25 Eylül 2017

ZERDÜŞT VE ÖĞRETİSİ


ZERDÜŞT VE ÖĞRETİSİ
1. Zerdüşt
Zerdüşt’ün (Grekçe: “Zoroaster”) reformunu belli bir zaman içine yerleştirmek zordur. Doğu İran’da bir bölgede yaşamış olan Zerdüşt, esasında bir reformcudur. Zerdüşt’ün esas mesajı, daha önceki dinsel tecrübeye birçok şekilde muhaliftir: Zerdüşt, kanlı kurban­ları ve panteonun total bir değişimini öneren “haoma” uygulamasını red­dederek “monoteist” ve “düalist” olmuş, yeni dinin evrimi daha sonra karakter değiştirmek suretiyle genel olarak Zerdüştlük/Zoroastrizm adını almıştır. [1]
Zerdüşt’ün etkinliğinin MÖ. 1000-600 yılları arasında bir tarihe yerleştirilme­si önerilir. İskender’den önce 258 yılından söz eden Mazdeist gelenek doğru kabul edilecek olursa, Zerdüşt’ün MÖ. 628-551 arasında yaşadığı saptanabilir. Gatalar’ın dilinin arkaik niteliği, özellikle de Vedalar’la olan benzerliklerinden ötürü en eski tarihler önerilmiştir. Dilbilimsel çözümleme, Peygamber’in İran’ın doğusunda, büyük olasılıkla Hârizm veya Baktria’da yaşadığı sonucuna varılmasını sağlamaktadır. [2]
Zerdüşt, eski İran’a tek tanrıcılık/tevhîd inancını getirmiştir. Onun getirdiği din, tek tanrı inanışını temel alır. Ondan önce İranlılar bir kısım tanrılara tapınmakta ve rahiplerin hazırladığı bir tür uyuşturucu, bir kutsal içkiyi içmekle uygulanan “haoma” kültürünü devam ettirmekte idiler. “Haoma”, bütün evreni sıvı şekilde doldurduğuna inanılan hayat tanrısı idi. Zerdüşt inanışında daha sonraları “Ormuzd” şekline dönüşmüş ve İslâmî kaynaklarda da “Hürmüz” olarak yer almış AhuramazdaEgemen Rab, Ahâmeniş hükümdarı Daryûş (hük. MÖ. 522-486) ve takipçileri tarafından Batı Asya’ya getirilen ve birkaç yüzyıl içinde Turfan’dan Habeşistan’a, İndus nehrinden Ege Denizi’ne kadar yayılan bir yüce Tanrı idi. Evrenin gayesi; yalanın, kötülüğün hakikat tarafından yenilmesidir. Evrendeki maddî ve manevî düzeni yaratan, tabiat kanunlarını koyan Ahuramazda’dır. Kötülüklerin kaynağı ise Ehrimen’dir.

1.1. Adı, Ailesi

Tek tanrılı bir inanç sistemi getirdiği için kimilerince peygamber olarak kabul edilen Zerdüşt’ün hayatıyla ilgili bilgiler daha çok efsanelere dayanır. Kişiliği ve hayatı hakkında bilgilere yer veren kaynaklarda; “bilge bir kişilik”, “olgunluğa erişmiş bilgin”, “seçkin bir insan” olarak nitelenen eski İran’ın en büyük peygamberi Zerdüşt’ün adı,  Avestâ’da; “Zaraθuštra”; Pehlevî dilinde “Zartuxštsarı deve sahibi”; sözlüklerde ise daha çok: “Zerdhuşt”, “Zerdhişt”, “Zerâtuşt”, “Zerthuşt”, “Zartuşt”, “Zârhuşt” şekilleriyle kaydedilmiştir.[3] Bunlar arasında en çok kabul görenler: “Zerduşt” ve “Zertuşt” şekilleridir.[4] Gatalar’da, “Zarathushtra” şeklinde geçen Zerdüşt kelimesinin hangi sözcüklerden türediği konusunda ise dilciler çok eski dönemlerden beri birbirinden farklı görüşler ileri sürerler. Zerdüşt kelimesinin; “parlak yıldız”, “altın renkli aydınlık”, “deve sahibi”, “deveci” gibi anlamlarının olduğu söylenir. Bu isimler o çağlarda hayvancılığın yaygın bir gelenek olduğunu ve Zerdüşt’ün de böyle bir toplumda doğup büyüdüğü ve inanışı yaydığını göstermektedir. Bazılarınca Zerdüşt kelimesinin “yıldızları öven” anlamında olduğu da belirtilir.[5] Birtakım Yunanlı yazarlar da, Zerdüşt kelimesinin “yıldız bilimci”, “yıldıza tapan” anlamlarını ifade ettiği kanısındadırlar. Zerdüşt din adamları ve bizzat Zerdüşt’ün kendisinin de tıp, astroloji gibi bilimlerle de uğraşması bu anlamlarla ilgi kurulmasına neden olmuştur.[6] Ancak birçok görüş içerisinde öne çıkanlar arasında özellikle batılı bazı araştırmacılar tarafından benimsenen, bu ismin iki kelimeden oluştuğu ve bu bileşik şekliyle: “yaşlı deve sahibi” anlamı taşıdığı ifade edilmekte, bunun yanı sıra “sarı deve sahibi” anlamına geldiği de kaydedilmektedir.[7] Bazı Farsça sözlük yazarları da Zerdüşt sözcüğünün; “ilk yaratılan”, “saf nur”, “doğru sözlü”, “Yezdân’ın nuru”, “ateşperestlerin lideriönderi” anlamlarına geldiğini belirtirler. [8]
Spitamalar” adıyla bilinen soylu bir aileye mensub olan Zerdüşt, bilge tanrı Ahuramazda’dan vahiy aldığını öne sürerek eski İran dinini yeniden biçimlendirmeye çalıştı. Bu inanç sisteminin temelini tapınılacak tek tanrı, en yüce tanrı Ahuramazda oluşturur. Ahuramazda, göklerin ve yerin, diğer bir deyişle maddî ve manevî dünyaların yaratıcısıdır. Birbirini izleyen karanlıkla aydınlığın kaynağı, evrensel adaletin yaratıcısı, doğanın merkezi, ahlak düzeninin kurucusu ve tüm dünyaların yargıcıdır.
Bundehişn ve Dînkerd gibi klasik eserlerde Spitama’nın Zerdüşt‘ün dokuzuncu atası olduğu belirtilir. Babasının adı Puršasp[9] (Porushasp: iki renkli, siyah beyaz ve yaşlı at sahibi). Annesinin adı (Doğdusüt veren)[10] dur. Zerdüşt’ün karısı asîl İranlı ailelerden birine bağlı olan, aynı zamanda Zerdüştîliğe ilk inananlardan Ferşa Ûstra’nın kızı Huvûy’dur. Kaynaklarda Zerdüşt’ün üç oğlu ve bir kızı olduğu belirtilir.[11] Bazı kaynaklar onun üç karısı, üç oğlu, üç kızı olduğunu aktarırlar. Oğullarının adları: IsatvastraUrvatatnar ve Hvarecitra; kızlarının adları: FreniTeriti ve Pourvacista’dır. Zerdüşt’ün dinini ilk kabul eden kişi, Zerdüşt edebiyatında Medyumâh adıyla bilinen, Avestâ’nın bazı bölümlerinde kendisine selam gönderilen amcasının oğlu Maidyoimangha’dır. Zerdüşt’ün babasıyla annesinin soyları Pîşdâdîler[12] hanedanının altıncı hükümdarı Ferîdûn’a[13] erişmektedir. [14]
Zerdüşt’ün adı ve Zerdüşt kelimesinin anlamı, babasının ya da atalarının isimleriyle ilgileri konusunda şöyle bir açıklama da yapılır: Zerdüşt’ün yaşadığı çağlarda İran toplumunda özellikle hayvancılık çok yaygındır. Hayvan sürüleri yetiştirilerek onlardan büyük sermayeler elde edilmekte, önemli gelirler sağlanmaktadır. Buradan hareketle dönemin insan isimleri genellikle yaygın olarak bu yararlı ve insan hayatına temel katkılarda bulunan hayvan isimlerinden alınmadır. Özellikle de bunlar arasında Zerdüşt’ün yaşadığı bölgelerde insanların en çok deve ve at yetiştirmekte oldukları bilinmekte, Avestâ’da yoğunlukla Yasna’da bu türden isimlerin sık sık geçmeleri de, insanların geçimlerini sağlamada bunlara ne denli bağımlı olduklarını göstermektedir. Doğu İran’da özellikle Hârezm’den Horâsân’a kadar yörelerde yaygın şekilde sığır, deve ve at isimleri diğer kelimelerle bileşik isimler oluşturularak insanlar için kullanılır. Örneğin “Ercâsp/Arjataspa: rahvan yürüyen at sahibi”, “Lohrâsp/Aurvantaspa: hızlı koşan at sahibi”, “Pourušaspa: alaca renkli at sahibi[15], “Câmâsp/Jamaspa: asîl at sahibi”, “Hvogava: iyi sığır sahibi”, “Feraşa-uştura: hızlı yürüyen deve sahibi”…gibi. [16]
