12 Mart 2015

MASONLARA KARŞI, MUSTAFA KEMAL’İN SİYASETİ



 MASONLARA KARŞI, MUSTAFA KEMAL’İN SİYASETİ

“Siyonizm’in amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı'nın dağılmasını beklemeliyiz. Bu sureci hızlandıracak girişimlere ağırlık vermeliyiz.” (The Complete Diaries Theodor Herzl, cilt I, sf.374)
Diyen siyasi Siyonizm’in öncülerinden olan ve şu anda İsrail Parlamentosunda heykeli bulunan THEODOR HERZL, Osmanlıdaki Yahudi dönme(z)lerini organize etmişlerdi.

Üçü de Sabataist Yahudi dönmesi olan Enver, Talat ve Cemal Paşaların “hürriyet, eşitlik, kardeşlik” gibi yaldızlı yalanlarla sivil ve asker yandaşlarını ayaklandırıp Sultan Abdülhamit’i devirdikleri ve ardından uyduruk bahanelerle ve Siyonist merkezlerin talimatıyla Osmanlıyı 1. Dünya Savaşına sokup yedi cephede boğuşturup yıktıktan sonra yurt dışına kaçırıverdikleri inkâr edilmez tarihi gerçeklerdi.

Bunların bozuk zihniyet ve tiyniyetini çok iyi bilen Mustafa Kemal, asla Türkiye’ye dönmelerine ve güya Kurtuluş Savaşına destek vermelerine müsaade etmemiş ve kendisine yönelik İzmir suikastına karışan İttihatçı Yahudi Dönmeleri, hak ettikleri şekilde idam edilmişlerdi.

Siyonistlerin Jön Türkler ve İttihat Terakki ile İlişkileri

Siyonistler, İsrail Devleti'ne izin vermeyen Abdülhamit'i kesin olarak saf dışı bırakmaya karar vermişlerdi. Planlarının ancak bu şekilde gerçekleşebileceğini düşünmüşlerdi. Bunun için de sadece dışarıdan yapılacak bir müdahalenin yeterli olmayacağı da kesindi. 

Dolayısıyla Abdülhamit karşıtı, bir iç muhalefet grubuyla iş birliği yapmak gerekirdi. Yahudi liderler işte bu noktadan hareketle, Jön Türklerle iş birliği yapmaya karar vermişti. Siyonist lider Theodor Herzl bu tarihi kararı şöyle dile getirmişti:
"Bir tek plandan başka çıkar yol kalmamıştır. Sultan'a karşı bir kampanya açmalı, bu iş için de sürgün edilmiş prensler ve Jön Türklerle temas kurmalıdır." 
(Complete Diaries of Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt I, sf.374)

Böylece, Jön Türkler ve daha sonra da İttihat Terakki hareketiyle kurulan sıkı ilişkiler sonucunda maalesef Osmanlı İmparatorluğu kısa sürede çökertilmişti. Bu konu hakkında tarafsız yabancı araştırmaların tespitleri önemliydi:

"Birçok Avrupalı yazar, Jön Türk hareketini ve İttihatçıları, Yahudilerin, dönmelerin ve gizli Yahudilerin elinde oyuncak olan bir Yahudi-mason komplosu olarak nitelemiştir." 

(Young Turcs, Freemasons and Jews, Eli Kedourie, sf.89)

1908 Jön Türk İhtilali öncesinde, Avrupalı Siyonist Yahudiler, Osmanlı vatandaşı olan Yahudilerin Siyonizme hizmet etmeleri için teşvik etmişler, bu iş için üs olarak da çok sayıda Yahudinin yaşadığı Selanik'i seçmişlerdi. Burada çalışmalar yapan Siyonistler kısa zamanda kendilerine birçok Yahudi taraftar edinmişlerdi. Siyonizm için çalışan her Yahudi doğal bir müttefik olarak görülmekteydi.

"Fakat en büyük kazanç Jön Türklerin içinde ünlü bir sima ve Osmanlı Parlamentosu'nda Selanik mebusu olan Emanuel Karosso idi." 

(Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman, sf.143)
Selanik Yahudilerinin görevi olan: Jön Türklere Siyonizm’i benimsettirme çabaları, özellikle Emanuel Karasso, Nissim Mazliyah ve Nissim Russo adlı Yahudiler tarafından yürütülmekteydi.

"Karasso, Mazliyah ve Russo'nun görevi, Türk politikacıları Siyonizm’den çekinmenin gereksiz olduğuna inandırmak, onları davalarına kazandırmaktı." (Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman)
"Yahudi Nissim Mazliyah masondu." (Türkiye'de Masonlar ve Masonluk, İlhami Soysal, sf.6)

"Yahudi Nissim Mazliyah yıllarca Osmanlı Meclisinde İzmir milletvekili olarak faaliyet göstermiştir. İttihat ve Terakki üyelerinin Siyonizm’e kazandırılmasında önemli görevler üstlenmiştir. 'İttihat ve Terakki gazetesinde yazıları yayımlanmıştır." 

(Türkler ve Yahudiler, Avram Galante, sf.91)

Siyonizm sempatizanı olan Yahudiler de, Jön Türklere Abdülhamit karşıtı mücadelelerinde ellerinden gelen desteği vermişlerdi. Nissim Russo Jön Türklerle sıkı ilişkiler içerisindeydi. 


Bu Yahudi halkı 1908 İhtilali'ne dahil edebilmek için duvarlara ilanlar yapıştırmış, ihtilal sabahı kahve kahve dolaşarak attığı nutuklarla halkı isyana katılmaya çağırmıştı. Aynı akşam ihtilalcilerin isteklerini padişaha tebliğ etmek üzere saraya giden heyetin de sözcüsü konumundaydı. II. Meşrutiyet sonrası kurulan Siyonist cemiyetinin ilk üyelerin arasındaydı.

''Bir başka Yahudi 'iş birlikçi' Rafael Benuziyar, Selanik'te eczacıydı. Eczanesi Jön Türklerin buluşma yeri idi. Bundan başka İdare-i Hamidiye'ce şüphe altında bulunan Jön Türklerin haberleşmesi Benuziyar vasıtasıyla sağlanırdı. Benuziyar 22 Temmuz 1908 senesi akşamı, yani Meşrutiyetin ilan edileceği günün öncesi, Selanik duvarlarına bildiri yapıştıranlardan ve bunları evlere dağıtanlardan biri olmuştur. 


Aşer ve Avram Salem kardeşler, Fransa'ya kaçarak Jön Türk hareketine destek vermeye devam etmişlerdir. Leon Gatezno da Fransa'da Jön Türkler lehine büyük faaliyetler yapmıştır. Selanik manifatura tüccarlarından olan Tiamo, Selanik'teki Jön Türk grubuna büyük hizmetlerde bulunmuş ve servetini Jön Türklerin emrine vermiştir." 

(Türkler ve Yahudiler, Avram Galante, sf.94)

İttihat ve Terakki'yi finanse edenler de yine Yahudi sermayedarlardı:
"İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyetini, Selanik'te mason localarının koruyuculuğu altında sürdürebiliyordu. Bu gizli cemiyet, Abdülhamit rejimini yıkmaya çalışıyor ve gittikçe serpilip büyüyordu. 

Hareketin gerçek beyni Yahudiler ve Yahudilikten dönme Müslüman Yahudilerdi. Onlara Selanik ve Dunmeks'in zengin Yahudileri tarafından para yardımında da bulunuluyordu." 

(The Rise of Nationality in the Balkans, R. W. Sewton-Watson, sf.184-185)

Türk Siyonistleri ve Yahudileri üzerine yaptığı araştırmaları ile tanınan Avram Galante kendisi de gerçekte Siyonizm için aktif görevler üstlenen birisi olup Yahudi asıllıydı. Faaliyetlerini daha etkili kılabilmek için Jön Türklere katılmıştı. Gazetelerde yazdığı yazılarla İttihat Terakki'nin fikirlerini yaymaya çalıştı. 


