16-Hz.Muhammed’e Suikast Girişimi
17-Hz.Muhammedin Ölüm Korkusu
18-Hz.Muhammed’in Hazin Cenaze Töreni
16-Hz.Muhammed’e Suikast Girişimi
Hz. Muhammed’e karşı İslam tarihinde anlatılan ve Hz.Muhammed’in mucizevi şekilde kurtulduğu suikast olayları vardır. Ama bu konuda anlatmak istediğim Kuran’da Tevbe Suresi 74. Ayette anlatılan suikast girişimidir. Bu konuya geçmeden önce peygamberin mucizevi şekilde kurtulduğu diğer suikast girişimlerinden birkaçını görelim.
Cabir b. Abdullah’ın anlattığı suikast olayı:
“Bir yere baskın düzenlemiştik; bir ara istirahat için gölgeye çekildik. O arada Hz.Muhammed kılıcını bir ağaca asıp o ağacın altında uzanırken adamın biri gelip onun asılı kılıcını alır ve kendisine, “Ey Muhammed; bugün kim seni elimden kurtaracak, seni öldüreceğim.” der. Hz. Muhammed de, “Allah beni kurtarır.” yanıtını verir. Bu soru, o adam tarafından üç sefer tekrarlanır ve Hz.Muhammed’den aldığı yanıt da hep aynı. Sonuçta Allah tarafından adam etkisiz hale gelir, vücudu sanki donmuş, felç olmuş gibi olur ve kılıç kullanamaz hale gelir.” (Buhari, Megazi, Zat’ü Rika kısmında, Müslim, hem Fedail/Hz. Muhammed’in tevekkülü kısmında, hem korku namazı kısmında. )
Hayber’de meydana gelen zehirli et olayı
Hayber muharebesi sonunda Zeynep bint el-Hâris adında bir kadın, rasulullah’a zehirli bir koyun ikram etti. Rasulullah ondan bir parça aldı, ancak tamamını yutmadan koyunun zehirli olduğunu bildirdi. Kadın çağırıldı, suçunu itiraf etti ve bunu neden yaptığı sorulunca şöyle dedi: “Gerçekten Peygamber isen, sana bundan haber verilir, eğer hükümdar isen senden kurtulmuş oluruz.” Ancak Bişr b. Berâ bundan aldığı lokma ile zehirlenerek öldü. Bunun üzerine kadın Bişr’e kısas olarak öldürüldü. Rasulullah son hastalığında dahi Hayber’de aldığı bu lokmanın tesirini hissettiğini beyan buyurmuştur.” (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 222)
Gelelim asıl konumuza Tevbe Suresi 74. Ayet ve bu ayetin yazılış nedeni olan suikast olayına. Anlatacağımız bu olay ve ayet, kuranın nasıl oluştuğuna, ayetlerin gerektiğinde anında iniverdiğine, günün ihtiyaçlarına göre uydurulduğuna güzel bir örnek ve kanıttır. Ayrıca bu ayet ve devamında yazılan birkaç ayet daha Hz.Muhammedin askeri liderliğine ve yöneticiliğine karşı o günün şartlarında oluşan tepkileri, çıkar çatışmalarını, peygamberliğinden o günlerde de kuşku duyduklarını aslında imanlarının kaynagının saygı ve sevgiden değil korkudan kaynaklandığını, pekçoğunun inanmış göründüğünü göstermesi yönünden önemlidir.
Tebuk Seferinde düzenlenen suikast girişimi
Hicri 9. yılında Hz.Muhammed Suriye tarafında Bizanslılara karşı Tebük (bir bölgenin adıdır) seferini düzenler. Hz.Muhammed Tebük seferinden dönüp Medine yolunu tutunca, sayıları 12-15 kişilik bir grup gece karanlığından yararlanarak Muhammedi vurmak isterler. Ancak Hz.Muhammed bu planın duyumlarını alınca yol güzergâhını değiştirir. Yolda Ammar b.Yaser onun devesini önden çekmekte, Hüzeyfe b.Yeman da arkadan sürmektedir. Hz.Muhammed’i öldürmeye karar veren grup, onun bu yol değişikliğini öğrenir ve aynı istikamette onları takibe alır. Bunlar yaklaşıp artık baskın yapma aşamasındayken, Muhammed’in arkadaşları tarafından fark edilirler. Bu arada Muhammed, arkadaşlarına, “Çabuk sürün, hızlı olun.” diye emir verir. Arkadaşları bağırıp çağırır ve “Haberiniz olsun sizi gördük.” deyince, baskını düzenlemek isteyen Müslüman grup korkar, kaçmak zorunda kalır ve İslam ordusu arasına dağılıp kaybolur.
