Abbasiler: Hz. Muhammet’in amcası Abbas’ın soyundan gelen ve Emevilerin yerini alan İslâm hanedanı ve devletidir (Bağdat 750-1258; Mısır 1261-1517). 750’ye doğru Emevi hanedanının yönetiminden hoşnut olmayanları çevrelerinde toplayarak, onların yerine iktidarı ele geçiren bir hanedandır.
Emevilere karşı başlatılan harekette, Hz. Muhammet’in kızı Fatma’nın soyundan gelenlerle Hz. Muhammet’in amcası Abbas’ın torunları yer aldılar. Sonraları Fatma’nın soyundan gelenleri de saf dışı bırakarak Emevilere karşı olanları kendi güçleri yararına yönlendirmeyi başardılar. Emevi valilerinin bu girişimleri zor kullanarak bastırmaya kalkışmaları, halkın Abbasiler için yapılan propagandaları daha yoğun bir biçimde desteklemesine neden oldu.
Emevilere karşı bu hareketin gizli önderi olan Abdullah bin Abbas’ın torunu Muhammet bin Ali’nin 744’te ölümü üzerine yerine geçen oğlu İbrahim hareketi daha da güçlendirdi. Bir süre sonra hareketin başına geçen Ebu Müslim Horasani, büyük bir kitleyi kendi çevresinde topladı ve çoktan beri tasarlanan ayaklanmayı başlattı.
Emevi Halifesi II. Mervan’ın üzerlerine gönderdiği ordu yenildi (747). Bu arada Abbasi önderi İbrahim’in II. Mervan tarafından öldürtülmesi üzerine hareket daha da şiddetlendi ve başa kardeşi Ebu’l Abbas geçti. 749’da Küfe’yi ele geçiren Ebu Müslim’in önerisiyle Ebu’l Abbas’ı halife ilân ettiler (30 Ekim 749). Emevi Halifesi II. Mervan son bir direnişle 12 bin askerden oluşan ordusuyla Harran’dan hareket ederek Dicle Irmağı’nın kollarından biri olan Büyük Zap Suyu’nun kıyısında, Ebu’l Abbas’ın amcalarından biri olan Abdullah bin Ali’nin ordusuyla yaptığı savaşı kaybetti ve Musul’a sığındı (Ocak 750).
Musul halkı II. Mervan’ı kente sokmayınca Harran, Humus, Şam ve Filistin üzerinden Mısır’a gitti. Abdullah bin Ali’nin kardeşi Salih, Mervan’ı Mısır’da Busirıs Kenti’ nde sığındığı bir kilisede ele geçirdi ve öldürdü (5 Ağustos 750). Halifelik simgeleri de Ebu’l Abbas’a gönderildi. Böylece Emevi Halifeliği tarihe karışırken, Abbasiler İslâm dünyasınm yönetimine ele geçirdiler. Abbasiler bu başarılarından sonra Emevi soyundan gelenlere karşı korkunç bir öldürme ve sindirme politikası izlediler.
Bu soykırımdan pek az kişi kurtulabildi. Kurtulanlardan biri de Halife Hişam’ın torunu olan Abdurrahman bin Muaviye oldu. Abdurrahman bin Muaviye bundan 6 yıl sonra 756’da İspanya’da Endülüs Emevi Devleti’ni kuracaktır. İlk Abbasi halifesi olan Ebu’l Abbas Abdullah (750-754) döneminde Şam, İslâm dünyasının merkezi olmaktan çıktı, onun yerini Küfe aldı. Ebu’l Abbas halife olarak okuttuğu ilk hutbede kendisine es-Saffah “kan dökücü” sıfatını verdi. Es-Saffah imparatorluk içinde birliği sağladıktan sonra Emevi Halifeliği döneminde bir Arap imparatorluğu olan devleti bir İslâm imparatorluğu haline sokmak için çaba harcamaya başladı ve bu amaçla yönetsel kademelerde değişikliklere gitti.
Ebu’l Abbas, el-Enbar Kenti’nde Haşimiye adını taşıyan bir imparatorluk sarayı yaptırdı. Başkenti buraya taşımayı düşünürken, henüz 30 yaşındayken çiçek hastalığına yakalanarak bu kentte öldü (754). Ebu’l Abbas’ın ölümü üzerine halifeliğe kardeşi Ebu Cafer el-Mansur (754-775) geçince, imparatorluğun Abbasilere geçmesinde önemli rol oynayan Abdullah bin Ali, hilafet konusunda anlaşmazlık çıkardı. Ancak Ebu Müslim tarafından Nisibis’te yenilgiye uğratılarak bir kaleye hapsedildi (754) ve 7 yıl sonra burada bir tutsak olarak öldü. Bu başarıyla gücü giderek artan Ebu Müslim de bağımsız bir biçimde yönettiği Horasan’a giderken Hilafet Sarayı’na uğrayınca öldürüldü (755). Böylece Halife el-Mansur, kendisi için engel oluşturan bir başka güçlü adamı da ortadan kaldırmış oldu.
