IŞİD Terör Örgütü
IŞİD, Irak ve Suriye’de etkinlik gösteren radikal ve İslâmî bir kılıfla tanınan aktif bir terörist gruptur. Aynı zamanda, Dünya’nın en zengin terör grupları arasında sayılmaktadır.[1]
IŞİD çizgisi olarak nitelendirebileceğimiz akım, Ürdünlü Ebû Musab El-Zerkavi’nin liderliğinde Irak’ta ortaya çıkmıştır. 11 Eylül sonrası Amerika'nın Afganistan’ı işgali, bu bölgede bulunan Zerkavi’nin bölgeden çıkmasına ve Irak’ın kuzeyine geçmesine yol açmıştır.[2] Teorisi Abdullah Azzam tarafından oluşturulan ve organizasyonel anlamda Usame bin Laden tarafından küresel bir boyut kazandırılan “cihat” anlayışı, Amerika'nın Irak’ı işgal etmesinin ardından buraya kanalize olmuştur.[3]
Bu bölgede Ensar El-İslam ismindeki Kürt grubuyla kısa süre bir arada bulunan Zerkavi, Amerika'nın Irak’ı işgalinin ardından “Tevhid ve Cihat” adlı grubuyla Amerika güçlerine karşı saldırılarda bulunmuş ve en güçlü direniş yapısı olarak dikkat çekmiştir.[4] 2003’teki Amerika ve Koalisyon güçlerinin işgalinin ardından başlayan Sünnî direniş, Ebû Mus’ab ez-Zerkavi liderliğinde El-Kaîde unsurlarının direnişin bir parçası haline gelmesine neden olmuş ve ardından IŞİD’ı var eden sürecin yaşanmasını beraberinde getirmiştir.[3] 2004’te da El-Kaîde’ye bağlılığını bildirmiştir. Böylece örgütün yeni adı “2 Nehir Arası El-Kaîdesi” (Irak El-Kaîdesi) olmuştur.[4]
Irak, 2003’te Amerika'nın işgaliyle birlikte Ortadoğu’nun en istikrarsız ülkelerinden biri olmuştur. 9 yıllık işgali 2011 Aralık ayında sonlandıran Amerika geride fiilen parçalanmış, istikrarsız ve iç savaşın eşiğinde bir Irak bırakarak geri çekilmiştir. Sünnî, Şii ve Kürt kimlikleri arasındaki hassas dengeler üzerine inşâ edilen devlet, dış müdahale ve dinamiklerin de etkisiyle tam anlamıyla başarısız olmuştur. Son dönemde Maliki'nin yerini alan yeni Başbakan Haydar el Abadi'nin yeni birlik hükümetinin mevcut sorunların üstesinden gelme kapasitesi oldukça düşüktür.
2011 sonrası Irak’ın durumu, Amerika'nın devlet inşâsı kapsamında, ülkenin bürokratik ve askerî tabanını oluşturan Sünnîlerin tasfiye edilmesi, bir taraftan mezhepsel ayrışmayı körüklerken diğer taraftan devletin yerleşik hafızasını ve iş görebilme kapasitesini zayıflatmıştır. Bu durum, geleneksel olarak esasen ülkedeki en ılımlı özelliklere sahip olan Sünnîlerin IŞİD gibi aşırıcı eğilimleri desteklemesine de neden olmuştur.[5]
Irak kökenli IŞİD Suriye iç savaşının yarattığı güç boşluğu ve şiddet ortamından faydalanarak Suriye’de etkinlik kazanmıştır. Örgüt Suriye’de kazandığı gücü Irak’a taşıyarak kısa sürede Musul’dan İran sınırına uzanan bir hat üstünde kontrol sağlamayı başarmıştır. Batı kamuoyunda IŞİD’in güçlenmesinin ana nedenlerinden birinin tüm dünyadan savaşçıların IŞİD saflarında savaşmak üzere Suriye’ye giden kişiler olduğu vurgulanmıştır.[2]
