18 Ağustos 2018

Peygamber Efendimiz Miraçta Neler Gördü




Peygamber Efendimiz Miraçta Neler Gördü

Peygamber Efendimiz Miraçta Neler Gördü 
 Allah Rasulünün uyanıkken Mescid –i Haram’dan Mescid –i Aksa’ya oradan da gökyüzüne yükselmesine miraç diyoruz. 
 Bu olay, Kur’an ayeti ile ve Hz. Peygamberin ifadeleriyle sabittir. 
Şüphe ve inkâr eden, hata etmiş olur. 
Ayet ve hadisle sabit olduğu için Allah korusun küfre götürür. 
 Bu olaya, isrâ ve miraç olayı denir. 
İsrâ; gece yürüyüşü demektir. 
Miraç da, yükselmek demektir. 
 Bu olay ayrıca Allah Rasulünün mucizesidir. 
Kur’an-dan sonra en büyük mucizedir. 

 MİRAÇ OLAYININ SEBEPLERİ 
 Miraçtan önce inananlar, akla hayale gelmedik zulüm ve işkence gördüler… Müşrikler müslümanlara karşı boykot ilân ettiler, baskılar uyguladılar… Müslüman-lar, imtihana tabi tutuldular… 
 Bu olaylar ve oğlunun ölümü, Hz. Hatice(ra)’nin vefatı ile peygamberimiz, iyice bunalmıştı. Cenab-ı Allah peygamberini teselli etmek, onu taltif etmek için böyle bir ikramda ve ihsanda bulunmuştur. 
 Miraç olayının diğer sebeplerinden bazıları da şunlardır:
 – Cenab-ı Allah varlığını birliğini, gücünü göstermek için peygamberi şereflendirmiştir. 
 – Cenab-ı Hak, Allah Rasulüne cenneti, cehennemi göstermek ve mesajlar vermek için katına yükseltmiştir.
 – Sanatkârın sanatını teşhir ettiği gibi, Cenab-ı Allah da âlemdeki nizamı göstermek için peygamberin temaşa etmesini istemiştir. İsrâ 1. ayetinde “gücümüzü göstermek için” demiştir. 
 – Cenab-ı Allah, peygamberinin maddî ve mânevî yücelişini istemiştir. Meryem: 57. ayetinde “Onu üstün bir makama yükselttik” buyurur. Bu bölümde size Allah Rasulünün miracını, miraçtan çıkan mesajları anlatacağız. Ayrıca Allah’ın bize gönderdiği miraç hediyelerini. 
En önemlisi de cennet – cehennem manzaralarını sizlere nakletmeye çalışacağız inşallah. Dilerim Allah’tan anlatacağımız şeyler, üzerimizde etki yapar. Yapsın da değişelim ve değiştirelim. Anlatılanlara ibret gözü ile bakalım, ders alalım. Zira Allah, cennet ve cehennem manzaralarını, kullarım ders alsın da sonra pişman olmasınlar diye peygambere göstermiş, peygamberimiz de bize anlatmıştır. Kurtuluşumuz için kandilleri fırsat bilelim. Her kandilin bir başka özelliği vardır, mesajları vardır. Her kandil, Allah’ın bize lütfudur, ihsanıdır. 

 MİRAÇ OLAYINDAN ÇIKARILAN MESAJLAR NELERDİR? 
 Cenab-ı Allah şöyle buyurur: “Kulu Muhammed’i öyle bir gece Mescid-i Haram’ dan kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için çevresini mübarek kıldığımız Mescid’i Aksa’ya götüren Allah’ın şânı yücedir. Doğrusu O, işitir, görür.” (İsrâ sûresi: 1) Evet Allah Rasûlüne bazı sırların gösterilmesi, ahiret aleminin ve bazı insanların gelecekteki durumlarının bildirilmesi için, isra ve miraç olayı gerçekleşmiştir. İsra, Kâbe-i muazzamdan Mescid-i Aksa’ya yürümek, Miraç, Mescid-i Aksa’dan gökyüzüne yükselmektir. Miraç olayı, büyük bir mucizedir. Zaman ve mekânı aşan, maddi kanunların ötesinde bir olaydır. Allah Rasulü, uyanık iken bizzat miraca çıkmıştır. Peki nasıl olmuştur bu olay: Kaynaklara baktığımızda Allah Rasulü miraç olayını şöyle anlatır: “Ben, kâbede yatarken bana biri geldi. Göğsümü yardı. Kalbimi çıkardı, zemzemle yıkayıp içini imanla doldurdu. Burak getirildi ona bindirildim, Cebrail beni götürdü. “Sen, semanın ziyaretine davetlisin” dendi. 

Birinci kata geldik, 
kapıyı Cebrail çaldı. – Gelen kim? denildi. – Cibrilim. – Yanındaki kim? – Muhammed. – Ona miraç daveti geldi mi? Cebrail: – Evet, dedi. Kapı açıldı. Hz. Adem’i gördüm. Selâm verdim. Bana: – Salih evlat hoş geldin, salih peygamber hoş geldin, dedi. 

 İkinci kata geldik. 
Her katta kapı açılmadan “Kimsin? Yanındaki kim?” soruları soruldu. Bize “Hoşgeldiniz” denildi. Orada Hz. Yahya ve Hz. İsa(AS)’ yı gördüm. Selâm verdim. Bana: Hoş geldin salih peygamber, dediler. 

 Üçüncü semaya geldik. 
Hoşgeldiniz dediler. Orada Yusuf peygamberi gördüm. Selâm verdim, bana hoş geldin, dedi. 

 Cebrail beni dördüncü semaya getirdi. 
Orada da hoş geldin denildi. Hz. İdris’i gördüm. Selâm verdim. Selamımı aldı. Bana: “Salih kardeş hoş geldin”dedi. 

 Beşinci semaya geldik, orada Harun peygamberle karşılaştık. Selam verdim, selamımı altı, bana hoş geldin, dedi. 

 Altıncı semaya geldik, bize hoş geldiniz denildi. Orada da İbrahim peygamberi gördüm, selâm verdim. Selâmımı aldı. Bana: “Salih oğlum, hoşgeldin” dedi. 

 Sonra sidret’ül müntehaya çıkarıldım. 
Orada meyvalar testi gibi iri iri idi. 
Orada dört nehir gördüm. 
Cebrail: – Şu iki nehir cennetin nehridir. 
Üçüncüsü Nil, 
Dördüncüsü Fırat’tır, dedi. 

 Bana üç kap sunuldu: şarap, bal ve süt. 
Ben sütü seçtim. Cebrail bana: “fıtratı seçtin” dedi. 
 Bana: 50 vakit namaz farz kılındı. 
Dönerken Musa (AS): – Ne ile emrolundun? dedi. – 50 vakit namazla, dedim. – Ümmetin buna güç yetiremez, dön, hafifletme talebinde bulun. 

Döndüm Rabbimden azaltması için yalvardım. Musa: – Ne ile emrolundun? dedi. – 40 vakit namazla, dedim. – Dön, ümmetin 40 vakit namaz kılamaz. Dön dedi, döndüm. 

5 vakit namaz emrolununcaya kadar gidip geldim. Musa peygamber: – Ne ile emrolundun? dedi. – 5 vakit namazla, dedim benden tekrar dönmemi istedi. – Dönemem artık utanırım, dedim. 

Bana 50 vakit sevabı olan beş vakit namaz emrolundu.” dedim. (Prof.Dr.İ. Canan Hadis Ans: 15/259) Allah Rasulü miraçta bazı olaylara şahit olmuş ve bazı emirler alarak yeryüzüne dönmüştür. 

