HASAN BASRI'NİN KADER HAKKINDA
HALiFE ABDÜLMELİK B.MERVAN'A MEKTUBU
Çevirenler :
LÜTFİ DOGAN - YAŞAR KUTLUAY
Abdülmelik b. Mervan'ın Hasan Basri'ye mektubu:
Emirül Müminın Abdülmelikb. Mervan'dan Hasan Basri'ye: Sana selam olsun,
Zatından başka ilah olmayan Tanrıya hamdü sena e,derim.
Bundan sonra: Daha
önce geçen alimlerden hiç birinde duyulmamış bir tarzda kader meselesini izah etmekte
olduğun Emirel Müminıne ulaştı; Emirel Müminın, zamanına kadar yaşayan
sahabeden hiç birinin bu konuyu senin izah ettiğin gibi anladığını ve hakkında fikir
yürüttüğünü bilmiyordu; Halbuki senin salahi halini, dinindeki faziletini, ilme karşı
olan anlayış, istek ve titizliğini biliyordu; Bütün bunlardan sonra, Emirel Müminın
senden nakledilen bu sözü beğenmedi.
Bu meseledeki fikrini O'na yaz. Bu iddiada
nereye dayanıyorsun? Resulullahı~ ashabından birinin rivayetine mi, yoksa. kendi
fikrine mi, yahutta Kur'an'ın tasdik ettiği bir hükme mi? Biz bu mesele hakkında
senden önce münakaşa etmiş veya söz söylemiş bir kimse işitmedik, bu husustaki
görüşünü Emirel Müminıne bildir ve açıkla. Tanrının selam, rahmet ve iyiliği sana
olsun.
Hasan Basri'nin -Allah ona rahmet etsin-
cevabı:
Hasan Basri'den Allahın kulu Abdülmelik'e :
Ey Emirel Müminın! sana selam olsun ve Allahın rahmeti üzerine olsun. Zatından
başka ilah olmayan Allaha hamdü sena ederim. Bundan sonra; Allah, Emirül
Mümin:ın'i salaha erdirsin ve onu, taatile amel ve rızasını talep eden, emrettiği şeylere
uymakta sürat gösteren veliler
LÜTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY
dininde keyfi fikirlere yer yoktur.
Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Ne sizin boş arzularınız,
ne de ehli kitabın boş kuruntuları ile (Allahın vadettiği sevap) elde edilemez.
4/1
22" Hcl' kim bir fenalık yaparsa onun cezasını bulur.
Allahın kitabından delil
getiremiyen her söz muhakkak ki sapıklıktır.
Allahu Teala, "Gerçek söylüyorsanız,
haydi davanıza isbat getirin. 2/III ve 28/75" yani hevave hevesinizle uydurduğunuz
ve bana nisbet ettiğiniz hususlarda delil gösteriniz ve "Onlar, o zaman hakkın Allaha
ait olduğunu bilip anlar ve uydurdukları putlar da onlardan ayrılıp nihan olurlar.
28/75" demektedir.
Ey Emirel Müminin! Allahın hükmünü ve kazasını bilmeyenIerin boş lafını
bırak da kitabın sana söylediğine kulak ver: Allah bir kavme ihsan ettiği nimeti onlar
kendileri değiştirmedikçe üzerlerinden eksik etmiyeceğini söylemektedir.
O halde
nimetin başı Allahu Tealadan ve bu nimetin değiştirilmesi onlara emrettiği şeylere
muhalefetlerinden dolayı kullardandır.
Allahın, "Allahın nimetini küfre çevirip
değiştirenleri ve kavimlerini cehennem olan helak yurduna sokanları görmüyor
musun? 14/27-28" ayetinde buyurduğu gibi, nimet Allahtandır, onu tebdil etmek de
kullardandİr. Çünkü onlar Allahın emrettiklerini terkedip nehyettiklerini işlediler.
Allah, "Kötülüğün gizlisine de aşikarına da yaklaşmayın diyor.
Allahın
nehyettiği kendinden değildir; zira O, hoş görmediğine razı olmaz ve razı olduğuna
da hoşnutsuzluk göstermez. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır: "Küfrederseniz,
şüphe yok ki Hak Teala sizden müstağnidir. (Her ihtiyacını fevkindedir), kullarının
küfretmesine razı olmaz, şükrederseniz (sizin şükredici olmanızdan) hoşnut olur.
Küfür Allahın kaza ve kaderinden olsaydı, Allah da yaptığından (küfürden)
hoşnut olurdu. AllahuTeala kaza ettiği bir şeyden sonradan hoşnutsuzluk duymaz.
Eziyet ve zulüm, Allahın kazasından değildir. Onun kazası, maruf'u, adl'i, ihsan'ı ve
akrabalara yardımı emir, fuhuş, fenalık ve azgınlığı nehyetmektir.
