05 Şubat 2013

Kıyametin Büyük Alâmetleri; (On Büyük Alâmet):



Kıyametin Büyük Alâmetleri;

(On Büyük Alâmet):
Huzeyfe'tül-Gıfârî -radiyallahu anh- Hazretleri buyurur ki:
"Bir gün aramızda konuşurken Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz yanımıza geldi. "Ne konuşuyordunuz?" diye sordu. Arkadaşlar "Kıyamet gününden bahsediyorduk." dediler. Bunun üzerine buyurdular ki:
"Siz daha evvel on alâmet görmedikçe kıyamet kopmayacaktır." (Müslim: 2901)
Hadis-i şerif'in devamında arzedilen büyük alâmetler şunlardır:
Duhân (Duman), Deccal, İsa bin Meryem Aleyhisselâm'ın inişi, Ye'cüc ve Me'cüc, Dabbetü'l-Arz, Güneşin battığı yerden doğuşu, Hicaz tarafından büyük bir ateşin çıkması, biri doğuda, biri batıda, biri de Arap yarımadasında olmak üzere üç yerin batması.
1. DUHÂN
Büyük bir duman demektir. Kıyamet gününden evvel hakikati zuhur edecek, bütün yeryüzünü kaplayacak, bu hal kırk gün sürecektir. Yeryüzü âdeta bacasız bir fırın, içinde ateş yanmış bir oda gibi ısınacaktır. Müminler bu dumandan hafif nezleye tutulmuş gibi çok az etkilenecekler; kâfir ve münafıklar ise şiddetle sarsılacaklar, sarhoş gibi olacaklardır.
2. DECCAL
Âhir zamanda bu isimde bir şahıs türeyip önce peygamberlik daha sonra da ilâhlık dâvâsında bulunacak ve göstereceği hârikulâde şeyler sayesinde bir süre insanları saptıracaktır.
Rüzgâr gibi bir hıza sahip olarak yeryüzünü dolaşacak, sadece Kudüs-ü şerif'e, Mekke-i mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecektir.
İmran bin Husayn -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Âdem'in yaratılışı ile kıyametin kopması arasında Deccal'den daha büyük bir fitne yoktur." buyurmuştur. (Müslim: 2946)
3. HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELÂM
İsa Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ'nın İsrailoğulları'na gönderdiği ve mucizevî bir şekilde doğmuş bir peygamberidir. Kudsî ruhla desteklenmiştir ve Allah-u Teâlâ'nın bir kelimesidir.
İsa Aleyhisselâm ölmemiş, semâya çekilmiştir. Cesedi ile birlikte semâda yaşamaktadır. Deccâlin fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne inecektir ve icraatlarını gerçekleştirecektir.
İsa Aleyhisselâm'ın halen sağ olduğuna, âhir zamanda mutlaka yeryüzüne inerek Muhammed Aleyhisselâm'ın şeriatı ile hükmedeceğine ve Allah yolunda mücadele mücahede edeceğine inanmak farzdır.
Bu husus tevatür derecesine ulaşmış; Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabit olmuştur.
İsa Aleyhisselâm'ı çok sevmeli ve gelmesini de beklemeliyiz, ancak henüz daha gelmiş değil. Bu yüzden bu çıkanların hepsi sahtedir, yalancıdır, soytarıdır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
"Şüphesiz ki o, kıyametin kopacağını gösteren bir bilgidir." (Zuhruf: 61)
İsa Aleyhisselâm'ın yeryüzüne inmesi de kıyametin en büyük ve en bariz alâmetlerinden birisidir.
"Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsa'ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şâhit olacaktır." (Nisâ: 159)
4. YE'CÜC ve ME'CÜC
Aslı ve nesebi belirsiz iki kabile, önlerine çekilmiş olan barajı aşıp yeryüzüne yayılacaklar. Bir müddet etrafı ifsad etmeye çalışacaklar. Daha sonra İsa Aleyhisselâm'ın duâsı ile mahvolacaklar. Bunlar Çinliler'dir.
Üçüncü dünya harbi bir âfâttır, Allahu âlem bu olacak.
Yahudiler Arabistan'ı istilâya hazırlanıyor. Çinliler ise dünyayı istilâ etmek için hazırlanıyor.
Âyet-i kerime'de:
"Biz o gün onları (Ye'cüc ve Me'cüc'ü) bırakırız, dalgalar hâlinde birbirine girerler." buyuruluyor. (Kehf: 99)
Dalga dalga dünyanın üzerine hücum ederler ve memleketleri istilâ ederler.
