30 Haziran 2018

HASAN BASRI'NİN KADER HAKKINDA HALiFE ABDÜLMELİK B. MERVAN'A MEKTUBU*



HASAN BASRI'NİN KADER HAKKINDA
HALiFE ABDÜLMELİK B.MERVAN'A MEKTUBU

Çevirenler : LÜTFİ DOGAN - YAŞAR KUTLUAY Abdülmelik b. Mervan'ın Hasan Basri'ye mektubu: Emirül Müminın Abdülmelikb. Mervan'dan Hasan Basri'ye: Sana selam olsun, Zatından başka ilah olmayan Tanrıya hamdü sena e,derim. 

Bundan sonra: Daha önce geçen alimlerden hiç birinde duyulmamış bir tarzda kader meselesini izah etmekte olduğun Emirel Müminıne ulaştı; Emirel Müminın, zamanına kadar yaşayan sahabeden hiç birinin bu konuyu senin izah ettiğin gibi anladığını ve hakkında fikir yürüttüğünü bilmiyordu; Halbuki senin salahi halini, dinindeki faziletini, ilme karşı olan anlayış, istek ve titizliğini biliyordu; Bütün bunlardan sonra, Emirel Müminın senden nakledilen bu sözü beğenmedi. 

Bu meseledeki fikrini O'na yaz. Bu iddiada nereye dayanıyorsun? Resulullahı~ ashabından birinin rivayetine mi, yoksa. kendi fikrine mi, yahutta Kur'an'ın tasdik ettiği bir hükme mi? Biz bu mesele hakkında senden önce münakaşa etmiş veya söz söylemiş bir kimse işitmedik, bu husustaki görüşünü Emirel Müminıne bildir ve açıkla. Tanrının selam, rahmet ve iyiliği sana olsun. Hasan Basri'nin -Allah ona rahmet etsin- 

cevabı: Hasan Basri'den Allahın kulu Abdülmelik'e : Ey Emirel Müminın! sana selam olsun ve Allahın rahmeti üzerine olsun. Zatından başka ilah olmayan Allaha hamdü sena ederim. Bundan sonra; Allah, Emirül Mümin:ın'i salaha erdirsin ve onu, taatile amel ve rızasını talep eden, emrettiği şeylere uymakta sürat gösteren veliler LÜTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY dininde keyfi fikirlere yer yoktur.

 Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Ne sizin boş arzularınız, ne de ehli kitabın boş kuruntuları ile (Allahın vadettiği sevap) elde edilemez. 
4/1 22" Hcl' kim bir fenalık yaparsa onun cezasını bulur. 
Allahın kitabından delil getiremiyen her söz muhakkak ki sapıklıktır. 

Allahu Teala, "Gerçek söylüyorsanız, haydi davanıza isbat getirin. 2/III ve 28/75" yani hevave hevesinizle uydurduğunuz ve bana nisbet ettiğiniz hususlarda delil gösteriniz ve "Onlar, o zaman hakkın Allaha ait olduğunu bilip anlar ve uydurdukları putlar da onlardan ayrılıp nihan olurlar. 28/75" demektedir. 

Ey Emirel Müminin! Allahın hükmünü ve kazasını bilmeyenIerin boş lafını bırak da kitabın sana söylediğine kulak ver: Allah bir kavme ihsan ettiği nimeti onlar kendileri değiştirmedikçe üzerlerinden eksik etmiyeceğini söylemektedir. 
O halde nimetin başı Allahu Tealadan ve bu nimetin değiştirilmesi onlara emrettiği şeylere muhalefetlerinden dolayı kullardandır. 

Allahın, "Allahın nimetini küfre çevirip değiştirenleri ve kavimlerini cehennem olan helak yurduna sokanları görmüyor musun? 14/27-28" ayetinde buyurduğu gibi, nimet Allahtandır, onu tebdil etmek de kullardandİr. Çünkü onlar Allahın emrettiklerini terkedip nehyettiklerini işlediler. Allah, "Kötülüğün gizlisine de aşikarına da yaklaşmayın diyor. 

Allahın nehyettiği kendinden değildir; zira O, hoş görmediğine razı olmaz ve razı olduğuna da hoşnutsuzluk göstermez. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır: "Küfrederseniz, şüphe yok ki Hak Teala sizden müstağnidir. (Her ihtiyacını fevkindedir), kullarının küfretmesine razı olmaz, şükrederseniz (sizin şükredici olmanızdan) hoşnut olur.

Küfür Allahın kaza ve kaderinden olsaydı, Allah da yaptığından (küfürden) hoşnut olurdu. AllahuTeala kaza ettiği bir şeyden sonradan hoşnutsuzluk duymaz. Eziyet ve zulüm, Allahın kazasından değildir. Onun kazası, maruf'u, adl'i, ihsan'ı ve akrabalara yardımı emir, fuhuş, fenalık ve azgınlığı nehyetmektir. 