Allah şöyle buyuruyor; "Tanrın irade buyurdu ki, Ondan başkasına tapmayın,
ana ve babanıza iyilik edin." Ey Emirel Müminin! işte Allahın Kitabı konuşuyor,
Allahtan daha güzel kim söyleyebilir? "Her şeyi bir ölçüye göre yapan, sonra
ona (hedefini) gösteren ..." buyurmuş, bu ayette her şeyi bir ölçüye göre yapıp
sonra onu sapıtır dememiştir.
Allah kullarına yol göstermiştir. Onların dinlerinde
ve işlerinde şüphe içinde bırakmamıştır. Hatta Allah hidayetin verilmesini kendinden,
yanılmanın peygamberinden olduğuna hükmediyor. Ve diyor ki: "De ki (Peygambere
hitaben), ben yanılırsam yanılmamın vebali bana aittir.
Doğru yola gidersem
bu da Tanrımın bana olan vahyi sayesindedir." Peygamber yanıldığı vakit
yamlmanın vebalinin kendinden .olmasını sen (Emirel. Müminin) kabul edip; yanlışlığın
bizden olabileceğini kabul etmez misin? Allahu Teala "yolu göstermek bize
düşer. " buyuruyor, yanıItmak bize düşer, demiyor.
Allahın Kitabına hakkını
ver, sakın Onu tahrif ve olmıyacak şekilde ve olmıyacak şekilde tevil etme, Allah
bir şeyi kullarına açıkça nehyettikten sonra, cahil gafillerin dedikleri gibi, onların
gizlice yapmalarına muktedir kılmaz.
Böyle olmuş olsaydı, "Dilediğinizi işleyin. " yerine, "Üzerinize takdir ettiklerini işleyin" der, "Dileyen insansın, dileyen
(inkar etsin) kafir olsun." demeyip, bunun yerine "İstediğim kimse iman etsin,
istediğim kimse de kafir olsun" derdi.
Allah buyuruyor ki. "Allahın emri olup
bitmiş katı bir fermandır." Onun emri kaderi, kaderi de meridir. O, fuhşu ve
fena olan şeyleri emretmez, etmretmiş olduğunu iddia eden bir takım insanları Allah
şu sözü ]e ayıplıyor: "Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman, "babalarımızı bu hal üzre bulduk, Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Hak Teala hayazsızlığı asla
emretmez, siz bilmediğinizi mi Allaha isnat ediyorsunuz?".
Allahın kitabı karanlıkta nur ve ölüm vaktinde de hayattır.
Allah kullarına kitap
HASAN BASRİ'NİN HALİFE ABDÜLMELİ'KE MEKTUBU ve Peygamberlerinden başka bir hüccet vermemiştir, "
Ta ki helak olacak olan
kimse bile bile helak olsun, diri kalacak olan da bilerek diri kalsın." buyuruyor.
Ey Emirel Müminın! AllahuTealanın "İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak
isteyenler" sözü üzerinde düşün. Muhakkak ki Allah iyilik, yapıp ileri
geçenlere cenneti hak etmeleri, fenalık yapıp geri kalanlara da cehennemi hak etmeleri
için kudret vermiştir.
Eğer hakikat batıl itikat sahiplerinin iddia ettikleri gibi olsaydı,
ne ileri gidebilmeleri ne de geri kalmaları mümkün olurdu. Ne ileri giden yaptığı
işten dolayı övülür ve ne de geri kalan azarlanırdI. Böylece iddialarına göre, bu
(kudret) onlardan da değildir, onlara verilmiş de değildir. Onların işlemiş oldukları
bir şeyolduğuna göre de Allah bu konuda söz söylemiş ve cezalarının, yaptıklarının
karşılığı olarak onlara yazıldığını şöyle .ifade etmiştir: "Bunlar işlediklerinin karşılığıdır."
Ey Emirel Müminın! insanlar Allahın Kitabına itiraz ederek onu tahrif ettiler.
Allahın sözlerinin bazısı, diğer bazılarına yalanlamaz, O ancak bazısı bazısına benzeyen
beliğ şekilde söylenmiş bir Kitaptır. Onun ayetleri birbirine zıt değildir. Zira
O (kitap) "Her işi çeviren, her mahluk tarafından övülen Allahın vahyidir.
Sonra, ey Emiral Müminın! Allahın, "Ruha ve ruhun kemaline (dikkat et), ona
hak yoldan uzak kalmamayı, kötülükten sakınmayı ilham ile öğretti. " sözünü
düşün. Allah, Adem oğlunun tabiatına ilhamla iyiliği kötülükten ayırma (kudretini)
vermiştir. Sonra Allahu Teala diyor ki: "Kim öz canını tertemiz tutarsa felah bulur,
kim öz canını kirletirse hüsrana ağrar." Eğer onun öz canın kirleten Allah
olsaydı hüsrana uğramaması gerekirdi.
