PEYGAMBERİMİZİN VEFATI
Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (sav ) hicretin onuncu yılında Veda haccını yerine getirdiklerinde Arefe günü Arafat dağında şu ayeti kerime nazil oldu. ( Elyevme ekmeltu lekum dinekum ve etmemtu aleykum nimeti ….. nlara Meali ise Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim.Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam ı seçtim.( Maide:3 )
Bu ayeti kerime inince Ashabı Kiramın çoğu dinimiz tamamlandı kemale erdi diye sevinirken başta Hazreti Ebu Bekir olmak üzere de bazı Ashabı Kiram üzüldü ve ağlamaya başladılar.Ashabı Kiramdan biri Ya Ebu Bekir neden ağlıyorsun:Oysaki dinimiz tamamlandı dediklerinde ona şu cevabı verdi.Dinimiz kemale erip tamamlandıysa bu Hazreti Peygamberin vefatının yaklaştığına delalet eder ondan ağlıyorum cevabını verir.
Hazreti Peygamber ( sav ) veda hutbesini bitirdikten sonra orada bulunan Ashabı Kirama seslenerek
__Size Dininizi , ahkamı ve ibadetleri bildirdim mi ? diye sorar. Onlar da
__Evet Ya Resülallah öğrettin dediler. Ressül_i Erkemde
__Ya İlahi, buna şahid ol dedi.
Hazreti Peygamber ( sav ) Veda Haccından sonra Medine ye döndü. Şu ayet nazil oldu.
Öyle bir günden korkun ki, o gün hepiniz Allaha döndürülecek ve götürüleceksinz. Ondan sonra dünyada kazandığı işlerin karşılığı eksiksiz verilecek ve onlara hiçbir zaman haksızlık (zulüm ) yapılmayacaktır. Bakara:281 ) Bir rivayette Hazreti Peygamber ( sav ) inen bu son ayetten sonra 21 gün yaşamıştır.
Hazreti Peygamber ( sav ) Hazreti Bilal e halkı mescide çağırınız diye söyledi ve Ashabı Kiram Mescidi Nebeviye geldi toplandı.Minbere çıkarak hutbe okudu.Cennetteki nimetleri, islamın emirlerini hatırlattı ve Cehennem azabından korunmalarını söyledi.Ashabı Kiramın tamamı ağladı ve Ashabı Kiram Ya Resulalllah bu nehutbedir ki bizim yüreğimizi yaktı? Dediler.
__Hazreti Peygamber ( sav ) de; bu veda Medine deki veda hutbesidir. Buturduktan sonra
__Ey Ashabım; Ben dost edinseydim Ebu Bekir i dost edinirdim. Ama Benim dostum Cenab-ı Allahtır. Hemde bilin ki benim ölümüm yakındır.dedi.
Ashabı Kirama nasihatler verdikten sonra Hazreti Peygamber kendilerine şöyle seslendi.Benim kardeşlerimi görürseniz onlara selam veriniz !deyince Hazreti Selman-ı Farisi sordu.
__Ya Resulallah biz senin kardeşin değil miyiz? Resüli Erkem ( sav )de
__Siz benim Ashabım Ensarımsınız.Benim kardeşlerim Beni görmeden bana iman edenlerdir. Buyurdu.Bu müjdeye göre Hazreti Peygamberin vefatından sonra kıyamete kadar ki süre içerisinde Hazreti Peygambere iman eden, islamı seçen herkes Peygamberin kardeşi olma şerefini kazanmıştır.Bundan dolayıdır ki hepimiz Hareti peygamberin kardeşine yakışır bir hayat yaşamalıyız.
Uzun bir yolculuğa çıkacak bir kişinin dost ve akrabalarını ziyaret ettiği gibi Hazreti Peygamber de vefatından kısa bir süre önce Baki Mezarlığını ziyaret eder, oradakilere o kadar dua eder ki, yanında bulunan Ashabı Kiram keşke bizlerde ölmüş olsaydık burada medfun bulunsaydık ta bizde bu duadan nasibimizi alsaydık temennisinde bulunurlar.Sonra da Uhud Şehidliğini ziyaret eder onlara da uzunca dua eder.
