18 Ağustos 2014

HAZRETİ AİŞE (R.A) EVLİLİK YAŞI

 
 
 
 
HAZRETİ AİŞE (R.A) EVLİLİK YAŞI
Hudaibia:
Soru: Hz. Aişe (r.a.)’nın doğum tarihi, evlendiği zamanki yaşı hakkında bize bilgi verir misiniz? Malum bazı çevreler bu meseleyi ısıtıp ısıtıp müslümanların önüne getiriyorlar. Sizin bu konudaki açıklamalarınız hiç bir yoruma mahal bırakmayacak netlikte…

Cevap: Ben bu konuda çok araştırma yaptım. Mü’minlerin annesi Aişe (r.a.) validemiz Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe (r.a.) ile Kinane kabilesinden Ümmü Rüman binti Amir b. Uveymir’in kızıdır. Bu ahlak abidesi, âlim, fakîh, faziletli annemiz Hz. Aişe (r.a.) Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) ile evlenmiş, Resul-u Ekremin zevce-i tahireleri olmuştur. Güzel, faziletli, sıddîk adına lâyık bir zatın kızı iken, bütün insanlığın Peygamberi, bütün Peygamberleri tasdik eden son ve kıyamete kadar dünya düzenini kurmaya, dünyayı imara tek yetkili Hz. Peygamber Muhammed Mustafa (sav)’ın eşi olmakla ayrı güzel bir mevki kazanmıştır. Hz. Peygamber (sav)’in, kız olarak evlendiği tek eşidir. Rasulullah’ın (sav) âlem-i bekaya irtihalinden sonra, İslam esaslarının öğretilmesi konusunda çok ciddi hizmetlerde bulunmuş bir hanımefendidir.

Ancak, Rasulullah (sav) ile evliliği konusunda kendisinin naklettiği bir hadiste: (Buhari Nikah 38, Tirmizi, Nikah 10, İbn Mace, Nikah 53, Müsned-i Ahmed 6/42,54,118, 200, Dârimi, Nikah 28) Rasulullah ile 6 yaşında nişanlandığı, 9 yaşında evlendiği, 9 yıl evli kaldığı ifade ediliyor. Bu sebeple de samimi Müslümanlar “acaba bu kadar küçük yaşta mı evlendi?” sualini, kendi kendilerine soruyorlar. Birazcık lafını sözünü esirgemeyenler veya İslam düşmanları da bu yaşta bir evliliği tenkid konusu yapıyorlar. Kendisinden yapılan bu rivayetin yanında, yine kendisinin rivayet ettiği başka hadisler de var.

Buhari’nin, Kefalet 4, Menakıbü’l-Ensar 45, Edeb 64, Salat 86’da, Müsned-i Ahmed 6/198’de zikrettiği rivayette Hz. Aişe (r.a.): “Anam-babamın İslama girdikleri sırada benim kesinlikle onların davranışlarına aklım eriyordu.” diyor. Bu hadis, başka kaynaklarda, “Ben bildim bileli anam – babam Müslümandı.” Şeklinde yanlış anlaşılıp tercüme edildiği için, Hz. Aişe’nin doğum tarihi ve yaşı konusunda, bi’setten sonra doğduğu konusunda delil kabul edilmiştir. Halbuki doğru olan tercümesinde olduğu gibi anlaşıldığı takdirde, Hz. Aişenin bi’setten en az 5-6 yıl önce doğduğuna delil olur bu hadis. Çünkü Ancak 5-6 yaşındaki bir çocuk, biraz da kabiliyetli ise, o yaşlarda ana-babasının davranışlarına aklı erer. Bu hadisten anlaşıldığına göre Hz. Aişe’nin 604-605 yılları arasında doğmuş olması gerekir.

Hz. Aişe, Mekke’de, Peygamberliğin 4. yılında nazil olan Kamer Suresi’nin “Asıl kıyamet onların tehdit edildiği cezalandırma anıdır. O vakit daha feci ve daha acıdır.” (46) ayetiyle ilgili bir rivayette bulunurken “Bu ayet Mekke’de Muhammed (sav) e indirildi. Ben o zaman genç kızlık çağına (cariye) girmek üzere olan bir çocuktum. Oyun çağındaydım.” (Buhari Fedailülkur’an 6, Fethülbari 11/291, Ayni 20/21) diyor. Bu hadisten anlaşıldığına göre en az 10-11 yaşlarında olması gerekir.