 Bu Olaydan Çıkan Mesajlar: 

 1- Peygamber Aleyhisselamın göğsünün yarılarak, kalbinin yıkanmasından sonra miraç olayının vuku bulması, insanın Rabbine yükselebilmesi için dünya ve dünyadakilerden arınması gerektiği mesajını alıyoruz. Çünkü manevi yükseliş ancak kalbinin temizlenmesi ile olacaktır. 

 2- Hz. Peygamberin İsrâ adını verdiğimiz, Kâbe-i muazzamadan Mescid-i Aksa’ya gidişi de, büyük önem taşır. Peygamberimiz orada geçmiş bütün peygamberlerin ruhlarına ve meleklere namaz kıldırmıştır. Bu hal, onlara olan üstünlüğün ve önderliğin ifadesidir. Bugün Mescid-i Aksa ne yazık ki, yahudi işgali altındadır. Kimsenin pek umrunda değil ama, bu kutsal mekânın işgal altında olması çok önemli bir meseledir. Şu anda müslümanlar olarak kınamamız lâzım. Ayrıca Mescid-i Aksa’nın esaretten kurtuluşu ve mücadele eden müslüman kardeşlerimizin zaferi için dua edelim. Ayrıca bu olayda kalp ameliyatı yapılabileceği, gökyüzüne çıkılabileceği ve bir anda bir yerden bir yere nakil yapılabileceği mesajı vardır. 

 3- Miraç olayı, Cenab-ı Allah’ın kudretini ve herşeye kadir olduğunu göstermesi bakımından çok önemli ve düşündürücü bir olaydır. Bu olay, şüpheyi değil, imanımızı arttırmalıdır. İnkâr ederek küfre girilmemelidir. Mucizedir. Mucize de peygamberlere verilen bir haldir. 

 4- Miraç, Hz. Peygamberin amcası Ebutalib’in ve candostu muhterem hanımı Hz. Hatice’nin vefatı ve Hz. Peygamberin sıkıntıları ve müşriklerin ağır baskıları altında olduğu bir dönemde gerçekleş-miştir. – Hz. Peygambere bu, ilâhî bir lütuftur. Allah’ın bir iltifatı ve ikramıdır. Tesellisidir. – Ayrıca bu olayda şu mesaj vardır: “Allah’ın inanan sevgili kullarını terk etmeyeceği, mahsun etmeyeceğine işarettir. Yalnız ve desteksiz bırakmaya-cağı mesajı vardır.” – Miraç olayını Allah Rasülünün ağzından dinleyen Ümmü Hâni(ra), peygamberin omuzundan çekerek – Ey Allah’ın Rasulü, bu olayı herkese anlatma, yoksa seni yalanlarlar seni üzerler, dedi. Allah Rasülü: – Allah’a yemin olsun ki, ben bunu onlara anlatacağım, diyerek her türlü şarta rağmen görevini yerine getireceğini ifade etmiştir. Başta da “Bu davayı bırak” tehditleri ve tekliflerine karşı Allah Rasülü: – Yemin ederim ki, sağ elime güneşi sol elime ayı verseler bu davamdan vazgeçmem, cevabını vermişti. Mesaj ne? 

Müslüman gerçeği, hakikati gizlemeyecektir. Müslüman görevini yapacaktır, hem de en iyi bir şekildi yapacaktır. Bir mesaj da: İbrahim (AS) Peygamberimiz (SAV)e: “Ümmetine benden selam söyle! Onlara emr et! Haber ver de cennet ‘e fidan dikmeyi, çoğaltsınlar! Çünkü cennetin toprağı güzel, suyu tatlı, arzı da geniş ve düzlüktür. Peygamberimiz: “Cennet’e dikilecek fidan nedir? diye sordu. İbrahim(a.s): – (Sübhanellahi velhamdülillahi velâ ilahe illallahü vallahü ekber. Lâ havle velâ kuvvete illa billah)tır” dedi. Bu fidan, tesbih namazının tesbihatıdır. Öyleyse bu gece cennete 300 er tane fidan dikilecektir. Ayrıca elimize tesbih alıp fidan sayısı da arttırılacaktır. 

 5- Cenab-ı Allah, miraç olayı ile son elçisi, son Rasulü Hz. Muhammed Aleyhisselam’ı Yüce katı-na davet edip, kabul etmiştir, onu yüceltmiştir. Burada, Hz. Muhammed’in şahsında Allah’a gönülden bağlananların da yüceleceği, kadri kıymetinin yüksek olduğu manası vardır. İslâmın gayesi, inananları dünya ve ahiret saadetine, dünya hayatının sonunda da, yüce mertebeye eriştirmektir. Hz. Peygamberin hedefi de; insanlığın maddi ve manevi yücelişi değil miydi? Cüneydi Bağdadi: “Âllah’a ulaştıran yolların hepsi kapalıdır. Ancak Rasulüllahın yoluna uyanlara yollar açıktır” der. 

 6- Cenab-ı Allah, Musa Aleyhisselema yer yüzünde, Hz. Muhammed (SAV) de gökyüzünde tecelli etmiştir. Hikmetinden sual olunmaz. Miraç, Nebiler ve Rasüller serverine nasip olmuştur. Allah’ın: “Habibim” dediği, sevgili peygamberimi-ze nasip olmuştur. Bu, Hz. Peygamberin insanlığın en seçkini, en büyüğü ve rehberi olduğunun isbatıdır. Peygamber, orada ilâhi kelama mazhar olmuştur. Böyle bir peygamberin ümmeti olmakla iftihar etmeliyiz. Zaman zaman peygamberimize özenenler de olmuştur. Bir insan: “Bende miraca çıktım” derse, bu müm-kün değildir. Böyle bir iddia, iddia sahibini küfre götürür. Zira miraç peygamberimizin mûcizesidir. Mucizeyi de peygamberler gösterir. Yalanı söylemek kadar, inanmak da veballidir. Onun imanı da zarar görür. 

 7- Miraç olayında insanın meleklerden üstün olduğu mesajı vardır. Allah’a karşı kulluk görevini layıkıyla yapan insan, meleklerden üstündür. 
 a. Allah’ın Adem Aleyhisselâma secde edilmesini emretmesi, bunu gösterir.
 b. Peygamberimiz sitret’ül Münteha da Cebrail Aleyhisselamdan daha ileri git-miştir. Peygamber Aleyhisselam, bu duru-ma kulluğu ile ulaşmıştır. Cebrail Aleyhisselamın “Bir adım daha atarsam yanarım” demesine karşılık, Hz. Peygamber huzur-u ilâhiye ulaşmıştır. İnsan, imanı, amelleri ve takvası ile meleklerden daha aziz, daha üstün olurken, şunu da unutmayalım ki; insan yaptığı işlerle şeytanı bile geride bırakabilir. Allah’ın “hayvanlardan da aşağı” ifadesine muhatab olabilir. 

