28 Mart 2015

OSMANLININ GÜNEYDOĞUSU YEMEN’Dİ




OSMANLININ GÜNEYDOĞUSU YEMEN’Dİ

(Abdulhamit Kırmızı) 

 Yemen’de 1891’de ayaklanan ve Osmanlı idaresine arşı bir gerilla savaşı başlatan İmam Mansur’un 3 Haziran 1904’te ölmesinden sonra yerine daha çetin bir ceviz olan oğlu Yahya geçti. İmam Yahya birkaç aylık hazırlıktan sonra hemen Kasım’da daha yaygın bir isyan ve bir yıl sürecek bir savaş başlattı. Bugün Güneydoğu’da çatışmalarda hayatını kaybedenlerhakkında “şehit” kelimesi üzerinden yürüyen tartışmalar gibi, o zaman da kelimeler birer savaş alanına döndü. Osmanlılar “eşkıya”nın bozduğu asayişi iade etmeye çalıştıklarını, Zeydiler ise “cihad” ettiklerini düşünüyorlardı. Osmanlı Asker Gücüyle Yenemeyince Müzakereye Girişti Asi kuvvetler Osmanlı garnizonlarındaki askerlerin en az iki katıydı ve silah üstünlüğüne de sahipti. 

Aralık 1904-Nisan 1905 arasında İmam Yahya kuvvetlerinin kuşatması altında kalan San‘a ahalisi ve askerler, kıtlıktan dolayı evvela develeri ve atları, ardından köpekleri ve kedileri yemek zorunda kaldı. Mayıs 1905’e kadar bütün San‘akazaları düştü. Rıza ve Feyzi paşalarla gönderilen iki büyük ordusu yenilen Osmanlı devleti, Yahya’yı askeri güçle yenemeyeceğini anladı ve barış yapmak için 1906’da Mekke’ye bir ulema heyeti gönderdi. İmam Yahya Mekke’ye gitmedi, bir mektup göndermekle yetindi ve 1911’e kadar kabul edilmeyecek (kadı tayin yetkisi, Zeydi kabileleri için vergi muafiyeti gibi) şartlar öne sürdü. Yemen’den bir seyyid ve ulema heyeti de Istanbul’a geldi, padişahın huzuruna çıktı. 

 Yemen’de isyan çıkmasında oradaki askeri ve sivil memurların büyük vebali vardı. Askeri yetkililerin hakkaniyetsiz ve yolsuz idaresi hususunda dönemin sadrazamı Ferid Paşa, padişahı Mart 1904’te uyarmıştı: “Yemen vilayetince dahi teşettüt-i idare aynı hal ve merkezde olup, her ne esbâba mebnî ise ahali hakkında” burayı yöneten Çerkes Abdullah Paşa tarafından “iltizâm edilmekte olan i‘tisâfât idarece günden güne tezyîd-i müşkilât etmekte” olduğunu belirtiyordu. Bu vilayetin idaresinin ıslahı hakkında ciddi tedbirler almak gerekiyordu
 (YA.HUS. 468/20). 

Altı yıldır VII. Ordu Komutanı ve bir buçuk yıldır vali vekili bulunan Abdullah Paşa, sadrazamın Mart ayındaki bu şikayetine rağmen ancak Temmuz’da valilikten ve Ekim’de komutanlıktan uzaklaştırılacaktır. İslam Birliği Politikasıyla Zeydiler’i Hilafete Bağlamak Hükumet Yemen idaresi hakkında esaslı bir ıslahatın eşiğindeydi, tam da Mansur ölüp yerine daha uzlaşılmaz olan oğlu Yahya geldiği sıralarda. 

Zira 5 Temmuz 1904’te, yani Mansur’un ölümünden bir ay sonra, Yahya’nın isyan hazırlıklarına başladığından haberi olmayan Istanbul’da önemli bir gelişme oldu. Yemen’in “vüs‘at ve cesâmeti cihetiyle temîn ve idâme-i asayiş ve inzıbat içün”, biri birinci vali olmak ve diğerlerine nezaret etmek üzere dört vilayete taksimi, vali maiyetlerinde birer muavin bulundurulması ve oradaki memurlar için düsturulamel olacak bir talimat kaleme alınması hakkında bir nizamname layihası hazırlandı (YA.HUS. 475/21). 