Hz. Aişe’nin ablası Esma’dan 10 yaş küçük olduğu kesin. Hicret sırasında, Abdullah b. Zübeyre hamile olduğuna ve 27 yaşında olduğunu belirttiğine göre Esma (r.a.) 595 yılında doğduğu kesinlik kazanıyor. (Nevevi,Tehzib’ül-Esma 2/597,Hakim, Müstedrek 3/635)
İbn İshak Hz. Ebu Bekir’in müslüman olduğu sırada Esma (r.a.)’ın 15 yaşına girdiğini ve 18. Müslüman olduğunu belirtirken, Hz. Aişe’nin de Ebu Bekr (r.a.) tarafından İslam’a davet edilmiş çocuk yaşında Müslüman olduğunu söylüyor. Hz. Aişe’nin adını Habeşistan’a hicretten önce Müslüman olanların arasında sayıyor. (İbn İshak, Sire 124, İbn Hişam Sire 1/83,271)

Kardeşi Abdurrahman Hz. Aişe’den bir yıl önce doğmuştur. Bedir Savaşı’na iştirak ettiği sırada 20 yaşındadır. Hudeybiye’den sonra 27 yaşında İslam’a girdiğine göre Hz. Aişe’nin 604 yılında doğmuş olması gerekir. (ibn’ül Esir, Üsüd’ül Gabe 3/467)Hz. Aişe (r.a.) Bedir savaşından sonraki Şevval ayında Rasulullah ile evlenmiştir.

Rasulullah (sav)’in Alem-i Bekaya irtihali sırasında 27 yaşında olduğunu Mişkat’in müellifi Hatib-i Tebrizi, kitabında belirtiyor. Hz. Aişe’nin kendi ağzından da Rasulullah ile 9 yıl evli kaldıklarını öğreniyoruz. Bu rivayetler de, Hz. Aişe’nin doğduğu tarihle ilgili bize ortalama bir yıl vermektedir ki, bu 604-605 yılları arasıdır.

Asr-ı saadet 2/1010’da, Hz. Aişe’nin hicret sırasında 17 yaşında olduğu zikredilmektedir.
Hz. Aişe, Peygamberimizle nişanlanmadan önce, Mutim b. Adi’nin oğlu Cübeyr b. Mutim (yaşı 19)’le nişanlanmıştır. Peygamberimiz, ikinci defa nişanlandığı ve evlendiği nişanlısıdır. Demek ki Hz. Aişe, içinde yaşadığı toplumun geleneklerine göre nişan takılacak çağa gelmiş bir genç kızdır. İlk nişanı, nişanlısının babası Mutim tarafından bozulduğu için Rasulullah ile nişanlanmıştır.

Hz. Aişe’nin Rasulullah ile nişanı uzun sürmüştür. O kadar ki, Hz. Ebu Bekir, Rasulullah’a niçin evlenmediği konusunu sormak mecburiyetinde kalmıştır. Maddi imkan eksikliğini duyunca da, Rasulullah’a borç para vererek, düğünün daha da geciktirilmemesini sağlamıştır.
Rasulullah (sav) döneminin medyası, o günün hiciv şairleridir. Rasulullah (sav) de dost-düşman herkesin gözünün üzerinde olduğu meydanda bir insandır. Eğer bu konuda örfe uygun olmayan bir şey söz konusu olsaydı, kesinlikle hicv ederlerdi. Bu konuda en ufak bir ima bile söz konusu olmamıştır.

Söz örften, gelenekten açılmışken bu konuda şunları da belirtmemiz gerekir. Hz. Aişe’nin emsali olan kızların, erkeklerin evlendikleri yaşın tesbitinde de fayda var. Ablası Esma 18 yaşında evlenmiştir. Fatıma anamız 17 yaşında,. Hz. Safiye 18 yaşında , Hz. Hafsa 18 yaşında, Hz. Cüveyriye 18 yaşında evlenmiştir. Hz. Ali 22 yaşında evlenmiştir. Cübeyr b. Mutim 19 yaşında nişanlanmıştır. Bunlar, bu konuda zikrettiğimiz delilleri teyit etmektedir.

