28 Haziran 2018

“DİN GÜNÜ” NE DEMEKTİR / İHSAN ELİAÇIK

İKTİBAS NE DEMEKTİR “DİN GÜNÜ” NE DEMEKTİR / İHSAN ELİAÇIK


Kur’an’da “din günü” (yevmu’d-din) kavramı -birisi bir ayette iki kez olmak üzere- 12 yerde geçiyor. 
Bunları aşağıda tek tek sıraladım.
Sağdan soldan duyduklarınızı unutun. 
 Bakın, Kur’an “din günü” derken ne kastediyor.

 1- “Hamd, Âlemlerin Rabbi’nedir. O Rahmân ve Rahîmdir. DİN GÜNÜ’NÜN mâlikidir. ” (Fatiha; 2-4) 
 Hepimizin çok iyi bildiği Fatiha suresinde “Din gününün maliki” (Mâliki yevmu’d-din) ifadesi “din gününde mülkün tek sahibi” demek oluyor. 
 Demek, bir “din günü” var ve bu günde mülkün tek sahibi bir mâlik/melik olacak. 
 Demek, bu gün, Yunus’un “Hani bunun ilk sahibi?” ifadesinde geçen “İlk sahib”in ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk (servet ve iktidar) sahipliklerinin sona erdiği gündür. Demek ki din günü esas itibariyle “mülk” ile ilgilidir. 

 2- “Sizi ateşe sokan nedir? (diye sorulunca) ‘Biz salât etmez, yoksulu doyurmaz, dalanlarla beraber dalardık. DİN GÜNÜ’NÜ yalan sayardık. Apaçık gerçek (yaqîn) gelinceye kadar böyleydik.” (Müddesssir; 42-47). 

Demek ki o günde yaman bir hesabın ve bunun cezası olarak ateşin/azabın içine düşenler, Yunus’un “Mal da yalan mülk de yalan” ifadesinde geçen yalana dalıp gidenler, bunun peşinde bir ömür tüketenler, bundan dolayı da “sâlat” etmeyenler ve “yoksul”u unutanlardır. 

Salât ile yoksulun arasını ayırarak, salâtı sadece “namaz kılmak”tan ibaret sananlardır. 
 Bunların salâtı Maûn suresinde geçtiği gibi yüzlerine çarpılacaktır. “Yazıklar olsun sizin salâtınıza!” ifadesinden de anlaşılacağı gibi, içinde yetim ve yoksul derdi olmayan her salât boş (sâhun) dur. 

 Demek ki, din günü öyle bir gündür ki içinde yetim ve yoksul derdi olmayan, başta salât olmak üzere tüm dindarlık tezahürlerinin iflas bayrağını çektiği gün olacaktır. 

Şu halde siz siz olun salâtınızı, sakın yetim ve yoksuldan ayırmayın. Salâtınız sizi yetime ve yoksula götürsün, aksi halde karşılaşacağınız koskoca bir iflastır. Demek ki din günü “yoksulların hesabı” ile ilgilidir. 

 3- “Hani bir zamanlar Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ona son şeklini verip ruhumdan üfleyince onu selâmlayın!” Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan selâma durdular. 

Yalnız iblis büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah: “Ey iblis, Kendi elimle yarattığımı selamlamaktan seni alıkoyan nedir? Büyüklük taslayıp kendini üstün mü görüyorsun?” dedi. 

İblis: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın.” Allah: “Hemen çık oradan, çünkü artık sen kovuldun. 

Lânetim DİN GÜNÜ’NE kadar senin üzerindedir.” (Sad; 71-78) Görüldüğü gibi bu ayete de din günü “büyüklük taslamak”, “kendini üstün görmek”, “Beni ateşten onu çamurdan” diyerek eşitsizlik yaratmak ile ilgili ele alınıyor. 

 Din gününe kadar bu türden iddiaların “lanetli” olduğu ifade edilerek, o büyük din gününde bütün bunların sona ereceği ifade ediliyor. 