Rivayete göre Zerdüşt, (Yaşt 36,16) “zaotar: kurban rahibi ve ilahi okuyucu”ydu. At yetiştiricisi “Spitāma: parlak saldırılı” kabilesindendi; “Pourusaspa: atı benekli” ile Doğduye: “beyaz koyun sağan”ın evliliklerinden dünyaya gelmiş olan Zerdüşt yoksuldu. Ünlü bir Gatasında Ahuramazda’ya kendisini koruyup yardım etmesi için yakarırken, şöyle haykırır: “Niye güçsüz olduğumu biliyo­rum ey Bilgeçünkü sürüm küçük ve az adamım var” (Yasna 46:2). [17]
Çağrısıyla seslendiği topluluk, “kavi denen şefleri ve “karapan: mırıldanan” ve “usig: kurban edici” denen rahipleri bulunan yerleşik çobanlardan oluşuyordu. Zerdüşt’ün Ahuramazda adına saldırmaktan çekinmediği bu rahipler, geleneksel Arya dininin bekçileridir. Ama çok geçmeden tepkiler gelir ve peygamber kaçmak zorunda kalır. “Hangi ülkeye kaçayım?” diye haykırır; “Nereye kaçmalınereye gitmeli? Beni ailemden ve aşiretimden uzaklaştırıyorlar; ne köyüm ne de memle­ketin kötü reisleri benim yanımda….” (Yasna 46:1). Fryâna aşiretinin reisi Goştâsp/Viştaspa’nın yanına sığınır ve onu, getirdiği dine çekmeyi başarır; Goştâsp onun dostu ve koruyucusu olur. Ama direniş zayıflamaz ve Zer­düşt bazı kişisel düşmanlarını Gatalar’ında açıkça kınar. [18]
Zerdüşt’ün doğum yeri konusunda birbirinden farklı görüşler vardır. Bazı araştırmacılar onun Azerbaycan’da dünyaya geldiğini kabul ederlerken bir kısım bilim adamları Doğu İran’da, bazıları ise İrânvîc ve özellikle de Belh/Bâhter/Baktria’da doğduğu görüşünü öne sürerler. Ancak bu görüşler arasında en güçlü olanı, onun hayat tarzı ve hayvancılıkla uğraşmasından da hareketle üçüncü görüşü onaylamaktadır. Yaştlar’da, Zerdüşt’ün İrânvîc’te yaşadığı ve peygamberlik görevinden önce de din işleriyle uğraştığı, din adamları muğlar arasında yer aldığı belirtilir.[19] Gatalar’dan da anlaşıldığı gibi Zerdüşt yüksek düzeyde eğitim almış, yaşadığı çağın değişik bilim dallarında derin bilgi ve birikim elde etmişti. [20]
Zerdüşt adı, Gatalar ve Avestâ’da bazen ailesinin adı olan “Spitâma” sözcüğüyle ile birlikte anılır. Ünlü tarihçilerden Taberî (ö. 310/923), İbn Esîr (ö. 630/1233) ve Hândmîr (ö. 942/1535) gibi bir kısmı onu İsrailoğulları peygamberlerinden birinin öğrencisi olarak tanıtmak istediklerinden olsa gerek Zerdüşt’ün Filistin topraklarında dünyaya geldiğini kabul ederken, Nizâmu’t-tevârîh ve Nefâyisu’l-funûn gibi bazı eserlerde de onun Pers bölgesinde ortaya çıktığı ve insanları Sâbiî dininden vazgeçirerek Mecûsî dinine çağırdığı görüşü öne çıkar. Bunlardan başka onun Azerbaycan’da dünyaya geldiği, Pers bölgesinde yaşadığı; Rey’de dünyaya geldiği, annesinin Rey şehrinden olduğu ya da daha sonra Rey’e geldiği, Demâvend’li olduğu ifade edilir. Yaygın rivayetlerde ise onun Batı İran’da yaşadığı kabul edilir. Bu görüş araştırmacıların çoğu tarafından da benimsenir. İranlı ve Arap tarihçiler Zerdüşt’tün Azerbaycanlı olduğu kanısındadırlar. Daha önce de ifade edildiği gibi Taberî ve bazı tarihçilerin onun Filistinli olduğu konusundaki görüşleri de onun Filistin’den Azerbaycan’a gitmiş olduğu kanılarına dayanır.[21] Doğulu ve batılı birçok tarih araştırmacısı Zerdüşt’ün Batı İran’da doğduğu daha sonra Kuzeybatı bölgesine yerleştiği ve dinini orada yaydığı inancını taşır.
Bir kısım araştırmacılar Zerdüşt’ün doğulu bazıları da batılı olduğu kanısındadır. Bazıları da onun önceleri batıda yaşadığı, ancak sonra dinini yaymak için doğu bölgelerine gittiği, birtakım araştırmacılar da, atalarının Rey şehrinden oldukları, sonradan Azerbaycan’a göç ettikleri, Zerdüşt’ün de Çîçest/Urûmiyye Gölü kıyalarında dünyaya geldiği kanısını taşırlar. Daha önce de belirtildiği gibi günümüzde Zerdüşt’ün doğup büyüdüğü bölgenin Azerbaycan olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir. ÂzergoşespŞîz gibi büyük ateşkedeler ve Eski Bakü Tapınağı’nın, Sebelân DağıSehend DağıAras Nehri ve Çîçest Gölü’nün bu coğrafyada bulunması, bu toprakların Zerdüşt’ün vatanı ve inanç sistemini yaydığı yerler olduğunun açık kanıtları olarak kabul edilir. [22] 

1.2. Yaşadığı Zaman (MÖ. 660-586) [23]

Zerdüşt’ün doğum yeri kesin belli olmadığı gibi doğum tarihi konusunda da birbirinden oldukça farklı görüşler bulunmaktadır: bu konudaki en eski belge Herodot ile aynı çağlarda yaşamış Lidyalı Kisatyus tarafından aktarılmaktadır. Onun kayıtlarına göre Zerdüşt, Med hükümdarı Hışayarşa’nın (hük. MÖ. 633-585) Yunan topraklarına saldırmasından 600 yıl önce yaşamıştır. Ebû Reyhân-i Bîrûnî (ö. 440/1048), İskender’den (hük. MÖ. 336-323) 258 yıl önce Keyânî hükümdarı Goştâsp’ın Zerdüşt’e inanmış olduğunu aktarır. Öte yandan MÖ. IV. yüzyılın ortalarında Eflatun Kültür Merkezi’nin, Zerdüşt’ün peygamberliği ve Batı İran’da yaygın öğretisinden haberdar olduğu bilinmektedir. Günümüzde araştırmacılar Zerdüşt’ün MÖ. VII. yüzyıl ortalarında 600 yılında dünyaya geldiğin kabul ederler. Ancak hem Avestâ’nın yazım tarzı ve dil özellikleri ve hem de Vedalar’ın dil özellikleri Zerdüşt’ün doğum tarihinin MÖ. 1400-1000 yıları arasına yerleştirmeği daha uygun göstermektedir. [24]
Her halükarda Zerdüşt, Peygamber olduktan sonra dinini yaymak amacıyla birbiri ardınca ve süren uzun seyahatlere çıkmış, büyük bir ihtimalle anavatanı İrânvîc’i terk ederek Avestâ’da Daitia adıyla anılan büyük ırmağı geçerek güneye doğru ilerlemiştir. Bu seferinde Zerdüşt Doğu İran’da çok önemli bir üs kurmuştur. [25]
Eski İran peygamberi olarak kabul edilen Zerdüşt, Zerdüşt bağlılarının inanışına göre, Büyük İskender’den 258 yıl önce ortaya çıkmıştır. Büyük İskender, Ahâmeniş hanedanının (MÖ. 559-330) merkezi Parsa’yı (Persepolis) MÖ. 330’da ele geçirdiğine göre Zerdüşt, Goştâsp’a inançlarını MÖ. 588’de kabul ettirmiş olmalıdır. O sırada 40 yaşında olduğu inancı doğru kabul edilirse, doğum tarihinin MÖ. 628 olması gerekir.