Bir de meseleye Kur’an-ı Kerim nokta-i nazarından bakmak faydalı olacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de, hukuki ehliyet yaşının “eşüd yaşı – 18 yaş” (*) olduğu açıkca zikredilmektedir. Rasulullah’ın (sav) bunu bile bile, Hz. Aişe (r.a.) ile 9 yaşında evlenmesi mümkün müdür? Ondan Kur’an’a aykırı bir davranış sadır olabilir mi?

Peki Hz. Aişe’den rivayet edilen, 6 yaşında nişanlanma, 9 yaşında evlenme meselesini, mezkur karşı delillerle nasıl te’lif edeceğiz. Lisan-ul Arap’a bakıldığı takdirde, Arapça’da 11’den 19’a kadar olan sayılar kullanılırken, “birler” hanesi kullanıldığı takdirde “onlar” hanesinin de kastedildiğinin anlaşılmasının gerektiği ifade edilmektedir. Bir bedevi, “şunu bir yap” dediği zaman, “cebimde on dirhem var, bir dirhem de sen ver ” dediği zaman, “cebimdeki para onbir” olsun demek istemektedir. Hz.Aişe, Arapçayı en edebî konuşan hanımlarından biridir. Arapçadaki bu özelliği kullanarak 6 ve 9 yaşla, 16 ve 19 yaşı kasdettiği anlaşılmalıdır. Burada bir şeyi daha zikredelim; Hz. Aişe, “Çocuklarınıza şiiri öğreterek dillerini tatlandırın.” buyurmaktadır.

Yani Hz. Aişe 16 yaşında nişanlanmış, 19 yaşında da evlenmiştir.

(*)Kur’an-ı Kerim’de, hukuki ehliyet yaşının “eşüd yaşı – 18 yaş” olduğu açıkca zikredilmektedir.Örnek ayetler: 4/6 “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların olgunlaştıkları, akıllı ve tedbirli davranır hale geldikleri konusunda samimi kanaatiniz oluşursa, vakit geçirmeden mallarını kendilerine verin. Büyüyüp de mallarını geri alacaklar düşüncesiyle cahilce israf ederek, alelacele yemeyin...”

(Bu yazıyı gönderen degerli  ŞERİFE ŞEVVAL KARDELEN hocamizdan Allah razı olsun.)
Hudaibia:
Resul-u Ekrem ASM’ın hanımlarından ümm-ül mü’minin Hazret-i Aişe validemiz Resul-ü Ekrem ASM’dan sonra 40 sene daha yaşağı ve 64 yaşında vefat ettiği kitaplarda yazılmıştır. Öyle ise; Resul-ü Ekrem ASM ahirete irtihali senesinde 24 yaşında imiş.

Ayrıca o devirde arap an’anesine göre bir kızın yaşı erginlik yaşından itibaren sayıldığını da göz önünde bulundurarak rıvayetleri anlamak lazım.


Hudaibia:
Ümm-ül mü’minin Hazret-i Âişe-i Sıddıka validemiz Radıyallahu anha

Âişe validemizin resmi

Hazret-i Âişe validemizden rivayet edilen bir hadis-i şerife göre, Hz. Cebrâil Âişe validemizin resmini ipek bir hırka içinde Resulullah'a getirmiş ve “bu, senin dünya ve ahirette zevcendir, ” demiş.

Hümeyra

Resulullah ASM’ın Aişe validemize özel bir muhabbeti vardı. Ona “Hümeyra (Pembecik)” lâkabını vermiş ve: “Dininizin yarısını bu Hümeyra'dan alınız” buyurmuşlardır. Hazret-i Âişe validemiz, Medine'de Peygamberimizin muharebelerine katıldı ve diğer sahâbe hanımları gibi harpte yaralıların tedavisiyle bizzat meşğul oldu. Uhud gazâsında sırtında su ve yiyecek taşıyıp yardım için Peygamber ASM Efendimizin hep yanında yer almıştı. Hatta, Peygamber ASM efendimiz Uhud’da müşriklerin taşlarıyla yaralandığında, mübarek yüzlerine, hasır yakıp, külünü basarak mübarek kanlarının durmasını sağlamıştı.

