FEDEKARLIK
Fedakarlik Neden Önemlidir?
Fedakarlık iyiliğin temelini oluşturan güzel ahlak özelliklerindendir. İnsanın sahip olduğu, sevdiği, değer verdiği konularda hiç düşünmeden ve seve seve feragat edebilmesidir. İnandığı değerler ya da sevdiği insanlar uğruna gerektiğinde her türlü zorluk ve sıkıntıyı göze alabilmesi, bu konuda elinden gelenin en fazlasını yapabilecek şevk, azim ve iradeyi kendisinde bulabilmesidir. Kendi menfaatleriyle, inandığı değerler ya da sevdiği insanların menfaatleri arasında seçim yapması gerektiğinde kendi çıkarlarından vazgeçebilmesi, bu uğurda maddi-manevi her türlü özveride bulunabilmesidir.
Böyle bir ahlakı herkes gösterse muhtaç durumda kimse kalmayacağı gibi birçok toplumsal sorun da temelden hallolacaktır. www.cozumturkislambirligi.com İman edenler hayatları boyunca karşılaştıkları tüm zorluk ve sıkıntılarda Allah’ın rızasını kazanmayı nefislerinin menfaatlerine tercih ederlerken, bir kısım insanlar bu ahlakı yaşamaktan şiddetle kaçınırlar. Kuran ahlakını bilen, başkalarına da bu ahlakı öğütleyip Müslümanlara destek olmanın önemini anlatan, hatta hayatta bundan başka amaçları olmadığını sık sık dile getiren bu insanlar zorluk anında bu sözlerini bir anda unutabilmektedirler. Hatta kimi zaman zorluklarla karşılaşmadan, sıkıntıya girme ihtimali oluştuğu anda dahi geri çekilebilmektedirler.
Kuşkusuz bunun en önemli sebeplerinden biri, dünya hayatına dair işlerin ve kişisel sorunların bu kimseleri oyalamasıdır. Bu kişiler tüm bunları Allah’ın rızasını kazanıp ahiret hayatlarını kurtarmaktan daha önemli görürler. İyi bir meslek edinmek, bir aile kurmak, geleceğe yönelik maddi ve manevi yatırımlarda bulunmak bu kimselerin asıl dikkatlerini verdikleri konular haline gelir ve onları Allah’ın rızasına göre yaşamaktan alıkoyar. Oysa Allah, dünya hayatı ile oyalananlardan olmamaları için bu insanları
Kuran ayetleriyle şöyle uyarmıştır:
Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten ‘tutkuya kaptırarak-alıkoymasın’; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Münafikun Suresi, 9) (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37) Ayetlerde bildirilen mallar ve çocuklar, Allah’ın insanlar için yaratmış olduğu nimetlerdir. Elbette insan iyi bir meslek edinmek, bir aile kurmak ya da ticaret gibi kazanç getirecek bir iş sahibi olabilmek için çaba harcayabilir. Ancak bunların hiçbiri, hiçbir zaman kişinin asıl yaşama amacı haline gelmemeli, ona Allah’ın zikrini, ahiret için çaba harcamayı, Allah’ın rızasını aramayı unutturmamalıdır. Aksine her biri Kuran ahlakını daha iyi yaşamasına, Allah’ın rızasını kazanabileceği daha çok imkan bulabilmesine vesile olmalıdır.
İnsan Nefsi Bencillik, Egoistlik Gibi Kötü Ahlak Özelliklerine Yatkındır Ama İman ile Hepsi Yok Olur İnsan nefsinde birçok kötülük vardır, bu kötülükler eğitilmediği sürece, bencilce duygular tüm ahlaka hakim olabilir. Böyle bir kişi ise genellikle herkesten çok, yalnızca kendisini düşünür. Kendisi için daima herşeyin en iyisini, en güzelini, en mükemmelini ister. Ona karşı herkesin olabildiğince anlayışlı ve özverili bir yaklaşım içerisinde olmasını bekler. Herhangi bir zorlukla karşılaştığında, çevresindeki insanların kendisi için her türlü risk ve sıkıntıyı göze almalarını; kendi menfaatlerinden ödün verme pahasına da olsa, ona destek olmalarını bekler. İçten içe hep isteklerinin olmasını, kendi rahatını ve konforunu sağlamak ister.
