30 Haziran 2018

NAMAZ KELİMESİ NEREDEN GELİYOR? \ İbrahim YILMAZ



NAMAZ KELİMESİ NEREDEN GELİYOR? \ İbrahim YILMAZ

Hindular alınlarına kül koyup tanrılarını simgelediğini söyledikleri taştan heykellere dua ederler. Bunu yapma nedenleri de atalarından böyle öğrenmiş olmalarıdır. Fil başlı, insan vücutlu bir heykel bu tanrıların birine örnektir. Sünniler ve Şiiler taştan tanrıyı kabul etmezler ama Kâbe adını verdikleri Mekke’deki taşa doğru dua etmeyi doğal karşılarlar. 

Fil heykeline doğru dua etmeyi asla kabul etmeyecek olan bir Sünni onun da bir taş olduğunu unutup kendi kübik yapısına doğru yönelerek dua etmekte bir sakınca görmez. Bir Hristiyan’a da taştan veya tahtadan yapılmış haça hatta Hz. İsa ve Meryem’in ikonasına doğru dua etmesi gerektiği öğretilmiştir.

Dünyadaki bütün dinlerin bir ortak özelliği vardır. Papaz olsun, Müslüman bir hoca olsun hepsinin yandaşlarını sorgulama hakkı vardır fakat yandaşları onları hiçbir şekilde sorgulayamaz. 
Örneğin Hıristiyan bir papaza; Hz. İsa, İncil’de onu yaratan Tanrıya kulluk ettiğini söylediği halde ona neden Tanrının oğlu dediğini sorsanız hemen kaçamak cevaplarla kurtulmaya çalışacaktır ve hatta böyle bir soru yönelttiğiniz için size kızacaktır. 

Aynı şekilde bir “Müslüman” hocaya da Kur’an’da geçmediği halde neden günde beş defa taştan idola dönerek dua ettiğini sorsanız aynı tepkiyle karşılaşırsınız. Bu kadar telaş bir tutarsızlık göstergesidir. Çünkü iddia ettiğiniz şeyin doğruluğunu kanıtlayamıyorsanız o şey ya düzmecedir ya da yanlıştır.

Örneğin Araplara soracak olursanız Mekke’deki taş evin Allah’ın evi olduğunu iddia edeceklerdir! Bu taş yapıya Beytullah (Allah’ın evi) derler. Kur’an’a bakıldığında ise bu kelimenin hiçbir yerde geçmediği görülecektir. İslam’a giren yozlaşma acaba sadece bu kadar mı?

Salat konusuna başlamadan önce okuyucuların şu soruları kendilerine sormalarını ve dürüst bir şekilde cevaplamalarını istiyorum.

Allah’ın, Arap topraklarında insanlar tarafından yapılmış bir evde ikamet ettiği doğru mudur?

Allah’ın kalmak için bir eve ihtiyacı var mıdır?

Neden taştan yapılmış bir kayaya doğru secde etmem, onu tavaf etmem ve siyah taşı öpüp şeytan olarak hayal ettiğim sütunları taşlamam gerekiyor?

Millerce ötedeki taşa doğru dönüp günde niye 5 kere dua etmeliyim?

Hepimiz biliyoruz ki dünyadaki Arap olmayan Müslümanlar gülünç bir şekilde dualarını Arapça etmek zorunda bırakılıyorlar. Türk’ü, İngiliz’i, Fransız’ı, Alman’ı, Rus’u ve diğer yeryüzündeki diğer Arap olmayan Müslümanlara uygulanan bu dayatma gerçek manada İslam dinine de zarar veriyor. Neden sadece Arapça, bize konuşma yeteneği bahşeden Allah yalnızca bu dili mi biliyor? Kur’an’da adı geçen birçok peygamber var (İbrahim, İsmail, Yakup, Davut, vs…) ve bunlar Arapça bilmiyorlardı ama Allah’ın kuluydular. Peki, neden Arapça ve bu emir Kur’an’ın neresinde yazıyor?

Tahmin edebileceğiniz gibi Arapça bariyeri Araplar tarafından bilerek din üzerinde nüfuz sahibi olmak için konmuş bir bariyerdir ve bu, bugünkü Arap ve Müslüman kültürünün doğmasına sebep olmuştur.

Kur’an Arapça inmesine rağmen bunun sebebi Allah’ın bu ırkı tercih etmesi değildir. Aksine Kur’an’ın birçok ayetinde Allah, Arapları yermekte ve onların inançsızlıkta ve münafıklıkta ileri olduklarını belirtmektedir:

09:97 Bedeviler, kâfirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter, hem de Allah’ın Resulüne indirdiği kanunları tanımamaya daha yatkındır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

09:101 Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.

Kur’an ayetlerini araştırmaya başlamadan önce çevirilere güvenen biriydim. Daha sonra bu çevirilerde birçok çelişkili ifadeler yer aldığını fark ettim. Çevirileri daha yakından inceledikçe, bunların çoğunun ancak bilinçli bir şekilde yapılabilecek mantık hatalarıyla dolu olduğunu gördüm. Sadece salat değil birçok kelime olması gerektiği mananın dışına çıkarılmış, cisimleştirilmiş veya özel isim yapılmıştı. Makaleyi okudukça Allah dilerse* siz de bütün yozlaşmaların farkına varacaksınız.

Örneğin salat (geleneksel çeviriye göre namaz) kelimesi Kur’an’da yetmiş kereden fazla geçmektedir ve Allah tarafından üzerinde çok durulmaktadır.

107:04-05 Yazıklar olsun musallin ‘e (SALAT YAPANLARA). Onlar salat’ı ciddiye almazlar.

Geleneksel inanışa Allah tarafından üzerinde bu kadar durulan namaza Kur’an’da yer verilmemiştir yani Kur’an eksiktir! Yine İslam âlimlerine (!) göre salat kelimesi “namaz” anlamını taşımaktadır ve Allah tarafından Hazreti Muhammed miraca yükselirken emrolunmuş, zorlu bir pazarlıktan (!) sonra elliden, beş vakte kadar indirilmiştir. Bir günü 16 saatten alırsak bu indirim (!) olmasa her 19 dakika da bir namaz kılmamız, günde 850 kadar secde ve rükû yapmamız gerekecekti. Bu da Arapların aerobik egzersizinin atası olduğunu gösterecekti. Belki de bu egzersizlerden olacak ki, doğal kaynak bakımından çok zengin olan Müslüman ülkelerinin hiçbiri gelişmiş ülke statüsüne sahip olamamıştır. Savunulan bu izah Hz. Muhammed’in zamanından önce bile namaz kılan insanlardan söz eden Kur’an ile de bağdaşmaz.

2:43 ayetinde İsrailoğullarına, ellerindeki kitabı doğrulayıcı olarak inen Kur’an’a inanmaları (2:41) ve salatı ikame etmeleri emredilmiştir. Bugün din diye Emevi – Arap kültürünü pazarlayanların iddialarının aksine İsrailoğllarına emredilen namaz değil, bağlılıktır. Bir Yahudiye hiç namaz kıldın mı diye soracak olursanız alacağınız cevap olumsuz olacaktır.

17:29-31 Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Biz, dediler, Beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz? Çocuk şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum. O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım o beni mübarek kıldı; YAŞADIĞIM SÜRECE <span style="font-size: 2.8em;">BANA NAMAZI VE ZEKÂTI EMRETTİ.” 10:87 Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır ‘da evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! Diye vahyettik.

Beşikteki İsa’ya namaz ile mi emrolunmuştu?

11:87 Dediler ki: Ey Şuayb! BABALARIMIZIN TAPTIKLARINI (PUTLARI), YAHUT MALLARIMIZ HUSUSUNDA DİLEDİĞİMİZİ YAPMAYI TERK ETMEMİZİ SANA NAMAZIN MI EMREDİYOR? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın.

Görüldüğü gibi salat sadece peygamberimize değil bütün peygamberlere emredilmişti. Hazreti İsa, Musa ve diğer peygamberler nasıl namaz kılmışlardı? Kendi kitaplarından ayetler mi okumuşlardı? Neden diğer semavi dinleri izleyenler bu ibadeti artık uygulamıyor? Hz. İbrahim’den bu yana geldiğini savunulan Kur’an ümmî (kutsal kitaplardan haberi olmayan) bir peygambere inmedi mi? Hz. Muhammed bu ritüeli kimden öğrendi? Neden salattan önce yapmamız gerekenler adım adım verilmişken bu ritüelde yapacaklarımız keyfi ayetlerden seçilen yorumlara dayanıyor?

KUR’AN AYRINTILIDIR

06:38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.

11:01 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır.

07:03 Rabbinizden SİZE İNDİRİLENE (Kur’an’a) UYUN. O’nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

06:155 İşte bu (Kur’an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. BUNA UYUN ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin.

06:106 Rabbinden SANA VAHYOLUNANA UY. O’ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir.

53:23 Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında ALLAH BİR KANIT İNDİRMEMİŞTİR. Onlar, SADECE SANIYA, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere UYUYORLAR. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.

Hadislerdeki namazı izleyenler; miras paylaşımından, inananların kiminle evlenip kiminle evlenemeyeceğine kadar her şeyi anlatan Kur’an’ı eksik bulmakta ve yalanlarla dolu hadislerdeki taşa dönüp kılınan namazı kabul edip Allah’a ortak koşmaktadırlar. Ayrıca:

A- Namazın 5 vakit olduğunu düşünüp Kur’an’ın eksiksiz ve ayrıntılı olduğunu söyleyen kişi, Allah’ı bilmeden ya da bilerek YALANCI çıkarmaktadır,

B- Zekatın ve salât’ın ayrıntılarının bu detaylı Kitapta olmadığını iddia etmektedir,

C- Peygamberin de 6:106’daki verilen hükmü HİÇE SAYARAK, KENDİNE VAHYEDİLMEYEN bir şeyi izlediğini söylemektedir,

D- Kur’an’dan başka bir kitaba uyup Allah’a itaatsizlik edip ve alimleri, imamları ve mollaları Allah’a eş tutmaktadır,

E- Allah’ın hiçbir kanıt indirmediği şeye yani sanıya uymaktadırlar. Eğer Kur’an’daki salât namaz olsaydı Kur’an’dan bunu kanıtlayabilirdik ama Kur’an’da ne “Allah-u Ekber” e rastlayabilirsiniz, ne ezana, ne rekât kelimesine, ne kaza namazına. Bunlar ancak hadislerden bulunabilir. Bu kadar önemli olan hadisler neden Peygamberimiz tarafından yasaklamıştır, dini eksik öğrenmemizi mi istemiştir?