Öyle harpler olacak ki, bu harplerde çok erkek zayi olacak.
Çinlilerin istilâsı bir helâkiyettir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Nihayet Ye'cüc Me'cüc (sedleri) açıldığı zaman her tepeden saldırırlar." (Enbiyâ: 96)
5. DABBETÜ'L-ARZ
Âhir zamanda Allah-u Teâlâ'nın emirlerinin terkedildiği, insanların gerçek dini değiştirdikleri sırada çıkacak olan bir hayvandır. Takibedenin yetişemeyeceği, kaçanın kurtulamayacağı bir süratte olacaktır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"(Kıyametin kopacağına dair) O sözün tahakkuk zamanı yaklaşınca onlara yerden bir dabbe çıkarırız da insanların âyetlerimize yakinen iman etmemiş olduklarını söyler."(Neml: 82)
Allah-u Teâlâ bu Dabbe'yi kıyametin kopması gibi büyük bir hadisenin başlangıcı olarak, insanların Kur'an-ı kerim'e kesin olarak inanmayışları sebebiyle ortaya çıkaracaktır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Dabbetü'l-arz, beraberinde Musa Aleyhisselâm'ın asası, Süleyman Aleyhisselâm'ın mührü bulunduğu halde çıkar. Mühür ile müminin yüzünü parlatır, asa ile kâfirin burnunu kırar. Öyle ki insanlar sofra üzerinde biraraya gelirler de, mümin kâfirden ayırt edilip tanınır." (Tirmizî)
Böylece mümin ile kâfir tanınmış olacak. Böyle bir gün yaklaştığı zaman tevbeler kabul edilmeyecek, içinde bulundukları duruma göre insanların hükümleri verilecek.
6. GÜNEŞİN BATIDAN DOĞMASI
Kıyametin büyük alâmetlerinden birisi de, Allah-u Teâlâ'nın izni ve emriyle bir defaya mahsus olmak üzere güneşin bir Cuma günü battığı yerden doğmasıdır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet alâmetlerinden ilk meydana gelecek olanı güneşin battığı yerden doğması ve Dabbe'nin kuşluk vaktinde insanlara (yerden) çıkmasıdır." (İbn-i Mâce: 4069)
Bu iki alâmetin arasında uzun bir zaman olmayacaktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde güneşin batıdan doğduğunu gördüklerinde yeryüzü halkının tevbelerinin kabul edilmeyeceğine hükmederek şöyle buyurur:
"Rabb'inin bazı âyetleri (mucizeleri) geldiği gün, kişi daha önce inanmamışsa veya imanında bir hayır kazanmamışsa, imanı ona hiç fayda sağlamaz." (En'âm: 158)
Bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır. O battığı yerden doğduğu zaman bütün insanlar iman edecek, fakat o gün daha evvelden iman etmeyen, yahut imanında bir hayır kazanamayan hiç kimseye imanı fayda vermeyecektir." (Müslim: 157)
7. HİCAZ TARAFINDAN BÜYÜK BİR ATEŞİN ÇIKMASI
Medine yahudilerinin en büyük bilgini olup sonra İslâm'la müşerref olan Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh-: "Kıyamet alâmetlerinin birincisi nedir?" diye sorduğu zaman Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Kıyametin ilk alâmeti, bir ateşin çıkıp insanları batıya sürmesi." buyurmuştur. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1368)
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyururlar:
"Hicaz toprağından, Busrâ'daki develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmaz." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2121 -Müslim: 2902)
8. 9. 10. ÜÇ BÜYÜK YER ÇÖKÜNTÜSÜ OLMASI
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edilen diğer bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kıyametten önce, birisi doğuda, birisi batıda ve birisi de Arap yarımadasında olmak üzere üç çöküntü meydana gelecektir." (Müslim: 2901)
Mehdi Aleyhisselâm'ın Zuhuru:
Hazret-i Mehdi'nin zuhur etmesi de kıyamet alâmetlerindendir. Onun âhir zamanda geleceğine dâir birçok Hadis-i şerif'ler vardır.
Asr-ı saâdet'ten bu yana asırlardır müslümanların kâffesi; âhir zamanda Ehl-i beyt'e mensup bir zâtın çıkıp din-i İslâm'ı güçlendireceğine, adaleti hâkim kılacağına, müslümanların ona tâbi olup İslâm beldelerinde hâkimiyet kuracağına, bu zât-ı âlîye "Mehdi" denileceğine inanmışlardır. Böylece bu Hadis-i şerif'ler mütevâtir derecesine ulaşmıştır.
Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:
"Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah-u Teâlâ o günü uzatarak benim soyumdan bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı olacak, zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle dolduracaktır." (Ebu Dâvud, Tirmizi)
(Bu hususla ilgili diğer Hadis-i şerif'ler ve gerekli açıklamalar Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Kıyamet ve Alâmetleri" isimli eserinde ayrıntılı bir şekilde izah edilmiştir.)
Kıyametin Vaktini Yalnız Allah-u Teâlâ Bilir:
Mekkeli müşrikler her ne zaman kıyametin korkunçluğunu, onda olan-biten şeyleri, neticesinde olacak hesap ve cezayı duyarlarsa, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e gelerek tekrar tekrar kıyametin ne zaman kopacağını sorarlar, "Eğer sen Peygamber isen bize zamanını haber ver!" derlerdi.
"Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar." (A'raf: 187 - Nâziat: 42)
Kıyamet saati Allah-u Teâlâ'nın kendi ilminde kalmasını istediği, bunun için de yarattıklarından hiç kimseyi ona muttali kılmadığı bir gaybtır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Resul'üm! De ki: Onu ancak Rabb'im bilir. Onun vaktini O'ndan başka bilecek yoktur.
Ağırlığını göklerin ve yerin kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir." (A'raf: 187)
İnsanlar dünyaya ve dünyanın imarına kendilerini kaptırmış oldukları bir halde, hiç umulmadık bir anda geliverecektir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Andolsun ki kıyamet kopacaktır. O kadar ki, alıcı ile satıcı aralarındaki elbiseyi açacaklar, amma alım-satım henüz tamamlanmadan ansızın kıyamet kopacak, açık kalan elbiseyi katlayıp dürmek mümkün olmayacaktır.
Yemin ederim ki elbette kıyamet kopacaktır. Öyle ki, sağmal devesinin sütünü sağıp gelen kişiye ondan içmek nasip olmadan ansızın kopacaktır.
Hiç şüphe yok ki, kıyamet mutlaka kopacaktır. Öyle ki, kişi havuzunu sıvayıp onaracak, amma kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak mümkün olmayacaktır.
Kıyamet elbette kopacaktır. O kadar ki yemek yemeğe başlayan kişi lokmasını ağzına götürecek, derken ansızın kıyamet kopacak, o lokmayı yemek nasip olmayacaktır."(Buhârî - Müslim)
Kıyamet Allâmül-ğuyûb olan Allah-u Teâlâ'nın kendi Zât-ı akdes'ine tahsis ettiği gayb işlerindendir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. Resul'üm! De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler." (A'raf: 187)
İnsanların çoğu bunun bilgisinin Allah katında olduğunu bilmedikleri gibi, kıyametin kopma zamanının gizli tutulmasındaki sırrı da bilmemektedirler.
Diğer Âyet-i kerime'lerde ise şöyle buyuruluyor:
"Sende ona ait bilgi yoktur ki anlatasın. Onun bilgisi Rabb'ine aittir. Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin. Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar." (Nâziat: 43-46)
Kıyamet gününde dirilip kıyam edenler, o günün şiddet ve dehşeti, sonsuzluk ve sınırsızlığı karşısında ömürlerinin bir akşam veya bir kuşluk vakti gibi çabuk geçtiğini anlayacaklar ve kaçırdıkları fırsatlar için derin bir pişmanlık duyacaklardır.
Kur'an-ı kerim'in kıyamet ve mahşerin korkunç manzaralarına geniş yer ayırması, canlı bir şekilde vasıflandırması karşısında Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e devamlı surette kıyametle ilgili sorular soruluyordu. Yahudiler ise bir imtihan maksadıyla böyle bir suale cüret etmişlerdi. Çünkü gerek Tevrat'ta gerekse diğer semâvî kitaplarda kıyametin zamanı bildirilmemişti. Bu soruyu soranlar, Resulullah Aleyhisselâm'ın bunun aksine bir şey söyleyip söyleyemeyeceğini anlamak istiyorlardı. Yoksa bilgi edinmek niyetinde değillerdi.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Resul'üm! İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar.
De ki: Onun bilgisi Allah'ın katındadır.
Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır." (Ahzab: 63)
Allah-u Teâlâ ancak kendisinin bildiği bir hikmet gereğince, bunun bir sır olarak kalmasını takdir buyurmuştur.