Muhammed arkadaşlarına ,”Siz bunları tanıdınız mı? diye sorar.”Yüzleri maskeliydi, göremedik; ancak atlarını ve bindikleri hayvanları tanıdık” derler. Muhammed kendisine suikast yapıldığını anlar ve onların kim olduğunu bildiğini söyler. Ünlü İslam düşünürlerinden İbni Hazm suikastı gerçekleştirmek isteyenleri şöyle sıralar “Ebubekir, Ömer, Osman, Talha b. Ubeydullah, Sad b. Ebi Vakkas, Ebu Musa el-Eş’ari ve birkaç sahabe daha” (İbni Hazm, Muhalla, 11/224. Necah, Nezeriyat’ul Halifeteyn, 2/266. İbni Ebi’l Hadid, Şerh’u Nehci’l Belağa, 2/390 Darü’l kütüb’il İlmiyye, Mısır.)
Hz.Muhammed , Huzeyfe ve Ammar b.Yaser’in onları Medine’ye gittiğimizde onları öldürelim demesi üzerine, bu olayı gizli tutmalarını ister. Nedeni “Muhammed en yakın arkadaşlarını öldürdü” derler ve İslama karşı olumsuz etki doğabilirdi.
Bu olay üzerine yazılan Ayet: Tevbe-74 “Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm’a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah’ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.”
Sanki Muhammed bu suikastçılar hakkında hiçbir şey duymamış da; Allah’ından gelen bilgiyle ilk kez haberdar oluyormuş gibi yapıyor, tabii ki bir taşla iki kuş misali, bu ayetle birkaç yere mesaj gönderiyor. Çünkü Tebük’te bir ara onun devesi kaybolunca, Müslümanlardan biri, “Hani dünyada olup biten her şeyi, geçmişi, geleceği biliyorum diyen bir Muhammed, nasıl olur da yanı başında devesi kaybolmuş da nerde olduğunu bilemiyor, bu nasıl peygamber” şeklinde alay ediyor.
Cülas bin Süveyd, “Eğer Muhammed’in anlattıkları doğruysa, eğer peygamberse ben eşek olayım” diyerek onunla alay ederken, Muhammed bunlardan haberdar oluyor. İşte Tebük’te hemkendine karşı komplo kuranlar, onu vurmak isteyenler, hem de onunla alay edenler için, mucize niyetiyle yukarıdaki ayeti oluşturuyor. (Kadi Beydavi, Tevbe suresi 74. ayet açıklamasında.)
Ayette her şey açık ve nettir: Onlar yemin ediyorlar ki, biz söylemedik. Peki, neymiş söylemedikleri şey? İşte azönce özetlediğim gibi, ‘Muhammed’de tanrısal boyut varsa eşek olayım’ diyen kişi. Güya ona baskı yapılınca ben bunu demedim demiş ve Tanrı için de onun sözü o kadar önemli olmalı ki bu ayeti onun yalanı için göndermiş. Bir de ‘yanı başında devesini bulamayan Muhammed, nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek her şeyi bilirim’ diyen kişinin bu cümlesi tanrının hoşuna gitmemiş olmalı ki, gerek görüp az önceki ayeti yanıt olarak göndermiş, tabii ki Muhammed’in bunların söyledikleri hakkında istihbaratı vardı. O yüzden hepsine topluca yanıt olabilecek böyle ayetler oluşturup anlatıyordu. Ayetin bir yerinde şu cümlecik de var:
“Allah ve Resulü kendi lütfü ile onlan (Müslümanları) zengin kıldığı için, inkarcılar intikam almaya kalktılar” diyor. Peki, bu parçanın olayla ne alâkası var? Hz.Muhammed Medine’ye gelip savaşlarda elde ettiği ganimetleri yandaşlarına dağıtınca bunlar zengin olur. Bu arada başta Abdullah b. Selul olmak üzere muhalefettekiler onların bu durumunu kıskanırlar. İşte ayette sözü edilen zenginliğin kaynağı budur. Yani Allah’ın minnet ettiği zenginlik kaynağı, ganimetler, talan ve çapulculuk. Demek ki arda çıkar çatışması yaşanmış ki iş Hz.Muhammedi öldürme girişimine kadar varmış. Anlaşılan Peygamberin etrafına toplanan belli başlı kimseler dine inanmaktan çok çıkar için etrafında toplanmışlar.