Hayatının son devrelerini müçtehid olarak geçirdi.

Hz. Âişe validemiz, Resûl-ü Ekrem ASM ile evli olduğu yedi sene içerisinde kabul-ü ammeye mazhar bir ilahiyatcı olmuştur. Bilahere hayatının kırk küsur sene süren son devrelerini müçtehid olarak bilhassa kadınlara mahsus hallere dair fikhî hükümlerde fetvalar vererek geçirmiştir. 676 yılında Medine-i Münevvere'de vefat etmiş ve Ashâbtan Ebû Hureyre RA cenaze namazını kıldırmıştır. Vasiyyeti üzerine Medine’de el-Bakî kabristanına defnedildi. Cenab-ı Hak (C.C.) gani gani rahmet eylesin ve biz günahkârları şefaatine nail eylesin, amin!

Takva ve salahatı

Henüz küçük yaşlarda iken Âişe validemizin eğitim ve öğretimiyle bizzat babası Hz. Ebû Bekir RA ilgilenmiştir. Ümmü’-mü’minin Âişe validemiz daha küçük yaşlarda iken okuma yazma öğrenmiş, zekâsı ve kabiliyeti ile nasın dikkat-i nazarını üzerine celbetmiştir. Öğrendiklerini unutmaz, ezbere tekrar ederdi. Hafızası çok kuvvetli idi. Akıllı, zeki, idrak ve dirayeti kuvvetli, âlime, edibe, iffet sahibi bir hanım idi. Pek çok konuları şiirle anlatan sanatkârca bir ifadeye sahipti. Ashâb, karakterine ve hâfızasına güvendikleri ve ayet-i kerime ile övüldüğünü bildikleri için birçok mes’eleyi ondan sorar ve öğrenirlerdi. Hz. Âişe-i sıddıka vâlidemiz, babası Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, Hz. Osman RA’ın hilâfetleri zamanında Hz. Peygamber ASM’dan işittiklerini müslümanlara anlatırdı. Devamlı oruç tutar ve daima gece namazı kılardı.

Fıkıh ilminin kurucularından sayılır

Hz. Âişe vâlidemiz fıkıh ve içtihatta keskin, kuvvetli görüşe sahipti. Fıkıh ilminin kurucularından sayılır. Devrinin üstün âlimlerinden ve Fukahâ-i Seb'a’dandır. Hz. Âişe vâlidemiz, güzel ahlâklı, merhamet dolu, cömert ve ibadete düşkün, çok zeki bir sahâbiydi. Hepsinin başında en mümtaz vasfı ise, islâm'a ve ilme olan büyük hizmeti idi. Müslüman bilginler arasında yaygın bir rivayete göre fıkıh ve dinî ilimlerin dörtte birini Hz. Âişe vâlidemiz nakletmiştir.

“Bizler, müşkül bir mes’ele ile karşılaştığımızda gider Hz. Âişe'ye sorardık.”

Ebû Mûsa el-Eş'ârî: “Bizler, müşkül bir mes’ele ile karşılaştığımızda gider Hz. Âişe’ye sorardık.” demiştir.
Abdurrahman b. Avf'ın oğlu Ebû Seleme: „Resulullah'ın sünnetini Hz. Âişe’den daha iyi bilen, dinde derinleşmiş, Ayet-i Kerîme’lere bu derece vâkıf ve sebeb-i nüzulleri bilen, ferâiz ilminde mâhir bir kimseyi görmedim.” demiştir.
Hakkında imam Zührî: “Eğer zamanının bütün âlimlerinin ve peygamberimizin diğer zevcelerinin ilmi bir araya toplansa, Hz. Âişe’nin ilmi yine daha ağır basardı” derdi.

Atâ b. Ebî Rebâh; “Hz. Âişe, ashâb içinde en çok fıkıh bilen, isabetli rey bakımından en ileri gelen bir kimse idi." demiştir.
Tabiinden Meşruk; “Allah’a yemin ederim ki, Ashâb-ı Kirâm’ın ileri gelenlerden bir çoğu gelir Hz. Âişe’den Ferâiz’e dair sorular sorar ve öğrenirlerdi." demiştir.