Aksi bir durumda ise, -çıkarlarını korumak ve kendisine bir zarar gelmesini engellemek adına- değer verdiği pek çok şeyi gözden çıkarabilecek bir tavır gösterebilir. Allah Kuran’da insanın nefsinde var olan, tutku derecesindeki bencillik duygusunu şöyle bildirmiştir: Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). (Mearic Suresi, 19-21) Nefsin bu zayıflığından kurtulmak, imanı kavramak ve Kuran ahlakını yaşamakla mümkün olur. Kuran’da bildirilen gerçekleri ve Allah’ın emrettiği ahlak anlayışını kavrayan bir kimse, hayatının her anında fedakarlık gösterebilecek bir ahlaka ulaşabilir.
Çünkü Allah, “... Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Teğabün Suresi, 16) ayetiyle dünyada ve ahirette insanları kurtuluşa yöneltecek olan tavrın, nefislerinin bu kötü özelliğinden sakınmak olduğunu bildirmiştir. www.hayirlardayarismak.imanisiteler.com Bencillik Dünyanın Çeşitli Yerlerinde Süregelen Çatışmaların Asıl Nedenidir Günümüzde yaşanan katliamlar vicdan sahibi her insanı harekete geçirecek boyutlardadır. Ancak buna rağmen kimi insanlar, böyle bir durum karşısında dahi duyarsız kalabilmekte, yaşananların kendilerini birinci dereceden ilgilendirmediğini düşünerek umursuz davranabilmektedirler. Bunun nedeni bu kimselerin Allah’ın rızasını gereği gibi gözetmemeleri, yine nefislerini memnun etme peşinde olmalarıdır.
Bu düşünceyle hareket eden bir kişi yalnızca kendine yönelik olaylarla ilgilenir. Eğer yaşananlar, bu kişinin yakınında gerçekleşse belki daha duyarlı bir tavır gösterecektir. Ama yine de tüm kaygısı kendi menfaatleri çerçevesinde sınırlı kalacaktır. Örneğin ticaret yaptığı ülkede iç savaş çıktığını öğrendiğinde asıl kaygısı oradan kazanacağı paranın akıbetinin ne olacağıdır. O ülkede katledilen insanları, zulme uğrayarak öldürülen çocukları, insanların yaşadıkları korku ve sıkıntıları ise gereği gibi düşünmeyecektir. Din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ sözüyle ifade edilen çarpık ahlak anlayışı, bencil kimselerin tavırlarını yönlendiren ana mantıktır.
Oysa böyle bir durumda, vicdanı duyarsızlaşan bu kişinin, yalnızca birkaç dakika için bile olsa kendisini bu insanların yerine koyması vicdanını açması için yeterlidir. Suçsuz insanların acımasızca katledildikleri, açlıktan ve dayanılmaz bir yoksulluktan dolayı zavallı insanların zorlukla ayakta durabildikleri bir ortamda kendisi de yaşam mücadelesi veriyor olsa, aynı umursuzluğu ve bencilliği gösteremeyeceği açıktır.
Oysa, dünyanın dört bir yanında yaşanan bu sorunların asıl nedeninin insanların Kuran ahlakına uygun bir yaşam sürmemelerinden kaynaklandığını bilen bir mümin, bu ahlakın insanlara tebliğ edilmesini kendi vicdani sorumluluğu olarak algılamalıdır. Ağırdan alarak, üşengeç davranarak, gereken çabayı göstermeyerek geçirdiği her vaktin, bu insanların yaşadığı acı ve sıkıntıların devam etmesine neden olacağını bilerek hareket etmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in haber verdiği olayların yoğun şekilde yaşandığı bu dönemde, müminin üzerine düşen sorumluluk çok büyüktür.
