30 Ağustos 2018

E S R A R N A M E

E S R A R N A M E

HAMİM’İN SADA-YI SEMAVÎSİ ve GELECEĞE DAİR İHBARAT-I GAYBİYESİ 

Ma’lum olsun ki, başta Resul-i Ekrem (A.S.M.) olmak üzere bütün peygamberân-ı izâm’ın (A.S.)ümmetlerini korkuttukları, büyük Deccal ve Süfyaniyet fitnelerinin zuhur ettiği ve Ye’cûc ve Me’cûc’unâlemi fesada ve ifsada verdiği bir zaman içinde bulunuyoruz. 

Beşer tarihinin bu en büyük fitnelerininzuhur ettiği ahirzamanda bulunduğumuz hasebiyle, elbette çok büyük tehlikelere ve felaketlere maruz vemübtela olmaklığımızla beraber, aynı zamanda alemi ıslah edecek, insanları karanlıklardan nura çıkaracak Hz. Mehdi ve Hz. İsa (A.S.)‘ın da zuhur zamanı olması cihetiyle, yine o kadar müjdeli ve saadetlidir. 

İşte bu Esrarname, ahirzamanın hadîsatını, fitnelerini, 
Hz. Mehdî ve Hz. İsa’nın (A.S.) gelip âlem-i islamın başına geçeceklerini, izn-i ilâhî ile Kur’an-ı Azimuşşan’ı ve Şeriat-ı Garra-i Muhammediyeyi (A.S.M.) önce âlem-i islama ve daha sonra bütün dünyaya hakim kılacaklarını ve adaleti yeryüzünde te’sisedeceklerini haber veren Ayât-ı Beyyinatın işârâtı, ehadîs-i nebeviyenin sarahati ve işârâtı, İmam-ı Ali’nin(R.A.) ihbaratı ve Üstad Bediüzzaman’ın (R.A.) ve bâzı ehl-i velayetin istihracatını ve İncil’deki bazı işaretleri ihtiva etmektedir. 

Bu Esrarname, ehl-i dalaletin mağlubiyetini ve vahim ve dehşetli akıbetlerinihaber verdiği gibi, ehl-i imanın da galibane akıbetlerini haber vermekle inşaallah onlara medar-ı teselli vemüjde olacaktır. Bu işaretlerin daha iyi anlaşılması için bu Esrarname’nin ahirindeki “Deccal” ve “Ye’cûc ve Me’cûc” hakkındaki tedkikatın ve ahirdeki Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin (R.A.) 
“Beşinci Şua”namındaki eserinin dikkatlice okunması gerekmektedir. 

İHTAR: 
Mehdîlik ahirzamanda bir hidayet cereyanıdır ki üç mümessili vardır. 
Bu üç mümessilinher birine de Mehdî denilir.

Birinci Mehdî hakaik-ı imaniyenin mehdîsidir. Birinci Mehdî’nin yapmış olduğu bu vazife, diğer ikiMehdî’nin vazifelerine nisbeten çok daha ehemmiyetlidir. Bu Mehdî’nin vazife-yi maneviyesi takriben 100 sene devam edecektir.

İkinci Mehdî ise; Alem-i İslamı zulümattan nura çıkaracak ve Alem-i İslamın ittihadını temin ederek şeair-i İslamiyeyi ve ahkam-ı Kur’aniyeyi bütün Alem-i İslamda tatbik edecek olan zattır. Hazret-i İsa(A.S.) bu ikinci Mehdî’nin hakimiyetinin son zamanlarında nuzul edecektir. 
Bu Mehdî’nin hakimiyeti ise takriben 45 senedir.

Üçüncü Mehdî ise; Hazret-i İsa (A.S.) ile birleşerek 
Alem-i Nasraniyeti de arkasına alarak ahkam-ı Kuraniyeyi ve şeair-i İslamiyeyi bütün dünyaya hakim edecektir.  Bu zatın hakimiyeti de takriben 40 senedir.

Ahirzamandaki mehdiyet cereyanı bu üç zata da şamildir. 
Yalnız “Mehdî-yi Ahirzaman” denildiğivakit ikinci Mehdî kasdedilmektedir. 
Bu ikinci ve üçüncü Mehdî’nin yapacağı vazifeler her ne kadar efkar-ı umumiyede daha şaşaalı ve büyük görülüyorsa da hakikat noktasında birinci Mehdî’nin yaptığıiman vazifesi daha kıymetli ve ehemmiyetlidir. 
Risale-i Nur’da mehdîliğin üç vazifesinin bulunduğununizah edildiği mevzularda ve “El Burhan Fî Alamat-i Mehdî-yi Ahirizzaman” ve “El-İşaa Lieşrat-is Saat”isimli kitaplarda ahirzamanda üç tane Mehdî’nin gelip vazife yapacağı isbat edilmiştir.