17-Hz.Muhammedin Ölüm Korkusu
Buhari’nin anlatımlarının birkaç yerinde, Müslim’de ve başka da birçok İslami eserde ortak olarak işlenen şöyle bir olay var: Hz.Muhammed son hastalığında ölüm döşeğindeyken bir ara ayılınca bakıyor ki ona ağız yoluyla ilaç içiriyorlar. Bunu görünce çok kızıyor ve “Sizi, sakın ola bana bir şey içirmeyin diye uyarmadım mı? Neden bana ilaç içirdiniz? Hepiniz bu ilaçtan içeceksiniz, ben de bakacağım; ancak amcam Abbas hariç. Çünkü o sizinle beraber değil, planın içinde o yoktur.” diyor.
Hz.Muhammed islami kaynaklara göre ölümü öncesinde veda hutbesini yapmış yani ölüme ve Allahına kavuşmaya hazırlanan bir peygamber olarak anlatılır ve gösterilir. Yukardaki anlatımlarda net şekilde görülmektedir ki Muhammed ölüm döşeğindeyken öyle allahına kavuşmaya hazırlanan bir peygamber gibi değil aksine ölüm korkusu çeken, çevresindeki insanlara güveni olmayan, hayata tutunmaya çalışan bir insan gibi davranmaktadır.
İslami kaynakrada olayı yumuşatmaya çalışsalarda ortada zorlama ve Hz.Muhammedin tedirgin olduğunu gösteren net ifadeler vardır. Olayı başka bir kaynaktan inceleyelim; Buhâri ve Müslim başta olmak üzere birçok muteber Sünni kaynakta “Ledüd Hadisi” diye meşhur olan bir rivayet nakledilmektedir ki rivayetin değişik nakillerini dikkate alarak, olayı şöyle özetleyebiliriz:
“Resulullah’ın hayatının son günlerinde, hastalığı iyice ağırlaştığı bir sırada, Resulullah’ın hanımları veya ashabından bazısının tavsiyesiyle, sancılanan kimselere verilen acı bir ilacı, Allah Resulü’nün ağzına döküyorlar. Resulullah uyandığında ağzının acılığını hissedince, yemin ederek orada bulunan herkesin ağzına aynı ilaçtan dökülmesini emrediyor; amcası Abbas hariç (çünkü o bu işe müdahale etmemişti). Meclistekiler bu işte bir art niyetlerinin olmadığını beyan ediyorlarsa da nafile; bir kere Resulullah bu işin yapılması gerektiğine dair and içmiştir. Böylece oradakilerin hepsinin ağzına birer birer ilaçtan dökülüyor! Hatta Resulullah’ın hanımlarından birisi (Meymûne), ısrarla oruç olduğunu söylüyor; fakat Resulullah and içmiştir diye onun da sözünü dinlemeyerek ağzına ilaç dökülüyor!”
[Sahih-i Buhârî, Tıp Kitabı, Ledüd Bâbı, Sahih-i Müslim, Selam Kitabı, Ledüd ile Tedavinin Mekruhluğu Bâbı, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.6, s.118, Sünen-i Tirmizi, c. 3, s. 265]
Düşünün islami kaynaklara göre peygamberin etrafında ona en yakın isimler var bunlar “ailem” dediği insanlar. Bu insanlar neden art niyetleri olmadıklarını beyan etme ihtiyacı duyarlar ki? Madem Hz.Muhammed’e iman etmişler, kaynaklara göre ölesiye ona bağlılar, neden aralarında böyle bir güvensizlik var? Peygamberin bir hanımı “oruçluyum” dediği halde bile zorla ilacı içirmeye kadar iş varmış, yetmedi odadaki herkez (amcası hariç) bu ilaçtan içmek zorunda kalmış. İlk bakışta akla gelen bu sorulara verilebilecek cevap nedir? Ancak zehirlenme korkusu yaşayan ve çevresindeki insanlara da güveni olmayan biri bu tip davranış sergileyip istekte bulunabilir. Bu tepkiler açıkca öldürülme korkusu yaşadığının da kanıtıd ır.Ölümden korkan bir peygamber size mantıklı geliyor mu?
