Hazret-i Meryem
Zekeriyâ Aleyhisselâm Hazret-i Meryem’in bakımını üzerine aldı ve zevcesine teslim etti. Kısa bir zaman sonra Hanne vefat etmiş, Hazret-i Meryem teyzesinin kucağında büyümüştür. Kendisini idare edecek bir yaşa gelince Zekeriyâ Aleyhisselâm Hazret-i Meryem için mescidin içinde onun kalacağı bir oda yaptırdı. Mihrap denilen bu odaya bir merdivenle çıkılıyor, oraya kendisinden başka kimse girmiyordu.
Hazret-i Meryem orada gece gündüz ibadet ediyor, mâbedin hizmetleri ile ilgili üzerine düşeni yapıyordu. Zekeriyâ Aleyhisselâm’ın gözetimi altında kısa zamanda olgunlaştı, hâl ve takvâda, güzel ahlâkta numune oldu.
Böylece Hanne’nin duâsı hüsn-ü kabul görmüştü:
“Rabbi ona güzel bir kabul ile karşılık verdi, onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyâ’nın himayesine bıraktı.” (Âl-i imran: 37)
Hazret-i Meryem işte böyle bir ruhaniyetle doğmuş ve böyle bir mihrapta Allah katından hususi nâiliyet ile yetiştirilmişti. Küçük ve kız olmasına, mescide hizmet edebilme gücü olmamasına rağmen onu kabul etti.
Zekeriyâ Aleyhisselâm Hazret-i Meryem’in yanına her girişinde kendisinin getirmediği, o bölgede o mevsimde yetişmeyen çeşit çeşit taze meyveler görürdü.
Bu husus Âyet-i kerime’de şöyle beyan ediliyor:
“Zekeriyâ onun yanına mâbede her girişinde yanında bir rızık bulur ve: ‘Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?’ derdi. O da ‘Allah tarafından!’ derdi. Çünkü Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.” (Âl-i imran: 37)
Hazret-i Meryem bütün kötülüklerden müberra idi. Gönlünü o derece Allah-u Teâlâ’ya vermişti ki, melekler kendisine hitap etmeye, müjdeler vermeye başlamıştı:
“Melekler demişti ki;
Ey Meryem! Allah seni seçti, tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün kıldı.” (Âl-i imran: 42)
Ki, babasız asil bir çocuğu dünyaya getirme hususunda Allah’ın kudretinin tecelligâhı olasın. Böyle bir şeref âlemlerde hiçbir kadına nasip olmamıştır.
“Ey Meryem! Rabbine gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et.” (Âl-i imran: 43)
Rabbi tarafından seçilip yüceltilen bir insanın hiç şüphesiz ki şükran-ı nimette bulunması gerekir. Bu ise O’na karşı kulluğunu yerine getirmesiyle mümkün olur.
“Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor.” (Âl-i imran: 45)
Kâinata bakıldığı zaman, gözden gönüle geçip duygu tesiri altında az-çok bir mânâ telkin eden varlıklar birer kelimedirler. İsa Aleyhisselâm da bunlardan biridir. Yaratılışı bilinen âdetin dışındadır. Ona “Ol!” diyecek, o da hemen oluverecek.
“Adı Meryem oğlu İsa Mesih’dir.” (Âl-i imran: 45)
Allah-u Teâlâ müjdelediği çocuğun adını belirlemiş ve ona: “İsa Mesih” demiştir. Müminlerin kendisini bilip andıkları ismi budur. Mesih onun lâkabıdır ki, “Mübarek” mânâsına gelir. Mesih de hakikatte bir Kelime’dir, bu tabirin içinde birçok gizlilikler mevcuttur.
“Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldıklarındandır.” (Âl-i imran: 45)
Onun dünyadaki yüceliği, peygamberliğinin şerefi ve müminlerin kalplerinde kazanacağı mevki, onlardan göreceği büyük saygıdır. Öyle ki dünyada hiçbir hükümdar onun sahip olduğu bu makamı elde edememiştir. Ahiretteki yüceliği ise mukarreblerden, Allah-u Teâlâ’nın kendisine yakın kıldığı kullarındandır. Onun gibi daha nice mukarreb kullar vardır.
“İnsanlarla beşikte iken de yetişkin iken de konuşacak.” (Âl-i imran: 46)
Hem çocukken hem de yetişkin haldeyken tıpkı bir peygamber gibi insanlara hitap edecektir. Şüphesiz ki bu da en büyük mucizelerden birisidir. Onu böyle mükemmel bir insan tanımak lâzımdır.
“Ve sâlihlerden olacak.” (Âl-i imran: 46)