Hz. Âişe vâlidemiz Peygamberimizden 2210 hadîs rivayet etmiştir.

Hz. Âişe vâlidemiz Peygamberimiz ASM’dan 2210 hadîs rivayet etmiştir. Kendisinden de Ashâb ve Tabiin’den bir çok kimse hadîs nakletmişlerdir. Sahih hadis kitapları Hz. Âişe vâlidemizin fetvaları ile doludur. Ahmet bin Hanbel RA Müsned adlı eserinde de Âişe vâlidemizin rivayet ettiği hadislerinden uzun uzun bahseder .

Hz. Âişe vâlidemizin naklettigi hadislerden bazıları:

“Ey Âişe, Allah, kullarına lutf ile muamele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever.”
“Her gün yirmi kere ölümü düşünen kimse, şehidlerin derecesini bulur.”
“Resul-i Ekrem ASM’ın en ziyade hoşlandığı ibadet, devamlı olanı idi, az olsa bile.”
“Sekir (sarhoşluk) veren her içki haramdır.”
“Hazret-i Peygamber ASM şöyle buyurmuştur: Cebrâil hiç durmaz komşu hakkına hürmet olunmasını bana tavsiye ederdi. Hatta ben yakında komşuyu mirasçı kılacak sandım.” 

Peygamberimiz ASM son gününü Hz. Âişe validemizin evinde geçirdi.

Peygamberimiz ASM 632 senesinde hastalanınca son gününü Hz. Âişe validemizin evinde geçirdi. Rebiü’levvel ayının onikinci pazartesi günü öğleden önce mübarek başı, Hz. Âişe validemizin omuzuna yaslanmış olduğu halde vefat etti. Resulullah'ın vefatından sonra Ashâb-ı Kirâm, Hz. Aişe validemize müminlerin annesi ünvanını vererek, ona büyük hürmet göstermişlerdir. Hz. Âişe validemiz de, sahâbe içinde, kırk yıldan fazla bir müddet daha yaşamış ve pek çok hadis rivayet etmiştir.


Hudaibia:
Ayşe validemizle Ebubekir RA ile olan bağı kuvvetlendirmesi, ki Ebubekir RA peygamberden (ASM) sonra ilk halife olup ümmet nazarında ittifakla kabulu böylece sağlanmış oluyor.

Şeriatın şıkk-ı zahirisine, yani içtimaî meseleri çeşitli fıtratta sahabelerle ilişkisinden zuhur ettiği ve onlar vasıtasıyla nakledildiği gibi, aile hayatıyla ve hanımların özel halleriyle ilgili hükümlerin zuhuru için çeşitli fıtratta ve yaş gurubunda hanımlarıyla münasebetinden ümmetin bütün ihtiyacına cevap verebilecek hükümler zuhur etmiştir. Şeriatın zahirî kısmının hameleleri sahabeler olduğu gibi, bu ailevî ve hanımların özel hallerine taalluk eden kısmının hameleri de ezvac-ı tahiratıdır. Şeriatın hemen yarısı hanımlara taalluk eden mes’elelerdir. İslamî edep dairesinde bunun hanım hocalar tarafından müslüman hanımlara ders verilmesi gereği müstesna şahsiyetlerle kesret-i ezvacın peygamberlik vazifesini hakkıyla ifa etmeğe taalluk eden en mühim hikmetlerindendir. Ulema-i sahabeden çoğu içinden çıkamadıkları mes’eleri ümmülmü’minin Hz. Ayşe validemizden ders aldıkları rivayet edilir. Ayşe validemizin ilmî sahada müstesna bir kabiliyet arz ettiği gibi diğer hanımları da ancak bir peygambere hanım olabilecek müstesna şahsiyetlerdi.

Ayrıca Ayşe validemiz, peygamberimiz ASM’ın bakire olarak evlendiği tek hanımıdır. Böylece kadının evlilik için rüşd yaşının şeriatta belirlenmiş olması ümmetçe önemli bir mes’eledir.