18-Hz.Muhammed’in Hazin Cenaze Töreni
Hani bir söz vardır “Korkunun ecele vaydası yoktur” derler. Muhammed ölmemek için vede öldürülmemek için çabalasada sonunda oda her insan gibi ölümden kurtulamamıştır. Günümüzde İslami kesimde tanınmış ve lider konumda olan Cemaat liderlerinin, Tarikat şeyhlerinin şaşaalı cenaze namazları hepimizin dikkatini çekmiştir. Ülkemizde islamcıların lider Erbakan’nın cenaze törenindeki kalabalığı hatırlıyorsunuzdur, Ülkemizdeki tarikat şeyhlerinin ve cemaat liderlerinin törenleri de aynı şekilde görkemli olmaktadır.
Müslümanlar veda hutbesini ballandıra ballandıra anlatırlar ogünlerin Arabistanın’da yaşadığı tahmin edilen nüfusun enaz yarısının yani 124 bin insanın veda hutbesini dinlediği anlatılır. Doğal olarak peygamberin cenazesinin de görkemli olması beklenir. Peki ya siz hiç müslümanların gözünde kainatın efendisi olan Muhammed’in cenazesinden bahsedildiğini duydunuz mu? Elbetteki hayır, Tv’lerde gözyaşlarıyla menkıbeler anlatan, naatlar düzenler peygamberin cenazesinden hiç söz etmezler. Neden acaba? Yoksa o cenazeyi kainatın efendisine yakıştırmıyorlar mı? O döneme göre milyonlar diyemesek de yüzbinlerin katıldığı bir tören olmalıydı değil mi? Doğumuna mucizeler üretilen peygamberin ölümü ve cenazesi neden konuşulmaz ballandıra ballandıra mahşeri kalabalık hikayeleri anlatılmaz hiç düşündünüz mü?
İslam Tarihinde Hz.Muhammed’in hicretin 11. yılında Rebiülevvel’in 12’sinde pazartesi günü, miladi takvime göre 8 Haziran 632 tarihinde akşam üzeri vefat ettiği rivayet edilir. Günlerce süren hastalığının ne olduğu kesin olarak bilinmez. Kimilerine göre hummadır, kimilerine göre sırtındaki urdur, kimilerine göre yüksek tansiyondur, kimileri ise yıllar öncesi ağzına atıp çıkardığı kuvvetli bir zehire sahip koyun etinin etkisidir. En çok humma üzerinde durulur. Uzun süredir hasta olmasına rağmen bu beklenen bir ölüm değildir müslümanlar arasında. Nitekim ölüm haberini duyan Ömer’in buna inanmayıp kılıcını çekerek “Kim Muhammed öldü derse başını vururum” diye haykırdığı söylenir. Ama haberin doğruluğu ortaya çıkınca sinirler gevşer, sakinleşilir. Bu sakinleşmede Ebubekir’in “Her kim Muhammed’e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Her kim Allah’a tapınıyorsa bilsin ki Allah ölümsüzdür ve ebedidir. Her nefis ölümün tadını tadacaktır. Muhammed de bir insan olarak ölmüştür. Bunu kabul edelim ve sakin olalım” anlamında yaptığı konuşmanın etkili olduğu rivayet edilir.
Muhammed, Ayşe’nin odasında ölmüştür ve defin hazırlıkları da orada yapılmaya başlar. Üstelik defin hazırlıkları yapılırken Muhammedin 23 yılda yazdığı kuranın bazı sayfaları keçiye bile kaptırılır. Muhammed’in cenazesinin kaç gün yerde kaldığı konusunda değişik rivayetler var. Ancak genel kanı, üç gün yerde kaldığı yönündedir. (İbni Kesir, Büdaye-Nihaye, Hz. Muhammed’in gömüldüğü yer kısmında. 5/292. Burada İmam Ahmet’ten alıntı yapıyor, İmam Malik Muvata, no: 545 Cenâiz kısmı, Taberi Tarih, 11. yılı olayları, 3/216 ve sonrası)
Muhammed onun odasında öldüğü halde Ayşe’nin şu sözü söylemesi çok ilginç: “Biz cenazenin defnini, çarşamba sabahı yapılan duyurudan öğrendik: Muhammed’in cenazesi bugün gömüldü şeklinde duyuru yapıldı.” diyor. (Ahmet b. Hanbel 6/62. Ayşe hadisleri, İbni Abdi’l Ber, Temhidö Muvatta şerhi, 24/396, İbni Sad, Tabakat: 2/401.)