Anarşinin, kargaşanın ve zulmün sona erdirilmesi için insanları teşvik etmek, onlara doğru yolu göstermek, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, açlık ve sefalet içerisindeki muhtaç insanlara, kimsesiz çocuklara, yaşlılara yardım etmek müminlerin sorumluluğudur. Allah’ın rızasını kazanmayı hedefleyen bir kimse, sadece kendi ahlakını güzelleştirmekle ya da kendi sıkıntılarına çözüm bulmakla yetinmemeli, aynı zamanda çevresinde bulunan ihtiyaç içerisindeki kimselerin sorunlarının çözümünü de üstlenmelidir.
Elbette ki bu durum, insanların sevdikleri şeylerden feragat etmelerini, kendi imkanlarından, rahatlarından fedakarlıkta bulunmalarını gerektirebilir. Ama Allah’ın rızasını kazanacağını ummak, samimi bir müminin tüm bu sorumlulukları en iyi şekilde üstlenmesi ve fedakarlığa talip olması için yeterli olmalıdır. Rabbimiz, “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75) ayetiyle müminleri ihtiyaç içindeki insanlara destek olmakla yükümlü kılmıştır.
Elbette ki dünyanın çeşitli yerlerinde, insanların yaşadıkları bu sorunları çözüme kavuşturmak için çeşitli kurumlar çalışmaktadır. Ancak bu kuruluşlar ne kadar olumlu çalışmalarda bulunsalar da, sorunlara gerçek anlamda çözüm getirememekte, yüzeysel çözümlerle sınırlı kalmaktadırlar. Tüm insanlığı ilgilendiren günümüz olaylarında günlük, haftalık ya da aylık çözümler değil, kati ve kalıcı çözümlere ihtiyaç vardır. En kesin çözüm ise, tüm insanlar arasında güzel ahlakın hakim olmasıdır. Kuran ahlakı insanlara vicdanlı davranmayı, hoşgörülü ve barışçı olmayı, uzlaşmayı emreder. İnsanlar arasında adaletle hükmetmeyi, doğrudan yana olmayı, insanların haklarına el uzatmamayı gerektirir.
Masum insanların, yaşlıların, kadınların, çocukların, yolda kalmışların, ihtiyaç içinde olanların haklarını korumayı emreder. Dolayısıyla Kuran ahlakı dünyadaki tüm adaletsizliklerin, terörün, kargaşanın, katliamların, yaşanan acı ve sefaletin kesin çözümüdür. Allah, “Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97) ayetiyle bizlere bu sırrı haber vermiştir. Güzel bir hayat, gerçek huzur, güvenlik ve barış ancak İslam ahlakının tam anlamıyla yaşanmasıyla mümkün olabilir.
Dolayısıyla insanların büyük çoğunluğunun bu gerçekleri kavradığı bir dünyada yeryüzündeki acılar, sıkıntılar, katliamlar, belalar, adaletsizlikler, yoksulluklar yok olacak, bunların yerine barış, huzur, zenginlik, ferahlık, bolluk ve bereket yerleşik kılınacaktır. Güzel ahlakın hakim olmasıyla birlikte, insanlar arasında adalet, hoşgörü, fedakarlık, şefkat, merhamet gibi özellikler yaygınlaşacak; kimse kimsenin hakkını yemeyecek, kendisi ihtiyaç içinde bile olsa yiyeceğini yoksula yedirecek, yardıma muhtaç insanların sorunlarını kendi sorunuymuş gibi sahiplenecek ve elinden gelen tüm imkanları başkalarının rahatı için seferber edecektir.