Abdülhamit'in kontrolünden uzak kalabilmek için Mısır'a kaçmış, padişahı devirme çalışmalarına buradan katılmıştır. Mısır'da, ülkeye girişi yasak olan yönetim karşıtı yayınların tercümelerini yaparak el altından diğer isyancılara dağıtmıştır. 


Devletimize bağlılığı ile tanınan Ermeni bilim adamımız Levon Dabağyan, Galante'nin Mısır'daki faaliyetleri için şunları yazmaktadır:
"Galante Efendi Kahire'de faaliyet gösteren 'Mısır Cemiyet-i İsrailiyesi' adı altında bir Yahudi örgütü kurmaya niçin gerek görmüştü?

 Sırf Sultan'ın baskısından Türk Vatanını kurtarmak için mi?... Hiç sanmıyorum. Zira Sultan Abdülhamit Han, eğer Siyonistlere evet diyecek olsaydı, söz konusu örgütün kurulmasına hiç gerek kalmayacaktı."

(Sultan 2. Abdülhamit ve Ermeniler, Levon P. Dabağyan, sf.6, Son Havadis Gazetesi, 22 Ekim 1981)

"Özgürlüğü elde etmeyi kendilerine bir borç bilen ve Jön Türklere yardım eden kurumlardan biri de Mısır Cemiyeti İsrailiyesi idi." (Sultan 2. Abdülhamit ve Ermeniler, Levon P. Dabağyan, sf.41)
Mason locaları ve Siyonizm tarafından böylesine büyük bir destek gören Jön Türkler gerçekleştirdikleri 1908 İhtilali ile II. Abdülhamit'i tahttan indirmeyi başarmışlardı. 

Abdülhamit'in Türk siyasi hayatından çekilmesi ile Jön Türklerin bir kanadı 'İttihat ve Terakki Cemiyeti' olarak iktidarı devraldı. Bu olayda da Yahudilikte bir çeşit mezhep gibi kabul gören dönmeliğin ciddi katkıları vardı.

"1908 İhtilali içinde Jön Türk liderleri arasında dönme mezhebinin meşhur üyeleri göze çarpıyordu." (A History of The Jewish People, James Parkes, sf.102)

"... Jön Türklerin iş başına gelmesi Siyonistler için yeni bir umut olarak telakki ediliyordu. İktidarı tekeline almış bir kişinin takdirine bağlanmaktansa, meşruti bir hükümetle daha iyi anlaşabileceklerini sanıyorlardı." 

(Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar, Prof. Dr. Mim Kemal Öke, sf.128)

İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidara gelmesi, Siyonizm için tam bir fırsat dönemi sayılmıştı. Yahudi ileri gelenleri, istediklerini daha rahat gerçekleştirebilmeleri için, İttihatçılar tarafından devlet yönetiminin en stratejik noktalarına atanmışlardı.
"İttihatçı Yahudiler kilit bakanlıklarda, müsteşar ve teknokrat olarak önemli mevkiler işgal etmişlerdi ve siyaset üretme konusunda rolleri muhtemelen bakanlarınkinden daha fazlaydı. 

Emanuel Salem, meclise getirilecek yeni yasaları hazırlıyordu; Bağdat mebusu Ezekiel Sasoon daha önce Ziraat Nezareti'nde müsteşar iken Ticaret Nezareti'ne geçmişti; Nissim Ruso, Maliye Nezareti'ndeki görevini sürdürüyordu. 'İç kabinenin şefi' Vitali Stroumsa ise Mali Islahat Yüksek Şurası'nın üyesiydi. 


Samuel Israel, başkent polisinin Siyasi Şube Müdürü olarak son derece hassas bir görevdeydi; Enver Paşa 23 Ocak 1913 darbesini yaptığı zaman, o da onunla birlikteydi." (Role Economique des Juifs d'Istanbul, Avram Galante, sf. 52)

Gerek Jön Türk hareketi gerekse İttihat ve Terakki'deki Yahudi ve dönme egemenliğinin sağlanması için kullanılan en büyük güç, bu Parti'deki Selanik localarına kayıtlı masonlardı.

