02 Aralık 2017

MANEVİ SIKINTILAR


MANEVİ SIKINTILAR

Peygamberimiz (A.S).Sıkıntılı anlarında  çok çok okugu bir duasıdır bu dua;
Hz Enes Bin Malikten(R.A) rivayet edildiğine göre Hz.Peygamber’e(S.A.) üzüntü ve sıkıntı veren bir durum olduğu zaman şöyle dua ederdi buyururlardı.
Okunuşu:
” Ya Hayyü,Ya Kayyum! Birahmetike esteğiysü.”
Manası:” Ey devamlı var olan,ebedi ve ezelihayat ile hayy(diri) olan ve bütün mahlukatını (yarattıklarına) varlıkta hayatta tutan “ey hayy ve kayyum olan Allah’ım! Rahmetinle yardımını isitiyorum.
Peygamberimiz (A.S) sıkıntı ve üzüntü anında Cenab-ı hak’tan yardım taleb eder,imdat isterdi.Peygamber efendimizin duasındaki inceliğini anlayabilirseniz siz de ver gücünüz ile taa içten,gönlünün derinliklerinden bu daularla yardım talep eder ve imdat istersiniz.                                                
Sıkıntılı Anlarda Okunacak Dualar Sıkıntılı Anlarda Okunan Dua 
Lailahe illallahulazimulhalim lailahe illallahu rabbularşilazim lailahe illallahu rabbüssemavati verabbularzi verabbülarşil kerim. 
Azim ve Halim olan Allah’tan başka ilah yoktur. 
Arş’ın yüce rabbi Allah’tan başka ilah yoktur. Arş’ın Kerim Rabbi, yerin Rabbi ve göklerin Rabbi ALLAH’tan başka ilah yoktur. Sıkıntılı dönemlerde okuyabileceğimiz dualar ve zikirler Sebeplere yapışmalıdır. Hadis-i Şeriflerde buyuruluyor ki: İstigfara devam eden, her sıkıntıdan kurtulur, ummadığı yerden rızıklanır. Lâ ilâhe illallah demek 99 belâyı defeder, en aşağısı sıkıntıdır. [O. Asakir] La havle ve la kuvvete illa billah okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdır. Sıkıntıya düşen veya borçlanan, 1000 (bin) kere “La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim” derse, 
Allahü Teâlâ işini kolaylaştırır. Sıkıntılı iken Hasbunallah ve nimel vekîl deyiniz! Yasin okuyanın sıkıntısı gider. Sabah akşam İhlâs, Felak ve Nasr suresi üçer defa okumak, belâ ve sıkıntılaı giderir.

     La ilahe illallahül azimül haliym.
La ilahe illallahü rabbül arşil azim.
La ilahe illallahü rabbüssemavati ve rabbül ardı ve rabbül arşil keriym.

"Peygamber Efendimiz sıkıntılı zamanlarında bu duayı okurlardı."

Allahü Allahü rabbiy la üşrikü bihiy şey'en.

MANASI:
Bütün işlerde Allah'a sığınır ve O'na hiçbir şeyi eş koşmam.
"Sıkıntılı zamanlarınızda bu duayı okursunuz."
"Kederli ve sıkıntılı zamanlarında Ayet'el Kürsi ve Sürel Bakarenin son iki ayetini kim okursa,Allah Teala ona yardım eder,sıkıntıdan kurtarır."
Lailahe illa ente sübhaneke inniy küntü minazzalimiyn.
Sad b.Abü Vakkas anlatıyor:
"Ben Resülüllah'dan işittim:Öyle bir dua biliyorum ki kim onu sıkıntılı zamanlarında okursa,sıkıntı ve kederi ondan kaldırır.O da kardeşim Yunus'un balığın karnında okuduğu bu duadır."
Ene abdükebnü abdikebnü emetike fiy kabzatike nasıyetiy bi yedike madın fiyye hükmüke,adlün fiyye gadaüke,es'elüke bi küllismin hüve leke semmeyte bihiy nefseke ev enzeltehu fiy kitabike ev allemtehu ehaden min halkıke,eviste'serte bihiy fiy ılmil ğaybi ındeke en tec'alel Kur'ane nure sadriy ve rabia kalbiy ve cilae huzniy ve zehabe hemmiy.
MANASI:Allahım! Ben Senin kulunum ve kulunun oğlu ve cariyenin oğluyum.Nasiyem yedi kudretindedir.Hükmün bende caridir.Kaza'n hakkımda adalettir.Senin olan,senin kendine tesmiye ettiğin veya kitabında inzal buyurduğun veya halkından birine bildirdiğin veya kendi ilminde veya ilmi gaybında Zat'ı Ecelli Ala'na tahsis buyurduğun her isim ile Senden dilerim ki Kur'anı göğsümün nuru,kalbimin baharı,hüznümün cilası,sıkıntı ve kederimin zehabı kılasın.
Peygamber Efendimiz buyurdu:
"Kime bir merak veya bir hüzün isabet eder de bu duayı okursa,Allah Teala onun merakını giderir,sıkıntısının yerine ferah verir"Ashab:"Ya Rasulallah bu kelimeleri öğrenmeli mi?deyince,Resulüllah (s.a.v.) evet bunları işiten herkesin öğrenmesi lazımdır" buyurdular.

