Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde
Kalp – Gönül Gönül asla yalan söylemez
Sâlih insanların gönlüne bâzen bir olaydan önce bir endişe bir sıkıntı gelebilir,
kötü bir şeyler hissedebilirler.
""Bunlara vârid vârid nedir, ne demek Arapça, gelen demektir. Kul, irade etme-den, kendi katkısı bulunmadan, eğer kalbine bir mana gelirse, buna vârid denir. Allah'tan gelen vârid'e vârid-i Hak, ilimden (şeriattan) gelen vârid'e de vârid-i ilim denir. Gelen vârid, kulu etki altına alır, onu sevindirir ve hüzünlendirir, o zaman gelen bu vâridler, psikolojik olarak çıkardığı duruma göre, vârid-i hüzn, vârid-i sürür gibi isimler alır. Allah'tan gelen feyz veya ilhama, vârid adı verilir.""denir.
Vârid, kulun kasdı olmaksızın kalbe gelen hâtıralar (havâtır, ilham, feyz) dır.
kötü bir şeyler hissedebilirler.
""Bunlara vârid vârid nedir, ne demek Arapça, gelen demektir. Kul, irade etme-den, kendi katkısı bulunmadan, eğer kalbine bir mana gelirse, buna vârid denir. Allah'tan gelen vârid'e vârid-i Hak, ilimden (şeriattan) gelen vârid'e de vârid-i ilim denir. Gelen vârid, kulu etki altına alır, onu sevindirir ve hüzünlendirir, o zaman gelen bu vâridler, psikolojik olarak çıkardığı duruma göre, vârid-i hüzn, vârid-i sürür gibi isimler alır. Allah'tan gelen feyz veya ilhama, vârid adı verilir.""denir.
Vârid, kulun kasdı olmaksızın kalbe gelen hâtıralar (havâtır, ilham, feyz) dır.
""HAVÂTIR Allahü teâlânın insanın kalbinde meydana getirdiği şeyler olur.
Bunlara hak, doğru havâtır denir.
Bâzan melekler vâsıtasıyla gelir.
Buna ilhâm denir.
Bâzan, şeytan onları insanın kalbine atar, buna vesvese denir.
Bâzan da nefsin kendi kendine çıkardığı şeyler olur ki, buna hevâcis denir.
(Hâdimî) Melek tarafından olan havâtırın doğruluğuna alâmet, dîne uygun olmasıdır.
Dîne uygun olmayan havâtır bâtıldır, bozuktur, denilmiştir.
Şeytan tarafından gelen havâtırın çoğu günahlara dâvet eder.
Bâzan şeytandan gelen havâtır,
tâat ve ibâdet gibi görünürse de yine o gizli bir günâha, isyâna dâvettir.
Bunlar şeytanın gizli tuzaklarındandır.
(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Havâtır ve niyetlerimi önce kitap ve sünnet ile karşılaştırıyorum.
Bu iki âdil şâhide uygun olanları söylüyor ve yapıyorum.
(Ebû Süleymân Dârânî)
Havâtır nefse acı gelirse, hayr olduğu;
Tatlı gelir hemen yapmak isterse şer (kötü) olduğu anlaşılır.
Bunu anlamak için İslâmiyet'e uygun olup olmadığına bakılır.
Anlaşılmazsa, sâlih (günâh işlemeyen) bir âlime sorulur. (M. Hâdimî)""
Bunlara hak, doğru havâtır denir.
Bâzan melekler vâsıtasıyla gelir.
Buna ilhâm denir.
Bâzan, şeytan onları insanın kalbine atar, buna vesvese denir.
Bâzan da nefsin kendi kendine çıkardığı şeyler olur ki, buna hevâcis denir.
(Hâdimî) Melek tarafından olan havâtırın doğruluğuna alâmet, dîne uygun olmasıdır.
Dîne uygun olmayan havâtır bâtıldır, bozuktur, denilmiştir.
Şeytan tarafından gelen havâtırın çoğu günahlara dâvet eder.
Bâzan şeytandan gelen havâtır,
tâat ve ibâdet gibi görünürse de yine o gizli bir günâha, isyâna dâvettir.
Bunlar şeytanın gizli tuzaklarındandır.
(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Havâtır ve niyetlerimi önce kitap ve sünnet ile karşılaştırıyorum.
Bu iki âdil şâhide uygun olanları söylüyor ve yapıyorum.
(Ebû Süleymân Dârânî)
Havâtır nefse acı gelirse, hayr olduğu;
Tatlı gelir hemen yapmak isterse şer (kötü) olduğu anlaşılır.
Bunu anlamak için İslâmiyet'e uygun olup olmadığına bakılır.
Anlaşılmazsa, sâlih (günâh işlemeyen) bir âlime sorulur. (M. Hâdimî)""
Bâzen meleğin bâzen de şeytanın ilkası ile (kalbe bir mânâ getirmesi ile) olur.
Havâtır kalbe ilka olunmak sûretiyle Hak Teâlâ cihetinden gelirse buna hâtır-ı Hak denir.
gonul-asla-yalan-soylemez.
Havâtır kalbe ilka olunmak sûretiyle Hak Teâlâ cihetinden gelirse buna hâtır-ı Hak denir.
gonul-asla-yalan-soylemez.
Mevlânâ sâlih kimsenin o sezişinin Hakk’ın nûruyla olduğu kanâatindedir.
Nefsin doğru, kalbin yalan söylemeyeceğinde tasavvuf büyükleri ittifak etmişlerdir.
Nefsin doğru, kalbin yalan söylemeyeceğinde tasavvuf büyükleri ittifak etmişlerdir.
Şeyhlerden birisi şöyle demiştir,
“Şüphe etme ki, nefsin sana doğruyu, kalbin yalanı söylemez.”