 8- Peygamber miraca çıktı. Allah gökte mi de peygamber göğe çıktı? sorusu akla gelebilir. Peygamberin miraca çıkması, Allah göklerdedir anlamına gelmez. Allah, yerde, gökte değil, her yerde hazır ve nazırdır. Allah miraçta peygamberini yüceltmiştir. Mekân ve cihad itibariyle Allah’a, yer izafe etmek doğru değildir. Yunus: “Ne yerdesin ne gökte, Her yerdesin her yerde” demiş. – Göktekiler işime karıştı – karışmazsa… diyenler oluyor. – Gökteki Allah şahid, deniyor yanlıştır. Varlık olarak, Allah’a yakınlık da düşünülemez. Allah, mekândan münezzehtir. Miraç olayında peygamberin gökte Allah’la buluşması olduğu şeklinde düşünmek de yanlıştır. Kulun Allah’a yakın olması, yaptığı ibadetlerle Allah’ın rızasına kavuşması, Allah’ın sevgisini kazanması şeklinde olur. Mesela Kur’an okur, zikreder, Allah ile konuşur. Yoksa bu konuşma, bir dostu ile konuşması gibi değildir. Bir insan Allah ile konuşamaz. Bugüne kadar cennetle müjdelenen sahabe, “Ben Allah ile konuştum” dememiştir. İtikadı düzgün hiçbir din büyüğümüz de böyle bir yanlıklık yapmamıştır. “Ben Allah ile konuşuyorum, O’ndan izin alıyorum, emir alıyorum” denirse bu iddia söyleyeni de, ona inananı da küfre götürür. 

9- Peygamber Efendimiz miraç da Allah’ı gördü mü? Miraçta peygamberimize gizli alemler, gizli haller ve cennet cehennem gösterilmiştir. Cenab-ı Allah kendisine tecelli etmiştir. A’raf Sûresinin 143. ayetinde: “Vaktaki Musa tayin ettiğimiz vakitte geldi ve Rabbi onunla (vasıtasız olarak) konuştu. Musa: “Ya Rabbi, bana cemalini göster, seni göreyim” dedi. Allah: ”Sen beni asla göremezsin. Ama şu dağa bak! Eğer o yerinde durursa sen de beni görürsün” buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince, onu yerle bir etti. Musa da bayılarak yere düştü. Ayıldığı zaman: “Allah’ım, seni tenzih ederim. Sana tevbe ettim…” dedi. En’am sûresi 103. ayette: “O’na gözler erişemez” buyrulmuştur. 

 Allah, şeklî ve maddî bir varlık değildir, insanın gözü Allah’ı görmeye müsait değildir. görecek yapıda değildir. Göremediği de bir çok şey vardır. Allah Musa Aleyhisselama Tur dağında tecelli ettiği gibi Muhammed Aleyhisselama da miraçta tecelli etmiştir. Ama nasıl tecelli etmiştir? Onu bilemeyiz. Mü’minler Allah’ı dünyada göremezler. Cennette göreceklerdir. 

 Kıyamet sûresi ayet 22-24’de: “O günde yüzler parlak olduğu halde Rabbine bakacaktır. Nice yüzlerde o gün somurtup kaçacak” buyrularak, inananların cennette Allah’ı göreceği kafirlerin ve münafıkların göremeyeceği haber verilmiştir. Peygamberimiz de, dolunay halindeki aya bakıp: “Siz Allah’ı bu ayı gördüğünüz gibi göreceksiniz” buyurmuştur. (Riyaz’üs Salihin 2/1055) Süleyman Çelebi de mevlidinde peygamberimizin miraçta Allah’ı gördüğünü: “Aşikare gördü Rabbül izzeti ahirette öyle görür ümmeti” mısraları ile cennette mü’minlerin Allah’ı göreceğini ifade etmiştir. 

 Peygamberimiz (SAV)e – Allah’ı gördün mü? denmiş: “O, bir nurdur, nasıl göreyim” demiştir. Peygamberin Allah’ı baş gözü ile değil, kalp gözü ile gördüğünde ittifak vardır. Peki, biri: “Ben Allah’ı görüyorum, her istediğimde görüyorum derse, ne olur?” Allah senin uşağın mı ki, her istediğinde gözünün önüne gelecek. Bu işin şakası bile olmaz. Gülerler adama. Bakırköy’de, Manisa’da peygamber olduğunu, Allah olduğunu iddia edenler de var… Peygamberimiz şöyle buyurur: “Allah’ı görmek, hiçbir kimseye mümkün ve muvafık değildir.” – Miraçta Allah’ı gördün mü? diyenlere: – O bir nurdur, nasıl görürüm, cevabını vermiştir. (Hadis Ars: 17/1328) İmam-ı Azam: “Peygamber, miraçta Allah’ı kalp gözü ile görmüştür. Mü’minler Allah’ı kalp gözü ile görecektir.” (Fıkh-ı Ekber: 154) Musa peygamber görmüştür, Hz. Muhammed görmüştür. Ben de görüyorum, ben neden görmeyeyim, derse!.. Cevap: En’am 103. ayetinde ”O’na gözler erişemez” buyrularak dünyada baş gözü ile Allah’ın görülemeyeceği bildirilmiştir. 

Zaten Musa Peygamber ve peygamberimiz baş gözü ile görmemiştir. Diyelim ki, gördüler. Onlar peygamberdir. Osmanlı alimlerinden Ömer Nefesi’nin islâm inancının temelleri Akaid adlı kitabının 90-91. sayfalarına bakıyoruz: “Rüyada Allah’ı gördüğü iddiasında bulunan, puta tapandan daha şerlidir. Zira rüyada görülenler hayal ve misallerdir. Allah ise bunlardan münezzehtir.” “Aynı kitapta insanı küfre götüren haller sayılırken: “Ben Allah’ı uyanıkken gördüm, Allah’tan şifahen emir aldım, emir alıyorum” demek, küfre götürür deniliyor. (sayfa: 211) 

 10- Peki Peygamberimiz Miraçta Allah’la Konuştu mu? Hz. Peygamber huzura kabul edildiğinde: – Ettehıyyatü lillahi vessalevatü vettaybibat(= her türlü tazim ve saygı Allah içindir. Saygıların en yücesi Allah’a yaraşır, her türlü ibadet de Allah içindir.) dedi. Peygamber kulluğunu yüce Allah’a arz edince Allah: – Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetul-lahi ve bereketüh(= yani; Ey Peygamber! Selâm, rahmet ve bereketim senin üzerine olsun) buyurdu. Hz. Peygamber, Cenab-ı Allah’ın rahmet ve bereketini, Allah’ın selâmı bizim ve salih kullarının da üzerine olsun, diye niyazda bulundu. Ve “Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve Rasûlüh” diyerek Allah’ın varlığına birliğine kendisinin de O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet etti. İşte konuşma böyle oldu. (Namazda tahıyyat okuyan mü’min, Allah’ın huzurunda onu görüyor, onunla konuşuyormuş gibi namaz kılmalıdır.) 

 Hz. Peygamber, Cenab-ı Allah ile bu şekilde vasıtasız söyleşide bulunmuştur. Bundan başka, Allah’tan emir ve yasaklar almıştır. İnsan Allah’ı zikreder, âdeta Allah ile konuşur. Çünkü Allah da onu zikreder. Kul, Allah’ın emirleri doğrultusunda hareket eder, böylece Allah’a yaklaşır. Kur’an okur adeta Allah ile konuşur. Bu konuşma ve yaklaşma, bazılarının anladığı ve iddia ettiği gibi değildir. Biri kalkar da: “Ben göktekilerle konuşuyorum. Ben Allah ile konuşuyorum” derse ne olur? Canı isterse der. ama, bunun şakası da olmaz, mazereti de olmaz. Küfre girer. Yanlışlıklar Niye Yapılıyor? İnsan, Kur’an bilmez, hadis bilmez, sadece meal okursa birçok şeyi yanlış anlayacak, yanlış anlatacaktır. Bugün bazıları, Hz. Peygambere, onun hadisleri-ne itibar etmiyor, misyoner mantığı ile hareket ediyor. Hadis okumadan, tefsir okumadan, siyer okumadan elbette hataya düşecektir. Her ayetin iniş sebebi vardır. Ayetler durup dururken inmemiş, ihtiyaca göre inmiştir. Ayetlerin nüzul sebebi vardır. Bunlar bilinmezse, ayetler yalan yanlış, cahil mantığı ile yorumlanacaktır. 