NAMAZ KELİMESİ NEREDEN GELİYOR?

Namaz, Urduca ve Farsçada “dua” anlamına gelir. Kur’an inmeden önce “namaz” Pers’teki Zerdüştler (ateşe tapanlar) tarafından da uygulanıyor ve uygulanan bu “namaz” günümüz Müslümanlarının uyguladığı “namaz” ile çok büyük benzerlikler gösteriyordu. Aşağıdaki alıntı bir zerdüşt sitesinden namazın nasıl kılınacağını anlatıyor. Dikkat ederseniz bu ritüele başlamadan önce aynı şu an Arap dinini izleyenlerin uyguladığı gibi bir çeşit abdest alındığını görürsünüz.

“Zerdüşt namazına başlamadan önce kişi; ellerini, ayaklarını ve yüzünü yıkar, başa takke veya başörtüsü giyip, güneşe doğru dönerek Ashem, Yatha, Kemna Mazda için dua eder. Bu namaz da ne tesadüftür ki günde tam 5 vakittir! Güneşin doğuşundan öğlen 12:40 ‘a kadar olan namaza Havan Geh, öğlen 12:40 ile 15:40 arasındakine Rapithavan Geh, 15:40 ile günbatımına kadarki namaza Ujiren Geh, günbatımından 24:40’a kadar süresi olan namaza Aiwisuthrem Geh denirken 24:40’dan güneşin doğuşuna kadar kılınması gereken namaza ise Ushahin Geh denir61. “

Önemli bir nokta daha; İmam Buhari ve diğer hadis toplayanların hepsi o zamanlar zerdüştlüğün yaygın olduğu Pers asıllıdır.

SALAT NAMAZ ANLAMINA MI GELİYOR?

Salat’ın kökü olan S-L-V’ın klasik Arapça lügatlerinde birçok anlamı var, bu anlamları incelemeden önce geleneksel çevirilerdeki salat’ın Kur’an baz alındığında tutarlı olup olmadığını araştıracağız.

Bazı ayetlerde salat kelimesini “namaz” olarak tercüme etmek uygun düşmüyor. Çevirmenler bunu fark ederek bazı cümlelerin anlam bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla ya her zaman namaz olarak çevirdikleri kelimenin anlamını değiştirmişler ya da değiştirmeyerek ayetleri sağduyuya aykırı bir biçimde bırakmışlar. İşte bu tür ayetlere birkaç örnek:

02:157 İşte böyleleri üzerine Rablerinden salavat (salat kelimesinin çoğuludur) vardır, bir rahmet var. İşte bunlardır iyiye ve güzele ermiş olanlar.

Allah insanlar için namaz mı kılıyor? Dua mı ediyor?

09:05 O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları hapsedin, onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tövbe eder, namazı kılar (EKAMUS SALATE), zekâtı da verirlerse, artık yollarını serbest bırakın. Allah Gafurdur, Rahimdir.

Allah inanmayanların bağışlanması için namaz kılması gerektiğini mi söylüyor? Namaz kılmazlarsa öldürülecekler mi? Peki, ya “namaz” kılıp da şirk koşmaya, putlara tapmaya devam ederlerse? Bu mantıklı geliyor mu size? Kur’an dinde zorlama yok (02:256) demiyor mu?

24:41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah’ı tespih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını (SALATE-HU), kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.

Kuşlar da namaz mı kılıyor?

09:103 Onların mallarından sadaka al, bununla onları (günahlarından) temizlersin. Onlar için dua et (SALLİ ALEYHİM), çünkü senin duan (SALATEKE) onlar için bir sükûnettir. Allah işitendir, bilendir.

Bir kimsenin namazı/duası diğer kişilere nasıl sükûnet verebilir?

08:35 Onların Beytullah yakınındaki namazları (SALATUHUM) da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!

Kâfirler dahi ıslık çalarak ve el çırparak “namaz” kılabilmektedir!

02:239 Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız namazlarınızı yürüyerek yahut binmiş olarak kılın. Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın öğrettiği şekilde O’nu anın.

Yeryüzünde yürüyerek veya (deveye, vs.) binmiş olarak “namaz” kılabilen bir Müslüman var mı? Yürüyerek kılınabilen bir namaz neden ayakta da kılınmasın?

70:19-35 Gerçek şu ki İNSAN PEK HIRSLI YARATILMIŞTIR. Kendisine fenalık dokununca basar bağırır. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. ANCAK ŞUNLAR ÖYLE DEĞİLDİR: NAMAZ KILANLAR Kİ ONLAR NAMAZLARINDA DEVAMLIDIRLAR. Bunların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun için. Bunlar, ceza gününe içtenlikle inanırlar. Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler. Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır. Bunlar, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar. Ancak onlar, eşleriyle, imkânlarının sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar. Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir. Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar. Ve bunlar, namazlarını-dualarını korurlar. İşte bunlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

Dikkat edilirse Allah ayette insanların karakteristik özelliklerinden bahsediyor, inananların değil. Bütün insanoğlu Müslümanlar gibi “namaz” kılıyor mu?

96:09-12 Gördün mü şu men edeni (engelleyeni), namaz kılarken bir kulu (namazdan)? Gördün mü, ya o doğru yolda olur yahut takvayı emrediyorsa?

Bu sure “oku” emri ile başlayan ve çoğu kaynağa göre Peygamberimize vahyedilen ilk sure olan ALAK süresidir ve birinin namaz kılarken engellendiğinden bahsetmektedir. Bu mümkün müdür? Bir kimse evinde namaz kılsa onu kim engelleyebilir? Hani “namaz” Peygamberimiz miraca yükselirken emrolunmuştu?

29:45 (Resulüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazını kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

Kılınan namaz insanları kötülüklerden uzaklaştırıyor mu? KESİNLİKLE HAYIR! Dünyada “namaz” kılıp masum insan öldüren, zina yapan, tecavüz eden, katil olan, hırsızlık yapan, kumar oynayan, adam dolandıran, mezardaki ölüden medet umup Allah’a şirk koşan kaç kişi vardır?

Kur’an’ı Kerim’in indirildiği 23 yıl boyunca inananlar Peygamberimize birçok konuda soru sormuşlar (Yasak aylarda savaşma, şarap ve kumar, kıyamet, ruh, dağlar, vb.). Fakat nedense kimse salat’ın ne olduğunu, eğer şuan ki çevrildiği gibi “namaz” demek ise hangi surelerin okunacağını, hangi namazın kaç rekât kılınacağı, neyin namazı bozup bozmayacağını, kılınmayan “namaz”ların kaza yapılıp yapılmayacağını sormamıştır. Örneğin Allah orucun kaza yapılabileceğini söylediği halde salat’ın kazasından hiç bahsetmemiştir.

Ayetlerden anlaşıldığı üzere Kur’an’ın indiği zaman müminler salat’ın ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Şimdi salat kelimesinin sözlük anlamlarına bir göz atalım.

SALAT KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI

صلو: dua, dua etmek; yalvarma, yakarış; konuşma, söylev, nutuk; övgü, methiye; nimet; meydana getirmek, sebep olmak; yakından takip etmek, izlemek, uymak, bağlı kalmak; irtibata geçmek veya irtibata geçilmek; hayvanın kuyruğunun çıktığı yer, but.

Örneğin bir at yarışında ilk atın peşinden bir burun farkıyla giden ata el-musalli (yakından izleyen) denir7. “Musallin” (çoğulu) Kur’an’da 70:22, 74:43 ve 107:04 numaralı ayetlerde geçer.

75:32’den de salat kelimesinin “izlemek, uymak” anlamına geldiğini görebiliriz çünkü “yüz çevirme” kelimesinin tam zıddına konmuştur.

* Bu ayette salât kelimesi fiil olarak (salla) kullanılmıştır.

75. Ayet:

31-İşte o, doğrulamamış, namaz kılmamıştı?

32-Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Ayete bakarsak saddaka (doğru kabul etti) kelimesinin altında kezzebe (yalanladı) kelimesi; salla (?) kelimesinin altında ise tevella (uzak durdu/yüzünü çevirdi) kelimesini görürüz.

75:31 İşte o, (Peygamberin getirdiğini) doğru kabul etmemiş, (ona) uymamıştı/bağlanmamıştı/kendini adamamıştı da.

75:32 Yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Kur’an’da inananların peşinden gittikleri kitaba salat denmiştir. Örneğin Şuaybın salatı (ardınca gittiği şey) onun kavmine emirler verebilmektedir. Namaz anlamındaki salat bunu yapamaz. Yani salatı ikame etmek = zikrin peşinden gitmektir. Bu ayetler bunu en güzel şekilde ispatlamaktadır:

Yasin 11:…İnnemâ tunziru meni-ttebe�a-zzikra vehhaşiye-rRahmane bilgayb(i)…

Anlamı: Sen ancak şu kimseyi uyarırsın: Zikr’e tabi olanları ve Rahman’dan içten çekinenleri…

Fatır 18:…innemâ tunziru-llez.îne yah.şevne rabbehum bilg.aybi veekâmû-ssalâ(te)…

Anlamı: Sen ancak şu kimseleri uyarırsın: Rablerinden içten çekinenleri ve salatı ikame edenleri…

Yine “ikame” fiiliyle Yahudilerin ve Hıristiyanların kendilerine indirilene uymadıkları şöyle bildirilmiştir:

Velev ennehum ekâmû-ttevrâte vel-incîle vemâ unzile ileyhim min rabbihim…

05:66 Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni ikame etselerdi/ayakta tutsalardı/uygulasalardı…

Bir örnek daha:

19:60-61 Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar salât’ı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Ancak tövbe edip, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar, cennete, girecekler. Ve bir haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Bu ayete göre kişi salât’ı bırakınca nefsini izliyor. Peki, neyin izlenmesi gerekiyor, cevap açık değil mi?

Kur’an’da genel olarak salat’ın iki anlamı kullanılmıştır: ahde yani Kur’an’a bağlılık, ona uygun yaşama, ilahi emirleri yerine getirme; diğeri ise peygamberin Kur’an okuyarak belli saatlerde yerine getirdiği “bağlantı/söylev”. Peygamberin yaptığı söylev de Allah ile yapılan ahde bağlılık olduğundan bir çeşit bağlılıktır.