Allah şöyle buyuruyor; "Tanrın irade buyurdu ki, Ondan başkasına tapmayın, ana ve babanıza iyilik edin." Ey Emirel Müminin! işte Allahın Kitabı konuşuyor, Allahtan daha güzel kim söyleyebilir? "Her şeyi bir ölçüye göre yapan, sonra ona (hedefini) gösteren ..." buyurmuş, bu ayette her şeyi bir ölçüye göre yapıp sonra onu sapıtır dememiştir. 

Allah kullarına yol göstermiştir. Onların dinlerinde ve işlerinde şüphe içinde bırakmamıştır. Hatta Allah hidayetin verilmesini kendinden, yanılmanın peygamberinden olduğuna hükmediyor. Ve diyor ki: "De ki (Peygambere hitaben), ben yanılırsam yanılmamın vebali bana aittir. 

Doğru yola gidersem bu da Tanrımın bana olan vahyi sayesindedir." Peygamber yanıldığı vakit yamlmanın vebalinin kendinden .olmasını sen (Emirel. Müminin) kabul edip; yanlışlığın bizden olabileceğini kabul etmez misin? Allahu Teala "yolu göstermek bize düşer. " buyuruyor, yanıItmak bize düşer, demiyor. 

Allahın Kitabına hakkını ver, sakın Onu tahrif ve olmıyacak şekilde ve olmıyacak şekilde tevil etme, Allah bir şeyi kullarına açıkça nehyettikten sonra, cahil gafillerin dedikleri gibi, onların gizlice yapmalarına muktedir kılmaz. 

Böyle olmuş olsaydı, "Dilediğinizi işleyin. " yerine, "Üzerinize takdir ettiklerini işleyin" der, "Dileyen insansın, dileyen (inkar etsin) kafir olsun." demeyip, bunun yerine "İstediğim kimse iman etsin, istediğim kimse de kafir olsun" derdi. 

Allah buyuruyor ki. "Allahın emri olup bitmiş katı bir fermandır." Onun emri kaderi, kaderi de meridir. O, fuhşu ve fena olan şeyleri emretmez, etmretmiş olduğunu iddia eden bir takım insanları Allah şu sözü ]e ayıplıyor: "Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman, "babalarımızı bu hal üzre bulduk, Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Hak Teala hayazsızlığı asla emretmez, siz bilmediğinizi mi Allaha isnat ediyorsunuz?". Allahın kitabı karanlıkta nur ve ölüm vaktinde de hayattır. 

Allah kullarına kitap HASAN BASRİ'NİN HALİFE ABDÜLMELİ'KE MEKTUBU ve Peygamberlerinden başka bir hüccet vermemiştir, "
Ta ki helak olacak olan kimse bile bile helak olsun, diri kalacak olan da bilerek diri kalsın." buyuruyor. Ey Emirel Müminın! AllahuTealanın "İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak isteyenler" sözü üzerinde düşün. Muhakkak ki Allah iyilik, yapıp ileri geçenlere cenneti hak etmeleri, fenalık yapıp geri kalanlara da cehennemi hak etmeleri için kudret vermiştir. 

Eğer hakikat batıl itikat sahiplerinin iddia ettikleri gibi olsaydı, ne ileri gidebilmeleri ne de geri kalmaları mümkün olurdu. Ne ileri giden yaptığı işten dolayı övülür ve ne de geri kalan azarlanırdI. Böylece iddialarına göre, bu (kudret) onlardan da değildir, onlara verilmiş de değildir. Onların işlemiş oldukları bir şeyolduğuna göre de Allah bu konuda söz söylemiş ve cezalarının, yaptıklarının karşılığı olarak onlara yazıldığını şöyle .ifade etmiştir: "Bunlar işlediklerinin karşılığıdır." 

Ey Emirel Müminın! insanlar Allahın Kitabına itiraz ederek onu tahrif ettiler. Allahın sözlerinin bazısı, diğer bazılarına yalanlamaz, O ancak bazısı bazısına benzeyen beliğ şekilde söylenmiş bir Kitaptır. Onun ayetleri birbirine zıt değildir. Zira O (kitap) "Her işi çeviren, her mahluk tarafından övülen Allahın vahyidir. 

Sonra, ey Emiral Müminın! Allahın, "Ruha ve ruhun kemaline (dikkat et), ona hak yoldan uzak kalmamayı, kötülükten sakınmayı ilham ile öğretti. " sözünü düşün. Allah, Adem oğlunun tabiatına ilhamla iyiliği kötülükten ayırma (kudretini) vermiştir. Sonra Allahu Teala diyor ki: "Kim öz canını tertemiz tutarsa felah bulur, kim öz canını kirletirse hüsrana ağrar." Eğer onun öz canın kirleten Allah olsaydı hüsrana uğramaması gerekirdi. 