Ebu Müslim’in öcünü almak için Horasan’da başlatılan bir ayaklanma da bastırıldı (755). Bu olayın ardından İran tam anlamıyla boyun eğmiş oldu. Hz. Ali’nin torunlarından İbrahim ve Muhammet’in başlatmış oldukları bir ayaklanma da her ikisinin de öldürülmesiyle bastırıldı (763). Sözü edilen ayaklanmaların bastırılmasından sonra, Emeviler dönemindeki Arap İmparatorluğu’nun sınırları, İspanya dışında, yeniden sağlandı. Abbasi Hanedanı ‘nın gerçek kurucusu olan el-Mansur, hükümet merkezini Bağdat’a taşıdı (762). Bu tarihten sonra Bağdat, giderek İslam dünyasının merkezi olacağı gibi, bilim edebiyat ve sanatın gelişmesinde de önderlik edecektir. Yapımı dört yıl süren Bağdat’a halife tarafından Medinet üs-Selam adı verildi.
Bayındır bir duruma getirilen Bağdat’ta bir hilafet sarayı, yanına da bir Ulu Cami yapıldı. El-Mansur başarılı bir saltanattan sonra, Hac için gittiği Mekke’de öldü (7 Ekim 775). Yerine geçen el-Mehdi (775-785) ve el-Hadi (785-786) dönemleri devletin kuruluş dönemlerini oluşturur. Daha sonra tahta geçen el-Mehdi’nin oğlu Harun ür-Reşit (786-809) dönemi Abbasi İmparatorluğu’nun en parlak dönemidir.
İşbaşına getirdiği Bermeki ailesinden baba Yahya ve oğulları el Fadıl ile Cafer, 786-803 arasında devletin yönetimini ellerinde tuttular. Özellikle Bağdat’ı bayındır hale getiren Bermeki ailesinin giderek yükselen güçleri, 803’te Harun ür-Reşit’in kız kardeşi Abbase ile Cafer arasında geçen bir yasak aşk üzerine kırıldı ve Cafer öldürüldü. Babası ve kardeşi hapse atıldı. Sahip oldukları büyük servet ve taşınmaz mallara el konuldu. Harun ür-Reşit, Avrupa’da güçlü bir devlet kuran Charlemagne ile iyi ilişkiler kurarken başlıca düşmanı saydığı Bizans İmparatorluğu üzerine de seferler düzenledi.
Bu seferler sırasında Herakleia ve Tyana fethedildiği gibi, Bizans’tan alınmakta olan vergiler de artırıldı. Harun ür-Reşit’in 809’ da ölümü üzerine yerine geçen oğullan el-Emin (809-813) ve el-Memun (813-833) dönemlerinde de Abbasiler, Bizans İmparatorluğu’na karşı seferler düzenlediler. Fakat daha sonra 10. ve 11. yüzyıllarda Bizans’ın yönetimini elinde tutan güçlü Makedonya hanedanı karşısında savunmaya çekilmek zorunda kaldılar.
Gerçekte daha 8. ve 9. yüzyıllardan başlayarak Abbasi İmparatorluğumda bir çözülme başlamıştı. İdris bin Abdullah Fas’ta bağımsız bir devlet kurarken Kuzey Afrika denetimden uzaklaştı ve Kayrevan’daki karışıklıklar ancak İbrahim bin Aglep tarafından bastırıldı ve Halife Harun ür-Reşit 800’de babadan oğula geçmek üzere buranın yönetimini ona verdi.
Horasan’da Tahiriler, Mısır’da Tolunoğulları bağımsızlık isteklerini açığa vururken, Samaniler ve Saffariler gibi İranlı hanedanlar da Bağdat’a yıllık vergi ödeme dışmda serbestçe hareket edebiliyorlardı. Halife Mutasım (833-842) ücretli Türk askerlerinden bir ordu kurarak yabancılara cesaret ve yetki verdi. Sonunda 908’de Halife el-Muktedir bu ordunun komutanı olan Munis’e emirul-ümera (beylerbeyi) unvanıyla birlikte sınırsız yetkiler tanımak zorunda kaldı. Öte yandan Şiilik İslâm dünyasında hızla yayılıyordu. Fatımiler önce Kuzey Afrika’yı sonra Mısır ve Suriye’yi ele geçirerek kendilerini rakip halifeler ilân ettiler. Büveyhiler 945’te Bağdat’ı işgal ederek Abbasi halifesini bir kukla durumuna düşürdüler.
