“Bismillâh” Türkçe’de besmeleyi okumak ve söylemek anlamına gelir. Besmele “Bismillâhirrah-mânirrahîm” sözünün kısaltılmış şeklidir. “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” anlamındadır.
Besmele’nin geniş anlamı:
“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlar ve ancak O’ndan yardım dileriz. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” demektir. Besmele de Allah’ın üç ism-i şerifi geçmektedir: “Allah, Rahman ve Rahim’dir.”
Kur’an-ı Kerim Allah’ın bu üç ismi ile başlar. Çünkü ‘Bismillâh’ her hayrın başıdır. Helal olan ve yapılmasına izin verilen bütün işleri yaparken besmele çekilir. Müslümanlar, “Besmele her hayırlı işin başıdır” diyerek bütün hayırlı işlere besmele ile başlarlar.
Hz. Peygamber (sav)’in;
“Besmele ile başlamayan her iş bereketsizdir, devam etmez ve köksüzdür.” (Müsned, 2/259)
“Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır” (Beyhaki) emrine uyarlar. Haram bir işi yaparken besmele söylenmez olduğunu da bilirler. Çünkü besmele çekmenin yerine göre farz, vacip, sünnet, mendup, haram ve mekruh gibi hükümleri vardır. Detaya girmeden birer örnek verecek olursak; sure başlarında Besmele yazmak, namazda (Şafii Mezhebinde) Fatiha suresinden önce besmele okumak farzdır. Hanifî Mezhebinde, eti yenen hayvan kesilirken besmele çekmek vaciptir. Besmele kasten terk edilirse, o etten yemek haramdır.
Ayette “Üzerine Allah adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır” (En’am, 6/121) buyrulur. Abdest almaya, yemeye, içmeye ve her mübarek işe başlarken Besmele çekmek Hz. Peygamber Efendimizin âdet-i şerîflerinden olup sünnettir. (İbn-i Âbidîn) Kısaca bütün hayırlı işlerde besmele çekmek sünnettir.Oturma, kalkma ve yürüme gibi işlerde besmele çekmek menduptur.
İçki içmek, gasbedilen veya çalınan bir şeyi yemek gibi yasak fiillere besmele ile başlamak haramdır. Dinimizde haram olan fiillerin tamamında besmele çekmek haram kabul edilmiştir. Necaset mahallerinde besmele çekmek mekruh sayılmıştır. Yani mekruh olan işlerde besmele çekmek mekruh olarak kabul edilmiştir. Çünkü Besmele ubûdiyetin, kulluğun izhârıdır.
Levh-i mahfuzda ilk yazılan, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (as)’a Allah tarafından ilk gönderilen besmeledir. Bismillâh’tan güç alan insan kâinata meydan okuyabilir. Çünkü Bismillâh’ta; Allah’a güvenme, O’na dayanma ve O’ndan yardım dileme vardır. Kâinatın kapısı “Bismillâh”la açılmış, her hadise “Bismillâh”la meydana gelir ve kıyamet dahi “Bismillâh” ile kopacak.
Besmele, dünyevi kapıları açan, adetleri, söz ve davranışları ibadete çeviren sihirli bir anahtardır. Besmele meşru adetleri ibadetlere çeviren bir iksirdir. Çünkü burada bir niyet söz konusudur. Besmele Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i hatırlatır. Peygamberde Allah’ı hatıra getirir. Allah’ı hatırlamak ve emrine uymak, yasak ettiği şeylerden kaçınmak da ibadettir.
Bu mübârek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı haliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir berekettir. Besmele İslam’ın bir sembolü, her iyiliğin anahtarı ve Allah’ın kullarına bir ihsanıdır. Besmele öyle bir anahtardır ki, onu eline alan ve dilinden düşürmeyen, Rahmet hazinelerinin kapılarını açar ve İlahi rahmetin sırlarına erer. Besmele çekirdeği insan ruhuna ekildiği zaman, arz üzerindeki o insanı arş-ı alaya çıkarabilir ve Allah ile kul arasında bir bağ oluşturur. Besmeleyi fikre ve zikre konu eden kişi, kâinatı bir zikir hane olarak algılar. Her varlığın “Allah Allah” diye zikrettiğini hisseder ve o varlıkların zikrine ortak olur.
