07 Temmuz 2018

MUAVİYE’NİN ÖLÜMÜ VE YEZİD’İN MEKTUBU

Yezidin Ölümü ile ilgili görsel sonucu

O gün de akşam oldu ve mescidde bulunanlar dağıldılar, ancak Resulullah’ın (s) sözleri olduğu gibi halkın kulaklarında çınlamadaydı. Bulundukları her mecliste ve gittikleri her yerde Hüseyin’in (a) öldürüleceğini anlattılar. Halk bu konu üzerinde titizlikle durdular ve bu hadiseyi gözleriyle görmeleri için beklemeye koyuldular sanki. Hicri 60 yılının Recep ayında Muaviye öldü. 

Yezit Medine valisine -Velid b. Utbe- bir mektup yazarak bütün Medine halkından ve özellikle de Hüseyin’den (a) kendisi için biat almasını, biat etmediği takdirde başını bedeninden ayırıp kendisine göndermesini emretti. Velid, Mervan’ı çağırarak istişarede bulundu ve görüşünü sordu. Mervan şöyle açıkladı konuyla ilgili düşüncesini: “Hüseyin (a), Yezit’e biat etme zilletine boyun eğmez. Eğer senin yerinde ben olsaydım, eğer senin gücün bende olsaydı hiç gecikmeden Hüseyin’i (a) öldürürdüm.” Velid buna karşı şöyle dedi: “Bu durumda böyle bir işe girişmektense dünyaya gelmez olaydım keşke. Asla bu zilletin yükünü omuzlarıma almam.” Velid daha sonra elçi göndererek Hüseyin’i (a) evine davet etti. 
Hüseyin (a) Ehl-i Beyt’inden ve dostlarından oluşan otuz kişilik bir grupla Velid’in evine geldi. Velid Muaviye’nin ölüm olayını duyurdu ve Yezit için biat etmesini istedi. Hüseyin (a) biat meselesinin önemine değinerek, bunun gizlilikde yalılamayacağını dedi ve ekledi, halkı biat için davet edeceğin zaman bize de haber sal. Mervan dedi: “Hüseyin’in (a) sözüne kulak asma, mazeretini kabul etme ve eğer biat etmiyorsa onu sağ bırakma.” Hüseyin (a) öfkelenerek şöyle buyurdu: “Vay olsun sana ey kötü kadının oğlu! Benim öldürülmem için ferman mı veriyorsun? Andolsun Allah’a, sen yalan söyledin ve bu sözünde de kendini zelil ettin, aşağıladın.
” Daha sonra Velid’e dönerek “Ey emir (vali), biz
nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet kaynağıyız, meleklerin inip kalktığı ev bizim evimizdir. Allah bizim hatırımıza rahmetini insanların yüzüne açtı ve sonu da bizim adımızla olacaktır. Yezit’e gelince, o fasık, içki içen, kan döken ve alenen günah işleyen biridir. Benim gibi biri Yezit gibi birine biat etmez. Ancak siz de bu geceyi sabahlayın, biz de; siz de iyi düşünün, biz de. O zaman hangimizin hilafet makamına daha layık olduğunu anlarız” dedi ve Velid’in evinden çıktı. 
Mervan, Velid’e dönerek dedi: “Benim nasihatıMa kulak asmadın ve söylediğimin aksine hareket ettin.” Velİd ona dedi: ” Vay haline! Ne yani, dinimi ve dünyamı kaybetmemi mi öneriyorsun bana? Andolsun Allah’a, yeryüzünün saltanatını bana verseler bile Hüseyin’i (a) öldürmem. Andolsun Allah’a, her kim elini Hüseyin’in kanına batırırsa, Allah’ın huzuruna çıktığında iyiliklerinin kefesi çok hafif olacak ve bağışlanması da imkansız. Öyle birine Allah rahmet gözüyle bakmaz, onu günahtan arındırmaz ve çok elin bir azapta onu cezalandırır.
”O gece de sona erdi. Sabahın ilk saatlerinde Hüseyin (a) yeni bilgiler edinmek için evinden çıktı. Mervan’la karşılaştı yolda.