Ey Emirel Müminın! Allahın, "Onlar yine, Tanrımız, diyecekler, kim bizim bu hale uğramamıza sebeb oldu ise, onun ateş içindeki azabını kat kat arttır." ayetini düşün. Onların o hale uğramasına sebep olan Allah olsaydı. Fakat Allah onların bu hale uğramasına ve sapıtmalarına kimin sebep olduğunu söylüyor ve diyor ki: "Onlar, Tanrımız, diyecekler, biz büyüklerimize, ileri gelenlerimize uyduk, onlar da bizi (sapıttılar) yolumuzu şaşırttılar". O "büyükler" ve "ileri gelenler" onların küfre sapmalarına ve yollarını şaşırmalarına sebep olmuşlardır.

Ey Emirel Müminın! Allahın "kafir olanlar: Tanrımız! Cinden, insandan, bizi baştan çıkarıp sapıklığa götürenleri bize göster ayaklarımızın altına alalım ki aşağılarda bulunanlardan olsunla, diyecekler" sözünü düşün. Yine Allah "biz insana yolu gösterdik, o da şükredici olur veya nankörlük eder." ayetinde şöyle söylüyor: Biz kula. doğru yolu gösterdik, ya şükreder, onu mükafatlandırırız, yahut da küfreder, küfrüne karşılık olarak cezalandırırız. " 

Kim şükrederse kendi öz canı için şükretmiş olur, kim küfrederse bilsin ki Hak Teala müstağnidir (şükre muhtaç olmadığı halde) hamdü senaya layık olan O'dur. Yine Allahu azze ve celle, "Zaten Firavun kavmini saptırmış ve doğru yola götürmemişti " diyor. 

Ey Emirel Müminın! Allalun dediği gibi sen dede ki, "kavmini sapıtan Firavundur" . Allahın sözüne muhalefet etm~, Allahın nefsi için' razı olduğundan başkasnil Allaha isnat etme. O şöyle söylemiştir: "Yolu göstermek bize düşer, sonraki hayat da, önceki hayat da bizimdir." O halde yolu göstermek Allahtan, sapıtma kullardandır. 

Ey Emirel Müminın! Allahın şu sözünü düşün: "Bizi ancak günahkarlar saptırmışlardır" ve "Samiri onları baştan çıkardı" ve "Şeytan insana apaşikar bir düşmandır " "Semud'a gelince, onlara dosdoğru yolu göstermeştik, fakat körlüğü hidayete tercih ettiler, onları işleyip kazandıkları yüzünden kör edici [*] Burası metinde eksiktir, cümle tamamlanmıyar. 

LÜTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY azabın yıldırımı tuttu". Yol gösterme işi Allahtan başlamış ve onların körlüğü hak kazanmaları. heva ve heveslerine uymalariyle olmuştur. 

Ey Emirel Müminın! mektubum ve sözüm sana uzun gelmesin, çünkü mektubumda, zulmü Allaha nisbet edip, kendilerini bundan uzak tutanlara karşı açık deliller vardır. Rabbına ası olduğu zaman "Tanrımız! kendi nefsimize zulmettik, sen bizi yargılagamayı esirgersen, muhakkak ki ziyan edenlerden oluruz." dediğinden dolayı kendisine uyulması en doğru olan babımız Ademi misal gösteriyorum. Adem Rabbına "bu başıma gelen senin kaza ve kaderindir" dememişti. Yine Musa da bir adam öldürünce: "Bu iş şeytan işidir, dedi, şeytan apaşikar ve baştan çıkarıcı bir düşmandır. 

Musa, "Ulu Tanrım, dedi. Ben öz nefsimi ziyana uğrattım beni affet (Hak Teala da) onu affetti" buyurmuştur. Musa, bu iş şeytandandır, cahil ise, bu Rahman'ın işidir, der. Allahın bize kitabında kıssasını anlattıklan kimselerin hepsi bunu kabul etmişlerdir. Allah şöyle buyurmuştur: "(Kabil dinlemiyerek) nefsine uydu ve nefsi ona kardeşini öldürmeyi kolaylaştırdı, o. da kar deşiniöldürdü ve hüsrana uğrayanlardan oldu" İnsanlar arasında "Sen zalimsin, kötülüklerin sebebi sensin" sözünü kabul edecek kimse yoktur. Hoşlanmadıklarını Allaha, hoşlandıklarını kendi nefislerine nisbet ederler. "Kalplerinde eğrilik bulunup (başkalarını) saptırmak maksadiyla müteşabih ayetlere tabi olan" kavim, bu işte ancak helak olmuştur. 