Nitekim öyle olmaktadır. O zaman böyle birinin Allah’ı gördüğünü, Allah ile konuştuğunu iddia etmesi tabiidir. Çünkü; ayetlerin iniş sebebini bilmeden okumak, okuyanı sapıtır. Konuştuğunu zanneder, gördüğünü zanneder. Ama Allah’ı değil… Ona şeytan musallat olmuştur. İnsanın ağzından çıkanın ne manaya geldiğini bilebilmesi için, itikadının düzgün olması lâzımdır. İmanı, itikadı düzgün olanlar, sapıklığa da düşmez, sapıklığa itibar etmez. Bakın Kur’an ne diyor? “Allah’a yalan iftira edenden, ya da kendisine bir şey vahyolunmadığı halde, bana vahyolundu” diyenden, bir de “Allah’ın indirdiği ayetler gibi ben de indireceğim” diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Zalimler, ölüm halinde can çekişirken, melekler de ellerini uzatmış, “Çıkarın canlarınızı Allah’a karşı hak olmayanı söylemenizden ve O’nun ayetlerine karşı büyüklük taslamanızdan ötürü bugün, alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız! derken onları bir görsen! Şaşar kalırsın” (En’âm: 93) 

Unutmayalım, herkes, herşey, müslümanlar için bir imtihandır. İnsanın dini kimden öğrendiği çok önemlidir. Kimin peşinden gittiği de çok önemlidir. Kıyamette de onun peşinden gidecektir. Kur’an-da kim kimi sevdiyse, kim kimin peşinden gittiyse, kıyamette de onunla olacağı ve onun peşinden onun gittiği yere gideceği bildirilmiştir. “Her topluluğu kıyamet gününde önderleri ile birlikte çağırırız” buyruluyor. (İsrâ: 71) Peygamber (AS)’de: “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurarak, bu gerçeği ifade etmiştir. Hz. Peygamber miracı anlatınca bazıları, çılgına döndü. Oraya buraya koşturup önlerine gelene bir şeyler söylüyordu. Bazıları dinden çıkıyordu. Hz. Ebubekir’e: – Muhammed göklere çıktığını söylüyür, ne dersin? dediler. – Bunu O mu söylüyor? dedi. – Evet, denilince: – O söylüyorsa doğrudur. Ben değil buna, O’na gökten haber geldiğine inanıyorum, demiş. 

İmtihanı kazanmış, aziz olumuş, “sıddık” ünvanını kazanmıştır. Ebucehil gibiler, azıtmış “Olmaz böyle şey” diyerek zelil olmuşlardır. Aslında hayat imtihanlarla doludur. Miraç olayı da kıyamete kadar imtihandır. Kesin olarak iman, kulluk derecemizi yüceltmektir. İnkâr ise, ayet ve hadislerle sabit olduğundan insanı küfre soracaktır. Çünkü, İsrâ suresinin 60. ayetinde: “İnsanları denemek için bir imtihan vesilesi kıldık” buyrulmakla bu olayın bir imtihan olduğu bildirilmiştir. Akıl mantıkla izahı güç diye, inkâr etmenin anlamı yoktur. Çünkü İsra suresinin ilk ayeti miraç olayını haber vermiştir. Hz. Peygambere ve sünnetine itibar etmeyenler, efsane gözü ile bakmaktadır. Bu olay, bir mucizedir. Mucize de olağanüstü bir haldir. 

Biz Yüce Allah’ın sonsuz kudretine inanıyoruz, miraca niye inanmayalım? İnkâr ederek kaybetme yerine, tasdik ederek kazanmanın daha kârlı bir iş olduğuna inanıyoruz. Miraç sabahı, Ebu Cehil, peygambere uğramıştı. – Yeni bir haber var mı? dedi. – Evet Mescid-i Aksa’ya götürüldüm, dedi. – Ya sonra da aramızda oldun, öyle mi? dedi peygamber: – Evet! Cevabını verdi. – Halkı çağırsam onlara anlatır mısın? diye sordu. Gayesi alay etmekti. Bir fırsat yakaladığını zannediyordu. Mescid-i Aksa hakkında sorular sordular. Allah, gözünün önüne getirmişti. Bütün ayrıntılarına kadar anlattı. Yoldaki kervanları hakkında sorular sordular. Kervan hakkında da önemli bilgiler verdiği halde müşrikler gene de Hz. Peygamber(AS)’a inanmadılar. 

 Çünkü; iman, bir hidayet meselesiydi. Daha önce de konuşan ağaç, kelime –i şahadet getiren taşlar, yarılan ay karşısında da inanmamışlardı. “O hiç yalan söylemedi” dedikleri halde “Güvenilir insan” adını verdikleri halde inanmamışlardı. Cenab-ı Allah her şeye kâdirdir. Bugün İsa(AS)’ın gökyüzüne çıkıp orada yaşadığına inanan hıristiyan alemi, Hz. Peygamberin Kur’an-dan sonra en büyük mucizesi olan miraç mucizesine inanmıyor. Bugün bir vasıta ile gökyüzüne çıkılıyor mu? – Evet… Peygamber de Burak ile çıktı. Uçakla Mekke’den Kudüs’e uçtuğu gibi insanların, Hz. Peygamber de uçtu, uçuruldu. Bunda tereddüt edecek ne var? Herkes inanacak diye bir şey yok. İnanan olduğu gibi elbette inanmayan da olacak. Cenab-ı Allah, cenneti yaratmış, cehennemi de yaratmış. 

 Müşrikler peygamberin hiç görmediği fakat gittim orada peygamberlere ve meleklere namaz kıldırdım dediği Mescid-i Aksa herşeyi ile gözümün önüne geldi, onlar sordu ben cevap verdim, der ve: “Gelirken falan yerde kervanınıza rastladım, bir develerini kaybetmişlerdi. Falan yerde konaklamışladı. Falan gün gelecekler” dedi. O gün geldiler. Onlarla konuştular. Ama gene de inanmayanlar inanmadı. Bu iman ve küfür kavgası kıyamete kadar devam edecektir. 

 MİRAÇ HEDİYELERİ NELERDİR? 

 1- Elli vakit sevaba denk 5 vakit namaz. 

 2- Allah’a hiçbir şekilde hiçbir şeyle eş koşmayanlara cennet. 

3- Bakara suresinin son iki ayeti. (Bu ayetlerde bize şöyle dua etmemiz öğretilmiştir.) “- Ey Rabbımız! Mağfiretini isteriz, dönüşümüz ancak sanadır. Bize gücümüzün yetmeyeceğini yükleme! – Rabbimiz! Eğer unuttuk ya da kastımız olmayarak hata ettiysek bizi hesaba çekme. – Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin musibetler gibi, bize ağır yük yükleme… – Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme, bizden çıkan günahları affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen mevlâmızsın, yardımcımız-sın. Artık kafirler üzerine bize, zafer ve yardım ihsan et.” (Bakara: 285-86) Bu ayetleri yatsıdan sonra okumak sünnettir. 