Bütün mevcudât’ın lisân-ı hal ile, ‘Bismillâh’ dediğini ve her varlığın ortak zikri ‘Bismillâh’ olduğu aşikârdır.
Üstad Bediüzzaman şöyle izah eder:
“Nasıl ki, görsen; bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi nâmiyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet nâmına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
Öyle de, her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç “Bismillâh” der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Her bir bostan, “Bismillâh” der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar “Bismillâh” der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları “Bismillâh” der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. “Allah nâmına, Rahmân nâmına” der; her şey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: “En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-i Mûsâ (as) gibi, “Asânı taşa vur!” dedik. (Bakara, 2/60) emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrâhim (as) gibi, ateş saçan hararete karşı, “Ey ateş! Serin ve selâmetli ol” (Enbiyâ, 21/69) ayetini okuyorlar.
Mâdem herşey mânen, “Bismillâh” der, Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, “Bismillâh” demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah namına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.” (Nursî, rnk, Sözler)
Demek her varlık lisan-ı hal ve lisan-ı kalleriyle بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ der ve söylerler. Anlayabilmek için akılla düşünmek, iman gözüyle bakmak ve iman kulağıyla dinlemek lazım.
Allahın Adıyla Rahman Ve Rahim Olan Onun adıylaisimler unutulur İsimler unutulur Unutturur
Yaradan Adın Geçer Kalbe Nur Gönle Safa
Eşşrefil Vera Seyyidina Hazreti Muhammet Mustafa
Adın geçer Ebabil çığlığı vurur dağlarına Ve gölgesi toprağına düşer Toprak Sensiz karanlıktır mekke sensiz karanlık Karanlıkta duyulan kürek sesleri Karanlıkta açılan karanlık
çukurlar
Karanlıkta bir kız çocuğunun anne diyen feryadı Kranlıkta Bir kız cocugunun toprağa gömülen adı Çukurun Yani Başında terlik belliki digeri ayağındaydı Ve çukura bir yıldızın ışığı düşer bu yıldız yazar gökyüzüne adını Gökyüzüne sürünce cebrail
kanadını
Rengarenk melekler iner
semadan
Bir melek seslenir maberadan
Alemlere kutlu doğum haberini yayın müjde vermedik bir varlık bırakmayın
Ve ey medayin şefi titreyerek uyan
İstahrabatta yanan eteşlere sön emri verilsin
Ey Kabedeki putlar yüzünüzü
toprağa gömün Ey toprak sahabe gölünün
suyunu çek
Ey yer altı suları çıkın ve semaveyi doldurun
Ve durun durun sessiz olun
Bakın yıldızlar yaklaşıyor
Salkım salkım yıldızlar yaklaşıyor
Annesinin yüzüne işte gözleri gözlerinde simsiyah nur denizi
gözlerine
Doya doya bakıyor hazreti Amine Her asra uzanacak ellerinden
öpüyor
Arşa reyhan kokusu salan o minik nefesini kokluyor
Cennet kokuları sarıyor gökleri ve yeri
Nurdan ayaklarını okşuyor annesinin eli
Ve eğiliyor kulağına ismini fısıldıyor
Muhammet Muhammedim
Adın Geçer Beni bekliyordun beş süt kardeşten birisin Hevazin sofrasında Halimenin evinde şeref misafirisin
Adın geçer Anasız kalırsın şehirlerin arasında
bir elinden deden tutar
Diğerinden ebu talip Seni büyütmek fatımaya nasipmiş Şefkat kanatlarını yerlere serip saçlarını toplamak Bir anne gibi saçlarını taramak ona nasipmiş, Adın geçer Haticenin kalbinde en sevgili yar
Haticenin evinde hazırlık başlar Önce sadık rüyalar gece ne görürsen gündüz onunla şekillenir Ve ardından geçince yanından Ağaç yapraklarından sana selamlar gelir