Bunları münakaşa ederler ve Allahu Teala :"Allah istediğini saptırır, istediğini de doğru yola götürür. " demiştir, derler. Fakat ayetin öncesine ve sonuna bakmazlar. Ayetlerin öncesinin ve sonunun delalet ettiği manayı düşünseler, dalalete düşmezler. Allah şöyle buyurmuştur: "Hak Teala iman edenleri bu dünya hayatında da, ahirette de sağlam sözlerle temkinleştirir. 

Zalimleri sapıklıkta bırakır ve Allah dilediğini yapar". Yani, iman edenleri imanlarıyla ve iyilikleriyle yollarında temkinli kılar, zalimleri de Allahı inkar ve Ona düşmanlıkları ile saptırır, işte Allahın iradesi budur. Allah şöyle buyurmuştur: "Vaktaki onlar döndüler, Allah da onların kalplerini döndürdü". O halde onlar dönünce, Allah onların kalplerini döndürmüştür. Yine Allah şöyle buyuruyor: Bir çoklarını dalalette bırakır, bir çoklarına da hidayet nasib eder. Dalalette kalanlar ancak fasıklardır. Bu fasıklar, Allah ile müebbed bir surette akdolunan misakı bozarlar. Allahın bitişmesini emrettiği şeyi parçalarlar, yer yüzünde fesat çıkarırlar. İşte asıl öz canlarına zarar verenler bunlardır.". 

Yine Allahın "azap. hükmünü giyecek olan kimseyi ateşten kurtarmak senin elinde midir? " sözlerinde münazaaederler. Allah şu sözü ile de kimin azaba layık olduğunu mahlukatına beyan ediyor: "Böylece kafir olanların cehennemlik oldukları hakkındaki söz ve hüküm yerini buldu. ". O halde onların cehennemlik oldukları hakkındaki söz ancak fıskı işlemelerinden sonradır. Allahın şu sözü de üzerinde münakaşa edilenlerdendir: "Hiçbir kimse Allahın izni olmaksızın iman getiremez" Buradaki izin kelimesi, serbest bırakma manasınadır. O halde Allah herkesi iman karşısında serbest bırakmış ve iman edebilmeye muktedir kılmıştır. 

Allah diyor ki: "Gönderdiğimiz. her peygamberi ona Allahın izniyle itaat olunsun diye göndeririz". O halde Allahtan itaat edilmesi için bir peygamber gönderip sonra onunla, halkı ve taatı arasına girmek istemez. Bu Allahın sıfat ,adalet ve hikmetinden ne kadar uzaktır. " ...İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak isteyenler" ayeti ile "İçinizden isteyen doğru yola gider, bütün alemlerin Tanrısı olan Allah bir şeyi dilemeden siz onu dileyemezsiniz." ayeti üzerinde münazaa vardır. 

Allah doğru söylemiştir. O hayır dilediği zaman bizim için diler. Mesela, biz dilemeden bizim için dilemiş olduğu hayırlardan birisi bizi iyiliğe yöneltip onu bize göstermesidir. 

HASAN BASRİ'NİN HALİFE ABDÜLMELİK'E MEKTUBU 
 Şöyle buyuruyor: "Allah size kolaylık ister, zorluk değiL.", "Allah size herşeyi belli etmeyi, sizi sizden evvelkilerin yollarına iletmeyi, tevbenizi kabul etmeyi ister. Allah her şeyi bilir ve iyi düşünür. Hakteala sizin tevbelerinizi kabul etmeyi ister.".

Allah bizim tevbe etmemizi isteyip, sonra ondan bjzi menetmez ve menetmemiştir. Gayrı meşru çocukları ve bu gibilerini yaratmış olduğundan dolayı, Ona itiraz ederler. Allah zani'ye çocuktan dolayı değil, emrine karşı gelmiş olmasından dolayı azap eder. 
Bu karşı gelme çocuktan ayrı bir şeyolan zina işidir. 

Meşru olmıyan yere nutfeyi koyan zani, kendisinin olmıyan yere tohum eken çiftçi gibidir. İstediğini yetiştirir istemediğini yetiştirmez. Allahın şu sözü üzerinde de çekişiyorlar : "Yeryüzünde veya kendi öz canınızda uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki yaratılmadan evvel Kitapta bulunmasın."

