يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيرًا مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran minel ahbâri ver ruhbâni le ye'kulûne emvâlen nâsi bil bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne yeknizûnez zehebe vel fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm(elîmin).
Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Muhakkak ki; ahbarlardan (yahudi âlimlerden) ve ruhbanlardan (rahiplerden) çoğu, mutlaka insanların mallarını bâtılla (boş yere, haksız olarak) yerler ve Allah'ın yolundan engellerler (mani olurlar). Ve altın ve gümüşü biriktiren ve onu Allah yolunda infâk etmeyen kimseler; artık onlara elîm azabı haber ver.
1. | yâ eyyuhâ | : ey |
2. | ellezîne âmenû | : âmenû olanlar |
3. | inne | : muhakkak ki |
4. | kesîran | : çoğu |
5. | min el ahbâri | : yahudi âlimlerden, hahamlardan |
6. | ve er ruhbâni | : ve hrıstiyan rahipler |
7. | le ye'kulûne | : yerler |
8. | emvâle en nâsi | : insanların malları |
9. | bi el bâtıli | : bâtıl ile boş yere, haksız olarak |
10. | ve yasuddûne | : ve engellerler, alıkoyarlar, mani olurlar |
11. | an sebîli allâhi | : Allah'ın yolundan |
12. | ve ellezîne yeknizûne | : ve biriktiren, toplayan kimseler |
13. | ez zehebe | : altın |
14. | ve el fıddate | : ve gümüş |
15. | ve lâ yunfikûne-hâ | : ve onu infâk etmezler |
16. | fî sebîli allâhi | : Allah yolunda |
17. | fe | : artık |
18. | beşşir-hum | : onları müjdele, haber ver |
19. | bi azâbin elîmin | : elîm, acı azap ile |
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Burada gerek yahudilerden, gerek hristiyanlardan bazı bilginlerin ve rahiplerin altını, gümüşü biriktirdikleri ve insanlardan haksız yere para aldıkları ve bu parayı da Allah yolunda harcamadıklarını söylüyor, Allahû Tealâ. “Onlara acı bir azabı müjdele.” diyor.
Aradan geçen zaman parçalarında iblis, bütün insanları dejenere etmek, yozlaştırmak için elinden gelen gayreti göstermiş ve dejenerasyon gerçekleşmiştir. Şeytana, bu istikamette uymamak asıldır. İşte Allahû Tealâ'nın dizaynı odur ki; Allah yolunda hizmet verenler, bu konuda kendilerine düşenleri yapmak mecburiyetindedirler.
Aradan zaman geçtikçe bütün dînlerde insanların büyük kısmı, ne yazık ki bir yozlaşmanın içine girmişlerdir. Görünen dînlere baktığımız zaman sadece dîn adamlarının değil, insanların da %90'dan fazlasının Allah'ın kurtuluş reçetesini unuttuklarını, tatbik edemediklerini ve daha kötüsü, yaptıklarının doğru olduğunu zannettiklerini görüyoruz.
Zaman içerisinde iblis, dînlerin muhtevasını bozmayı başarmış, İslâm'dan da hristiyanlıktan da, yahudilikten de çok şey koparmıştır. Ve aradan asırlar geçtikçe iblisin, insanları adım adım Allah'ın yolundan ayırdığının kesin işaretini görüyoruz, bu âyette. Bu âyet-i kerime, artık yahudilerde de, hristiyanlarda da özellikle dîn adamlarında ve rahiplerde bir yozlaşmanın, kesinlikle mevcut olduğunu işaret etmektedir.
Bugün İslâm'da da ne yazık ki aynı şeyler söz konusudur. İnsanlar, dînlerini unutmuşlar artık yaşamıyorlar.
|