Daha geç tarihli metinler, Zerdüşt’ün gökteki ön-varoluşu üzerinde ısrarla du­rurlar. O, “tarihin ortasında” ve “dünyanın merkezi”nde doğar. Zerdüşt’ün annesi büyük bir nurla sarılır. Üç gece boyunca, evin kenarları ateş içinde gibi görünür. Gökyüzünde yaratılan bedeninin özü ise yağmurla yere düşer ve bitkilerin boy atmasını sağlar. Peygamber’in akrabaları arasında yer alan, hiç doğurmamış iki genç inek bu bitkilerden yer. Öz, onların sütüne geçer ve “haoma” ile karıştırılan bu sütü Zerdüşt’ün annesiyle babası içer ve onlar ilk kez birleşirler. Kadın Zerdüşt’e hamile kalır. Ehrimen ve devler (daevālar) doğmadan önce onu öldürmek için boşuna uğraşırlar. O, dünyaya gelmeden üç gün önce köy bir pırıltıyla öylesine ışıl ışıl aydınlanır ki, yangın çıktı sanan Spitamalar köyü terk ederler. Geri döndüklerinde nur içinde parıldayan bir çocuk bulurlar. Ri­vayete göre, Zerdüşt gülerek dünyaya gelir gelmez devlerin saldırısına uğrar ama kutsal sözlerini söyleyerek onları etrafından uzaklaştırır ve zararlarından korunmuş olur. [26]
Zerdüşt ile ilgili diğer konular gibi yaşadığı zaman bahsi de çok karanlık ve kesinlik ifade etmeyen rivayetlerle doludur. Bu rivayetler arasındaki görüş farklılıkları da insanı hayrete düşürecek kadar ileri boyutlardadır. Zerdüşt’ün yaşadığı zaman konusunda birtakım bilgiler MÖ. 9.600’lü yılları gösterirken bazı rivayetlerde de MÖ. 600’lü yıllar onun hayatta bulunduğu çağlar olarak ileri sürülmektedir. Ancak bütün bu birbirinden çok farklı rivayetler arasında araştırmacıların çoğu, Zerdüşt’ün hayatta bulunduğu çağ olarak MÖ. 600’ü (600’lü yıllar) gösterirler.[27] Örneğin Muhammed Takî-yi Bahâr (ö. 1330 hş./1951), Zerdüşt’ün 630-583 yılları arasında yaşadığını otuz yaşında da Peygamber olarak gönderildiğini belirtir. [28]
Bu konuda birbirinden farklı rivayetler bulunmakta ise de Zerdüşt dini bağlılarının geleneksel kabullerine göre İskender’den üç yüz yıl önce yaşamış olduğuna inanılan Zerdüşt’ün hayatı şu şekilde kayıt altına alınmıştır: Zerdüşt MÖ. 660 yılında dünyaya gelmiş, 20 yaşında (640) inzivaya çekilmiş, 30 yaşında (630) peygamber olarak gönderilmiş, Urmiyye gölü kıyılarında Sebelân Dağı’nda 618 yılında Keyânî hükümdarı Goştâsp’ı dinine bağlamıştır. 583 yılında, yetmiş yedi yaşında Tûranlı Ercâsp’ın saldırıları esnasında Belh’te bir ateşkede’de öldürülmüştür. Bütün bunlarla birlikte klasik ve çağdaş araştırmacılara göre; Zerdüşt’ün yaşadığı zaman MÖ. 1100’lerden geriye gitmemektedir.[29] Birtakım araştırmacılar, sosyologlar ve dilbilimciler eldeki bilgilerden çıkardıkları verilerle Zerdüşt’ün yaşadığı zaman olarak MÖ. 1500-800 yılları arasını vermektedirler. Bu tarihler Aryaların Orta Asya topraklarından İran platosuna gelip yerleştikleri dönemlere rastlamaktadır. [30]
Zerdüşt, Goştâsp zamanında Mezdiyesnâ dinini tek tanrı olarak inanılan Ahuramazda’dan alarak insanlara tebliğ etmiştir. Goştâsp da, onun bu getirdiği dine girmiş ve aynı zamanda da bu dinin yayılması için önemli destekler sağlamıştır.[31]Zerdüşt’ün dini, Batı İran’da Med kavimleri arasında hızla yaygınlaştı ve diğer bölgelerde henüz Aryaların eski inanışlarının yaygın olmasına rağmen Medler’in başkentleri Ekbatana/Hemedan zamanla bu dinin merkezi haline geldi. [32]
Rivayetlere göre Zerdüşt, Goştâsp hükümdara gelerek: “Ben Allah’ın sana göndermiş olduğu peygamberim.” dedi ve Mecûsilerin ellerinde bulunan kitabı kendisine verdi. O da kendisine iman etti ve Mecusîlik dinine girdi.[33] Goştâsp, hükümdarlığı döneminde Zerdüşt dinini egemen olduğu bölgelerin resmî dini olarak ilan etmiş, bu inanış Ahâmenişler döneminin ortalarından itibaren İran topraklarında baştanbaşa yaygınlaşmıştır. Ancak Zerdüşt dini bir taraftan halk arasında hızla yayılırken, diğer taraftan da eski inançlarına dayanan geleneksel inanışlar Zerdüşt inanç sisteminde birtakım yaralanmalara neden olmuştur. Örneğin tek tanrıcılık temeline dayanan Zerdüşt inanışının tersine eski çok tanrılı inanış sisteminde yer alan eski devir İran tanrıları yeniden İran inanışına sızarak yer almaya başlamış, bu yoğun etkileşim sonucu Ahuramazda, Ehrimen karşısında yer almış, sonuçta Zerdüşt’ün tek tanrı inanışı bir tür düalist inanışa dönüşmüştür. [34] 
Eşkanîler (MÖ. 250-MS. 226) dönemiyle ilgili kaynakların azlığı gerekçesiyle o çağlarda hangi inançların daha egemen olduğu konusunda kesin birtakım yargılarda bulunmak oldukça zordur. Ancak genellikle hükümdar, güneş ve ayın kardeşi olarak gösterilmekte, birtakım sikkeler üzerinde de onlarla birlikte resimleri basılmaktadır. Buradan hareketle Îzed Mihr/Tanrı Mihr’in hükümdarın varlığında yer aldığı, onun benliğine girdiği inanışı ön plana çıkar. Belki de ilkel kavimlerin; toplumun ileri gelenlerinin öldükten sonra tanrılaşmaları inanışı gereği hükümdar öldükten sonra tanrılar arasına katılırdı. [35]
Sasanîler (MS. 224-652), Eşkanîler’i Zerdüşt dini takipçileri olarak kabul etmiyorlardı. Görünürde de durum bundan farklı değildi. Eşkanî hükümdarlarından biri Avestâ metinlerine önemli hizmetlerde bulunmuştu. Bu dönemde “muğlar”, toplumun dinî liderleri konumunda bulunuyor, Eşkanîler’in iki danışma meclisinden biri olan “Muğlar meclisi”ne de üye olarak katılıyorlardı. [36]
MÖ. 583-480 yılları arasındaki dönem İran tarihinde yeniden diriliş ve millî kalkınma devresi olarak bilinir. Bu dönemde İran yeni dinin ortaya çıkışıyla birlikte yeni bir hayata kavuşmuş, İran orduları güçlü komşusu Bâbil topraklarını ele geçirmiş (MÖ. 539) büyük bir imparatorluk kurmuş, Büyük Dâryûş başarılı yönetimiyle ün kazanmış ve ordularını Avrupa’ya doğru ilerlemiştir.
MÖ. 480-230 yılları arasındaki yaklaşık yüz elli yıllık dönem İran-Yunan mücadeleleriyle geçti. Doğal olarak Yunanlılar bu Asyalı savaşçıların dinlerinden de etkilendiler. Herodot İran’ı gezdi ve gözlemlerini kaleme aldı. İskender’in zaferiyle sona eren bu savaşlar döneminin kargaşasından dolayı Eflatun planladığı İran seferini Zerdüşt dini konusunda yapacağı araştırmaları gerçekleştiremedi. MÖ. 330-MS. 226 yılları arasındaki 550 yıllık dönem, İran toprakları yabancıların egemenlikleri altına girdi: önceleri İskender’in yerine geçen Yunanlılar ve daha sonra da Partların MS. 226-651 yılları arası dört asırlık bağımsızlık dönemi. Zerdüşt dininin sıkı bağlıları arasında bulunan I. Erdeşîr/Erdeşîr-i Bâbekân (hük. 226-241) İran ülkesinin bağımsızlığını yeniden kazandı. Ermenistan’ı fethetti. Sasanî İmparatorluğunu kurdu. [37]
İran’ın klasik dönemlerde yeniden ihyası ve yenileşmesi yönetim merkezleri Fars olan Sasanîler zamanında gerçekleşmiştir. Sasanîler yönetimi ele geçirdikten sonra bir bakıma millî bir dine ve medeniyete dayanan çok uzun İran tarihinde benzeri olmayan güçlü bir millî devlet kurdular.[38] Bu daldaki araştırmalara göre; Erdeşîr-i Bâbekândevletini kurduktan sonra Fars ülkesinde safiyetini ve benliğini korumuş halde bulunan Zerdüşt inanışını imparatorluğun resmî dili olarak kabul etti. Yazılı belgeler, kitabeler ve tarihî gerçekler yanında arkeolojik bulgular da bu gerçeği vurgulamaktadır. Öte yandan Sasanî devletinin kurulduğu dönemlerde de İran topraklarında Ahuramazda inanışı, ana tapınakları İstahr’da bulunan Anahîtâ inanışı yaygındı. Bu tapınakta hîrbedler[39]ateşkede görevlileri arasında da Sasanîler hanedanının ataları yüce makamlara sahip idiler. Hanedanın kurucusu Sâsân ve babası da söz konusu dinî merkezde çok önemli bir konumda bulunmuştur. [40]
Sasanîler döneminin dört yüz yıllık egemenlikleri boyunca Zerdüşt inanışı devlet gücüne dayanarak gücüne güç katarken bu dayanağını kaybeder etmez birçok şehirde eski gücü ve etkisini de aşamalı olarak yitirdi. Bununla birlikte Zerdüşt dininin güç kaybında, egemen yöneticilerin güçleri ve Zerdüşt dini aleyhinde faaliyetlerinin yanı sıra daha çok Zerdüşt din adamları mûbedler tabakasının ahlakî çöküntüleri de etken rol oynamıştır. Bazı yörelerde Arap fetihleri sonrasında halifeler ve onların atadıkları yöneticiler tarafından Mecûsî dininin yayılmasını engelleyecek faaliyetler de yürütülmüş olduğu tarihî bir gerçektir. Zaman zaman bazı ateşkedeler de Müslüman topluluklar tarafından yıkılmıştır. Buna karşın İstahrKâzerûnDeylem ve Taberistân gibi bölgelerde Zerdüşt dini aristokrat kesimlerde bile İslâm sonrası dönemlerde İran’da uzun süre hayatını sürdürdü. Ateşkedelere ve mûbedlerin faaliyetlerine hilafet yönetimi tarafından fazla zorluk çıkartılmadı.[41] Müslümanlar arasında Zerdüşt ya da Mezdiyesnâ inanışı adıyla bilinen dine inananlar Kur’ân’da da belirtildiği gibi[42] “Mecûs” adıyla anılmaya başladılar. Yine onlar kitap ehlinden kabul edilerek kendilerine karşı bu kural gereği davranıldı. [43]
Rivayete göre, Zerdüşt 77 yaşında iken, Turanlı Bratvarkhş tarafından bir ateş tapınağında öldürüldü. Daha geç tarihli bazı kaynaklar, katillerin kurt kılığına girdiğini belirtir. Efsane, Zerdüşt’ün yazgısının anlamını hayranlık uyandıracak bir biçimde ifade ediyor; çünkü “kurtlar,” peygamberin büyük bir cesaretle eleştirdiği Ari “erkek cemiyetleri”nin üyeleriydi. Ama mitleştirme süreci en az onbeş yüzyıl sürdü. Helenistik dünyada Zerdüşt, örnek din adamı (Magus) olarak yüceltildi ve İtalyan Rönesansı’nın filozofları ondan hep “Magus” diye söz etti. Bu arada Goethe’nin (1742-1832) Faust’unda, Zerdüşt’ün en güzel mitsel yansımaları bulunur. [44]

1.3. Öğretileri

Zerdüşt’ün yaşadığı dönem İran dinî inanışlarından etkilenmiş olsa da yeni getirmiş olduğu inanç sistemi, halkın inançlarında köklü yenilikler ortaya koymuştur:
1. En büyük tanrı Ahuramazda’dır. Görünen ve görünmeyen evrenlerin yaratıcısı odur. O kutsal ve arıdır. Kötülükler ona erişemez ve asla yol bulamaz. Spend Mînû’yu o yaratmıştır. Onun ilk ve en büyük tecellisi Spend Mînû’dur. Diğer tecellileri ise BehmenOrdîbehiştŞehrîverSipendârmuzHordâd ve Mordâd’tır. “İmşâspendân” adı verilen bu grup, “kutsal ölümsüzler” olarak bilinirler. İmşâspendler asılları ve özleri itibariyle Ahuramazda ile aynıdırlar. Gerçekte Ahuramazda onların yaratıcısı ve babalarıdır.