Bunu kendi görüşleriyle küfür ve iman, taat ve masıyetle tevil ediyorlar. Halbuki bu böyle değildir. Bu musibetler ancak mallarda, nefislerde ve yapılan işlerin neticelerindedir. Allah. bize böylece bildirmiştir. Bu dünyanın metaile şımarık kimselerin yaptıkları gibi sevinmememiz ve ele geçiremediğimiz şeylere müteessir olmamamız için bizi zenginlik ve fakirliğe, zorluk ve kolaylığa müptela kılmıştır. Sonra bize sabredenleri beyanla diyor ki: " 

Fakat sen sabredenleri müjdele, onlar ki bir musibete uğradıkları zaman 'biz Allahınız ve Allaha dönücüyüz' derler. Bunlar onlardır ki tanrıları tarafından yarlıganırlar, bağışlanırlar. Doğru yol üzerinde olanlar da onlardır.". Eğer bu iman ve küfürde olmuş olsaydı, Allah, "Ta ki elinizden çıkana tasalanmayınız ve Allahın size verdiği ile sevinip şımarmayınız " buyurmaz, bilakis "ta ki imanınız ı kaybettiğinize tasalanmayınız ve (Allahın) size ondan verdiği ile sevinip şımarmayasınız" derdi. O halde insan dininden çıkan şeye müteessir olmaz da neye olur? Allahu Teala buyuruyor ki: "De ki: Allahın inayeti ile, rahmeti ile ve yalnız bunlarla sevinsinler, bu onların bütün toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır." Uyanık olan kimseler için hakikat açıktır, lakin birçokları bunu farketmezler. 

Ey Emirel Müminin! Allah bir kulu kör edip sonra "gör, yoksa sana azabederim" veya sağır edip sonra "işit, yoksa sana azap ederim" yahut dilsiz edip "konuş, yoksa sana azap ederim" demiyecek kadar insaflı ve adildir. 
Ey Emirel Müminin! bu akıl sahipleri için gizlenmiyecek bir hakikattır. Allahın, "onların (insanların) bir kısmı bedbaht, bir kısmı da bahtiyar olacaktır." sözünde münazaa ve bu ayeti şöyle tevil ettiler: Allah Teala kullarını annelerinin karnında bedbaht ve bahtiyar olarak yaratmıştır. 

Bedbaht yarattığının bahtiyarlığa ve bahtiyar yarattığının da bedbahtlığa çevrilmesine imkan yoktur. Eğer hakikat tevil ettikleri gibi olmuş olsaydı, Allahın, kitap ve peygamberlerinin bir manası kalmadığı gibi, peygamberlerin onları takvaya davetleri ve salaha teşviklerinin de fayda ve manası kalmazdı. 

Gerçekte bu ayetin tevili onların iddia ettikleri gibi değildir. Allah şöyle buyurmuştur: "O gün (ahiret günü) bütün insanlarin bir araya toplanacakları bir gündür. O gün ana baba günüdür. " sonra şöyle devam ediyor: "Allahın emri yerine geldiği gün hiç kimse, O'nun izni olmaksızın bir söz söyleyemez. Ö gün, onların (inasanların) bir kısmı bedb ahi:, bir kısmı bahtiyar olacaktır.". O günün bahtiyarı, bugün Allahın emrine uyup o şekilde amel eden ve o günün bedbahtı, Allahın dinini istihfaf ederek emirlerini hiçe sayan kimsedir. 

Ey Emirel Müminin! bil ki, Allahın emir kitap ve adaletine muhalefet edenkr. dinlerinde çok ifrata gitmiş olanlar ve cehaletlerinden dolayı her şeyi kadere yüklemiş olanlardır. Dünya işinde ise, bununla yetinmeyip bu gibi işlerde azimli ve tedbirli davranırlar. Bu, hakikatin ağır, batılın hafif olmasından ileri gelmektedir . 

Onlardan birine, dine ait bir emir verecek olsan: "Kalemler kurumuş (iş işten geçmiştir) ve alınlara "bahtiyar" veya "bedbalıt" yazılmıştır, cevabını verir. Birisine "dünya yolunda nefsini yorma, sıcak veya soğukta kendini işe koşma ve canını yolculukta tehlikelere atma, nasılolsa rızkın hazırlanmıştır" desen kabul etmez. 

Yine "koyunlarının başına çoban bırakma, kurtların yiyeceği ve hırsızların çalacakları, ölecek ve kaybolacak. olanlar takdir edilmiştir, sen onları korumaya muktedir olamazsın; Allahın muhafaza edilmesini takdir ettiğ"ihiçbir şey zayi olmaz" desen kabul etmez. Yine, "atını ve deveni kaçacak diye iple bağlama, ne takdir edilmişse o olur, bağlasanda bir bağlamasan da" desen kabul etmez. 

Yine, "sakın dükkanını ve evinin kapısını -malının ve eşyanın kaybolmasından korkarak- kapama, zira senin kapıyı kapaman, Allahın takdirini değiştirmez" desen, bunu da kabul etmez. Dünyaya ait herhangi bir, işinde, bütün ihtiyat tedbirlerini alarak sağlamlaştırmaksızın hareket etmez. Eğer böyle yapmamasını söylersen bilgisizliğini ileri sürer, sonra da söyleneni kabul etmez. Bütün bunlara rağmen din meselelerini kadere terkeder. Bunlar hakkın ağır, batılın hafif olmasından ileri gelir. 