Vicdanlı insanların sayısı arttıkça Allah’ın izniyle barış ve huzur dolu bir dünyaya bir adım daha yaklaşılmış olacaktır. Fedakarlık müminin hayatının tümüne hakim olan ve inancının gücünden kaynaklanan bir hayat şeklidir. Bu fedakarlık ruhu, kişinin çevresindeki her konuya karşı vicdani bir duyarlılık içerisinde olmasını gerektirir. Fedakarlık, insanın karşılaştığı toplumsal sorunlardan, dünyanın dört bir yanında zulüm ve eziyet gören, açlık çeken, ihtiyaç içerisindeki insanlara kadar olabilecek her konuda kendisini sorumlu hissetmesi ve tüm bunlara çözüm getirmeyi hedeflemesidir. www.Allahateslimolmak.imanisiteler.com
Böyle bir ahlakı herkes gösterse muhtaç durumda kimse kalmayacağı gibi birçok toplumsal sorun da temelden hallolacaktır. www.cozumturkislambirligi.com İman edenler hayatları boyunca karşılaştıkları tüm zorluk ve sıkıntılarda Allah’ın rızasını kazanmayı nefislerinin menfaatlerine tercih ederlerken, bir kısım insanlar bu ahlakı yaşamaktan şiddetle kaçınırlar. Kuran ahlakını bilen, başkalarına da bu ahlakı öğütleyip Müslümanlara destek olmanın önemini anlatan, hatta hayatta bundan başka amaçları olmadığını sık sık dile getiren bu insanlar zorluk anında bu sözlerini bir anda unutabilmektedirler. Hatta kimi zaman zorluklarla karşılaşmadan, sıkıntıya girme ihtimali oluştuğu anda dahi geri çekilebilmektedirler.
Kuşkusuz bunun en önemli sebeplerinden biri, dünya hayatına dair işlerin ve kişisel sorunların bu kimseleri oyalamasıdır. Bu kişiler tüm bunları Allah’ın rızasını kazanıp ahiret hayatlarını kurtarmaktan daha önemli görürler. İyi bir meslek edinmek, bir aile kurmak, geleceğe yönelik maddi ve manevi yatırımlarda bulunmak bu kimselerin asıl dikkatlerini verdikleri konular haline gelir ve onları Allah’ın rızasına göre yaşamaktan alıkoyar. Oysa Allah, dünya hayatı ile oyalananlardan olmamaları için bu insanları
Kuran ayetleriyle şöyle uyarmıştır:
Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten ‘tutkuya kaptırarak-alıkoymasın’; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Münafikun Suresi, 9) (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37) Ayetlerde bildirilen mallar ve çocuklar, Allah’ın insanlar için yaratmış olduğu nimetlerdir. Elbette insan iyi bir meslek edinmek, bir aile kurmak ya da ticaret gibi kazanç getirecek bir iş sahibi olabilmek için çaba harcayabilir. Ancak bunların hiçbiri, hiçbir zaman kişinin asıl yaşama amacı haline gelmemeli, ona Allah’ın zikrini, ahiret için çaba harcamayı, Allah’ın rızasını aramayı unutturmamalıdır. Aksine her biri Kuran ahlakını daha iyi yaşamasına, Allah’ın rızasını kazanabileceği daha çok imkan bulabilmesine vesile olmalıdır.
İnsan Nefsi Bencillik, Egoistlik Gibi Kötü Ahlak Özelliklerine Yatkındır Ama İman ile Hepsi Yok Olur İnsan nefsinde birçok kötülük vardır, bu kötülükler eğitilmediği sürece, bencilce duygular tüm ahlaka hakim olabilir. Böyle bir kişi ise genellikle herkesten çok, yalnızca kendisini düşünür. Kendisi için daima herşeyin en iyisini, en güzelini, en mükemmelini ister. Ona karşı herkesin olabildiğince anlayışlı ve özverili bir yaklaşım içerisinde olmasını bekler. Herhangi bir zorlukla karşılaştığında, çevresindeki insanların kendisi için her türlü risk ve sıkıntıyı göze almalarını; kendi menfaatlerinden ödün verme pahasına da olsa, ona destek olmalarını bekler. İçten içe hep isteklerinin olmasını, kendi rahatını ve konforunu sağlamak ister.