 Şu halde her türden büyüklük taslama, kendini üstün görme, kendinde olan bir şeyin ötekinde olmamasını “eşitsiz ilişkilere” dayanak yapma Şeytanîdir ve lanetlidir. Ben beyazım o zenci… 

Ben Batılıyım o Doğulu… 
Ben erkeğim o kadın… 
Ben bilgiliyim o cahil… 
Ben zenginim o yoksul… 
Ben Türk’üm o Kürd… 
Ben askerim o sivil… 
Ben sünniyim o alevi vb. 
tüm durumdan eşitsizlik çıkaran kıyaslamalar lanetlenmiştir. 
 Demek ki din günü bütün bunların sona erdiği gündür. 
 Demek ki din günü “eşitlik” ile ilgilidir.

 4- “Her şeyi kendine ait kılıp toplayanlar (ashâb-ı şimâl)… Nedir acaba bunların karşılaşacakları? İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su… 

Kapkara boğucu bir duman… 
Ne serinletir ne rahatlatır… 
Çünkü onlar geçmişte kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (mutrefîn) idiler. 

En büyük günahta ısrar ediyorlardı. 
Diyorlardı ki; “Biz ölüp toz toprak olduktan sonra, tekrar mı diriltileceğiz?” 

Üstelik önceki atalarımızla birlikte!” Söyle onlara; “Öncekilerin ve sonrakilerin hepsi belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklar. ” 
Sonra siz, ey sapkın inkârcılar! 

Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. 
Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. 
Üstüne de kaynar su içeceksiniz. 
Doymak bilmez susuz develer gibi içeceksiniz. 
İşte bu DİN GÜNÜ’NDE onların ziyafetidir! (Vakıa; 41-56). 

 Görüldüğü gibi ayette “din günü ziyafetinden” bahsediliyor. 
Bu günde “zakkum ağacından doymak bilmez susuz develer gibi içecek” olanların, “kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri” (mutrefîn) olduğu, bunların en büyük günahta (mülke şirk) ısrar ettikleri çünkü onların ashâb-ı şimal oldukları ifade ediliyor.

 Ashâb-ı şimal… Nedir acaba Ashâb-ı şimal? Öyle görünüyor ki bu deyim Kur’an literatürü içinde “Ashâbu’l- cenne” (Bahçe sahipleri) deyiminin diğer söylenişidir. 

Çünkü Arapça’da şimâl kökü toplamak, içine almak, kendine ait kılmak demektir. Türkçeye de geçen şâmil, teşmil, şumûl de bu kökten… 

Ör. cihanşumûl; dünyayı içine alan, kapsayan… 
Âleme teşmil etmek; 
Her şeyi içine almak, herkesle ilgili yapmak… 
Keza şekli şemâili deriz yani şekli ve tüm özellikleri… 
 Şu halde Ashâb-ı şimal, 
her şeyi kendine ait kılanlar, toplayanlar, 
her şeyi kapsamak isteyenler, 
kendilerini her şeye teşmil edenler, 
şecere-i huld (son sınırına kadar toplama) 
ve mülk-i la yeblâ (yıkılmaz bir mülk) peşinden koşanlar demektir… 

 Bunun tersi olarak ayetin öncesinde Ashâbu’l-yemin kullanılır. Yemin söz ve güç kuvvet manalarını içerir. Mal ve mülk toplamanın (şimâl) değil; sözün/yeminin güç ve kuvvetine inananlar demektir. 

Mal yığarak ve toplayarak değil; birbirine destek olarak, birbirinde yok alarak kuvvet bulanlar demektir. 

Bereket manası da buradan gelir. 
 Şimal’e kuzey, Yemin’e de güney (Yemen tarafı/sağ taraf) denmesinin de Mekke’nin o günkü yerleşim planına baktığımızda bununla ilgili olduğu anlaşılıyor. 

Çünkü müşriklerin toplandığı Daru’n-Nedve adlı toplantı yeri şehrin merkezi yerinde, Müslümanların toplandığı Daru’l-Erkam da şehrin kenarında Safa tepesi yanındaydı. 