Ebû Mus’ab ez-Zarkavi’nin öldürülmesinin ardından Ebû Hamza el-Muhacir onun yerine geçmiştir. Irak’ta son dönemlerde etkileri iyice artmaya başlayan Şii unsurlar, o dönemlerde Amerika ordusuyla birlikte Sünnîlere karşı operasyonlara dahil olmaya başlayınca örgütün birincil hedefi haline gelmişlerdir. Ebû Hamza el-Muhacir, Mücahidler Şûra Konseyi’ne (Meclis Şûra el-Mucahidin fi al-Irak), Sahabelerin Askerleri (Cund El-Sahaba), Fatihler Ordusu (Ceyş El-Fatihin), Ebû Ömer El-Ensari liderliğindeki Muzaffer Mezhep Ordusu (Ceyş El-Taife El-Mansura) gibi bir kaç grubu daha katarak 2006 yılı sonunda (sözde) Irak İslam Devleti’ni ilan etmiş,1 bu yeni yapılanmanın başınaysa Ebû Ömer el-Bağdati getirilmiştir. El-Mücahir ise Savaş Bakanı olmuştur.[3]
Örgüt, her ne kadar kendini Iraklaştırarak taban desteği sağlamayı amaçlasa da uyguladığı sert eylemler nedeniyle kimi Sünnî gruplardan bu desteği görememiştir. Özellikle IŞİD’in otorite dikte edici tavrı, kimi Sünnî aşiretlerce hoş karşılanmamıştır. Bunun sonucunda de Amerika'nın maddi desteğiyle IŞİD’e karşı olan Sünnî aşiretlerden oluşan Sahva (Uyanış) güçleri adında silahlı birlikler oluşturulmuştur.
Amerika güçleri ve Sahva birliklerinin operasyonları IŞİD'e büyük kayıplar verdirmiştir. 2006’dan 2011’e kadarki sürede IŞİD'e karşı yapılan operasyonların etkisi IŞİD’in Irak çapındaki saldırı sayılarının azalmasına yol açmıştır. 2011 itibariyle ciddi manada etkinliği ve saldırıları azalan IŞİD, bu dönemden sonra tekrar güç kazanmıştır. Bunda Amerika'nın Irak’tan çekilişi ve Suriye’deki otorite boşluğu en önemli etkenlerdir. Ayrıca Amerika'nın çekilişi sonrası Maliki’nin Sahva birliklerinin devamını sağlamaması ve Sünnîleri siyâsal alanda dışlaması da IŞİD'in yeniden ivme kazanmasına yol açan diğer nedenlerdir.[4]
IŞİD, Irak Savaşı’nın yoğun olarak yaşandığı dönemlerde Irak’ın Anbar, Nineve, Diyala, Babil, Kerkük ve Selahaddin illerinde çok büyük etkinlik göstermiş ve Bakuba’yı başkent ilan etmiştir. Halen devam eden Suriye İç Savaşı’nda Suriye’nin İdlip, Rakka ve Halep bölgelerinde varlık göstermektedir.
IŞİD, binlerce sivil Iraklı, Irak hükümet üyeleri ve onların uluslararası müttefiklerinin ölümlerinden sorumlu tutulmaktadır. Irak Savaşı’nın son evrelerine doğru grup gerilemeye başladıysa da, Amerika'nın Irak’tan çekilmesiyle 2012’de gücünü tekrar yenilediği ve üye sayısını 2 katından fazla arttırdığı öne sürülür.
2013’te El-Cezîre’ye sızdırılan bir mektup ve ses kaydıyla El-Kaîde lideri Aymen el Zevâhiri, bu grubun Suriye kanadını tasfiye ettiğini açıkladıysa da IŞİD emiri Ebû Bekir Bağdâdî, bu tasfiye kararını reddettiğini ve grubun Suriye’deki operasyonlarına devam edeceğini açıkladı. Nisan 2013 ile birlikte IŞİD, Suriye’nin kuzeyinde hızlı bir şekilde askerî güç kazanmaya başladı. Suriye’nin kuzeyindeki en güçlü gruplardan biri oldu. Grup Suriye’de etkin olduğu bölgelerde şeriat yasalarını icraya başladı ve rakip gördükleri askerleri, yabancı gazetecileri, yardım kuruluşlarına üye insanları sürgüne gönderdiler ya da hapsettiler.