Peygamber ASM’in Ayşe validemizi istemesinden önce müşriklerden Mut’im oğlu Cübeyr ile nişanlanmış olduğu da arap törelerine göre evlilik için zaten rüşd yaşında olduğunu göstermeye kafidir. Ebubekir RA Mut’im ailesinden red cevabı aldıktan sonra ancak peygamber ASM’a müsbet cevap veriyor. Bu da Peygamberimizin her istediği hanımla evlenemeyeceğini gösteriyor.
Hudaibia:
Eskiden arap yarımadasında da seneler, o senede vuku bulan bir hadise ile, aylar da tarım işlerine göre isimlendirilirlerdi. Meselâ, peygamberin doğum senesi kitaplarda milâdî 571 senesi olarak değil, “fil senesi” olarak geçer, zira Ebrehe adında bir hâkim, ordusundaki fillerle gelip Mekkeyi muhasara ettiği senedir. Seneleri ifade ederken sayı kullanılması o zamanlar adet değildi. Seneleri sayı ile ifade etmek ilk önce 2. Halife Hazret-i Ömer (RA) döneminde, devlette veraset işlerini tesbit etmek ihtiyacından dolayı başlamış, hicret başlangıç olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı Hazret-i Âişe (r. anha)’nın yaşı hakkında ileri sürülen iddialar kesin kayıtlara değil tahmîni hesaplara dayanmaktadır.

Araplarda kadınların yaşı ay halini görmeğe başlamaları tarihinden itibaren hesap ediliyordu


Hudaibia:
Ezvac-ı tahirattan ümmü-l’mü’minin Hazret-i Ayşe validemiz peygamberimiz ASM’dan sonra 40 sene yaşadığı ve 64 yaşında vefat ettiği rivayet ediliyor. Vefat-i Nebevi ASM zamanında 24 yaşında imiş. Arap an’anesine göre kızların yaşları erginlik çağından itibaren sayılıyordu. Peygamberimizle 7 yaşında evlenmiş olduğu rivayeti ve vefat-i nebeviye kadar 7 sene evli kalması, vefat-i nebevide 24 yaşında olması, evlendiğinde yaşının 17 olduğunu intac ediyor, yani erginlik yaşından önceki seneleri çıkardığımızda evlilik yaşının 7 oluduğu çıkıyor.

Peygamber ASM 50 yaşındayken Hatice-i Kübra validemiz vefat etmiştir. 5 yıllık bekar hayatından sonra 55 yaşında dul bir hanım olan Sevde Radiyallahu anha validemizi öte yandan da en yakın dostu olan Ebubekir’ın RA kızı Ayşe validemizi (RA) istetti. Arap toplumunda çok evlenmek normaldi, halen de öyledir. Ebu bekir (RA) kızını daha önceden Mut’im adlı bir hemşehrisinin Cübeyr adlı oğluna sözlediğinden peygambere ASM olumlu cevabını hemen vermedi. Demek Peygamberin (ASM) her istediği hanımla evlenemeyeceği anlaşılıyor.