Merkez-çevre veya burjuvaların oturduğu yer ile varoşlar dememiz gibi… Demek ki din günü kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (ashab-ı şimâl) ile şehrin varoşlarında, kenar semtlerinde yaşayanların (ashâb-ı yemin) arasındaki uçurumun ortadan kalktığı gündür.  Demek ki din günü toplumsal “altüst oluş” ile ilgilidir. 

 5- “Onlara İbrahim olayını da anlat. Bir zamanlar babasına ve halkına: “Siz neye tapınıp duruyorsunuz?” demişti. “Putlara tapıyoruz, onların başından hiç de ayrılmayacağız” dediler. 

İbrahim: “Dua ettiğiniz vakit onlar işitirler mi veya size bir fayda yahut zarar verirler mi?” dedi. 

“Ama atalarımızdan hep böyle gördük” dediler. 
İbrahim: “Peki” dedi, “Bu taptığınız şeylere siz ve atalarınız başını kaldırıp hiç bakmadı mı?” 
“Âlemlerin Rabbi hariç bu tanrıların hepsi benim düşmanımdır. 

Çünkü beni yaratan, sonra da beni doğru yolda yürüten O’dur. 
Beni yediren, içiren O’dur. 
Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. 
Beni öldürecek olan, sonra yeniden diriltecek olan O’dur. 

Ve DİN GÜNÜN’DE günahlarımı bağışlamasını umduğum O’dur.” (Şuara; 69-82). 
 Görüldüğü gibi şehrin/ülkenin merkezinde atalarından gördüğü hal üzere bir takım putlara tapanlar, heykellere perestij edenler vardır. 

Bunlar ülkenin bilgi, iktidar ve servet kaynaklarını ellerinde tutmakta ve toplayıp kendilerine ait kıldıkları ile halk üzerinde hegemonya kurarak iktidar sürmektedirler. 

 İşte din günü bu hegemonyanın sona erdiği, iktidar ve servet sahiplerinin konumlarını kaybedip, mülkün tümüyle Allah’a (halka) ait kılındığı gündür. O gün tek mâlik Allah (halk) tır…

 6- “Hani Rabbin meleklere: “Ben, balçığı oluşa oluşa ses veren toprak haline getirip ondan bir beşer yaratacağım. Onu muntazam bir kıvama getirip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için selâma durun” dedi. 

Bunun üzerine bütün melekler selâma durdular. 
Ancak iblis, selâmlayanlarla beraber olmaktan kaçındı. 
Allah: “Ey iblis, sen neden selâmlayanlarla beraber olmadın?” dedi. 

İblis: “Benim, balçıktan oluşturarak kurumuş çamurdan yarattığın bir beşere selâm durmam olacak şey değildir” dedi. Allah: “O halde çık oradan; çünkü sen artık burada kalamazsın. 

DİN GÜNÜ’NE kadar yaklaşma buraya” dedi. (Hıcr; 28-35). (Bkz. 3. sıradaki ayet ve açılması ile aynı). 

 7- “Vay başımıza gelene! İşte bu DİN GÜNÜDÜR.” diyecekler. Onlara: “Evet, işte bu yalan dediğiniz o gün; safların ayrılma günüdür” denecek. 

Ve bir ses “O zulmedenleri, yardakçılarını ve Allah’tan başka taptıkları şeyleri toplayın. Sürün ateşin yoluna. Tutun, yakalayın hepsini çünkü sorgudan kaçamayacaklar” diye yankılanacak.” (Saffat; 20-23). 

 Görüldüğü gibi burada da din günü safların ayrıldığı, zulmedenlerin ve yardakçılarının (eşlerinin), Allah’ın altında taptıklarının toplanıp hesaba çekildiği, yaptıkları zulmün hesabını tek tek verdikleri gündür. 
 Demek ki din günü “zulmün” hesabını verme ile ilgilidir. 