2. Varlık iki güç arasında paylaşılmaktadır. Birisi “Asha: takva/doğruluk”; diğeri de “Durûğ: yalan”dır. Asha, Ahuramazda tarafından yaratılmıştır. Ancak Zerdüşt, yalan’ın kaynağı hakkında söz etmez.
3. Ahuramazda’nın yaratıkları özgür yaratılmışlardır. Doğru ya da yalandan birini seçebilirler. İnsanlar da alınyazılarını kendileri belirler, yaptıkları iyilik ya da kötülükler karşılığında cennet ya da cehenneme giderler.
4. Asha’nın yeryüzündeki simgesi ateştir. Ateşkedeler Ahuramazda’ya tapınma ve övgü ocaklarıdır.
5. Ehrimen ve şeytanların saldırısıyla yeryüzünde kötülük ve şer yayılmaya başlamıştır. Ancak sonuçta Ahuramazda galip gelecek, temizlik, ilk dönemlerdeki saflık yeniden dünyaya dönecektir. [45]
Ayrıca Zerdüşt’ün, tanrısını sorgularken göster­diği telaş ve varoluşçu gerilim de çarpıcıdır: Ondan kozmogoni: evrenin doğumu sırları hakkında kendisine bilgi vermesini, hem kendi geleceğini, hem kendisine baskı yapan bazı kişilerin ve bütün kötülerin kaderini göstermesini ister. Ünlü Yasna 44’ün her dörtlüğü aynı ifadeyle başlar: “İşte sana sorduğum Tanrım, bana iyi cevap ver!”. Zerdüşt, “güneşin ve yıldızların yollarını kimin çizdiğini”(3), “aşağıdaki yeri ve bulutlu gökyüzünü düşmeyecek biçimde kimin sabitledigini” (4) öğrenmek ister ve yaratılış’a ilişkin sorular giderek hızlanan bir ritimle birbirini izler, “Asha’nın yardımıyla hayatı nasıl yaşayacağını, matluluklara nasıl erişeceğini” (8) ve “kötülükten nasıl kurtulacağını, yalanı kendinden nasıl uzaklaştıracağını” (13), “kötülüğü adaletin eline nasıl teslim edeceğini” (14) de bilmek ister. Kendi­sine “görünür işaretler” verilmesini (16) ve özellikle de Ahuramazda ile birleşebilmeyi ve “sözünün etkili olmasını” talep eder (17). Ama ekler: “Ücret olarak adalet gereği bana vaat edilen on kısrakla bir aygır ve bir deveyi alabilecek miyim ey bilge?” (18). “Hak edene ücretini ödemeyenin” hemen çarptırılacağı ceza hakkında da Tanrı’ya soru yöneltmeyi unutmaz, çünkü “en sonunda onu bekleyen ceza” hakkında zaten önceden bilgi almıştır (19). [46]
Zerdüşt’ün zihni sürekli, kötülerin uğrayacağı ceza ve erdemlilerin alacağı ödülle meşguldür. Başka bir ilahide, “kötülük eden kötüye imparatorluk veren için ne ceza öngörüldüğünü” sorar (Yasna/Hât 31/1). Başka bir yerde haykırır: “Ey Bilge (Mazda), beni yok etmekle tehdit edenlerin üzerinde Adaletle birlikte gücünüz olup olmadığını ne zaman öğreneceğim?” (Yasna/Hât: 48/9). Sığır kurban etmeyi ve haoma içmeyi sürdüren “erkek cemiyetleri”nin üyelerinin cezasız kalması karşısında sabırsızlanır: “Bu pis içkiyi ne zaman çarpacaksın?” (48/10). “Bu hayatı yenileyebilmeyi umar” (Yasna/Hât: 30/9) ve Ahuramazda’ya, “Doğrunun kötüyü şimdiden başlayarak yenip yenemeyeceğini” so­rar (Yasna: 48/2). Kimi zaman tereddütlü, kafası karışık, alçakgönüllü, Tanrı’nın isteğini daha somutça öğrenmek isteyen biri olarak çıkar karşımıza: “Ne buyuruyorsun? Övgü olarak, tapım olarak ne istiyorsun?” (Yasna/Hât: 34/12). [47]
Avesta’nın en saygıdeğer bölümünde bu kadar çok somut ayrıntının varlığını, eğer bunlar tarihsel bir kişiliğin anılarını temsil etmeselerdi, gerekçelendirmek ko­lay olmazdı. Gerçi Peygamber’in daha geç tarihli efsanevi yaşam öyküleri mitolo­jik unsurlarla doludur, ama yukarıda hatırlattığımız gibi, iyi bilinen bir süreç söz konusudur: önemli tarihsel bir kişiliğin mükemmel örneğe dönüşmesi. Bir ilahide de Peygamber’in doğumu Mesihçi terimlerle yüceltilir (Yaşt 13): “O doğdu­ğunda ve büyürken su ve bitkiler çok sevindi, o doğduğunda ve büyürken su ve bitkiler de büyüdü” (13:93). Ve “artık iyi Mazdeizm dini yedi kıtaya yayıla­caktır” diye duyurulur (13:94). [48]
Zerdüşt inananlarından istenen “amentü” şöyledir: “Daevalara tapınmaktan vazgeçiyor ve Zerdüşt’ün müridi ol­duğumu, Ahuramazda’ya tapındığımı, Daevaların düşmanı olduğumu beyan ediyorum.” [49]
Zerdüşt öğretileri temelde düalist bir yaklaşıma sahiptir. Buna göre; iyilik, aydınlık ve hayat tanrısı Ahuramazda, kötülük, karanlık ve ölüm temsilcisi Ehrimen ile sürekli savaş halindedir. Bu iki güç egemen oldukları bölgelerde birbirlerine saldırmakta, doğaüstü güçler ve insanlardan da yardım almaktadırlar. Bu mücadele dünyanın sonuna kadar aralıksız sürer. Gerçek tanrı, gerçek aklın da sahibi olan Ahuramazda’dır. Takipçilerine göre sonuçta başarıyı yakalayanlar da Ahuramazda taraftarları olacaktır. Yine Zerdüşt inanışına göre insanların en önemli görevleri, Ahuramazda’yı desteklemeleri ve onun karanlıklarla mücadelesinde manevî görevleri olarak yalandan uzak durmaları, bütün zararlı varlıkları yok etmeleridir. Onlara göre en değerli meslek çiftçiliktir. Yapılan işler, verimli olmaları için mutlaka dualar ile desteklenmelidir. Çünkü dua ve yakarış, kötüler ve kötülüklerle mücadelede en güçlü silahlardır. [50]
Eski İran’da görülen düalizm ise, bütün doğayı kapsamaktadır. Maddenin iyi kısımları mevcut olduğu gibi ruhanî dünyada kötülük de vardır. Vücut kendiliğinden kötü ve pis değildir; tam tersine o da, Ahuramazda’nın emrettiklerini icra etmek suretiyle insanın kurtuluşuna hizmet edebilir. Maddenin esas itibarıyla kötü, ruhun muhakkak iyi olması nevinden bir tasavvur, Zoroastrism’de değil, ancak gnostik ve mistik düşünce sistemlerinde ortaya çıkmaktadır. [51]
Ahuramazda (bilge tanrı), bizzat Zerdüşt’ün ilk defa kullandığı bir isim değildir. Mazda ismi onun yaşadığı dönemde bilinen bir isimdir ve herkes tarafından bütün evrenin yaratıcısı ve düzen koyucusu olarak bilinmektedir. Bu, Hint Aryalarının “Varuna” adıyla taptıkları tanrının kendisidir. Buradan hareketle Zerdüşt’ün bağlı bulunduğu kabile ve aşiret kendisinden yıllarca önce bu kutsanan ve yüce yaratılışlı olarak tanınan tanrıya tapmaktadır. Ancak İranlı kabileler artık “Varuna”  adını vermemekte, onu “Ahuramazda” olarak bilmektedirler. [52]
Pers felsefesi ahenge karşıt olan düalizmi geliştirerek Batıya tanıttı. Çünkü Perslerin dini Mazdeizmde evren iki uzlaşmaz, zıt kuvvetin dengesine dayanır. Bunlar “karanlık ile aydınlık”, “İyilik ile kötülük”, “Ormuzd ile Ehrimen”dir. Persler, iyi ile kötü arasındaki düalizmi ve savaşı çok önemli bir simge haline getirmekle Doğu Akdeniz bölgesi inançlarında eski çağlardan beri ön planda olan bir eğilimi güncelleştirmişlerdi. Mısır’da Osiris ile Set, Mezopotamya’ da ise Marduk ile Tiamat arasındaki ölüm kalım savaşının evren düzeni yönünden asıl anlamı buydu. Perslerin yeni­liği, bu mücadelenin sürekliliğine inanmaları oldu. Gele­cek çağlarda bile hiç sonu gelmeyecek bir fikir ayrılığının böylece ilk biçimlendirilmesi, bilhassa siyasal ve sosyal ko­şullar sayesinde gerçekleştirilmişti. Egemen olan düalizme göre ruhla beden arasında uzlaşmazlık vardır ve ruh maddeden kurtularak aydınlık gökyüzüne ulaşması gerekir. [53]
İnsanın en önemli görevleri; Ahuramazda makamına dua ve yakarışta bulunma, din adamlarına güven, kendisinden üst makamlarda bulunanlara saygı ve onların emirlerine uymaktır. Dört temel unsur ve bunlar arasında özellikle de temizlik, aydınlık ve sıcaklığın simgesi olan ateşe özel bir önem verilmelidir. Yararlı hayvanlara ve insana zararı olmayan bütün yaratıklara, özellikle boynuzlu hayvanlara, köpek ve horoza şefkatle davranılmalıdır. Eski İranlılar kendilerini Allah’a inanan, seçkin ve Ahuramazda yanlıları, diğer milletleri de kötü ruhlara bağlı ve Ehrimen yanlıları olarak nitelerler. Bu yüzden Zerdüştîlik İran’da Sasanîler döneminde yaygınlaştığında bu özellikleri daha da gelişmiştir. [54]