 4- Ayrıca İsrâ Sûresinin 22 ve 37. ayetleri vahyedildi. Bu ayetlerde şu emir ve yasaklar vardı: 
 1- Allah ile beraber başka bir tanrı edinme.
 2- Rabbinden başkasına kulluk etme. 
 3- Ana babana iyi muamele et. 
 4- Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. 
 5- İsraf edip saçıp savurma. 
 6- Elini boynuna bağlayıp cimri de olma. 
 7- Evlatlarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. 
 8- Zinaya yaklaşmayın. O bir hayasızlık ve kötü bir yoldur. 
 9- Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın. 
 10- Yetimin malını yemeyin. 
 11- Ölçtüğünüz zaman doğru ölçün. 
 12- Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme. 
 13- Kibir ve azametle yürüme. Çünkü yeri yaramaz, boyca da dağları aşamazsın! Bu gecenin en önemli hediyesi, 5 vakit namazdır. Miraçtan dönerken peygamberimiz Musa peygamberi gördü. “Ümmetine ne götürüyorsun” diye sordu. Peygamberimiz: “50 vakit namaz” dedi. Musa peygamber, Tur Dağı’nda iki vakit namaz emri aldığını, İsrailoğullarının kılmadığını söyledi. Ben bu konuda tecrübeliyim, ümmetin takat getiremez, dedi. Peygamberimiz gide gele 5 vakte düşürdü. Bu beş vakit namaza 50 vaktin sevabı verildi. Peygamberimiz: “Namaz mü’minin miracıdır” buyurdu. Namaz her gün 5 defa mü’mine mirac neşesini tattıracak bir olaydır. Mü’min namazla yücelir. Kul, Allah’a en çok namazla yaklaşır. 

Secde anı, en yakın olduğu andır. Bir hadiste de: “Namaz dinin direğidir” buyrulmuş-tur. Atalarımız: “Namaz, yolda komaz” demişlerdir. Kıyamet günü peygamber ümmetini abdest ve secde nurlarından tanıyacaktır. Diğer ibadetlerin fidyesi vardır, namazın yoktur. Kutsi Hadis: “Ben senin ümmetine beş vakit namaz farz kıldım ve onlara bir vaadde bulundum ki; kim namazı vaktinde kılarsa, onu cennete koyacağım, kim de terk ederse ona bir vaadim yoktur.” 

(Kutsi Hadisler Terc. Ahmet Varol 1/235) Kur’an-da şöyle bildirilmiştir: “Ahirette cennetlikler cehennemliklere soracaklar: – Sizi buraya getiren şey nedir? diyecekler. Onlar da: – Biz namaz kılanlardan değildik, derler.” Eee… Şimdi namaz kılmayanlara ne zaman? Daha vakti gelmedi mi? deme sırası geldi, değil mi?.. Bir de kaza borçlarını ödemeyenlere “Bu gece namaz gecesi, bugünden tezi yok başlamalarını tavsiye edelim, ne olur cehennemde yanmak istemiyorsanız. Namaz borçlarınızı hesap edin ettirin, kılmaya başlayın.” Feyzinden istifade ettiğim hocalarım hep “aman” , “sakın ha!” , “ne olur!” diye yalvarırlardı. Bu yalvarmanın manasını şimdi anlıyorum ve ben de onun için yalvarıyorum. İnsan hayatında en önemli şeylerden biri keffareti olmayan namaz borcu ile bu dünyadan ayrılıp gitmemektir. 

 PEYGAMBER MİRAÇTA NELER GÖRDÜ?
 Efendimiz (sav)’in Miraçtaki Müşahedeleri – Miraç’ta Yaşananlar Peygamber Aleyhiselam Miraçta Gördüklerini Şöyle Anlatır: Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dünya semâsında, kendisini güler yüzle karşılayan Melekler arasında yüzü hiç gülmeyen Cehennem’in bekçisi Mâlik adındaki bir Melek ile de karşılaşmıştı. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) O’nun kim olduğunu, Cebrâil (Aleyhisselam)’dan sorup öğrenince, Cebrâil (Aleyhisselam)’

a: – Cehennemi bana göstermesini ona emretmez misin? diye sordu. Cebrâil (Aleyhisselam): – Olur! dedi ve Cehennemin Bekçisi Mâlik’e: – Ey Mâlik! Muhammed’e, Cehennem’i göster! dedi. Mâlik, Cehennem’in üzerinden örtüsünü açınca, Cehennem öyle kaynamaya ve yükselmeye başladı ki, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gördüğü her şeyi, O’nun yakalayıp yakıvereceğini sandı! Hemen, Cebrâil (Aleyhisselam)a: – Ey Cebrâil! Mâlik’e emret de, onu yerine geri çevirsin! buyurdu. Cebrâil (Aleyhisselam) da, Cehennemi yerine çevirmesi için Mâlik’e emretti. O da Cehennem’e: – Sâkin ol! dedi. Cehennem çıkmış olduğu eski yerine girince, Mâlik O’nun üzerine örtüsünü tekrar örttü. 

 Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cehennemdeki azap susuzluklarını, azap zincirlerini, azap yılan ve akreplerini ve oradaki azaplardan daha bazılarını da gördü. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün Cebrâil (Aleyhisselam)a: – Ben ne için Mikâil’i hiç güler görmüyorum? diye sormuştu. Cebrâil (Aleyhisselam): – Cehennem yaratılalıdan beri, Mikâil hiç gülmemiştir! dedi. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): – Vallâhi! Ey Ümmet-i Muhammed! Benim bildiğimi, sizler de bilseydiniz, muhakkak ki, çok ağlar, pek az gülerdiniz! Canım, kudret elinde bulunan yüce ALLAH’a yemin ederim ki; benim gördüğüm şeyi, sizler de görmüş olsaydınız, muhakkak ki, pek az güler ve çok ağlardınız! buyurmuştu. – Yâ Resûlellâh! Sen ne gördün? diye sordular. 

Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): – Cenneti ve Cehennemi gördüm! buyurdu. Enes (R.A)den rivayete göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurdu: “Miraç gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. – Ey Cebrâil! Bunlar da kim?” diye sordum. – Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını, şereflerini payimal edenlerdir.”

1 Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre, Miraç gecesinde Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin: Eken ve hasad yapan bir kavme rastladığı, hasadı tamamlar tamamlamaz, olduğu gibi ekinin yerine geldiği, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar mücahidlerdir” haberini verdiği; Sonra: Başlarını taşla ezen bir kavme rastladığını, başı ezildikçe eski haline döndüğünü, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar başları namaza gitmeyen kimselerdir” dediğini; Sonra: Avret yerlerinde bir yama ile hayvanlar gibi otlayan bir kavme rastladığı, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar zekâtlarını vermeyenler” dediğini; Sonra: Pis bir eti çiğ çiğ yiyen fakat pişmiş temiz et isteyen bir kavme rastladığını, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar zina yapanlardır” dediğini; Sonra: Bir demet odun toplayan fakat taşıyamayan bir adama rastladığını, adamın bu demete yeni ilaveler yaptığını, Hz.Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bu, nezdinde emânet olup, emaneti eda etmeyen, başka emanet talep eden kimsedir” dediğini; Sonra: Dil ve dudakları kesilen ve her kesilişte tekrar eski haline dönen bir kavme rastladığını, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar insanları fitneye çağıran kimselerdir” dediği; sonra: Küçük bir delikten çıkan büyük bir öküze rastladığı, bu öküzün o delikten tekrar geri gitmek isteyip muktedir olamadığı, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bu, söz söyleyip pişman olan fakat, istediği halde sözünü geri alamayan kimse olduğu” kaydedilir.

2 Ebû Said el-Hudri (Radiyalahu Anh)den rivayete göre, Miraç gecesinde Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz: Ey Cebrail! Kimdir, bu? Diye sordu. Cebrail (Aleyhisselam) da: – Bu, baban Hz. Adem (Aleyhisselamdır, dedi. Hz. Adem (Aleyhisselam), bana selâm verdi, merhaba dedi, hayır duada bulundu. Bana: – Merhaba, ey salih peygamber, ey salih oğul! Dedi. Daha sonra baktım, bir toplum gördüm ki, dudakları deve dudağı gibiydi. Onlara bir takım memurlar görevlendirilmişti, dudaklarını kesiyorlar ve ağızlarına ateşten bir taş koyuyorlar, bu taşlar mak’adlarından çıkıyordu. – Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (Aleyhisselam): – Onlar, yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenlerdir, dedi. Sonra baktım bir toplum vardı ki, derilerinden sırım kesiliyor ve ağızlarına tıkılıyor. Ve yediğiniz gibi yiyiniz deniliyor. 

