbine, yaklaşık yirmi üç yılda sureler /pasajlar hâlinde bölüm bölüm okunarak inzal edilmesidir. Bu süreçlerden birincisini, hakikati ve kendisindeki iştibah sebebiyle belki süreçolarak ve nüzülkavramıyla ifade etmek pek isabetli gözükmemektedir.
Fakat Allah Teâla’nın, hakikatini ve gerçek mahiyetini idrakten aciz olduğumuz Levh-i Mahfuz’u, İlahîKitaplar da dâhil, olacak her şeyi, önceden oraya kaydettiğini söylemiş olması, bizim için böyle bir ifadeyi kullanmamıza imkân tanımıştır, diyebiliriz.
Usul âlimlerinden Zerkani de “et-tenezzülü’l-evvelü ila’l-levhi’l-mahfuzi /Birinci nüzul Levh-i Mahfuza’dır” sözü ve arkasından getirdiği izahı ile bunu Kur’an’ın birinci nüzulü saymıştır. Kanaatimizcebu Yüce Allah’ın 1 A’raf, 7/157, 158.2 Bkz. Şûrâ, 42/52.3َ
لا َّ التَمْوَ یَرِذْنُیِ لِهِادَبِ عْنِ مُءۤاَشَ یْنَى مَلَ عِهِرْمَ أْنِ مَي الرُّ وحِقْلُ یِشْرَعْو الُ ذِاتَجَر َّ الدُیعِفَرِق /
“Mertebelerin yükselticisi Arş’ın sahibi Allah, emrinden olan ruhu/vahyi kavuşma günü ile uyarması için kullarından dilediği kimseye indirir.”
(Ğafir, 4/15)4 Şûrâ, 42/52.5 Ahzab, 33/40.6 Zurkanî, Muhammed Abdilazim, Menahilü’l-İrfan fî Ulumi’l-Kur’an,Beyrut, tsz. I/36.12
zatına aittir ve zatındadır; bize temsilî olarak öyle ifade edilmiştir...
Şimdi bu bölümde son iki aşamayı; Levh i Cibril Peygamber şeklinde gösterilebilecek olan Kelamullah’ın Allah’dan /Levh’den Cibril’e intikali, onun da bir biçimde elde ettiği ayetleri vahiy sürecinde Allah’ın Elçisine inzalini temel kaynağından araştırıp açıklamaya çalışacağız.
Kelamu llah’ın Levh’den inzal zamanı ve inzal edildiği yer, İslamî kaynaklarda tartışılan bir konudur. Zira Allah TeâlaKur’an’ı “Ramazan ayında...”, “Mübarek bir gecede...”ve bin aydan daha hayırlı olan “Kadir Gecesinde...” indirdiğini açıkça söyle miştir. Allah’ın Elçisi de, Alak suresinin ilk beş ayetinin kendisine indirilen ilk ayetler olduğunu bildirmiş ve Tarih de bunu MS. 610 yılının, Ramazan ayının Kadir Gecesinde gerçekleşen muazzam bir hadisesi olarak tespit etmiştir...
Yani Kelamullah, Kur’an, hadis ve tarihin tespitine göre Hz. Muhammed’e MS. VII. yy’ın başlarında, Ramazan ayında ve mübarek bir gece olan Kadir Gecesinde indirilmeye başlanmıştır.
Bütün kaynaklar bu konuda ittifak halindedirler.
Fakat asıl kaynaklardaki bu gerçeğe ve ittifaka rağmen, Selef’ten sonra gelen ilim adamları bu indirilişin zamanı, yeri ve şekli hakkında ihtilaf halindedirler.
Onlardan kimi Kur’an Ramazan ayında ve Kadir Gecesinde indirildi derken, kimi de apaçık nasslara rağmen Şaban ayının on beşinci gecesi Berat Gecesinde indirildiğini söylemiştir.
Kimi Dünya semasında, “el-beytü’l-izze”(?) denilen bir mekâna toplu halde indirildiğini söylerken, kimi de Hz. Peygamber’in kalbine bir defada ve toplu olarak indirildi demiştir.
Kimi Cibril’e yazılarak verildiğini, kimi de Hz. Muhammed’e indirilmeye başlandığını söylemiştir. Bazıları da daha farklı görüşler ileri sürmüşlerdir...
İşte bu yüzden bu ihtilafları teker teker tespit edip değerlendirmek, onlar arasından dil ve Kur’an bütünlüğü açısından makul, mantıklı ve sağlam delillerle ispat edilmiş bir kanaate varmak güç olacaktır.
Ancak biz yıllardan beri üzerinde olduğumuz bu konuyu Levh-i Mahfuz’dan itibaren ele alıp incelediğimiz için bu ihtilaflar bu makalede tartışıp değerlendirebileceğimize inanmaktayız.
İlk olarak “Kelamullah”, “Allah’ın Beşer İle Konuşması”, “Vahiy”, “Vahyin İmkânı”, “İnzal”, “Tenzil”, “İyhâ”, “İlkâ” gibi Kur’an’ın indirilmesinde esas olan anahtar kelimeler açıkla yacağız. Kelamullah’ı Peygamber’e inzal eden Cibril’in vahiydeki yeri tespit edilecek; Levh-i Mahfuz’dan nakledilen kelâmın nisbesi, yani söz olarak Allah’a mı, Cibril’e mi yoksa Hz. Muhammed’e mi ait olduğu açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır.
Sonrada “Kelamullah” Allah’dan /Levh’den Vahiy Emini Cibril’e nasıl intikal etmiştir? Cibril’in haricinde vahiy elçisi/elçileri var mıdır? Abese suresindeki “...bi eydi seferatin kiramen bererah...”
1ile kast edilenler kimlerdir? Kur’an’ın inzalinde bunların herhangi bir rolleri olmuş mudur? Cibril vasıtasıyla Kelamullah’ın Hz. Muhammed’e inzal şekli, keyfiyeti ve inzal edilen ayetlerin mahiyeti nedir? Gerçekten Kur’an, iddia edildiği gibi toptan ve yalnız mana olarak mı inzal edildi de Rasûlüllahonu kendi lisanıyla nazma dönüştürdü, yoksa hem lafız hem nazım hem de mana olarak mı indirildi?
İşte bu ve benzeri sorulara cevap bulmaya çalışacağız.