ört milyon nüfuslu Yemen’in bölünerek idaresini öngören metin, sanki Rumeli’deki üç vilayetin daha yetkili bir genel müfettiş -adeta bir süper vali- idaresi altında yönetilmesinden esinlenmiş gibi görünüyor. Sadrazam değişimin getireceği mali yükten kaygılıydı. Yemen’in gelirleri giderlerini zaten karşılayamazken, şimdi daha da büyük masraf çıkacaktı. 

Hazine müsait değildi ve orada yapılacak ıslahatın mali meyveleri belki yıllar sonra görülecekti. Ancak Yemen’de asıl acil ve önemli olan güvenliğin yeniden sağlanması, istikrarlı bir sükun ve salah devrinin başlaması, ahalinin halifeye irtibatının sağlamlaştırılması ve böylece İslam vahdetinin güçlenmesiydi (“ahali-i İslamiyye’nin zat-ı akdes-i cenab-ı Hilafetpenâhî’ye istikmâl-i irtibatlarıyla ... vahdet-i câmi’a-i İslamiyye’nin teyidi”). 

Bunun için önceki yıllarda zaten alınmış olup her nasılsa bütünüyle uygulanamamış olan ıslahat kararlarının süratle icraya konulması yeterliydi. Bu yüzden önerilen yeni idari teşkilat daha müsait bir zamana ertelenmeli, daha önce alınan ve uygulanmayan kararlar yürürlüğe konmalıydı: Ulaşım kolaylığı için yol ve köprü tamir ve inşası, hükumet konakları yapılarak “şeref ve şan-ı hükumetin o sûretle muhafazası”, limanların temizlenmesiyle gemilerin yanaşıp barınmalarını sağlayacak hale getirilmesi, rıhtımlar yapılarak ticaretin kolaylaştırılması, telgraf tellerinin uzatılması, nehirlerin ıslahı, vadilerde bentler inşaatı, arazinin sulanmasıyla ziraatin genişletilmesi, maarif ve mekteplerin yaygınlaştırılması, silah gibi kaçak eşya girişinin men edilmesi için Bahriye’den bir-iki küçük süratli vapurun gönderilmesi... 

Yani bir nevi GAP önerileri. Anadolu’dan Yemen’e Adam Gönderilmesi Caiz Değildir Sadrazam Anadolu’dan ve Rumeli’den Yemen’e asker gönderilmesini de doğru bulmuyordu, çünkü bu yüzden buraların müslüman nüfusu azalıyordu. 

Bu uygulamaya artık son verilmeli,yerliden asker alınmalıydı: “Yemen kıtasının muhafazası içün mütevâliyen buradan kuvvâ-yı askeriyye sevki oranın havasıyla imtizâc edememekte olan Anadolu ve Rumeli ahali-i İslamiyyesi’nin tenâkus-ı nüfusunu ve bu da devletçe zâyiât-ı azîmeyi mûcib olmakda bulunduğundan, ... orada yerli asker kayd ü kabulü esbâbının teemmül ve istihsâli zımnında cihet-i askeriyyece acilen bazı esaslar kararlaşdırılarak bu emr-i mühimmin de mevkî’-i icrâya vaz’ı...” 

Yemen’e Anadolu ve Rumeli’den asker gönderilmeyip, ihtiyacın yerli nüfustan karşılanmasına yönelik olarak Temmuz 1904’te verdiği öneriyi Ferid Paşa üç yıl sonra bile uygulatamamıştı. Temmuz 1907’de Yemen asayişinin konuşulduğu bir Bakanlar Kurulu toplantısında görüşülen bir askeri raporda Yemen vilayetinde teşekkül edecek jandarma alayı efrâdının üçte ikisi dışarıdanve yalnızca üçte biri Yemen kıtası halkından tefrîk edileceğine öngörülüyordu. 