"Evvelce de Selanik'te kurulmuş olan Macedonia Risorta at Veritas locaları İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gelişmesinde mühim rol oynamışlardır. Onların bu rolleri, İmparatorluğun süratle çökmesine, elden çıkmasına yol açmıştır... 


O zamanlar, bu localara gerekli vasıflara haiz görülen kimseler kabul edilir ve 'Mahfil Loca' da iyice tecrübe edildikten sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne tavsiye edilirdi." 

(Dünyada ve Türkiye'de Masonluk, Hasan Cem, sf. 87)

"Selanik'te İttihat ve Terakki adında büyük bir ihtilal teşkilatı kurmuşlardı. Şehirde pek çok Yahudi vardı. Bunların çoğu İtalyan tebaası ve İtalyan mason localarına mensuptu. İtalyan tebaası olarak himaye görüyor, kapitülasyon anlaşmasına göre suç işleseler bile tevkif edilemiyorlardı. 


Evleri polis tarafından aranamıyor, sadece kendi konsolosları tarafından muhakeme edilebiliyorlardı.
Bu korumadan yararlanarak, mason localarının usulüne uygun bir şekilde İttihat ve Terakki'yi kurmuşlardı. Yahudilerin evlerinde toplantılar yapıp planlarını hazırlıyorlardı. 

Bu sayede padişahın sürgün ettiği veya siyasi mülteci olarak başka memleketlere sığınmış mühim şahsiyetlerle temas imkânı da sağlanmaktaydı." 

(Bozkurt, E. Armsrong, sf.25 )

İttihat Terakki iktidarı içinde çeşitli kademelerde görev alan Siyonizm sempatizanı Yahudiler, ihtilalin üzerinden daha üç ay geçmişken Filistin konusundaki isteklerini devlet gündemine getirmeye başlamışlardı.

Rusya'dan gelen Siyonist lider Vladimir Jabotinsky, Jön Türklerin liderlerinden Ahmet Rıza ve Dış İşleri Bakanı Tevfik Paşa ile görüşmelerde bulunup II. Abdülhamit zamanında Filistin'de Yahudiler için konulan göç yasağının kaldırılmasına çalışmıştı.
(Daha sonra Lozan’da İsmet İnönü’ye özel danışmanlık yapıp, gizli maddeleri dayatacak olan Mısır Hahamı) 

"Hayim Nahum (1872-1960) da, yeni rejime kendi lehlerine fevkalade bir nazarla bakıyor, yasak kararlarının kaldırılması için Jön Türkleri sıkıştırmaya başlıyordu.
Nahum, öteden beri Jön Türklerle ilişkisi olan bir adamdı. Bu ilişkiler, Paris'te başlamış, giderek artmış ve Jön Türkler ihtilal yapınca onu İstanbul'a çağırarak Türkiye Yahudilerinin Başhahamlığı'na atanmıştı. Siyonistlerin yörüngesine giren H. Nahum, Siyonist Teşkilatı ile Jön Türkler arasında arabuluculuk görevi yapıyordu." 
(The Young Turks and Zionism: Some Comments, M. Jacop Landau, sf. 203)
Siyonistler Filistin'e konan göç yasağını kaldırmak için İttihatçıların ileri gelenlerini kullanmışlardı.

"Bu amaçla, Ruso, Masliyah, Ahmet Rıza, Enver, Talat ve Nazım Beyler'le görüşüp anlaşmışlardı. İttihat ve Terakki'nin ağır topları olan bu kişiler, Filistin'e Musevi göçünün yararlı olacağını savunmaktaydı."

 (Türkiye ve Siyonizm, Süleyman Kocabaş, sf.192-193)

Hahambaşı Hayim Nahum, Meclis Başkanlığına seçilen Ahmet Rıza Bey'i tebrik için gittiği ziyarette göç ve toprak satın alma konusunu açmış, Meclis Başkanı ise bu teklifi kabul edip kanunlaştırmıştı.