Ey Emirel Müminın! Allahın, "Onlar yine, Tanrımız, diyecekler, kim bizim
bu hale uğramamıza sebeb oldu ise, onun ateş içindeki azabını kat kat arttır."
ayetini düşün. Onların o hale uğramasına sebep olan Allah olsaydı. Fakat
Allah onların bu hale uğramasına ve sapıtmalarına kimin sebep olduğunu söylüyor
ve diyor ki: "Onlar, Tanrımız, diyecekler, biz büyüklerimize, ileri gelenlerimize
uyduk, onlar da bizi (sapıttılar) yolumuzu şaşırttılar". O "büyükler" ve "ileri
gelenler" onların küfre sapmalarına ve yollarını şaşırmalarına sebep olmuşlardır.
Ey Emirel Müminın! Allahın "kafir olanlar: Tanrımız! Cinden, insandan, bizi
baştan çıkarıp sapıklığa götürenleri bize göster ayaklarımızın altına alalım ki aşağılarda
bulunanlardan olsunla, diyecekler" sözünü düşün. Yine Allah "biz
insana yolu gösterdik, o da şükredici olur veya nankörlük eder." ayetinde
şöyle söylüyor: Biz kula. doğru yolu gösterdik, ya şükreder, onu mükafatlandırırız,
yahut da küfreder, küfrüne karşılık olarak cezalandırırız. "
Kim şükrederse kendi
öz canı için şükretmiş olur, kim küfrederse bilsin ki Hak Teala müstağnidir (şükre
muhtaç olmadığı halde) hamdü senaya layık olan O'dur. Yine Allahu azze
ve celle, "Zaten Firavun kavmini saptırmış ve doğru yola götürmemişti "
diyor.
Ey Emirel Müminın! Allalun dediği gibi sen dede ki, "kavmini sapıtan Firavundur"
. Allahın sözüne muhalefet etm~, Allahın nefsi için' razı olduğundan başkasnil
Allaha isnat etme. O şöyle söylemiştir: "Yolu göstermek bize düşer, sonraki hayat da,
önceki hayat da bizimdir." O halde yolu göstermek Allahtan, sapıtma kullardandır.
Ey Emirel Müminın! Allahın şu sözünü düşün: "Bizi ancak günahkarlar
saptırmışlardır" ve "Samiri onları baştan çıkardı" ve "Şeytan insana
apaşikar bir düşmandır " "Semud'a gelince, onlara dosdoğru yolu göstermeştik,
fakat körlüğü hidayete tercih ettiler, onları işleyip kazandıkları yüzünden kör edici
[*] Burası metinde eksiktir, cümle tamamlanmıyar.
LÜTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY
azabın yıldırımı tuttu". Yol gösterme işi Allahtan başlamış ve onların körlüğü
hak kazanmaları. heva ve heveslerine uymalariyle olmuştur.
Ey Emirel Müminın! mektubum ve sözüm sana uzun gelmesin, çünkü mektubumda,
zulmü Allaha nisbet edip, kendilerini bundan uzak tutanlara karşı açık deliller
vardır. Rabbına ası olduğu zaman "Tanrımız! kendi nefsimize zulmettik, sen bizi
yargılagamayı esirgersen, muhakkak ki ziyan edenlerden oluruz." dediğinden
dolayı kendisine uyulması en doğru olan babımız Ademi misal gösteriyorum. Adem
Rabbına "bu başıma gelen senin kaza ve kaderindir" dememişti.
Yine Musa da bir adam öldürünce: "Bu iş şeytan işidir, dedi, şeytan apaşikar
ve baştan çıkarıcı bir düşmandır.
Musa, "Ulu Tanrım, dedi. Ben öz nefsimi ziyana
uğrattım beni affet (Hak Teala da) onu affetti" buyurmuştur. Musa, bu
iş şeytandandır, cahil ise, bu Rahman'ın işidir, der. Allahın bize kitabında kıssasını
anlattıklan kimselerin hepsi bunu kabul etmişlerdir. Allah şöyle buyurmuştur: "(Kabil
dinlemiyerek) nefsine uydu ve nefsi ona kardeşini öldürmeyi kolaylaştırdı, o. da kar
deşiniöldürdü ve hüsrana uğrayanlardan oldu" İnsanlar arasında "Sen zalimsin,
kötülüklerin sebebi sensin" sözünü kabul edecek kimse yoktur. Hoşlanmadıklarını
Allaha, hoşlandıklarını kendi nefislerine nisbet ederler. "Kalplerinde eğrilik bulunup
(başkalarını) saptırmak maksadiyla müteşabih ayetlere tabi olan" kavim, bu
işte ancak helak olmuştur.
Bunları münakaşa ederler ve Allahu Teala :"Allah istediğini
saptırır, istediğini de doğru yola götürür. " demiştir, derler. Fakat ayetin öncesine
ve sonuna bakmazlar. Ayetlerin öncesinin ve sonunun delalet ettiği manayı düşünseler,
dalalete düşmezler.