“Şüphe etme ki, nefsin sana doğruyu, kalbin yalanı söylemez.”
Mevlânâ’ya göre insan-ı kâmilin gönlü bir uyarıcıdır.
Nitekim Hz. Yakub’un da diğer oğulları, kardeşleri Hz. Yûsuf’u kendileriyle berâber götürmek istediklerinde gönlüne bir ateş düşmüştü. Bir kötülük sezmişti, gönlünün yanılmadığını da biliyordu. Zîra, gönül sâhibini aldatmaz, hiç yalan söylemez; çünkü onda arş nûrunun parıltısı vardır. İlk önce onlara mâni olmak istediyse de ısrarları karşısında direnmedi ve dediklerini yaptı.
Nitekim Hz. Yakub’un da diğer oğulları, kardeşleri Hz. Yûsuf’u kendileriyle berâber götürmek istediklerinde gönlüne bir ateş düşmüştü. Bir kötülük sezmişti, gönlünün yanılmadığını da biliyordu. Zîra, gönül sâhibini aldatmaz, hiç yalan söylemez; çünkü onda arş nûrunun parıltısı vardır. İlk önce onlara mâni olmak istediyse de ısrarları karşısında direnmedi ve dediklerini yaptı.
Böylelikle Hakk’ın kazâ ve kaderine karşı gelmemiş oldu, Hz. Yûsuf’u onlarla gönderdi. Mevlânâ’da rızâyla mündemiç bir kader anlayışı vardır.
Evvelen ve âhiren, her an Hak bir fiilde olduğundan, kulların yaptıklarının gerçek fâili de kendisidir. Şu halde Hak’tan gelene gönül rızâsıyla teslim olmak en güzel davranıştır.
Hakk’a bağlı bir gönül kaderin hilâfına gitmez.
Hz. Yâkub’un davranışını kendi kader anlayışı çerçevesinde değerlendiren
Mevlânâ gönlü şöyle konuşturur;
“Mâdem ki Allah’ın takdîri böyle, O böyle olmasını istiyor, varsın olsun!”
Beyit:İyi bir insanın gönlüne herhangi bir şey yüzünden bir kötülük gelirse, bu boş yere gelmez!
Beyit: O sezişi, o anlayışı Hakk’ın anlayışı bil; vehim bilme! Müminin gönlündeki nur, o anlayışı levhinden, levh-i mahfûz’dan okumuştur!
Beyit:Güzel huylu Yâkup peygamber de, kardeşleri Yûsuf için izin almak istedikleri zaman
Beyit:Yâkup; “Şunu biliyorum ki; onun benim yanımdan ayrılması gönlümü yakıyor; içime dert, bir mahzunluk getiriyor!
Beyit:Şu gönlüm beni hiç aldatmaz, hiç yalan söylemez!
Çünkü gönülde, arş nûrunun parıltısı var!
Beyit:;Yâkup’un gönlüne gelen şey, bu işteki fesadın, kötülüğün kat’i bir delîli fakat;
kazâ ve kaderden korunması mümkün değildi!
Beyit:İçine belirli şüpheler düştüğü halde, yine de Yûsuf’u gönderdi. Çünkü, kazâ ve kaderden korunması mümkün değildi!
Beyit:Şu kazânın, şu kaderin çeşit çeşit, renk renk işleri, gözbağları var; “Allah ne dilerse o olur.”
Evvelen ve âhiren, her an Hak bir fiilde olduğundan, kulların yaptıklarının gerçek fâili de kendisidir. Şu halde Hak’tan gelene gönül rızâsıyla teslim olmak en güzel davranıştır.
Hakk’a bağlı bir gönül kaderin hilâfına gitmez.
Hz. Yâkub’un davranışını kendi kader anlayışı çerçevesinde değerlendiren
Mevlânâ gönlü şöyle konuşturur;
“Mâdem ki Allah’ın takdîri böyle, O böyle olmasını istiyor, varsın olsun!”
Beyit:İyi bir insanın gönlüne herhangi bir şey yüzünden bir kötülük gelirse, bu boş yere gelmez!
Beyit: O sezişi, o anlayışı Hakk’ın anlayışı bil; vehim bilme! Müminin gönlündeki nur, o anlayışı levhinden, levh-i mahfûz’dan okumuştur!
Beyit:Güzel huylu Yâkup peygamber de, kardeşleri Yûsuf için izin almak istedikleri zaman
Beyit:Yâkup; “Şunu biliyorum ki; onun benim yanımdan ayrılması gönlümü yakıyor; içime dert, bir mahzunluk getiriyor!
Beyit:Şu gönlüm beni hiç aldatmaz, hiç yalan söylemez!
Çünkü gönülde, arş nûrunun parıltısı var!
Beyit:;Yâkup’un gönlüne gelen şey, bu işteki fesadın, kötülüğün kat’i bir delîli fakat;
kazâ ve kaderden korunması mümkün değildi!
Beyit:İçine belirli şüpheler düştüğü halde, yine de Yûsuf’u gönderdi. Çünkü, kazâ ve kaderden korunması mümkün değildi!
Beyit:Şu kazânın, şu kaderin çeşit çeşit, renk renk işleri, gözbağları var; “Allah ne dilerse o olur.”
Beyit: Gönül, kaderin hünerini hem bilir, hem bilmez; mührünü basmak, hükmünü yürütmek için demiri bile mum gibi yumuşatır.
Beyit: Gönül der ki; “Mâdem ki Allah’ın takdîri böyle, O böyle olmasını istiyor, varsın olsun!”
[4] [1] Kuşeyrî, s.220. [2] Kuşeyrî, s.218. [3] Mesnevî, c.III., s.478. [4] Mesnevî, c.III., s.536.