Sonuç bölümünde ise, edinilen kanaat okuyucu ile paylaşılacaktır.
Daha sonra da Kur’an’ın yazı ile tesbiti, cem’i ve teksiri hakkında özet halinde kısa bilgi verilecektir.
Her çalışmamızda olduğu gibi bunda da yöntemimiz, öncelikle dil ve Kur’an bütünlüğüne riayettir; yani dil ve Kur’an merkezli bir çalışma olacaktır.
Zira tahkik ve tenkide tabi tutulmuş olsa bile - ki pek çoğu öyle değildir
– sırf rivayetler, ne derece parlak olursa olsun kişisel görüşler ve indîkanaatlerin,
Kur’an’aait kavramları ve meselelerianl amak ve açıklamak için yeterli olmadığı görülebilmektedir.
1 Abese, 81/11-16.14
İlk olarak “Kelamullah”, “Allah’ın Beşer İle Konuşması”, “Vahiy”, “Vahyin İmkânı”, “İnzal”, “Tenzil”, “İyhâ”, “İlkâ” gibi Kur’an’ın indirilmesinde esas olan anahtar kelimeler açıkla yacağız. Kelamullah’ı Peygamber’e inzal eden Cibril’in vahiydeki yeri tespit edilecek; Levh-i Mahfuz’dan nakledilen kelâmın nisbesi, yani söz olarak Allah’a mı, Cibril’e mi yoksa Hz. Muhammed’e mi ait olduğu açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır.
Sonrada “Kelamullah” Allah’dan /Levh’den Vahiy Emini Cibril’e nasıl intikal etmiştir? Cibril’in haricinde vahiy elçisi/elçileri var mıdır? Abese suresindeki “...bi eydi seferatin kiramen bererah...”
1ile kast edilenler kimlerdir? Kur’an’ın inzalinde bunların herhangi bir rolleri olmuş mudur? Cibril vasıtasıyla Kelamullah’ın Hz. Muhammed’e inzal şekli, keyfiyeti ve inzal edilen ayetlerin mahiyeti nedir? Gerçekten Kur’an, iddia edildiği gibi toptan ve yalnız mana olarak mı inzal edildi de Rasûlüllahonu kendi lisanıyla nazma dönüştürdü, yoksa hem lafız hem nazım hem de mana olarak mı indirildi?
İşte bu ve benzeri sorulara cevap bulmaya çalışacağız.
Sonuç bölümünde ise, edinilen kanaat okuyucu ile paylaşılacaktır.
Daha sonra da Kur’an’ın yazı ile tesbiti, cem’i ve teksiri hakkında özet halinde kısa bilgi verilecektir.
Her çalışmamızda olduğu gibi bunda da yöntemimiz, öncelikle dil ve Kur’an bütünlüğüne riayettir; yani dil ve Kur’an merkezli bir çalışma olacaktır.
Zira tahkik ve tenkide tabi tutulmuş olsa bile - ki pek çoğu öyle değildir
– sırf rivayetler, ne derece parlak olursa olsun kişisel görüşler ve indîkanaatlerin,
Kur’an’aait kavramları ve meselelerianl amak ve açıklamak için yeterli olmadığı görülebilmektedir.
1 Abese, 81/11-16.14
I. BÖLÜM
LEVH-İ MAHFUZ VE KUR’AN-I KERİMA.
İSLÂMÎ KAYNAKLARDA LEVH-İ MAHFÛZ
1. “Levh-i Mahfûz” Adı“Levh-i Mahfuz”, yazı yazmaya uygun “yassı ve düzgün satıh/yüzey” anlamına gelen levhile “korunmuş, muhafaza altında bulundurulan” anlamındaki mahfuzkelimelerinden oluşmuş Türkçe bir tamlamadır.
“Levh-i Kaza ve Kader” olarak da adlandırılan Levh-i Mahfuz, olmuş ve olacak her şeyin ind-i İlâhî’deki varlıkları/vücudları, ilmen mevcudiyetleri1olarak tarif edilmektedir.
“Levh-i Kaza ve Kader” olarak da adlandırılan Levh-i Mahfuz, olmuş ve olacak her şeyin ind-i İlâhî’deki varlıkları/vücudları, ilmen mevcudiyetleri1olarak tarif edilmektedir.
“Kur’an’ın Aslı”, diğer bir ifade ile “İnzal Öncesi Kaynağı” denilince, İslâm Kültürü’nde ilk akla gelen ve yaygın olarak kullanılan terim,hiç şüphesiz Levh-i Mahfuzterimidir.
Oysa bu terim, bu şekliyle, yani isim olarak Kur’an’da hiç geçmemektedir. Kur’an’da, sadece bir ayette isim cümlesi hâlinde “O, korunmuş bir levhada’dır”anlamında kullanılmıştır.
Oysa bu terim, bu şekliyle, yani isim olarak Kur’an’da hiç geçmemektedir. Kur’an’da, sadece bir ayette isim cümlesi hâlinde “O, korunmuş bir levhada’dır”anlamında kullanılmıştır.
Daha sonra bu ifade, İslâmî kaynaklarda el-Levhu’l-Mahfuzve Levh-i Mahfuz şeklinde isme dönüştürülmüş; yaratılmış ve yaratılacak her şeyin kaynağı ve bilinen bir kitap için özel isim olarak kullanılmış, hâlen de kullanılmaktadır.
Müfessirlerin ekseriyetinin kanaatine göre Kur’an’daki “Kitab”
2 ve “Kitab-ı Mübin”3tabirleriyle de kast edilen Levh-i Mahfûz’dur.
2 ve “Kitab-ı Mübin”3tabirleriyle de kast edilen Levh-i Mahfûz’dur.