SİHİR VE BÜYÜ

Büyü (sihir) nasıl tedâvi edilmelidir?

Hamd, yalnızca Allah'adır.
Kendisine büyü yapılan kimse, büyüyü başka bir büyü ile tedâvi edemez. Çünkü şer, şer ile izâle edilmez (ortadan kaldırılmaz). Küfür de başka bir küfür ile izâle edilmez. Şer,  ancak hayır ile izâle edilir. Bunun içindir ki Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e "Nuşra" (büyüyü,başka bir büyü ile çözme) hakkında sorulduğunda o şöyle buyurulmuştur:
(( هِيَ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ. )) [ رواه أبو داود وأحمد]  
"O (nuşra), şeytanın amelindendir. (yani câhiliye halkının tedâvide kullandıkları ve fayda verdiğine inandıkları şeydir)." (Ebu Dâvud ve Ahmed).
Hadiste zikredilen nuşra; kendisine büyü yapılmış kimseden o büyüyü başka bir büyü ile çözmek demektir.
Büyü, Kur'an-ı Kerim âyetleri, mübah olan ilaçlar ve helal olan rukyelerle çözülecek olursa,bunda herhangi bir sakınca yoktur.Büyünün başka bir büyü ile çözülmesine gelince, -yukarıda da geçtiği gibi- bu asla câiz değildir. Çünkü büyü, şeytanlara ibâdet etmektir. Büyücü (sihirbaz), şeytanlara ibâdet edip onlara hizmet ettikten ve onların istediklerini onlara kurban ettikten sonra büyü yapabilir ve büyüyü öğrenebilir. Bu gerçekleştikten sonra artık şeytanlar büyünün olması için birtakım şeyleri ona öğretirler. Fakat kendisine büyü yapılan kimsenin üzerine Kur'an okumakta, câiz olan şeytanın şerrinden korunma yolları ve mübah olan ilaçları kullanmak sûretiyle tedâvi olmasında -Allah'a hamdolsun- dînen herhangi bir sakınca yoktur. Bir hastanın doktorlara giderek herhangi bir hastalıktan iyileşmek için tedâvi olması gibi.
Hastanın iyileşmesi şart değildir.Çünkü her hastanın,hastalıktan mutlaka şifâ bulması gerekir diye bir şart yoktur. Hasta belki eceli gelmediği için tedâvi olduktan sonra o hastalıktan iyileşebilir. Belki de iyileşmeyip yakalandığı o hastalık sebebiyle ölebilir. Bir hasta, en uzman ve en bilgili bir doktora gösterilse bile, eceli ne zaman gelirse, o ilaç kendisine fayda vermeyecektir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
ولن يؤخر الله نفساً إذا جاء أجلها [ سورة المنافقون الآية: ١١]     
"Allah, eceli geldiğinde hiç kimseye ölümünü erteletmez.Allah, (hayır olsun, şer olsun, bütün) yaptıklarınızdan haberdârdır." (Münâfikûn Sûresi:11).
Tıp ve tedâvi, ancak ecel gelmediği zaman ve Allah Teâlâ kuluna şifâ takdir ettiği zaman fayda verir. Aynı şekilde kendisine büyü yapılan bu kimseye, Allah Teâlâ, belki şifâ takdir etmiş olabilir, belki de onu imtihan etmek ve sınamak için şifâ takdir etmemiş olabilir. Belki Allah Teâlâ'dan başka hiç kimsenin bilmediği başka sebeplerden dolayı olabilir. Belki de yanında tedâvi olduğu kimsede kendisi için uygun ilaç olmayabilir.
(( لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ، فَإِذَا أُصِيبَ دَوَاءُ الدَّاءِ بَرَأَ بِإِذْنِ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ. )) [ رواه مسلم ]  
"Her hastalığın (helâl olan) bir ilacı vardır.Bu sebeple ilaç, hastalığa isâbet ederse, (ilaç o hastalığa iyi gelirse), Allah -azze ve celle-'nin izniyle iyileşir." (Müslim).