 8- Soruyorlar; “Ne zamanmış DİN GÜNÜ?” Ateş üzerinde yakıldığınız gün! “Tadın kendinize ayırdıklarınızı! (fitnelerinizi). Budur işte o sizin acele istediğiniz!” Sakınanları ise cennetler, pınarlar bekliyor. 

Rablerinin kendilerine verdiklerinden alacaklar. Çünkü onlar dünyadayken güzel ahlâk sahibiydiler. Gece yarılarında kalkarlardı. Seher vakitlerinde af dilerlerdi. Onların mallarında isteyenin ve mahrum bırakılanın hakkı vardır.” (Zâriyat: 12-19). 

 Bu ayette geçen “fitne” kavramının kullanışı da çok ilginçtir. “Onlara bunların (yığıp yoksullardan sakladıklarınızın) hesabını din günü vereceksiniz” denince “Ne zamanmış bu din günü” diye alay ediyorlar. 

“Ateş üzerinde fiten edildiğiniz gün” yani altının cevheri curûfundan ayrılırken ateşte kızartılması gibi sizin de yandığınız gün deniliyor. Burada fitne/fiten kelimesi kullanılıyor. 

Sonra “Tadın fitnelerinizi” yani madenin curûfunu ayırıp altınını kendinize ayırdığınız gibi kendinize biriktirdiğiniz malların dağlanıp size ateş olarak geri dönmesini de tadın deniyor. 

Burada da fitneleriniz deniyor. Fitne, Arapçada altınla ilgilidir. Şeytan (el-Fettânu), iki fitne: altın ve gümüş/ dirhem ve dinar (el-Fettânân), kuyumcu (el-Feten) kelimeleri de bu köktendir. 

 Şu halde ayet “İşte kendiniz için biriktirdikleriniz (hazâ mâ keneztum lienfisekum), tadın biriktirdiklerinizi” (zûgû mâ kuntum teknizûn) ayetiyle aynı şeyi anlatmaktadır. (Tövbe; 34-35). 

 Demek ki din günü yoksulların ve mahrum bırakılmışların hakkı olan saklanmış birikimlerin (kenz/fiten) hesabının sorulacağı gündür. 
 Demek ki din günü “altın, gümüş, yoksullar, mahrumlar” ile ilgilidir. 

 9- “İnsan cimri ve muhteris yaratılmıştır. Başına bir kötülük gelince feryat eder. Eline mal geçince (hayr dokununca) men eder, vermez. Ancak salât edenler hariç. Onlar sürekli salât üzeredirler. 

Mallarında İsteyenin ve mahrum bırakılanın hakkı vardır. (Çünkü) Onlar DİN GÜNÜ’NÜ tasdik ederler.” (Meâric: 19-26). (Bkz. bir önceki ayetle aynı). 

10- “Yolsuzluk yapanların vay haline! 
Onlar alacaklarının son kuruşuna kadar peşine düşerler. 
Ama iş vereceklerine gelince kıyısından kenarından nasıl çalıp çırpacaklarını hesaplarlar. Onlar diriltileceklerini sanmıyorlar mı? O büyük günde… 

İnsanlar o gün Âlemlerin Rabbi için ayağa kalkacak. Hayır! Yoldan çıkanların sicili tutuldu. Bilir misin, sicil demek? Orada her şey madde madde yazılmıştır. O gün yalan diyenlerin vay haline! Onlar DİN GÜNÜ’NE yalan diyenlerdir.” (Mutaffifîn: 1-11). 

 Görüldüğü gibi buradaki tema da aynı. 
 Demek ki din günü bütün yolsuzlukların hesabının sorulacağı gündür.
 O gün çalınan, çırpılan, zimmete geçirilen, cebe indirilen, eşe dosta peşkeş çekilen her zerrenin hesabı sorulacaktır.  Demek ki din günü “yolsuzluklar” ile ilgilidir. 

 11- “Bilir misin, nedir DİN GÜNÜ? Evet, nedir acaba DİN GÜNÜ? O gün, kimse kimse için bir şeye malik olamacak! O gün artık iş/emir Allah’ındır.” (İnfitâr; 17-19). 