Allah şöyle buyurmuştur: "Hak Teala iman edenleri bu dünya hayatında da,
ahirette de sağlam sözlerle temkinleştirir.
Zalimleri sapıklıkta bırakır ve Allah dilediğini
yapar". Yani, iman edenleri imanlarıyla ve iyilikleriyle yollarında temkinli
kılar, zalimleri de Allahı inkar ve Ona düşmanlıkları ile saptırır, işte Allahın
iradesi budur. Allah şöyle buyurmuştur: "Vaktaki onlar döndüler, Allah da onların
kalplerini döndürdü". O halde onlar dönünce, Allah onların kalplerini döndürmüştür.
Yine Allah şöyle buyuruyor: Bir çoklarını dalalette bırakır, bir çoklarına
da hidayet nasib eder. Dalalette kalanlar ancak fasıklardır. Bu fasıklar, Allah
ile müebbed bir surette akdolunan misakı bozarlar. Allahın bitişmesini emrettiği şeyi
parçalarlar, yer yüzünde fesat çıkarırlar. İşte asıl öz canlarına zarar verenler bunlardır.".
Yine Allahın "azap. hükmünü giyecek olan kimseyi ateşten kurtarmak
senin elinde midir? " sözlerinde münazaaederler. Allah şu sözü ile de kimin
azaba layık olduğunu mahlukatına beyan ediyor: "Böylece kafir olanların cehennemlik
oldukları hakkındaki söz ve hüküm yerini buldu. ". O halde onların
cehennemlik oldukları hakkındaki söz ancak fıskı işlemelerinden sonradır.
Allahın şu sözü de üzerinde münakaşa edilenlerdendir: "Hiçbir kimse Allahın
izni olmaksızın iman getiremez" Buradaki izin kelimesi, serbest bırakma manasınadır.
O halde Allah herkesi iman karşısında serbest bırakmış ve iman edebilmeye
muktedir kılmıştır.
Allah diyor ki: "Gönderdiğimiz. her peygamberi ona Allahın
izniyle itaat olunsun diye göndeririz". O halde Allahtan itaat edilmesi için
bir peygamber gönderip sonra onunla, halkı ve taatı arasına girmek istemez. Bu Allahın
sıfat ,adalet ve hikmetinden ne kadar uzaktır.
" ...İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak isteyenler" ayeti ile
"İçinizden isteyen doğru yola gider, bütün alemlerin Tanrısı olan Allah bir şeyi dilemeden
siz onu dileyemezsiniz." ayeti üzerinde münazaa vardır.
Allah
doğru söylemiştir. O hayır dilediği zaman bizim için diler. Mesela, biz dilemeden bizim
için dilemiş olduğu hayırlardan birisi bizi iyiliğe yöneltip onu bize göstermesidir.
HASAN BASRİ'NİN HALİFE ABDÜLMELİK'E MEKTUBU
Şöyle buyuruyor: "Allah size kolaylık ister, zorluk değiL.", "Allah size herşeyi
belli etmeyi, sizi sizden evvelkilerin yollarına iletmeyi, tevbenizi kabul etmeyi ister.
Allah her şeyi bilir ve iyi düşünür. Hakteala sizin tevbelerinizi kabul etmeyi ister.".
Allah bizim tevbe etmemizi isteyip, sonra ondan bjzi menetmez ve menetmemiştir.
Gayrı meşru çocukları ve bu gibilerini yaratmış olduğundan dolayı, Ona itiraz
ederler. Allah zani'ye çocuktan dolayı değil, emrine karşı gelmiş olmasından dolayı
azap eder.
Bu karşı gelme çocuktan ayrı bir şeyolan zina işidir.
Meşru olmıyan yere
nutfeyi koyan zani, kendisinin olmıyan yere tohum eken çiftçi gibidir. İstediğini
yetiştirir istemediğini yetiştirmez.
Allahın şu sözü üzerinde de çekişiyorlar : "Yeryüzünde veya kendi öz canınızda
uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki yaratılmadan evvel Kitapta bulunmasın."
Bunu kendi görüşleriyle küfür ve iman, taat ve masıyetle tevil ediyorlar. Halbuki
bu böyle değildir. Bu musibetler ancak mallarda, nefislerde ve yapılan işlerin neticelerindedir.
