"Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar." (A'raf: 187 - Nâziat: 42)
Kıyamet saati Allah-u Teâlâ'nın kendi ilminde kalmasını istediği, bunun için de yarattıklarından hiç kimseyi ona muttali kılmadığı bir gaybtır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Resul'üm! De ki: Onu ancak Rabb'im bilir. Onun vaktini O'ndan başka bilecek yoktur.
Ağırlığını göklerin ve yerin kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir." (A'raf: 187)
İnsanlar dünyaya ve dünyanın imarına kendilerini kaptırmış oldukları bir halde, hiç umulmadık bir anda geliverecektir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Andolsun ki kıyamet kopacaktır. O kadar ki, alıcı ile satıcı aralarındaki elbiseyi açacaklar, amma alım-satım henüz tamamlanmadan ansızın kıyamet kopacak, açık kalan elbiseyi katlayıp dürmek mümkün olmayacaktır.
Yemin ederim ki elbette kıyamet kopacaktır. Öyle ki, sağmal devesinin sütünü sağıp gelen kişiye ondan içmek nasip olmadan ansızın kopacaktır.
Hiç şüphe yok ki, kıyamet mutlaka kopacaktır. Öyle ki, kişi havuzunu sıvayıp onaracak, amma kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak mümkün olmayacaktır.
Kıyamet elbette kopacaktır. O kadar ki yemek yemeğe başlayan kişi lokmasını ağzına götürecek, derken ansızın kıyamet kopacak, o lokmayı yemek nasip olmayacaktır."(Buhârî - Müslim)
Kıyamet Allâmül-ğuyûb olan Allah-u Teâlâ'nın kendi Zât-ı akdes'ine tahsis ettiği gayb işlerindendir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. Resul'üm! De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler." (A'raf: 187)
İnsanların çoğu bunun bilgisinin Allah katında olduğunu bilmedikleri gibi, kıyametin kopma zamanının gizli tutulmasındaki sırrı da bilmemektedirler.
Diğer Âyet-i kerime'lerde ise şöyle buyuruluyor:
"Sende ona ait bilgi yoktur ki anlatasın. Onun bilgisi Rabb'ine aittir. Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin. Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar." (Nâziat: 43-46)
Kıyamet gününde dirilip kıyam edenler, o günün şiddet ve dehşeti, sonsuzluk ve sınırsızlığı karşısında ömürlerinin bir akşam veya bir kuşluk vakti gibi çabuk geçtiğini anlayacaklar ve kaçırdıkları fırsatlar için derin bir pişmanlık duyacaklardır.
•
Kur'an-ı kerim'in kıyamet ve mahşerin korkunç manzaralarına geniş yer ayırması, canlı bir şekilde vasıflandırması karşısında Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e devamlı surette kıyametle ilgili sorular soruluyordu. Yahudiler ise bir imtihan maksadıyla böyle bir suale cüret etmişlerdi. Çünkü gerek Tevrat'ta gerekse diğer semâvî kitaplarda kıyametin zamanı bildirilmemişti. Bu soruyu soranlar, Resulullah Aleyhisselâm'ın bunun aksine bir şey söyleyip söyleyemeyeceğini anlamak istiyorlardı. Yoksa bilgi edinmek niyetinde değillerdi.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Resul'üm! İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar.
De ki: Onun bilgisi Allah'ın katındadır.
Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır." (Ahzab: 63)
Allah-u Teâlâ ancak kendisinin bildiği bir hikmet gereğince, bunun bir sır olarak kalmasını takdir buyurmuştur.
"Kıyametin vaktine dair bilgi O'nun katındadır." (Zuhruf: 85)
O'nun ilminden hiçbir şey gizli kalmaz, O'nun takdir buyurmadığı hiçbir şey meydana gelmez.
İnsanın vazifesi, geleceği muhakkak olan o günü düşünerek, elde fırsat dilde ruhsat varken hayatını düzene sokmak, hâlini ıslah etmekten ibarettir. Çünkü ahirette iyiler iyiliklerinin, kötüler de kötülüklerinin karşılıklarını daha çok göreceklerdir.
"Kıyamet ne zaman kopacak?" diye soran bir zâta Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"O gün için ne hazırladın?" buyurmuşlardır.
(Tirmizî)
•
Allah-u Teâlâ müşriklerin yalanlama, inat ve inkârlarından dolayı, azabın kendilerine gelmesini uzak görerek, alay ve eğlence yollu, başlarına azabın hemen gelmesini istediklerini haber vererek Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Diyorlar ki:
Eğer doğru söylüyorsanız, vâdettiğiniz kıyamet günü ne zaman?" (Enbiyâ: 38 - Sebe: 29 - Yâsin: 48 - Mülk: 25)
Gerçekte onlar kıyametin gelişini imkânsız sanıyorlardı. Halbuki onun geleceği muhakkaktır ve herhangi bir kimse istemediği için geri kalmaz, herhangi bir kimsenin istemesiyle de vaktinden önce gelmez.