IŞİD, genelde Sünnî topluluklar olmak üzere Mücahidîn Şûra Konseyi, el-Kaide, Jaysh el-Fatiheen, Jund el-Sahaba, Katbiyan Ansar el-Tevhid vel Sunnah, Jeish el-Taiifa el-Mansoura gibi farklı isyancı gruplardan oluşur ve onların desteğini alır. Irak ve Levant’te Sünnî nüfusun yoğun olduğu bölgelerde halifeliği kurma hedefi vardır. Şubat 2014’te, 8 aylık uzun bir güç mücadelesinden sonra, el-Kaide IŞİD ile bütün bağlarını kestiğini duyurmuştur.[1]
IŞİD ve Sünnîler
20. Yüzyılda Vehhabiliğin Selefiliğe evirilmesiyle İslam dünyasında Sünnîlik bir orta yol görüşü olmaktan çıkmış ve mezhep sistematiği tamamen terk edilmiştir. Dolayısıyla bu gün İslam dünyasında ve Türkiye'de Müslümanların zihin dünyasında Sünnîlik daha çok Şiilik karşıtlığı anlamında kullanılmaktadır. İnanç alanındaysa Sünnîlik artık Türkiye'de ve Ortadoğu'da Hanefi ve Matüridi gelenek terk edildiği için Selefilikle eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
IŞID gibi örgütleri Sünnî olarak tanımlamanın taktiksel olarak 2 anlamı vardır: 1.si Şiilik karşıtlığı üstünden İslam dünyasında onlara meşruluk kazandırmaktır. 2.si de Vehhabi-Selefilik sahip olduğu aşırı tekfirci inanç öğretisiyle her zaman Hanefi coğrafyada mesafeli durulan bir yapı olmuştur. Özellikle Türkiye'de gerçekleştirilen algı operasyonuyla, bu örgütler Sünnî olarak İsimlendirilerek onların Ortadoğu'da Hanefi ve Şafii muhitlerde taban tutması ve taraftar kazanması sağlanmaktadır. Şiilikle hesaplaşmayı başarırsalar ve Suriye ve Irak'da bir devlet kurabilirlerse, ilk yapacakları iş yeryüzünde kendi mezhepleri hâkim oluncaya ve bir tek Hanefi kalmayıncaya kadar diğer Müslümanlarla savaşmak olacaktır.
Türkiye'de Facebook'ta açtıkları yüzlerce sayfada namaz kılmayanı tekfir eden, demokrasiyi şirk ilan eden, Müslümanları esir etmeyi ve kadınlarını cariye olarak almayı caiz gören, savaş hukukunu tanımayan, Hanefilerin kıldığı namazı bid'at kabul eden yayınlarını görmezden gelenler, aslında kendi coğrafyalarından nasıl bir dinî yorumu canlandırdıklarını o gün geldiğinde anlayacaklardır.