Peki, burada, “Acaba cenaze gömülürken Ayşe neredeydi” diye sorulmaz mı? Kendisi bizzat, “Muhammed en çok beni seviyordu, benim odamda vefat etti.” demesine rağmen, nasıl oluyor da, eşinin cenazesi üç gün yerde kalıyor, daha sonra gömülüyor ve Ayşe bunun haberini başkalarının duyurusundan öğreniyor? Ölen kişi hem eşi hemde peygamberi değil mi? Bu durumu islamcıların ağlaya ağlaya menkıbeler anlattıkları, her seferinde validemiz diye andıkları, örnek Müslüman ve peygambere gönülden bağlı örnek eş gösterilen birine uyan bir davranış mı?
Ünlü İslam tarihçisi Taberi olayı; “İslamiyetle daha çok bütünleşmiş olanlardan bir bölümü (daha saf görünenler, Ali, Abbas, Evs, Usame gibileri) Peygamberin cenazesi ile meşgulken diğer bir bölümü (Ebu Bekir, Ömer, Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Abdurrahman b. Avf, ibni Hişam gibileri) ise cesedi bırakıp Saide oğullarının çardağında (Sakiyfe) yeni halifenin kim olacağına ilişkin tartışma ve pazarlık içindeydiler” şeklinde aktarıyor.
Evde cenaze hazırlıkları yapılırken, dışarıda bekleşen müslümanlara bir haber gelir. Ensar’ın ileri gelenleri Beni Saide gölgeliği denilen çardakta toplanmışlardır ve diğer müslümanları da oraya çağırmaktadır. Başta Ebubekir, Ömer ve Osman olmak üzere herkes toplantıya koşar. Sadece Ali, Abbas, evs ve Usame cenazeyi terketmez. Toplantının konusu, Muhammed öldüğüne göre yerine
kimin geçeceğidir. Üstüne toz kondurulmayan, övgülerle göklere çıkarılan Ömer ve Ebubekir’in cenaze töreninin bitmesine dahi sabredemeden taht hesabına girmeleri ne kadar düşündürücü! Bunların yaptığı şimdi dünya hesabı mı yoksa ahiret hesabı mı? Peygamberin ölümü ve cenazesi mi önemli halife olmak mı? Hani nerede yas tutmak, mahşeri kalabalık? Bundan daha büyük bir
vefasızlık olur mu?
Muhammed’in Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar.
“Resulullah’ın (s.a.a) tertemiz ve mukaddes cenazesini yıkayan Abbas, Ali b. Ebu Talib, Fazl b. Abbas ve Resulullah’ın (s.a.a) azat ettiği kölesi Salih, Hz. Peygamber’i toprağa verdiler. Sahabîler, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini ailesiyle baş başa bıraktılar. Hz. Peygamber’in gusül, kefen ve defin işiyle bu birkaç kişi uğraştı.” (Tabakat, İbn Sa’d, c.2, k. 2, s.70 ve buna yakın bir ifadeyle el-Bed’u ve’t-Tarih kitabında geçer; Kenzü’l-Ummal, c.4, s.54 ve 60.)
“Resulullah (s.a.s) toprağa verilirken yanında yakınlarından başka kimse yoktu. Ganem Oğulları, evlerinde dinlenirken kürek seslerini duydular.” (Tabakat, İbn Sa’d, c.2, k. 2, s.78.)