"De ki:
Size vâdolunan bir gün vardır ki, siz ondan ne bir saat geri kalırsınız, ne de ileri geçebilirsiniz." (Sebe: 30)
Kıyamet, insanların ecelleri gibidir. İnsanın eceli geldiğinde, bir göz açıp kapatıncaya kadar ileri veya geri alınmadığı gibi, kıyamet zamanı geldiğinde de bir saniye olsun ileri veya geri alınmaz.
İnanmayanlar, azap her taraftan kendilerini kuşattığı zamanki durumlarının korkunçluğunu eğer bilselerdi, elbette onu acele istemezlerdi. Fakat kalplerinin körlüğü bu tehdidi onlara basit gösterdi, uyanıp da Hakk'a yönelmediler.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Kâfirler ne yüzlerinden ne de sırtlarından ateşi savamayacakları, kendilerine yardım da edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!
Doğrusu o, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek.
Artık onu ne geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine mühlet verilir." (Enbiyâ: 39-40)
"Size vâdedilen mutlaka gelecektir. Siz onun önüne geçemezsiniz." (En'am: 134)
İşte iman etmeyenlerin ebedi cezaları! Kıyametin gelmesini kendilerinden çeviremedikleri gibi, tevbe edip özür beyan etmeleri için kendilerine mühlet de verilmez.
Allah-u Teâlâ Muhammed Aleyhisselâm'a bu toplanmanın muhakkak olacağını ve kaçınılmasının imkânsız olduğunu bildirmesini emretmiş, görevinin sadece tebliğ olduğunu beyan buyurmuştur:
"Resul'üm! De ki: O bilgi ancak Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım." (Mülk: 26)
Cebrâil Aleyhisselâm'ın genç bir insan şeklinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e gelmesi, İslâm ve ihsan'dan sorup cevap aldıktan sonra kıyametin ne zaman kopacağını sorması, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in de:
"Bu hususta kendisine sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir." diye cevap vermesi meşhurdur. (Buhârî - Müslim)
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Kıyamet saatini bilmek Allah'a havale edilir." (Fussilet: 47)
"Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur." (Lokman: 34)
Allah-u Teâlâ o günü daha önce hükmettiği belirli bir zaman için ertelemektedir. Bu süre ne artar ne de eksilir.
Âyet-i kerime'de:
"Biz onu ancak sayılı bir müddetin sona ermesi için erteledik." buyuruluyor. (Hud: 104)
Dünyanın sayılı müddeti son bulup ömrü tamam oluncaya kadar ahiret tehir olunacak ve o sayılı hesabın bittiği dakikada kıyamet kopacaktır.
İlâhî mahkemenin kurulup amellerin ölçüleceği, hesabın görüleceği o kıyamet günü gelmek üzeredir. Çok yakınlarında olmasına rağmen insanlar ondan gafil bulunuyorlar. O korkunç gün, mukadder vakti gelince ansızın gelecektir.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Onlar kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?" (Muhammed: 18)
"Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır. Ona inanmayanlar, onun çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler.
İyi bilin ki kıyamet saati hakkında tartışanlar apaçık bir sapıklık içindedirler." (Şûrâ: 17-18)
Allah-u Teâlâ kıyamet karşısında müminlerin tutumlarıyla münkirlerin tutumlarını tasvir buyurmaktadır.
Müminler aynel-yakin bildikleri için kıyametten korkarlar ve titrerler. O günde bütün insanların bir muhasebeye ve muhakemeye çekileceklerine inandıkları için hallerini düzeltmeyi lüzumlu görürler.
Münkirler ise kıyametin asılsız bir vehimden ibaret olduğunu sanırlar. Kalplerini hiçbir şey titretmez. Olacağına inanmadıkları içindir ki kendilerini bekleyen âkıbeti tahmin edemezler.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, yahut da o kısır günün azabı kendilerine gelinceye kadar onun hakkında hep şüphe içindedirler." (Hacc: 55)
Göz önünde bunca deliller varken, Âyet-i kerime'ler okunurken; bunlar Hakk'ı hatırlamazlar, Hakk'tan yana olmazlar, imansızlık ve müşriklik ederler, Allah'tan korkmazlar, ahiret için hazırlanmazlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
"Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emin mi gördüler?" (Yusuf: 107)
"Onlar hiç ummadıkları bir sırada kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?" (Zuhruf: 66)