İLK ANLAM: BAĞLILIK

Allah tüm peygamberlerin ve getirdikleri kitaplara iman edenlerin misakını almış olmaktadır. Eski Ahit ve Yeni Ahit’e bakarsanız Kur’an’da ehli kitaba da emredildiği söylenen namazın izine birkaç zorlama yorum hariç rastlamak mümkün olmayacaktır ama “akde bağlı kalın” sözü çok geçer. Kur’an’da da sözü geçen bu misaklara bir göz atalım:

İsrailoğullarının Misakı/Sözü:

5:7 Allah’ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı misakını/sözünü unutmayın. Hani, “İşittik, boyun eğdik!” demiştiniz. Allah’tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.

5:12 Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının misakını almıştı da içlerinden on iki temsilci göndermiştik. Allah şöyle demişti: “Ben sizinle beraberim. Bağlantıyı/bağlılığı ayakta tutarsanız, arınma gösterirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yoldan sapmıştır.”

02:43 (Ey İsrailoğulları) Bağlantıyı ayakta tutun/koruyun, arınma gösterin; tevazu gösterenlerle tevazu edin.

Ayette gelenekçilere göre sadece “namaz kılın” emri geçmiş. İsrailoğullarının bu emirden ne anladığını bilemiyoruz tabii.

02:83 İsrailoğullarından şöyle bir SÖZ [misak] de almıştık: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Bağı/bağlantıyı ayakta tutun, arınma gösterin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hala da yüz çevirip duruyorsunuz.

04:162 Ama onların (İsrailoğullarının) ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana indirilene de senden önce indirilene de inanırlar. Bağlılığı korurlar ve arınma gösterirler, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz.

Yukarıdaki ayete Ehli Kitap da Allah’a inanıp, (Müslüman) namazını kılar ve (Müslüman) zekâtını verirse cennete gidebilecek. Hâlbuki ayeti bu şekilde tevil etmek başka ayetlerle çelişki yaratır:

02:62 Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.

Kur’an’a ve önceki kitaplara iman bu üç dinde insanlardan istenen ORTAK şeydir farklı olan bu üç dinin dua şeklidir. Yahudiler Hz. Musa tarafından öğretilen duaya mı (var olduğunu kabul ediyoruz) devam edecekler, yeni Müslüman namazına mı? Hz. İbrahim’den bu yana gönderilen mesajın değişmemesine rağmen dua şeklinin her peygamberle değiştiğine inanmak saflıktır.

42:13 Sizin için, dinden, Nuh’a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: “Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!” Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.

Hristiyanların Misakı:

05:14 “Biz Hıristiyanlarız!” diyenlerden de misaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular.

İnananların Allah’a karşı Misakı:

13:19 Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.

13:20 İşte bunlardır, Allah’a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı [misak] bozmayanlar.

13:21 Onlar, Allah’ın bağlamayı [yusele] emrettiği şeyi bağlarlar [yasilun], Rablerinden korkarlar ve hesabın kötüsünden ürperti duyarlar.

13:22 Onlar, Rablerinin yönünü arzulayarak sabrederler, bağlılığı/bağı ayakta tutarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte bunlar içindir ölümsüz yurt.

Aşağıdaki ayette de insanlardan farklı bir şey istenmiyor: “İman edin ve ahdi koruyun!”.

57:07 Allah’a resulüne iman edin; sizi üzerinde buyruk sahibi yaptığı şeylerden başkalarına bol bol verin! İçinizden iman eden ve infakta bulunanlar için çok büyük bir ödül vardır.

57:08 İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah’a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.

EN BÜYÜK DELİL: TÖVBE SURESİ

9:1 Allah ve resulünden, kendileriyle ANTLAŞMA (*1) yapmış bulunduğunuz müşriklere bir YÜKÜMLÜLÜKLERDEN AKLANMADIR/BERAATTİR (*2) bu;

عهد: antlaşma, mukavele; söz; koşul; vasiyet; garanti, yemin, ant

براءة: yükümlülüklerden aklama, beraat

Ayet müşriklerle yapılan antlaşmadan ve bu antlaşmanın aklanmasından, son bulmasından bahsediyor.

9:2 Yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve bilin ki siz, Allah’ı âciz bırakamazsınız. Şu da bir gerçek ki, Allah küfre batanları rezil eder.

Ayet müşriklere hitap ediyor ve ayetin sonunda bu kişilere “kâfirin” (kâfirler/nankörler) deniliyor.

9:3 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O’nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövbe ederseniz bu sizin için hayırlıdır. Yok, eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah’ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara acıklı bir azabı müjdele!

İnsanlara yapılan bir duyuru var: “Allah da O’nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır.” Bu söz adeta yapılmış olan antlaşmanın sonlandığının bir bildirgesi. Ayetin diğer bölümlerinde tekrar müşriklere şöyle sesleniliyor:

fe in tübtüm fe hüve hayrul leküm tövbe ederseniz sizin için daha hayırlıdır.

Bağlamdan gördüğümüz kadarı ile tövbe edilmesi gereken tek suç antlaşmanın ihlalidir.

9:4 Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever.

Ayet başka bir grup müşrikten bahsediyor. Antlaşmaya bağlı kalanlar. Bu seferkilere karşı bir zorlama görülmüyor! Acaba neden bu kâfirler ile de namazlarını kılıp, zekatlarını ödeyene kadar savaşmıyoruz?!

9:5 O yasak aylar (4 AY) çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafurdur, Rahîm’dir.

fe in tabu ve ekamüs salate ve atevüz zekate

Tövbe edip namaz kılar ve zekât verirlerse

En sonunda Allah, müşriklerle (antlaşmaya uymayanlarla) namaz kılana ve zekat verene kadar savaşmayı emrediyor!!! Bu mantıklı mıdır? Kur’an’ın başka hangi ayetinde zorla, namaz kıldırana kadar harp etme örneği vardır? Namaz kılıp, zekât verip puta tapmaya devam ederlerse ne olacak? Niye antlaşmaya uyan müşrikleri namaza zorlamıyoruz da (9:4) özellikle uymayanları zorluyoruz?

Gelenekçi Müslümanlar bu anomaliyi açıklamak için değişik bir kalıp uydurdular ve müşriklerin bir şekilde (tövbe edip) Müslüman olduklarını ilan ettiler! Bağlamdan öyle anlaşılmasa da tek diyebildikleri şu: “tövbe kelimesi ayette bir ihtidayı kapsamaktadır.” Kur’an’da 87 yerde geçen bu kelime HİÇBİR yerde din değiştirmeyi kapsamıyor ve hiçbir lügatte böyle bir anlam bulmak mümkün değildir!

توب: geri dönmek; pişman olmak, tövbe etmek; itaatsizlikten itaate dönmek

Dikkat edilirse muhtemel bir anlam olan “geri dönmek” verilmiş. Bahsi geçen müşriklerin daha önceden Müslüman olmadığını bildiğimiz için (kâfirler şeklinde tanımlanıyorlar), bu anlamda kullanılmadığı gün gibi açıktır.

9:6 VE eğer müşriklerden biri senden güvence dilerse/senin yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, ona güvence verip yakınlaşma isteğini kabul et ki, Allah’ın kelamını dinleyebilsin. Sonra da onu, güvenli gördüğü yere kadar götür. Böyle yapmanın gerekçesi şudur: Bunlar bilmeyen bir topluluktur.

Geleneksel çeviriye göre:

Ya müşrikler din değiştirip namaz kılmaya ve zekât vermeye başlayacak
Ya da – özür dilemeden, antlaşmaya bağlı kalacağına söz vermeden ve bir tazminat bile ödemeden – güvenli bir yere bırakılacak.
Mantıklı mı?

9:7-9: Bu ayetlerde yine müşriklerden söz ediliyor.

9:10 Bir mümin hakkında onlar NE BİR YEMİNE SAYGI GÖSTERİRLER NE DE BİR ANTLAŞMA ŞARTINA. Onlar düşmanlık dolu, azmış kişilerin ta kendileridir.

9:11 Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.

Bir kez daha müşriklerden namaz kılmaları isteniyor ve yine salât kelimesini “dua, namaz” olarak kabul edenler “tövbe” kelimesini tekrar “geri dönmek” anlamında anlamak mecburiyetine düşüyorlar. “Din kardeşleri” sözünden bunların dinlerini değiştirmiş olmaları gerektiği şeklinde bir itiraz gelebilir ama “kardeş” anlamına gelen eh ve “din” anlamına gelen din kelimelerinin anlamlarına bakıldığında durumun o kadar da basit olmadığını göreceğiz:

أخ: aynı anne ve babaya sahip erkek çocuklar; aynı soydan/topraktan/inançtan olan kişiler; doğumla ilişkili olmadığı zamanlarda eylemlerdeki uygunluğu/benzerliği/birlikteliği ve ahengi temsil eder; arkadaş, dost;

دين: itaat/boyun eğme, kulluk, din, yüksek mevki/rütbe; borç aldı, borçlandı, borçlu, ödünç alınan şeyi geri ödemek; yönetmek/idare etmek; ölüm (çünkü herkesin ödemesi gereken bir borçtur); belli bir kanun/yasa; sistem; gelenek; bir işi yapış tarzı; geri ödeme, karşılık.

Örneğin gelenekçilere göre “yevmid din” kelimesi “hüküm günü”nü ifade ederken “din” yalnız kullanıldığında belli bir inanç sistemini ifade ediyor. Bunun için Kur’an-i bir delilleri yok her zamanki gibi…

Bir sonraki ayet “din kardeşleri” konusuna açıklık getirecek…

9:12 Ve eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.

Bu ayet din bakımından herhangi bir kardeşlik henüz bulunmadığını bir kez daha kanıtlıyor. Eğer bir din değişimi söz konusuysa neden hâlâ yeminlerinden sorumlu tutuluyorlar? Bu karmaşayı önlemek için geleneksel yorumcular son çare olarak bahsi geçen yeminin “İslam’a giriş yemini” olduğunu savunuyorlar! Hâlbuki Kur’an ne böyle bir yeminden bahseder ne de imandan sonra küfre gidenlerle savaşmaktan (4:137)…

İki ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıydı:

9:11 Bununla birlikte tövbe eder, (antlaşmaya) BAĞLILIĞI gerçekleştirir, ARINMA/İYİLEŞME gösterirlerse, artık sizin, HÜKÜMDE/YASADA kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.