Ve bu onlara en iğrenç bir şey oluyor. – Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (A.S.): – Bunlar o koğucular, fitnecilerdir ki, insanların etlerini yerler ve sövmek ile ırz ve namuslarına saldırırlar, dedi. Sonra baktım, bir toplum var ki, önlerine bir sofra kurulmuş, üzerinde benim gördüğüm etlerin en güzellerinden kebaplar var, etraflarında da leşler var. Onlar, o güzel etleri bırakıp bu leşlerden yemeye başladılar. – Bunlar kim? Ey Cebrail! dedim. Cebrail (Aleyhisselam): – Bunlar zinakârlar, ALLAH’ın helal kıldığını bırakırlar da haram kıldığını yerler, dedi. Sonra baktım bir toplum var ki, karınları evler gibidir. Bunlar Firavun ailesinin yolu üzerinde bulunuyor. Firavun ailesi sabah ve akşam ateşe atılırken bunlara uğruyor, uğradı mı bunlar bir fırlıyorlar, fırlayınca her biri karnının ağır basması ile düşüyor ve bunun üzerine Firavun ailesi bunları ayaklarıyla çiğniyorlar. 

 – Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim… Cebrail (Aleyhisselam) dedi ki: – Bunlar, karınlarında faiz yiyenlerdir. Sonra bir takım kadınlar memelerinden asılmış ve birtakım kadınlar baş aşağı ayaklarından asılmış. – Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (Aleyhisselam): – O bunlar zina eden ve çocuklarını öldüren kadınlardır, dedi.

3 Ve daha bir çok müşahedeler… Neler, neler… Özetlersek: Mi’râc gecesi Resûl-i Zîşân (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz yüksek makamlara çıktı. Melekût âlemini seyretti. Bunda maddî şartlar, zaman ve mekân kaydı ortadan kalktı. Gökler kademe kademe açıldı, nûrdan yaratılmış olan melekler mevkibi ile lâhût âleminde dolaştı. Mâverâ göründü. İlâhî nûr, Rahmânî feyz dalgaları içinde yüzdü. Arş’ı, Ferş’i seyretti. Sidre-i Müntehâ’ya ulaştı. Makam-ı Mahmûd’a erişti. Miraçta Neler Oldu Miraç Gecesi Yaşananlar – Miraç da neler olduğu gerçekten de insanların tüylerini diken diken ediyor. Nebiiler Serveri, Fahri Cihan Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (SAV)’ in Recep ayının 27. gecesi yaşamış olduğu mucizesi olan Mirâc Gecesi bu önemli kandil gecelerinden biri. Mirâc, kelime anlamı olarak merdiven demektir. 

Cebrâil aleyhisselâm gelip, Peygamber efendimizi, 52 yaşında iken, Recep ayının 27. gecesi, Mekkei Mükerreme’de Mescidi Haram’dan, Kudüs’te Mescidi Aksa’ya ve oradan arşın manevi katlarına yükseldi. mirac-kandili-neler-olduBu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur’ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. 

Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur’ân’da şöyle anlatılır: “Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1) Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle’ anlatılır: “O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. 

O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.) İslâm âlimleri buyurdu ki: “Mirâc ruh ve ceset ile birlikte oldu. Âyeti kerîme ile sabit olduğundan, Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere, bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise sapık olur.” Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki: İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke’den Kudüs’e götürdüğünü bildiriyor. 

İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık) âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı. Resulullahın, Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan sapık olur. (Bahr) Birkaç saniyede Mekke’den Kudüs’e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder. 

Peygamber efendimiz Miracını özetle şöyle anlatıyor: (Verilen Burak’a binip Beyt-ül-Makdis’e geldim. Onu, önceki Peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım, sonra Mescide girip orada iki rekat namaz kıldım. Sonra çıktım. Cebrail aleyhisselam bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim. Cebrail, yaratılışa uygun olanı seçtin, dedi. Sonra bizi birinci semaya çıkardı. Gök kapısında, “Sen kimsin” diye bir ses geldi. Ben Cebrail’im dedi. Yanındaki kim? dendi. Muhammed aleyhisselam dedi. O, Peygamber olarak gönderildi mi? dendi. Cebrail, evet dedi. Gök kapısı açıldı. Hazret-i Âdem ile karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır dua etti. İkinci semaya çıktık.

 Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa ve Yahya ile karşılaştım. Onlar da bana merhaba diyerek dua ettiler. Üçüncü semaya çıktık. Bu kapıda da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf’u gördüm. O da bana dua etti. Dördüncü semaya çıktık. Aynı sualler ve konuşmalar oldu. Kapı açıldı. Hazret-i İdris’i gördüm. O da bana dua etti. Beşinci semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı. Hazret-i Harun’u gördüm. O da bana dua etti. Altıncı semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı. Hazret-i Musa’yı gördüm. Bana merhaba diyerek dua etti. Yedinci semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-mamura dayamış Hazret-i İbrahim’i gördüm. O da bana dua etti. Beyt-ül-Mamur’u gördüm. Sonra Hazret-i Cebrail beni Sidretü’l-Münteha’ya götürdü. Allahü teâlâ, günde elli vakit namaz farz kıldı. Hazret-i Musa’nın yanına geldim. 

Ona elli vakit namaz farz kılındığını bildirdim. Rabbinden azaltmasını iste. Ümmetin buna güç yetiremez. Ben tecrübe ettim, dedi. Birkaç defa Rabbim ile Hazret-i Musa arasında gidip gelmeye devam ettim. Nihayet Rabbim buyurdu ki: “Ya Habibim, beş vakit namazı farz kıldım. Her vakit için on sevap vardır. Böylece elli vakit namaz olur.”) [Müslim] Miraç nasıl oldu? Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ’ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke’den), Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. 

Kudüs’e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa’nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ’ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu. Bir rivayette Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Betlaham’a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü’s-Sahra’nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi. Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler. 

 Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü’l-müntehâ’ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü’l-Ma’mur’u ziyaret etti. Hz. Cebrail’in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu. Süleyman Çelebi’nin dediği gibi “Aşikâre gördü Rabbü’l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah… Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu. 

 Hz. Musa’nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı. Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail’in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke’ye döndü. Sabah olunca Kabe’nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. 

Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı. Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs’e, Mescid-i Aksâ’ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ’yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ’yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı: “Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. 

Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü’l-Makdis’i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü’l-Makdis’in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü’l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.” Bunun üzerine müşrikler: “Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler. O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. 

Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı. Peygamberimiz neden mirac’a çıktı? Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır. Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir. 

 Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi’râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür. Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi… 

 Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir? Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?” Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir. Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. 

Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır. Miraçla gelen hediyeler Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü’min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü’minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular. İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor. Mü’minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? 

Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir. Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir. 

 Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir. Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü’minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi. Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. 

Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir. Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, “Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah’ın rahmetine gireceksin” dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.) 