Sadrazam Ferid Paşa uzaklık ve iklimden dolayı kimsenin Yemen’e gitmek istemediğini, gidenlerin yolda firar ettiklerini hatırlattı: “Bu‘d-i mesafe ve avârız-ı iklimiye ve hevâiyeden mün‘abis ahvâlden dolayı Anadolu-i şahanede ahalisinden kimsenin Yemen’e gitmek istemediğimalum olup, hatta Sivas vilayetinden Yemen’e müretteb efrâd-ı cedîdenin esbâb-ı ma’rûzadan dolayı celb ve sevkinde envâ müşkilâta” uğranılmaktaydı. 

Sadrazam bu noktada sömürge imparatorluklarıylason derece ilginç bir karşılaştırma yapacaktır: “Malum olduğu üzere Fransa Cezair’de Arapları, Hindüçin’de Çinlüleri, Seneğal’de Seneğal halkını, İtalyalular Bahr-i Ahmer’in sahil-i malumundaki Arablar’ı, İngilizler Hindistan’da ve cihât-ı sairede bulunan yerlüleri askerliğe alışdırarak istihdam etmekdeler iken, cihet-i câmia-i İslamiyye ile makam-ı muallâ-yı hilafet-i uzmâya merbût olan ehl-i İslam’ın hidmetinden istiğna gösterilerek Anadolu’dan adam celbi kat‘an caiz değildir.” 

Askeri Kuvvet İşe Yaramıyor, Anlaşma Yoluna Gidelim Yemen isyanının bitirilmesi ve orayla tekrar kuvvetli bir rabıta sağlanmasının iki yolu vardır, sadrazama göre. Bunlardan birincisi olan askeri kuvvet kullanımı şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra sonuç vermeyecektir. İkinci yol tutulmalıdır ki, bu da isyancı kuvvetlerle anlaşma yolu aranmasıdır. “Tehlikenin önüne geçilmesi ve merkez-i saltanat-ı seniyye ile olan rabıtasının takviyesi esbâbı iki şeyde aranmak lazım gelir. 

Fikr-i çâkerânemce bu iki şeyden biri harb-i silah ile satvet ve ikincisi mümkün mertebe reviyy-i mümâşât ve âtıfet gösterilmesi maddelerinden ibarettir. Şimdiye kadar tevâlî-i tecâribden müstefâd olan neticeye göre temin-i maksada kafi olacak derecede kavî ve küllî bir seriyye-i askeriyyenin tertib ve sevkine devletin hâl-i malîsi ve iklim ve mevsimin müsaadesi olmadığından ikinci sûrete yani husul-i itilaf esasına müstenid bir hatt-ı hareketin takibinden başka yapılacak bir şey hatıra gelmediğinden, talimat ve ıslahatı mevki-i tatbike koyacak valinin bu noktayı hedef-i hareket ittihaz etmesi muktezî ve buraya gelen mu’teberânın vesâtatine müracaat dahi tabiidir.” Sadrazam “şakî-i mahud ile muhâbere ve mükâleme keyfiyetinin imkan-ı icrasına ve ale’l-ıtlak mesele-i Yemaniyye’nin sûret-i zuhur ve tesviyesi” ileanlaşmanın gerçekleşmesi yönündeki görüşüyle bitiriyor yazısını
 (YA.HUS. 513/13, 14 Temmuz 1907).

Ancak bu ileri görüşler hemen revaç bulmadı. Zeydiler’in asi önderi İmam Yahya ile itilafname uzun süren gizli pazarlıklar sonucunda ancak 1911 sonunda imzalanabildi. Daan Anlaşmasıyla tanınan özerklik sayesinde bölge huzura kavuştu, İmam Yahya Cihan Harbi’nde Osmanlı’ya sadık kaldı ve Yemen 1923’te Ankara’dan aldığı izinle bağımsızlığını ilan etti. Osmanlı Zeydilere’e zor kullanmakta ısrar etseydi de Yemen yine eninde sonunda özerkliği elde edecekti, ancak daha fazla kan dökülmesi pahasına. Bugünkü meselelerimizle boğuşurken, Yemen Sorunu / Zeydi Sorunu neden kaynaklanmış ve nasıl çözülmüş diye sormak faydalı olabilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...