Ş İ A R L A R
Şiar; Anlam ve MâhiyetiŞiarlar demek olan Kur'an kavramı “şeâir”, “Şeîre”nin çoğuludur. Şeîre: Yapılması gereken şeyler, vazifeler, alâmetler mânâsındadır. “Şeâiru’l-Hacc”: Hacdayapılması gereken vazifeler, hacca ait ameller ve menâsik demektir. “Şeâir” ve tekili olan “şeîre”, “şuur” (ş-a-r)” kelimesinin türevidir. “İlim” maddesinden “alem”, “alâmet” ve “alâim” gibi; “şuur” maddesinden “şeâir”, “şaîre”nin veya “şiâre”nin, yahut da “meş’ar”ın çoğuludur ki, bu özel isim,bildiren alâmet, belirti mânâsına gelir.
Nitekim savaşta iki tarafın tanışması için kullanılan alâmet ve işarete de “şiar -parola-” denir. Şeâir; bazen ibâdetinkendisine, bazen de yerine denir. Ezan, cemaat ile namaz, bu cümleden olarak Cuma ve Bayram namazları, ve Hac dinin şeâirinden, yani alâmetlerindendirler.Aynı şekilde câmiler, minâreler, Hacdaki ibâdet ve haccın özel yerleri de alâmet ve işaretlerdendir ki, Safâ ile Merve de bunlardandır. (1)
Bunların yanında,besmele, tehlil, tekbir, tesbih, tahmîd, salevât, istiğfâr, İslâm bayrağı/râyet de İslâm’ın en önemli şiarlarındandır.Bilindiği gibi şiarlar şuurları uyandırmak içindir. Semboller, dış görünüşlerinden çok daha büyük anlam ve değer taşırlar. İslâm’ın şiarlarına karşı mücâdele edenleraslında şuursuz nesiller yetiştirmek istiyorlar. Çünkü şuursuz nesilleri kullanmak ve gütmek daha kolay olur.İslâm, sırf tevhid dinidir. Onda kulla Allah arasında aracı yoktur.
Gözlerin erişemediği Allah’ı, hayal etmesi için, insan düşüncesinin temerküz edeceği, insanhikmetinin yöneleceği gözle görülür, elle tutulur put ve benzerlerini de kabul etmez İslâm dini. O yüzden ne aracı, ne put, ne de heykel veya imtiyazlı dinî birzümre bahis konusudur (bkz. 2/Bakara, 186, 39/Zümer, 2-3).
Öyleyse İslâm, hayalde mücerretliği/soyutluğu, düşüncede yüceliği, irâde ve niyette temizliği, amelve tatbikatta ihlâsı, mâsivâdan alâkayı kesmeyi isteyen bir dindir ki, düşünce ve inançta bundan daha üstünü tasavvur olunamaz. Hiçbir din, hiçbir felsefe veideolojiler, değil böylesine; benzerine bile ulaşamamışlardır.
Fakat insan fıtratı, arzularını yönelteceği, ta’zim ve yaklaşma konusundaki ısrarlı isteğini gerçekleştireceği ve gönlündeki dinmeyen aşkı dindireceği ve gözüylegörebileceği bir şeyi aramaktadır.
Cenâb-ı Hak, gözle görülen, elle tutulan, Kendisine mahsus olan ve Kendisine nisbet edilen, aynı zamanda rahmetinin tecellîettiği, inâyetinin kuşattığı bazı şeyleri seçmiştir ki, bunlar görüldüğünde Allah anılır ve bunlar, Allah’ın günlerini, nimetlerini, dinini, tevhidini ve peygamberlerininkahramanlıklarını hatırlatan olaylarla çok yakından ilgilidirler.
Allah bunlara “Allah’ın şiarları” adını vermiş ve onlara yapılan ta’zim ve hürmetleri Kendisine yapılmışolarak kabul etmiş, onların yanında yapılan edepsizliği de Kendi nezdinde yapılmış olarak saymıştır. İnsanlara, gönüllerindeki aşkı, görmek ve yaklaşmakhusûsundaki fıtrî arzuyu onlarla tatmin etmeleri için müsaade etmiş, hattâ teşvik edip dâvet etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Kim Allah’ın şiarlarına/hükümlerine saygıgösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.” (22/Hacc, 32) "Durum böyle.
Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse bu, Rabbinin katında kendisiiçin daha hayırlıdır..." (22/Hacc, 30) (2)Seven kimse, sevdiğine nisbet edilen her şeyi sever. Allah’ı seven de O’nun şiarlarına karşı sevgi ve saygı duyar
Şiar; Anlam ve MâhiyetiŞiarlar demek olan Kur'an kavramı “şeâir”, “Şeîre”nin çoğuludur. Şeîre: Yapılması gereken şeyler, vazifeler, alâmetler mânâsındadır. “Şeâiru’l-Hacc”: Hacdayapılması gereken vazifeler, hacca ait ameller ve menâsik demektir. “Şeâir” ve tekili olan “şeîre”, “şuur” (ş-a-r)” kelimesinin türevidir. “İlim” maddesinden “alem”, “alâmet” ve “alâim” gibi; “şuur” maddesinden “şeâir”, “şaîre”nin veya “şiâre”nin, yahut da “meş’ar”ın çoğuludur ki, bu özel isim,bildiren alâmet, belirti mânâsına gelir.
Nitekim savaşta iki tarafın tanışması için kullanılan alâmet ve işarete de “şiar -parola-” denir. Şeâir; bazen ibâdetinkendisine, bazen de yerine denir. Ezan, cemaat ile namaz, bu cümleden olarak Cuma ve Bayram namazları, ve Hac dinin şeâirinden, yani alâmetlerindendirler.Aynı şekilde câmiler, minâreler, Hacdaki ibâdet ve haccın özel yerleri de alâmet ve işaretlerdendir ki, Safâ ile Merve de bunlardandır. (1)
Bunların yanında,besmele, tehlil, tekbir, tesbih, tahmîd, salevât, istiğfâr, İslâm bayrağı/râyet de İslâm’ın en önemli şiarlarındandır.Bilindiği gibi şiarlar şuurları uyandırmak içindir. Semboller, dış görünüşlerinden çok daha büyük anlam ve değer taşırlar. İslâm’ın şiarlarına karşı mücâdele edenleraslında şuursuz nesiller yetiştirmek istiyorlar. Çünkü şuursuz nesilleri kullanmak ve gütmek daha kolay olur.İslâm, sırf tevhid dinidir. Onda kulla Allah arasında aracı yoktur.
Gözlerin erişemediği Allah’ı, hayal etmesi için, insan düşüncesinin temerküz edeceği, insanhikmetinin yöneleceği gözle görülür, elle tutulur put ve benzerlerini de kabul etmez İslâm dini. O yüzden ne aracı, ne put, ne de heykel veya imtiyazlı dinî birzümre bahis konusudur (bkz. 2/Bakara, 186, 39/Zümer, 2-3).
Öyleyse İslâm, hayalde mücerretliği/soyutluğu, düşüncede yüceliği, irâde ve niyette temizliği, amelve tatbikatta ihlâsı, mâsivâdan alâkayı kesmeyi isteyen bir dindir ki, düşünce ve inançta bundan daha üstünü tasavvur olunamaz. Hiçbir din, hiçbir felsefe veideolojiler, değil böylesine; benzerine bile ulaşamamışlardır.
Fakat insan fıtratı, arzularını yönelteceği, ta’zim ve yaklaşma konusundaki ısrarlı isteğini gerçekleştireceği ve gönlündeki dinmeyen aşkı dindireceği ve gözüylegörebileceği bir şeyi aramaktadır.
Cenâb-ı Hak, gözle görülen, elle tutulan, Kendisine mahsus olan ve Kendisine nisbet edilen, aynı zamanda rahmetinin tecellîettiği, inâyetinin kuşattığı bazı şeyleri seçmiştir ki, bunlar görüldüğünde Allah anılır ve bunlar, Allah’ın günlerini, nimetlerini, dinini, tevhidini ve peygamberlerininkahramanlıklarını hatırlatan olaylarla çok yakından ilgilidirler.
Allah bunlara “Allah’ın şiarları” adını vermiş ve onlara yapılan ta’zim ve hürmetleri Kendisine yapılmışolarak kabul etmiş, onların yanında yapılan edepsizliği de Kendi nezdinde yapılmış olarak saymıştır. İnsanlara, gönüllerindeki aşkı, görmek ve yaklaşmakhusûsundaki fıtrî arzuyu onlarla tatmin etmeleri için müsaade etmiş, hattâ teşvik edip dâvet etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Kim Allah’ın şiarlarına/hükümlerine saygıgösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.” (22/Hacc, 32) "Durum böyle.
Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse bu, Rabbinin katında kendisiiçin daha hayırlıdır..." (22/Hacc, 30) (2)Seven kimse, sevdiğine nisbet edilen her şeyi sever. Allah’ı seven de O’nun şiarlarına karşı sevgi ve saygı duyar