Ortadoğu’nun Saklı Tarihi
Ortadoğu’nun 8000 Yıllık Saklı Tarihi
Son iki yüz yılın arkeolojik dağılım haritalamaları, antik yerleşim alanlarını teker teker tespit ederek haritalamaya dayanıyordu. Ancak artık uzaktan görüntüleme teknolojileri devrim niteliğinde yeni bir anlayış getiriyor.
Uydu görüntüleme kullanılarak gerçekleştirilen ve geçen hafta Proceedings of National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan bir araştırma insanlığın Mezopotamya’daki ilk büyük yerleşkelerinin sırlarına ışık tuttu. Uydu görüntülemeye dayanan bu yeni teknolojilerin arkeoloji ve antropolojide yeni bir çığır açması bekleniyor.
Pek çok arkeolojik kanıt insanlığın ilk uygarlıklarının Mezopotamya’da, yani bugünkü Irak, kuzey Suriye, güneydoğu Türkiye ve güneybatı İran’ı kapsayan coğrafi bölgede hayat bulduğuna işaret ediyor. Ancak Mezopotamya boyunca bu ilk yerleşkelerin büyüklüğü ve dağılımlarının nasıl olduğu bugüne dek çok az anlaşılmıştı.
Geleneksel arkeoloji çalışmaları antik uygarlıklara dair verilerini arazide yapılan kazılardan elde ediyorlardı. Bu kazılar için en çok göze batan höyükler seçiliyordu. Tek bir yerleşkeyi derinlemesine incelemek için bu geçerli bir yöntem. Ancak antik toplulukların bölgede hem mekansal hem de zamansal olarak yayılımları, birbirleriyle nasıl ilişkiler içinde bulundukları gibi soruları bu tip mikro yaklaşımlarla cevaplamak mümkün değil. Bunun için sistematik bir yaklaşım zorunluydu.
İşte burada devreye uzaktan görüntüleme teknolojileri girdi. Bu teknik yardımıyla Harvard’dan arkeolog Jason Ur ve MIT’den bilgisayar bilimcisi Bjoern Menze insan yerleşkelerinin örüntülerini eşi görülmemiş ölçeklerde haritalamayı başardılar. Ur ve Menze’nin yeni yöntemi sayesinde Mezopotamya bölgesinde, 23 bin kilometrekarelik alana yayılmış ve büyük çoğunluğu daha önce gözden kaçmış, son 8000 yıla ait 14 bin yerleşim yeri haritalandı.
Önceden arkeologların bölgede tanımladıkları yerleşke sayısı 1000 civarıyken, bunlar genellikle en büyük ve en yüksek olanlardı. Dolayısıyla yeni çalışmada tespit edilen sayı büyük bir sıçrama.
Uzaktan görüntüleme analiz yöntemi antrosol adı verilen tipik bir toprak çeşidinin tespitine dayanıyor. Bu toprak tipi özellikle uzun vadeli insan aktivitesinin varlığında oluşuyor. Antrosol topraklar hemen göze çarpmayan, ancak çok ayırt edici bir renge sahipler ve komşu topraklardan organik madde miktarınca daha zenginler. Toprak analizi arazi çalışmasındaki arkeologlarca da yıllardır kullanılıyor ancak devrim niteliğinde olan, Ur ve Menze’nin çok-bantlı uydu görüntüleri yardımıyla antrosolleri gökyüzünden tespit etmek üzere geliştirdikleri yöntem oldu.
Çok-bantlı uydulardan gelen veriler, gözümüzün göremediği dalgaboyları dahil elektromanyetik radyasyonun farklı dalgaboylarını tespit edebilmeyi mümkün kılıyor. Renkli bir görüntüde görünür dalgaboyları kırmızı, yeşil ve mavinin kombinasyonları olarak bize görünürken, çok-bantlı görüntülemede kızılötesi dalgaboylarına dair veriler de elde edilebiliyor.
Arkeolojik alanlardaki toprak hem görünür aralıktaki hem de kızılötesi dalgaboyuna hassas. Menze ve Ur’un yeni uydu tekniği, arkeologların yıllardır yaptığını yani antrozolları aramayı alıp, büyük ölçeğe taşıyıp otomatize ediyor. Uydu görüntüsü, bilgisayar algoritmaları tarafından işleniyor.
Arkeolojik alanlardaki toprak hem görünür aralıktaki hem de kızılötesi dalgaboyuna hassas. Menze ve Ur’un yeni uydu tekniği, arkeologların yıllardır yaptığını yani antrozolları aramayı alıp, büyük ölçeğe taşıyıp otomatize ediyor. Uydu görüntüsü, bilgisayar algoritmaları tarafından işleniyor.
Ur ve Menze, derledikleri çok sayıdaki yerleşim yerinin dağılımını incelediklerinde, büyük yerleşim yerlerinin nehirlere yakın ve yağmuru bol bölgelerde bulunduklarını tespit ettiler. Araştırmacılar ayrıca, başka yerleşim yerleriyle bağlantıların sıklığı arttıkça, yerleşimin de büyüdüğünü buldular. Ancak araştırma, yerleşim yerlerinin ne zaman inşa edildiklerine dair bilgi içermiyor. Geçmiş yerleşimlerinin nasıl büyüdüğünü çok daha ayrıntılı biçimde öğrenmek için zamansal bilginin de toplanması gerekecek.
Bu tip çalışmaların, arazi arkeologlarına yön göstermek ve planlamacıların hangi arazilerin tarıma veya iskana açılacağı kararlarına yardımcı olmak açısından iki büyük pratik faydası olması bekleniyor. Bu tip arkeolojik bilgi, geçmişin izlerini taşıyan son ipuçlarının da tahrip edilmemesi açısından son derece önemli.