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in Bağdat Seferi ile (1055) Abbasiler Büveyhilerin elinde oyuncak olmaktan kurtulduysa da Selçuklular da onların politik güçlerinin yeniden canlanmasına izin vermediler. Bununla birlikte Abbasiler, Selçuklular döneminde rahat bir nefes aldılar. Egemenlikleriyse yalnız Bağdat ve çevresiyle sınırlı kaldı. Selçukluların zayıfladığı dönemlerde el-Muktefi ve en-Nasır gibi yetenekli halifeler sayesinde Abbasilerin yıldızı yeniden parlamaya başladı. Bu toparlanmayı Moğol saldırıları engelledi. 1258’de son Abbasi Halifesi el-Mustasım’ı öldürttü. Böylece Bağdat’taki Abbasi Halifeliği tarihe karıştı. Ancak hanedan üyelerinden bazıları Hülagu’nun elinden kaçmayı başardılar ve bunlardan 36. Abbasi halifesi el-Mustansır’ın kardeşi Ahmet, Memluk Sultanı Baybars tarafından 1261’de Kahire’de el-Mustansır billah Ebu’l Kasım unvanıyla halife ilân edildi.
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethine kadar süren Mısır Abbasi Halifeliği, son Abbasi Halifesi III. Mütevekkil’in ruhani ve cismani halifelik yetkilerini İstanbul’a Yavuz Sultan Selim’e devretmesiyle son buldu (1517). Abbasi İmparatorluğu’nun ilk 300 yılı (8-11. yüzyıllar) ortaçağ İslâm dünyasının en parlak dönemlerinden birini oluşturur. Halifelik merkezi Bağdat bu dönemde edebiyat, ilâhiyat, felsefe ve pozitif bilimler alanında önemli gelişmelere sahne oldu. Ekonomi ve ticaret alanındaki gelişmeler halkın refah düzeyini yükseltti. İsviçreli doğubilimci Adam Mez bu dönemi, İslamın Rönesansı adıyla İslam tarihinin en parlak dönemi olarak niteler.
Abbasiler: Hz. Muhammet’in amcası Abbas’ın soyundan gelen ve Emevilerin yerini alan İslâm hanedanı ve devletidir (Bağdat 750-1258; Mısır 1261-1517). 750’ye doğru Emevi hanedanının yönetiminden hoşnut olmayanları çevrelerinde toplayarak, onların yerine iktidarı ele geçiren bir hanedandır.
Emevilere karşı başlatılan harekette, Hz. Muhammet’in kızı Fatma’nın soyundan gelenlerle Hz. Muhammet’in amcası Abbas’ın torunları yer aldılar. Sonraları Fatma’nın soyundan gelenleri de saf dışı bırakarak Emevilere karşı olanları kendi güçleri yararına yönlendirmeyi başardılar. Emevi valilerinin bu girişimleri zor kullanarak bastırmaya kalkışmaları, halkın Abbasiler için yapılan propagandaları daha yoğun bir biçimde desteklemesine neden oldu.
Emevilere karşı bu hareketin gizli önderi olan Abdullah bin Abbas’ın torunu Muhammet bin Ali’nin 744’te ölümü üzerine yerine geçen oğlu İbrahim hareketi daha da güçlendirdi. Bir süre sonra hareketin başına geçen Ebu Müslim Horasani, büyük bir kitleyi kendi çevresinde topladı ve çoktan beri tasarlanan ayaklanmayı başlattı.
Emevi Halifesi II. Mervan’ın üzerlerine gönderdiği ordu yenildi (747). Bu arada Abbasi önderi İbrahim’in II. Mervan tarafından öldürtülmesi üzerine hareket daha da şiddetlendi ve başa kardeşi Ebu’l Abbas geçti. 749’da Küfe’yi ele geçiren Ebu Müslim’in önerisiyle Ebu’l Abbas’ı halife ilân ettiler (30 Ekim 749). Emevi Halifesi II. Mervan son bir direnişle 12 bin askerden oluşan ordusuyla Harran’dan hareket ederek Dicle Irmağı’nın kollarından biri olan Büyük Zap Suyu’nun kıyısında, Ebu’l Abbas’ın amcalarından biri olan Abdullah bin Ali’nin ordusuyla yaptığı savaşı kaybetti ve Musul’a sığındı (Ocak 750).