Ebubekir RA Mut’im’in evine yaklaşdığında Cübeyr’in annesi Ebubekir RA’ı görür: „Ya Ebubekir, kızını oğluma verip onu müslüman edeceksin değil mi? Biz senin kızını reddediyoruz.“ demiş. O zamanlar arap toplumunda nişanlı kızı reddetmek çok aşalayıcı bir hareket sayılırmış. Bunun üzerine Hz. Ebubekir RA da hiç bir şey söylemez, evine geri gelip peygamberin teklifini kabul etmiştir. Böylece Ebubekir RA’da peygamber ASM ile olan dostluğunu akrabalık bağı ile pekiştirmiş oluyordu. Bu da arap toplumuda geçerli ve önemi bir anane idi. Peygamber Efendimiz (ASM)’in Ayşe validemize talip olması da, kendisinde müstesna bir ilmî kabiliyet görmüş olmasından ileri gelmiştir ve istikbaldeki ahvali de bunu tasdik ettirmiştir. 
610 senesinde ilk vahiyden sonra islamiyeti kabul etmiş ve böylece peygamberin en yakın dostu ve bilahere ilk halife olarak peygamberin davasını devam ettirecek olan Hazret-i Ebubekir’in, kızını müslümanlığından dolayı reddeden putperest bir aileye, Cübeyr adlı putperest oğluna nişanlamış olması, o zaman ve zeminin şartları içerisinde tasavvuru zor bir ihtimaldir. Zaten Ayşe validemizi Cübeyr’in ailesi müslümanlığından dolayı reddetmiş olması, müslümanlık söz konusu iken bu nişanın vuku bulmuş olması ihtimalini ortadan kaldırıyor. Hatta Mekkede müslümanlarla müşrikler arasındaki gerginlik kanlı takiplere ve nihayetinde peygamber’in ASM oniki sene tahammülden sonra Mekke’den hicrete mecbur olmasına varıncaya kadar ilerlemişti. Anlaşılan odur ki, Mut’im ve Ebubekir RA 610 senesinden önce sıkı bir arkadaşlıkları olduğu ve Ayşe validemizin de gözle görülecek müsait bir yaşta bulunduğu bir zamanda, birbiriyle dost bu iki aile arasında nişan vuku bulmuş ve Ebubekir RA’ın islamiyeti kabul etmesiyle de bozulmuştur. Nişan beşik kertmesi olamaz. Çocuklar güzel olur, çirkin olur, akıllı veya safderun olur, bu iki aile akrabalık bağı kurmayı körü körüne istemiş olabilmesi için Mut’im veya Ebubekir RA biri diğerini son derece takdir eder olması lazım, bu da nişanın reddiliş sebebine bakarsak söz konusu değil.

O halde Hz. Ayşe validemiz, müslümanlığın zuhurundan önce doğmuş ve hatta o sıralarda, bir aileye gelin edilmek üzere istenecek müsaid bir yaşa gelmiştir. Bunu arap yarımadası iklim şartları içinde düşünürsek, Ayşe vaildemizin vahyin başlangıcından en az 3-5 yıl önce doğmuş olduğunu kabul etmek gerektir.

Dolayısıyla Hazret-i Ayşe’nin Peygamberimiz (ASM) ile evlendiği yaşın en az 17 olduğu ortaya çıkar. Bu konu daha detaylı bir şekilde Peygamber ASM hayatı ile ilgili çalışmalarıyla tanınmış hintli alim Mevlana Şibli’nin „Asr-ı Saadet“ adlı kitabında geçer. (Ist. 1928 cilt: II, s.997) Hazret-i Aişe validemizin peygamber ASM ile evlendiğinde yaşının yedi olması mümkün olamayacağı gibi, 632 senesinde peygamber ASM vefat ettiğinde evlilik süresinin yedi sene olduğu kesindir. Bu zaman zarfında kendisi fukaha-i seb’adan olup islam hukukunun kurucularından sayılacak kadar itibar kazanmış bir müçtehid, ilmiyle amil ve ilmî çalışmalarında daim bir şahsiyet arzetmiştir. Böyle bir şahsiyetin sahibi 632 senesinde 14 yaşında olması fıtrata aykırı ve tasavvuru zor bir ihtimaldir.
Hudaibia:
“Evet onbeş yaşından kırk yaşına kadar, hararet-i gariziyenin galeyanı hengâmında ve hevesat-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve tamam-ı ismet ile Haticet-ül Kübra (R.A.) gibi ihtiyarca bir tek kadın ile iktifa ve kanaat eden bir zâtın kırktan sonra, yani hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesat-ı nefsaniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivac ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenid olduğunu, zerre kadar insafı olana isbat eder bir hüccettir.

O hikmetlerden birisi şudur ki: Zât-ı Risaletin akvali gibi, ef'al ve ahvali ve etvar ve harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın me'hazleridir. Şıkk-ı zâhirîsine Sahabeler hamele oldukları gibi, hususî dairesinde mahfî ahvalâtından tezahür eden esrar-ı din ve ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de, Ezvac-ı Tahirattır ve bilfiil o vazifeyi îfa etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azîm vazifeye, bir çok ve meşrebce muhtelif Ezvac-ı Tahirat lâzımdır.” (Mektubat, Nursî)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...