9:12 Ve eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, HÜKMÜNÜZE/YASANIZA saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün/savaşın. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.

HANGİ NAMAZ KISALTILACAK?

04:101 Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı (MİNES* SALAH) kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.

04:102 Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer yağmurdan yaralanırsanız yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

04:103 Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah’ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.

Çok güvendiğimiz çevirmenler namaz “ibadet”ini koruyabilmek için ne kadar mantığa ters düşse de yukarıdaki ayetleri aynen böyle çevirmektedirler. Bazıları ayeti “yağmurdan yaralanırsanız” yerine çelişkiyi ortadan kaldırabilmek için “yağmurdan size bir zeval gelirse” diye çeviriyor. Müslümanlar da kandırıldıklarından habersiz bu ayetlere bakarak savaş zamanında namazlarını kısaltabileceklerini düşünüyorlar.

Ayetler bu şekilde çevrilirse akla şu sorular geliyor:

Min (-den, -dan) kelimesi niye çevrilmiyor, gereksiz mi?
4:94’ten 4:103’e kadar hep savaşla ilgiliyken birden Peygamberimiz niye namaz kıldırmaya başlamıştır?
Ayetler:

4:94 Allah yolunda sefere çıkanlara hidayet var.

4:95 Evde oturanlar ve sefere çıkanlar bir değildir.

4:96 Sefere çıkanlara mükafat.

4:97 Evde oturanlara ceza.

4:98/4:99 Müstesnalar.

4:100 Sefere çıkıp ölenlere ödüller.

4:101 Kâfirlerden zulüm görmekten korkuyorsanız salatı kısaltmanızda bir sorun yok. (Geleneksel çevirilere göre namazı kısaltabiliriz.)

4:102 Sefere hazırlıklar. (Geleneksel çeviriye göre namaza hazırlıklar)

4:103 Sefer bittikten sonra Allah’ı hatırlama. (Geleneksel çeviriye göre namazdan sonra Allah’ ı hatırlama.)

Namaz kaç rekat ki kısaltılacak? Kaç rekâta kadar kısaltacağız? Niye hiç bundan bahsetmiyor? Gece yarısı seferdeysek hangi namazları kısaltacağız?
Cümleye bakarsak namazı kısaltmanın günah olduğunu çıkartırız. Allah’ı hatırlamak için yapılan bir şeyi kısaltmak niye günah olsun?
Elinde silah namaz kılan kaç kişi var? Eğer geleneksel çevirilere bakarsak secde etmeye gidenlerin silahlarla gittiğini görürüz. Secde etmeye gidenin silah ne işine yarar? Onları koruyacak kişilerin yani arkadakilerin silahları olması gerekmiyor mu? Ne bu terslik? Allah 2:239 ayetinde korku anında namazların yürüyerek veyahut binek üzerinde de kılınabileceğini söylemişken bu ayette niye böyle bir kolaylığa gidilmemiş, 4:103 ayetinde bu durumdan “korku halindeki namaz (?)” olarak söz edilmiş.
Ve-izâ darabtum fî-l-ardi

SİZ yeryüzünde gezindiğİNİZde

feleyse �aleykum cunâhun

ÜzerİNİZe günah yoktur

en taksurû mine-ssalâti

Salattan kısaltmaNIZda

in?iftum en yeftinekumu-llezîne keferû(c)

KorkarSANIZ fitne yapmasından nankörlerin/gizleyenlerin/kâfirlerin

(BURAYA KADAR MUHATAP MÜMİNLER)

inne-lkâfirîne kânû lekum �aduvven mubînâ(n)

Şüphesiz KÂFİRLER size açık bir düşmanDIR.

Dikkat bir sonraki ayetten devam ediyor! (4:102)

Ve-izâ kunte fîHİM

Ve olduğun zaman aralaRINDA

Bir önceki ayete bakıp buradaki “fihim” onların içinde/aralarında’nın inananlar değil kâfirler/nankörler olduğunu görebiliriz. Zaten Muhammed hep inananların arasındadır. Burada istisnai bir durum olduğunu anlayabiliriz. Diyanet ise çevirisinde maalesef yine paranteze başvurmuş ve 4:102’de “müminler” diye ekleme yapmıştır.

feekamte leHUMu-ssalâte

o zaman ONLARA salatı ikame et veya ettir

Ayette mezhepçilere göre kâfirlere namaz kıldırılıyor.

feltekum tâ-ifetun MİNHUM meake

ONLARDAN bir grup ayakta dursun seninle

Burada müminler ve BİR GRUP (DİKKAT!) nankörler karşılıklı duruyorlar. Müminler de silahlı kâfirler de.

velye/?uzû eslihateHUM

Ve silahlarINI alsınlar

fe-izâ secedû

Secde/itaat ettiklerinde

Salatı dinlediklerin de veya salata itaat ettiklerinde

felyekûnû min verâ-iKÜM

Onlar olsunlar SİZİN arkanızda

Grup MÜMİNLERİN arkasına geçiyor. Böylece peygambere saldırı ihtimali olmuyor. Yüz yüzeyken de böyle bir şey olamaz çünkü iki grup da silahlı.

velte/ti tâ-ifetun u?râ lem yusallû felyusallû meake ve salat etmemiş grup gelsin ve seninle salat etsin

Yeni bir GRUP geliyor.

velye/?uzû hizraHÜM veeslihateHÜM

Ve korumalaRINI ve silahlaRINI alsınlar

Onlara güvence vermek için silahlarını ve önlemlerini alma izinleri var.

Bu ayet ile yıllardır ulema namazın önemine dem vurmuş; savaşta bile sıra ile uygulanması gerektiğini savunmuştur. İlginçtir ki ayetleri bağlamdan koparmadan okunduğunda namaz kılan grubun kâfirler/nankörler olduğunu açıkça görebiliyoruz. Bu geleneksel anlayışa göre nasıl mümkündür? Arzda/yeryüzünde dolaştığınızda diye başlıyor 4:101 ayeti. O zaman herkes mümin sanırım? Peygamber ise zaten doğal olarak inananların arasındayken 4:102 ayetinde sanki olağanüstü bir durum varmış gibi niye “onların arasında olduğun zaman” denmektedir? Kısacası ayetlerdeki “onlar” ve “siz” grupları sadece Müslümanları mı anlatmaktadır?

BEYNAMAZLAR CEHENNEME Mİ?

Gelenekçi Müslümanlar 74:43 numaralı ayete dayanarak 5 vakit namaz kılmamanın günah olduğunu ve kılmayanların cehenneme gireceğini iddia ederler.

74:41-43 Günahkârların durumunu: “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” diye sorarlar. Onlar şöyle cevap verir: “BİZ NAMAZ KILANLARDAN DEĞİLDİK”…

Mücrim (suçlu, günahkâr) kelimesinin tüm kullanıldığı ayetleri çıkarırsak Kur’an’da kimlere mücrim dendiğini şöyle özetleyebiliriz:

Peygamberleri yalanlayanlara:
06:147 Eğer seni yalanlarlarsa de ki: “Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber O ‘nun azabı, suçlular topluluğundan uzaklaştırılamaz.

Ayetleri yalanlayanlara:
07:40 Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir. Suçluları işte biz böyle cezalandırırız.

Dinden çıkanlara:
09:66 (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tövbe eden) bir grubu bağışlasak bile bir gruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.

Allah’a karşı yalan uyduranlara:
10:17 Öyleyse kim Allah’a karşı yalan uydurandan veya onun ayetlerini yalanlayandan daha zalimdir! Bilesiniz ki, suçlular asla iflah olmazlar.

Refah içinde nefsine uyanlara:
11:116 Sizlerden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır. Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.

Peygamberlerin düşmanlarına:
25:31 (Resulüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

Allah’ın ayetleri hatırlatıldığında yüz çevirenlere:
32:22 Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki biz, günahkârlara (mücrim), layık olduğu cezaları veririz.

Kur’an’a ve daha önceki kitaplara inanmayanlara:
34:30-31 Kâfir olanlar dediler ki: “Biz hiçbir zaman bu Kur’an’a ve bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız.” Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: “Siz olamasaydınız elbette biz inanan insanlar olurduk,” derler. Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara (kıyamet gününde): Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz.” derler.

Teslimiyet göstermeyenlere:
68:35 Öyle ya, (Allah’a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlarla bir tutar mıyız hiç?

Lut, Hud, Firavun ve diğer yok edilen kavimlere.
Özetten de anlaşıldığı üzere mücrim kelimesi hiçbir ayette inanan kimseler için kullanılmamıştır. Salât kimlere farzdır?

04:103…çünkü salât müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.

Salât yalnızca müminlere farz olduğu halde neden bu kişiler “biz namaz kılmıyorduk” desin ki? Böyle bir şeyi inananların demesi gerekmiyor mu?

Yukarıdaki ayete (74:41-43) göre namaz kılmayanlar cehenneme girecekse aşağıdaki ayetlerde niye hiç namaz geçmiyor? Bu tutarsızlığın nedeni nedir?

09:112 O tövbe edenler, o ibadet edenler, o hamdedenler, o oruç tutanlar, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırı koruyanlar… Müjdele o müminleri!

Ayette “secde” ve “rükû” kelimeleri geçse de “salât” kelimesi yine geçmiyor. Allah; ayrı ayrı “secde edenler, rükû edenler” diye vahyetmek yerine neden cümleyi “namaz kılanlar” diye kısaltmamış? Bunun nedeni buradaki secde ve rükûunun “alçalmak/saygı göstermek/itaat etmek” ve “tevazu göstermek, boyun eğmek” anlamlarına gelmesidir.

33:35 Bütün Müslüman (TESLİM OLAN) erkekler, Müslüman (TESLİM OLAN) kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, doğruluk yapan erkekler, doğruluk yapan kadınlar, sabreden erkekler sabreden kadınlar, mütevazi erkekler, mütevazi kadınlar, benliğini arındıran erkekler, benliğini arındıran kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı Çok anan erkekler ve kadınlar yok mu, işte bunlara Allah bir bağışlama ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.

Ayette yine “dinin direği” namaz yok?

DİĞER AYETLER

Sure 5 Ayet 91

05:91 Şeytan sarhoş ediciler ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?

