ÖLÜMNAME
[EY ÖLÜM MADEM SEN VARSIN / O HALDE EY İNSAN İŞTE HAYAT PUSULAN]
Ölüm ne garip şeysin sen Allah aşkına…
Tüm insanlar senden kaçarken sanki ben
sana
doğru iştiyakla koşuyorum; herkes seninle karşılaşmaktan tir tir
titrerken, ben
seni çok yakın bir dost gibi bekliyorum. Ya ben çok kalpsiz ve merhametsiz
biri olup
çıktım
ya da insanların peşine düşmedikleri için bilemedikleri
çok değerli
bir hakikate
sahibim.
Doğrusu halkın çoğu geçim telaşesiyle yaşarken hakikati talep etmeye fırsat
bulamıyor ve avamın oluşturduğu bir yığına dönüşüyor.
Her ne kadar onlar düşünmeye ve araştırmaya zaman ayıramasalar da galiba büyük günahlardan uzak kalabilmeleri sayesinde bu halleriyle bile hadisatı olması gerektiği gibi doğru
okuyabiliyorlar
Şimdi
kendine zulmeden birisinin,
bu dünyada
zalimin
eline düşmesi ilahi adaletin bir muktezası mıdır
,
yoksa değil midir? Kainatta hüküm süren eşsiz saltanata ve adalete baktığımda gerçekten bu böyle olabilir; fakat şu da var ki, müminlerin başına gelen her musibet onların derecelerinin artırıp terakki etmelerine
de bir vesile olduğu göz ardı edilmemelidir.
Kanaat etmekten ve ilahi takdire rıza
göstermekten çok uzak olan insanlar
saraylarda dahi yaşasalar
, ruhen mutlu ve
huzurlu olamadıklarından
,
dünyada da
zindan hayatı yaşıyorlar demektir.
Sufilerin
geçmişi ve geleceği yoktur; çünkü onlar
Hakk’a abd (KUL) ve asker olduklarından anı yaşarlar ve bu esnada ne yapmaları gerekiyorsa sadece onu yaparlar.
Oysa insanların çoğu dünyada iken ya bir menfaat elde etmek ya da bir
makama gelebilmek için toplumda önde gelen
bir grubun veya partinin
yakınında bulunma
çabası içindedirler
,
bu nedenle çoğu zaman kendilerine yapılan haksızlık karşısında güçlü olanın karşısına çıkmaya cesaret edemezler, oysa ki hakiki imanı elde eden bir insan kainata çok rahat meydan okuyabilir ve Hakk’ı tutup kaldırabilir.
Belki bu davranışından ötürü kimseona bir ödül vermeyecek ve yaptığından ötürü kendisinden müteşekkir olmayacaktırama zaten dünya namert ve açgözlü insanlarla dolu olduğundan buna şaşırmamak
gerekir
.
Ölümü düşünmeden yaşayan bir kimse, sadece günü kurtarmak için yaşar. Belki geleceğini garanti altına almak da istiyor olabilir. Şu fıtri bir gerçektir ki, ademoğlu dünyada dahi olsa rahat ve refah içerisinde yaşamak ister, bunu elde e
tmek
için gece gündüz demez çalışır, çabalar.
Hep parça ve buçuğun peşinde koşmaktan
kendi hakikati ve asli cevheri olan özünü keşfedemez. Allah günahsız bir kula asla zulmedecek değildir. Nefsini ıslah etmenin günahla alakalı bir konu olmadığına akıl sır
erdiremez. Oysa ki, az ya
da çok günahsız insan yoktur.
Esas olan günahtan tövbe etmesini bilebilmektir.
Belki insan günde 70 defa sürçer; ama 70 defa da tövbe etmesi gerektiğinden maalesef çoğu gafildir. Peki nefis
terbiyesini yapmanın bir başka deyişle‘iyi insan’ olabilmenin yolu yöntemi nedir?
Birincisi galiba meşgale sahibi olması gerek
insanın, yani ibadet ediyormuş gibi çalışması.