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- başka bir hadiste şöyle buyurmuştur:
(( ماَ أَنْزَلَ اللهُ داَءً إِلاَّ أَنْزَلَ لَهُ شِفاَءً، عَلِمَهُ مَنْ عَلِمَهُ وَجَهِلَهُ مَنْ جَهِلَهُ. )) [ رواه البخاري ]
"Allah, hiçbir hastalık indirmemiştir (yaratmamıştır) ki o hastalığın (helâl olan) şifâsını (ilacını) da indirmiş (yaratmış) olmasın. Bunu bilen bilir, bilmeyen de bilmez." (Buhârî).
Büyünün şer'î tedâvi yollarından birisi de, Kur'an okumakla tedâvi edilmesidir. Bu sebeple kendisine büyü yapılan kimsenin üzerine Kur'an-ı Kerim'in en büyük sûresi olan Fâtiha Sûresi tekrar tekrar okunmalıdır. Her şeyin Allah Teâlâ'nın kaza ve kaderiyle olduğunu bilen, her şeyi çekip-çevirenin Allah Teâlâ olduğuna ve Allah Teâlâ bir şeye ol dediği zaman o şeyin hemen oluvereceğine inanan salih bir mü'min, Fâtiha sûresini hastanın üzerine okursa, bu okuma da îmân, takvâ ve ihlas ile olur ve hastanın üzerine tekrar tekrar okunursa, belki hastalık ortadan kalkar ve Allah Teâlâ'nın izniyle hasta şifâ bulabilir.
Nitekim sahâden bazı kimseler, bir kabilenin yanından geçerlerken kabilenin reisini yılan sokmuştu. Onu tedâvi etmek için bütün yolları denemişler, fakat hiçbir sonuç alamamışlardı. Bunun üzerine sahâbeden bazı kimselere:
-          İçinizde rukye yapan var mı? diye sordular.
Onlardan bazıları: Evet var, dediler.Ardından sahâbeden birisi kabile reisinin üzerine Fâtiha sûresini okudu.Kabile reisi, üzerine okunur okunmaz sanki hiçbir şey olmamış gibi       derhal ayağa kalktı ve Allah Teâlâ yılanın sokmasının şerrinden onu sağlığına kavuşturdu.
(Bu durum Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e haber verildiği zaman) Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
           (( اعْرِضُوا عَلَيَّ رُقَاكُمْ، لَا بَأْسَ بِالرُّقَى مَا لَمْ تَكُنْ شِرْكًا.)) [ رواه أبو داود ]
" Rukyenizi bana arzedin (ona bakayım). İçerisinde şirk olmadıkça rukye yapmakta bir sakınca yoktur." (Müslim).
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-hem rükye yapmış, hem de kendisine rukye yaptırmıştır. Bu sebeple rukyede birçok hayırlar ve büyük faydalar vardır.
Bunun için kendisine büyü yapılan kimsenin üzerine, Fâtiha sûresi, Âyete'l-Kürsî, İhlas, Felâk ve Nas sûreleri okunursa veya başka âyetlerle birlikte Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen şu güzel duâlar okunduğu takdirde şifâ bulabilir:
((اَللَّهُمَّ  رَبَّ النَّاسِّ أَذْهِبِ الْبَأْسَ، واِشْفِ أَنْتَ الشَّافِي، لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ. شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَمًـا. )) [ رواه أبو داود وابن ماجه وأحمد والحاكم ]
"Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider. Şifâ ver. Ancak sen şifâ verirsin. Senin şifandan başka bizim için hâsıl olacak şifâ yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifâ ihsan buyur." (Ebu Dâvud; hadis no: 3883. İbn-i Mâce; hadis no: 3530).
Bu duâyı üç defa veya daha fazla tekrar eder.
Yine bu duâ gibi, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen hadiste Cebrail -aleyhisselâm- ona şu duâ ile rukye yapmıştı:
(( بِسْمِ اللهِ أُرْقيِكَ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ يُؤْذيِكَ، وَمِنْ شَرِّ كُلِّ نَفْسٍ أَوْ عَيْنٍ حاَسِدٍ، اَللهُ يَشْفيِكَ، بِسْمِ اللهِ أُرْقيِكَ. )) [ رواه أحمد وابن ماجه]
"Allah’ın adıyla başlarım. Sana eziyet veren her şeyden, her türlü kötü nefisten ve haset eden her gözden senin üzerine okurum.Allah sana şifâ versin.Allah’ın adıyla senin üzerine okurum." (Ahmed ve Ebu Dâvud).
Bu duâyı da üç defa tekrar eder.Bu büyük bir rükye olup Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den geldiği sâbittir.Bu duâ, kendisini yılan sokan veya kendisine büyü yapılan veyahut da herhangi bir hastalığa yakalanmış hasta kimsesin üzerine okunabilir. Hastanın, kendisine büyü yapılan kimsenin ve kendisini yılan sokan kimsenin, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den nakledilmemiş olsa bile, içerisinde dînen sakıncalı herhangi bir şey yoksa, -Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu emri gereği- güzel duâlarla duâ etmesinde bir sakınca yoktur.
            (( لَا بَأْسَ بِالرُّقَى مَا لَمْ تَكُنْ شِرْكًا.)) [ رواه أبو داود ]
" İçerisinde şirk olmadıkça rukye yapmakta bir sakınca yoktur." (Müslim).
Hasta, kendisine büyü yapılan kimse veya başka kimseler, rukye yapılmadan ve insanın çabasına başvurulmadan da şifâ bulabilirler. Çünkü Allah Teâlâ'nın her şeye gücü yeter ve her şeyde O'nun kesin delili vardır.
Nitekim Allah Teâlâ Kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
إنما أمره إذا أراد شيئاً أن يقول له كن فيكون[ سورة يس الآية: ٨٢]
"O'nun işi, bir şeyi yaratmak istediği zaman ona 'ol' demekten ibârettir. O da hemen oluverir." (Yasin Sûresi: 82).
Bundan dolayı Allah Teâlâ'ya hamd olsun ve hakkında hüküm verdiği ve takdir ettiği her şeye şükürler olsun. Her şeyde Allah -azze ve celle-'nin kesin delili vardır.
Belki hasta eceli tamamlanmış ve bu hastalık sebebiyle kendisi hakkında ölüm takdir edilmiş olduğundan dolayı şifâ bulamayabilir.
Yine, rukyede kullanılan yollardan birisi de suyun içine büyü ile ilgili âyetlerin okunmasıdır.
A'raf sûresinde büyü ile ilgili âyetler şunlardır:
وأوحينا إلى موسى أن ألق عصاك فإذا هي تلقف ما يأفكون فوقع الحق وبطل ما كانوا يعملون فغلبوا هنالك وانقلبوا صاغرين [ سورة الأعراف الآيات: ١١٧ – ١١٩]
"Biz Mûsâ’ya (elindeki) asanı (yere) at! diye vahyettik. Asasını (yere) atınca, bir de baktılar ki bu asa, onların (doğru gösterdikleri aslında bâtıl olan) uydurdukları şeyi yakalayıp yutuyor. Böylelikle (Mûsâ’nın Allah’ın elçisi olduğu) gerçeği ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları şey boşa gitmiş oldu.Sihirbazlar orada (toplandıkları yerde) mağlup oldular. Firavun ve kavmi oradan mağlup ve zelîl olarak geri döndüler." (A'raf Sûresi: 117-119).
Yunus sûresinde büyü ile ilgili âyetler şunlardır:
وقال فرعون ائتوني بكل ساحر عليم ) إلى قوله جل وعلا ( ويحق الله الحق بكلماته ولو كره المجرمون [ سورة يونس الآيات: ٧٩ – ٨٢]
"Firavun: Bilgili bütün sihirbâzları bana getirin, dedi. Sihirbâzlar gelince, Musâ onlara: Atacağınızı (iplerinizi ve sopalarınızı yere) atın, dedi. Onlar (iplerini ve sopalarını yere) atınca, Musa (onlara): Sizin getirdiğiniz şey, sihirdir. Allah onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah, (yeryüzünde) bozgunculuk yapanların işini asla düzeltmez, dedi. Allah, günahkârların hoşuna gitmese de sözleriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır." (Yunus Sûresi: 79-82).