Hazreti Peygamber son günlerini hazreti Aişe ( R.Anha ) anamızın odasında geçirir.Son günlerinde hastalanan Peygamber ( sav ) in mübarek Vücudun da şiddetli bir ateş oluşur.
Ashabı Kiram dan Ebü Said Harem ( ra ) şöyle anlatır.
__Ben hastalığı esnasında peygamber (sav ) yanın da idim.Üzerine bir kadife örtü çekmişti.Ateşin şiddeti, üzerindeki kadife örtüsünden dışarıya bile hissetiriyordu..
Hazreti Peygamber (sav ) yanında bulunan ashabı kiramdan Bişr bin Bera nın annesine hastalığı hakkın da şöyle buyuruyor, Benim hastalığım, oğlun Bişr ile Heyber de yediğimiz zehirli ettendir.Çok uzun bir zamandır ki onun acısını vücudumda hissediyordum. Şimdi hayat damarımın koptuğu zamandır. Dedi.Ve bu hikmet öyle tecelli edecek ki, o zehirli etten Hazreti Peygamber (sav) e şehitlik fazileti nasip olacaktır.
Hazreti Peygamber (sav ) i kızı Hazreti Fatıma ( R.Anha ) anamız ziyarete gelmişti.Hazreti Peygamber hayatta olduğu müddetçe evlendikten sonra kendisini ziyarete gelen kızı Hazreti Fatıma (R.Anha ) yı görünce yerinden kalkar, Ona doğru ilerler ve karşılardı:Anam babam sana feda olsun ey Kızım derdi.Kızını öper, koklardı.Onu Kendi yerine oturturdu.Hazreti Peygamber ( sav ) Onu yanına oturttu.Kulağına bir şeyler söyledi:Ağlamaya başladı.Bunun üzerine Hazreti Peygamber ( sav ) ağlama Y a Fatıma dedi,Allaha yemin ederimki bütün arş melekleri de seninle beraber ağlamaya başladılar.Tekrar kulağına bir şeyler söyledi. Hazreti Fatıma (R.Anha ) anamız tebüssüm etti.Sebebini soranlara da Hazreti Peygamber ( sav ) in vefatından sonra şöyle açıkladı.Beni hüzünlendiren söz şuydu.Cibril, her sene bana gelir, Kuranı bir defa okurdu.BU sene iki defa gelip Kuranı okudu.Ecelimin yakın olduğunu anlıyorum. Dedi.Beni sevindiren söz ise Benim Ehli Beytimden ilk defa bana kavuşacak olanda , sen sin buyurunca sevincimden tebessüm ettim.Babama yakın bir zaman da kavuşacağım için.Cennet kadınlarının efendisi olacağımı da müjdeledi .
Hazreti Peygamber ( sav ) Ashabı Kiramı ile Mescıdi Nebevide hasta olmasına rağmen sohbet etmiş, onlara tavsiyelerde bulunmuştu.Ayrılacağı sıra da Onlara şöyle seslendi.Kimin bende bir hakkı varsa alsın, istesin ve söylesin ki, Cenabı Allahın huzuruna bütün davalardan sıyrılmış olarak gideyim, yalnızlık eteğimi mahşerde kimse tutmasın dedi.
Mecliste hazır bulunanlardan biri ayağa kalkarak şöyle dedi;
__Y a Resulallah (sav ), Senin zimmetinde benim üç dirhemim var ! Hazreti Peygamberde ona üç dirhemin ödenmesini emretti.