Mervan imam’a şöyle dedi: “Ya Eba Abdillah, ben senin hayrını isterim. Benim nasihatimi dinle ki saadete kavuşasın.” Hüseyin (a) “Nedir nasihatin, de de duyayım” buyurdu. Mervan dedi: ” Ben Yezit b. Muaviye’ye biat etmeni emrediyorum. Çünkü bu hem dünyan hem ahiretin için en iyi olanıdır.” Hüseyin (a) dedi: ” İnna lillahi ve inna ileyhi raciun -Şüphesiz biz Allah’a aitiz ve dönüşümüz de O’nadır-. Şimdi İslam dinine veda etmek gerekir, çünkü Peygamberin (s) ümmeti Yezit gibi birinin sultasına düçar olmuştur. Ben ceddim Resululllah’ın (s) ‘Hilafet Ebu Sufyan oğullarına haramdır’ buyurduğunu duydum.” Bir hayli konuştuktan sonra Mervan öfkeli bir şekilde ayrıldı.
 Şöyle rivayet edilmiştir; 
 Yezit, bir gün adamları ile birlikte ava çıkmıştı bir kaç günlük yol kat ederek, Şam'dan uzaklaşmışlardı ki,karşılarına bir Ceylan çıktı. 
Yezit adamlarına: "Ben yalnız başıma bu Ceylanı avlayacağım. Kimse benimle gelmesin." Diyerek avını takip etmeye başladı. 
 Avı onu çok uzaklara götürdü ve gözden kayboldu. 
Yezit, su kuyusundan su çıkaran bir köylüye rastladı ve içmek için su istedi. Köylü suyu verdi. 
Ancak Yezit ondan saygı ve hürmet bekliyordu. 
 Köylü o ilgiyi göstermeyince Yezit ona: "Eğer benim kim olduğumu bilseydin bana saygıda kusur etmezdin." Deyince, Köylü: “ Peki, sen kimsin ey Müslüman kardeş? “ Diye sordu, Yezit ben senin Halifen ve Emirin Muaviye oğlu Yezit’im. Dediğinde köylü adam: 
 "And olsun Allah'a ki; Sen Hz. Hüseyin’in katilisin. Ey Allah’ın ve Elçisi'nin düşmanı diyerek, Yezid'e saldırdı ve Yezid'in elindeki kılıcını alarak Yezid'in başına indirmek isteyince kılıç atının başına değdi ve at ürkerek kaçmaya başladı. 
Yezid'in eğeri ters dönerek ayakları eğerde takılı kalmıştı. 
Ürken at Yezid'i taşa ve kayalara çarparak paramparça etti, birkaç gün sonra Yezit’ten atın üzengisine takılı sadece bir ayak kalmıştı.(El-Luhuf 4-Bihar-ul envar c.45/374.) 
 Yezid'in ayağına cenazesiymiş gibi cenaze merasimi düzenleyerek ve cenaze Namazı kılarak Şam’ın orta yerinde defin ettiler. Sonraları Yezid'in Mezarının olduğu bölgeyi şehir çöplüğüne çevirdiler. 
 Daha sonraları ise;şehire çirkin görüntü ve pis koku yaydığından dolayı yerine Cam Fabrikası kurdular.
Ne garip tecellidir ki; Mühendisler ve Mimarlar cam fabrikasını uygulamak için ne yaptılarsa Cam Eritme Fırını hep Yezid'in mezarının üzerine denk geldi ve o şekilde fabrikayı tesis ettiler böylece Yezit dünyadaki cezasına bu şekilde çarpılmış oldu.

Hz. Hüseyin'den Biat isteyen Yezit

Yezit'in özelliklerinden biri de ava olan merakıydı. 
Vaktinin çoğunu avda geçirirdi...
Ehlader Araştırma Bölümü
Yezit, İslâm'dan önce Hıristiyanlık inancına bağlı Beni Kilâb kabilesinden olan dayılarının yanında çölde büyüdü. Kontrolsüz bir şekilde Beni Kilâb kabilesinin lâubali gençlerinin arasına salıverilmiş ve onlardan ileri derecede etkilenmişti. Onlarla birlikte şarap içer ve köpeklerle oynaşırdı.
Yezit'in Ava Düşkünlüğü
Yezit'in özelliklerinden biri de ava olan merakıydı. Vaktinin çoğunu avda geçirirdi. Tarihçiler şöyle diyorlar:

"Yezit b. Muaviye, ileri derecede ava meraklıydı, avlanarak vakit geçirir ve eğlenirdi. Av köpeklerine altından bilezikler takar ve atlas giysiler giydirirdi. Her av köpeğine, ona hizmet edecek bir köle armağan etmişti.

