18 Nisan 2013

ŞEHZADE MUSTAFA İÇİN YAZILAN ŞİİR



Şehzade Mustafa, Taşlıcalı Yahya Bey, ECEVİT BU ŞİİRİ 500 SENE ÖNCE YAZMIŞ OLSAYDI SÜRGÜNDE ÖLÜRDÜ
Politikayı bıraktıktan sonra yeniden edebiyata dönen Bülent Ecevit, Osmanlı tarihinin en netameli konularından biri, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’yı idam ettirmesi hadisesi hakkında bir şiir yazdı ve şiirini gazetecilere okudu. 
Aynı konuyu Türk Edebiyatı’nda daha önce sadece tek bir kişi, 16. yüzyılın büyük şairi Taşlıcalı Yahya Bey işlemiş ama yazdığı şiir yüzünden başına gelmeyen kalmamış ve sürgünlerde can vermişti. 

Ben, Ecevit’in Şehzade Mustafa hakkındaki şiirini okuyunca, ‘Ecevit bundan beş asır önce yaşayıp da bu mısraları o zaman kaleme almış olsaydı, ákıbeti Yahya Bey’den beter olurdu’ diye düşündüm. 

SİYASETİ bıraktıktan sonra evine kapanıp yeniden edebiyatla uğraşmaya başlayan Bülent Ecevit, yazdığı son şiirlerinden birini gazetecilere okudu. 

Şiir, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1553’te boğdurttuğu büyük oğlu Şehzade Mustafa ile şehzadenin üzüntüden ölen kardeşi Cihangir’i konu alıyor ve Mustafa, Ecevit’in mısralarında Cihangir’e ‘İki büyük suçumuz var / Seninle benim Cihangir / Biri sevmek biri sevilmek / Bunca büyük suçlarla padişah olunmaz’ diyordu. 

Gazetelerde yayınlanan bu şiiri okuyunca ‘Ecevit beş asır önce yaşamış ve bu şiiri o zaman yazmış olsaydı, başına mutlaka bir iş gelirdi; kellesini kaybetmese bile hayatının geri kalan kısmını sürgünlerde geçirirdi’ diye düşündüm.

 Zira 16. yüzyıl Türkiyesi’ni en fazla meşgul eden ve o zamanın en netameli konusu olan bu idam hakkında şiir yazmaya cesaret eden bir şair, Taşlıcalı Yahya Bey, ölümden son anda kurtulmuş ama hayatının geri kalan kısmını sürgünlerde sürüm sürüm sürünerek geçirmek zorunda kalmıştı. 

Önce kısaca, Şehzade Mustafa’nın idamı hadisesinin ayrıntılarını anlatayım: 

ASKERDEN DESTEK ALMIŞTI 

Kanuni’nin beş oğlunun en büyüğü olan Mustafa, 1515’te doğmuştu. Annesi Gülbahar Hatun idi, çocukluğu babaannesi Hafsa Sultan’ın himayesinde geçmiş, daha sonra Manisa’ya o zamanın şehzadeleri için bir çeşit staj sayılan ‘sancakbeyliğine’ gönderilmiş ve kendisini zamanla herkese sevdirmişti. Akıllıydı, devlet idaresinden gayet iyi anlıyordu, asker tarafından destekleniyor ve tahtın Kanuni’den sonraki várisi kabul ediliyordu. 

Mustafa’nın başını, işte böylesine sevilmesi ve Kanuni’nin büyük aşkı olan Hürrem Sültan’ın hırsı yedi. Padişahın Hürrem’den Mehmed, Bayezid, Selim ve Cihangir adlarında dört oğlu daha vardı ama bu dört şehzadenin hiçbiri geleceğin hükümdarı olarak görülmüyordu. 

Kanuni’den sonra tahta kendi çocuklarından birinin geçmesini isteyen Hürrem Sultan, işe kızı Mihrimah’ı zamanın önde gelen devlet adamlarından Rüstem Paşa ile evlendirmekle ve Paşa’yı sadrazam yaptırmakla başladı. 

Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa ikilisi, Şehzade Mustafa’yı karalamak için yoğun bir kampanyaya giriştiler. Bu maksatla kazıtılan sahte mühürlerle şehzadenin ağzından İran Şahı Tahmasb’a mektuplar gönderildi ve Şah’ın cevaplarının Kanuni’nin eline geçmesi bile sağlandı. 

Etrafa yine Mustafa’nın ağzından ‘Babam artık yaşlıdır, tahttan çekilip İstanbul dışındaki saraylardan birine kapanmalıdır’ gibisinden dedikodular yayılınca, söylenenlere o zamana kadar itibar etmeyen Kanuni Süleyman işin ciddi olduğuna inandı ve kendisine rakip gördüğü oğlunu ortadan kaldırmanın yollarını aramaya başladı. 

Hükümdar, aradığı fırsatı 1553’ün 6 Ekim’inde buldu. Ordusuyla beraber Nahcıvan üzerine sefere çıkan Kanuni, Konya Ereğlisi’nde konaklamış ve oğlu Mustafa da askerleriyle beraber babasının ordusuna katılmak üzere Konya’ya gelmişti. 

Şehzade Mustafa, elini öpmek üzere Kanuni’nin bulunduğu çadıra girdi, o sırada bir yayı germekte olan babasını görünce hürmetle selámladı ama hükümdardan
 ‘Ah köpek! Sende beni selámlayacak cesaret hálá var mı?’ sözlerini işitti ve Kanuni çadırı terkedip gitti. 

Tam bu sırada içeriye giren yedi cellád, şehzadenin üzerine atladılar. 
Mustafa celládların birkaçını yere serdi ama Zal Mahmud Ağa’nın taktığı bir çelmeyle yere yuvarlanınca celládlar üzerine üşüştüler ve şehzadeyi kemendle boğdular. 

Sevdiği kadının, yani Hürrem Sultan’ın ihtirası uğruna evlád katili olan Kanuni Süleyman, askerin tepkisinden çekindiği için damadı Rüstem Paşa’yı hemen o gün azletti. 
Ama hükümdarın bahtsızlığı bu kadarla kalmayacak, en sevdiği oğlu olan Cihangir, ağabeyi Mustafa’nın idamı üzerine ruhi bunalıma girerek bir buçuk ay kadar sonra aniden ölüverecek, Kanuni daha sonra İran’a iltica eden diğer oğlu Şehzade Bayezid’i de idam ettirmek zorunda kalacaktı. 

Şehzade Mustafa’nın boğdurulması, o dönem Türkiyesi’nde herkese büyük bir şaşkınlık yaşattı. 
Kanuni’nin korkusundan hiç kimse söz edemez haldeydi ama suskunluğu sadece bir kişi, zamanın en büyük şairlerinden olan Taşlıcalı Yahya Bey bozdu, 
Mustafa hakkında bir mersiye kaleme aldı ama bu şiiri yüzünden de başına gelmeyen kalmadı. 

SÜRGÜNDE BEŞ PARASIZ ÖLDÜ 

Sarayda önce şairin idamı tartışıldı fakat elini daha fazla kana bulamak istemeyen Kanuni, Yahya Bey’e dokunmadı ama iki sene sonra yeniden sadrazam olan Rüstem Paşa, şaire etmediğini bırakmadı. 

Onunla ilgili herşeyi didik didik ettirdikten sonra Yahya Bey’i Balkanlar’da küçük bir kasaba olan İzvornik’e sürdü. Bir zamanlar sarayda hemen herkesten saygı gören Yahya Bey’i artık ölümüne kadar devam edecek olan bir sefalet bekliyordu. 

İşte, Bülent Ecevit’in Osmanlı tarihinin en netameli meselelerinden biri kabul edilen Şehzade Mustafa’nın idamını konu alan şiiri, bana Taşlıcalı Yahya’nın bu acı ákıbetini hatırlattı. 
Ecevit acaba o günlerde yaşamış ve bu şiiri o sırada yazmış olsaydı acaba nereye sürgün edilirdi dersiniz? 
Musul yahut Felluce taraflarına mı, yoksa manastırlarıyla meşhur Aynaroz’a mı? 