Musul halkı II. Mervan’ı kente sokmayınca Harran, Humus, Şam ve Filistin üzerinden Mısır’a gitti. Abdullah bin Ali’nin kardeşi Salih, Mervan’ı Mısır’da Busirıs Kenti’ nde sığındığı bir kilisede ele geçirdi ve öldürdü (5 Ağustos 750). Halifelik simgeleri de Ebu’l Abbas’a gönderildi. Böylece Emevi Halifeliği tarihe karışırken, Abbasiler İslâm dünyasınm yönetimine ele geçirdiler. Abbasiler bu başarılarından sonra Emevi soyundan gelenlere karşı korkunç bir öldürme ve sindirme politikası izlediler.
Bu soykırımdan pek az kişi kurtulabildi. Kurtulanlardan biri de Halife Hişam’ın torunu olan Abdurrahman bin Muaviye oldu. Abdurrahman bin Muaviye bundan 6 yıl sonra 756’da İspanya’da Endülüs Emevi Devleti’ni kuracaktır. İlk Abbasi halifesi olan Ebu’l Abbas Abdullah (750-754) döneminde Şam, İslâm dünyasının merkezi olmaktan çıktı, onun yerini Küfe aldı. Ebu’l Abbas halife olarak okuttuğu ilk hutbede kendisine es-Saffah “kan dökücü” sıfatını verdi. Es-Saffah imparatorluk içinde birliği sağladıktan sonra Emevi Halifeliği döneminde bir Arap imparatorluğu olan devleti bir İslâm imparatorluğu haline sokmak için çaba harcamaya başladı ve bu amaçla yönetsel kademelerde değişikliklere gitti.
Ebu’l Abbas, el-Enbar Kenti’nde Haşimiye adını taşıyan bir imparatorluk sarayı yaptırdı. Başkenti buraya taşımayı düşünürken, henüz 30 yaşındayken çiçek hastalığına yakalanarak bu kentte öldü (754). Ebu’l Abbas’ın ölümü üzerine halifeliğe kardeşi Ebu Cafer el-Mansur (754-775) geçince, imparatorluğun Abbasilere geçmesinde önemli rol oynayan Abdullah bin Ali, hilafet konusunda anlaşmazlık çıkardı. Ancak Ebu Müslim tarafından Nisibis’te yenilgiye uğratılarak bir kaleye hapsedildi (754) ve 7 yıl sonra burada bir tutsak olarak öldü. Bu başarıyla gücü giderek artan Ebu Müslim de bağımsız bir biçimde yönettiği Horasan’a giderken Hilafet Sarayı’na uğrayınca öldürüldü (755). Böylece Halife el-Mansur, kendisi için engel oluşturan bir başka güçlü adamı da ortadan kaldırmış oldu.
Ebu Müslim’in öcünü almak için Horasan’da başlatılan bir ayaklanma da bastırıldı (755). Bu olayın ardından İran tam anlamıyla boyun eğmiş oldu. Hz. Ali’nin torunlarından İbrahim ve Muhammet’in başlatmış oldukları bir ayaklanma da her ikisinin de öldürülmesiyle bastırıldı (763). Sözü edilen ayaklanmaların bastırılmasından sonra, Emeviler dönemindeki Arap İmparatorluğu’nun sınırları, İspanya dışında, yeniden sağlandı. Abbasi Hanedanı ‘nın gerçek kurucusu olan el-Mansur, hükümet merkezini Bağdat’a taşıdı (762). Bu tarihten sonra Bağdat, giderek İslam dünyasının merkezi olacağı gibi, bilim edebiyat ve sanatın gelişmesinde de önderlik edecektir. Yapımı dört yıl süren Bağdat’a halife tarafından Medinet üs-Selam adı verildi.
Bayındır bir duruma getirilen Bağdat’ta bir hilafet sarayı, yanına da bir Ulu Cami yapıldı. El-Mansur başarılı bir saltanattan sonra, Hac için gittiği Mekke’de öldü (7 Ekim 775). Yerine geçen el-Mehdi (775-785) ve el-Hadi (785-786) dönemleri devletin kuruluş dönemlerini oluşturur. Daha sonra tahta geçen el-Mehdi’nin oğlu Harun ür-Reşit (786-809) dönemi Abbasi İmparatorluğu’nun en parlak dönemidir.