Allahın şu sözünde münazaa ederler: "Allah dileseydi, hepsini hidayet üzere toplardı, öyleyse sakın cahillerden olma ". Bu müşriklerin müslüman olmamalarından dolayı müteessir olduğu için Allahu Tealanın peygamberine ettiği sitemdir. Bir ayetinde de buyuruyor ki: "Sen onların bu söze (Kuran'a) inanmayıp; yanından çıkıp gitmeleri yüzünden üzüle üzüle kendini öldürecek misin?". Allahu TeaIa bu ayetinde Peygamberine kudretinden. haber veriyor ve Allah onları itaate icbar etseydi, muhakkak ki buna gücü yeterdi. Bu O'nu aciz kılmazdı. Fakat O, herkesi kendi ameline göre mükafatlandırınak için onların bu şekilde hareket etmelerini irade etti. Buyuruyor ki: "Tanrın dileseydi yeryüzündeki (insanların) hepsi de toptan iman ederlerdi. Öyleyse sen, ne için insanları mümin olsunlar diye zorlamak istiyorsun". Allahın şu sözü de münazaa ettiklerindendir: "Biz cehennem için İnsan ve Cin'den (öyle kimseler) yarattık ki kalpleri vardır, ,bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır, onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar dört ayaklı hayvan gibidirler. Belki daha da sersemdirler. Gafil olanlar bunlardır". Bu ayeti şöyle tevil ettiler: Allah yaratma işine başladığı vakit bazı kimseleri cehennemlik kıldı. Bunlar Allahın istediği taati yerine, getirmeğe muktedir değillerdirler. Diğer bazı kimseleri de cennetlik yaratmıştır. Bunlar da Allah'ın istemediği masiyeti işlemekten acizdirler. 

Nitekim (Allah) kısayı uzamaya kudreti ve siyahı da beyazlanmaya kab iliyeti olmaksızın yaratmıştır. Cehennemlik olanları mümin olmaları için azaba duçar etmiştir. Böylece Allahı en çirkin sıfatlarla tavsif ettiler. Halbuki Allah şu sözü ile onların kötü işleri ve şüphelerinden dolayı cehenneme gideceklerini bildiriyor: "Kalpleri vardır, bu kalplerle idrak etmezler; gözleri vardır, onlarla görmezler "
Nitekim Allah şu ayetinde şöyle demişti: "Firavun hanedanı, sonradan kendine düşman kesilecek ve onların üzülmelerine sebep olacak olan Musa'yı aldılar". Halbuki onlar Musa'yı kendilerini neşelendirmesi için almışlardı. Yine Allah: "Onlara mühlet vermemiz günahlarını arttırmaları içindir". ayetiyle Allah onların ibadeti terketmeleriyle günahlarının çoğaldığını bildiriyor. Allah arapların aşina oldukları dille konuşuyor. Mesela, bir Arap şairi şöyle söylemiştir: 

Zamanın harap etmesi ifin bina yapılması gibi, Anneler de yavrularını ölüm ifin beslerler. * Metinde bu cümle Jlot:JI••.•.•.~rr.l" .;L.IJ..ö:lşeklinde yazılmıştır. Doğrusunun Jı.~\ ili ~.;ıIJ.ijj olması gerektir. 

HASAN BASRI'NİN HALİFE ABDÜLMEUk'E MEKTUBU •  Burada şair, çocukların sonunun ölüm, binaların sonunun da harabiyet olduğunu bildiriyor. Halbuki yavrular, ölüm için değil, beka için beslenirler; meskenler de harap olmaları için değil, mamur kalmaları için yapılırlar. 

Ey Emirel Müminın! Kuran da arapça bir kitaptır ve Allah onu Araplara kendilerin:n bildikleri dille indirerek, onlara alışık oldukları bir dille hitap etmiştir. Allahın ilmi konusunda da münakaşa ederek, "Bir kavmin küfrÜnü Allah bilir, bunlar iman edemezler. Zira. mani olan Allahın ilmidir" derler. O halde onların iddiaları şöyle oluyor: Allah kullarına kaldıramıyacakları ve terkedemiyecekleri şeyleri yüklüyor. Allah şu ayetle onları yalanlar: "Allah bir kimseye gücünün yetmiyeceğini yüklemez". Ancak onların küfür ihtiyar etmelerinin kendi heva ve hevesleri ile olduğunu bilir. Onlar bu bilgiyi Allahın, dışına çıkamıyacakları renk, suret, uzunluk ve kısalık gibi alacakları şekili bilmesine benzetirler. Hakikat dedikleri gibi değildir. 