 PEYGAMBER MİRAÇTA NELER GÖRDÜ? 
 Peygamber Aleyhiselam Miraçta Gördüklerini Şöyle Anlatır: 1- “Göğe çıkarıldığım gece Cebrail(as)’ı gördüm, Allah korkusundan eski kilim gibi titriyordu.” (Ramuz el Ehadis: 353/6) 2- Efendimiz(SAV), “Miraçta ümmetler bana gösterildi, ümmetimin çokluğu beni sevindirdi. Razı oldun mu? diye bana soruldu, ben de evet razıyım, dedim. Yetmişbin kişi hesapsız Cennete girecek, denildi. Bunlar kin tutmayan, efsun ettirmeyen-ler, Allah(c.c)’ya tevekkül edenler” dendi, der. 

 3- “Miraca götürüldüğüm gece cennette yüksek seviyede yapılmış köşkler gördüm. Cebrail’e: – Bunlar kimin içindir, diye sordum. Cebrail şöyle cevap verdi: – Öfkesini yenenler ve insanları af edenler içindir.” (Age. 287/11) 

 4- Karınları şiş kimseler gördüm. Firavun taifesi onları çiğniyorlardı. – Kim bunlar, dedim. Cebrail: – Faiz yiyenler, dedi.

 5- Bazısı pislik yiyor, bazıları avret yerlerinde bir yama ile hayvanlar gibi otluyor, bazıları memelerinden, bazıları ayaklarından asılı bir topluluk gördüm: – Kim bunlar, diye sordum. Cebrail: – Zina eden, çocuklarını öldürenlerdir, dedi. 

 6- Kendi etlerini yiyenler, derilerinden kesilip ağızlarına tıkılanlar gördüm. – Kim bunlar ? diye sordum. Cebrail: – Dedikodu yapanlar, dedi. 

7- Eken, hasat yapan bir topluluk gördüm. Hasat tamamlanır tamamlanmaz olduğu gibi ekinlerin yerine geldiğini gördüm: – Bunlar kim? dedim. Cebrail: – Bunlar Allah yolunda gayret sarf edenlerdir, dedi. 

8- Başları taşla ezilen bir topluluğa rastladım. Başlar eziliyor kısa zamanda eski haline dönüyor, tekrar eziliyordu. – Kim bunlar? dedim. Cebrail (AS): – Başları namaz kılmayan kimselerdir, dedi. 

 9- Bir demet odun toplayan, fakat taşıyamayanlar dördüm. – Kim bunlar? dedim. Cebrail (AS): – Emanete ihanet edenler, dedi. 

 10- Dil ve dudakları kesilen, kısa zamanda iyileşen, tekrar kesilenler gördüm. – Kim bunlar? dedim. Cebrail (AS): – İnsanları, fitneye çağıran, aralarına fitne sokan-lardır, dedi. 

 11- Dudakları devedudağı gibi kimseler vardı. Parça parça et kesiliyor, ağızlarına da ateşten taş koyuyorlar, taşlar dübürlerinden çıkıyordu. – Kim bunlar? dedim. Cebrail (AS): – Hak yiyenlerdir, dedi. 

 12- Bir topluluk gördüm önlerinde sofra vardı. Sofra güzel yemeklerle donatılmıştı, onlar o yemekleri bırakıp pislik yiyorlardı. – Kim olduklarını sordum. – Helâl eşlerini bırakıp harama yönelenlerdir, denildi. Allah rasûlü, görülmesi hoş olmayan bu manzaraları görmüş, ibret almamız için bize anlatmıştır. Ayrıca bu olaylar, Allah’ın bize mesajlarıdır. Bundan başka Allah Rasûlü şu manzaralarla da karşılaşmıştır. 

 13- “Miraç gecesi, bir kavme uğradım ki, karınları evler gibi şiş idi. Bu şiş karınlar, yılanlarla dolu idi ve yılanlar dışardan gözüküyorlardı. Ben “Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?” diye sordum.” “Bunlar faiz yiyenlerdir” dedi. (Kütüb-i sitte: 17/264 + Ramuz el Ehadis: 15/6) 

 14- “Miraca çıkarken Kudüs’e yakın bir yerde Musa peygambere uğradım. Kabrinde uyakta namaz kılıyordu.” (Age: 15/4) 

 15- “Miraca çıkarken bir topluluğa rastladım. Dudakları ateşten makaslarla kesiliyordu. Ardından dudaklar tamamlanıyordu. Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir? diye sordum. Bunlar senin ümmetinin hatipleridir, yapmadıklarını söylerler, Kur’an-ı okurlar fakat onunla amel etmezlerdi” dedi. (Age: 15/5) 

 16- “Adem’in sağında güzel koku çıkaran bir kapı, solunda da kötü koku çıkaran bir kapı vardı. Sağdaki kapıya bakıp gülüyor, soldaki kapıya bakıp ağlıyordu. Cebrail’e sordum: – Bu kimdir? – Baban Adem, sağdaki cennet kapısıdır. İnsanların oraya gittiğini görünce gülüyordu. Soldaki kapı cehennem kapısıdır. İnsanların oraya gittiğini görünce ağlıyor.” (Büyük Hadis Külliyatı: 5/52) dedi. Bunların hepsi vahyin bir parçasıdır. Her müslüman bu olayları göz önünde tutarak yanlış yapmamaya çalışmalıdır. 

17- “Miraç gecesi cennetin kapısı üzerinde şu yazıyı gördüm: “Borç verme sadakadan efdaldır.” sebebini sordum. Cebrail: “Dilenci, yanında çoğu zaman para olduğu halde sadaka ister. Borç yiyen ise, ihtiyaçtan dolayı ister.” dedi. 

” 18- Miraç gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bakır tırnaklarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı. “Ey Cebrail! Bunlar da kim?” diye sordum. Cebrâil(as) şöyle buyurdu: “Bunlar, insanların etlerini yiyenler (gıybetini yapanlar) ve ırzlarını (şereflerini) çiğneyenlerdir.” (Ebu Davut Edep: 40) Allah Rasûlü miracta daha bir çok olayla karşılaşmış ve ibret verici manzaralarla karşılaşmıştır. En ibretli olaylardan biri de şudur: 19- Semûre İbn’u Cündeb(ra) şöyle anlatır: Bir sabah Allah Rasûlü herzaman sorduğu gibi: – Sizden rüya gören yok mu? diye sordu. Kendisi-nin rüyasını anlattı: “Bana iki kişi geldi, “yürü” dedi, yürüdük. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanında da elinde kocaman bir taş olan adam duruyordu. Adam o taşı o adamın başına vuruyordu. Böyle devam edip gidiyordu. 

Ben: “Sübhanellah, nedir bu hal?” dedim. – Yürü! Yürü! dediler. Yürüdük, sırtüstü yatan birinin yanına geldik. Onun yanında da elinde kancalar bulunan bir adam duruyordu. Bu demir çengelle yüzünün bir tarafını parçalıyordu. Sonra diğer yüzünü parçalıyordu. İyileşince tekrar bu işi yapıyordu. Ben: – Sübhanellah, nedir bu hal? dedim. Yürü! Yürü! dediler. Yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. Bir adam nehirde yüzüyor. Bir adamda yanındaki taşlarla o adamın her kenara gelişinde o taşları ağzına atıyordu. Bu kim dedim. “Yürü, yürü!” dediler. Çirkin görünümlü bir adamın yanına geldik. Böyle çirkin birini görmemişsinizdir. Adam ateş yakıyor etrafında dönüyordu. Kim bu diye sordum. “Yürü” dediler. Yürüdük. Büyük bir ağacın yanına geldik. Bu ağaç büyük ve güzeldi. Beraberce ağaca çıktık. Altın ve gümüş malzeme ile yapılmış evler gördük. Bizi, bir yarısı güzel, bir yarısı çirkin insanlar karşıladı. Yanımdakiler onlara bir nehir gösterip “gidin, yıkanın” dedi. Onlar yıkandı ve çirkinlikleri yok oldu. Bana oranın cennet olduğunu söylediler. Makamını gösterdiler.