Bu örgütlerin en temel özellikle katı bir Arapçılık ideolojine bağlı olmaları ve 11. Yüzyıldan itibaren İslam dünyasında kurucu bir aktör olarak ortaya çıkan Hanefilik mezhebine düşman olmalarıdır. IŞİD'in 29 Haziran'da tüm dünyaya İslam Devleti kurduğunu ve Halife olarak da Ebû Bekir el Bağdati el Hüseyni el Kureyşi'nin atandığını duyurması aslında bu iddialarımızı teyit etmektedir. Hilafet her zaman İngilizlerin dikkatini çeken bir kurum olmuştur. Özellikle Türklere karşı bu kurumun yeniden Arapların elinde canlandırılması Batılı devletlerin ilgisini çekmiştir.[6]
IŞİD ve Haşhaşiler
Din odaklı cennet vaat eden bir ideoloji, siyâsî amaçlara yönelmiş bir saha hâkimiyeti stratejisi ve vekâlet savaşları için uygun zeminde gelişen yapıları ile Haşhaşiler ve IŞİD coğrafyamızın siyâsî ve kültürel yapısında dikkat çeken yapılardır. İran ve Suriye’de ciddi manada Haçlı Savaşları’nın da oluşturduğu zeminden yararlanan Haşhaşiler siyâsî ve askeri mekân elde etme şansı bulurken Amerika'nın Irak işgali sonrasındaki zeminde el-Kaide’nin dönüşen bir varyantı olarak Suriye’de Arap Baharı! Olaylarının geliştirici zemininde yükselen IŞİD bugün var olan Maliki politikalarından yararlanarak gelişmektedir.
Haşhaşiler kaleler çevresinde ve suikastler yoluyla korku ve yıldırmayla sağlamaya çalıştığı üstünlüğünü IŞİD bombalı arabalar ve şehir hâkimiyeti görüntüsü altında yürütmektedir. Hasan Sabbah sonrası dönemlerde kendi içinde dönüşümler yaşayan Haşhaşilik yani Nizari İsmaililiği gibi IŞİD de Üsame b. Ladin sonrasında el-Kaidenin geçirdiği dönüşümler benzeri strateji ve hareket değişimleriyle dikkat çeker. Burada dikkat çeken diğer bir konuysa insanların gönüllü olarak bu şiddet ve suikast eylemlerine dinî bir vecd ile katılmalarının sağlanıyor olmasıdır.[7]
Ahlaki Yozlaşma, İnsandışılık ve Katliamlar
Allah adına, din adına ortaya çıkan, İslam devleti kurmak iddiasıyla sadece Sünnî olmayanlara değil, Sünnî olup da kendileri gibi düşünmeyenlere de hayat hakkı tanımayan, insan katletmeyi, işkence etmeyi, baş kesmeyi, kestikleri insan başlarıyla top oynamayı bir kültür haline getirmeye çalışan IŞİD çeteleri kana doymamaktadır.[8]
1500 yakınlarında kadın ve çocuk başta olmak üzere Şii, Hıristiyan, Türkmen, Asuri/Süryani, Ermeni, Arap halkından kadınlar eşleri öldürüldükten sonra adeta "savaş ganimeti" olarak alınmış, bir kısmı pazarlarda satılmış, bir kısmı ise IŞİD çetelerinin seks köleleri haline getirilmiştir. Kitlesel kadın katliamlarının yanısıra onlarca kadın "başını kapatmadığı" ,"Facebook'a girdiği" ya da tecavüze uğradığı için "namus kirlettiği" gerekçesi ile taşlatılarak (recm cezası) ya da boğazı kesilerek öldürülmüş ve hala da öldürülmektedir.. Kadınların sokağa çıkmaları yasaklanmış, binlerce kadın ve çocuk ise "cihat nikahı" adı altında saatlik evliliklerle IŞİD çete mensuplarının seks köleleri olarak kullanılmaktadır.
Çetelere karşı direniş sergileyen kadınlar, onların eline düşmektense ölümü tercih etmektedirler. Ağustos ayında 46 kadın, IŞİD'in eline geçmektense Şengal dağında el ele vererek kendilerini uçurumdan aşağı bırakarak ölümü seçmişlerdir. Eylül ayındaysa IŞİD'in esir alarak bıraktığı 3 kadın, aynı yöntemle yaşamlarına son vermişlerdir. Birçok kadın, çetelerin ellerine düşmemek için ailelerine, "Bizi öldürün" diye yalvarmaktadır. Hemen her kadın çetelerin eline düştüğünde kendilerini öldürmek için bıçak taşımaktadır. Kadınlara yönelik özel bir katliam ve onur kırma politikası olan IŞİD çetelerinin vahşetinden kaçmaya çalışan kadınlar, büyük bir yaşam mücadelesi vermektedirler.