Sen herşeye aşinasın herşey aşina sana Ruhul kudüs inecek bugece nur
dağına
Ağır bir yük binecek geniş omuzlarına
Adın geçer Vahyin arafesinde nur dağının zirvesinde
Dünyayı teşrif buyurduğun gibi yine pazartesinde
Adın geçer Hirayı vahyin kokusu sarar nur yağar nur dağına Mübarek ayağına sabahın serinliği vurur
Ardından nurdan bir anafor kaplar hirayı Ve insan suretinde cebrail
karşında durur Oku sen okuma bilmezsin efendim
doğru
Ancak sen oku ki okuma bilenleri
hepsi susacak
Allah seninle konuşucak
Oku yaradan rabbinin adıyla oku O insanı bir kan pıhtısından yarattı
Oku senin Rabbin kalamele
yazmayı bilmeden İnsana bilmediğini öğreten bol kerem ve ihsan sahibidir
İşte nur dağının Zirvesinden Eteklerine doğru inen son peygamber
İnsanlığın kurtuluşu inen bu nurda Semada yıldızlar mekkede dağlar el bağlamış huzurda Sevinin ey insanlar
Bu inen baştacımız ,övüncümüz ilacımız
Bu inen iki dünya servetimiz
sevincimiz , acımız Bu inen nur denizi verlığın en şereflisi
İbrahim milletinin biricik seyyididir o
Savaşların bileği bükülmemiş
yiğididir o Şanını Anlatmaya kelimelerin yok sonu
Çünkü onsekizbin alem onu
Muhammet Mustafa diye tanır Adın geçer
Yirmiüç yıl Süren ilahi davet Alevden bir şehirdir mekkeyi mükerreme
Girdiğin kalbi ateşe vermek ister Sonra hicret bir serinlik
Ana kucağı gibidir medineyi münevvere
Nazarınla büyür yesribin çocukları Nazarınla taşları elmasa çevirirsin Gökyüzünden ayet yağar cibril yağmurlarıyla
kalbine inenleri İnsanlığa veririsin Ve sonkez Açılır semanın kapıları Sonkez vahyi getirir cibrili emin
sana
Sen hüzün peygamberisin ama bu
son ayette daha bir hüzünlü
sesin
Demekki gidiceksin efendim Gidiceksin sen medine yetim
fatıma yetim kalacak
Cebrail kapını son kez çalacak Yanında ölüm meleği azrail girmiyecek huzura sen izin
verene dek
Ne senden önce kimseden izin
istedi nede senden sonra
isteyecek
Demekki gidiceksin efendim Matem şehri olacak medine kimse inanmayacak gittiğine Taki sabah ezanını okurken bilal mübarek ismine sıra gelince Ve bilalin sesi titreyince işte o an sensizlik kıyameti kopacak Yıldızlara benzettiğin ashabın
birbir düşücek toprağa Ve ehlibeytin yüreği param parça olmuş gibi İşte fatıma zelzeleye tutulmuş bir dağ gibi Fatıma Hazreti Aliye bakacak ama bu bakış başka
Ey hasanın babası diyecek Resulullahı toprağa gömüp dönmeye kalbin nasıl dayanır
Onun üzerine toprak saçmaya
gönlün nasıl razı oldu Oysa o rahmet ve merhamet
peygamberi
Fatıma zelzeleye tutulmuş bir dağ gibiydi
Ve adın geçer Her asır adını hatırlatır müjdelediğin kardeşlerin gelir sonra
Abdulkadir geylaniler Şah-ı Nakşibendiler ,İmamı rabbaniler Adını ezberlettiler Aşkını kalplere nakş ettiler Şah-ı haznevinin bahçesinde nurundan bir güneş doğdu Ve aydınlattı anadoluyu o güneşten güneşler doğdu
Söndürmesin Allah
Şimdi ne güzel güneş var semamızda Elhamdülillah Adın Geçer Bilalin bıraktığı yerden sayısız minareden ezanların yükselir Susturmasın Allah ondört asrın ardından cıkıpta vatanından
Yeryüzüne yayılan Peygamber çiçekleri
Musat bin umeyr gibi uhud kokan
elleri
Sevgini insanlığın kalbine merhem diye sürüyor
Onlar toprağın her karışında adın geçsin diye yürüyor
Durdurmasın Allah Ve gün biter saat biter vakit
gelir görmez olur gözler kulaklar
duymaz olur
Diller tutulur dünyalık felakette biter saadette
Ama Efendim inşallah son nefeste Kelime-i Şehadette Adın gecer Allahın Adıyla Rahman ve Rahim olan Onun Adıyla isimler unutulur Unutturur yaradan adın geçer Kalbe Nur Gönle Sefa Eşrefil Vera hazreti Seyyidina Muhammedinil
Mustafa