Zerdüşt, bütün iyilikler ve güzelliklerin Ahuramazda’dan, buna karşın bütün kötülükler ve zararların da Ehrimen’den kaynaklandığına, iyiliklerin kötülükleri ortadan kaldırmaları için insanların Ehrimen ve ordusuyla mücadeleyi bırakmamaları gerektiğine inanmaktadır. Tanrıya inananlar ziraatla ve hayvancılıkla uğraşarak geçimlerini sağlamalı, temizlik, dürüstlük ve doğruluğu ilke edinmeli, insanlara ve ziraata zararlı yaratıkları ortadan kaldırmalı; yalan, yanlış işler, kötülükler, suyu kirletme ve hastalığa götürecek sebeplerden uzak durmalıdırlar. Sloganları her zaman “güzel düşünmek”, “güzel söz söylemek” ve “güzel davranışlarda bulunmak” olmalıdır. Öldükten sonra dirilmeğe iman da, Zerdüşt dininin temel ilkeleri arasında yer almakta, ona göre bu inanışın insan eğitiminde ve sosyal hayatta çok önemli olumlu etkileri bulunmaktadır. Öldükten sonra kişiler iyilik ve kötülükleri tartılarak karşılaştırıldıktan sonra cennet ya da cehenneme gireceklerdir. Buradan hareketle Zerdüşt inanışının ahlakî birtakım ilkelere de önem verdiği ve kişinin yaptıklarıyla sorumlu olduğu, bireyin iyi ya da kötü olmasının kendi tavırlarıyla sınırlılığı inanışı anlaşılmaktadır. [55]
Zerdüşt yaşadığı dönemde İran’ın yeni problemlerini çok iyi çözebilecek bir ilaç olarak dinini sunmuştur. Bir bakıma çok güçlü bir devrim yapmış, kurtuluşun “güzel düşünce”, “güzel söz”, “güzel iş”ten geçtiği mesajını yaymıştır. Aryalar ayrıldıklarında Hint Aryaları kabile halindeki yaşamlarını sürdürürlerken İran Aryaları ziraatla uğraşarak geçimlerini sağlamaya başladılar. Gelişen ve değişen hayat şartları karşısında eskiden kalma bakış açıları, sosyal yapıları, algılamaları, sosyal ahlak kuralları yeni İran’da yeni ihtiyaçları cevaplayabilecek güçte değildi. Yeni şartlara uygun, sosyal yapı, ahlakî ve ekonomik alanlara uyum sağlayabilecek yeni bir inanış sistemi her alanda gücüyle yönlendirmelerde bulunan bir sistem gerekmekteydi. İşte tam o zamanlarda Zerdüşt yeni diniyle ortaya çıkarak bu belirtilen özellikleriyle İran toplumunda köklü bir yer edinmeğe başladı. Bütün putları ve Ahuramazda dışındaki tanrıları din dışı olarak ilan eden Zerdüşt, tapınaklardaki sayısız türde tanrı diye tapılan putları ortadan kaldırttı, o çağların en büyük reformlarından birini gerçekleştirdi. Bu inanış bağlılarının temel geçim kaynağı ve İran toplumunun yeni hayatını yönlendirecek güç de çiftçilik ve tarımdır. Dinsel açıdan bakıldığında Zerdüşt’ün en önemli reformu kendi inanç sisteminin temelini oluşturan tek tanrıcılık inanışını İran toplumunda yerleştirmiş olmasıdır. [56]
Zerdüşt inanışında mülk edinme, zengin olma, çalışıp kazanma gibi özellikler övülmektedir. Bu tarz bir yaşam tarzını benimseme, Mezdiyesnâ inanışını, zühd ve riyazet ile taban tabana zıt böyle bir yaşam tarzını tamamıyla Hintlilerin eski inanışlarından, daha sonraki devirlerde yaygınlaşan Rig Veda inanırını Aryalardan ayırmaktadır. Zerdüşt’ün bizzat kendisinin Mezdiyesnâ inanışı geleneğinde hem ilk sürü sahibi oluşu, hem ilk din adamı ve de aynı zamanda bir savaşçı olması, bütün bu özellikleri kendisinde toplaması, onun dininde savaşçılık, zenginlik vb özelliklerin dindarlık ile bir arada bulunamayacak şeyler olmadığını göstermektedir. Gerçekte çalışma, gayret gösterme her zaman Zerdüşt öğretilerinin temel ögeleri arasında yer almaktadır. [57]
Vendîdâd’a göre yer kürenin en kutsal yerleri insanların ibadet ettikleri mekanlar, barınmak için yaptıkları evler, evlendikleri, çocuklarını dünyaya getirdikleri, sürülerini besledikleri, tahıl ya da meyve yetiştirdikleri yerlerdir. Elbette böyle bir yaşam tarzı anlayışı, bir köşeye çekilerek yaşamaya, yoksulluğa ve miskinliğe açık bir kapı bırakmayacaktır. Bunların yanı sıra bütün semâvî dinlerde övülen, özellikle tasavvufta çok önemli gereklerden biri olarak kabul edilen bir ibadet olan oruç tutma bile Zerdüşt dininde insanın ibadet olarak kabul edilen çalışıp çabalamasını, ziraat ve hayvancılıkla uğraşmasını engelleyeceği endişesiyle yasak ve günah olarak kabul edilmekte oruç tutmayı teşvik edenler belli bir cezaya çarptırılmaktadırlar. Bîrûnî’nin de (ö. 440/1048) el-Âsâru’l-bâkiye’de ifade ettiği gibi Zerdüşt inanışında bu dine inananlardan herhangi birinin oruç tutması durumunda keffaret olarak bir grup yoksula yemek yedirmesi gerekirdi. Bu inanış sisteminde bu davranışın günah sayılması ve ağır bir cezayla karşılanmasının gerekçesi belirtildiği gibi insanın yemeden ve içmeden hepsi ibadetler arasında sayılan: çiftçilik, hayvancılık gibi işleri yapamayacağı ve sağlıklı çocuklar dünyaya getiremeyeceği tehlikesini doğuracak olmasından korkulmasıdır. [58]
İran Peygamberinin getirdiği din bir ahlak sistemiydi. Tek tanrıcılık esasına dayanmakta olan bu sistem iktisadî ve sosyal birtakım reformları da içermektedir. Musa Peygamber gibi o da peygamber olarak geldiği topluma tek Allah inancını getirmiş, eskilerin dinî temellerini öğretilerinde ve inanç sisteminde esas alsa da yeni bir din kurmuştur.[59]Bu din göçebe hayatı benimsemez, onu kaldırıp yerine yerleşik hayatı kumayı amaçlar. Hayvan besleme, hayvanlara iyi davranma onlar için otlaklar sağlama, özellikle sığıra karşı iyi davranma İran dininin temel özellikleri arasında yer alır. Ona göre gerçek dindar, çalışkan, sığır ve koyun gibi yararlı hayvanlar besleyen, evine bağlı ve üretken köylüdür. Gatalar’da da belirtildiği gibi bir Zerdüşt bağlısının temel görevi çiftçilik ve hayvancılıktır. Bunların yanı sıra Zerdüşt dinini diğer dinlerden ayıran bir özellik de temelleri arasında ahiret inancının yer almasıdır.[60]
Zerdüşt inanışında bir köşeye çekilerek kendini toplumdan soyutlamış bir şekilde yaşam yasaklanmış, bayındırlık, toplumsal yararlılık, medeniyet, temizlik, çocuk terbiyesi, ağaç dikme ve ziraatla uğraşma önemle tavsiye edilmektedir. Bir ağaç dikmek, toprağa bir tohum atmak, bu inanışa göre her ibadetten üstün sevap getiren eylemler olarak kabul edilir. Eğitim, öğretim ve insanlar arası edeb kurallarına çok önem veren Zerdüşt, bizzat kendisi de bunların eğitimini vermiştir. [61] 
Mezdeizm’de bütün insanlar eşittir. Herkes yaptıklarından sorumludur. Bütün insanlar iyi ya da kötüden birini seçme özgürlüğüne sahiptirler. Herkes seçtiği ve yaptığının karşılığını öteki dünyada görecek sonra da hesabını verecektir. Bilge tanrı Ahuramazda bağışlayan egemen bir güçtür. Sadece Zerdüşt’ün değil bütün insanlığın dostudur. Aslında dünya baştanbaşa temizdir. Ehrimen’in ard arda düzenlediği kötülük seferleriyle kirlenmektedir. Ancak bu mücadelenin sonunda Ahuramazda Ehrimen’e galip gelecek ve zafer iyilerin olacaktır. [62]
Zerdüşt’ün öğretileri ve düşünceleri eski çağlardan beri, değişik felsefî ve dinî yapılanmalar üzerinde önemli ölçüde etkili olmuş ve yansımaları günümüze kadar ulaşmıştır. Zerdüşt’ün yaşadığı çağlardan birkaç bin yıl geçmiş olmasına, insanlık tarihinin dinsel, düşünsel ve kültürel alanlarda derin değişimler yaşamış olmasına rağmen yaşadığımız çağda da, söz konusu İran Peygamber’inin kutsal metinleri bilim adamları ve ilgili çevrelerin dikkatlerini çekmektedir. [63]