Mülteci durumunda bırakılanların % 75'i kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Binlerce kadın ve çocuk, bulundukları bölgelerde açlık ve sefalet içindedir. Barınakları olmayan, her saldırıya açık güvencesiz alanlarda yaşama tutunmaya çalışan kadınlar ve kız çocukları, mülteci olarak sığındıkları bölgelerdeki yerli erkeklerle yaptırılan evliliklere ses çıkaramamaktadırlar. 11-12-13 yaşlarındaki kız çocukları 50 yaşlarındaki erkeklerle evlendirilmektedir. Binlercesi 2. eş olmayı kabul etmek zorunda kalmıştır. Binlercesi kadın tacirlerinin eline düşmekte, taciz ve tecavüze maruz kalmaktadır. Yeni doğan bebekler ve anneleri mevcut şartlar nedeniyle ölüm riski altındadır. Onlarcası yaşamını yitirmektedir.[9]
HRW’nin yaptığı inceleme sonucunda açıkladığı raporda, olaylarda IŞID’in büyük insan hakları ihlalleri yaptığı, 190 sivili vahşice öldürdüğü, 200 kişiyi de kaçırdığı kabul edilmiştir. Bu sayıların gerçekte daha fazla olabileceği de rapora eklenmiştir.[10]
IŞİD'le Artan İslamofobi
Avrupa ülkelerinde aylardır gündemin ilk sıralarında olan IŞİD saldırıları nedeniyle medyada oluşturulan korku havası ve Müslümanların şiddet yanlısı olduğu algısı, başta cami dernekleri ve cemaatler olmak üzere tüm Müslümanlar için 11 Eylül sonrası yaşanan baskıların yeniden görülmesine yol açmıştır.
IŞİD eylemlerinin ve medyadaki yansımalarının Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlara yönelik saldırıları artırdığı ve İslamofobiyi ateşlediği belirtilirken kimi ülkelerde polis ve diğer kuruluşların Müslümanların oluşturduğu sivil toplum kuruluşları üstünde psikolojik baskı kurduğu belirtilmektedir. İngiltere'deki Müslümanlara yönelik saldırıları takip eden "Tell Mama"isimli grup, Irak'ta ve Suriye'de yaşanan son gelişmeler ışığında Müslüman karşıtı nefret olaylarında yaşanan artışa dikkati çekiyor. Grubun yayımladığı verilere göre, Amerikalı gazeteci James Foley'in terör örgütü IŞİD tarafından infaz edildiğine dair görüntülerin yayınlanmasının ardından aynı ay içerisinde İngiltere'de 200'den fazla Müslüman hedef alınmıştır. Benzer olayların sayısı bu yılın ocak ayında 112 olarak kaydedilmiştir. Tell Mama, bu rakamların tüm tabloyu yansıtmadığını, saldırıya maruz kalan çoğu Müslüman vatandaşların korkudan, başlarından geçenleri anlatmadığını bildirmiştir.
Merkezi İngiltere'de bulunan İslâmî İnsan Hakları Komisyonu'nun Başkanı Massoud Shadjareh Anadolu Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, IŞİD'in eylemlerinin dünya genelindeki Müslümanları zor durumda bıraktığını söyleyerek, bu düşmanlığın aslında hiçbir zaman son bulmadığının altını çizmiştir.