İşbaşına getirdiği Bermeki ailesinden baba Yahya ve oğulları el Fadıl ile Cafer, 786-803 arasında devletin yönetimini ellerinde tuttular. Özellikle Bağdat’ı bayındır hale getiren Bermeki ailesinin giderek yükselen güçleri, 803’te Harun ür-Reşit’in kız kardeşi Abbase ile Cafer arasında geçen bir yasak aşk üzerine kırıldı ve Cafer öldürüldü. Babası ve kardeşi hapse atıldı. Sahip oldukları büyük servet ve taşınmaz mallara el konuldu. Harun ür-Reşit, Avrupa’da güçlü bir devlet kuran Charlemagne ile iyi ilişkiler kurarken başlıca düşmanı saydığı Bizans İmparatorluğu üzerine de seferler düzenledi.
Bu seferler sırasında Herakleia ve Tyana fethedildiği gibi, Bizans’tan alınmakta olan vergiler de artırıldı. Harun ür-Reşit’in 809’ da ölümü üzerine yerine geçen oğullan el-Emin (809-813) ve el-Memun (813-833) dönemlerinde de Abbasiler, Bizans İmparatorluğu’na karşı seferler düzenlediler. Fakat daha sonra 10. ve 11. yüzyıllarda Bizans’ın yönetimini elinde tutan güçlü Makedonya hanedanı karşısında savunmaya çekilmek zorunda kaldılar.
Gerçekte daha 8. ve 9. yüzyıllardan başlayarak Abbasi İmparatorluğumda bir çözülme başlamıştı. İdris bin Abdullah Fas’ta bağımsız bir devlet kurarken Kuzey Afrika denetimden uzaklaştı ve Kayrevan’daki karışıklıklar ancak İbrahim bin Aglep tarafından bastırıldı ve Halife Harun ür-Reşit 800’de babadan oğula geçmek üzere buranın yönetimini ona verdi.
Horasan’da Tahiriler, Mısır’da Tolunoğulları bağımsızlık isteklerini açığa vururken, Samaniler ve Saffariler gibi İranlı hanedanlar da Bağdat’a yıllık vergi ödeme dışmda serbestçe hareket edebiliyorlardı. Halife Mutasım (833-842) ücretli Türk askerlerinden bir ordu kurarak yabancılara cesaret ve yetki verdi. Sonunda 908’de Halife el-Muktedir bu ordunun komutanı olan Munis’e emirul-ümera (beylerbeyi) unvanıyla birlikte sınırsız yetkiler tanımak zorunda kaldı. Öte yandan Şiilik İslâm dünyasında hızla yayılıyordu. Fatımiler önce Kuzey Afrika’yı sonra Mısır ve Suriye’yi ele geçirerek kendilerini rakip halifeler ilân ettiler. Büveyhiler 945’te Bağdat’ı işgal ederek Abbasi halifesini bir kukla durumuna düşürdüler.
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in Bağdat Seferi ile (1055) Abbasiler Büveyhilerin elinde oyuncak olmaktan kurtulduysa da Selçuklular da onların politik güçlerinin yeniden canlanmasına izin vermediler. Bununla birlikte Abbasiler, Selçuklular döneminde rahat bir nefes aldılar. Egemenlikleriyse yalnız Bağdat ve çevresiyle sınırlı kaldı. Selçukluların zayıfladığı dönemlerde el-Muktefi ve en-Nasır gibi yetenekli halifeler sayesinde Abbasilerin yıldızı yeniden parlamaya başladı. Bu toparlanmayı Moğol saldırıları engelledi. 1258’de son Abbasi Halifesi el-Mustasım’ı öldürttü. Böylece Bağdat’taki Abbasi Halifeliği tarihe karıştı. Ancak hanedan üyelerinden bazıları Hülagu’nun elinden kaçmayı başardılar ve bunlardan 36. Abbasi halifesi el-Mustansır’ın kardeşi Ahmet, Memluk Sultanı Baybars tarafından 1261’de Kahire’de el-Mustansır billah Ebu’l Kasım unvanıyla halife ilân edildi.
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethine kadar süren Mısır Abbasi Halifeliği, son Abbasi Halifesi III. Mütevekkil’in ruhani ve cismani halifelik yetkilerini İstanbul’a Yavuz Sultan Selim’e devretmesiyle son buldu (1517). Abbasi İmparatorluğu’nun ilk 300 yılı (8-11. yüzyıllar) ortaçağ İslâm dünyasının en parlak dönemlerinden birini oluşturur. Halifelik merkezi Bağdat bu dönemde edebiyat, ilâhiyat, felsefe ve pozitif bilimler alanında önemli gelişmelere sahne oldu. Ekonomi ve ticaret alanındaki gelişmeler halkın refah düzeyini yükseltti. İsviçreli doğubilimci Adam Mez bu dönemi, İslamın Rönesansı adıyla İslam tarihinin en parlak dönemi olarak niteler.