 Ve “din günü” kavramının geçtiği son ayet… İki defa “din günü nedir?” diye soruyor. Ardından cevabı veriyor. Dikkat ediniz: “O gün kimse kimse için bir şeye malik olamayacak!” (Yevmu lâ temliku nefsun linefsin şeyâ). “Maliki yevmu’d-din” deki mülk ile aynı kökten: temliku… 

 Yani o gün kimse mülk sahibi olamayacak, o gün mülkün hepsi Allah’ın (halkın) olacak… 
 İşte “din günü” budur. *** Kelime-i Şehadet’in ilk cümlesi Lehu’l-Mülk, ikinci cümlesi Lailaheillallah, üçüncü cümlesi Muhammedun Rasulullah’tır dememizin ne anlama geldiği sanırım anlaşılıyor… 

 Nitekim Kur’an’da Lailaheillallah ile Lehu’l-Mülk’ün birlikte kullanıldığı her yerde daima Lehu’l-Mülk önce geliyor. Lehu’l-Mülk demeden bu dine giremezsiniz. 

Peki “din günü” bu dünyada mı öbür dünyada mı olacak? Baktığımızda “dini günü” geçen ayetlerin hep Mekke döneminde geldiğini, Medine döneminde geçmediğini, özellikle de Mekke’nin Fethi’nden sonra bu tür tehditlerin tamamen sona erdiğini görüyoruz. 

 Yani din günü Mekke’nin Fethi günü oluyor. Gerçekten de o gün, mülkün tek sahibi Allah (halk) olmuş, efendi ile köle aynı hizaya gelmiş, zulmedenler nasıl bir inkılap ile devrildiklerini görmüş, toplanan, yığılan, yoksullardan kaçırılan malların hesabı sorulmuş, zulmedenler ateşin yoluna sürülmüş, tutulmuş, bağlanmış, bütün konumlarını kaybetmiş, defterler açılmış, yolsuzlukların hesabı bir bir sorulmuş, kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri elim azabı tatmış, siyahî köle Bilal Kâbe’nin damında ezan okuyarak “Bugün emr Allah’ındır, mülkün yegâne sahibi O’dur, 

O’ndan başka otorite yoktur” diye “din gününü” haykırarak ilan etmiştir. *** Demek ki “din günü” zalimlerin devrildiği gündür. 

 “Kıyamet” halkın ayağa kalkışı, üzerinden ölü toprağını atışı ve dirilişidir. “Sura üflemek” yerlerde sürünen, ölmüş, bitmiş bir halka vahiy soluğunu üflemek, onları diriltmek, ayağa kaldırmaktır. 

 “Ölülerin dirilişi”, ölmüş bir halkın uyanışı, mezara dönmüş şehirlerin canlanışı, yattıkları yerden sarsılarak kalkışıdır. “Çığlık, sayha, tufan” bu anlamda toplumsal altüst oluş anlarıdır. Bunların hepsi Mekke’nin Fethi günü gerçekleşmiştir. 

 “Ahiret”, sonra demek olup bunların eninde sonunda bir gün gerçekleşeceğini ifade eder. Öyle ki bunlar bu dünyada gerçekleşmese, öbür dünyada ilelebet gerçekleşecektir. 

Buna da itikat ederiz. İtikadımız bu dünya ile sınırlı değildir. Önce şehirler dirilecek, sonra şehrin mezarları… Din günü, kıyamet, ahiret, cennet, cehennem her ikisini de ifade eder. 

 Zulümle dolmuş şehirler her daim bir Mekke Fethi bekler. Üzerine ölü toprağı serpilmiş halklar, her daim diriltici bir soluk (nufiha fis-sur) gözler. 
 Bu anlamda Mekke Fethi bir defada olmuş bitmiş bir olay değildir. 

Daha fethedilecek nice Mekke’ler, uyanıp dirilecek nice halklar ve devrilecek nice zalimler vardır… 
 “Ey hayat süren leşler sizi kim diriltecek?” 
 “Din gününden” kaçış, kurtuluş yok!

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...