Allah. bize böylece bildirmiştir. Bu dünyanın metaile şımarık kimselerin
yaptıkları gibi sevinmememiz ve ele geçiremediğimiz şeylere müteessir olmamamız
için bizi zenginlik ve fakirliğe, zorluk ve kolaylığa müptela kılmıştır. Sonra bize sabredenleri
beyanla diyor ki: "
Fakat sen sabredenleri müjdele, onlar ki bir musibete
uğradıkları zaman 'biz Allahınız ve Allaha dönücüyüz' derler. Bunlar onlardır
ki tanrıları tarafından yarlıganırlar, bağışlanırlar. Doğru yol üzerinde olanlar da
onlardır.". Eğer bu iman ve küfürde olmuş olsaydı, Allah, "Ta ki elinizden
çıkana tasalanmayınız ve Allahın size verdiği ile sevinip şımarmayınız "
buyurmaz, bilakis "ta ki imanınız ı kaybettiğinize tasalanmayınız ve (Allahın) size
ondan verdiği ile sevinip şımarmayasınız" derdi. O halde insan dininden çıkan şeye
müteessir olmaz da neye olur? Allahu Teala buyuruyor ki: "De ki: Allahın inayeti
ile, rahmeti ile ve yalnız bunlarla sevinsinler, bu onların bütün toplayıp yığdıklarından
daha hayırlıdır." Uyanık olan kimseler için hakikat açıktır, lakin birçokları
bunu farketmezler.
Ey Emirel Müminin! Allah bir kulu kör edip sonra "gör, yoksa sana azabederim"
veya sağır edip sonra "işit, yoksa sana azap ederim" yahut dilsiz edip "konuş, yoksa
sana azap ederim" demiyecek kadar insaflı ve adildir.
Ey Emirel Müminin! bu akıl
sahipleri için gizlenmiyecek bir hakikattır.
Allahın, "onların (insanların) bir kısmı bedbaht, bir kısmı da bahtiyar olacaktır." sözünde münazaa ve bu ayeti şöyle tevil ettiler: Allah Teala kullarını
annelerinin karnında bedbaht ve bahtiyar olarak yaratmıştır.
Bedbaht yarattığının
bahtiyarlığa ve bahtiyar yarattığının da bedbahtlığa çevrilmesine imkan yoktur.
Eğer hakikat tevil ettikleri gibi olmuş olsaydı, Allahın, kitap ve peygamberlerinin bir
manası kalmadığı gibi, peygamberlerin onları takvaya davetleri ve salaha teşviklerinin
de fayda ve manası kalmazdı.
Gerçekte bu ayetin tevili onların iddia ettikleri gibi
değildir. Allah şöyle buyurmuştur: "O gün (ahiret günü) bütün insanlarin bir araya
toplanacakları bir gündür. O gün ana baba günüdür. " sonra şöyle devam
ediyor: "Allahın emri yerine geldiği gün hiç kimse, O'nun izni olmaksızın bir söz
söyleyemez. Ö gün, onların (inasanların) bir kısmı bedb ahi:, bir kısmı bahtiyar olacaktır.". O günün bahtiyarı, bugün Allahın emrine uyup o şekilde amel eden
ve o günün bedbahtı, Allahın dinini istihfaf ederek emirlerini hiçe sayan kimsedir.
Ey Emirel Müminin! bil ki, Allahın emir kitap ve adaletine muhalefet edenkr. dinlerinde
çok ifrata gitmiş olanlar ve cehaletlerinden dolayı her şeyi kadere yüklemiş
olanlardır. Dünya işinde ise, bununla yetinmeyip bu gibi işlerde azimli ve tedbirli davranırlar. Bu, hakikatin ağır, batılın hafif olmasından ileri gelmektedir .
Onlardan
birine, dine ait bir emir verecek olsan: "Kalemler kurumuş (iş işten geçmiştir)
ve alınlara "bahtiyar" veya "bedbalıt" yazılmıştır, cevabını verir. Birisine "dünya
yolunda nefsini yorma, sıcak veya soğukta kendini işe koşma ve canını yolculukta
tehlikelere atma, nasılolsa rızkın hazırlanmıştır" desen kabul etmez.
Yine
"koyunlarının başına çoban bırakma, kurtların yiyeceği ve hırsızların çalacakları,
ölecek ve kaybolacak. olanlar takdir edilmiştir, sen onları korumaya muktedir olamazsın;
Allahın muhafaza edilmesini takdir ettiğ"ihiçbir şey zayi olmaz" desen kabul
etmez. Yine, "atını ve deveni kaçacak diye iple bağlama, ne takdir edilmişse o olur,
bağlasanda bir bağlamasan da" desen kabul etmez.
Yine, "sakın dükkanını ve evinin
kapısını -malının ve eşyanın kaybolmasından korkarak- kapama, zira senin kapıyı
kapaman, Allahın takdirini değiştirmez" desen, bunu da kabul etmez. Dünyaya ait
herhangi bir, işinde, bütün ihtiyat tedbirlerini alarak sağlamlaştırmaksızın hareket
etmez. Eğer böyle yapmamasını söylersen bilgisizliğini ileri sürer, sonra da söyleneni
kabul etmez. Bütün bunlara rağmen din meselelerini kadere terkeder. Bunlar hakkın
ağır, batılın hafif olmasından ileri gelir.