 MUKADDİME 
Bu Esrarname’nin bir feyiz menbaı, مح ile başlayan Duhan suresinin 16. Âyet’i olan ve Bedir muharebesinden haber veren 
 (büyük bir şiddetle onları yakalayacağımız gün onlardan intikamımızı alırız) âyetinin hazinesinin bu asrımıza bakan bir işaret-igaybiyesidir. Şöyle ki:Kur’an-ı Mu’ciz-ul Beyan Duhan Suresi’nin 10. Âyetinden i’tibaren, sema canibinden gelen ve insanları kuşatıp onlara azab getiren bir dumandan bahsetmektedir. Mekke’de Kureyşlilere gelen şiddetliaçlık belasından haber veren bu ayet-i kerimelerden sonra gelen 16. ayette ise, bu kafirlerin Bedir Harbindeki hezimetlerini, vukuundan evvel ihbar-ı gaybî nev’inden haber vermiştir. Bütün zamanlardaki beşerin bütün tabakatına hitab eden Kur’an-ı Azim-uşşan, bu ayet-i azimelerin mana-yı işarî ve makam-ıebcedîsiyle, ahirzamanın fitne-i azimesi içinde, bu asrımıza dahi daha ziyade bakıp haber vermektedir.

Ezcümle: ayetindeki nın makam-ı ebcedisi 1422 olup evvelindeki ayetlerle beraber şöyle işaret eder ki: Hicrî 1422 tarihinde sema canibindenuçaklarla gelen bir duman ve harb ateşinin neticesinde, biz o kafirleri en şiddetli bir yakalayışla, Bedir Muharebesinde yakaladığımız gibi yakalayacağız ve onlardan intikamınızı alacağız. İşte bu ihbar-ı gaybi aynen vukua gelmiş ve Amerika’da 11 Eylül 2001’de sema canibinden gelen bir duman ve azab görülmüşve bunun üzerine bütün Dünya kâfirleri önce Afganistan’da Müslümanlar üzerine semadan bombalar yağdırmaya başlamışlardır. Bedir Harb’inde olduğu gibi, İslam’ın nurunu söndüreceklerini ve Müslümanları esaret altına alacaklarını zannederek bir harb ateşi yaktılar. Buna karşılık alemde asgarî 200 seneden sonra ilk def’a, hadîs-i nebevide haber verildiği gibi şark tarafında ve diğer bâzı yerlerde, bir taife-i mücahidin tarafından ila-i kelimetullah için fisebilillah cihâd ilan edildi. Feteemmel!... 

İşte bu Âyet-i Kerimeler istikbale bakarak, ihbar-ı gaybî nevinden ferman ederek “O kafirler galib geleceklerini veKur’an’ın nurunu söndüreceklerini zannediyorlar, fakat Allahu Teala ise onların planlarını akim bırakıp,nurunu itmam edecektir. Korkmayın ve müjdelenin, biz onları yakalayıp intikamınızı alacağız” diye ehl-iimana müjde vermektedir. Tevbe suresinin 32. ayeti de mana-yı sarihiyle bu mes’eleyi izah ettiği gibi,mana-yı işarîsiyle de yine bu asrımıza bakıp aynı Duhan suresinin ayetlerinin verdiği ihbar-ı gaybîyi te’yidetmektedir. Şöyle ki: 

 Meali: “Yahudi ve Hıristiyanlar, ahbar ve ruhbanların idlallerine kapılarak, ağızlarıyla Allah’ınnurunu söndürmek istiyorlar. Allah ise, kafirler istemese de nurunu tamamlayacaktır”. (Beyzavi- İbni Abbas-Tevbe-32) Ayet-i Kerimesi, makabli ve maba’di olan 29. ayetten 35. ayete kadar olan kısımla beraber mana-yısarihiyle, Yahudi ve Hıristiyanların hakiki mahiyetlerini ve onların hakikatte ve ahiret nokta-i nazarındaehl-i kitab olmadıklarını, belki müşrik olduklarını, hem Yahudi hahamları ve Hıristiyan rahiblerinin Tevratve İncil’i terk ederek batıl bir din ihdas ettiklerini ve bu batıl dine “Yahudilik” ve “Hıristiyanlık” namıverdiklerini, Allah indinde tek hak dinin, bütün peygamberlerin dini olan İslamiyet olduğunu ifadeetmektedir. 