“Başka bir rivayete göre, Ali, Abbas Oğulları’ndan Fazl ve Kasım ile Resulullah’ın (s.a.a) Şekra adında azat ettiği kölesi ve bir rivayete göre de Usame b. Zeyd’le birlikte cenaze işiyle uğraştı.” (Ikdu’l-Ferid, c.3, s.61; Zehebî’nin Tarih’inde c.1, s.321, 324 ve 326’da) “Usame’ninde bulunduğu rivayet edilmiştir. Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe ve Ömer ibni Hattab Peygamber efendimizin defninde bulunmamışlardı.” (Kenz’ul Ummal c3 s140)
Aişe derki: ”Biz Hz Resulullah’ın defninden Çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdar olduk.” (İbni Hişam c4 s342, Tabari c2 s452,485, ibni Kesir c5 s270)
Aişe’den gelen diğer bir rivayette “Biz Resulullah’ın nereye defnedildiğinden haberdar değildik. Ancak kürek seslerini duyunca defnedilmekte olduğunu anladık” demektedir. (Ahmed b.Hanbel Müsned’de c6 s242 ve 274)
İslamcıların masal kahramanı gibi anlattıkları ve yere göğe sığdıramadıkları Muhammed’in cenazesi yukarda anlatıldığı gibi sönük sadece yakın akrabalarının katıldığı ve iktidar mücadeleleri içinde geçmiş, hatta cesedi ancak üçüncü gün kokmaya yüz tutarken gömülebilmiştir. Bumudur alemlerin efendisine hürmet ve bağlılık? İslam tarihinin tanıklığı göstermektedir ki Muhammed yaşadığı
dönemde öyle hayranlık ve gönülden bağlılık duyulan biri değilmiş, çevresinin ancak korku ve çıkar uğruna inanmış görünen kişilerle dolu olduğunu cenazesinden rahatlıkla anlayabiliriz. Bunlar yetmezmiş gibi birde Ebubekir halife seçildikten sonra biat ve miras çekişmelerinin başladığı islam tarihinde açık açık anlatılmaktadır.
Çok büyük geliri olan Fedek hurmalığı arazisinden pay isteyen Fatma’nın talebi reddedilir. Daha sonra biat vermemiş olan Ali üzerinde baskı kurulur. Ebu Bekir halktan biat aldıktan sonra Ali ibni Ebu Talib ve yandaşlarındandan biat almak istemiş fakat Ali ibni Ebu Talib biat etmemiştir. Bu yüzdende Ebu Bekir Ömer’le birlikte bir gurup sahabeyi Ali ibni Ebu Talib’den biat almaları için evine göndermiştir. Bu grubun içinde Ömer, Kunfuz, Halid b.Velid, Ebu Ubeyde b.Cerrah vardır. Oraya vardıklarında Ömer şöyle seslendi: ”Dışarı çıkın! Çıkmadığınız taktirde evinizi yakacağım.” Sonra da Fatıma-tüz Zehra’nın evinin kapısının önüne odun yığmaya başlamıştır. (Evi ateşe vermeden önce) Fatıma-tüz Zehra Ömer’i ve yanındakileri evden uzaklaştırmak için kapının arkasına geldiğinde , Ömer bir omuz darbesiyle kapıyı açmış ve Fatıma-tüz Zehra’yı kapıyla duvar arasına sıkıştırmış, tam bu esnada 6 aylık yavrusu ve Peygamber’imizin ismini koyduğu Muhsin adlı bebeğini düşürmüş ve kapının arkasındaki çivi gövdesine saplanmıştır. Fatıma-tüz Zehra ise acı dolu bir sesle haykırmış:
”Ey Allah’ın Peygamber’i! Ey babam! Gör ki senden sonra ibni Hattap ile ibni Kuhafe başımıza neler getirdiler” demiştir. Bu olayı birçok Ehl-i Sünnet alimi uzun kısa farklılıklarla anlatmışlardır. (Şerh-i Nehcül Belağa İbni Ebil Hadid c2,Tarihi Yakubi c2 c1 el ikd’ul Ferid c2 Tarihi Taberi c3,Tarihi Ebu’l Fida c1,E’lem’un Nisa c3,Kenz’ul Ummal c3 s129,Tarih-i ibni Esir c23 s124.)
Bu olayların Alevi-Sünni bölünmesinin başlangıcı olduğu söylenebilir. Özetle islamda bölünmeler, iç çekişmeler, suikastler daha islamın ilk çıktığı anlarda başlamış; Muhammed sağken kendisi iktidarı ele geçirmek ve elde tutabilmek için suikastler, katliamlar, baskınlar vede yağmalar yapmış, ölümünden sonrada ardılları aynı yollarla gerçekte çıkar için görünüşte ise din uğruna aynı uygulamalara devam etmişlerdir. Başta peygamber olmak üzere tüm halifeler eceliyle ölemediler, ya zehirlendiler, yada suikaste kurban gittiler. Buna ancak çıkar çatışması denebilir.Bu arada unutmadan belirtelim. Ebubekir ve Ömer hazretleri peygamberin cenazesine katılmamıştır ama peygamberle aynı mezarı paylaşmışlardır. Aynı yerde yattıkları ileri sürülür.
NOT....LEDÜD HADİSESİ....