Tağyir ve tahrife karşı korunmuş olan bu
1 Bkz. Abdullah Yeğin ve Arkadaşları,
1 Bkz. Abdullah Yeğin ve Arkadaşları,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügât, İstanbul, 1978, s. 841.2 Bkz. En’âm, 6/38; Kâf, 50/4.3Bkz. Yûnus, 10/61; Sebe, 34/3.16
kitap Kur’an’da “mestur/yazılmış” ve“meknun/gizlenmiş”1olarak da tavsif edilmiştir. İslâmî kaynaklardave Kur’an’da “Allah’ın Vahy Ettiği Bütün Kitapların Kaynağı,”
2 “Tanrısal Bilgi Hazinesi,”
3“Allah’ın Bilgisi”,
4“Allah’ın Bilgi Hazinesi,”
5 “Ulvî Âlemde Evrenin İlk ve Lâhutî Varlığı,”
6 “Nefs-i Küllî”
7 ve “Levhinmahfuz,”
8Ümmu’l-Kitab,
9İmam-ı Mubîn,
10“Kitâb-ı Mubînolarak da nitelendirilip adlandırılan Levh-i Mahfûztefsirlerde, hadis mecmualarında, tasavvufî ve felsefî eserlerde genişçe yer verilip çeşitli bakış açılarına göre değerlendirilmiştir.
Bu çalışmamız, daha ziyade Kur’an, Hadis ve tefsirler çerçevesinde olacağından, bu kavramın tasavvufî ve felsefî izahlarına fazla girmeyeceğiz; yapacağımız birkaç alıntı ile az da olsa, okuyucuya bir hatırlatmada bulunmakla yetineceğimizi belirtmek isterim.
112. Lügâtta“Levh” / “Levh-i Mahfûz”Çoğulu elvâholan levh kelime si, lâha / yelûhufiilindendir. Lâhaortaya çıktı, göründü; yıldız ve benzerleri için, parladı, ışık saçtı; ısındı, yanıp kavruldu gibi manalara gelmektedir.
el-Levh, 1 Vâkı’a, 56-78.2 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, 1988,VIII/238.3 Bkz. Ateş, X/402. Ateş,
“Ancak bizim kanaatimize göre burada Levh-i Mahfuz ile kasıt, Allah’ın bilgi hazinesi değildir.
Çünkü Allah’ın bilgi hazinesi, maddî bir kitap olmaktan münezzehtir. Onun mahiyetini Allah’tan başka kimse bilemez...”
sözleriyle bu görüşe katılmadığını açıklamıştır.
4 Mâverdî,Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket fi’l-Uyûn (Tefsîru’l-Maverdî), Beyrut, tsz. III/118; Razî, Fahreddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer b. Huseyn el-Kureşî (v. 605/1208),Mefâtîhu’l-Ğayb (Tefsiru Kebîr),Tahrân, tsz, XIX/66.5 Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, VIII/238-239.
Ateş, buradaki “Allah’ın bilgi hazinesi...” sözünü, kendi ifâdesi olarak kullanmıştır. Oysa bir önceki dipnotta belirtildiği üzere o, bu görüşü tenkit etmiştir...6 Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1983, II/360.7 Bkz. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II/360; Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 2002, s. 336.8 Burûc, 85/22.9 Ra’d, 13/39; Zuhruf, 43/4.10Yâsîn, 36/12.11Ateş, söz konusu “ana kitab”, diğer adıyla Kitab-ı Meknûn ve Levh-i Mahfûz’dan maksat, Hz. Musa’ya Tur’da verilen Tevrat
17
ister tahta, ister kemik, düz ve yassı taş, isterse başka bir şeyden olsun, üzerine yazı yazılabilen düz ve enli olan her şeye verilen addır. Nitekim levh’in yassı ve enli şey /safîhaanlamı, Kamer suresinin on üçüncü ayetinde, Nuh’un gemisi için: “zati elvâh”tabiriyle tahta; Burûc suresinin yirmi ikinci ayetinde ise, “korunmuş bir levhtedir”şeklinde yazı malzemesi anlamında kullanılmıştır. Resûlullah (s.a. v.): “Bana Zeyid’i çağırın, divit ve levhalsın da gelsin”, buyurdu...
Zeyd, divit ve levhile gelince, ona: “Yaz: “Lâ yestevi’l-kâ’ıdûn...”buyurdu...1Başka bir hadiste, sahifelere yazılmışve iki kapak arasında cem edilmiş Kur’an için: Ma beyne’l-levhayn tabiri kullanılmıştır.2 Bu v.b. ayet ve hadislerde geçen levh(çoğulu elvâh) kelimesi sahife, kâğıt yerine kullanılan, fakat keyfiyeti bir kısmında meçhul soyut ve somut yazı malzemeleri veya onlara tekabül eden eşya anlamında da kullanılmaktadır. Hareket ettirildiğinde parladığı için kılıç ve mızrak gibi silahların ucuna da elvâhu’s-silâhtabir edilir.
Susuzluk anlamına da gelenlevh, lâm harfinin zamme/ötüre okunmasıyla el-lûh, gök ve yer arasındaki hava; bilhassa levvâh, yakıcı kavurucu atmosfer anlamında kullanılmıştır.3Nitekim Müddessir suresinde cehennemin özelliklerinden söz edilirken: “levvâhatun lil beşer”/“O, deriyi bir çırpıda yakıp kavuranbir ateştir.” denmiştir.
1 Buharî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil (v. 256/870), es-Sahîh, İst. 1315 h. tarihli baskısından ofset, 1979, Tefsir, 4/Nisâ Sûresi, 18.2 Hadisin özü şudur: Abdullah’dan nakledildiğine göre, Esed oğullarından Ümmü Yakub denilen bir kadın geldi ve: “Bana nakledildiğine göre sen (Allah’ın yarattığı hilkati değiştirenler hakkında) şöyle şöyle yapan kimseye lânet etmişsin” dedi.
O da: “Allah’ın Elçisinin lânet ettiği kimseye ben neden lânet etmeyecekmişim” cevabını verdi. Kadın: “Ben iki kapak arasında bulunanı (Kur’an) okudum; senin söylediğin şeye rastlamadım.“ deyince Abdullah: “Eğer, gerçekten okumuş olsaydın, bulurdun dedi; sen...” (Buharî,
“Tefsîr”, 59/Haşr Sûresi 4; “Libâs”, 84).3 Rağıb Ebu’l-Kasım Huseyn b. Muhammed el-İsfehanî (v. 502/108), el-Mufredât fî Ğarîbi’l-Kur’an, (Neşre hazırlayan: Muhammed Ahmed Halefullah), Kahire, 1970, ‘LVH’ mad. s. 456-457; İbnu’l-Esîr, Ebû Saadet el-Mübârek b. Muhammed el-Cezerî (v. 606/1209),en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs ve’l-Eser, Beyrût, 1963, ‘LVH’ mad., IV/276; Cevherî, İsmâil b. Ahmed, (v. 393/1003), Tâcu’l-Luğa ve Sıhahu’l-Arabiyye,Tahkik: Ahmed Abdulğafûr Attar, Kahire, tsz, I/402; İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem (v. 711/1311), Lisanu’l-Arab,Beyrut, 1968, ‘LVH’ mad., I/968.4 Müddessir, 74/29. Ayrıca bkz. Nisâ, 4/56.