"Ahmet Rıza, Musevilerin kendilerine yardım ettikleri takdirde Osmanlı ülkesine hiçbir kısıtlama olmaksızın yerleşebileceklerini temin ediyordu." 

(Türkiye ve Siyonizm, Süleyman Kocabaş, sf.193)

Hahambaşı, Sadrazam'a da aynı şekilde bir nezaket ziyaretinde bulundu. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa da, yerleşim merkezi kurmak isteyen Yahudi göçmenlerine karşı çıkılmayacağını açıklamıştı.

"Sadrazam, Filistin'deki Museviler için konulan yasakları kaldırmaktan çekinmedi. Önce, Filistin'e girişte Musevilere verilen 'Kırmızı Tezkere' usulünü kaldırdı. Daha sonra da Siyonistlerin toprak satın almaları serbest bırakıldı."

(Türkiye ve Siyonizm, Süleyman Kocabaş, sf.193-194)
İttihat ve Terakki liderlerinin Siyonistlerin bu tekliflerini kabul etmesindeki asıl neden, Yahudilerin bu Parti üzerindeki kuvvetli nüfuzuydu. 
(The Arap Awakening, George Antonius, London, 1938)

Yahudiler bu kararların alınması için; kendilerini Osmanlı'nın yeniden güçlenmesi yolunda iyi niyetle hareket eden kişiler gibi tanıtmışlardı. 


Göçle gelen zengin Yahudiler sözde mal varlıklarını yeni devletleri için kullanacaklar, böylece bütün azınlıkların Osmanlı ruhu altında barış içinde yaşayabileceklerini ispatlayacaklardı. 


Ancak, bu Filistin'i Osmanlı'dan kopararak tamamen bağımsız bir devlet kurmayı hedefleyen komplonun bir adımından başka bir şey olmayacaktı.

"Osmanlı senatosundaki Siyonistlerden Behor Efendi de, yeni rejim ortamından yararlanma konusunda ihtiyatlı hareket ediyordu. Bir diğer senato üyesi Vitali Faradji, özel imtiyazlar üzerinde duruyor, Türklerin düşmanlığını üzerine çekmemek için otonomiden hiçbir zaman açıkça bahsetmiyordu." 
(Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman, sf.141)

Bu konuda aktif rol oynayan diğer iki Siyonist de 

Dr. Victor Jacopson ve Emanuel Karosso idi. Karosso Filistin'e göçü ve bu göçmenleri yerleştirerek otonomiyi getirecek nüfus oranını sağlama amacıyla 
'Osmanlı Göçmen Kumpanyası' 
adlı bir teşkilat kurmuştu.
"Osmanlı tabiriyle genelleme yapılmaktan amaç, Yahudiler üzerindeki şüpheleri dağıtmaktı. Karasso'nun bu girişimi, politik otonomi hedefine doğru ilk adımdı." 
(Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman, sf.144)

Dr. Jacopson da Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Siyonist faaliyetlere finansman sağlayabilmek için 'Anglo-Levantine Bank'ı kurmuştu. Bu arada Le Jeune Turc adlı bir gazete çıkarmayı da uygun bulmuştu.
"Bu gazete, İmparatorluk dâhilinde bütün azınlıklara muhtariyet verilmesi fikrini sistemli bir şekilde savunuyordu. Bu savunma, Siyonistlerin taktik hedeflerine uygundu. Muhtariyet verilirse, bunu bağımsızlık takip edecekti." 
(Türkiye ve Siyonizm, Süleyman Kocabaş, sf.195)

Tüm bunlar Siyonistlerin Osmanlı'ya destek olmak için Filistin’e göç ettiklerine dair sözlerinin ne kadar samimiyetsiz olduğunu gösteriyordu. Üstelik Siyonistlerin Osmanlı'ya vermeyi vaat ettikleri ekonomik yardımdan da en ufak bir iz bile yoktu.