Tâhâ sûresinde büyü ile ilgili âyetler şunlardır:
يا موسى إما أن تلقي وإما أن نكون أول من ألقى  ) ... إلى قوله سبحانه ( ولا يفلح الساحر حيث أتى [ سورة طه الآيات: ٦٥ – ٦٩]
"(Sihirbazlar) dediler ki: Ey Musâ! Ya sen önce (asanı) at,ya da biz (yanımızdakileri) önce atanlar olalım. (Musâ onlara): Bilakis, siz önce atın, dedi. (Sihirbazlar iplerini ve sopalarını yere atınca) büyülerinin  kuvveti  sebebiyle, bir de baktı ki ipleri ve sopaları kendisine koşan (yılanlar) gibi görünüyor. Musâ birden içinde bir korku hissetti. (Musâ’ya): Korkma, (sihirbazlara, Firavun ve askerlerine) üstün gelecek olan muhakkak ki sensin, dedik. Sağ elindeki at da onların ipleri ve sopalarını yutsun. (Senin önünde) yaptıkları sadece sihirbaz hilesidir. Sihirbaz nereye varsa, (sihriyle) iflâh olmaz." (Tâhâ Sûresi: 65-69).
Büyü ile ilgili bu âyetler, Allah Teâlâ'nın büyünün tedâvi edilmesinde fayda verdiği sebeplerdendir. Bir kimse, bu âyetlerle birlikte Fâtiha sûresini, Âyete'l-Kürsî'yi, İhlas, Felak ve Nas sûrelerini suyun içine okur, sonra da o suyu kendisine büyü yapıldığı veya (büyü ile) eşine yaklaşmasına engel olunduğu sanılan kimsenin üzerine dökerse, Allah Teâlâ'nın izniyle o kimse şifâ bulur. Eğer (bu saydığımız âyet ve sûreleri okumanın yanında) o suyun içine 7 tane Sedir ağacının yaş yaprağını öğüterek koyarsa, daha uygun olur. Nitekim değerli âlim Abdurrahman b. Hasan -Allah ona rahmet etsin- "Fethu'l-Mecîd" adlı kitabının "Nuşra Hakkında Gelen" bölümünde bazı âlimlerden böyle şeyler geldiğini zikretmiştir.
İhlas, Felak ve Nas sûrelerini üç defa tekrarlamak, müstehaptır.
Bütün bu anlatılan şeylerden kasıt; bu ve benzerî ilaçların, bu belânın yani büyünün tedâvisinde kullanılan sebeplerden olmasıdır.Yine, (büyü sebebiyle) eşine yaklaşamayan kimse de bu ilaçlarla tedâvi edilebilir. Nitekim bunu pek kimse denemiş ve Allah Teâlâ bu yolla fayda vermiştir.
Hastanın üzerine sadece Fâtiha sûresi okumakla da hasta şifâ bulabilir. Yine, sadece İhlas, Felak ve Nas sûrelerini okumakla da hasta şifâ bulabilir.
En önemlisi, tedâvi edilen kimse ile tedâvi eden kimsenin (yani okuyan kimse ile üzerine okunan kimsenin) samimî bir îmâna sahip olmaları, Allah Teâlâ'ya güvenmeleri ve her şeyi çekip çevirenin Allah Teâlâ olduğunu, O bir şeyi ne zaman dilerse, onun hemen olacağını, dilemediği zaman da o şeyin olmayacağını  bilmeleri gerekir. Dolayısıyla her şey, O'nun elindedir. Allah Teâlâ bir şeyi dilerse, o şey hemen olur. Dilemezse, o şey olmaz.Okuyan kimse ile üzerine okunan kimsede, Allah Teâlâ'ya îmân ve ihlas olursa, hastalık, Allah Teâlâ'nın izniyle süratle ortadan kalkar, maddî ve mânevî ilaçlar fayda verebilir.
Allah Teâlâ'dan hepimizi kendisini hoşnut eden amellerde muvaffak kılmasını dileriz. Zirâ O, duâları işiten ve duâları kabul etmeye yakın olandır.
Abdulaziz b. Abdullah b. Baz; "Mecmûu Fetâvâ ve Mekâlât Mutenevvia", s:70.