Ve bu Yahudi hahamları ve Hıristiyan rahiplerinin, Hz. Musa ve Hz. İsa (A.S.)’ın getirdikleriİslamiyeti bozup, Yahudiyet ve Nasraniyete çevirerek Tevrat ve İncil’in nurunu söndürdükleri gibi, nur-u Kur’an’ı da alemde söndürmek niyetiyle, Yahudi ve Hıristiyan milletlerini idlal edip nur-u İslam’ısöndürmeye teşvik ettiklerini ve bunun için dünyanın servetini batıl yollarla ellerinde toplayarak, buservetlerini Allah’ın yolundan insanları saptırmak için harcadıklarını bildirmekte, ama o kafirler istemesede Allah, Kur’an’ın nurunu tamamlayacağını Müslümanlara müjdeleyip va’detmektedir. Bu ayetlerin izahıİkazname’de tafsilen anlatıldığı için oraya havale ediyoruz. Bu ayetlerin işarî ve cifrî manalarının anlaşılması için Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin (R.A.), buayetlerin hazinesinden istihrac ettiği şu işaretleri dikkatlice mütalaa etmek lazımdır. Şöyle ki:“Sure-i Tevbe'de: âyetindeki  cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i maneviyesiyle beraber şeddeli "lâmlar" birer "lâm" ve şeddeli "mim" asıl kelimeden olduğundan iki "mim" sayılmak cihetiyle bin üçyüz yirmidört (1324) ederek, Avrupa zalimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müdhiş bir sû'-i kasd plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri, hürriyetiyirmidörtte ilânıyla (Haşiye-1) o plânı akîm bırakmağa çalıştıkları halde, maatteessüf altı-yedi sene sonra,harb-i umumî neticesinde yine o sû'-i kasd niyetiyle Sevr Muahedesinde Kur'anın zararına gayet ağır şeraitle kâfirane fikirlerini yine icra etmek olan plânlarını akîm bırakmak için Türk milliyet perverleri cumhuriyeti ilânla (Haşiye-2) mukabeleye çalıştıkları tarihi olan bin üçyüz yirmidörde, tâ otuz dörde, tâelli dörde tam tamına tevafukla, o herc ü merc içinde Kur'anın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resail-in Nur müellifi yirmidörtte (1324) ve Resail-in Nur'un mukaddematı otuzdörtte (1334) ve Resail-in Nur'unnuranî cüzleri ve fedakâr şakirdleri ellidörtte (1354) mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hattâ hakikat-ıhali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telaşa sevkettiler ve bu itfa sû'-i kasdına karşı tenvir vazifesini tamîfa ettiklerinden bu âyetin mana-yı işarîsi cihetinde bir medar-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir.Şimdi İslâmlar içinde Nur-u Kur'ana muhalif haletlerin ekserisi, o sû'-i kasdların ve Sevr Muahedesi gibigaddarane muahedelerin vahîm neticeleridir. Eğer şeddeli "mim" dahi şeddeli "lâmlar" gibi bir sayılsa, ovakit bin ikiyüz seksendört (1284) eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunusöndürmeğe niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un doksanüç (1293) muharebe-imeş'umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resail-in Nurşakirdleri yerinde Mevlâna Hâlid'in (K.S.) şakirdleri o bulut zulümatını dağıttıklarından bu âyet bucihette onların başlarına remzen parmak basıyor. Şimdi hatıra geldi ki; eğer şeddeli "lâmlar" ve "mim"ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirdleri olabilir. (Haşiye-3) Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var.  sırrıyla kısa kestik.” (1. Şua-28. Ayet-i Kerime) İşte Üstad Bediüzzaman’ın (R.A.), şu Âyet’lerin mana-yı sarihinin tabakatından bir ferdi olan mana-yı işari tabakasının külliyetinden, ayetin bazı işaretlerini beyan ettiği bu ifadelerine dikkat edelim. Üstad burada, ayet’in son üç asra bakan işaretlerini anlatıyor. Evvela 1284 ve 1293 de Alem-i İslam’ın nurunaçekilen zülümat bulutlarına işaret edip, bu zulümatı Hz. Mevlana Halid’in (K.S.) şakirdlerinin dağıttığını bildiriyor. Sonra, geçtiğimiz asırda hicrî 1324’ten itibaren başlayan su-i kasdları gösterip, bu tecavüzatakarşı Risale-i Nur şakirdlerinin mukabele ettiklerini bildiriyor. Sonra da “eğer şeddeli "lâmlar" ve "mim"ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdi ve şakirdleri olabilir”diyerek içinde bulunduğumuz tarihte vuku bulan zulümata ve bu zulümatı dağıtacak zatlara işaretetmektedir. Çünkü eğer “lamlar” ve “mim” ikişer sayılsa Hicrî 1414 ile 1423 tarihlerine tekabületmektedir. ( Haşiye-1) Yani Türk hamiyetperverleri, Libya, Bulgaristan, Bosna gibi müstemleke olan eski Osmanlı eyaletlerindekimüslümanların hürriyetleri mukabilinde, Osmanlı içindeki gayr-i müslim olan azınlıklardan cizyeyi kaldırarak onlara hürriyet verdi. Fakat maalesef daha sonra bu hürriyet su-i istimal edildi. ( Haşiye-2) O vakit i’lan edilen İslam Cumhuriyeti idi. 1924 Anayasası’nın 2. maddesinde “T.C. Devleti’nin dini, Din-iİslâm’dır” hükmü bulunuyordu. Maalesef daha sonra bu da su-i istimal edildi. ( Haşiye-3) Yani, Hz. Mehdi ve şakirdleri demektir. Nasıl ki  ayetinde“Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyyetlerini çıkardı” derken “Adem oğulları” ifadesi “Adem ve oğulları”manasındadır ve yine ayetlerde “Âl-i Fir’avn” dendiğinde Fir’avn ve onun âli anlaşılmaktadır. Öyle de “Hz.Mehdi’nin şakirdleri” demek de, Hz. Mehdi ve onun şakirdleri manasına gelmektedir. Not: Bu üç haşiye, bu Esrarname’yi hazırlayan hey’ete aittir. Hem Bediüzzaman, içinde bulunduğumuz bu asırda ve bundan evvelki iki asırda vuku bulan budehşetli hâdiselere, bu Âyet’in işaretlerini anlatırken gösteriyor ki; Âlem-i İslam’ın başına gelen bütün bumusibetlerin ve şeriata muhalif hâdiselerin ve nur-u Kur’an’ı söndürmek için yapılan bütün bufaaliyetlerin ve harblerin arkasında Yahudi hahamları ve Hıristiyan rahibleri vardır. Çünkü bu Âyet-iKerime, mana-yı sarihiyle Yahudi ve Hıristiyanların Kur’an’ın ve din-i İslam’ın nurunu söndürmek istediklerini ve bunun için fitneler çevirip, harb ateşini yaktıklarını ifade etmektedir. Fakat dikkat edilirse, bundan evvelki ayet ve bundan sonra gelen Âyet’ler ise, ahbar ve ruhbanlardan bahsetmekte ve Yahudi veHıristiyan milletlerini idlal edenlerin ve halkı Allah’ın yolundan seddedenlerin, bu ahbar ve ruhbanlar olduğunu tasrih etmektedir. Nasıl ki arkasında gelen: Meali : “Ey iman edenler! Ahbar ve ruhbanın çoğu gayr-ı meşru’ yol ile insanların mallarını yerler.Ve Allah’ın yolundan insanları o mal ile men ederler. Onlar altın ve gümüşü iddihar ederler. Ve onu Allahyolunda infak etmezler. Belki Allah’ın yolundan insanları men etmek için sarfederler. Onları (ahbar veruhbanı) , azab-ı elim ile müjdele”. (Beyzavi-İbni Abbas-Tevbe-34) İşte bu ayet, halkı Allah’ın yolundan seddedip onları, Kur’an’ın nurunu söndürmek için sevk veidare edenlerin Yahudi hahamları ve Hıristiyan rahibleri olduğunu sarahaten bildirmektedir.Demek, Nur-u Kur’an’ın aleyhindeki bütün bu faaliyetlerin ve harblerin arkasında, Yahudi hahamlarıve Hıristiyan rahibleri vardır ve onların da başında, -İkazname’de de anlatıldığı gibi- bütün dünyadevletlerini idare eden, ve 300 kişiden mürekkeb gizli Yahudi hükumetinin reisi olan başhaham vardır.Feteemmel!İşte bu Esrarname’nin esâs me’hazını, م (Hamim) ile başlayan Duhan Suresi ile Tevbe Suresi’ninmezkur ayetlerinin, bu asrımıza bakan ihbarat-ı gaybîyeleri teşkil etmektedir.