Georges Dumézil (1898-1986), Zerdüşt’ü dinler tarihinin tanıklık etmiş olduğu büyük bir dinsel-toplumsal reformist olarak nitelemektedir. Onun ifadeleriyle Zerdüşt’ün, eski İranlıların dinsel inanışlarında gerçekleştirmiş olduğu reformlar, olgunluğunun zirvesinde bulunmaktadır. Bu yenileştirme projesinin ekonomik yönü de son derece güçlü ve eski dünyada çok önemlidir. Bu reformist hareket çerçevesinde eski İran ve Arya kavmi, göçebelikten kurtulmuş, yerleşik hayata geçmiş, kentleşmeğe başlamıştır. Zerdüşt’ün önerdiği ahlakî ve dinî sistemde; tanrılar ve şeytanlar arasındaki kısa süreli ve geçici mücadeleler, iyilik ve kötülük güçleri arasında çok uzun çağları içine alacak ve köklü savaşlara neden olacak mücadelelere dönüşmektedir. Zerdüşt dinine inananların hayatları baştan sona, bireyin kendi dünyasında yapmak zorunda olduğu ve sonunda kazanacağı kötüler ve kötülükler karşısındaki iç savaşlarla dopdoludur. Bütün bu kargaşa, ezelde iyi ile kötü arasında başlayan ve sonsuza kadar sürecek olan büyük ve dehşetli savaşın bir parçasıdır. Zerdüşt’ün son derece dikkat çeken reformlarından biri de, dinî konulardaki köklü birtakım değişiklilikleridir. Bunlar arasında; tanrılara kan akıtarak kurban sunma ve içki içmeyi uygun görmeme de yer almaktadır. Öte yandan Zerdüşt inanışının bir simgesel ifadesi olan “iyi düşünce, iyi söz ve iyi iş” sembolünü iyilik ve kötülük arasındaki savaşta insanlığa yol gösteren, iyilik savaşçılarının yolunu aydınlatan bir ışık olarak vurgulaması da son derece dikkat çekicidir. [64]
P. J. De Menasce, Zerdüşt’ü düşünce, söz ve davranış konusunda, iyiliksever, iyilik destekçisi ve kötülük düşmanı olarak görür. Onu çaresizler, yoksullar ve haksızlığa uğramışların koruyucusu olarak niteler. Ona göre; Zerdüşt’ün mesajı son derece sade, anlaşılır ve bütün çağlara hitap edebilecek özellikler taşımaktadır. Donald N. Vilber, bu eski İran Peygamber’iyle ilgili olarak şu satırları kaleme alır: İranlıların hayatın anlamı ve hedefi konusunda önemli görüşleri vardır. Bu konuda şunlar söylenebilir: İranlılar genel olarak hayatları boyunca nihaî hedefleri, Mazdeist inanışın ve Zerdüşt öğretilerinin özü olarak kabul edilen iyi düşünce, iyi söz ve iyi iş sembolünü yaşantılarında uygulama hedefini gerçekleştirmeğe çalışırlar. Zerdüşt’ün getirdiği inanç sistemi dünyanın en büyük ve köklü felsefî boyutu alabildiğine zengin, ahlak temelleri ve metafizik evrenin birtakım kutsal değerlerini esas alarak kurulmuş bir sistemdir. Bu inanışın temel şartları arasında, bağlılarından her birinin hayatı boyunca gerçek ve iyilik yolunda, kötüler ve kötülük ile elinden geldiği kadar mücadele etmesi yer almaktadır. [65]
A. V. Williams Jackson (1862-1937), Eski İran dininin, dünyanın özgün niteliklerle donatılmış çok önemli bir inanış sistemi olduğunu, iyilik ve kötülük konularında eski İran Peygamberi Zerdüşt’ün kutsal Avestâ’sı dışında iyilik ve kötülük, bunların bireysel ve toplumsal hayattaki etkileri konusunda böylesine aydınlık görüşlere sahip, yüksek ahlakî öğretileri insan görevleriyle ilgili olarak en güzel şekilde sunan başka bir kutsal metin bulmak oldukça zordur. [66]
Dünya, iki düşman bölgesine bölündüğü için, insan durmadan savaş halinde bulunmalıdır. Bu mücade­lenin bir kısmı, ayinleri titizce icra etmekle meşgul olmaktır. Dindar kimse, gündelik merasimi yaptı mı devlerin kudretlerini zayıflatmış olur; bütün kuvvetleriyle çalıştı mı, yalan söylemeden, vefa ve iffet içinde yaşadı mı, Ahuramazda’nın taraftarları lehine bir zafer kazanmış olur. En önemli emirler, temizlik hakkındaki talimatlardır. İnsanın, kötü tarafına bağlı olan her şeyden uzak kalması şarttır. Hem toprak ile su, hem de ateş hiç bir suretle kirletilmemelidir. Ölülerin cesetleri bu unsurlara kesinlikle dokunmamalıdır. En kıymetli öge ateştir. Mabedlerde ona saygı duyulur. Alevlerinin kirletilmemesi için kahinler eldiven giyip ağızlarını bir mendil ile örterler. [67]
Sasanîler’in özellikle de son döneminde mûbedlerin, Zerdüşt’ün gerçek Gatalar’da yer alan gerçek öğretilerinden sapmalar göstererek, hatta bu kutsal öğretileri ayakları altına alarak Zerdüşt öncesi eski Arya inanışlarına geri dönmeleri, o inanışları Mazdeizm inanışına sokmaları, dinî ve ahlakî bir gerilemeyi beraberinde getirmişti. Mûbedlerin devlet yönetiminde etkin olmaları, hükümdarların destekleriyle de her şeye elleri ulaşıyor ve her konuda yetkili olarak faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Zerdüşt inanışını içi boş, kuru bir din haline getirmişlerdi. Bütün bunlara bir de yoğun taassupları, kendilerinden ürettikleri yasaklamalar ve uyduruk kurallar eklenince birçok açıdan toplumsal hayatı çekilmez bir hale gelmişti. Öte yandan bu kesimler elde bulundurdukları güçle diğer din bağlılarını yoğun işkencelere tabi tutuyorlar, insanları kendilerinden ürkütüyorlardı. Dolayısıyla egemenlikleri altında bulunan ya da etkilerindeki alanlarda insanlar ve özellikle de diğer din inanırları buldukları fırsatlarda onlardan uzaklaşmayı yeğliyorlardı. [68]
Bir taraftan da doğusu ve batısındaki komşularıyla bitmek tükenmek bilmeyen sürekli savaşları, İran’ın güç birliğini çözmüş, otoriteyi ortadan kaldırmış, Sasanî döneminin son hükümdarları temel değerlerine ve ahlakî temellerine alabildiğine yabancılaşmıştı. Bir gün yönetimi ele geçirirler korkusuyla babaları, kardeşleri de olsa ünlü kumandanlar da olsa öldürmekten çekinmiyor, kişilikli ve yetenekli büyük kişilikleri göz kırpmadan ortadan kaldırıyorlardı. Dolayısıyla bu en yakın çevrelerine bile en kötü muamelelerde bulunan yönetici kesimin bir diğer önemli işi de sürekli eğlence ve zevk alemlerinde zaman geçirmekti. Müslüman Arapların İran topraklarını kolaylıkla ele geçirmelerinin bir diğer nedeni de Arapların İran’a girdikleri dönemlerde İran’da fikir ayrılıklarının önemli boyutlara varması ve millî birliğin son derece zayıflamış olmasıdır. İran toplumu birbirinden farklı dini inanışları taşıması, insanların, değişik grupların birbirinden farklı inanışlara bağlı olmaları aralarındaki bağları da zayıflatarak bir millî birliğin sağlanmasını ve düşman karşısında tek vücut olarak durabilmelerini, özellikle de İslam gibi güçlü bir inanış karşısında dayanabilmelerini imkansız hale getirmişti. [69]
Bütün bunların yanında belki de en önemli nedenlerden biri de İslâm dininin sade bir inanış sistemi olması ibadetlerin kolaylığı, araştırmacıların tespitlerine göre; İslâm ile İranlıların eski inanışı Zerdüştîlik arasındaki ortak yönler ve benzerliklerin birinden diğerine geçmede hem temel inançlarda ve hem de ayrıntılarda önemli problemlere neden olmamasıydı. Tek tanrıları Ahuramazda yerine Allah’ı koymak pek de onlar için bir sorun oluşturmuyordu. İnsanları gözetme, yoksulları koruma ve yardımda bulunma yerine İslâm dininin sadaka ve zekat sistemini koymakta zorlanmıyorlardı. Yine İslâm’da olan mahşer, kıyamet, cennet, cehennem inançları benzeri şekilleriyle Zerdüşt inanışında da yer alıyordu. [70]

 

Kaynakça

Âbâdânî, Abdullâh Mubelliğî, Târîh-i Edyân ve Mezâhib-i Cihân, Tahran 1377 hş., I-III.
Afîfî, Rahîm, Esâtîr ve Ferheng-i Îrân Der Niviştehâ-yi Pehlevî, Tahran 1374 hş.
Âmûzgâr, Jâle, Târîh-i Esâtîrî-yi Îrân, Tahran 1381 hş.
Âştiyânî, Abbâs İkbâl, Târîh-i Muhtasar-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1376 hş.
Âştiyânî, Celâluddîn, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hukûmet, Tahran 1381 hş.
Bahâr, Melikuşşuarâ, Sebkşinâsî/Târîh-i Tatavvur-i Nesr-i Fârsî, Tahran 1373 hş.
Bahâr, Mihrdâd, Ez Ustûre Tâ Târîh (nşr. Ebu’l-Kâsım-i İsmâîlpûr), Tahran 1377 hş.
Bausani, Alessandro, Îrâniyân (çev. Mes’ûd-i Recebniyâ), Tahran 1359 hş.
Bedreî, Ferîdûn, Te‘âlîm-i Muğân, Tahran 1382 hş.
Beyânî, Şîrîn, Târîh-i Îrân-i Bâstân, Tahran 1381 hş.
Boyce, Mary, Târîh-i Kîş-i Zerdüşt, (çev. Humâyûn San’atîzâde), Tahran 1374 hş., II, 270, 271.
Dusthâh, Celîl, Avestâ, Tahran 1381 hş.
Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, İstanbul 2003.
Eliade, Mircea-Couliano, Ioan P., Dinler Tarihi Sözlüğü (çev. Ali Erbaş), İstanbul 1997.
Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme (nşr. Mohl, Julius), Tahran 1377 hş.
Ghirshman, R., Îrân Ez Âğâz Tâ İslâm, (çev. Muhammed-i Muîn), Tahran 1364 hş.