18
3. Kur’an’da “Levh” ve “Levh-i Mahfûz”Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayında
1-ve mübarek bir gece2olan Kadir gecesinde3tüm ilahi kitapların kaynağı olan Leh-i Mahfuz’dan alınarak Hz. Muhammed’e Cebrail vasıtasıyla indirilmeye başlanmıştır. Bu tarih MS. 610 yılı, Ramazan ayı ve (kesin olmamakla birlikte)
17. Pazartesi gününe tekabül etmektedir.Yukarıda da söylendiği üzere, “Levh-i Mahfuz” terkibiKur’an’daisim olarakhiç geçmemektedir. Ama levhkelimesi, Kur’an’da isim olarak toplam beş ayette kullanılmıştır.
Bunlardan biri, Nuh’un, gemisini inşa ettiği tahtalar (zat-ı elvâh);4üçü, Allah’ın, Tur-ı Sîna’da Hz. Musa’ya imlâ ettirdiği ayetlerin üzerine yazıl dığı düz ve yassı yazı malzemeleri (elvah)’dir.
Biride şan ve şeref sahibi Kur’an’ın kendisinde muhafaza altına alındığı levh‘tir. Şimdi bu ayetleri ve bunlardaki levhkelimesini daha yakından tanımaya çalışalım:a. Levh’in Tahta Anlamıَلَ عُاهَنْلََحمَوٍرُسُدَ وٍاحَوْ أَلِاتَى ذ“ Biz Nuh’u, tahtalar ve büyük çivilerle (zatı elvah ve düsür) inşa edilmiş bir gemiye bindirdik...”
5-Müfessirlerin ortak kanaatine göre bu ayette geçen “disâr” (çoğ. düsûr) kelimesi, gemicilikte kullanılan büyük, kalın demirden çivi (mismar) anlamındadır. Bu kelime liftenörülmüş, gemilerin parçalarınıbirbirine bağlamak için kullanılan kalın ip, halat anlamına da gelmektedir. “Elvah” ise, levhkelimesinin çoğul formudur; enli ahşap /tahta anlamında kullanılmıştır.
61 Bakara, 2/183.2 Duhan, 44/2.3 Kadr, 97/1.4 Geminin inşası, çalışması vs. hakkında geniş bilgi için bkz. Hud, 11/36-49.5 Kamer, 54/13.6 Bkz. Rağıb, Müfredat, ‘LVH’ mad., s. 459; Kadı el-Beydavî, Nasruddin Ebû’l-Hayr Abdullah b. Ömer, (v. 685/1286), Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Kahire, 1968, II/436.
19
1-ve mübarek bir gece2olan Kadir gecesinde3tüm ilahi kitapların kaynağı olan Leh-i Mahfuz’dan alınarak Hz. Muhammed’e Cebrail vasıtasıyla indirilmeye başlanmıştır. Bu tarih MS. 610 yılı, Ramazan ayı ve (kesin olmamakla birlikte)
17. Pazartesi gününe tekabül etmektedir.Yukarıda da söylendiği üzere, “Levh-i Mahfuz” terkibiKur’an’daisim olarakhiç geçmemektedir. Ama levhkelimesi, Kur’an’da isim olarak toplam beş ayette kullanılmıştır.
Bunlardan biri, Nuh’un, gemisini inşa ettiği tahtalar (zat-ı elvâh);4üçü, Allah’ın, Tur-ı Sîna’da Hz. Musa’ya imlâ ettirdiği ayetlerin üzerine yazıl dığı düz ve yassı yazı malzemeleri (elvah)’dir.
Biride şan ve şeref sahibi Kur’an’ın kendisinde muhafaza altına alındığı levh‘tir. Şimdi bu ayetleri ve bunlardaki levhkelimesini daha yakından tanımaya çalışalım:a. Levh’in Tahta Anlamıَلَ عُاهَنْلََحمَوٍرُسُدَ وٍاحَوْ أَلِاتَى ذ“ Biz Nuh’u, tahtalar ve büyük çivilerle (zatı elvah ve düsür) inşa edilmiş bir gemiye bindirdik...”
5-Müfessirlerin ortak kanaatine göre bu ayette geçen “disâr” (çoğ. düsûr) kelimesi, gemicilikte kullanılan büyük, kalın demirden çivi (mismar) anlamındadır. Bu kelime liftenörülmüş, gemilerin parçalarınıbirbirine bağlamak için kullanılan kalın ip, halat anlamına da gelmektedir. “Elvah” ise, levhkelimesinin çoğul formudur; enli ahşap /tahta anlamında kullanılmıştır.
61 Bakara, 2/183.2 Duhan, 44/2.3 Kadr, 97/1.4 Geminin inşası, çalışması vs. hakkında geniş bilgi için bkz. Hud, 11/36-49.5 Kamer, 54/13.6 Bkz. Rağıb, Müfredat, ‘LVH’ mad., s. 459; Kadı el-Beydavî, Nasruddin Ebû’l-Hayr Abdullah b. Ömer, (v. 685/1286), Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Kahire, 1968, II/436.
19
b. Levh’in Yazı Malzemesi Anlamı
- َمْوَ قـْرُمْأَ وٍة َّوُقِا بَهْذُخَ فٍءْيَ ش ِّلُكِ لًيلاِصْفَتـَ وًةَظِعْوَ مٍءْيَ ش ِّلُ كْنِ مِاحَوْلَلأْ اِ فيُهَا لَنْبـَتَكَوا َهِنَسْحَأِوا بُذُخْأَ يَكَينِقِاسَفْ الَارَ دْمُيكِرُأَس“
Biz, levhalara (fi’l-elvah) onun için öğüt maksadıyla her şeyi yazdık; orada gereken her şeyi de açıkladık, sonra dedik ki: ‘Bunlara sıkı sarıl; kavmine de bunları en iyi biçimde alıp değerlendirmelerini söyle! Yakında fasıkların yurdunu size göstereceğim!”