 HADİSLERİN İŞARETLERİ AHİRZAMAN HADİSATININ BAŞLANGICI VE MERHALELERİ 
Buhari ve Müslim, Ömer ibn-il Hattab ve Huzeyfe’den ve yine İmam Ahmed ve Müslim, Ebu Zeyd bin Amr bin Ahtab El- Ensarî’den şöyle rivayet etmiştir: 
 “Resul-i Ekrem (A.S.M.) bir gün sabah namazını kıldı, sonra minbere çıkıp öğle namazı vaktinekadar bize hitab etti. Sonra minberden indi ve öğle namazını kıldı. Sonra minbere çıkıp ikindi namazıvaktine kadar bize hitab etti. Sonra indi ve ikindi namazını kıldı. Sonra yine minbere çıkıp güneş batıncaya kadar bize hitab etti. Bu hutbelerinde bütün olmuş ve bundan sonra olacak olan hâdiseleri haber verdi, onları bize öğretti ve ezberletti.” (Bu İhbar-ı Nebevi mutlak surette değil, belki ekseriyetleehemmiyetli olanları muraddır.)
İşte bu ve bunun gibi birçok ehadîs-i nebeviye gösteriyor ki, Resul-i Ekrem (A.S.M.) nazar-ıdekaikâşinasıyla istikbalde gelecek bütün hâdiseleri görüp ümmetine haber vermiştir. Fakat bu hadîsleriumum sahabeler zabt ve rivayet etmemiş, ancak bazı sahabeler onları muhafaza edip, rivayet etmişlerdir.Bu sebeble, Hz. Huzeyfe bin El-Yeman (R.A.) şöyle demiştir:

Allah’a kasem ederim ki, bilmiyorum acaba Peygamberin sahabelerine bu hadîsler unutturuldu mu,yoksa unuttular mı? Allah’a kasem ederim Resul-i Ekrem (A.S.M.) dünyanın sonuna kadar gelecek olanfitneleri ve o fitneleri çıkaran reisleri tâ üç yüzden da ha fazla kimseleri bize isimleriyle, babalarının isimleriyle ve kabilelerinin isimleriyle haber verdi”. (Ebu Davud) 

İşte bu esas üzerine ahirzamanda vuku bulan mühim hâdiseleri haber veren, bazı ehadîs-i nebeviye bu makamda zikredilecektir. 