Hacaloğlu, Haluk, Zerdüşt “Ahura Mazda”, İstanbul 1995.
Hayum, Robert. E., Edyân-i Zinde-yi Cihân, (çev. Abdurrahîm-i Gevâhî), Tahran 1375 hş.
Humâyî, Celâluddîn, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân (nşr. Mâhduht-i Bânû Humâyî) Tahran 1375 hş.
İsfehânî, Rızâ, Îrân Ez Zerdüşt Tâ Kıyâmhâ-yi Îrânî, Tahran 1369 hş.
İsmâîlpûr, Ebu’l-Kâsım, “Pîşdâdîyân”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş.
John B. Noss, Târîh-i Câmi-‘i Edyân (çev. Alî Asğar-i Hikmet), Tahran 1375 hş.
Karatay, Osman, İran İle Turan, Ankara 2003.
Kezzâzî, Mîr Celaluddîn, Nâme-yi Bâstân, Tahran 1381 hş
Mâzenderânî, Huseyn Şehîdî, Ferheng-i Şâhnâme/Nâm-i Kesân ve Câyhâ, Tahran 1377 hş.
Mes‘ûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Huseyn, Murûcu’z-zeheb ve ma‘âdinu’l-cevher (çev. Ebu’l-Kâsım-i Pâyende), Tahran 1374 hş., I-II.
Mu’în, Muhammed, Ferheng-i Fârsî, Tahran 1375 hş., I-VI.
Mu’în, Muhammed, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, Tahran 1338 hş., I-II.
Muazzamî, Mehnâz, “Dunyâ-yi Hayvânât Der Îrân-i Bâstân”, Îrânnâme, XVII/2, (Bethesda 1999), s. 254.
Neyyir Nûrî, Abdulhamîd, Sehm-i Erzişmend-i Îrân, Tahran 1377 hş.
Oşîderî, Cihângîr, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, Tahran 1371 hş.
Perveşânî, Îrec, “Pîşdâdîyân”, Dânişnâme-yi Cihân-i İslâm/DCİ, Tahran 1377 hş.
Râzî, Abdullâh, Tarîh-i Kâmil-i Îrân, Tahran 1373 hş.
Rezmcû, Huseyn, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsi-yi Îrân, Tahran 1381 hş.
Rypka, Jan, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân (çev. Kerîm-i Keşâverz), Tahran 1370 hş. 
Sâdıkî, Ferîdûn, “Zerduşt”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş.
Sâdıkî, Ferîdûn, “Zerduşt”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş.
Safâ, Zebîhullâh, Hemâseserâyî Der Îrân, Tahran 1367 hş.
Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, İstanbul 1999.
Sıddîk, Îsâ, Târîh-i Ferheng-i Îrân, Tahran 1338 hş.
Sıddîkiyân, Mehînduht, Ferheng-i Esâtîrî-Hemâsî-yi Îrân, Tahran 1375 hş.
Şâhruhî, Nûşîn, “Ustûre-yi Âferîniş”, Îrânşinâsî, (Bethesda 2000), XII/2, s. 350.
Şemîsâ, Sîrûs, Ferheng-i Telmîhât, Tahran 1375 hş.
Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Costucû Der Tasavvuf-i Îrân, Tahran 1357 hş.
Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Târîh-i Merdom-i Îrân, Tahran 1371 hş.
 

 
* Prof. Dr. Nimet Yıldırım, Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü.


[1] Eliade, Mircea-Couliano, Ioan P., Dinler Tarihi Sözlüğü (çev. Ali Erbaş), İstanbul 1997, s. 303-304.
[2] Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, İstanbul 2003, s. 377.
[3] Âştiyânî, Celâluddîn, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hukûmet, Tahran 1381 hş., s. 45-47; Sâdıkî, Ferîdûn, “Zerduşt”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş., I, 445; İran Peygamberinin adı çeşitli kaynaklarda: “Zerduşt”, “Zertuşt”, “Zerhuşt”, “Zarduşt”, “Zarahuşt”, “Zeratuşt”, “Zerdşut”, “Zertuhşut”, “Zârtuşt”, “Zârheşt”, “Zârduşt”, “Zârthuşt”, “Zerâduşt”, “Zerâhuşt”, “Zerâheşt” gibi şekillerde de geçer. → Âbâdânî, Abdullâh Mubelliğî, Târîh-i Edyân ve Mezâhib-i Cihân, Tahran 1377 hş., I, 337; Humâyî, Celâluddîn, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân (nşr. Mâhduht-i Bânû Humâyî) Tahran 1375 hş., I, 232; Oşîderî, Cihângîr, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, Tahran 1371 hş., s. 29.
[4] Mu’în, Muhammed, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, Tahran 1338 hş., I, 76-77; Mu’în, Muhammed, Ferheng-i Fârsî, Tahran 1375 hş., “Zardoşt”, V, 648; Afîfî, Rahîm, Esâtîr ve Ferheng-i Îrân Der Niviştehâ-yi Pehlevî, Tahran 1374 hş., s. 535; Mâzenderânî, Huseyn Şehîdî, Ferheng-i Şâhnâme/Nâm-i Kesân ve Câyhâ, Tahran 1377 hş. “Zerdhuşt 1”, s. 366.
[5] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 76-78; Afîfî, Esâtîr, s. 535; Oşîderî, Dânişnâme, s. 29; Beyânî, Şîrîn, Târîh-i Îrân-i Bâstân, Tahran 1381 hş., II, 74.
[6] Beyânî, Târîh-i Îrân-i Bâstân, II, 74-75.
[7] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 76-78; Râzî, Abdullâh, Tarîh-i Kâmil-i Îrân, Tahran 1373 hş., s. 104; Mâzenderânî, Ferheng-i Şâhnâme, s. 367; John B. Noss, Târîh-i Câmi-‘i Edyân, s. 453.
[8] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 76-78; Afîfî, Esâtîr, s. 535; Oşîderî, Dânişnâme, s. 29.
[9] Puršasp/Porušasp/ Pourušasp/Purşesf.
[10] Doğdu/Doğduye/Douğduye.
[11] Şehristânî, Muhammed, El-Milel ve’n-nihal (w), s. 74; Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 89-93; Afîfî, Esâtîr, s. 535; Âbâdânî, Târîh-i Edyân, I, 337; Hacaloğlu, Haluk, Zerdüşt “Ahura Mazda”, İstanbul 1995, s. 15; Neyyir Nûrî, Abdulhamîd, Sehm-i Erzişmend-i Îrân, Tahran 1377 hş., II, 574; Beyânî, Târîh-i Îrân-i Bâstân, II, 74.
[12] Pîşdâdîler: İran millî tarihinde İslâm öncesi çağlarda eski İran’da egemen olmuş ilk hanedan, Pîşdâdîyân: Pîşdâdîler adıyla bilinen sülaledir. Keyûmers ile Keykubâd arasındaki dönemde yaşamış ve Îrânşehr’de egemen olmuş hükümdarların bağlı olduğu Pîşdâdîler hanedanın kurucusu, lakabı “Pîşdâd” olan Hûşeng’tir. Pîşdâdîler sülalesinin ilk hükümdarı Keyûmers, ondan sonra hükümdar olanlar ise, Hûşeng, Tehmûrs, Cemşîd, Dahhâk, Ferîdûn, Menûçehr, Nevzer, Efâsyâb, Zû/Zâb ve Gerşâsp’tır. (Perveşânî, Îrec, “Pîşdâdîyân”, Dânişnâme-yi Cihân-i İslâm/DCİ, Tahran 1377 hş., V, 945; İsmâîlpûr, Ebu’l-Kâsım, “Pîşdâdîyân”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş., I, 238). Pîşdâdîler ile ilgili ayrıntılar için Bkz. Avestâ’nın değişik bölümleri. Eski Hint tarihiyle ilgili kaynaklar. DînkerdBundehişnRivayet-i PehlevîGuzîde-yi Zatsperem gibi birinci dereceden kaynaklar ve özellikle Pehlevî dilinde kaleme alınmış Hudâynâmeler.
[13] Ferîdûn: Pîşdâdîler hanedanının altıncı hükümdarı Ferîdûn, beş yüz yıl saltanat sürmüştür. Babası, Dahhâk tarafından öldürülmüş, bu nedenle annesi Ferânek onu götürüp bir yayla sahibine teslim etmiş, o da Ferîdûn’u Bermâyûn adındaki ineğin sütüyle besleyip büyütmüştür. Dahhâk, Bermâyûn ve Ferîdûn’dan haberdar olunca onları öldürmek istemiş, bunun üzerine annesi onu alarak İran’dan kaçmış, sonunda Dahhâk, Bermâyûn’u öldürmüştür. On altı yaşında dağdan inen Ferîdûn, annesine soyunu ve kendisiyle ilgili bilmediklerini sormuş ve öğrenmiştir.  (Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme (nşr. Mohl, Julius), Tahran 1377 hş., I, 40-41; Safâ, Zebîhullâh, Hemâseserâyî Der Îrân, Tahran 1367 hş., s. 450; Dusthâh, Celîl, Avestâ, Tahran 1381 hş., II, 1025; Rezmcû, Huseyn, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsi-yi Îrân, Tahran 1381 hş., II, 155; Kezzâzî, Mîr Celaluddîn, Nâme-yi Bâstân, Tahran 1381 hş, I, 295-296; Âmûzgâr, Jâle, Târîh-i Esâtîrî-yi Îrân, Tahran 1381 hş., s. 58.
Büyüyüp güçlenince, babasının intikamını almak için harekete geçmiş, tam o esnada Kâve-yi Âhenger de Dahhâk’a karşı ayaklanmış ve Ferîdûn’u hükümdar olarak seçip tahta çıkmasına destek olmuştur. Ferîdûn, Dahhâk’a saldırmış, Dicle’den gemisiz geçip Dahhâk’ın eşleri olan Şehrnâz ve Ernevâz adlı Cemşîd’in iki kız kardeşini elinden kurtararak ikisiyle de evlenmiş, Dahhâk Hindistan’dan döndüğünde öldürmek istemiş, ancak Surûş’un telkinleriyle öldürmekten vazgeçerek Demâvend Dağı’nda bir mağaraya hapsetmiştir.  (Safâ, Hemâseserâyî, s. 250-251; Karatay, Osman, İran İle Turan, s. 174).