Allahın şu sözünde münazaa ederler: "Allah dileseydi, hepsini hidayet üzere
toplardı, öyleyse sakın cahillerden olma ". Bu müşriklerin müslüman olmamalarından
dolayı müteessir olduğu için Allahu Tealanın peygamberine ettiği sitemdir.
Bir ayetinde de buyuruyor ki: "Sen onların bu söze (Kuran'a) inanmayıp; yanından
çıkıp gitmeleri yüzünden üzüle üzüle kendini öldürecek misin?". Allahu TeaIa
bu ayetinde Peygamberine kudretinden. haber veriyor ve Allah onları itaate icbar
etseydi, muhakkak ki buna gücü yeterdi. Bu O'nu aciz kılmazdı. Fakat O, herkesi
kendi ameline göre mükafatlandırınak için onların bu şekilde hareket etmelerini
irade etti. Buyuruyor ki: "Tanrın dileseydi yeryüzündeki (insanların) hepsi de toptan
iman ederlerdi. Öyleyse sen, ne için insanları mümin olsunlar diye zorlamak
istiyorsun".
Allahın şu sözü de münazaa ettiklerindendir: "Biz cehennem için İnsan ve Cin'den
(öyle kimseler) yarattık ki kalpleri vardır, ,bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır,
onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar dört ayaklı hayvan
gibidirler. Belki daha da sersemdirler. Gafil olanlar bunlardır". Bu ayeti şöyle
tevil ettiler: Allah yaratma işine başladığı vakit bazı kimseleri cehennemlik kıldı.
Bunlar Allahın istediği taati yerine, getirmeğe muktedir değillerdirler. Diğer bazı
kimseleri de cennetlik yaratmıştır. Bunlar da Allah'ın istemediği masiyeti işlemekten
acizdirler.
Nitekim (Allah) kısayı uzamaya kudreti ve siyahı da beyazlanmaya kab iliyeti
olmaksızın yaratmıştır. Cehennemlik olanları mümin olmaları için azaba duçar
etmiştir. Böylece Allahı en çirkin sıfatlarla tavsif ettiler. Halbuki Allah şu sözü ile
onların kötü işleri ve şüphelerinden dolayı cehenneme gideceklerini bildiriyor: "Kalpleri vardır,
bu kalplerle idrak etmezler; gözleri vardır, onlarla görmezler "
Nitekim Allah şu ayetinde şöyle demişti: "Firavun hanedanı, sonradan kendine düşman
kesilecek ve onların üzülmelerine sebep olacak olan Musa'yı aldılar".
Halbuki onlar Musa'yı kendilerini neşelendirmesi için almışlardı. Yine Allah: "Onlara
mühlet vermemiz günahlarını arttırmaları içindir". ayetiyle Allah onların
ibadeti terketmeleriyle günahlarının çoğaldığını bildiriyor. Allah arapların aşina oldukları dille konuşuyor. Mesela, bir Arap şairi şöyle söylemiştir:
Zamanın harap etmesi ifin bina yapılması gibi,
Anneler de yavrularını ölüm ifin beslerler.
* Metinde bu cümle Jlot:JI••.•.•.~rr.l" .;L.IJ..ö:lşeklinde yazılmıştır. Doğrusunun Jı.~\ ili ~.;ıIJ.ijj
olması gerektir.
HASAN BASRI'NİN HALİFE ABDÜLMEUk'E MEKTUBU
• Burada şair, çocukların sonunun ölüm, binaların sonunun da harabiyet olduğunu
bildiriyor. Halbuki yavrular, ölüm için değil, beka için beslenirler; meskenler de
harap olmaları için değil, mamur kalmaları için yapılırlar.
Ey Emirel Müminın!
Kuran da arapça bir kitaptır ve Allah onu Araplara kendilerin:n bildikleri dille
indirerek, onlara alışık oldukları bir dille hitap etmiştir.
Allahın ilmi konusunda da münakaşa ederek, "Bir kavmin küfrÜnü Allah bilir,
bunlar iman edemezler. Zira. mani olan Allahın ilmidir" derler. O halde onların
iddiaları şöyle oluyor: Allah kullarına kaldıramıyacakları ve terkedemiyecekleri şeyleri
yüklüyor. Allah şu ayetle onları yalanlar: "Allah bir kimseye gücünün yetmiyeceğini
yüklemez". Ancak onların küfür ihtiyar etmelerinin kendi heva ve
hevesleri ile olduğunu bilir. Onlar bu bilgiyi Allahın, dışına çıkamıyacakları renk,
suret, uzunluk ve kısalık gibi alacakları şekili bilmesine benzetirler. Hakikat dedikleri
gibi değildir.