Şeytan, insanları ALLAH’I ANMAKTAN ve BAĞLILIKLARDAN alıkoymak ister; aynı Âdem peygambere yaptığı gibi (20:21).

Sure 6 Ayet 161 ve 162

…kul inne salati ve nüsükı ve mahyaye ve mematı lillahi rabbil âlemın

06:161-162 De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi. De ki: ŞÜPHESİZ benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Kur’an’ın genelinde “hedye” kelimesini kurban diye çeviren Diyanet bu ayetteki “nüsuk” kelimesini de kurban diye çevirmiş. Bakalım bu kelimenin başka hangi anlamları varmış:

نسك: DİNDAR BİRİ OLARAK YAŞAMAK, DİNDAR OLMAK, Tanrı’ya kulluk etmek; kurban, bir hayvanı kurban etmek; KULLUK; kulluk edenler

…De ki: ŞÜPHESİZ benim BAĞLILIĞIM, KULLUĞUM, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Kur’an’da Allah; hayvan öldürme bayramından bahsetmez, böyle bir şeye ihtiyacı da yoktur.

Sure 9 Ayet 84, 99 ve 103

Kur’an’a göre salat yalnızca ALLAH’ı anmak için yapılmalıdır.

20:14 Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; BENİ ANMAK İÇİN BAĞLILIĞI/BAĞLANTIYI YERİNE GETİR.

Peki, ölüler için kılınan ve açıkça Allah’ın ayetlerini ihlal eden cenaze namazı nedir? Muhammed’in AHDİNİ BOZUP bir ölü için namaz kıldırdığı gerçekten aklınıza yatıyor mu?

39:19 (Resulüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!

Peygamber bile kimseyi kurtaramazken bizim defin esnasında ettiğimiz dua mı kişiyi kurtaracak?

09:80 İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah’ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez.

Ve la tüsalli ala ehadim minhüm mate ebedev ve la tekum ala kabrih innehüm keferu billahi ve rasulihı ve matu ve hüm fasikun

09:84 Onlardan ölmüş olanlara asla dua etme; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.

Geleneksel çeviriye göre her zaman “namaz” olan ritüelimizin adı bu sefer bildiğimiz duaya indirgeniyor ve 9:80 ayetinde Peygamberin, sözü geçen kişilerin affı için yalvarmasının FAYDASIZ olduğu belirtilmesine rağmen 4 ayet sonra EBEDİYEN bunlara dua (!) etmemesi isteniyor. Kur’an’da mezhepçilere göre “namaz” anlamını taşımayan dua kelimesi bellidir, Peki, niye bu ayette “salli ala” kelimesi kullanılmamıştır? Neden Kur’an’da BU AYET GİBİ insanlara dua edilen (dua kabul edersek) başka bir örnek yoktur? (dikkat salli ala “birisine dua etmek” demektir, “birisi İÇİN” değil!)

09:84 Onlardan ölen birini ASLA İZLEME; böyle birinin mezarı başında da durma. Bunlar Allah’a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp gittiler.

Sure 9 Ayet 99

Ve minel a’rabi mey yü’minü billahi vel yevmil ahıri ve yettehızü ma yünfiku kurubatin ındellahi ve salevatir rasul ela inneha kurbetül lehüm se yüdhılühümüllahü fı rahmetih innellahe ğafurur rahıym

09:99 Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber’in dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.

Ve (VE) yettehızü (ALIR) ma yünfiku (HARCADIĞINI) kurubatin (YAKLAŞMA) ındellahi (Allah katına) ve salevatir rasul (ve resulün dualarına) ve harcadığını Allah’a ve resulün bağlılıklarına YAKLAŞMA (vesilesi olarak) alır/düşünür.

Kararsız çevirmenler salavat’ı TEKİL olarak yani “dua” olarak çevirmişler. Allah yolunda harcama yaparak Peygamberin namazlarına YAKINLAŞMAK mümkün müdür?

09:99 Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır ve harcayacağının kendisini Allah’a VE resulün BAĞLILIKLARININA yanaştıracağını sanır. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.

Sure 9 Ayet 103

09:103 Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir. Mezhepçiler inkârcılardan ölenlere NAMAZ KILMASI yasaklanan peygamberin nasıl olur da yaşayan inançlı kişilere de namaz kılacağı ikilemini “salli ala” ibaresini bu sefer de “dua et” olarak çevirerek kendi akıllarınca çözmüşler. İki ayette iki aynı sözcük ve farklı çeviriler, neden?

09:103 Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlara BAĞLAN/İRTİBATA GEÇ. Çünkü senin BAĞLANTIN/İRTİBATIN (söylevin) onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.

Sure 29 Ayet 45

29:45 (Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve BAĞLILIĞI/BAĞLANTIYI (söylev) AYAKTA TUT. Muhakkak ki, BAĞLILIK/BAĞLANTI (söylev), hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı ANMAK elbette en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

Salat’ın Kur’an okunarak yapılacak bir etkinlik olduğu bu ayetten gayet net bir şekilde anlaşılıyor. Ezbere yapılan hareketler değil ancak Kur’an’a bağlılık insanı günahtan uzak tutar.

12:23-24 Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve “Haydi gel!” dedi. O da” (Hâşâ), Allah’a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!” dedi. Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, KÖTÜLÜK ve EDEPSİZLİĞİ ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlaslı kullarımızdandı.

Yusuf peygamber baştan çıkarıldığını fark edince hemen ALLAH’IN HATIRLADI ve kötülüğe bulaşmadı.

02:152 Beni HATIRLAYIN ki ben de sizi hatırlayayım. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin!

İnananlar ALLAH’IN AHDİNE BAĞLIDIR ve böylece edepsizliklerden sakınırlar.

16:90 Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.

Ve evfu bi ahdillahi iza ahettüm (1) ve la tenkudul eymane bade tevkıdiha (2) ve kad cealtümüllahe aleyküm kefıla (3) innellahe ya’lemü ma tefalun (4)

16:91 Ve AHDİ yaptığınızda ALLAH’IN AHDİNİ TAMAMLAYIN (1) ve tasdikledikten sonra imanı bozmayın (2) Allah’ı üzerinize kefil yaptınız (3) Allah yaptıklarınızı bilir (4).

Sure 11 Ayet 87

11:87 Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!

Namaz kimseye emir veremez. Allah’ın tüm peygamberlerin MESAJI yaymak için Allah’a karşı ahitleri, peşinden gittikleri bir Kitap vardır ve Şuayb’ın buna BAĞLILIĞI, kavme dinlerini terk etmelerini emrediyor.

11:87 Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana BAĞLILIĞIN/BAĞLANTIN (peşinden gittiğin şey) mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!

Sure 70 Ayet 34 ve Sure 6 Ayet 92

70:34 Namazlarını koruyanlar;

Mezhepçi Müslümanlara göre zamanında kılınan namaz korunmuş oluyor.

06:92 Bu (Kur’an), kentlerin merkezlerini ve çevresini uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Ahirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler (ve hüm ala salatihim yühafizun).

Salat yine Kur’an ile anılıyor.

Son bölümü kelimesi kelimesine çevirirsek:

ve hüm ala salatihim yühafizun: ve onlar salatlarının üzerindedirler koruyarak

Dediğimiz gibi dua korunamaz, monoton bir duayı korumanın da mantıken bir açıklaması yok ancak BAĞLILIKLAR korunabilir.

70:34 BAĞLILIKLARINI koruyanlar;

06:92 Bu (Kur’an), kentlerin merkezlerini ve çevresini uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Ahirete inananlar buna da inanırlar ve onlar BAĞLILIĞI/BAĞLANTIYI KORUR.

Sure 19 Ayet 58-59

19:58-59 İşte bunlar, Âdem’in ve Nuh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakup’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebilerdir. Kendilerine Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar (EDAUS SALATE); nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.

…ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı/duayı yitirdiler… (Yaşar Nuri Öztürk)

…sonra bunların arkasından bozuk bir güruh geldi, namazı ziyan ettiler… (Elmalılı Hamdi Yazır)

…onlardan sonra gelenler namazı yitirdiler… (Edip Yüksel)

Allah kıldığı namazı kaçıran TEK BİR KİŞİDEN bahsetmiyor, bir nesilden bahsediyor ve Diyanet menşei bile tam olarak belli olmayan “namaz ibadetini” koruyabilmek için “namazı bıraktılar” diye tercüme etmiş. Bakalım kelime hangi anlamlara geliyor:

ضلع: helak olmak, yok olmak; ziyan etmek, yok etmek; kaybetmek, yitirmek

Kişi namazını nasıl ziyan edebilir/kaybedebilir ya da yitirebilir?

Gelen nesil yaptıkları ahdin BAĞLILIKLARINI yitirdiler ve artık Allah’ın emirlerine ve kendilerine indirileni değil kendi nefislerini izlediler.

Sure 20 Ayet 132

02:132 Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.

Peygamber namazında nasıl sabırlı olacak? Bundan tam iki ayet öncesinde Allah salat’ı açıklamış.

02:130 Artık, onların söylediklerine sabret; Güneş’in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini yücelt! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespit et ki, hoşnutluğa erebilesin.

Emir Allah’ı yüceltmek.

20:130 Ve ailene BAĞLILIĞI emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.

Sure 35 Ayet 18

35:18 Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin. Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah’adır.

Namaz kılanların çoğu UYARILARA aldırış etmeden bir varsayımın peşinden gidiyorlar ve tecrübeyle sabittir ki birçoğunun Allah korkusu yok.

35:18 Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve BAĞLILIĞI/BAĞLANTIYI AYAKTA TUTANLARI uyarabilirsin. KİM TEMİZLENİRSE (men tezekka: zekât verirse değil!) o, kendi menfaatine TEMİZLENİR (yetezekka). Dönüş Allah’adır.

Sure 24 Ayet 41

24:41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah’ı tespih ettiklerini/yücelttiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tespihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

Eğer insanoğluna hitap eden ayetlerde salat “namaz” diye çevriliyorsa bu ayette öyle çevrilmesi gerekir ama tabii foyalarının ortaya çıkacağı korkusuyla Diyanet, hep namaz olarak çevirdiği salat kelimesini bu sefer dua yapmış. Bir daha sormak lazım kuşlar dua mı ediyor yoksa namaz mı kılıyor?