Maymunlara Olan Aşkı
Bütün tarihçiler, Yezit'in maymunlara düşkün olduğu hususunda görüş birliği içindedirler. Bir maymunu vardı. Bu maymunu her zaman yanında gezdirirdi. Ona Ebu'l Kays adını vermişti. Kadehinin artığını ona verir ve şöyle derdi:

"Bu, İsrailoğulları'ndan bir yaşlı adamdır. Bir günah işledi, bu yüzden maymuna dönüştürüldü."
Bu maymunu bir yaban eşeğine bindirir ve atlılarla yarıştırırdı. Bir gün onu yaban eşeğine bindirdi ve atlılarla yarıştırdı. Yaban eşeği atları geçince, Yezit bundan büyük sevinç duydu ve şu beyitleri okudu:
"Ey Ebu Kays! Bindiğin merkebin fazlasına sıkıca sarıldın

Çünkü eğer düşerse, merkebe bir sorumluluk olmaz

Sen bütün atlıları geride bıraktın

Emirü'l Müminin'in atı yaban eşeğiyle."

Bir gün yine maymununu yarıştırdı. Rüzgâr onu düşürdü ve öldü. Yezit bundan dolayı çok üzüldü.
Maymunun kefenlenmesini ve defnedilmesini emretti. Şamlılardan da, başına gelen bu felâketten dolayı kendisine taziyede bulunmalarını istedi. 
Maymunu için şöyle bir ağıt yakmıştı:
"Nice saygın kimseler ve korunaklı topluluklar,

Bize geldiler ve Ebu Kays'ın ölümünden dolayı taziyelerini sundular,

O (Ebu Kays), aşiretin şeyhi, en önde geleni ve en güzeli idi,

Her zaman başların üzerindeydi, boyunlara sarılırdı ve başbuğdu,

Senin içinde bulunduğun kabri Allah rahmetinden uzak etmesin,

O kabirde güzellik var ve keçisakalı gibi sakalı olan biri yatmaktadır.

Yezit'in maymunlara düşkün ve âşık olduğu, halk arasında yayılmış ve hatta maymunlara düşkünlükle lakaplandırılmıştı. Tenuh kabilesinden bir adam, onu hicveder mahiyette şu beyitleri söylemiş:
"Bizim aramızda olmaktan usanan, maymunların arkadaşı Yezit

Maymunlar yurduna özlemle tutuşan Yezit Yuh olsun!

Başımıza halife olana bak!

En yakın arkadaşları maymunlar olan Yezit."
Sürekli Şarap İçmesi
Yezit'in en belirgin özelliklerinden biri de, sürekli şarap içmesiydi. Sürekli sarhoş olacak kadar şarap içmeyi ileri götürmüştü. Her zaman, kör kütük sarhoş olduğu için düşünme ve algılama melekesini yitirmiş vaziyette olurdu. Şarap hakkındaki bir şiirinde şunları söylüyor:

"Şarabın bir araya getirdiği arkadaşlarıma sesleniyorum,

Nefsin isteklerinin şarkıcısı nağmelerini terennüm ederken beni dinlesinler,

Nimetlerden ve lezzetlerden bir nasip alın,

Çünkü her şey, ne kadar zaman geçerse geçsin, tükenecektir."

Tarihçiler, İmam Hüseyin'in (a.s) şehit edilmesinden sonra, Medinelilerden oluşan bir heyetle birlikte Şam'a giden, ardından Yezit'e başkaldıran Abdullah b. Hanzala'nın Yezit'i şu sözleriyle tanımladığını naklederler:
Allah'a yemin ederim ki, gökten üzerimize taş yağmasından korktuğumuz için Yezit'e başkaldırdık. Çünkü o, anneleri, kızları ve kız kardeşleriyle evlenen bir adamdır. Şarap içer, sonra da namazı terk eder. Allah'a yemin ederim ki, benimle birlikte insanlardan kimse olmasaydı, Allah için Yezit'e karşı kıyamla güzel bir sınav verirdim.
Heyetin diğer üyeleri de şöyle demişlerdir:
"Dini olmayan, şarap içen, tambur çalan ve köpeklerle oynayan bir adamın yanından geldik."
Münzir b. Zübeyr'in, Yezid hakkında şöyle dediği nakledilir:
"Allah'a yemin ederim ki o, şarap içiyor. Allah'a yemin ederim ki o, sarhoş olup namazı terk ediyor."
Ebu Ömer b. Hafs ise onu şöyle tanıtıyor:
"Allah'a yemin ederim ki, Yezid b. Muaviye'nin sarhoş olarak namazı terk ettiğini gördüm." 
Yezit'in şarabı vasfeden aşağıdaki beyitlerinde ise, küfrü açıkça görülmektedir:
"Burcu, içinde bulunduğu fıçı,