KORKU VE KORUNMA

Korku, Büyü, Cin musallatı gibi şeylerden korunmak için dua etmek ve ayetleri yazıp taşımanın dinen sakıncalı olmadığını geçmişte ve günümüzde bir çok islam alimi ve din adamı ifade ediyorlar. Abdullah bin Ömer, Peygamber Efendimiz’den (sav) şöyle rivayet etmiştir: “Sizden biriniz uykuda korkarsa şöyle desin: Allah’ın gazab ve azabından ve kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden ve yanıma gelmelerinden eksikliği olmayan Allah’ın sözlerine sığınırım” O zaman, hiçbir şey ona zarar vermez. Abdullah bin Amr onları buluğ çağına gelen çocuklarına öğretir, buluğ çağına gelmeyen çocukları için yazıp onların boynuna asardı. (EbuDavud, Nesaî, Tirmizi)
Muska yada Vefk takmanın şirk olduğu düşüncesinde olan bazı insanlar vardır. Bunun nedeni, muska kavramının eskiden beri hep büyü kavramı ile karıştırılmasından kaynaklanır. Her Muskanın büyü olmayacağı gibi, her yazılan yazınında şer olmayacağı muhakkaktır. Eğer bir kimse, muska takar, şifa bulur ve bu şifanın muskadan ileri geldiğini düşünür ve böyle beyan ederse Allah’a şirk koşmuş olur. Ancak muska takarken yada herhangi bir işe niyetlenirken, şifa Allah’tan gelir. Ve bunun böyle düşünülmesi, böyle beyan edilmesi uygundur. Nasıl ki, o muskayı takmaya, sebepler veren Allah ise, kul o sebeplere sarılarak Rabbine yüz çeviremez. Kula hayırda, şerde Allah’tandır. Yine İnşirah Suresi 5. Ayette Allah haber veriyor: “Şüphesiz güçlükle beraber kolaylık vardır”

Kişiye büyü yapılır yada cin musallatı etki eder diyelim. Sonrasında kişi bir şekilde Allah’ın dilemesiyle şifa bulur ve eski sağlığına kavuşur. Bunun için kişiye muska verilebilir, yada vefk yapılabilir. Tüm bunların yanında içmesi için suda sağlanabilir. Kişi taktığı muska-vefkten fayda görür, su ile tüm problemleri düzelir. Bundan sonra kalkıp, “muska taktım, su içtim, iyileştim” der ve Allah’ı kalbinden çıkarırsa bu apaçık şirktir.
Herşeyin bir nedeni, sebebi vardır. Allah’ın bizim anlayamayacağımız hikmetleri vardır. Allah zorlukla beraber kolaylığı veriyor. Nasıl mı? Kula bela geliyor, büyü yada cin musallatı. Kişi bu nedenle çok zor günler belki de yıllar geçiriyor. Sonrasında bu probleminden kurtuluyor ve işte burada tüm düğüm çözülüyor. Önce zorluk diyor Allah, sonrasında kolaylık veriyor hikmetinden sorgu sual olunmazcasına….
Üzerinizde taşıdığınız Ayetler büyü olmadığı sürece ve şifanın Allah’tan geldiğine inanıldığı sürece herhangi bir muska takmanın sakıncası yoktur, olamaz. Bu durum muskanın içeriği ile orantılıdır. Muskanın içinde Ayetel kürsi var diyelim. Allah’ın ayetinden insana hiç zarar gelir mi?
Bunu bu şekilde düşünmekte yarar var. İslamı korku içinde yaşamayalım. İslam, hoşgörü ve sevgi dinidir. Peygamberimiz (S.A.V.) bunu bize öyle öğretmiştir. Geylani’de bu amaca hizmet etmiştir, Yunus’da böyle demiştir, Mevlana’da bu yoldan gitmiştir. Kuluna merhamet eden, annesinden bile sonsuz şefkat gösteren Allah, kuluna eziyet etmez…
En doğrusunu Allah bilir…Aşağıdaki tertip uygulanmadan önce 100 defa istiğfar, 7 defa Fatiha suresi ve 11 defa İhlâs suresi okunur ve Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ve Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin ruhuna bağışlanır.