Bundan sonra da Ashabı Kiramdan UKKAŞE (r.a ) hazretleri ayağa kalkarak
__ Ya Resulallah (sav )Tebük seferinden dönerken deveye kamçı vurdun.Kamçı deve yerine bana isabet etti.O darbeden çok acı duydum.şimdi hakkımı isterim dedi.
__Hazreti Peygamber ( sav ) kızmadan ve hiçbir şekilde en ufak bir tepki göstermeden Hazreti Ukkaşe yi tebrik edercesine şöyle buyurdular.İyi ki bu hakkı ahrete bırakmayıp bu dünya da istedin. Buyurduktan sonra,
__O kamçı Kızım Fatımanın evindedir.getirsinler diye emretti.Bu sıra da Ashabı Kiram ağlıyor.Çünkü peygamber ( sav ) hasta ve Ona nasıl kamçı vurulacak diye düşünüyor, Ukkaşe den hakkından vazgeçmesi, kısastan vazgeçmesi konusunda ikna etmeye çalışıyor, bir yandan da Peygamber ( sav ) in yerine kendilerine vurmasını söyleseler de Ukkaşe asla hakkımdan vazgeçmem diye söylüyor diretiyordu.Bu arada Hazreti Selman kamçıyı almak üzere Hazreti Fatıma ( ra ) nın evine gelmiş kamçıyı istemiş, Hazreti Fatıma (r anha) anamız sebebini sorunca olay kendisine anlatılmış ve bunun üzerine
__Resulullah ( sav ) hastadır.Kendisinde kamçıya dayanacak güç kalmamıştır.dıyerek derhal Hasan ve Hüseyin i yanına çağırdı ve onlara
__Ey ciğer köşelerim; Dedenizin üzerinde bir hak belirmiş, adalet icabının yerine getirilmesi lazım geliyor.Dedeniizn yerine o kamçı darbelerini yemeği siz kabul edin dedi.Hazreti Selman ,Hasan ve Hüseyin ile beraber kamçıyı alarak Mescidi nebeviye geldi.Ancak Mescide çığlıklar kopuyordu.Ashab ağlıyordu.Ukkaşe ise hakkından vazgeçmiyordu.Ashbaın ve torunlarının Kendi yerine kamçı yemelerine Hazreti Peygamber ( sav ) izin vermedi.Hak benim üzeredir dei.Kamçı Ukkaşeye veridi.Hakkını al dendiğinde ise
__Ya Resulallah ( sav ) , dedi.Be o gün çıplaktım.Üst kısmımda elbise yoktu.Aynı hakkımı alabilmem için Senin de Mübarek Vücudunun üst kısmının acık olması lazımve üst kısmı soyunmalısın dedi.
__Bunun üzerine Peygamber ( sav ) gömleğinin üst kısmını omzundan aşağı salıverdi. Orada bulunan Ashabın feryadı göğe yükseliyordu.Hazreti Ukkaşe, Hazreti Peygamberin mübarek omzundaki Nübüvvet mührüne baktı ve derhal mühre yüzünü sürüp kamçıyı elinden bırakarak dedi ki ,
__Ya Resulalah (sav ) elim sana varır mı ki kamçı vuracam. Benim bin tane canım olsa Sana feda.Sana asla en ufak bir zarar verilmesine gönlüm asla razı olmaz..Benim bundaki amacım Senin ne kadar insaflı ve merhametli biri olduğunu ortaya koymak,Senin kul hakkına verdiğin önemi gözler önüne sermek ve Senin mübarek sırtındaki Nübüvvet Mührünü öpmektir.Zira bir hadisi şeriflerinde buyurmuşsun ki; Beni vücuduma dokunan ateşe temas etmez. Müjdesine nail olmak için mübarek vücuduna yüzümü sürdüm ve nübüvvet mührünü öptüm.Böylece Cehennem ateşinden kurtulmayı ümit etmemdir.Bu olayda Hazreti Ukkaşenin de peygamberimiz ( sav ) e olan sevgisi de ortaya çıkmaktadır.Hazreti Peygamber minberden inerek eve gittiler.Gün geçtikçe hazreti peygamber (sav ) in hastalığı artıyordu.Bir rivayette on farz namazı cemaatle kılamadı.Gidemediklerinde Hazreti Ebu Bekir in imam olmasını emretti.