Ecevit’in netameli şiiri:

İki büyük suçumuz var 
Seninle benim Cihangir 
Biri sevmek biri sevilmek 
Bunca büyük suçlarla 
padişah olunmaz 
Biz insanız Cihangir 
Bizden tahtlara han olmaz 
Sıcağına bak yüreğimizin 
Aktıkça gözlerden gözlere 
Nasıl eritir birbirini 
Tahtların karlı doruğunda 

Yahya Bey bu şiir yüzünden sürüm sürüm sürünmüştü 

‘Meded meded bu cihánın yıkıldı bir yánı / 
Ecel celálileri aldı Mustafa Hán’ı / 
Dolundu mihr-i cemáli bozuldu erkánı / 
Vebále koydular ál ile Ál-i Osman’ı /
 ...Yalancının o kuru bühtánı, buğz-ı pinhánı / 
Akıtdı yaşımızı yakdı nár-ı hicránı / 
...N’olaydı görmeye idi bu maceráyı /
 Yazıklar áne ki revá gördü bu re’yi gözüm / 
Nesim-i subh gibi yerde koyma áhımızı / 
Hakaret eylediler nesl-i pádişahimizi / 
Bunun gibi işi kim gördü kim işitti aceb /
 Ki oğluna kıya bir server-i Ömer-meşreb /
 ... İláhi cennet-i firdevs ána durağ olsun / 
Nizám-ı álem olan pádişah sağ olsun’ 


(Ecel haydutları Mustafa Hán’ı aldılar ve bu cihánın bir yanı yıkıldı, medet medet! 

Yüzünün güzelliğinin güneşi battı, herşeyi dağıldı, Osmanlı hile ile vebal altında kaldı. 

Yalancının o kuru iftirası ve gizli nefreti yüzünden gözlerimizden yaşlar aktı, içimizde ayrılık ateşi yandı. 

Bu olup bitenleri görmesek ne kadar iyi olurdu ama maalesef bütün fenalıkları görmek zorunda bırakıldık. 

Áhımız sabah rüzgárı gibi yerlerde kalmasın, zira padişahımızın soyu hakarete uğradı! 

Hazreti Ömer’i andıran bir hükümdarın oğluna kıydığını bugüne kadar kim gördü, kim işitti acaba? 

Cennet bahçeleri Şehzade Mustafa’nın durağı, álemin düzeni olan padişahımız da sağ olsun) 

Yeniçerilikten divan şiirinin zirvesine tırmanmıştı. 

TÜRK Klasik Edebiyatı’nın en seçkin şairlerinden olan Yahya Bey, 
Arnavut devşirmesiydi. 1400’lü yılların sonuna doğru doğdu,
 İstanbul’a getirildi, yeniçeri yapıldı ve hayatı bir cepheden ötekine koşmakla geçti. 

Katıldığı savaşlar sırasında devrin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman için yazdığı övgü dolu şiirlerle zamanın en meşhur şairlerinden sayıldı ve saray çevresinde de kabul gördü. 

Ancak, Kanuni’nin oğlu Şehzade Mustafa’nın idamı üzerine meşhur mersiyesini yazmasından sonra büyük sıkıntılara uğradı, önceden tahsis edilmiş olan gelirleri elinden alındı ve Balkanlar’daki İzvornik sancağına sürgün edildi.

 Daha sonra Kanuni’ye ve İkinci Selim’e bazı şiirler sundu ise de ikbal kapıları Yahya Bey’e artık kapanmıştı. 

Son yıllarında tasavvufla uğraştı ve hayata 1582’de İzvornik’te veda etti. 

Şiirlerinde günlük hayatın unsurlarına geniş şekilde yer veren ve Türkçe’yi aruz vezni ile mükemmel şekilde kullanan Yahya Bey, Divan Edebiyatı’nın kurucularından ve en önemli şairlerindendi. 
Murat Bardakçı




Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...