Aşağıdaki vefk şerif korku evham ve vesvese için yazılır ve nuska olarak taşınır. Ayrıca maneviyatın artması için de kullanılır. 7 - 9 - 21 gün suyunun içilmesini de tavsiye ediyoruz. Sabah ezanlarından ikindi ezanlarına kadar yazılmalıdır.

AİLE GEÇİMSİZLİKLERİ

Aile geçimsizlikleri için;Her gün sabah ve akşam olmak üzere 1 Fatiha 3 İhlası-şerif okunarak sevabı Hz.Peygamber Efendimizin ruhuna bağışlanır.
Aşağıdaki dua 7 defa okunur.
“Hasbiyallâhü lâ ilâhe illâ hû,aleyhi  tevekkeltü ve hüve rabbil arşil azıym”
Her gün sabah akşam bu duaya devam eden kimseler mesut  bir aile hayatı geçirirler.
Dünyanın sıkıntısından kurtulur.Kalbi huzurlu olur.
Evine selamla giren ve selamla çıkan kimseye her gün  bir hac ve umre sevabı yazılacağı Efendimiz Aleyhisselam  müjdelemiştir.

NAZAR

nsan Ve Cin Nazarına Karşı Okunucak Dualar
Dinimiz İslâmiyette “Göz değmesi, nazar, isâbet-i âyin” vardır. “Nazar haktır.” Nazardan korunmak için Allah’a (c.c.) sığınmak lazımdır. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde sığınma dıaları vardır.
Nazar değmesin diye çocıkların elbiselerine, boncuk ve bunun gibi şeyler takmak cahillik ve dinsizlik alameti (nişan-ı belirtisi)dir. Şuraya buraya bu niyetle bir şeyler takmak, asmak dinimizde yoktur. Peygamber Efendimiz (a.s.) bu halleri yasaklamıştır. Zaten aklı selim bir kişide boncuk veya bu tür şeylerin fayda getirmeyeceğini bilir.
Aşağıdaki ayet-i kerimeler, Kalem sûresinin 51 ve 52’inci ayetleridir. Bu ayetler nazar değmesine karşı okunur. Hasan Basri Hz.leri başta olmak üzere Ulema-i İslam(İslam uleması) göz değmelerine(isabet-i ay ve nazara) karşı bu ayetleri okumuşlar ve okunmasınıda tavsiye etmişlerdir.
Bu ayet-i kerimeler, Peygamber (a.s) Efendimizi nazara uğratarak çatlatmak ve göz değdirmek suretiyle O yüce Peygamberin mübarek vücudunu ortadan kaldırmak için kafirler(müşrkler, dinsizler) haian gözleriyle Resûlullah’a baktıklarını bildirmek için nazil olmuştur.
بســـم الله الرحمن الرحيم * وَاِنْ يَكَا دُالَّذِينَ كَفَرُو ا َليُزْ لِقوُ نَكَ بِا َبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِ ّ
كْرَ وَيَقوُ لوُ نَ اِنَّهُ لَمُجْنوُ نٌ * وَمَا هُوَ اِلا َّ ذِكْرٌ لِلْعَا لَمِنَ *
Okunuşu: Ve in yekâdüllezîne keferû lâ yuzligu neke biebsarıhîm lemma semî ûzzîkra ve yeku lüne innehü lâ mücnûn. Ve mâ hüve illâ zîkrun lil âlemin.
Manası: “(Ey resûlüm Muhammed!) O kâfirler, az kaldı ki, (çıkası) gözleriyle seni devireceklerdi. Sana çatlatacak gibi çok hain bir bakışla baktılar.” Buyurdu.
Nazar Değmesine Karşı Okunan Sûreler ve Ayetler:
(1) Yukarıda geçen ayetler (ve in yekâdüllezî…)
(2) Fâtiha sûresi ve Âyetel-Kürsî
-Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Fâtiha ve Âyetel Kürsi hakkında şöyle buyurmuştur: “Fâtiha Sûresini ve Âyetel-Kürsi’yi bir kimse herhangi bir evde okusa, o gün o evdekilere insan ve cin nazarı değmez.” (Deylemi rivayet etmiştir.)
(3) İhlâs, felâk ve nâs sûreleri,
- Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), felâk ve nâs sureleri nazil olduktan sonra her tehlikeye karşı bu iki sureyi okurlardı. İhlâs suresini bu iki sureye ilave ederlerdi. Her akşam yatarlarken ihlâs, felâk ve nâs surelerini okuyup mubarek avuçlarına üfler ve ellerinin yetişebildiği yere kadar mubarek vucutlarını mesheder sığazlardı. Bir fırtına, bir kasırga, bir tehlikeli durum olsa bu sureleri okurdu. Bu surelerin en kuvvetli Allâh’a (c.c.) sığınma vasıtası olduğunu beyan ederlerdi.
Bu sureler nazil olmadan önce torunları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin (r.a)’yı nazar değmemesi için aşağıdaki nazar duasıyla Allâh’a sığındırırdı.
Bu Dua Nazar Değmesine Karşı Okunur:
ا ُ عِيذ ُكُمَا بِكَلِمَاتِ اللهِ التاَّ مَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَا ن ٍ وَهَامَّةٍ وَمِنْ كُلِّ عَيْن ٍ لآمَّةٍ
Okunuşu: “Uîzükümâ bikelimâtillâh’ittâmmeti min külli şeytânin ve hâmmetin ve min külli aynin lâmmetin.”
Manası: İkinizi de (Hasan ve Hüseyin – r.a.) bütün şeytanların, zehirli mahlukatın ve nazarı isabet eden kötü gözden (göz değmesinden) Allâhü Teâla’nın kelimât-ı tâmmesine (noksansız kelimelerine) sığındırırım.
Peygamber Efendimiz, torunları Hz.Hasan ve Hüseyin (r.a.) Efendilerimize nazar değmemesi için bu duayı okurlardı. Ve Peygamberimiz, “Hazreti İbrahim (a.s.)’da İsmail ve İshak (a.s.)’lara nazar değmemesi için bu duayı okurdu” buyururlardı.
Demek ki, bu dua ta Hz.İbrahim (a.s)’dan kalma ve sevgili Peygamberimiz (a.s.)’da mübarek ceddinin okuduğu dua ile Allâh’a (c.c.) sığınıyor ve sığındırıyorlardı.
Göz Değmesin Diye Okunan Dua:
مَا شَاءَ الله ُ * بَا رَكَ الله ُ * لآ حَوْلَ وَلآقُوَّةَ اِلاَّباِللهِ
Okunuşu: “Mâşâ’Allah, Bârekallah, La havle ve la kuvvete illa billah.”
Manası: Allâhü Teâla mübarek etsin. Allâhü Teâla diledi de böyle iyi ve güzel oldu. Güç ve kuvvet yalnız ve yalnız Allâh’ındır. Allâhü Teâla’dandır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Sizden biriniz hoşuna giden bir şey gördüğünde yukarıdaki duayı okusun. Bu duayı okursa ona (hoşuna giden o şeye) göz zarar vermez.” Buyurmuşlardır.
Her Müslüman, kendisine ve Müslüman kardeşine güzel ve hoşuna giden iyi şeyler gördüğünde bu duayı okumalı.
Her hal ve hareketimizde Allâhü Teâla’ya böyle zikredersek hem başımıza gelecek olan bela ve musibetlerden korunmuş oluruz hem de zikrettiğimiz için sevap alırız

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...