 Girmek istedim, sokmadılar. Olanları sordum. Bana şöyle anlattılar: – Taşla başı yarılan, Kur’an-ı ve namazları terkedendir. – Yüzü parçalanan, yalan söyleyen, etrafa yalan yayan kimsedir. – Fırındakiler, zina yapanlardır. – Kan nehrinde yüzüp ağzına taş atılan, faiz yiyendir. – Ateş yakıp etrafında dönen, cehennem bekçisidir. – Bahçedeki uzun boylu adam, İbrahim (as)dır. Çocukları ise buluğa ermeden ölen çocuklarıdır. Biri: – Müşriklerin çocukları da mı? diye sordu. Peygamber: – Evet dedi ve anlatmaya devam etti: – Yarısı güzel yarısı çirkin olanlar, hem iyi hem de kötü amel işleyenlerdir. (Prof.Dr.İ.Canan Hadis Ans: 3/427) Günahlardan, haramlardan kaçalım. Nasıl kaçalım? – Miraçta peygamberin gördüklerini hatırlayarak, – Allah’ın günahtan vazgeçene vereceği sevabı düşünerek – Allah’ın azabını göz önüne getirerek, – Cenneti cehennemi düşünerek, 

 BU GECEYİ nasıl GEÇİRELİM – Miraç, yükselmek demektir. Bu gece derecemizi yükseltecek işler yapmamız lâzımdır. – Miraç kandilinin “Mübarek Olsun” derken kendimizin de mübarek olabilmemiz için mübarek işler yapmalıyız. – Bu gece Rabbimizin bize hediyeleri olmuştur. Bugün Rabbimizin hediyelerini kabul edip karşılığını vermemiz lâzımdır. – Bu gece namaz gecesidir. Bu gece en az 5 vakit namaz kaza etmeliyiz, tesbih namazı kılmalıyız. Nafile namaz kılmalıyız. Namaz, mü’minin miracıdır. Mü’min namazla yükselir. Allah’a namazla yaklaşır. – Bu mübarek geceleri oruçla karşılayıp oruçla uğurlamalıyız. – Bu gece tevbe istiğfarı bol yapmalıyız. Bu gecenin hürmetine affolacağımızı umarak Rabbimize yalvarmalıyız. – Bu gece Allah’ımızı bolca anmalı, tesbih çekmeli ve Rabbimizi zikretmeliyiz. Biz O’nu anarsak O da bizi anar. – Duaya çok ihtiyacımız var. Kendimiz için evlatlarımız için müslüman kardeşlerimiz için hatta insanlık için bol bol dua etmeliyiz. – Bu gece okuyabildiğimiz kadar Kur’an okumalıyız. Yasin, Fetih, Mülk gibi sûreleri mutlaka okumalıyız. – Allah Rasûlüne bol bol salavat getirmeli, selâm göndermeliyiz. – Bu gece için tebrikleşmeliyiz. Yakınlarımızı ve büyüklerimizi aramalıyız. Çoluk çocuğumuzla tebrikleşip, hediyeleşip onları kandillerimizle barıştırmalıyız, barışık yetiştirmeliyiz. – Bu gecenin miraç gecesi olduğunu hissettirmeliyiz. – Bu gece ve bundan sonra müslüman kimliğimiz ön plana çıkmalı. Çevremiz bize “müslüman” der endişesini bırakmalıyız. 

Bize “müslüman” denmesi, müslümanların ve meleklerin şehadeti olur. Bize müslüman denmezse, başka şey denir. Bu gece şöyle dua edelim: – “Ey Rabbim! Müslüman kimliğimizi korumamızda bize yardım et. Hayatı boyunca islâmı yaşayan ve müslümanlar olarak can veren, müslüman olarak haşrolunan, huzura müslüman olarak çıkan ve nur cemalini gören kullarındaneyle Allah’ım.”

 SONUÇ OLARAK: Konumuz miraçtı. Miraca başka açıdan baktık, bize uzanan mesajlara işaret ettik. Yunus’un ifadesiyle: “Yedikat gökleri seyran eyleyen Kürsinin üstünde cevlan eyleyen Miraçta ümmetini Hak’tan isteyen Adı güzel kendi güzel Muhammed” dediği Allah Rasûlünün gördüklerini size nakletmeye çalıştık. İçinde yaşadığımız ortam itibariyle miraçtan, cereyan eden olaylardan alacağımız dersler çoktur… Miraçta Peygamber Bizim İçin Şöyle Dua Etmiştir: “Ey kusurları bağışlayan, kullarına nimetleri sonsuz olan cömert Allah’ım! Günah işleyen ümmetimin hali nice olur. Kıyamet gününde senin önüne gelmek için nasıl yol bulurlar? Korkarım o günde onların yerleri pek iyi değildir. yüce katından dileğim budur ki, ümmetimden razı ol. Onları bağışla Allah’ım!” Kıyamet gününde de “ümmetî, ümmetî” diyerek ümmetini dileyecektir. Ümmetine onun kadar düşkün bir başka Peygamber yoktur. 

 Allah bizi O’na ümmet olmak nasip etsin, şefaatinden mahrum etmesin. Değerli Kardeşlerim, “Arayan belâsını bulur, arayan da mevlasını bulur” derler. Bugünler, bu geceler bizim kurtuluşumuz için tanınan bir fırsattır. Bu fırsatı yakalamaya çalışalım. Bize verilen ip uçlarını değerlendirelim. Allah bir çok şeyi gözümüzün önüne sermiştir. Peygamberimizin ifadesiyle: “Kişi sevdiği ile beraberdir. Allah’ın “Habibim” dediği Hz. Peygamberi sevelim, onunla beraber olalım. Deccalın fitnesine aldanıp, sünnetini terk ederek veya ettirerek Ebu Cehillerin Ebu Leheplerin durumuna düşmeyelim. Günahların rengi olsaydı, kokusu olsaydı birçoklarına yaklaşılmaz, bir çoklarının yüzünü bakılmazdı. Üç ayların içindeyiz. Cahil arablar bile üç aylarda silahları bırakır kan dökmez, kötülük yapmazlardı. Bizde bu aylarda değişelim. Kandillerin sıcak havasını ailecek hissedelim. Unutturulan yönleriyle; Ahlaki, manevî değerlerimize dört elle sarılalım. Bakın hıristiyanlar yılbaşını nasıl kutluyorlar. 

Biz de bayramlarımıza, kandillerimize sahip çıkalım. Müslüman Türk kimliğimizi koruyalım. Bu geceyi en güzel şekilde değerlendirelim. Kulluk görevlerini aksatanlar, iyi bir müslüman olmaya çalışsın. İbadet etmeyenler için bu gece başlangıç olsun. Bakarsın bir miraca daha ömrümüz yetmeyebilir. Rabbim bizlere hayırlı ömürler ihsan etsin. Ayrıca kendisine itaat eden, ibadet eden kullarından etsin, inşallah. Miracın öncelikle siz kardeşlerimize ve bütün müslümanlara ve islâm alemine kutlu olsun. Hayırlara vesile olmasını niyaz ederim. dipnot (1) Ebû Davûd, Edeb: 40 (2) Askalanî, Fethu’l-Bari, Menakıbu’l-Ensar:41; 7/598, İbn-i Cerir et-Taberi; Tehzibü’l-Âsar, No:727; 1/433 (3) İbn-i Cerir et-Taberi, Tehzibü’l-Âsar, No:725; 1/429

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...