- ا َّمَلَوَ وْمُك ِّبَ رَرْ أَمْمُتْلِجَ أَعۤيِدْعَ بـْنِ مِونيُمُتْفَلَا خَمَسْئِ بَالَا قًفِ أَسَانَبْضَ غِهِمْوَ قـَلىِ إۤىَوسُ مَعَجَرَاحَوْلَلأْى اَقْأَلْقَوا يـُادَكَ وِونيُفَعْضَتْ اسَمْوَقْ ال َّنِ إ َّ أُمَنْ ابَالَ قِهْيَلِۤ إُه ُّرَُ يجِيهِ أَخِسْأَرِ بَذَأَخَوِمْوَقْ الَعَ مِنيْلَعَْ تجَلاَ وَءۤاَدْعَلأْ اِ بيْتِمْشُ تَلاَ فِنيَونُلُتـَينِمِال َّالظ“
Musa, öfkeyle dolu ve üzgün bir vaziyette kavmine dönüp geldiğinde: ‘Siz, benden sonra ne kötü işler yapmışsınız! Yoksa Rabb‘inizin emrinin /cezasının gelmesi için bir aceleniz mi vardı?’ dedi ve elindeki levhalarıyere bıraktı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekerek silkelemeye başladı...”
“ِ ِّﺑﻬَرِ لْمُ هَينِذ َّلِ لٌةَْحمَرَى وًدُا هَهِتَخْسُ نِفيَ وَاحَوْلَلأْ اَذَ أَخُبَضَغْى الَوسُ مْنَ عَتَكَا س َّمَلَوَونُبَهْرَ يـْم“Musa'nın öfkesi dinince levhaları yerden aldı. Onlardaki bir nüshada, ‘Rablerinden korkan kimseler için, hidayet ve rahmet vardır’ (ibaresiyazılıydı) .”54F3
Bu ayetlerin üçünde de Hz. Musa’dan ve onun Tur’da Rabbi ile buluşmaya gittiğinde4Rabbinin ona Tevrat’ı imla ettirip yazdırdığı, kavmi ve kardeşi Harun ile tartışırken Hz. Musa’nın elinden yere bıraktığı ve yine Hz. Musa tarafından yerden alınan levhalardan söz edildiği açıktır.
Zira bu gerçek, hem ayetlerin metinlerinden hem de bağlamlarından anlaşılmaktadır. Bu konuda hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Fakat bu levhaların madeninin ne olduğu konusu tartışılmaktadır. Müfessirlerden kimine göre pişirilmiş tuğladan, kimine göre de yazı yazılabilen yumuşak taştandır.
Zira bu gerçek, hem ayetlerin metinlerinden hem de bağlamlarından anlaşılmaktadır. Bu konuda hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Fakat bu levhaların madeninin ne olduğu konusu tartışılmaktadır. Müfessirlerden kimine göre pişirilmiş tuğladan, kimine göre de yazı yazılabilen yumuşak taştandır.
Hatta bu levhaların zümrütten, yakuttan, 1 A’râf, 7/145.2 A’raf, 7/150.3 A’raf, 7/154.4 Bkz. Tâhâ, 20/83, 84.5 Bkz. Razî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer b. Huseyn el-Kureşî (v. 605/1208),Mefâtihu’l-Ğayb(Tefsiru Kebîr), Tahrân, İkinci baskı, tarihsiz, XIV/237; Şevkânî, Muhammed b. Ali b. 20
zebercetten, ağaçtan ve Allah’ın Musa için yumuşattığı bir taştan olduğu dahi söylenmiştir.
Bizce bu levhaların neden olduğu pek de önemli sayılmaz.
Zira konumuz bu değildir. Bizce önemli olan ve bilinmesi gereken, bu levhaların üzerine yazı yazılan yassı, düz ve enli yüzeylere sahip yazı nesnesi olduğudur.
c. Beşer İçin Mahiyeti Meçhul “Korunmuş Levha” Anlamı
يدَِ مجٌآنْرُ قـَوُ هْلَب﴿٢١﴾ٍوظُفَْ محٍحْوَ لِفي﴿٢٢﴾“Şüphesiz o, şan ve şerefi yüce bir Kur’an’dır, korunmuş bir levhada bulunmaktadır.”
Âyetteki mahfûzkelimesi, farklı bir kıraatte Kur’ankelimesinin sıfatı olarak değerlendirildiği gibi, levh kelimesinin sıfatı olarak da değerlendirilmiştir. Birinci kıraate göre,
“Kur’an korunan bir lavhda’dır;”
ikinciye göre ise,
“Korunmuş Kur’an bir levhadadır.”
Bizce birinci kıraat ve mana metne daha uygun düşmektedir...
Bu ayette tekil formu ve korunmuş vasfı ile geçen levh’den maksat, Kur’an’da “Ümmü’l-Kitap” ve “Kitabin meknun” olarak da zikredilen Levh-i Mahfuz olduğunda pek çok müfessir ittifak hâlindedir.
Mesela Maverdî, Zemahşerî, Razî, Kurtubî, Kadı el-Beydavî, Nesefî, İbnü Kayyim, İbn Kesir, Şevkânî’yi sayabiliriz.
Bir kısım müfessirler ise, buradaki levh’e doğrudan doğruya
Lehvh-i Mahfuz dememekle birlikte bunu ima etmişlerdir...
Yeri geldikçe bu müfessirlerin düşüncelerinden söz edilecektir...
Görülüyor ki, lügatte farklı manalara da gelen levhkelimesi, Kur’an’da, sadece tahta ve ister soyut olsun ister somut - üzerine yazı yazılabilecek düz, yassı ve pürüzsüz yazı malzemesi ve Levh-i Mahfuz, yani peygamberlere indirilmiş olan suhuf ve kitaplar da dâhil, olmuş ve olacak her şeyin ind-i İlâhî’deki Muhammed (v. 1250/1834), Fethu’l-Kadir beyne Fenni’r-Rivaye ve’d-Diraye min İlmi’t-Tefsir, Kahire, 1964, II/278.1 Bkz. Maverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket ve’l-Uyun(Tefsiru’l-Maverdî), Beyrut, tsz. II/260; Razî, Mefatihu’l-Ğayb, XIV/237.2 Burûc, 85/21, 22. Bkz. Kaf, 50/1.21 varlıkları/vücudları; muhafaza altına alınmış hakikatleri anlamında kullanılmaktadır.
