Zatı Hakkı anla Zatındır senin(şerh)
Cânânı, yani Hak-kı bulmak istersen gayre bakma sende bul.
Senin Mir’atında gözle,sen Hak-ka bir aynasın,çünkü ef’âl,sifât ve zâtı seninle zâhirdir.
Ef’âl sifata,sıfât da zâta delildir.
Şimdi bir fiil sıfatsız zâhir olurmu?
Meselâ, ilimsiz fiil zâhir olurmu ?
Kezâ iradesiz ve kudretsiz, semisiz(işitme olmadan) basarsız (görme olmadan),kelâmsız (söz söylemeden) ve hayatsız,yaşantısız fiil zâhir olurmu,olmaz.
Demek oluyorki, Ef’âl sıfâtın vücûduna delildir.
Kezâ sıfat mevsufsuz (sıfatlanan olmazsa) olurmu?
Her sıfata behemehal bir mevsuf lâzımdır.
Meselâ,irâde, irâde edensiz,kudret kâdirsiz olurmu,olmaz.
Şu halde sıfatda Hak-kın vücûduna delil olmuş olur.
Her şahıs kendisinden zâhir olan ef’âl ve sıfatlarla
Hak-kın vücûduna delil ile anlayabilir.
“Kenz-i mahfî âşikâr hep sendedi
Yaz ve kış leyl-ü nehâr hep sendedir “
Kenz-i mahfî, yani İlâhî sırlar ef’âl,sıfât,zât sende âşikârdır.Yaz ve kış,gece ve gündüz ve iki âlemde,yani dünyâ ve âhirette her ne var ise hep sende mevcuttur.
Çünkü insan nusha-i câmiadır.Vücûd tek bir vücûd değilmidir?
Bunların Hakkın vücûdundan başka müstakil vücûdları varmıdır,yoktur.
Yaz ve Kış,gece ve gündüz dünya ve âhiretin ve senin vücûdun vücûdu Hak-tır. Başka vücûd yoktur.
Çünkü insan nusha-i câmiadır.Vücûd tek bir vücûd değilmidir?
Bunların Hakkın vücûdundan başka müstakil vücûdları varmıdır,yoktur.
Yaz ve Kış,gece ve gündüz dünya ve âhiretin ve senin vücûdun vücûdu Hak-tır. Başka vücûd yoktur.
“Men aref sırrına er, ko gafleti,
Gör ne remzeyler bu insan sûreti.”
Hazreti Ömer efendimize Resûlüllâh (S.A.V) buyurmuştur:
“Men aref-e nekehû fekad aref-e Rabbehû “, yani “ Nefsini arif olan tahkik Hak-kı ârif oldu ”.Cenab-ı Hak buyrmuştur:
“Vettebiû millete İbrâhîme hanîfen vemâ kâne minel müşrikîn”, yani “ Millet-i İbrâhim olan tevhîde tâbi olun,
İbrahîm müşrikinden olmadı
“. İşte cenab-ı Hak bizi babalarımızın sülbünden analarımızın rahimleri vâsıtasıyla bu âleme getirdiği ef’âl, sıfat, zat, kendisinin olduğunu bildirmek içindir.İşte “men aref “ sırrı budur.
İnsan sûreti nüsha-i câmiadır.
Evvelki derslerde söyledik.İnsan sırr-ı hilâfet, yani ism-i câmiin (bütün isimlerin) mazharıdır.
Melekler ise kuvvet isimlerinin mazharıdır.İnsan ise hem kuvvet ve hem de sâir tekmil İlâhi isimlerinin mazharıdır.
“ Haşr-ı sûri hâlin inkâr eyleme,”
Gülşen iken yerini hâr eyleme,
Enfüs-ü âfâkı bil âr eyleme,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Haşr iki kısımdır :
Bir kısmı burada ki,cümlemiz burada Hak-kı ârif olmak için haşrolduk.
Biri de âlem-i âhirette ki, o haşir bir haşr-i ekberdir,o da cismânidir,mahşerde haşoluruz.İns ve cin,melekler vesâir toplanıp sırât-ı mîzân kurulur,cennet ehli cennete, ehennem ehli cehenneme gönderilir.
İşte bunları inkâr edip yerin bir gülistan (gülbahçesi) iken, hârîstân (dikenli bir çorak tarla) eyleme.Beyitte geçen enfüs kendi nefsin,afâk ise,bu görünen âlem,yani “Tafsîlat-ı Muhammediyye “ dir.
Çünkü Cenab-ı Hak önce “Nur-i Muhammedî “ yi yarattı.
Bu âlem “Nûr-i Muhamedî “ nin tafsîli ve şerhidir.
Bir kısmı burada ki,cümlemiz burada Hak-kı ârif olmak için haşrolduk.
Biri de âlem-i âhirette ki, o haşir bir haşr-i ekberdir,o da cismânidir,mahşerde haşoluruz.İns ve cin,melekler vesâir toplanıp sırât-ı mîzân kurulur,cennet ehli cennete, ehennem ehli cehenneme gönderilir.