Peygamber ( sav ) hayatının son gününde ve son anlarında geçirdiği ölüm anını sizlerle paylaşmak isterim.Bu konuda hazreti İbni Abbas ( ra ) şöyle demiştir.
__Peygamber ( sav ) in vefat günü Cenab-ı Allah , Azrail (a s) e şöyle emretti.Habibime git.Ona selamı ilet.Sana izin vermedikçe ruhunu kabzetme İzin vermezse geri dön.
__Azrail (a s ) Peygamber (sav ) in evinin önüne gelir Bu güne kadar ki en güzel şekliyle gelir.Kapıyı çalar ve içeri girmek için izin ister.Ancak içerden kendisine hazreti peygamber ( sav ) in hasta olduğu misafir kabul edecek durumda olmadığı ifade edilerek başka zamn gelmesini isterler.Ancak ısrarla içeriye girmek istediğini ifade edince Hazreti Peygamber ne oluyor diye Fatıma anamıza sorar.Ne oldu .Hazreti Fatıma anamız dışarıda birinin olduğunu ve ısrarla içeri girmek ister ve Sizinle görüşmeyi talep eder.Ne kadar hasta olduğunuzu ifade ettikse de söyledikse de ısrarından vaz geçmiyor.Bunu üzerine Hazreti Peygamber ( sav ) bırakın içeri girsin.Zira kapıda bekleyen kişi ölüm meleği Azrail (a s) dır deyince hazreti Fatıma anamız ve orada bulunanlar ağlamaya başlarlar.İzin verilir ve Azrail (as ) içeri girer.Yüce Allahın selamını iletir ve kendisine Habibim izin vermedikçe Ruhunu alma emrinin verildiğini ve bunun da hiç peygambere verilmediğini söyler.Peygamber ( sav ) de kendilerine peki nihayetinde bu dünyada ölüm yok mudur kurtuluş var mı dediklerinde hayır ölümden kurtuluş yok bu dünyada ne kadar yaşanılırsa yaşansın nihayetnde sonunda ölüm vardır cevabı verildi.
__Bunu üzerine peygamber (sav) Azrail e o halde sana verilen görevi yap der.O sırada hazreti Cibril i görmeyen Peygamber .( sav )Azraile Cibril kardeşim gelsin öyle görevini yap der ve kısa bir süre sonra Cibril gelir ve hazreti Peygamber, kendilerine bu sıkıntılı anımda Beni nasıl yalnız bırakırsın,kardeş kardeşi bırakır mı dediklerinde,
__Hazreti Cibril şu cevabı verir.Allaha yemin ederim ki ben ve bütün melekler Cenneti Sana süslemekle görevlendirildik.Ondan dolayı yoktum demesi üzerine
__Hazreti Peygamber (sav) o sıkıntılı anında son nefeslerini vermek üzere iken bile ümmetini düşünerek Hazreti Cebrail e Bana Cennetten değil ümmetimden bahset der.Hazreti Cibril de Yüce Allahın kendisine Ümmeti Muahammed için verdiği müjdeleri şöyle söyler.
__Sen ve ümmetin Cennete girmedikçe hiçbir peygamber ve ümmet cennete girmeyecektir. Sana Havzı Kevser ve Makamı Mahmudu nasip etti Sana Umumi Şefaat etme hakkı verildi. Ümmetinden her kim ki son nefesinden önce tevbe ve istiğfar ederse Allah onun günahlarını bağışlayacak tevbesini kabul edecektir.Bu müjdelerden sonra Peygamber ( sav ) Azraile gel görevini yap der.