İmam-ı Ali, Ebu Hureyre ve İbn-i Abbas’ın (R.A.) rivayet ettiği bir hadîste şöyle varid olmuştur:“Ahirzaman’ın harbi cihan harbidir. Çok kimselerin öldürüldüğü iki büyük harbden sonra bir üçüncüsü daha olacak. 
İkinci cihan harbinin ateşini yakan (başlamasına sebeb olan) “Büyük Reis”künyesinde bir adamdır ki dünya onu “Hitler” ismiyle çağırır **”. (El- Mehdiy-yul Muntazar Alel Ebvab) ** 
Bu hadîs-i şerif ahirzamanda üç cihan harbi olacağını ve ilk iki harbin çok büyük olup bunlarda çok kimselerin öleceğini, üçüncü harbin ise, her ne kadar o da bir cihan harbi olsa da evvelki iki harbenisbeten onda fazla kimsenin ölmeyeceğini haber vermektedir. 
Çünkü hadîs, ilk iki harb için yani, “büyük olan o iki cihan harbinde çok kimseler ölecektir” demiştir.
 İlk ikiharbin kübrâ olduğunu ifade etmekle üçüncüsünün suğrâ olduğuna işaret edilmiştir. Allahu a’lem bir tevili şudur ki; üçüncü harb diğerlerine nisbeten daha küçük olacak ve onda nisbeten fazla kimse ölmeyecektir.
Bunun sebebi şudur ki; geçtiğimiz asırda vuku bulan iki cihan harbinde dünyanın ekser devletleri birbirleriyle savaşmışlardır. Halbuki asrımızda vuku bulan harbde ise; ekser dünya devletleri birleşerek bir tek yeri vurmaktadırlar. Binaenaleyh bu üçüncü harb de bir cihan harbi olmakla beraber bütün dünya tek bir yeri vurduğu için diğer iki harbe nisbeten onda fazla kimse ölmemektedir. İşte hadîs-i şerif bumanalara gayet beliğ ve veciz bir surette ve mu’cizane işaret etmektedir. 
İki cihan harbi aynen haber verildiği gibi vuku bulmuş, üçüncü harbin ise mukaddematı zuhur etmiştir. 
Bütün dünya devletleri İngiltere ve Amerika’nın riyasetinde Alem-i İslamın aleyhinde ittifak ederek nur-u Kur’an’ı söndürmek emeliyle şarkta bir taife-yi mücahidin üzerine hücum etmişlerdir.Hem bu hadîste ikinci cihan harbini “Hitler” isminde bir adamın başlatacağını ve ona “Büyük Reis”manasında “FÜHRER” denileceğini mu’cizane haber vermektedir.
Bu hadîsin verdiği haberler şu gelen hadîs-i şerifte daha zahir ve tafsilli bir şekilde beyanedilmektedir:5 
Bir rivayette Ebu Hureyre vefat edeceğini hissettiği vakitte ilmi ketmetmiş olmaktan korkarak etrafındakilere şöyle dedi:Resul-i Ekrem’den (A.S.M.) öğrendiğim Ahirzamanda vukua gelecek harblerle alakalı haberleri size bildireyim mi? 
Onlar: ‘Evet bize haber ver. Bunda bir beis yoktur Allah seni hayırla mükafatlandırsın’dediler. 
Bundan sonra Ebu Hureyre sözüne devâm ederek dedi ki:‘Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden birkaç akid say 
(Haşiye-1) . O vakit Rumların meliki 
(Haşiye-2) bütün dünya ile harb etmek ister. Allahu Teala da o adam için harbi irade eder. 
Bunun üzerindenfazla bir zaman geçmez, iki akid sonra (CERMEN) ismindeki bir beldeden 
(Haşiye-3) , ismi kedi ismi olan bir adam musallat olur
 (Haşiye-4) ve bütün dünyaya malik olmak ister. Ve hem soğuk memleketlerde ve hem desıcak memleketlerde 
(Haşiye-5) bütün dünya ile harb eder. Şiddetli harb ateşlerinin dolu olduğu senelerdensonra Allah’ın gadabına uğrar. Neticede Rûş’un veya Rus’un (ravi şübhe etmiştir) sırrı 
(Haşiye-6) onuöldürürler.Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden beş veya altı veya yedi veya sekiz akid say. Ovakit Mısır’a “Nasır” künyesinde bir adam hükmeder (Haşiye-
7) . Arablar onu “Şüccâ’-ul Arab” (Arabın ( Haşiye-1) Bir akid on senedir. Hadîsde geçen ukud akd’in cem’idir Cem’in en azı üçdür. 1300 üzerine üç akid ilaveedildiğinde tam 1330 eder ki hicrî 1332 ve miladî 1914 te vuku bulan 
1. Cihan harbine tevafuk eder. ( Haşiye-2) İngiltere. ( Haşiye-3) Cermen (GERMANY) Almanya’dır. İki akid 20 senedir. 1. Cihan harbinin ahiri olan 1918 den 20 sene sonravuku bulan 2. Cihan harbinin tam başlangıcını haber vermektedir. ( Haşiye-4) Adolf Hitler’den haber vermektedir. ( Haşiye-5) Yani bütün dünya ile harbeder. ( Haşiye-6) Yani Rusların gizli örgütü. 6 cesuru) diye çağırırlar. Allah onu bir harbde ve sonra bir harbde daha, yani iki harbde zelil eder (Haşiye-8) . O Nasır mansur olmaz, ona yardım edilmez. Ve Allahu Teala ayların en sevgilisinde Mısır’a hakiki nusretiirade eder ki bu nusret tahakkuk edecektir (Haşiye-9) . Bunun üzerine Beyt’in Rabbi olan Allah, Mısır halkınıve Arab milletini, babası kendisinden daha Enver olan “Esmer Sâdâ” ile razı ederek onu, onlara reis eder (Haşiye10) . Fakat bu adam Mescid-i Aksa’nın hırsızlarıyla (Yahudilerle) belde-i hazînde musalaha yapar (Haşiye11) .Sonra Şam bölgesinden olan Irak’da cebbar bir adam zuhur eder ki; o adam Süfyanîlerden biridir veonun bir gözünde hafif bir aksama vardır. Onun ismi “Saddam” dır (Haşiye12) . O, kendisine muarız olanlarakarşı saddamdır (Haşiye13) . Bütün dünya “Küçük Kût” ta (Haşiye14) , onun için toplanırlar ki Saddam da buKuveyt’e daha