Zira uzunluk, kısalık, suret ve renkler Allahın fiilleridir. Bunlarda onların
seçmek ve deiiştirmek kudretIeri yoktur. Allah onların küfrü kendi hevalarına
uymakla ihtiyar ettiklerini bilir. İman ve adalet hususunda onları tecrübe etmek gayesile,
kendilerine verdiği kudretle bunu yapmağa muktedirdirler. Yine Allah, onların
istemediklerini bırakacaklarını bilir. Nitekim Hızır'ın kusurlandırdıgı gemi de
böyledir. Eğer bugemi sağlam olarak kıralın yanına uğrasaydı, onu gasbedeceğini
ve Hızır onu kusurlandırınca almıyacağını; yine Hızır'ın öldürdüğü çocuğun, yaşadığı
takdirde, ebeveynine küfür ve azgınlıkla yildıracağını; 'öldürürse, ebeveyninin
küfür 've azgınlığından kurtulacağını; yine Hızır'ın tamir ettiği duvar; duvar tamir
edilmemiş olsa, altındaki hazinenin kayholacağını, yapıldığı takdirde ise duvarın altındaki
hazinenin kalıp iki çocuğun yetişerek Allahın fazlı keremiyle hazinelerini
çıkaracaklarını bilir.
Sonra Musa'ya (Hızır) şöyle der: "Ben bunları kendi reyimle
yapmadım 18/83" zira bunu, bana Allah öğretti. Nitekim Allah da şöyle buyurmuştur:
"Ona kendimizden ilim öğrettik".
ResuluHalı (S. A)ı. yol uzun ve meşakkatli olduğu için terkeden münafıkların
durumunu bilir. "Kazanç kolay yol yakın olsaydı, arkasından gideceklerini bilir.
Fakat mesafe onlara uzak geldi. Onlar Allah namın~ 'yemin edecekler: 'gücümüz
yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık' diyecekler. Bunlar kendi öz canlarını helak
ediyorlar. Allah onların yalancı olduklarını bilir Zira onlar isteselerdi sefere
iştirak edebilirlerdi. .
Allahın 'şu ayetleri üzerinde de ihtilM ederler: "(Ey insan) sana gelenher iyilik
Allahtandır.
Sana gelen her fenalık ise kendindendir ". "Deki : Hepsi de Allahtandır.
Fakat bu adamlara ne oluyor kendilerine anlatılanı anlamağa yanaşmıyorlar". Bunu kendilerine göre taat ve masiyetle tefsir.ediyorlar ve küfür, fısk,
isyan, zulüm) cevr, bühtan ve bütün kötülüklerin Allahtan geldiğini iddia ediyorlar.
Hakikat böyle değildir. Fakat münafıklar, Allah kendilerine geçim ve sağlık hususunda
bir lutufta bulunursa 'bu Allahtandır' ve geçim darlığı, hastalık, çoraklık, kıtlık ve
kısırlıkgibi hoşlanmadıkları bir şeye Allah onları duçar ederse 'bu Hz. Muhammed
(A. S.) dendır' derler. Allah "De ki: Hepsi Allahtandır" diyor.
Yani hepsini Allah
yapıyor.
Nuh kıssasındaki Allahın şu sözü üzerinde münakaşa ederler: "Hak Teala sizin
hel:1kiniziistese, benim size öğüt vermem, hayırhahlıkta bulunmam size hiçbir fayda
vermez. Tanrınız Odur. Dönüşünüz Onadır". Bunu bilgisizliklerinden şöyle
tevil ediyorlar: Nuh (A. S.) kavmi arasında 950 sene kaldı, Allah yoluna davet edip
nasihatta bulundu. Halbuki O, kavminin kendine icabeti ve nasihatlerini kabul
1 Tebük seferinden kaçan munafıkları kastediyor.
etmesının kendilerine bir faydası dokunacak mı dokunmıyacak mı bilmediği gibi,
Allah onlara bu nasihatleri kabul ettirecek mi, ettirmiyecek mi, onu da bilmiyordu.
Hakikat onların tevil ettikleri gibi değildir. Nuh, kavmi usanıncaya kadar onlarla
niünakaşa etti. Sonunda Ona şöyle dediler:
"Ey Nuh! Bizimle çok uğraştın, çekişin
(artık yeter, davanda) gerçek isen, haydi bizi ne ile tehdit ediyorsan onu getir, Nuh
onlara dedi ki: 'Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir ve siz ondan kaçıp
kurtulamazsınız. Yani getirdiği vakit azabından kurtulamaz ve ondan korunamazsınız.
Size azabın hululünde "size nasihat etmek 'istesem" o vakit "nasihat
lerim fayda vermez ".
Nuh (A. S.) azab inip de onlar tarafından görüldükten
sonniki imanın 'onlara bir fayda vermiyeceğini biliyordu. Allah şu sözüle helak ettiği
milletleri beyan ediyor: "Onların, ceza ve azabımızı görünce, böylece iman etmeleri
onlara bir fayda vermedi. Allahın kulları arasında ötedenberi kanunu, hükmü budur.
