"İslâm'ın tevhide ve bir tek Allah'ın ibadetine çağrısı, hiç bir zaman bir kelam (felsefe) davası şeklinde olmamıştır. Veya sadece kutsal bir akide şeklinde de olmamıştır. Yani sair kutsal inanç veya mezheplere benzer bir şekilde olmamıştır. Çünkü İslâm davası oldum olası toplumsal bir inkılaba (Social Revolution) çağrı biçiminde gerçekleşmiştir. İşe başlar başlamaz, ilahlık makamının iddiasında bulunup çeşitli hile ve oyunlarıyla insanları köleleştiren kimselerin kökünü kazımak istemiştir.
Eskinin kahin ve put bakıcıları..
Krallık ve yönetimi ellerinde tutarak insanların boynuna binenler..
Servetin kaynaklarını ve yeryüzü zenginliklerini tekellerinde bulunduran, böylece insanları karın tokluğuna ve bir lokma ekmeğe muhtaç bir şekilde köleleştiren kimseler..
İşte İslâm davası, tüm bunları ortadan kaldırıp köklerini kurutmak istemektedir.
Bu kimseler ki gah apaçık bir şekilde ilahlık davasında bulunmaktadırlar gah da alt oldukları bir sınıfın iktidarıyla, bu işi yapmaktadırlar. Ama ne olursa olsun amaçları; atalarından miras aldıkları bir takım haklara (!) dayanarak etraflarındaki insanlara tahakküm etmek, emirlerine boyun eğdirmek ve zorbaca yönetmektir.
"Sizin için kendimden başka bir ilâh bilmiyorum" (el-Kasas: 38),
"Sizin en yüce Rabbiniz benim" (en-Naziat: 24)
"Ben de yaşatır ve öldürürüm" (el-Bakara: 258)
"Bizden daha güçlüsü var mı?" (Fusilet: 15)... gibi ve benzeri sözler söyleyen müstekbir kimselerdir bunlar.
Olanca azgınlık ve densizlikleriyle ilahlık iddiasında bulunmaya cüret gösteren, insanların aptallık ve cehaletinden yararlanan kimseler, icad ettikleri put, anıt ve heykellerin arkasına saklanarak insanları bunlara tapınmaya, bu şekillere karşı ubudiyyet gösterisinde bulunmaya davet eden ve böylece onların aklıyla oynayan, onları - fark ettirmeden - hedef ve şehvetlerinin hizmetine amade eden kimselerdir bunlar...
- İslâm'ın tevhid davası,
- bir tek Allah'ın ubudiyyetine çağrısı,
- küfrü ve Allah'a şirk koşmayı reddetmesi,
- put ve tağutlardan sakındırması,
Evet tüm bunlar, kurulu düzenlerle, bu düzen yöneticileriyle, hedeflerine varma ve ihtiyaçlarını gidermede bu düzenlerden yardım ve destek gören kimselerle temelinden çelişip çatışmaktadır.
Ne zaman bir peygamber gelip insanları açıkça davet etmiş ve kendilerine:
"Ey kavmim! Sadece Allah'a ibadet edin, sizin için ondan başka bir ilâh yoktur" ilanını yapmışsa bu söz konusu kimselerin ona karşı kesin bir cephe almalarının nedeni işte buydu.
Yani en başta o çağların egemen iktidarlarıydı, ülkenin servet kaynaklarını kemirenlerdi, bu servetleri zulmen ve haksız yere ceplerine atanlardı davaya karşı koyanlar. Onlardır tüm imkanlarıyla dava yolunu tıkayanlar.
Çünkü İslâm davası, akidenin felsefi planda anlatılmasından veya metafizik bir meseleyi "metaphysical proposition" açıklamaktan ibaret bir dava değildir.
O bir çağrıdır. Evrensel ve toplumsal bir inkılabın çağrısı..
Siyasî patlamaların kokusunu yıllar öncesinden alan servet kaynaklarının sömürücüleri, makam ve iktidar sahiplerince sonuç ve tehlikeleri gizli kalmayan bir çağrı..
|