evvel aldatılarak girmiştir (Haşiye15) . Bu Süfyanîde hiç bir hayır yoktur. İlla ki İslamiyet’edönerse o zaman onda hayır olur. O hem hayır, hem de şerdir (Haşiye16) . Mehdî-yi Emin’e hain olana veylolsun (Haşiye17) .Hicretten bin dört yüz (1400) sene sonraki akidlerden iki veya üç akid say (Haşiye18) . O vakit Mehdî-iEmin çıkar ve bütün dünya ile harb eder. Dalalete düşenler (Haşiye19) ve Allah’ın gadabına uğramışolanlar (Haşiye20) ve münafıklar (Haşiye21) , İsra ve Mi’raç beldesi olan Kudüs’teki “Meciddun Dağları”nda onuniçin toplanırlar (Haşiye22) . Bütün dünyanın ve bütün hilelerin melikesi de Mehdî’ye karşı çıkar ki onun ismi ( Haşiye-7) Hicrî 1350’den 1380’e kadar olan tarihe tekabul eder ki 1952’de Mısıra hakim olan Cemal Abdunnasır’danhaber verir. ( Haşiye-8) 1956 ve 1967’deki Arab-İsrail savaşlarındaki Mısır’ın mağlubiyetini haber verir. ( Haşiye-9) Ramazan ayında Mısır’ın İsrail üzerine galebesini haber verir. ( Haşiye10) Enver Sedat İsmiyle meşhur olan Muhammed bin Enver Sedat’tan haber verir. ( Haşiye11) Aynen vuku bulmuştur. Cemal Abdunnasır’dan sonra Enver Sedat başa geçtiğinde, 1973 tarihinde İsrailüzerine hücum etti. Tâ İsrail’in içine kadar girdi. Amerika’daki Yahudiler ayaklandılar. Amerika’nın Dış İşleriBakanı Henry Kisinger –ki kendisi Yahudidir- devreye girerek Enver Sedat’ı anlaşmaya razı etti. Enver Sedat galibdurumda olduğu halde, Ekim 1978 ve Mart 1979’da Yahudilerle “Camp David” anlaşmasını yaptı. ( Haşiye12) Irak lideri Saddam Hüseyin’i hem ismi, hem ceberutu ve hem de suretiyle haber verir. ( Haşiye13) Saddam lugatta şiddetli vuran, tecavüzkar demektir. Sarihî manasıyla Saddam Hüseyin’den haber vermekle beraber işarî manasıyla, Süfyanîlerin başı ve reisi olan hakiki Süfyanda da bu iki vasfın bulunduğuna işaretetmektedir. Yani Süfyanîlerin başı olan adamın da bir gözünde aksaklık olup az gördüğüne ve onun da kendinemuarız olanlara karşı tecavüzkar ve şiddetli olduğuna işaret eder. ( Haşiye14) Yani “Kuveyt” te. Çünkü Kuveyt, Kût’un ism-i tasğiri olup küçük kût manasında, Kûtcuk demektir. ( Haşiye15) 1991’deki Irak harbini haber vermektedir ki, aynen vuku bulmuştur. Saddam Hüseyin Amerika ve İngilteretarafından aldatılarak Kuveyt’e sokulmuş, daha sonra 37 devlet Irak’ı vurmak için birleşmişlerdir. ( Haşiye16) Yani onun kanunlarında hiçbir hayır yoktur. Çünkü hak olan ahkam-ı Kur’aniyeyi icra etmeyip kendihevasından ihdas ettiği batıl kanunları tatbik etmektedir. O hem hayırdır; çünkü kafirlere karşı çıkmaktadır. Hemşerdir; çünkü ahkam-ı şer’iyye ile amil olmayıp devletini ahkam-ı ilahiyeye dayandırmamaktadır. ( Haşiye17) Mehdî çıktığında, Saddam’da hiçbir hayır kalmayacağı ve Mehdî’ye karşı hain olacağını bildirmekle beraber,Mehdî’nin bu tarihlerde zuhur edeceğine de işaret eder. Nitekim hadîsin devamı bunu göstermektedir. ( Haşiye18) Hicrî 1420 ve 1430 tarihleri etmektedir ki, içinde bulunduğumuz zamanı haber vermektedir. Hz. Mehdî’nin butarihler arasında zuhur edeceğini müjdelemektedir. ( Haşiye19) Hıristiyanlar ( Haşiye20) Yahudiler ( Haşiye21) Alem-i İslam’ın başındaki Süfyanîler olan cümle idareciler ve onlara fetva veren bir kısım ulema-is sû’ ( Haşiye22) Hz. Mehdî’ye karşı bütün dünyanın toplanıp vurmasından murâd, onun temsil ettiği şahs-ı manevî olan şeriat-ıgarra-i Muhammediyeyi müdafaa eden hakiki mü’minlerin cemaatinin vurulmasıdır. Bu tarihlerde Hz. Mehdî’nin de bizzat bu cemaat-i nuraninin başına geçeceğini haber verir. Meciddun ise Filistin’de bir dağdır. Hadîs, MeciddunDağlarında bütün kafirlerin Müslümanlar için toplanacağını bildirmekle işaret ediyor ki; bu harb YahudilerinMeciddun’a hakim olabilmeleri için bizzat kendileri tarafından çıkarılan bir harbdir. Yani Yahudiler Kudüs’e hakimolmakla, oradan bütün dünyaya hakim olacaklarına inanmaktadırlar. Bu sebeble, Filistin topraklarında devletlerinikurabilmek için bütün dünyayı harbe sokmakta ve kafirleri Müslümanlar üzerine hücum ettirmektedirler. Harbin anamüsebbibleri Meciddun dağlarındaki Yahudiler olduğu için ve orada devletlerini kurup yayılmak ve dünyaya hakimolmak için bu harbleri çıkardıkları sebebiyle, bu harbe “Hermeciddun Harbi” denmektedir. Yani gerek Afganistan’dagerek Çeçenistan’da olsun Alem-i İslam’daki bütün harbler Meciddun harbidir. Yoksa yalnızca Meciddun dağlarındaolacak bir harb demek değildir. Bu harb, hadîslerde olduğu gibi Tevrat ve İncil’de dahi “Hermeciddun Harbi” veya