Çünkü boş duran bir insanın şeytanın oyuncağı olması geçekten çok yakındır.
İkincisi kendisini sorgulamalı ve eşyanın
hak
ikatine olan vukufiyeti yahut mesleğinde sergilediği hüner kadar kendi hakikatinide bulmak için çaba sarf etmesi gerekmektedir.
Üçüncüsü düşmanını iyi tanımalıdır, insan oğlunun ezeli ve ebedi düşmanı elbette ki
Şeytan
-
ı aleyin lanedir.
Dördüncüsü Rabbi’nin kendisinden beklentilerinin bilincine sahip olarak, ibadetlerini yüksek birşuur ve huşu içerisinde gerçekleştirmelidir.
Beşincisi nefsinin istekleri karşısında; onu az uyku ve az yemekle terbiye etmeli, yaramaz bir çocuk gibi her istediğini ona
vermemelidir.
Altıncısı insanlara karşı çok şefik ve merhametli olmalı, onları kardeşi gibi görerek sinesine basıp
, dertleriyle dertlenebilecek kadar ali bir gönüle sahip olmalıdır.
Yedincisi en ufak bir haksızlık karşısında
dahi
mazlumun yanında yer almalı
, bu uğurda gerekirse canını vermekten
çekinmemelidir.
Sekizincisi olaylarıdeğerlendirirken hem kendi başına gelen olaylarda, hem de çevresindeki diğer
insanlara
Allah’a yönelerek ibret nazarıyla bakmalı, onların düştüğü hatalardan dersler çıkarmalıdır ki, aynı
hatalara
kendisi de tekrar tekrar düşmesin.
Dokuzuncusu hiçbir işinde doğruluktan,
ihlastan
ve şükürden ayrılmamalıdır.
Onuncusu tüm Salihler gibi Allah’ın varlığına ve birliğine şehadet ederek yaşarken, yoksula, yolcuya, yetimeve din uğruna mücadele eden insanlara madden ve manen elinden geldiği kadar sevdiği şeylerden vererek yardım etmelidir.
Sevdiği birinin ölümü karşısında aciz düşen birisinin göz yaşlarına eşlik ederken;
galiba
ölüme methiyeler düzmek isteyerek sözlerime başladım; ama dostlar sizde gördünüz işte ölmeden önce ölünüz hadisinin bize gösterdiği ufkun ötesine daha henüz bir adım geçtiğimizde gördük ki yine başa dönmüşüz
yani hayatla ve canla karşılaşmışız
.
Evet canlar, bilirim zaman
kötü, ahir zaman, insanların çoğu çamurlaşmış, bedenin altında ezilmiş, ruhunu unutarak kendisini değersizleştirerek yaşamakta; ama ne olur siz onların çokluğuna bakarak
onlara benzemeyin, kendinize ve sevdiklerinize zaman
ayırın…
Hayatın anlamını
ve insanı doğru okuyun, Kur’an okuyun ve hayatı Kur’an
okur
gibi yaşayın. Asla yalana tevessül etmeyin, gurur ve kibir bataklığına düşmeyin
.
Doğruyu
bir
başkasının hoşuna gitsin
mülahazasıyla eğip bükmeyin, başkalarının sizi kınamasına hor ve hakir görmesine hiç aldırmayın.
Allah’a yemin ederim ki,
bilirseniz
bu sizin için daha hayırlıdır…
Ruhunuza hitap eden bu sözleri kalp gözünüzle okuyun ve can kulağınızla dinleyin,çünkü yaşarken kendisini unutanlar, galiba ölümün hakikatini de unutuyorlar.
Ve çok şeyden mahrum kalarak cezalarını daha bu dünya da çekmeye başladıklarından habersiz olarak, bitmez tükenmez bir tatminsizlik, memnuniyetsizlik ve şikayet zinciri
içerisine ömürlerini geçirerek
maalesef vakitlerini israf ederek,
yanan bir odun parçası
gibi
kendilerini tüketiyorlar…