24:41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah’ı yücelttiklerini görmez misin? Her biri kendi BAĞLILIĞINI/BAĞLANTISINI (YAPACAKLARINI) ve ÖVGÜSÜNÜ (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

Bugün bile kuşların nasıl ve neye göre göç ettiklerini, yollarını nasıl bulduklarını bilim açıklayamamıştır. Doğuştan onlara bahşedilen bu “salat”larını onlara Allah öğretmiştir.

Sure 8 Ayet 35

Ve ma kane salatühüm ındel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun

08:35 Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!

Kâfirler nasıl namaz kıldı? Islık çalıp el çırparak yapılan tapınma şekli hiç görünmüş mü?

بيت (beyt): geceleyin (uyku hariç); bir şeyi ve sonucunu düşünme; bir şeyi aklında saklamak; çamurdan ya da herhangi bir şeyden yapılan konaklamak için kullanılan yapı, ev, mesken, ikametgâh; binalar, boş evler, iş yerleri, pazarlar; Nuh’un gemisi; ibadethaneler; Kâbe veya Kudüs; mezar; ev halkı, aile; soyluluk, asalet; (geceden kalan) ekmek, su, vs…

مكاءة (mükae’): ıslık çalma

تصدية (tasdiyeh): el çırpmak; hoşlanmama, tiksinme, nefret etme

Beyt (ev) mecazi bir anlam taşıyıp Allah’ın insanlar için oluşturduğu sistemi simgeliyor.

03:96 Şu bir gerçek ki, âlemlere bir bereket kaynağı ve yol gösterici halinde insanlar için kurulan ilk EV Bekke’dekidir.

03:97 Açık-seçik deliller, İbrahim’in makamı vardır orada. Oraya giren, GÜVENE ERMİŞ OLUR. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganidir.

106:03 Bu evin Rabbine ibadet etsinler!

* Allah, Muhammed’e “BU” derken bir evi işaret etmiyor!

İbrahim evin temellerini oğlu ile birlikte yükseltmiştir. Bu kelimeyi Hac bölümünde daha geniş olarak ele alacağız.

08:35 Onların sistem yakınında BAĞLILIKLARI/BAĞLANTILARI (yaptıkları) da ıslık çalma ve el çırpmak/hiç hoşlanmamadan başka bir şey değildi. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!

Kur’an’da bazı ayetlerden de doğrulayabileceğimiz gibi inkâr edenlerden bazıları ne zaman Kur’an okunduğunu duysa bu sesi bastırmak için gürültü yapmaya çalışıyorlarmış. Kur’an okunurken ıslık çalmış olmalılar.

41:26 İnkâr edenler: Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız dediler.

İnanmayanlar/nankörler namaza inanmadıkları için değil, Allah’ın tekliğini (tevhid inancını), meleklerini, ahireti inkâr ettikleri için cezalandırılacaklar.

Sure 5 Ayet 106

05:106 Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer ŞÜPHEYE DÜÞERSENİZ o iki şahidi namazdan sonra alıkoyar, “Bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba (menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şahitliği gizlemeyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette günahkârlardan oluruz” diye Allah üzerine yemin ettirirsiniz.

İki tanık dürüst olacağına dair BAĞLILIĞI/ANTLAŞMAYI gerçekleştirdikten sonra bu kişilerin güvenilirliği hakkında şüpheye düşersek onları dürüstlüğe BAĞLI kalacaklarına dair Allah adına yemin ettirmeliyiz.

05:107 Bu şahitlerin (sonradan yalan söyleyerek) bir günah kazandıkları anlaşılırsa, (şahitlerin) haklarına tecavüz ettiği ölüye daha yakın olan (mirasçılardan) iki kişi onların yerini alır ve “Andolsun ki bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha gerçektir ve biz (kimsenin hakkına) tecavüz etmedik, aksi takdirde biz, elbette zalimlerden oluruz” diye Allah’a yemin ederler.

Yukarıdaki şahitler niye namaz kılmıyor? Çünkü bu kişiler haksızlığa uğratılmış kişilerin yakınları ve dürüst olmak için bir ANTLAŞMA yapmalarına gerek yok!

Sure 2 Ayet 153

02:153 Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.

Namaz’ın hiçbir ibadet yönü olmayan sabır kelimesiyle bir arada kullanılması ilginç.

02:153 Ey iman edenler! Sabır ve BAĞLILIK ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.

Sure 23 Ayet 2

23:01-02 Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;

Ellezıne hüm fı salatihim haşiun

Namazlarında/dualarında huşû sahipleridir onlar. (Yaşar Nuri Öztürk)

Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Nitekim onlar namazlarında saygılıdırlar. (Edip Yüksel)

خاشع (haşiun): uysal, itaatkâr; alçakgönüllü, mütevazı; kısır; terk edilmiş; alçalan

Şuan Müslümanların kıldığı namaz, ALLAH’I hatırlamaya bile yararı olmayan fiziksel bir egzersizden başka bir şey değildir. İTAAT ancak yapılan davranışlarla gösterilir.

…Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar BAĞLILIKLARINDA mütevazı/alçak gönüllüdürler…

Kimler mütevazıdir:

22:34 Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah’tır. Öyle ise, O’na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlaslı ve mütevazi insanları müjdele!

منسك (menseke): ibadet şekli, eylemi; bu eylemleri yapanlar; sadakat töreni

* Ayette gerekli kılmak diye bir şey geçmiyor. “cealna mensekel li yezkürüsmellahi ala ma razekahüm” kelimesi kelimesine “onları rızıklandırdığımız şeyler üstüne Allah’ın ismini anmalarını ibadet şekli/töreni kıldık/yaptık” diye çevrilebilir. Yani emir yenilen şeylerde Allah’ı hatırlamak.

22:35 Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.

Tevazu sahipleri başlarına bir şey geldiğinde sabredenler, Allah’ın ismi anıldığında içi ürperen, BAĞLILIĞI/BAĞLANTIYI AYAKTA TUTAN ve Allah’ın onlara verdiği rızıktan harcama yapanlardır.

Sure 5 Ayet 55 ve 58

05:55 Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.

Namaz kılıp insan öldüren, suçlu olan, hırsız olan, bazı şeyleri Allah’a ortak koşan (ki bunların sayısı çok) kaç kişi var? Bunlar da bizim velimiz olmaya aday mı?

05:55 Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir; BAĞLILIĞI YERİNE GETİRENLER/AYAKTA TUTANLAR TEVAZÜ GÖSTERİP ARINMA GÖSTERENLERDİR.

05:58 Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.

Ayetteki salat Allah’a ve Kur’an’a inanmak için bir davetten başka bir şey değildir. Allah’a bile inancı olmayan birini kimse “gel de bir rekât kılalım” diye namaza çağırmaz.

05:58 BAĞLILIĞA çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.

Sure 24 Ayet 58

24:58 Ey müminler! Sağ elinizin altındakiler ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, SABAH namazından (salatil fecr) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve YATSI namazından (salatil ışa) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte ALLAH AYETLERİ SİZE BÖYLE AÇIKLAR Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

عشاء (işa): KARANLIĞIN başlaması, gece

Ayette iki namaz (?) adı geçmiş: Sabah ve yatsı. Zuhr (öğle) namazı ayette neden yok? Ayette Allah tüm namaz (!) adlarını vermiş ama neden öğle, ikindi, akşam namazları atlanmış? Bunlar hangi ayette geçiyor? Müslümanlar bu üç namazın (!) adını nereden buldular?

Ayette sabah SÖYLEVİNDEN önce ve AKŞAM (yatsı değil dikkat) SÖYLEVİNDEN/KUR’AN’INDAN -ki bunlar 11:114 ve 17:78de geçiyor- sonra yaşı küçük olanların, yetişkinlerin odalarına girerken izin istemeleri gerektiği emrediliyor.

Sure 2 Ayet 238-239

02:238-239 Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın. Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın size öğrettiği şekilde O’nu anın (namaz kılın).

228inci ayetten 241e kadar geçen ayetlerin konusu boşanma ve bir anda konu değişip namaz oluyor? Bizi deve üstünde namaz kıldıracak korku nedir?

وسطى (vusta): arabulucu, aracı; komisyoncu; ortadaki, orta; dengeli; en iyi (*DİKKAT “öğle” diye bir anlamı yok)

02:238-239 Bağlılıkları ve en güzel bağı/bağlantıyı (Kur’an toplantısı/söylevini) koruyun. Allah’a tam bir teslimiyet ile dikilin. Eğer korkarsanız yürüyerek veya binit üzerinde. Güvene kavuştuğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin.

Bu ayetten önceki ve sonraki ayetlere bakarsak evlilik ahdi ile ilgili hükümler içerdiğini görürüz. Korunması gereken bağlılıklar (salavat) eşlerin arasındaki bağlardır (2:237 ayetindeki “aranızdaki iyiliği unutmayın” sözüne dikkat!). Dünya’da rüku, secde ve tahiyyat dâhil YÜRÜYEREK namazını eda edebilecek babayiğit bir Müslüman var mı? Eğer secde ve rükû salatın bir parçasıysa yürürken nasıl secde edilecek, bu önemsiz bir ayrıntı değildir.

Sure 2 Ayet 155, 156 ve 157

02:155-157 Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) SABREDENLERİ MÜJDELE! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler. İşte Rablerinden bağışlamalar (SALAVAT) ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.

Yine salavat yine başka bir anlam. Kur’an bir bulmaca kitabı değil, gayet anlaşılır ve açık bir kitap. Neden “ONLARA RABLERİNDEN NAMAZLAR VARDIR” diye çevrilmemiş? Bu korku nedir?

02:155-157 Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) SABREDENLERİ MÜJDELE! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler. İşte Rablerinden ONLARIN ÜZERİNE BAĞLANTILAR/İRTİBATLAR ve rahmet vardır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.

Kuşlar nasıl salatlarını doğuştan bilmekteyse felaketler karşısında sabredenleri de Allah (talimatlarıyla?) kılavuzlayacak ve rehberlik edecektir.

33:56 Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salevât getirirler (İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy). Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.

Gelenekçilere göre Allah peygambere salavat getiriyor! Muhammed de Kur’an’da adı geçen diğer peygamberler gibi bir nebi değil mi? Onu bu kadar özel yapan ne? Kur’an’ın her yerinde “namaz kılar” olarak çevrilen “yüsallun” burada neden salavat getirir olmuş? Allah ve melekleri Peygambere namaz mı kılmışlardır? Biz de peygambere mi namaz kılacağız?