Amma güneşin mağripten tulûu ise, bedahet derecesinde bir alâmet-i kıyamettir. Ve bedaheti için,aklın ihtiyarı ile bağlı olan tevbe kapısını kapayan bir hadise-i semâviye olduğundan, tefsiri ve mânasızâhirdir, tevile ihtiyacı yoktur. Yalnız bu kadar var ki:Allahu a'lem, o tulûun sebeb-i zâhirîsi: Küre-i arz kafasının aklı hükmünde olan Kur'ân onun başından çıkmasıyla zemin divâne olup, izn-i İlâhî ile başını başka seyyareye çarpmasıyla hareketindengeri dönüp, garptan şarka olan seyahatini irade-i Rabbânî ile şarktan garba tebdil etmekle güneş garptantulûa başlar. Evet, arzı şems ile, ferşi Arş ile kuvvetli bağlayan hablullahi'l-metîn olan Kur'ân'ın kuvve-icâzibesi kopsa, küre-i arzın ipi çözülür, başıboş, serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden güneşgarptan çıkar.Hem müsademe neticesinde emr-i İlâhî ile kıyamet kopar diye bir tevili vardır.Amma "dâbbetü'l-arz": Kur'ân'da, gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı halinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise, ben şimdilik, başka mes'eleler gibi kat'î bir kanaatle bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim : ا ا ا ملعي Nasıl ki kavm-i Firavuna çekirge âfâtı ve bit belâsı ve Kâbe tahribine çalışan kavm-i Ebrehe'yeebâbil kuşları musallat olmuşlar. Öyle de, Süfyanın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan vetuğyana ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfranadüşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr üzeber edecek. Allahu a'lem, o dâbbe bir nevidir. Çünkü, gayet büyük birtek şahıs olsa, her yerde herkeseyetişmez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki, إةْَُْِ  âyetinin işaretiyleo hayvan, dâbbetü'l-arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanıncisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü'minler iman bereketiyle ve sefahet ve su-i istimalâttantecennübleriyle kurtulmasına işareten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş. اطْخأ ْأ اَّ إ اخؤُ  اّِكحل ِل ْأ ّإ اتْمع ا إ ال ِع  َاحْبُس Sabık yirmi adet meselelere bir tetimme olarak Üç Küçük MeseledirBİRİNCİ MESELE Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselama "Mesih" namı verildiği gibi her iki deccala dahi "Mesih"namı verilmiş ve bütün rivayetlerde دا ا ةنف  ...دا ا ةنف  denilmiş. Bunun hikmeti ve te'vili nedir? Elcevap: Allahu a'lem, bunun hikmeti şudur ki: Nasıl ki emr-i İlâhî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ıMûseviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarap gibi bazı müştehiyâtı helâl etmiş; aynen öyle de, büyük Deccal, şeytanın iğvâsı ve hükmüyle şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ıiçtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâmDeccalı olan "Süfyan" dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanındesiseleriyle kaldırmaya çalışarak, hayat-ı beşeriyenin maddî ve mânevî rabıtalarını bozarak, serkeş vesarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesat-ımüteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdat bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zapt altınaalınamaz. İKİNCİ MESELE Rivayetlerde, her iki Deccalın harikulâde icraatlarından ve pek fevkalâde iktidarlarından veheybetlerinden bahsedilmiş. Hattâ bedbaht bir kısım insanlar, onlara bir nevi ulûhiyet isnad eder diyehaber verilmiş. Bunun sebebi nedir?47 Elcevap: ادن ملعا icraatları büyük ve hârikulâde olması ise: Ekser tahribat ve hevesata sevkiyatolduğundan, kolayca harikulâde öyle işler yaparlar ki, bir rivayette, "Bir günleri bir senedir." Yani, bir senede yaptıkları işleri üç yüz senede yapılmaz denilmiş. Ve iktidarları pek fevkalâde görülmesi ise, dörtcihet ve sebebi var: Birincisi: İstidrac eseri olarak, müstebidâne olan koca hükûmetlerinde, cesur orduların ve faalmilletin kuvvetiyle vukua gelen terakkiyat ve iyilikler haksız olarak onlara isnad edilmesiyle, binler adamkadar bir iktidar onların şahıslarında tevehhüm edilmeye sebep olur.Halbuki, hakikaten ve kaideten, bir cemaatin hareketiyle vücuda gelen müsbet mehâsin ve şeref veganimet o cemaate taksim edilir ve efradına verilir. Ve seyyiat ve tahribat ve zayiat ise, reisinintedbirsizliğine ve kusurlarına verilir. Meselâ, bir tabur bir kaleyi fethetse, ganimet ve şeref süngülerineaittir. Ve menfî tedbirlerle zayiatlar olsa, kumandanlarına aittir.İşte hak ve hakikatin bu düstur-u esasiyesine bütün bütün muhalif olarak müsbet terakkiyat vehasenat o müthiş başlara ve menfî icraat ve seyyiat bîçare milletlerine verilmesiyle, nefret-i âmmeye lâyık olan o şahıslar, istidrac cihetiyle, ehl-i gaflet tarafından bir muhabbet-i umumiyeye mazhar olurlar. İkinci cihet ve sebep: Her iki Deccal, âzamî bir istibdat ve âzamî bir zulüm ve âzamî bir şiddet vedehşetle hareket ettiklerinden, âzamî bir iktidar görünür. Evet, öyle acip bir istibdat ki, kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hattâ elbisesine müdahale ederler. (Zannederim, asr-ıâhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıphücum etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hatâ bir cephede hücum göstermişler.) Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer mâsumları tecziye ve tehcir ile perişaneder. Üçüncü cihet ve sebep: Her iki Deccal, Yahudinin İslâm ve Hıristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadın hürriyetlerinin perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerinikazandıklarından, dehşetli bir iktidar zannedilir. Hem bazı ehl-i velâyetin istihracatıyla anlaşılıyor ki,İslâm devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise, gayet muktedir ve dahi ve faal ve gösterişiistemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrâzam ve gayet cesur ve iktidarlı vemetin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onlarınfevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnat ve o vasıtayla kocaordunun ve hükûmetin teceddüt ve inkılâp ve harb-i umumî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyleişledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acip ve harika bir iktidar bulunduğunumeddahlar tarafından işâa ettirir. Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccalın, ispritizma nevinden teshir edici hassaları bulunur. İslâmDeccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Hattâ, rivayetlerde "Deccalın bir gözükördür" diye nazar-ı dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccalın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, ötekigöze nisbeten kör hükmünde olduğunu hadiste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan, yalnızmünhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve âkıbeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasınaişaret eder.Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizmagözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cüret vecesaretle mukaddesata hücum eder. Avâm-ı nâs hakikat-ı hali bilmediklerinden, harikulâde iktidar vecesaret zannederler.Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlûbiyeti hengâmında, böyle istidraçlı ve şanlı ve talihli vemuvaffakiyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan, gizli ve dehşetli olan mâhiyetine bakmayarak,kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücahidordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur'ân ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve okumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır. 
ÜÇÜNCÜ KÜÇÜK MESELE 
Medâr-ı ibret üç hadisedir.48 Birinci hadise: Bir zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh'aYahudi çocukları içinde birisini gösterdi, "İşte sureti" dedi. Hazret-i Ömer Radiyallahu Anh, "Öyleyse ben bunu öldüreceğim" dedi. Ferman etti: "Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer oolmazsa, onun suretiyle öldürülmez."Bu rivayet işaret eder ki, onun sureti, hâkimiyeti zamanında çok şeylerde görüneceği gibi, kendisiYahudiler içinde tevellüt edecek. Gariptir ki, onun suretindeki bir çocuğu katledecek derecede ona hiddetve adavet eden Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh), o Süfyan'ın en çok beğendiği ve takdir ettiği ve çok defaondan senâkârâne bahsedeceği bir memdûhu Hazret-i Ömer'le çıkmış.İkinci hadise: O İslâm Deccalı, "Sûre-i وُتْيّزل تل mânâsını merak edip soruyor" diye çoklar nakletmişler.Gariptir ki, bu sûrenin akîbinde olan  سا أر sûresinde غطل َاْ ِ cümlesi, onun aynızamanına ve şahsına cifirle ve mânâsıyla işaret ettiği gibi, ehl-i salâta ve camilere tâğiyâne tecavüzedeceğini gösteriyor. Demek o istidraçlı adam, küçük bir sûreyi kendiyle alâkadar hisseder. Fakat yanlışeder, komşusunun kapısını çalar.Üçüncü hadise: Bir rivayette, "İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek" denilmiş. ا ا ح حا ملعي  bunun bir tevili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi veİslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup dahaAnadolu'yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içindezuhur edeceğine işaret eder.Gariptir, hem çok gariptir: Yedi yüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur'ân'ın elinde şeref-şiar, bârika-âsâ bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeâirinekarşı istimal etmeye çalışır! Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. Kahraman ordu, dizginini onun elindenkurtarıyor diye rivayetlerden anlaşılıyor. (Bediüzzaman Said Nursî, Şualar- 5. Şua) -Bu Esrarname’nin şifresi ve feyiz menbaı aşağıdaki şu tılsımdır:(200.80.100.1.50)+7* (6.1.600.1000.600)+3 (1061.  .  .  .) -Teemmel ) ... ى 1423)NOT: “Esrarname’den alınmıştır” şeklinde bir ifadeyle belirtilmeden herhangi bir iktibasyapılmasına iznimiz yoktur. Aksi halde bu tılsımın sahibi tarafından dava edilecektir

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...