"Yahudiler, Osmanlı uyruğuna geçmek için hiçbir çaba göstermemişler ve yabancı uyruğunda kalmayı yeğlemişlerdir. İkinci olarak da İttihatçıların büyük bir sabırsızlıkla bekledikleri maddi yardımı temin etmek konusunda hiçbir girişimleri olmamıştı. Musevi göçmenlere uygulanan yasakları kaldırmakla Hükümet hiçbir yararlı sonuç elde edememiş, tam tersine Arapları daha da kızdırmıştır."

 (Türkiye ve Siyonizm, Süleyman Kocabaş, 195-196)

Yahudilere Filistin'de toprak dağıtılmasına ve onlara tanınan göç kararına Arapların tepkisi ise haklıydı. İslam topraklarına Siyonistlerin akın etmesi elbette olumlu bir gelişme sayılamazdı. İşte bu dönemde Osmanlı topraklarının üzerinde yeni bir oyun sergilenmeye başlanmıştı. 


Siyonist liderler, Osmanlı İmparatorluğunu ayakta tutan ve bölgede istikrarı koruyan tek etmen olan İslam birliği düşüncesini yıkmak amacı ile bir yandan Arap ulusalcılığını, bir yandan da Türkçülük akımını kışkırtmaktaydı.

Siyonistlerin Osmanlı Topraklarında Düzenlediği Provokasyon: 

Arap Ulusçuluğu
Osmanlı İmparatorluğu, Filistin sorununun öncesine kadar kendi sınırları içinde müslüman halkın birliğini sağlamış bir devlet yapısı sergiliyordu. Türk, Arap, Kürt gibi değişik kökenlere mensup insanlar, aralarında bir sorun çıkmadan asırlar boyu İmparatorluk çatısı altında huzurlu ve onurlu şekilde yaşamışlardı.

Siyonistlerin Filistin'e göz koymalarının ardından sistemli bir şekilde ayrılıkçılık hareketlerinin kışkırtıldığı bir dönem başladı. Bu politikanın mimar kadrosu, mason ve Siyonistlerden oluşuyordu. Siyonist yazar ve siyasetçilerin sürekli olarak ırkçılık duygularını körüklemesiyle Araplar haklarının yeterince korunmadığına inandırılarak, Osmanlı'ya karşı ayaklanmaları sağlandı. 


Yakup Dav ve benzeri Siyonist oryantalist düşünürler, ırkçı Arap milliyetçiliğinin İslam'a ters düşmediği gibi mesnetsiz iddialar ortaya atarak, fikirlerini yaymaya çalışmıştı.
Siyonistlerin, ırkçılığı ve ırkçıları desteklemesinin altında yatan asıl nedenin, Arapları ve Türkleri ve Kürtleri birbirlerine karşı kışkırtarak Filistin'deki Osmanlı engelini ortadan kaldırmak olduğu gayet açıktı.

Fransız ve İngilizlerin I. Dünya Savaşı sırasında, Arapları Osmanlılara karşı kışkırtarak savaştırmasıyla, Siyonistler bir aşama daha kazanmıştı. Basit vaatlerle satın alınan bazı Arap liderleri ve ülkeleri ise, maalesef emperyalist güçlerin uydusu olmaktan kurtulamamıştı.

İşte bütün bunları yakınen gören ve Siyonist-Masonların gizli ve kirli niyetlerini sezen Mustafa Kemal, önceleri, Bediüzzaman gibi 

“hürriyet, adalet ve eşitlik” vaatlerine aldanıp aralarına girdiği halde, sonradan İttihat ve Terakki Cemiyetiyle ve Mason yöneticileriyle alakasını kesmiş, hatta bu fesat ve hıyanet komitesinin kalıntılarını defetme yoluna gitmiştir. 
Tabi bu çok tehlikeli ve dikkat çekici girişimlerini başarıya ulaştırmak için mecburen hassas dengeleri de gözetmiş, Yahudi-Masonların bir kısmını, diğer bazılarına karşı kullanmaktan da çekinmemiştir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...