[14] Afîfî, Esâtîr, s. 535; Oşîderî, Dânişnâme, s. 31-32.
[15] Zerdüşt’ün babası.
[16] Mâzenderânî, Ferheng-i Şâhnâme, s. 366-367.
[17] Neyyir Nûrî, Sehm-i Erzişmend-i Îrân, II, 574; Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 377.
[18] Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 377.
[19] Dusthâh, Celîl, Avestâ, Tahran 1381 hş., Yaştlar, Âbân Yeşt, V, Kerde: 24, bend: 104. “Kutsal Zerdüşt Îrânvîc’te güzel Daita ırmağı kıyısında onu övdü…” Avestâ, Yaştlar, Ert Yaşt (XVII), Kerde: 8, bend: 45; Boyce, Marry, Târîh-i Kîş-i Zerdüşt, (çev. Humâyûn San’atîzâde), Tahran 1374 hş., II, 270, 271.
[20] Beyânî, Târîh-i Îrân-i Bâstân, II, 75.
[21] Mes‘ûdî, Ali b. Huseyn, Murûcu’z-zeheb (w), s. 99; Taberî, Muhammed b. Cerîr, Târîhu’r-rusul ve’l-mulûk (w), s. 228;  Mes’ûdî, et-Tenbîh ve’l-işrâf (w), s. 35; İbn Haldûn, Târîh (w), s. 505; İbn Esîr, el-Kâmil (w), s. 84-85; Zekeriyyâ-yi Kazvînî, Âsâru’l-bilâd ve ahbâru’l-‘ibâd (w), s. 163; Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 81-83; Dusthâh, Avestâ, I, 12; Âştiyânî, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hükûmet, s. 54-58.
[22] Oşîderî, Dânişnâme, s. 30-31.
[23] Zerdüşt’ün yaşadığı dönem konusunda A. V. Williams Jackson’ın bilimsel ve eleştirel önemli bir çalışmasında (Zerdüşt, Eski İran’ın Peygamberi, 1901) elde ettiği verilere göre eski İran Peygamberinin yaşadığı gerçeğe en yakın tarihler MÖ. 660-583 yılları arasıdır. Ancak bu konuda henüz kesin bir sonuca varılamamıştır. (Hayum, Robert. E., Edyân-i Zinde-yi Cihân, (çev. Abdurrahîm-i Gevâhî), Tahran 1375 hş., s. 270).
[24] Beyânî, Târîh-i Îrân-i Bâstân, II, 75-76.
[25] Beyânî, Târîh-i Îrân-i Bâstân, II, 77.
[26] Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 380.
[27] İsfehânî, Rızâ, Îrân Ez Zerdüşt Tâ Kıyâmhâ-yi Îrânî, Tahran 1369 hş., s. 44-45; Afîfî, Esâtîr, s. 536-537; Hacaloğlu, Zerdüşt “Ahura Mazda”, s. 15.
[28] Bahâr, Sebkşinâsî, I, 14; Şâhruhî, Nûşîn, “Ustûre-yi Âferîniş”, Îrânşinâsî, (Bethesda 2000), XII/2, 340.
[29] Humâyî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, I, 232. Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 84-87; Rypka, Jan, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân (çev. Kerîm-i Keşâverz), Tahran 1370 hş., s. 34; John B. Noss, Târîh-i Câmi‘i Edyân, s. 453; Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 11; Sâdıkî, Ferîdûn, “Zerduşt”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî, I, 445; Afîfî, Esâtîr, s. 536;  Mâzenderânî, s. 366. Âştiyânî, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hükûmet, s. 81-84; Ardâvîrâfnâme’de Zerdüşt’ün İskender’in İran’a girişinden üç yüz sene önce peygamber olarak gönderildiği, dolayısıyla bu doğum tarihinin MÖ. 660 olduğu ifade edilir.  
[30] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), s. 12.
[31] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, “Zardošt”, V, 648; Bahâr, Mihrdâd, Ez Ustûre Tâ Târîh (nşr. Ebu’l-Kâsım-i İsmâîlpûr), Tahran 1377 hş., s. 98; Mâzenderânî, Ferheng-i Şâhnâme, s. 367; Hacaloğlu, Zerdüşt “Ahura Mazda”, s. 28; Âştiyânî, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hukûmet, s. 145.
[32] Âştiyânî, Târîh-i Muhtasar-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1384 hş., s. 29.
[33] Dîneverî, Ahbâru’t-tıvâl, s. 25; Humâyî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, I, 233.
[34] Bahâr, Ez Ustûre Tâ Târîh, s. 99-100; Bausani, Alessandro, Îrâniyân, (çev. Mes’ûd-i Recebniyâ), Tahran 1359 hş., s. 32.
[35] Bahâr, Ez Ustûre Tâ Târîh, s. 101-102.
[36] Bahâr, Ez Ustûre Tâ Târîh, s. 101-102.
[37] Hayum, Edyân-i Zinde-yi Cihân, 278-279.
[38] Ghirshman, R., Îrân Ez Âğâz Tâ İslâm (çev. Muhammed-i Muîn), Tahran 1364 hş., s. 345. 
[39] Hîrbed: Avestâ’da “hîrbed”: “aethrapaiti: öğretmen” şeklinde kullanılmaktadır. Zerdüşt din adamları dinî görevlerinin yanı sıra aynı zamanda öğretim işleriyle de uğraştıklarından dolayı bu isimle bilinmektedirler. Fars edebiyatında hîrbed kelimesinin eş anlamlısı “mûbed”tir. Bazı sözlüklerde hîrbed kelimesinin; “ateş” anlamında kullanıldığı da belirtilir. Bu da muhtemelen “hîrbed”in “aturbân” anlamında alınması ve onun eş anlamlısı olarak kabul edilmesinden kaynaklanır. Çünkü her iki kelimenin ilk parçaları “atur” ve “hîr”; “ateş” anlamını da ifade eder. (Oşîderî, Dânişnâme, s. 504; Afîfî, Esâtîr, s. 651-652; Mâzenderânî, Ferheng, s. 770).
[40] Ghirshman, Îrân Ez Âğâz Tâ İslâm, s. 345. 
[41] Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Târîh-i Merdom-i Îrân, Tahran 1371 hş., II, 159-160; Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Costucû Der Tasavvuf-i Îrân, Tahran 1357 hş., 15-16.
[42] “İman edenler, Yahudi olanlar, Sabiiler (yıldıza tapanlar), Hıristiyanlar, Mecûsîler (ateşe tapanlar) ve müşriklere gelince, muhakkak Allah kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır; çünkü Allah her şeye şahittir.” Hacc (22), 17.
[43] Zerrînkûb, Costucû Der Tasavvuf-i Îrân, 16.
[44] Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 388.
[45] Bahâr, Ez Ustûre Tâ Târîh, s. 99.
[46] Dusthâh, Avestâ, Gâhan, Yasna/Hât: 44 ; Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 378.
[47] Dusthâh, Avestâ, Yasna/Hât: 30,31, 34, 48; Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 378-379.
[48] Dusthâh, Avestâ, Yâşthâ/13 (Ferverdîn Yâşt), I,425; Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 379.
[49] Hacaloğlu, Zerdüşt “Ahura Mazda”, s. 12.
[50] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 43; Humâyî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran ts. I, 238-239; Rypka, Târih-i Edebiyyât-i Îrân, s. 35; Âştiyânî, Târîh-i Muhtasar-i Edebiyyât-i Îrân, s. 28; Râzî, Târîh-i Kâmil-i Îrân, s. 106-107; Şâhruhî, Nûşîn, “Ustûre-yi Âferîniş”, Îrânşinâsî, (Bethesda 2000), XII/2, 349.
[51] Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, İstanbul 1999, s. 94.
[52] John B. Noss, Târîh-i Câmi-‘i Edyân, s. 456-457; Boyce, M. “Ahura Mazdā”, Encyclopedia Iranica/EIr., New York 1985, I, 685.
[53] Hacaloğlu, Zerdüşt “Ahura Mazda”, s. 14.
[54] Humâyî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, I, 240; Rypka, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, s. 35-36.
[55] Sıddîk, Îsâ, Târîh-i Ferheng-i Îrân, Tahran 1338 hş., s. 51-53.
[56] Âbâdânî, Târîh-i Edyân, I, 326-327; Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 37; Şâhruhî, Nûşîn, “Ustûre-yi Âferîniş”, Îrânşinâsî, (Bethesda 2000), XII/2, 350.
[57] Zerrînkûb, Costucû Der Tasavvuf-i Îrân, s. 2.
[58] Zerrînkûb, Costucû Der Tasavvuf-i Îrân, s. 2.
[59] John B. Noss, Târîh-i Câmi-‘i Edyân, s. 456.
[60] Humâyî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, I, 240; Âbâdânî, Târîh-i Edyân, I, 338; John B. Noss, Târîh-i Câmi-‘i Edyân, s. 452.
[61] Humâyî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, I, 240; Muazzamî, Mehnâz, “Dunyâ-yi Hayvânât Der Îrân-i Bâstân”, Îrânnâme, XVII/2, (Bethesda 1999), s. 254.
[62] Şehristânî, el-Milel ve’n-nihal (alwaraq), s. 73; Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 38; Bedreî, Ferîdûn, Te‘âlîm-i Muğân, Tahran 1382 hş., s. 7; Hacaloğlu, Zerdüşt “Ahura Mazda”, s. 44.
[63] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 41.
[64] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 41.
[65] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 42.
[66] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 42.
[67] Schimmel, Dinler Tarihine Giriş, s. 93.
[68] Neyyir Nûrî, Sehm-i Erzişmend-i Îrân, II, 657.
[69] Neyyir Nûrî, Sehm-i Erzişmend-i Îrân, II, 658-659.
[70] Neyyir Nûrî, Sehm-i Erzişmend-i Îrân, II, 659-660.
 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...