Aksi bir durumda ise, -çıkarlarını korumak ve kendisine bir zarar gelmesini engellemek adına- değer verdiği pek çok şeyi gözden çıkarabilecek bir tavır gösterebilir. Allah Kuran’da insanın nefsinde var olan, tutku derecesindeki bencillik duygusunu şöyle bildirmiştir: Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). (Mearic Suresi, 19-21) Nefsin bu zayıflığından kurtulmak, imanı kavramak ve Kuran ahlakını yaşamakla mümkün olur. Kuran’da bildirilen gerçekleri ve Allah’ın emrettiği ahlak anlayışını kavrayan bir kimse, hayatının her anında fedakarlık gösterebilecek bir ahlaka ulaşabilir.
Çünkü Allah, “... Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Teğabün Suresi, 16) ayetiyle dünyada ve ahirette insanları kurtuluşa yöneltecek olan tavrın, nefislerinin bu kötü özelliğinden sakınmak olduğunu bildirmiştir. www.hayirlardayarismak.imanisiteler.com Bencillik Dünyanın Çeşitli Yerlerinde Süregelen Çatışmaların Asıl Nedenidir Günümüzde yaşanan katliamlar vicdan sahibi her insanı harekete geçirecek boyutlardadır. Ancak buna rağmen kimi insanlar, böyle bir durum karşısında dahi duyarsız kalabilmekte, yaşananların kendilerini birinci dereceden ilgilendirmediğini düşünerek umursuz davranabilmektedirler. Bunun nedeni bu kimselerin Allah’ın rızasını gereği gibi gözetmemeleri, yine nefislerini memnun etme peşinde olmalarıdır.
Bu düşünceyle hareket eden bir kişi yalnızca kendine yönelik olaylarla ilgilenir. Eğer yaşananlar, bu kişinin yakınında gerçekleşse belki daha duyarlı bir tavır gösterecektir. Ama yine de tüm kaygısı kendi menfaatleri çerçevesinde sınırlı kalacaktır. Örneğin ticaret yaptığı ülkede iç savaş çıktığını öğrendiğinde asıl kaygısı oradan kazanacağı paranın akıbetinin ne olacağıdır. O ülkede katledilen insanları, zulme uğrayarak öldürülen çocukları, insanların yaşadıkları korku ve sıkıntıları ise gereği gibi düşünmeyecektir. Din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ sözüyle ifade edilen çarpık ahlak anlayışı, bencil kimselerin tavırlarını yönlendiren ana mantıktır.
Oysa böyle bir durumda, vicdanı duyarsızlaşan bu kişinin, yalnızca birkaç dakika için bile olsa kendisini bu insanların yerine koyması vicdanını açması için yeterlidir. Suçsuz insanların acımasızca katledildikleri, açlıktan ve dayanılmaz bir yoksulluktan dolayı zavallı insanların zorlukla ayakta durabildikleri bir ortamda kendisi de yaşam mücadelesi veriyor olsa, aynı umursuzluğu ve bencilliği gösteremeyeceği açıktır.
Oysa, dünyanın dört bir yanında yaşanan bu sorunların asıl nedeninin insanların Kuran ahlakına uygun bir yaşam sürmemelerinden kaynaklandığını bilen bir mümin, bu ahlakın insanlara tebliğ edilmesini kendi vicdani sorumluluğu olarak algılamalıdır. Ağırdan alarak, üşengeç davranarak, gereken çabayı göstermeyerek geçirdiği her vaktin, bu insanların yaşadığı acı ve sıkıntıların devam etmesine neden olacağını bilerek hareket etmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in haber verdiği olayların yoğun şekilde yaşandığı bu dönemde, müminin üzerine düşen sorumluluk çok büyüktür.
Anarşinin, kargaşanın ve zulmün sona erdirilmesi için insanları teşvik etmek, onlara doğru yolu göstermek, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, açlık ve sefalet içerisindeki muhtaç insanlara, kimsesiz çocuklara, yaşlılara yardım etmek müminlerin sorumluluğudur. Allah’ın rızasını kazanmayı hedefleyen bir kimse, sadece kendi ahlakını güzelleştirmekle ya da kendi sıkıntılarına çözüm bulmakla yetinmemeli, aynı zamanda çevresinde bulunan ihtiyaç içerisindeki kimselerin sorunlarının çözümünü de üstlenmelidir.