33:56 Allah ve melekleri, Peygamber’e (VAHİYLE) BAĞLANIRLAR/İRTİBATA GEÇERLER. Ey müminler! Siz de ona BAĞLANIN ve tam bir teslimiyetle teslim olun.

33:43 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen (yusalli aleyküm) O’dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

“Yusalli aleyküm” (geleneksel çeviriye göre “size namaz kılar”) bu sefer “üzerinize rahmet gönderir” olmuş.

Bu ayetin bir benzerine 57. sure 9. ayette rastlamak mümkün, bunda ise Allah kullarına “namaz kılmıyor”, ayet indiriyor:

57:09 O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.

33:43 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için ÜZERİNİZE (VAHİY YOLUYLA) BAĞLANAN (yusalli aleyküm) O’dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

Sure 87 Ayet 14-15

Kad efleha men tezekka Ve zekeresme rabbihi fe-SALLA.

87:14-15 Doğrusu feraha ermiştir temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na kulluk eden.

87:14-15 Doğrusu kendini arındıran ve Rabbinin ismini anıp BAĞLANAN/BAĞLANIP İZLEYEN feraha ermiştir.

Sure 108 Ayet 1-2

İnna a’taynakel kevser fe SALLİ li rabbike venhar

108:01-02 (Resulüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.

نحر (nekare): bağışta bulunmak; kurban kesmek; hayatını insanlığa adamak; kusursuz olmak

108:01-02 Kuşkusuz Biz sana BOLLUK verdik. Bu nedenle RABBİNE BAĞLAN/BAĞLI KAL ve (bu bolluktan) BAĞIÞTA BULUN.

Sure 96 Ayet 9-11

Eraeytelleziy yenha abden iza SALLA eraeyte in kane ‘alelhüda

96:09-11 Gördün mü şu men edeni, namaz kılarken bir kulu? Ne dersin o (meneden) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!

Kimse kimsenin namaz kılmasını engelleyemez. Namaz kılmaya niyeti olan biri yolunu bulup yine namazını kılar.

07:70 Dediler ki: Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz VE ATALARIMIZIN TAPMAKTA OLDUKLARINI BIRAKMAMIZ İÇİN Mİ GELDİN? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir.

14:13 Kâfir olanlar peygamberlerine dediler ki: “Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız, YA DA MUTLAKA DİNİMİZE DÖNECEKSİNİZ!” Rableri de onlara: “Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!” diye vahyetti.

Kâfirlerin tek nefret ettiği şey, içlerinden birinin politeizmi terk edip tek tanrılı bir sistemi benimsemesiydi.

96:09-11 Gördün mü şu MEN EDENİ/DURDURANI bir kulu/köleyi O BAĞLANIRKEN? Ne dersin o (meneden) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!

Sure 31 Ayet 17-19

31:17-19 Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.

Bu ayette geçen “sesini alçalt” bazılarının yorumladığı gibi salatı gerçekleştirirken uyulacak bir kural değildir! Kişi namazında yürüyebilir mi? Lokman ayette oğluna iyi bir insan olmanın erdemlerini öğretiyor.

31:17-19 Yavrucuğum! BAĞLILIĞI/BAĞLANTIYI AYAKTA TUT, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.

Sure 105 ayet 1 ve 7 Arası

107:1 Gördün mü o, dini yalan sayanı?

Sure dini yalanlayanlardan (yukeddibu biddîn) söz ediyor. Yani salatı (bağlılığı) ikame etmeyenlerden…

107:2 İşte odur yetimi itip kakan;

107:3 Yoksulu doyurmayı özendirmez o.

107:4 Vay haline o namaz kılanların ki,

107:5 Namazlarından gaflet içindedir* onlar!

107:6 Onlar gösteriş yaparlar.

107:7 Ve onlar, yardıma engel olurlar.

سها: ihmal etmek, savsaklamak, aldırmamak, özen göstermemek, dikkat etmemek…

Bu kişiler (dini yalanlayanlar) güya namaz! kılıp namazlarını aksatıyorlar!

107:4 Vay haline o bağlananlara/bağlılığı gerçekleştirenlere, 107:5 Onlar bağlılıklarına özen göstermez!

Sure 9 Ayet 44-54 Arası, Sure 4 Ayet 77 ve 141-142

09:44 Allah’a ve ahiret gününe iman edenler; mallarıyla, canlarıyla cihat edecekleri için senden izin istemezler. Allah, takva sahiplerini iyice bilmektedir.

* Allah’a inananlar hem malları, hem canıyla mücadele ediyorlar.

09:45 Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler.

A- Allah’a inanmayanlar ise sefere çıkmamak için izin istiyorlar.

09:46 Sefere çıkmak isteselerdi elbette ki, bir sefer hazırlığına girişirlerdi. Ama Allah, harekete geçmelerini istemedi de onları yerlerine çiviledi ve “oturun, oturanlarla beraber” denildi.

09:47 Aranızda sefere çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacaktı; sizi fitneye uğratmak isteğiyle aranıza sokulacaklardı. İçinizde onlara gerçekten kulak verecekler de vardı. Allah, zalimleri iyice biliyor.

09:48 Yemin olsun ki, onlar önceden de fitne çıkarmak istemiş ve nice işleri sana, olduğundan başka türlü göstermişlerdi. Nihayet hak geldi, onların istememesine rağmen Allah’ın emri galebe çaldı.

09:49 İçlerinden bazısı: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme.” der. Dikkat edin, fitnenin ta içine kendileri düşmüşlerdir. Ve cehennem o nankörleri elbette çepeçevre kuşatacaktır.

09:50 Sana bir iyilik isabet etse bu onları üzer. Sana bir musibet dokunsa: “İşimizi önceden sağlam tutmuşuz. ” derler ve kibirli bir sevinçle dönüp giderler.

09:51 De ki onlara: “Hakkımızda Allah’ın yazdığından başkası bize asla ulaşmaz. Odur bizim Mevlâ’mız. Yalnız Allah’a güvenip dayansın inananlar.”

09:52 De ki: “Bizim için iki güzelliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Biz de size Allah’ın, kendi katından veya bizim ellerimizle bir azap çarptırmasını bekliyoruz. Artık bekleyin, sizinle beraber biz de bekliyoruz.”

09:53 Şunu da söyle: “İster kendi arzunuzla ister baskı ve zorla infak edin; sizden asla kabul edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.”

B- Bu uğurda harcamaları İSTEMEYEREK yapıyorlar.

09:54 Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resulünü inkâr etmeleri, (A) (sefer için) BAĞLILIĞA/BAĞLANTIYA ancak üşenerek gelmeleri ve (B) istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.

Ve ma meneahüm en tukbele minhüm nefekatühüm illa ennehüm kefem billahi ve bi rasulihı ve la ye’tunes salate illa vehüm küsala ve layünfikune illa vehüm karihun 09:54 Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resulünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek GELMELERİ ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.

Allah’ı yalanlayanın “namaz”ından bahseden bu ayetteki tutarsızlığı gizlemek için bazı çevirmenler her zaman “yalanlamak” olarak çevirdikleri كفر fiilini “nankörlük etmek” olarak çevirmiş ama yine de durumu kurtaramamış çünkü ayet açıkça o zamanlar salatın gidilecek bir aktivite olduğu ve kâfirlerin dahi istemeyerek de olsa bu olguya katılabildiğini kanıtlıyor. Artı, bu ayetten önceki yaklaşık 10 ayette salat kelimesi hiç geçmezken bir anda konu geleneksel çeviriye göre “namaz”a geliyor.

Benzer bir durum 4:141-142 ayetlerinde de mevcut:

04:141 Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah’tan size fetih nasip olursa, “sizinle birlikte değil miydik” diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: “Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?” Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez.

* Münafıklar; müminleri gözetleyip onlara düşen bir zafer durumunda “biz de sizleydik” diyor, kâfirler kazanınca ise onlara gidip “sizinle birlikte müminlere karşı savaşmadık mı?” diyorlar.

İnnel münafikıyne yühadiunellahe ve hüve hadıuhüm ve iza kamu iles salati kamu küsala yüraunen nase ve la yezkürunellahe illa kalıla

04:142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah’ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah’ı çok az hatırlarlar.

قوم: ayakta durmak, dikilmek; (ayağa) kalkmak; dirilmek, canlanmak

Münafıklar savaş için BAĞLILIKLARINI yerine getirmeye çağrıldıklarında BAĞLILIĞA ancak üşenerek ve yalnızca gösteriş yapmak için geliyorlar.

04:77 Kendilerine, “Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!” denilenleri görmedin mi? ÜZERLERİNE SAVAŞ YAZILINCA, İÇLERİNDEN BİR GRUP, İNSANLARDAN ALLAH’TAN KORKMUÞ GİBİ, HATTA DAHA ÞİDDETLİ BİR KORKUYLA KORKAR OLDU. Ve şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!” De ki: “Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için ahiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız.”

Savaş henüz üzerlerine yazılmadığı için savaşmaması emredilenlerden bazıları (münafıklar) savaşmak emrolunca korktukları için bu BAĞLILIKTAN kaçtılar.

İki ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıydı:

04:142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah’ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar (savaş belki de söylev için) BAĞLILIĞA/BAĞLANTIYA DURDUKLARINDA tembel bir halde dururlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah’ı çok az hatırlarlar.

* Ayette “ayakta dikilmek” kelimesi geçtiğinden “dikilecek yer” savaş meydanı değil, söylev anlamındaki “bağlantı” da olabilir.

04:77 Kendilerine, “Ellerinizi (savaştan) çekin, BAĞLILIĞI/BAĞLANTIYI ayakta tutun, ARINMA gösterin!” denilenleri görmedin mi? ÜZERLERİNE SAVAŞ YAZILINCA, İÇLERİNDEN BİR GRUP, İNSANLARDAN ALLAH’TAN KORKMUÞ GİBİ, HATTA DAHA ÞİDDETLİ BİR KORKUYLA KORKAR OLDU. Ve şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!” De ki: “Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için ahiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız.”

SÖYLEV ANLAMINDAKİ SALAT AYETLERİ

Devamlı olması gereken (6:92, 23:9, 70:34) İlahi emirlere bağlılıktan başka Kur’an’da bazı yerlerde belirli vakitlerde [kitaben mevkuten] “insanların çağrılabildiği ve iştirak ettiği, ayakta durularak yapılan, Peygamberin inananlara bağlandığı/söylev yaptığı” bir salat daha geçer.