Zira uzunluk, kısalık, suret ve renkler Allahın fiilleridir. Bunlarda onların seçmek ve deiiştirmek kudretIeri yoktur. Allah onların küfrü kendi hevalarına uymakla ihtiyar ettiklerini bilir. İman ve adalet hususunda onları tecrübe etmek gayesile, kendilerine verdiği kudretle bunu yapmağa muktedirdirler. Yine Allah, onların istemediklerini bırakacaklarını bilir. Nitekim Hızır'ın kusurlandırdıgı gemi de böyledir. Eğer bugemi sağlam olarak kıralın yanına uğrasaydı, onu gasbedeceğini ve Hızır onu kusurlandırınca almıyacağını; yine Hızır'ın öldürdüğü çocuğun, yaşadığı takdirde, ebeveynine küfür ve azgınlıkla yildıracağını; 'öldürürse, ebeveyninin küfür 've azgınlığından kurtulacağını; yine Hızır'ın tamir ettiği duvar; duvar tamir edilmemiş olsa, altındaki hazinenin kayholacağını, yapıldığı takdirde ise duvarın altındaki hazinenin kalıp iki çocuğun yetişerek Allahın fazlı keremiyle hazinelerini çıkaracaklarını bilir. 

Sonra Musa'ya (Hızır) şöyle der: "Ben bunları kendi reyimle yapmadım 18/83" zira bunu, bana Allah öğretti. Nitekim Allah da şöyle buyurmuştur: "Ona kendimizden ilim öğrettik". ResuluHalı (S. A)ı. yol uzun ve meşakkatli olduğu için terkeden münafıkların durumunu bilir. "Kazanç kolay yol yakın olsaydı, arkasından gideceklerini bilir. Fakat mesafe onlara uzak geldi. Onlar Allah namın~ 'yemin edecekler: 'gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık' diyecekler. Bunlar kendi öz canlarını helak ediyorlar. Allah onların yalancı olduklarını bilir  Zira onlar isteselerdi sefere iştirak edebilirlerdi. . Allahın 'şu ayetleri üzerinde de ihtilM ederler: "(Ey insan) sana gelenher iyilik Allahtandır. 

Sana gelen her fenalık ise kendindendir ". "Deki : Hepsi de Allahtandır. Fakat bu adamlara ne oluyor kendilerine anlatılanı anlamağa yanaşmıyorlar". Bunu kendilerine göre taat ve masiyetle tefsir.ediyorlar ve küfür, fısk, isyan, zulüm) cevr, bühtan ve bütün kötülüklerin Allahtan geldiğini iddia ediyorlar. Hakikat böyle değildir. Fakat münafıklar, Allah kendilerine geçim ve sağlık hususunda bir lutufta bulunursa 'bu Allahtandır' ve geçim darlığı, hastalık, çoraklık, kıtlık ve kısırlıkgibi hoşlanmadıkları bir şeye Allah onları duçar ederse 'bu Hz. Muhammed (A. S.) dendır' derler. Allah "De ki: Hepsi Allahtandır" diyor. 

Yani hepsini Allah yapıyor. Nuh kıssasındaki Allahın şu sözü üzerinde münakaşa ederler: "Hak Teala sizin hel:1kiniziistese, benim size öğüt vermem, hayırhahlıkta bulunmam size hiçbir fayda vermez. Tanrınız Odur. Dönüşünüz Onadır". Bunu bilgisizliklerinden şöyle tevil ediyorlar: Nuh (A. S.) kavmi arasında 950 sene kaldı, Allah yoluna davet edip nasihatta bulundu. Halbuki O, kavminin kendine icabeti ve nasihatlerini kabul 1 Tebük seferinden kaçan munafıkları kastediyor.

etmesının kendilerine bir faydası dokunacak mı dokunmıyacak mı bilmediği gibi, Allah onlara bu nasihatleri kabul ettirecek mi, ettirmiyecek mi, onu da bilmiyordu. Hakikat onların tevil ettikleri gibi değildir. Nuh, kavmi usanıncaya kadar onlarla niünakaşa etti. Sonunda Ona şöyle dediler: 

"Ey Nuh! Bizimle çok uğraştın, çekişin (artık yeter, davanda) gerçek isen, haydi bizi ne ile tehdit ediyorsan onu getir, Nuh onlara dedi ki: 'Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir ve siz ondan kaçıp kurtulamazsınız. Yani getirdiği vakit azabından kurtulamaz ve ondan korunamazsınız. Size azabın hululünde "size nasihat etmek 'istesem" o vakit "nasihat lerim fayda vermez ". 

Nuh (A. S.) azab inip de onlar tarafından görüldükten sonniki imanın 'onlara bir fayda vermiyeceğini biliyordu. Allah şu sözüle helak ettiği milletleri beyan ediyor: "Onların, ceza ve azabımızı görünce, böylece iman etmeleri onlara bir fayda vermedi. Allahın kulları arasında ötedenberi kanunu, hükmü budur. Kafirler işte o zaman ziyana uğrayacaklardır". 