Elbette ki bu durum, insanların sevdikleri şeylerden feragat etmelerini, kendi imkanlarından, rahatlarından fedakarlıkta bulunmalarını gerektirebilir. Ama Allah’ın rızasını kazanacağını ummak, samimi bir müminin tüm bu sorumlulukları en iyi şekilde üstlenmesi ve fedakarlığa talip olması için yeterli olmalıdır. Rabbimiz, “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75) ayetiyle müminleri ihtiyaç içindeki insanlara destek olmakla yükümlü kılmıştır.
Elbette ki dünyanın çeşitli yerlerinde, insanların yaşadıkları bu sorunları çözüme kavuşturmak için çeşitli kurumlar çalışmaktadır. Ancak bu kuruluşlar ne kadar olumlu çalışmalarda bulunsalar da, sorunlara gerçek anlamda çözüm getirememekte, yüzeysel çözümlerle sınırlı kalmaktadırlar. Tüm insanlığı ilgilendiren günümüz olaylarında günlük, haftalık ya da aylık çözümler değil, kati ve kalıcı çözümlere ihtiyaç vardır. En kesin çözüm ise, tüm insanlar arasında güzel ahlakın hakim olmasıdır. Kuran ahlakı insanlara vicdanlı davranmayı, hoşgörülü ve barışçı olmayı, uzlaşmayı emreder. İnsanlar arasında adaletle hükmetmeyi, doğrudan yana olmayı, insanların haklarına el uzatmamayı gerektirir.
Masum insanların, yaşlıların, kadınların, çocukların, yolda kalmışların, ihtiyaç içinde olanların haklarını korumayı emreder. Dolayısıyla Kuran ahlakı dünyadaki tüm adaletsizliklerin, terörün, kargaşanın, katliamların, yaşanan acı ve sefaletin kesin çözümüdür. Allah, “Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97) ayetiyle bizlere bu sırrı haber vermiştir. Güzel bir hayat, gerçek huzur, güvenlik ve barış ancak İslam ahlakının tam anlamıyla yaşanmasıyla mümkün olabilir.
Dolayısıyla insanların büyük çoğunluğunun bu gerçekleri kavradığı bir dünyada yeryüzündeki acılar, sıkıntılar, katliamlar, belalar, adaletsizlikler, yoksulluklar yok olacak, bunların yerine barış, huzur, zenginlik, ferahlık, bolluk ve bereket yerleşik kılınacaktır. Güzel ahlakın hakim olmasıyla birlikte, insanlar arasında adalet, hoşgörü, fedakarlık, şefkat, merhamet gibi özellikler yaygınlaşacak; kimse kimsenin hakkını yemeyecek, kendisi ihtiyaç içinde bile olsa yiyeceğini yoksula yedirecek, yardıma muhtaç insanların sorunlarını kendi sorunuymuş gibi sahiplenecek ve elinden gelen tüm imkanları başkalarının rahatı için seferber edecektir.
Vicdanlı insanların sayısı arttıkça Allah’ın izniyle barış ve huzur dolu bir dünyaya bir adım daha yaklaşılmış olacaktır. Fedakarlık müminin hayatının tümüne hakim olan ve inancının gücünden kaynaklanan bir hayat şeklidir. Bu fedakarlık ruhu, kişinin çevresindeki her konuya karşı vicdani bir duyarlılık içerisinde olmasını gerektirir. Fedakarlık, insanın karşılaştığı toplumsal sorunlardan, dünyanın dört bir yanında zulüm ve eziyet gören, açlık çeken, ihtiyaç içerisindeki insanlara kadar olabilecek her konuda kendisini sorumlu hissetmesi ve tüm bunlara çözüm getirmeyi hedeflemesidir. www.Allahateslimolmak.imanisiteler.com