4. Hadislerde Levh-i MahfûzLevh-i Mahfûz, levhkelimesi ve türevleri hadislerde takdir-i İlahî’nin ezelde yazıldığı soyut cevher ve üzerine yazı yazılabilen düz satıh, yazı nesnesi anlamında kullanılmıştır.
Bu konuda şu rivayetleri örnek gösterebiliriz:Ahmed b. Hanbel’in naklettiğine göre Rasulüllah (s.a.v.) Levh-i Mahfûz hakkında şöyle demiştir: “Hiçbir şey yok iken Allah vardı.
Daha sonra Allah Levh’i (mahfûz) yarattı ve yaratılacak olan her şeyi, kıyâmete kadar olacak durumlarıyla birlikte oraya kaydetti.”
İbn Abbas ve Ebû Hureyre’den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir
Rasulüllah (s.a.v.) dedi ki: “Allah’ın ilk yarattığı şey kalem dir.
Ona, “Yaz!” dedi. O da: “Neyi yazayım?” deyince: “Kaderi...”
Başka bir rivayette: “Kıyâmete kadar olacak şeyleri...”
Üçüncü bir rivayette:
“Ebediyete kadar olan ve olacak her şeyi yaz !” buyurdu.
O da ebediyete kadar olacak şeylerin tamamınıyazdı.”
Rasulüllah (s.a.v.) diğer bir hadisinde de: “Allah, gökleri ve yeri yaratmadan elli bin yıl önce, arşı su üzerindeyken, varlıkların miktarlarını takdir etmiş bulunuyordu”demiştir.
Bu üç hadisin, Kalem suresindeki “Nûn ve’l-kalemi vemâ yesturûn...”
1-ayetinde kendisine yemin edilen “kalem ve onun 1 Ahmed, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (v. 241/855), el- Müsned, Beyrut, tsz. IV/431.2 Bkz. Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ es-Sevre (v. 279/892), es-Sünen,Kâhire, 1937, Tefsir, 68/Kalem Suresi, 76; Taberi, Ebû Câfer Muhammed b. Cerîr (v. 310/922), Câmiu’l-Beyân an-Te’vili’l-Kur’ân,Kahire, 1945, XXIX/11; Razî, Mefatihu’l-Ğayb, XXX/78, 79; Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (v. 671/1272), el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’ani’l-Azim, Kahire, tsz.XVIII/223; Bkz. İbn Kesir, Ebû’l-Fadl İsmâil b. Kesir, el-Kureşî ed-Dımeşki (v. 774/1372), Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, Kahire, tsz,V/448;
Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1960, VIII/5262; İsmâil b. Kesir, el-Kureşî ed-Dımışki 774/1372), Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, Kahire, tsz, VIII/5264.3 Müslim, Ebû’l-Huseyn Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Nisâburî (v. 261/874), es-Sahih, Tahkik: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Kahire, 1955, Kader, 16.
Bizce bu levhaların neden olduğu pek de önemli sayılmaz.
Zira konumuz bu değildir. Bizce önemli olan ve bilinmesi gereken, bu levhaların üzerine yazı yazılan yassı, düz ve enli yüzeylere sahip yazı nesnesi olduğudur.
c. Beşer İçin Mahiyeti Meçhul “Korunmuş Levha” Anlamı
يدَِ مجٌآنْرُ قـَوُ هْلَب﴿٢١﴾ٍوظُفَْ محٍحْوَ لِفي﴿٢٢﴾“Şüphesiz o, şan ve şerefi yüce bir Kur’an’dır, korunmuş bir levhada bulunmaktadır.”
Âyetteki mahfûzkelimesi, farklı bir kıraatte Kur’ankelimesinin sıfatı olarak değerlendirildiği gibi, levh kelimesinin sıfatı olarak da değerlendirilmiştir. Birinci kıraate göre,
“Kur’an korunan bir lavhda’dır;”
ikinciye göre ise,
“Korunmuş Kur’an bir levhadadır.”
Bizce birinci kıraat ve mana metne daha uygun düşmektedir...
Bu ayette tekil formu ve korunmuş vasfı ile geçen levh’den maksat, Kur’an’da “Ümmü’l-Kitap” ve “Kitabin meknun” olarak da zikredilen Levh-i Mahfuz olduğunda pek çok müfessir ittifak hâlindedir.
Mesela Maverdî, Zemahşerî, Razî, Kurtubî, Kadı el-Beydavî, Nesefî, İbnü Kayyim, İbn Kesir, Şevkânî’yi sayabiliriz.
Bir kısım müfessirler ise, buradaki levh’e doğrudan doğruya
Lehvh-i Mahfuz dememekle birlikte bunu ima etmişlerdir...
Yeri geldikçe bu müfessirlerin düşüncelerinden söz edilecektir...
Görülüyor ki, lügatte farklı manalara da gelen levhkelimesi, Kur’an’da, sadece tahta ve ister soyut olsun ister somut - üzerine yazı yazılabilecek düz, yassı ve pürüzsüz yazı malzemesi ve Levh-i Mahfuz, yani peygamberlere indirilmiş olan suhuf ve kitaplar da dâhil, olmuş ve olacak her şeyin ind-i İlâhî’deki Muhammed (v. 1250/1834), Fethu’l-Kadir beyne Fenni’r-Rivaye ve’d-Diraye min İlmi’t-Tefsir, Kahire, 1964, II/278.1 Bkz. Maverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket ve’l-Uyun(Tefsiru’l-Maverdî), Beyrut, tsz. II/260; Razî, Mefatihu’l-Ğayb, XIV/237.2 Burûc, 85/21, 22. Bkz. Kaf, 50/1.21 varlıkları/vücudları; muhafaza altına alınmış hakikatleri anlamında kullanılmaktadır.
4. Hadislerde Levh-i MahfûzLevh-i Mahfûz, levhkelimesi ve türevleri hadislerde takdir-i İlahî’nin ezelde yazıldığı soyut cevher ve üzerine yazı yazılabilen düz satıh, yazı nesnesi anlamında kullanılmıştır.
Bu konuda şu rivayetleri örnek gösterebiliriz:Ahmed b. Hanbel’in naklettiğine göre Rasulüllah (s.a.v.) Levh-i Mahfûz hakkında şöyle demiştir: “Hiçbir şey yok iken Allah vardı.