Geleneksel çeviri:

11:114 Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl! Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür.

17:78 Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl; bir de kıraatiyle seçkin olan sabah namazını; çünkü sabah Kur’an’ı gerçekten şahitlidir.

Görüldüğü üzere BELLİ BİR ZAMAN DİLİMİNİN GEÇTİĞİ namaz (?) emirleri istisnasız hep YALNIZCA peygamberimize verilmiştir. Nasıl aşağıdaki ayetlerin tüm inananlar için olduğunu iddia edemezsek yukarıdaki ayetlerin de inananlara gönderildiği söyleyemeyiz.

33:45 Ey peygamber, Biz seni hakka bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir gocundurucu (uyarıcı) olarak gönderdik.

05:67 Ey şanlı Peygamber, sana Rabbinden her indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan onun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Emin ol, Allah, kâfirleri muratlarına erdirmeyecektir.

68:04 Ve herhalde sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.

Kur’an’da bazı sureler sadece inananlara, bazıları inkârcılara, bazıları Hz. Muhammed’in hanımlarına, vs. verilmiştir. Bu ayetler de sadece Hz. Muhammed’e olan vahiylerdir.

Peki, bu ayetlerdeki, Peygamberimizin yapması gereken salât neydi? Biliyorsunuz ki Peygamberimiz mesajı yaymak için konuşmalar, söylevler yapıp halkı Allah yoluna çağırıyordu. Salât’ın da konuşma, söylev, nutuk anlamlarının olması ve bu ayetlerin sadece peygambere hitap edilmesi bu anlamının da Kur’an’da kullanıldığının delilidir.

11:114 Gündüzün iki tarafında [yani şafak vakti ve sabah arası: SALATİL FECR] ve geceye yakın saatlerde [SALATİL İŞA] bağlantıyı/söylevi ayakta tut! Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür.

17:78 Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına KADAR [SALATİL İÞA] bağlantıyı/söylevi ayakta tut; bir de kıraatiyle seçkin olan sabah Kur’an’ını [KUR’ANEL FECRİ]; çünkü sabah Kur’an’ı gerçekten şahitlidir.

Kur’an “okuma” anlamına gelir, bu salatı çok güzel açıklayan ve söylev anlamını doğrulayan bir ayet aslında.

29:45 (Resulüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve bağlantıyı/söylevi yerine getir. Muhakkak ki bağlantı/söylev/bağlılık, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (zikretmek) elbette daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.

20:14 Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; benim ZİKRİM için salatı ikame et.

Yukarıdaki ayetten gördüğümüz gibi Hz. Muhammed salatta Kur’an okuyordu. Kimse namazında Allah’ı zikretmiyor/anmıyor; dualarını robot gibi çabucak okuyup bitiriyor.

73:02-04 (Ey Peygamber) gece kalk, pek azı hariç, yarısı yahut ondan biraz eksilt (yarısından az kalk) veya artır (buna ilave et, yarısından ziyade kıl) ve Kur’an’ı ağır ağır, güzel güzel oku!

PEYGAMBERİMİZ Kur’an’ı ağır ağır okuyacak, BİZ DEĞİL. Mesajı aldıktan sonra ayetleri tekrar tekrar okumanın ne anlamı var? Allah neden böyle bir şey yapmamızı istesin? Hz. Muhammed mesajı yaymaya çalışıyordu normal olarak da Kur’an’ı her gün farklı simalara okuyordu.

17:110 DE Kİ: “Allah deyin, Rahman deyin; hangisini derseniz, hep O’nundur, o en güzel isimler. ” Bununla beraber namazında (Bİ SALATİKE = İKİNCİ TEKİL ŞÂHISA HİTAP EDİYOR) çok bağırma, çok da gizleme; ikisinin arası bir yol tut.

Namazını bağırarak kılan var mıdır? Niye böyle bir uyarı gereği duyulmuştur? Neden ayette yine sadece Peygamberimize seslenilmiştir? Bu ayet de Hz. Muhammed’in konuşma (salât) yaptığının bir kanıtıdır ve sesini fazla yükseltmemesi istenmektedir.

04:103 Korku halindeki bağlılığı (SEFERİ -önceki ayetlerde dua edilmiyor sefere çıkılıyor) tamamlayınca, artık Allah’ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Güvene erdiğinizde, bağlantıyı/söylevi gerçekleştirin. Bağlantı/söylev, müminler üzerine vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.

Vakitleri belirlenmiş dediği için bu bağlılık 11:114 ve 17:78’de emri geçen söylevdir. “Kitaben mevkuten”, zamanlı/periyodik kitap/kural/emir” demektir. Bu da bu anlamı doğruluyor. En iyi anlamı “vakitleri belirli bir kitap/emir olmuştur” çevirisi veriyor. Geçmiş zamanı anlattığı gibi şimdiyi de anlatıyor olabilir. Sadece o zamanda değil günümüzde de hükmünün geçerli olduğunu savunan ve belirtilen vakitlerde (11:114 ve 17:78) Kur’an okuyan Kur’an’cılar olsa da bence Hz. Muhammed sağ olmadığından ve söz konusu ayetlerde ona hitap edildiğinden benim bu konu da fikrim farklı ve bu ayetleri hükmü geçmiş olarak görüyorum.

SALATTAN ÖNCEKİ TEMİZLİK

04:43 Ey iman edenler, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken de -yolcu olmanız hariç- guslünüzü edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunup da su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin; niyetle yüzünüze ve ellerinize sürün. Gerçekten Allah çok affedici ve günahları bağışlayıcıdır.

05:06 Ey iman edenler, namaza duracağınız vakit, yüzlerinizi, dirseklere kadar; ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip topuklara kadar ayaklarınızı (yıkayın). Eğer cünüpseniz tastamam yıkanın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz hacet yerinden gelmişse ya da kadınlara dokunmuş olup da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin, niyetle o topraktan ellerinize ve yüzlerinize sürün. Allah’ın muradı sizi sıkıntıya koşmak değildir; fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.

5:6 ayetinde “iza kuntüm iles salati” (namaza durduğunuzda) sözü önemlidir çünkü burada; ayakta tutmak, gerçekleştirmek anlamına gelen ikame fiili değil; ayakta durmak, dikilmek anlamlarına gelen kame fiili kullanılmıştır.

Bu ayetlerde de yine söylev/bağlantı için iştirak kuralları verilmiştir. Allah söyleve katılanların temiz olmasını ve ne dediği bilir durumda olmasını istemektedir. Çünkü sarhoş olarak söyleve katılan kişi Allah’ın sözlerini anlamakta güçlük çekebilir veya onları alaya alabilir. Bu hadiseden önce elleri, yüzü, vs… yıkamak da zihni açmak ve algılamayı kolaylaştırmak içindir yoksa kişinin ne dediğini bile bilmeden papağan gibi tekrarlayacağı birkaç dua için böyle bir şeyin istenmiş olmasının elle tutulur bir yanı yoktur. Bir başka dikkat edilecek husus ayetin “sarhoşken namaz kılmayın” değil “namaza yaklaşmayın” demesidir.

CUMA SALATI (62:9)

Yevm (gün) kelimesinin Kur’an’daki genel kullanımına baktığımızda bunun 24 saatlik bir zaman dilimini değil belli bir ZAMANI belirtmek için kullanıldığı anlaşılıyor. Kur’an’da bu kelime yaklaşık 400 kere geçmesine rağmen 24 saatlik bir dilimi belirten ve Türkçe karşılığı “gün” olan şekline pek rastlanmaz.

يوم (yevm): gün; zaman; an

03:155 İki topluluğun karşılaştığı GÜN (ZAMAN) geri dönüp gidenleriniz var ya, yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti. Andolsun, Allah onları yine de affetti. Allah Gafurdur, Halimdir.

05:109 Allah, resulleri bir araya getireceği GÜN (ZAMAN) şöyle der: “Size ne cevap verildi?” Şöyle derler: “Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!”

06:73 Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O’dur. “Ol!” DEDİĞİ GÜN (ZAMAN), hemen oluverir.

09:03 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac GÜNÜ (ZAMANI) bir duyuru var…

16:80…Hayvan derilerinden size, gerek güç GÜNÜNÜZDE (ZAMANINIZDA) gerek konduğunuz GÜNDE (ZAMANDA) rahatça taşıyacağınız evler yaptı…

50:30 O GÜN (ZAMAN) cehenneme: “Doldun mu?” deriz. O ise: “Daha yok mu?” der.

Allah, bize çoğu ayette (7:54, 10:3, 11:7, 25:59, 32:4,50:38, 57:4) gökleri ve yeri 6 günde yarattığını bildiriyor. Bu 6 gün 41:9-12’de açıklanan 6 periyodik aşamadır.

Yevm kelimesinin belirli bir zamanı işaret ettiğinin kanıtı olarak 9:36 ayetini görebiliriz:

09:36 Gökleri ve yeri yarattığı GÜNDEKİ (yevme KHalekas semavati vel erda) yazısına göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir.

Gördüğünüz gibi 7:54, 10:3, 11:7, 25:59, 32:4, 50:38, 57:4 ayetlerinde 6 gün olan yerin yaratılışı bir gün oluyor. Bu, Kur’an’da geçen “yevm” kelimesinin “24 saatlik zaman periyodu” anlamına gelmediğinin açık bir örneğidir.

جمعة (cumuat): toplanma, bir araya gelme; Cuma (günü)

İslam’dan önce Cuma gününe “yevmil arube” denirdi. Yani yukarıdaki sözlükteki son anlam yozlaşmış, sonradan Arapçaya girmiş bir anlamdır. Sözlük anlamıyla toplanma olan cumua kelimesinden Peygamberin rastgele bir gün adı çıkardığı savunulacak bir izah değildir.

YEVMİL CUMUAT: Toplanma zamanı

“İza nudiye lissalati min yevmilcumu’ati” basitçe “söylev için toplanmaya çağrıldığınız zaman” demektir. Bu nedenle Cuma namazı olarak tercüme edilen ayeti biz çevirecek olursak:

62:09 Ey inananlar! (SÖYLEV İÇİN) Toplanma zamanı (gelip) BAĞLANTI/SÖYLEV için çağrıldığınızda, Allah’ı anmaya/Allah’ın Zikri’ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...