İşte bunları inkâr edip yerin bir gülistan (gülbahçesi) iken, hârîstân (dikenli bir çorak tarla) eyleme.Beyitte geçen enfüs kendi nefsin,afâk ise,bu görünen âlem,yani “Tafsîlat-ı Muhammediyye “ dir.
Çünkü Cenab-ı Hak önce “Nur-i Muhammedî “ yi yarattı.
Bu âlem “Nûr-i Muhamedî “ nin tafsîli ve şerhidir.
Hak-kın sıfât-ı subûtiyye ve mâneviyyesi yedidir :
Hayat,
ilm,
semi,
basar,
irâde,
kudret,kelâm.
Türkçe olarak:
(Yaşantı,bil-gi, duyma, görme, istek, kuvvet, söz) dür.
Bunların üçü bâtın, dördü zahirdir.Bâtın olanlar Hayat, ilim, irâdettir. Zâhir olanlar: Semi, basar, kudret, kelâmdır.Anın için hacılar “Tavaf-ı kudüm” ve “Tavaf-ı vedâ” da üç defa Beyt-i Şerifi (1 ) pehlivanlar gibi kollarını sallayarak kurula kurula tavâf ederler.Bu suretle bâtın olan üç sıfatın,yani hayat, ilm, ve irâdetin zâhir olması için üç defa tavâf ederler. Bunun bir defası hayat sıfatı için, bir defası ilm sıfatı için, üçüncüsü de irâdet sıfatı içindir.Ayrıca dört defa da zâhir olan (semi,basar, kudret, (kelâm), sıfatları için tavâf ederler. Ancak bu dört sifat esasen zâhir olduklarından bu kere teennî ile (yani bütün bu hususları düşünerek) tavâf ederler.
Kâbe, yani “Beyt-i Şerif” mazhar-ı zattır, insan ise mazhar-ı sıfattır.
Bu sıfatlar Hak-ka nisbet olunduğu vakit kadîmdir,çünkü Hak kadimdir,onun sıfatlarıda kadimdir.Şahsa nisbet olunduğu vakit,hâdisdir, zirâ şahıs hadis değilmidir,yani sonradan yaratılmadımı ,evet sonradan yaratıldı.Şu halde mukyyeddir,yani o sıfatlar şahısla mukayyeddir.
Ve sifât-ı cüz’iyye denildiği de bu sıfatların şahısla kayıdlanmış olduklarından dolayıdır.Hak-kın sıfatları ise “ Külli sıfatlar” dır. Sıfat-ı cüz’iyye sıfât-ı külliyenin mazharıdır. Meselâ: İrâde-i cüz’iyye irade-i külliyenin,kudreti cüz’iyye kudreti külliyenin mazharlarıdır, yani Cenab-ı Hak (insandaki) bu cüz’î sıfatlar ile zâhirdir.
“Zat-ı Hak-kı anla zâtındır senin,
Hem sıfâtı hep sıfâtındır senin.
Sen seni bilmek necâtındır senin,
Gayri bakma sende iste sende bul.
Sûreti terk eyle manâ bulagör,
Ko sıfatı bahr-ı zâtan dalagör.
Ey Niyâzi şark-u garba dolagör,
Gayre bakma sende iste sende bul.”
İlmin mertebeleri üçtür:
İlmelyakin,
Aynelyakîn,
Hak-kalyakîn dir.
Birincisi İlmelyakîn:
Avâmın ilmi, hoca efendilerin ve suhtaların ilmidir. Beni iycâdeden Haktır, beni babam ve annem iycâdetmiş olsa, ya babamı ve annemi kim iycâdetti? Behemahal benim bir mûcidim var, şu halde mûcidim Haktır deyip böylelikle Hak-kın vücûduna istidlâl eder (delil bulur). Bu ilim “İlmelyakîn mertebesi” dir.
İkincisi Aynelyakîndir.
Bu tarikat ehlinin ilmidir. Benim mucîdim Haktır ve benden zâhir olan sıfatlar Hak-kındır der, velâkin bir türlü vücûdu Hak-ka vermez. Güya vücûdu Hak-ka vermiş olsa hulül ve ittihad iktizâ eder diye korkar. İşte bu ilim de “Aynelyakîn mertebesi” dir
Üçüncüsü “ Hak-kal yakîn mertebesi” dir ki,
gerek ef’al, sıfat ve gerekse zat Hak-kındır. “Lâ mevcûde illâ hû” der. İşte bu “Ehl-i Tahkîk”in ilmidir, bunlara “Zâtiyyûn” tabir olunur. Ehl-i tarikat ve ehl-i tarikin evliyâlarına ve kâmillerine de “Sıfâtiyyûn” tabir olunur. İşte Mısrî efendinin “Ko sıfâtı bahr-ı zâta dala gör” dediğini “Zâtiyyûn” ol, yani tahkik ehli ol demektir.
Muhammed Nurül Arabi Niyazi Mısri Şerhi'nden