Bu Allahın sünnetidir. Azab müşahede edildiği vakit artık tevbeyi kabul etmez. Allahın şu sözüne gelince: "Hak Teala, sizin sapmanızı istese benim size öğüt vermem, hayırhahlıkta bulunmam bir fayda vermez. Tanrınız Odur, dönüşünüz Onadır". Esasında sapmak manasına 'olan gaydan munid Allahın şu sözünde olduğu gibi azabıdır: "Onlardan sonra (öyle) nesiller geldi ki namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bunlar azgınlıklarının karşılığında elim azaba (gay) tutulacaklardırAraplar, filanca bugün gayb'e . .(azaba) atıldı" derler, bu "filancayı emir şiddetle dövdü, yahut, büyük bir cezaya .çarptırdı" demektir. . 

Allahın şu sözü de üzerinde münakaşa ettiklerindendir: "Hak Teala her kimi doğru yola iletmek isterse, onun gönlünü İslamiyeti (kabul için) açar. Her kimi sapıklıkta bırakmak dilerse, onun gönlünü darlaştırır, sıkıştırır ve bu adam zorla göğe çıkıyormuş gibi olur. Hak Teala böylece, iman etmeyenleri belaya ve horluğa uğratır Bu ayeti bilgisizlikleri yüzünden şöyle tevil ettiler: Allahu Teala salih amel işlemeden, bazı kullarının gönüllerini İslamiyete açmış, . bazı kullarının da küfür, fısk ve sapıklığı olmadıkları halde gönüllerini darlaştırmış, ve sıkıştırmıştır. Halbuki bu kimseletin Allahın kendilerini mükellef kıldığı taatı yapmaları imkanı olabilirdi., Banlar ebediyen cehennemde kalacaklardır. Ey Emirel Müminın! hakikat cahillerin iddia, ettikleri gibi değildir. Rabbımız kullarına bunları yapmıyacak. 

Çünkü O rahim, adil ve kerimdir. O buyuruyor ki: "Allah birkimseye gücünün yetmiyeceğini yüklemez. Her kesin kazandığı iyilik kendine, işlediği fenalık yine kendinedir". İnsanlar ve cinler Allaha ibadet etmeleri için yaratılmışlardır. Allah onlara teklif ettiği ibadetlerin birkaç katını yapabilecek kudrette işitmek, görmek ve sezrnek kabiliyeti vermiştir., Eğer emredilenleri yapıp, nehyedilenleri yapmamaya kudreti varsa; Allah, emredilenleri yapan kimsenin, taatlerinin karşılığı olarak bu dünyada gönlünü İslamiyete açar, iyiişleri kolay kılar, küfür, fısk ve isyanı zor1uyuruyorki "Allaha karşı yalan uydurmayın 20/61", ve "Öksüzün' malına sinni rüşde varıncaya kadar en güzel bir tarzdan başka bir surette. yaklaşmayın  ve", "

Zinaya yaklaşmayın", "Allahın öldürülmesini haran İçin kıldığı hiçbir canı öldürmeyin, meğer ki hak ile ola ", "Ayetlerimi hasis bir menfaat mukabilinde vermeyin ". Cahiller Kuranı Kerimdeki bunlara benzer bütün ayetlerden, Allah kaza ve kaderinden kullarını nehyetti manasını çıkarıyorlar.

Yine "Allah peygamberine helal kıldığı bir şeyi haram kıldıktan sonra kazasile amel etmesinden dolayı onu azarlamıştır" diyorlar, Allah şöyle buyurmuştur: "Ey Peygamber! Allahın sana helal ettiği şeyleri nefsine niçin haram ediyorsun". 

Cahiller diyorlar ki, "Allah Peygamberine bir kaza ediyor, sonra ona izin veriyor, sonra da yaptığı işten dolayı onu azarlıyor". Allah buyuruyor ki: "Allah seni affetsin... niye onlara izin verdin". Her. nebi hata işlediği takdirde bunu Rabbına değil, kendi nefsine nisbet eder. 

Allahın konuşturduğu Hüdhüd diyor ki: "Kendisini de, kavmini de AIlahı bırakıp güneşe secde eder gördüm. 
Şeytan onların işlediklerini gözlerine boyamış, onları doğru yoldan alıkoymuş". Bu şekilde Kur'anı Kerimde pek çok ayetler vardır. 

Ey Emirel Müminın! işte cevaplandırılmasını "istediğin sualleri. böylece izah ve beyan ettim. Bu mektup üzerinde dur, iyi düşün, zira "O kalplere şifadır. Risale tamam oldu . . ..

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...