Kafirler işte o zaman ziyana uğrayacaklardır".
Bu Allahın sünnetidir. Azab
müşahede edildiği vakit artık tevbeyi kabul etmez. Allahın şu sözüne gelince: "Hak
Teala, sizin sapmanızı istese benim size öğüt vermem, hayırhahlıkta bulunmam bir
fayda vermez. Tanrınız Odur, dönüşünüz Onadır". Esasında sapmak manasına
'olan gaydan munid Allahın şu sözünde olduğu gibi azabıdır: "Onlardan sonra
(öyle) nesiller geldi ki namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bunlar azgınlıklarının
karşılığında elim azaba (gay) tutulacaklardırAraplar, filanca bugün gayb'e .
.(azaba) atıldı" derler, bu "filancayı emir şiddetle dövdü, yahut, büyük bir cezaya
.çarptırdı" demektir. .
Allahın şu sözü de üzerinde münakaşa ettiklerindendir: "Hak Teala her kimi
doğru yola iletmek isterse, onun gönlünü İslamiyeti (kabul için) açar. Her kimi sapıklıkta
bırakmak dilerse, onun gönlünü darlaştırır, sıkıştırır ve bu adam zorla göğe
çıkıyormuş gibi olur. Hak Teala böylece, iman etmeyenleri belaya ve horluğa uğratır Bu ayeti bilgisizlikleri yüzünden şöyle tevil ettiler: Allahu Teala salih amel
işlemeden, bazı kullarının gönüllerini İslamiyete açmış, . bazı kullarının da küfür,
fısk ve sapıklığı olmadıkları halde gönüllerini darlaştırmış, ve sıkıştırmıştır. Halbuki
bu kimseletin Allahın kendilerini mükellef kıldığı taatı yapmaları imkanı olabilirdi.,
Banlar ebediyen cehennemde kalacaklardır. Ey Emirel Müminın! hakikat cahillerin
iddia, ettikleri gibi değildir. Rabbımız kullarına bunları yapmıyacak.
Çünkü O
rahim, adil ve kerimdir. O buyuruyor ki: "Allah birkimseye gücünün yetmiyeceğini
yüklemez. Her kesin kazandığı iyilik kendine, işlediği fenalık yine kendinedir". İnsanlar ve cinler Allaha ibadet etmeleri için yaratılmışlardır. Allah onlara
teklif ettiği ibadetlerin birkaç katını yapabilecek kudrette işitmek, görmek ve sezrnek
kabiliyeti vermiştir., Eğer emredilenleri yapıp, nehyedilenleri yapmamaya kudreti
varsa; Allah, emredilenleri yapan kimsenin, taatlerinin karşılığı olarak bu dünyada
gönlünü İslamiyete açar, iyiişleri kolay kılar, küfür, fısk ve isyanı zor1uyuruyorki "Allaha karşı yalan
uydurmayın 20/61", ve "Öksüzün' malına sinni rüşde varıncaya kadar
en güzel bir tarzdan başka bir surette. yaklaşmayın ve",
"
Zinaya yaklaşmayın", "Allahın öldürülmesini haran İçin kıldığı hiçbir canı öldürmeyin, meğer ki hak ile ola ", "Ayetlerimi hasis bir menfaat mukabilinde
vermeyin ". Cahiller Kuranı Kerimdeki bunlara benzer bütün ayetlerden, Allah kaza ve kaderinden kullarını nehyetti manasını çıkarıyorlar.
Yine "Allah peygamberine
helal kıldığı bir şeyi haram kıldıktan sonra kazasile amel etmesinden dolayı
onu azarlamıştır" diyorlar, Allah şöyle buyurmuştur: "Ey Peygamber! Allahın
sana helal ettiği şeyleri nefsine niçin haram ediyorsun".
Cahiller diyorlar ki,
"Allah Peygamberine bir kaza ediyor, sonra ona izin veriyor, sonra da yaptığı işten
dolayı onu azarlıyor". Allah buyuruyor ki: "Allah seni affetsin... niye onlara izin
verdin". Her. nebi hata işlediği takdirde bunu Rabbına değil, kendi nefsine
nisbet eder.
Allahın konuşturduğu Hüdhüd diyor ki: "Kendisini de, kavmini de AIlahı
bırakıp güneşe secde eder gördüm.
Şeytan onların işlediklerini gözlerine boyamış,
onları doğru yoldan alıkoymuş". Bu şekilde Kur'anı Kerimde pek çok ayetler
vardır.
Ey Emirel Müminın! işte cevaplandırılmasını "istediğin sualleri. böylece izah ve
beyan ettim. Bu mektup üzerinde dur, iyi düşün, zira "O kalplere şifadır.
Risale tamam oldu .
.
..