Daha sonra Allah Levh’i (mahfûz) yarattı ve yaratılacak olan her şeyi, kıyâmete kadar olacak durumlarıyla birlikte oraya kaydetti.”
İbn Abbas ve Ebû Hureyre’den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir
Rasulüllah (s.a.v.) dedi ki: “Allah’ın ilk yarattığı şey kalem dir.
Ona, “Yaz!” dedi. O da: “Neyi yazayım?” deyince: “Kaderi...”
Başka bir rivayette: “Kıyâmete kadar olacak şeyleri...”
Üçüncü bir rivayette:
“Ebediyete kadar olan ve olacak her şeyi yaz !” buyurdu.
O da ebediyete kadar olacak şeylerin tamamınıyazdı.”
Rasulüllah (s.a.v.) diğer bir hadisinde de: “Allah, gökleri ve yeri yaratmadan elli bin yıl önce, arşı su üzerindeyken, varlıkların miktarlarını takdir etmiş bulunuyordu”demiştir.
Bu üç hadisin, Kalem suresindeki “Nûn ve’l-kalemi vemâ yesturûn...”
1-ayetinde kendisine yemin edilen “kalem ve onun 1 Ahmed, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (v. 241/855), el- Müsned, Beyrut, tsz. IV/431.2 Bkz. Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ es-Sevre (v. 279/892), es-Sünen,Kâhire, 1937, Tefsir, 68/Kalem Suresi, 76; Taberi, Ebû Câfer Muhammed b. Cerîr (v. 310/922), Câmiu’l-Beyân an-Te’vili’l-Kur’ân,Kahire, 1945, XXIX/11; Razî, Mefatihu’l-Ğayb, XXX/78, 79; Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (v. 671/1272), el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’ani’l-Azim, Kahire, tsz.XVIII/223; Bkz. İbn Kesir, Ebû’l-Fadl İsmâil b. Kesir, el-Kureşî ed-Dımeşki (v. 774/1372), Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, Kahire, tsz,V/448;
Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1960, VIII/5262; İsmâil b. Kesir, el-Kureşî ed-Dımışki 774/1372), Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, Kahire, tsz, VIII/5264.3 Müslim, Ebû’l-Huseyn Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Nisâburî (v. 261/874), es-Sahih, Tahkik: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Kahire, 1955, Kader, 16.
22
yazdıkları” ibaresiyle de mâna yönünden ilgisinin olduğu söylenebilir...
Nisa suresinden 18. ayetinin de içerisinde yer aldığı pasaj indirildiği zaman, Rasulüllah(s.a.v.) “Bana Zeyid’i çağırın
(Buhari’deki başka bir varyantta, falanı çağırın)
divit ve levhalsın da gelsin”, buyurdu...
Nisa suresinden 18. ayetinin de içerisinde yer aldığı pasaj indirildiği zaman, Rasulüllah(s.a.v.) “Bana Zeyid’i çağırın
(Buhari’deki başka bir varyantta, falanı çağırın)
divit ve levhalsın da gelsin”, buyurdu...
Zeyd, divit ve levh (Buhari’deki başka bir varyantta, “ev’il-ketifü” ilavesi vardır) ile gelince,
ona: “Yaz: “Lâ yestevi’l-kâ’ıdûn...”buyurdu...
Rasûlüllah’ın (s.a.v.) vefatından kısa bir süre önce
“Bana levha (el-levh) ve divit getirin de benden sonra yolunuzu şaşırmamanız için size tavsiyelerimi yazayım!”
dediği rivayeti de bu meyanda hatırlanabilir...
ona: “Yaz: “Lâ yestevi’l-kâ’ıdûn...”buyurdu...
Rasûlüllah’ın (s.a.v.) vefatından kısa bir süre önce
“Bana levha (el-levh) ve divit getirin de benden sonra yolunuzu şaşırmamanız için size tavsiyelerimi yazayım!”
dediği rivayeti de bu meyanda hatırlanabilir...
Hz. Ebu Bekir döneminde cem edilen ve İmam Mushaf olarak nitelendirilen Kur’an-ı Kerim’in içeriğinden söz edildiği zaman “İki kapak arasındaki Kur’an...” anlamında “Ma beyne’l-levhayn”tabirinin kullanıldığı da yine rivayetler arasında bulunmaktadır...
4Kaynaklarda yer alan bu hadisler ve rivayetlerden, Levh-i Mahfûz’un, Allah’ın ilk yarattığı ve ebediyete kadar yaratacağı her şeyi miktarlarıyla birlikte üzerine yazıyla kaydettiği bir kader kitabı olduğunu,
levh’in ise, yazı malzemesi, üzerine yazı yazılabilen düz satıh; kâğıt , tahta, kürek kemiği, tabaklanmış deri ve Kur’an’da olandan farklı olarak kapak (kitap kapağı), tabii ki, üzerine yazı yazılma imkânı olan bir kapak anlamlarında kullanılmış olduğunu görmekteyiz.
Tefsirlerde Levh-i MahfûzKonuya, müfessirler açısından genel bir bakışla göz atıldığında -ki, çoğu birbirinden nakildir- Kur’an’da kitâb, el-kitâb, ummu’l-kitâb, kitab-ı mubîn, imam-ı mubînve kitab-ı meknûn şeklinde isimlendirilen Levh-i Mahfûzhakkındafarklıfarklı ve detaylı; hatta 1 Kalem, 68/1.2 Buharî, “Tefsîr”, 4/Nisâ Sûresi, 18.3 Bkz. Ahmed, Müsned,I/355; VI/47.4 Bkz. Buharî, “Tefsir”, 59/Haşr Suresi, 4; Libas, 84
levh’in ise, yazı malzemesi, üzerine yazı yazılabilen düz satıh; kâğıt , tahta, kürek kemiği, tabaklanmış deri ve Kur’an’da olandan farklı olarak kapak (kitap kapağı), tabii ki, üzerine yazı yazılma imkânı olan bir kapak anlamlarında kullanılmış olduğunu görmekteyiz.