Shadjareh, "İslam düşmanlığı 11 Eylül öncesinde de vardı. Fakat New York'ta yaşananlar Müslümanlara yönelik düşmanlığı meşru hale getirdi. O seviyedeki düşmanlık hâlen devam ediyor. Zaman zaman yaşanan gelişmelerle bu düşmanlık seviyesinde artış yaşanıyor ancak hiçbir zaman 11 Eylül öncesindeki seviyeye inmiyor. Müslüman karşıtlığı giderek artıyor, gerilemiyor" diyor.[11]
Türkiye’ye Yönelik IŞİD Tehdidi
IŞİD coğrafi nedenle Türkiye için doğrudan tehdittir. IŞİD’in Irak ve Suriye’de kontrol ettiği bölgelerin neredeyse tamamına yakını ya sınırda ya da sınıra yakın bölgelerdedir. Türkiye-Suriye arasındaki sınır kapılarından bazıları örgütün kontrolündedir ve bundan dolayı sınır kapılarının çoğu Türkiye tarafından kapatılmıştır. Dolayısıyla diğer aktörlerin aksine Türkiye IŞİD gerçeğiyle birlikte yaşamaktadır.[2]
IŞİD, hem Suriye hem de Irak’ta Türkiye’nin neredeyse bütün müttefikleriyle çatışma halindedir. IŞİD’in sınırlarına dayanarak tehdit ettiği Erbil neredeyse tamamıyla Türk firmaları tarafından inşâ edilmektedir. Türkiye’nin dış ticaretinde 2. sıraya yükselen Irakla ticaret ya IKBY’ye ya da IKBY üstünden Irak’ın diğer bölgelerine gerçekleşmektedir. IŞİD saldırılarıyla beraber tüm bu süreçler zarar görmüştür.[2]
Türkiye toplumuyla akrabalık ilişkisi nedeniyle Türkiye’nin yakından ilgilendiği Türkmenler de IŞİD’in saldırılarından olumsuz etkilenmiştir. Suriye’de Bayır-Bucak ve Halep Türkmenleri örgütün saldırıları nedeniyle yerleşim yerlerinden göç etmek durumunda kalmıştır. Irak’ta durum daha kötüdür. Dünya kamuoyunda Yezidilerin durumu daha fazla dile getirilse de aynı şartlarda ve çok daha fazla sayıda Türkmen IŞİD’in katliamlarına maruz kalmış ve zorunlu göçe tabi tutulmuştur.[2]
Kaynaklar
[1] "IŞİD'i Tanıyalım" , 7 Söz, Ağustos 2014, sayı: 18, yıl: 2, s. 34-43.
[2] Oytun Orhan, "IŞİD ile Mücadele, Sınır Geçişleri ve Türkiye" , Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (Orsam), Eylül 2014, no:11, s.1-12.
[3] Can Acun, "Neo el-Kaide: Irak ve Şam İslam Devleti ", SETA Persfektif, Haziran 2014, sayı:53.
[4] Arş. Gör. Recep Tayyip Gürler & Arş. Gör. Ömer Behram Özdemir, "IŞİD: Irak'ta Yerli, Suriye'de Yabancı" , Ortadoğu Analiz, Temmuz-Ağustos, Cilt: 6, Sayı:63, s.61
[5] Tuğg. Dr. Oktay Bingöl-Dr. Ali Bilgin Varlık, "IŞİD Raporu" , Merkez Strateji Enstitüsü, rapor no:2, 19 Eylül 2014.
[6] Prof. Dr. Hilmi Demir, "Selefiler ve Selefi Hareketi IŞİD, Ne Kadar Sünnîdir?" , 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Ağustos 2014, rapor no: 21.
[7] Prof. Dr. Altan Çetin, "Yeniden Üretilen Tarih ve Vekalet Cihatçıları: Haşhaşilerden IŞİD'e" (makale)
[8] Ses Dergisi, yıl:2014, sayı: 9.
[9] Sosyalist Kadınlar Birliği, "Talepler" , Eylül 2014.
[10] "Suriye Halkına Karşı İşlenen Savaş Suçları" , barisdernegi.org/files/suriye-halkina-karsi-islenen-savas-suclari.pdf
[11] "IŞİD terörü Batı'da İslamofobiyi artırdı" , on5yirmi5. com/pdf/166173- isid-teroru-batida-islamofobiyi-artirdi.pdf