Doğusu saki, batısı benim ağzım olan şarap güneşçiği,

Fıçıdan cam kadehe indiğinde,

Hatim ile Zemzem arasında çalkalanan (gidip gelen) kalabalığı andırır,

Bir gün Ahmed'in dinine göre haram kılınmışsa,

Sen, Meryem oğlu Mesih'in dinine göre iç."

Mes'udî onun hakkında şöyle der:
"Yezit'in çalgı aletleri, av hayvanları, köpekleri, maymunları ve parsları vardı. Sürekli şarap içerdi.
Bir gün yine şarap sofrasına oturmuştu, 
sağında da İbn Ziyad bulunuyordu. 
Hüseyin'in öldürülmesinden sonraydı. 
Yezit sakiye döndü ve şöyle dedi:
"Bana bir yudum içki ver, kemiklerimin susuzluğunu gidersin,

Sonra dön ve aynısını sırrımın sahibi,

Ve yanımda güvenilir biri olan İbn Ziyad'a ver,

Ki ganimetim ve cihadım sağlamlaşsın."

Ardından şarkıcılara emretti, şarkı söylemeye başladılar. Yezit'in adamları ve valileri de, onun işlediği günahları yaygın olarak işlemeye başladılar. Onun zamanında Mekke ve Medine'de açıktan müzik çalınmaya, çeşitli eğlenceler düzenlenmeye başlandı ve insanlar herkesin gözü önünde şarap içer oldular. 
Bir başka yerde şöyle der:
"Yezit'e sarhoş, alkolik adı verilmişti."
Yezit'in bir grup arsız ve lâubali işret arkadaşı vardı. Kızıl gecelerini şarap ve müzik eşliğinde onlarla birlikte geçirirdi. Arkadaşlarının başında Ahtal adlı utanmaz bir Hıristiyan şair gelirdi. Birlikte şarap içer ve müzik dinlerlerdi. Bir sefere çıkmak istediği zaman onu da beraberinde götürürdü. Ahtal, izinsiz yanına girebiliyordu. Bu şairin üzerinde halis ipekten bir cüppe ve boynunda altın bir zincir vardı.Sakallarından şarap damlardı.
Yezit'in, babasının halifeliği döneminde yaşadığı günah ağırlıklı çirkef hayatı incelendiği zaman, sahabe ve tâbiînin büyük kısmının neden ona halife olarak biat etmekten kaçındıkları anlaşılır.
Yezit'in sapık eğilimleri ve tavırları, kısa hükümranlık döneminde en belirgin şekliyle ortaya çıktı. Öyle ki, artık Hz. Peygamber'e (s.a.a) yönelik kinini ve risaletini inkâr ettiğini dahi gizleme gereğini duymuyordu. Nitekim Peygamber'in (s.a.a) torunu ve gülü Ebu Abdullah Hüseyin'i (a.s) öldürdükten sonra bu sapıklığını açıkça sergilemekten çekinmedi. Hem de o yüce Resul'ün (s.a.a) adına Müslümanların boyunlarına egemen olmuşken.

Yezit'in Dinsizliği ve Resulullah'a Duyduğu Kin
Yezit'in kalbi, Resulullah'a (s.a.a) yönelik kin ve buğz ile doluydu.
Bedir'de ailesinin başına gelenlerden dolayı bu kini besliyordu. Peygamber'in (s.a.a) tertemiz Ehlibeyt'ini kılıçtan geçirdikten sonra Peygamber'den intikam aldığı için mutlu ve sevinçli bir şekilde tahtına kurulmuş, atalarının hazır olup intikamlarının nasıl alındığını görmelerini arzu ederek 

Abdullah b. ez-Zeb'arî'nin şu beyitlerini mırıldanmıştı:

"Keşke Bedir'deki büyüklerim olsalardı da görselerdi,

Hazrec'in, ok ve mızrakların isabetinden nasıl inlediğini,

Haykırırlardı ve sevinçten gözyaşı dökerlerdi,

Sonra derlerdi ki: Yezid! Elin dert görmesin,

Onların ileri gelenlerinden ulularını öldürdük,

Bedir'in karşılığı olarak, böylece denge sağlandı,

Haşimoğulları mülk ile oynadılar,

Yoksa ne bir haber gelmiş, ne de vahiy inmiştir,

Handef'ten olmayayım, eğer intikam almazsam,

Yaptıklarından dolayı Ahmed'in soyundan."


Abdullah b. Zübeyr Mekke'de kendisine karşı isyan başlatınca da Yezit İslâm'a inanmadığını, inkârcılığını açık bir şekilde sergilemişti. 
İbn Zübeyr'in isyanını bastırmak için bir ordu gönderdi ve bu orduyla birlikte ona bir de mektup gönderdi. 

Mektupta şu beyit yer alıyordu:
"Çağır gökteki Tanrını; çünkü ben üzerine Akke ve Eş'ar (kabilelerinin) adamlarını salıyorum." 


Yezit'in Hükümranlığı Döneminde İşlenen Suçlar
Tarihçiler anlatıyor:

Yezit, üç buçuk seneyi geçmeyen kısa hükümranlık döneminde üç korkunç cinayet işledi ki, tarih onların benzerine tanık olmamıştı. O, bu cinayetleriyle sadece Emevi tarihini değil, İslâm dünyasının tarihini sonsuza dek karaladı. Bu korkunç cinayetleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Hicrî 61 senesinde İmam Hüseyin'i (a.s), ailesini ve ashabından beraberinde olanları öldürmesi, kadınlarını ve çocuklarını esir alıp şehir şehir halka teşhir etmesi şeklinde Ehlibeyt'in (a.s) hürmetini ve saygınlığını çiğnemesi. Hâlbuki onlar, Resulullah'ın (s.a.a) ailesiydiler, milyonlarca Müslüman onları kutsal kabul ediyor, onların şahsında Resulullah'ı (s.a.a) ve İslâm'ın içerdiği bütün hak ve hayırları hatırlıyordu.
2- Âşura katliamından sonra Peygamber'in (s.a.a) şehri Medine'nin hürmetini çiğnemesi, halkını kılıçtan geçirmesi ve ırzlarını Şam ordusuna peşkeş çekmesi. Tek suçları, İmam Hüseyin'in (a.s) öldürülmesini korkunç bir cinayet saymaları, bu cinayete tepki göstermeleriydi.
3- Mekke'ye saldırması, kuşatma altında tutması, Kâbe'yi yıkması ve Allah'ın güvenli dokunulmaz kıldığı haremde binlerce masum insanı öldürmesi.

Yezit'in Şerir Karakterinin Gerisindeki Sır
Kimi tarihçiler, bir Hıristiyan papazın, Yezidtin terbiyesi ve eğitimini üstlendiğini, böylece çölün katılığını ve kaba doğasını yansıtan olumsuz ve kötü bir ortamda yetiştiğini yazarlar. 
Bu tarihçiler derler ki:

"Hıristiyanların yanında yetiştiği için olsa gerek, Hıristiyanlara yakın durur, onlardan birçok sırdaş edinirdi. Onlara o kadar güvenirdi ki, oğlunun terbiyesiyle bir Hıristiyan'ı görevlendirdi." Tarihçiler bu hususta görüş birliği içindedirler." 
Ahtal ve benzeri kimselere gösterdiği özel ilgi ve onlarla kurduğu sağlam ilişki, aldığı Hıristiyan eğitiminden başka bir şeyle izah edilemez. Bazı tarihçiler ve yazarlar, Yezit'in İslam'ı, kutsallarını ve haramlarını küçümsemesini, aşağılamasını bununla izah etmeye çalışmışlardır.
Bu izah ve gerekçelendirme, ancak çöl hayatının ve Hıristiyan eğitiminin, Yezit'in ilk gençlik yıllarından, babasının veliahdı olduğu yıllara kadar, ardından da halife olduğu dönemde sergilediği olağandışı davranışlara sebebiyet verecek bir özelliği olması durumunda sahih olabilir.
Oysa biliyoruz ki, gerek kentli Arapların, gerekse çöl Araplarının, İslâm'ın da onayladığı birtakım güzel âdetleri ve gelenekleri vardı. Sözünde durmak, iyi komşuluk, cömertlik, yiğitlik, insanların namusuna kem gözle bakmamak gibi. Tarihte Arapların bu erdemlerine dair bolca malzeme vardır. Ama Yezit'te bu erdemlerden hiçbirine rastlanmaz.
Aynı şekilde tarih, Arapların kız kardeşlerle ve halalarla evlenmeyi mubah gördüklerinden de söz etmez. Fakat Yezit bu iğrençlikleri de sergilemiştir. İslâm'dan önce çölde doğup hayatları boyunca Hıristiyanlık üzere yaşayan, Hıristiyanlığın gelenekleri ve görenekleri gölgesinde şahsiyetleri şekillenen kimseler ise, İslâm'a girdikten sonra babalarından ve atalarından gelenek olarak devraldıkları bütün alışkanlıkları bir kenara atarlardı.
O hâlde, Yezit'in bu ağır sapkınlığının ve bu bozuk karakterinin gerisinde, Hıristiyan bir eğitim almasının, Hıristiyan bir ortamda yetişmiş olmasının ötesinde bir sebebin olduğunu söylememiz gerekmektedir. 16
Yezit'in sapkın kişiliğinin açık örneklerini herhangi bir Müslüman'ın kabul etmesi, bunun karşısında sessiz durması mümkün değildir. Tabi eğer İslâm, hâlâ her şeyi mubah sayan ibahiyeciliği, fasıklığı ve günahkârlığı yasaklıyorsa, adalete ve takvaya davet ediyorsa, takva esasına dayalı bir toplum kurmaya davet ediyorsa, Müslümanlardan İslâm'ın ideallerini gerçekleştirmeyi amaçlayan bir önderlik oluşturmalarını istiyorsa.
Bu nedenle, risaletin çıkarlarını ve İslâm ümmetini korumayı amaç edinen ve meşruiyetini risaletten alan bir önder olarak İmam Hüseyin'in (a.s) bütün tavırlarını büyük bir dikkatle incelemeli, o gün büyük bir hızla İslâm toplumunun derinliklerine sirayet eden korkunç sapıklık dalgasına karşı dururken ilhamını risaletten alan hareket tarzı araştırılmalıdır.


Kaynaklar

1- el-Fahrî, İbn Taktakî, s.45; Tarihu'l-Yakubî, 2/230; Tarihu't-Taberî, 4/368; el-Bidaye ve'n-Nihaye; 8/236-239
2- Hayatu'l-İmami'l-Hüseyn (a.s), 2/182; Cevahiru'l-Metalib, s. 143'den naklen.
3- Ensabu'l-Eşraf, 2/2
4- Hayatu'l-İmami'l-Hüseyn (a.s), 2/183; Tarih-i Muzafferî'den naklen
5- Tarih-u İbn Asakir, 7/372; Tarihu'l-Hulefa, Suyutî, s.81
6- Tarih-u İbn Asakir, 7/372; Tarihu'l-Hulefa, Suyutî, s.81
7- el-Bidaye ve'n-Nihaye; 8/216; el-Kâmil, İbn Esir, 4/45
8- age.
9- Tetimmetu'l-Münteha, s.43
10- Murucu'z-Zeheb, 2/94
11- Murucu'z-Zeheb, 2/94
12- el-Eğani, Ebu'l-Fereci'l-İsfahanî, 7/170
13- Hayatu'l-İmami'l-Hüseyn (a.s), 2/187; el-Bidaye ve'n-Nihaye 8/ 192'den naklen
14- Murucu'z-Zeheb, 2/95
15- Siretu'l-Eimmeti'l-İsnâ Aşer, 2/42; Hayatu'l-İmami'l-Hüseyn (a.s), 2/180; Kadı Numane'l-Mısrî'nin el-Menakib adlı eserinin 71. sayfasından naklen. Ayrıca Sumuvvu'l-Mana Fî Sumuvvi'z-Zat, el-Alâilî, s.59
16- Bu ise Umeyyeoğulları'nın, istisnalar hariç, İslâm'a düşmanlığı esasına dayalı kişilikleri ve yapılarıdır

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...