__Bu sırada Peygamber (sav) mübarek vücudundaki ateşin yükseldiğini az da olsa nefesinde daralma olduğunu fark etti:Ya Azrail dedi; Nefesimde ki bu daralma nedir? Neden ateşim biraz daha yükseldi deyince, Kendilerine Ey Allahın Resulu (sav) bu ölüm anındaki sıkıntı halk arasında Sekeratul Mevt diye bilinen andır dedi ve şöyle devam etti. Allaha yemin ederim ki Adem (as )dan son insana kadar gelip geçecek insanlar arasında bu anı en hafif şekilde atlatan Sizsiniz Ey Allahın Resulu der.
__Hazreti Peygamber (sav ) de kendilerine Senin bu sözünden benim Ümmetimin tamamının bu sıkıntılı anı yaşayacaklarını anladım.Azrail (as ) evet deyince Hazreti peygamber ( sav ) ümmetine olan sevgisini aşkını orda da şöyle ifade ediyor.
__Ya Azrail (as) O halde Benim ümmetimin ölüm anındaki sıkıntısının tamamını Bana yüklet te. Ümmetimden hiç biri bu sıkıntılı anı yaşamasın.
__Hazreti Peygamber (sav ) sön söz olarak ta ERRAFİKUL ALA Yüce dosta Yüce dosta diyerek mübarek ruhunu teslim eder.
Rabbim bizleri ve bütün müminleri hazreti peygamberin Şefaatına nail eylesin
Rabbim;bizleri ve bütün müminleri Hazreti peygamber ile beraber havzı Kevser etrafında toplanmayı nasip eylesin.
------------------------------
Can Çekişmenin Şiddeti ve Ölüm Anı
Miskin kulun önünde sadece ölüm dehşetinden başka ne azap ne korku ne üzüntü bulunmasa dahi bu hayatını zehir etmeye kafidir. Sevincini bulandırmaya unutkanlık ve gafletini kendisinden uzaklaştırmaya bu yeter. Bunun hakkında uzun düşünmesi ve büyük bir hazırlık görmesi gerekir. Nitekim hukemadan birisi şöyle demiştir: "Başkasının elinde bulunan bir üzüntüdür ki ne zaman seni kapsayacağını bilmezsin."
Lokman Hekim oğluna şöyle demiştir:
"Ey oğul! Ne zaman karşılaşacağını bilmediğin ölüm ansızın sana gelmeden önce onun için hazırlan!"
Ölüm sekeratındaki elemin şiddetini hakiki olarak ancak tadan bilir. Tatmayan bir kimse ise onu idrak ettiği elemlere kıyas etmekle veya insanların sekerat anında içinde bulundukları şiddetli hallerinden istidlal etmekle ancak bilir.
Ölmek üzere olan bir kimsenin sesi nefesi üzüntü onun kalbine yüklendiği her parçasına ulaştığı bütün kuvvetini yıktığı azaları zayıf düşürdüğü için kesilmiştir. Bu bakımdan bağırma mecali kalmamıştır. Aklı örtüp şaşırtmış, dili konuşamaz duruma getirilmiş, azaları zayıf düşürmüştür. Kişi inlemek bağırmak ve imdat istemekle biraz kendisini rahata kavuşturmak ister. Fakat buna gücü yetmez: Eğer kendisinde bir kuvvet alırsa ruhun çekildiği anda bir horlama gırtlağından, ve göğsünden bir homurtu işitilir. Bu esnada rengi bozulur, ağzına köpük yığılır. Sanki yaratılışının esası olan toprak onda belirmiştir. Onun her damarı çekilir. Bu bakımdan, onun içine ye dışına eleme yayılır. Öyle ki gözleri yuvalarından fırlar, dudakları büzülür, dili çekilir, parmak uçları sararır. Bu bakımdan damarları çekilmiş bir bedenin halini sorma! Eğer çekilen tek damar olsaydı yine de elemi büyük olurdu. Oysa çekilen elem duyan ruhun bizzat kendisidir. O da bu damardan değil, bütün damardan çekilir. Öyleyse nasıl elem duymasın? Sonra tedrici olarak azalar ölür. Önce ayaklar soğur sonra baldırlar, sonra uyluklar! Her aza için üzüntüden üzüntü, sonra sekerattan sonra sekerat vardır. Can gelip boğaza dayanıncaya kadar, işte o anda kişinin dünyadan ve aile efradından nazarı kesilir. Önündeki tevbe kapısı kapanır. Onu hasret ve pişmanlık kaplar.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Can gelip boğaza dayanmadıkça kulun tevbesi kabul olur! Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca ben şimdi tevbe ettim, diyenlere ve kafir olarak ölenlere tevbe yoktur." (Nisa, 18)
Hz. İsa (a.s.) şöyle demiştir: "Ey havariler cemaati! Allah'tan benim için ölüm şiddetini kolaylaştırmasını dileyin. Ölümden o derece korktum ki, korkum ölüm üzerinde ölmekten beni durdurdu!"
Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiştir:
- Hz. Peygamberin ölümünün şiddetini gördükten sonra ölümü kolay geçmiş hiçbir kimsenin haline gıpta etmem.
Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Ey Allah'ım! Ruhu damar, kemik ve parmaklar arasından çekip alıyorsun. Ey Allah'ım! Ölüme karşı bana yardım et ve ölümü bana kolaylaştır."
Hz. Peygamberden ölüm ve şiddeti sorulduğunda cevap olarak şöyle demiştir:
"Ölümün en kolayı yün içerisinde bulunan üç köşeli demir diken gibidir. Acaba diken koparıp çıkaracağı yün olmaksızın yünden çıkar mı?"
Hz. Peygamber bir hastayı ziyaret ettikten sonra şöyle dedi:
"Onun ne ile karşılaştığını biliyorum. Ölümün şiddetinden dolayı onun acımayan hiçbir damarı yoktur!"
Lokman Hekim oğluna şöyle demiştir:
"Ey oğul! Ne zaman karşılaşacağını bilmediğin ölüm ansızın sana gelmeden önce onun için hazırlan!"
Ölüm sekeratındaki elemin şiddetini hakiki olarak ancak tadan bilir. Tatmayan bir kimse ise onu idrak ettiği elemlere kıyas etmekle veya insanların sekerat anında içinde bulundukları şiddetli hallerinden istidlal etmekle ancak bilir.
Ölmek üzere olan bir kimsenin sesi nefesi üzüntü onun kalbine yüklendiği her parçasına ulaştığı bütün kuvvetini yıktığı azaları zayıf düşürdüğü için kesilmiştir. Bu bakımdan bağırma mecali kalmamıştır. Aklı örtüp şaşırtmış, dili konuşamaz duruma getirilmiş, azaları zayıf düşürmüştür. Kişi inlemek bağırmak ve imdat istemekle biraz kendisini rahata kavuşturmak ister. Fakat buna gücü yetmez: Eğer kendisinde bir kuvvet alırsa ruhun çekildiği anda bir horlama gırtlağından, ve göğsünden bir homurtu işitilir. Bu esnada rengi bozulur, ağzına köpük yığılır. Sanki yaratılışının esası olan toprak onda belirmiştir. Onun her damarı çekilir. Bu bakımdan, onun içine ye dışına eleme yayılır. Öyle ki gözleri yuvalarından fırlar, dudakları büzülür, dili çekilir, parmak uçları sararır. Bu bakımdan damarları çekilmiş bir bedenin halini sorma! Eğer çekilen tek damar olsaydı yine de elemi büyük olurdu. Oysa çekilen elem duyan ruhun bizzat kendisidir. O da bu damardan değil, bütün damardan çekilir. Öyleyse nasıl elem duymasın? Sonra tedrici olarak azalar ölür. Önce ayaklar soğur sonra baldırlar, sonra uyluklar! Her aza için üzüntüden üzüntü, sonra sekerattan sonra sekerat vardır. Can gelip boğaza dayanıncaya kadar, işte o anda kişinin dünyadan ve aile efradından nazarı kesilir. Önündeki tevbe kapısı kapanır. Onu hasret ve pişmanlık kaplar.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Can gelip boğaza dayanmadıkça kulun tevbesi kabul olur! Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca ben şimdi tevbe ettim, diyenlere ve kafir olarak ölenlere tevbe yoktur." (Nisa, 18)
Hz. İsa (a.s.) şöyle demiştir: "Ey havariler cemaati! Allah'tan benim için ölüm şiddetini kolaylaştırmasını dileyin. Ölümden o derece korktum ki, korkum ölüm üzerinde ölmekten beni durdurdu!"
Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiştir:
- Hz. Peygamberin ölümünün şiddetini gördükten sonra ölümü kolay geçmiş hiçbir kimsenin haline gıpta etmem.
Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Ey Allah'ım! Ruhu damar, kemik ve parmaklar arasından çekip alıyorsun. Ey Allah'ım! Ölüme karşı bana yardım et ve ölümü bana kolaylaştır."
Hz. Peygamberden ölüm ve şiddeti sorulduğunda cevap olarak şöyle demiştir:
"Ölümün en kolayı yün içerisinde bulunan üç köşeli demir diken gibidir. Acaba diken koparıp çıkaracağı yün olmaksızın yünden çıkar mı?"
Hz. Peygamber bir hastayı ziyaret ettikten sonra şöyle dedi:
"Onun ne ile karşılaştığını biliyorum. Ölümün şiddetinden dolayı onun acımayan hiçbir damarı yoktur!"
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kul ölümün üzüntü ve dehşetleriyle pençeleşir. Onun mafsallarının biri diğerine selam vererek şöyle der: Selam senin üzerine olsun! Kıyamet gününe kadar sen benden, ben de senden ayrılıyorum."
İşte bunlar Allah'ın dostları üzerinde görülen ölüm acılarıdır. Acaba bizim gibi günahlara dalmış kimselerin hali ne olacaktır? Ölümün dehşetleriyle beraber diğer felaketler de bize hücum ederler,
"Kul ölümün üzüntü ve dehşetleriyle pençeleşir. Onun mafsallarının biri diğerine selam vererek şöyle der: Selam senin üzerine olsun! Kıyamet gününe kadar sen benden, ben de senden ayrılıyorum."
İşte bunlar Allah'ın dostları üzerinde görülen ölüm acılarıdır. Acaba bizim gibi günahlara dalmış kimselerin hali ne olacaktır? Ölümün dehşetleriyle beraber diğer felaketler de bize hücum ederler,
ölümün felaketleri üç tanedir.
1. felaketi: Şiddetli koma halidir.
2. felaketi: Ölüm meleğinin suretini görüp onun korkusundan kalbe hakim olmasıdır. Ölüm meleğinin günahkâr kulun ruhunu aldığı zamanki şekline en cesaretli insanın bile bakmaya gücü yetmez.
3. felaketi: Asilerin ateşteki yerlerini görmeleri ve görmeden önceki korkularıdır. Çünkü asilerin ölüm esnasında güçleri tükenir. Ruhları teslim olur. İki şeyden birini ayıran ölüm meleğinin narasını dinlemedikçe ruhları çıkmaz. Ya "ey Allah'ın düşmanı! Ateşle müjdelen" veya "ey Allah'ın dostu! Cennetle müjdelen!" der! Akıl sahiplerinin korkusu bundadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden bir kimse varacağı yeri bilmedikçe, cennet veya cehennemdeki yerini görmedikçe ölmez."
"Sizden bir kimse varacağı yeri bilmedikçe, cennet veya cehennemdeki yerini görmedikçe ölmez."