Tefsirlerde Levh-i MahfûzKonuya, müfessirler açısından genel bir bakışla göz atıldığında -ki, çoğu birbirinden nakildir- Kur’an’da kitâb, el-kitâb, ummu’l-kitâb, kitab-ı mubîn, imam-ı mubînve kitab-ı meknûn şeklinde isimlendirilen Levh-i Mahfûzhakkındafarklıfarklı ve detaylı; hatta 1 Kalem, 68/1.2 Buharî, “Tefsîr”, 4/Nisâ Sûresi, 18.3 Bkz. Ahmed, Müsned,I/355; VI/47.4 Bkz. Buharî, “Tefsir”, 59/Haşr Suresi, 4; Libas, 84
gereğinden fazla bilgilere ve tahminî nitelendirmelere yer verildiği görülmektedir. Meselâ;Taberî, Zemahşerî ve Razî gibi pek çok müfessire göre Levh-i Mahfûz,yedi kat semânın üzerinde, Arş’ın sağ tarafında; içerisinde yaratılmışlarla ilgili bilgilerin bulunduğu, semâvî kitapların asıl kaynağı, şeytanların erişip dokunmasından korunmuş yazılı bir levha veya sâhifedir.
Bu levha, Allah’ın kalem e: “Yaz!...” emriyle vücuda gelmiş veya sefera adı verilen değerli yazıcı meleklerin elleriyle2yazılmıştır.
Bir kısım müfessirlere göre ise, Levh-i Mahfûz, Allah’ın bilgi hazinesidir.
O, Allah’a bakan yönüyle Levh-i Mahfûz’u da kuşatan şekilsiz, vasıfsız ve ancak Allah’ın dilediği kadarı ihata edilebilen nihayetsiz kelâmıdır;
evrene bakan yönüyle, varlık âlemini ifâde eden ses, söz ve harften mücerred /soyut bir kelamdır.
“Âlemin yaratılışından sonuna kadar ne olup bitecekse Allah hepsini takdir ve kaza edip yazmış, mahlûkat da olduğu gibi zuhura gelmiş, sabit olmuştur...” Müfessirimiz Elmalılı Hamdi Yazır demiştir ki: “Gâib ve şâhid, ma’kûlât ve mahsûsât, külliyât ve cüziyyât, büyük küçük, sükût ve istikrar, hareket ve sükûn, hayat ve memât, hâsıl olmuş ve olacak, gizli ve açık her şey bütün tafsilâtı, bütün inceliğiyle gayet beliğ olarak bu kitapta
Bkz. Taberî, Cami’u’l-Beyân, XXX/35; Zemahşerî, Keşşâf, IV/240; Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XXXI/124; Nesefî, Ebû’l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Muhammed (v. 710/1310),Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vil,Kahire, 1967, IV/347; İbn Kesîr, Tefsîr, VIII/394; Âlusî, Ebu’l-Fadl Şihâbuddin es-Seyyid el-Bağdadî, (v. 1270/1854) Rûhu’l-Maânî, Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Sebu’l-Mesânî, Bulâk, 1301 h., XXX/94; Bursavî, İsmâil Hakkı (v. 1137/1724), Rûhu’l-Beyãn, İst. 1389 h., X/395, 396;
Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VIII/5696.2 Taberî, Cami’u’l-Beyân, XXX/35; İbn Kuteybe, Ebu Mahmut b. Muhammed, Tefsiru Garâibi’l-Kur’an, Beyrut, 1978, s. 514.3 Bkz. Abese, 80/11-16.
4“De ki, “Rabbimin kelimelerini yazmak üzere denizler mürekkep olsa, hatta ona bir misli daha eklense; Rabbimin kelimeleri bitmeden denizler tükenirdi!...”(Kehf, 18/109).
Şâyet yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve bunlara yedi deniz daha eklense, yine de Allah’ın kelimeleri yazılmakla tükenmez.”(Lokman, 31/27).
Bkz. Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, VIII/238.6 Çantay, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul, 1969, III/1167.24
Bir kısım müfessirlere göre ise, Levh-i Mahfûz, Allah’ın bilgi hazinesidir.
O, Allah’a bakan yönüyle Levh-i Mahfûz’u da kuşatan şekilsiz, vasıfsız ve ancak Allah’ın dilediği kadarı ihata edilebilen nihayetsiz kelâmıdır;
evrene bakan yönüyle, varlık âlemini ifâde eden ses, söz ve harften mücerred /soyut bir kelamdır.
“Âlemin yaratılışından sonuna kadar ne olup bitecekse Allah hepsini takdir ve kaza edip yazmış, mahlûkat da olduğu gibi zuhura gelmiş, sabit olmuştur...” Müfessirimiz Elmalılı Hamdi Yazır demiştir ki: “Gâib ve şâhid, ma’kûlât ve mahsûsât, külliyât ve cüziyyât, büyük küçük, sükût ve istikrar, hareket ve sükûn, hayat ve memât, hâsıl olmuş ve olacak, gizli ve açık her şey bütün tafsilâtı, bütün inceliğiyle gayet beliğ olarak bu kitapta
Bkz. Taberî, Cami’u’l-Beyân, XXX/35; Zemahşerî, Keşşâf, IV/240; Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XXXI/124; Nesefî, Ebû’l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Muhammed (v. 710/1310),Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vil,Kahire, 1967, IV/347; İbn Kesîr, Tefsîr, VIII/394; Âlusî, Ebu’l-Fadl Şihâbuddin es-Seyyid el-Bağdadî, (v. 1270/1854) Rûhu’l-Maânî, Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Sebu’l-Mesânî, Bulâk, 1301 h., XXX/94; Bursavî, İsmâil Hakkı (v. 1137/1724), Rûhu’l-Beyãn, İst. 1389 h., X/395, 396;
Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VIII/5696.2 Taberî, Cami’u’l-Beyân, XXX/35; İbn Kuteybe, Ebu Mahmut b. Muhammed, Tefsiru Garâibi’l-Kur’an, Beyrut, 1978, s. 514.3 Bkz. Abese, 80/11-16.
4“De ki, “Rabbimin kelimelerini yazmak üzere denizler mürekkep olsa, hatta ona bir misli daha eklense; Rabbimin kelimeleri bitmeden denizler tükenirdi!...”(Kehf, 18/109).
Şâyet yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve bunlara yedi deniz daha eklense, yine de Allah’ın kelimeleri yazılmakla tükenmez.”(Lokman, 31/27).
Bkz. Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, VIII/238.6 Çantay, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul, 1969, III/1167.24