"Kıyametin vaktine dair bilgi O'nun katındadır." (Zuhruf: 85)
O'nun ilminden hiçbir şey gizli kalmaz, O'nun takdir buyurmadığı hiçbir şey meydana gelmez.
İnsanın vazifesi, geleceği muhakkak olan o günü düşünerek, elde fırsat dilde ruhsat varken hayatını düzene sokmak, hâlini ıslah etmekten ibarettir. Çünkü ahirette iyiler iyiliklerinin, kötüler de kötülüklerinin karşılıklarını daha çok göreceklerdir.
"Kıyamet ne zaman kopacak?" diye soran bir zâta Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"O gün için ne hazırladın?" buyurmuşlardır.
 (Tirmizî)
Allah-u Teâlâ müşriklerin yalanlama, inat ve inkârlarından dolayı, azabın kendilerine gelmesini uzak görerek, alay ve eğlence yollu, başlarına azabın hemen gelmesini istediklerini haber vererek Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Diyorlar ki:
Eğer doğru söylüyorsanız, vâdettiğiniz kıyamet günü ne zaman?" (Enbiyâ: 38 - Sebe: 29 - Yâsin: 48 - Mülk: 25)
Gerçekte onlar kıyametin gelişini imkânsız sanıyorlardı. Halbuki onun geleceği muhakkaktır ve herhangi bir kimse istemediği için geri kalmaz, herhangi bir kimsenin istemesiyle de vaktinden önce gelmez.
"De ki:
Size vâdolunan bir gün vardır ki, siz ondan ne bir saat geri kalırsınız, ne de ileri geçebilirsiniz." (Sebe: 30)
Kıyamet, insanların ecelleri gibidir. İnsanın eceli geldiğinde, bir göz açıp kapatıncaya kadar ileri veya geri alınmadığı gibi, kıyamet zamanı geldiğinde de bir saniye olsun ileri veya geri alınmaz.
İnanmayanlar, azap her taraftan kendilerini kuşattığı zamanki durumlarının korkunçluğunu eğer bilselerdi, elbette onu acele istemezlerdi. Fakat kalplerinin körlüğü bu tehdidi onlara basit gösterdi, uyanıp da Hakk'a yönelmediler.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Kâfirler ne yüzlerinden ne de sırtlarından ateşi savamayacakları, kendilerine yardım da edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!
Doğrusu o, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek.
Artık onu ne geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine mühlet verilir." (Enbiyâ: 39-40)
"Size vâdedilen mutlaka gelecektir. Siz onun önüne geçemezsiniz." (En'am: 134)
İşte iman etmeyenlerin ebedi cezaları! Kıyametin gelmesini kendilerinden çeviremedikleri gibi, tevbe edip özür beyan etmeleri için kendilerine mühlet de verilmez.
Allah-u Teâlâ Muhammed Aleyhisselâm'a bu toplanmanın muhakkak olacağını ve kaçınılmasının imkânsız olduğunu bildirmesini emretmiş, görevinin sadece tebliğ olduğunu beyan buyurmuştur:
"Resul'üm! De ki: O bilgi ancak Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım." (Mülk: 26)
Cebrâil Aleyhisselâm'ın genç bir insan şeklinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e gelmesi, İslâm ve ihsan'dan sorup cevap aldıktan sonra kıyametin ne zaman kopacağını sorması, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in de:
"Bu hususta kendisine sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir." diye cevap vermesi meşhurdur. (Buhârî - Müslim)
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Kıyamet saatini bilmek Allah'a havale edilir." (Fussilet: 47)
"Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur." (Lokman: 34)
Allah-u Teâlâ o günü daha önce hükmettiği belirli bir zaman için ertelemektedir. Bu süre ne artar ne de eksilir.
Âyet-i kerime'de:
"Biz onu ancak sayılı bir müddetin sona ermesi için erteledik." buyuruluyor. (Hud: 104)
Dünyanın sayılı müddeti son bulup ömrü tamam oluncaya kadar ahiret tehir olunacak ve o sayılı hesabın bittiği dakikada kıyamet kopacaktır.
Kıyamet Ansızın Kopacaktır:
İlâhî mahkemenin kurulup amellerin ölçüleceği, hesabın görüleceği o kıyamet günü gelmek üzeredir. Çok yakınlarında olmasına rağmen insanlar ondan gafil bulunuyorlar. O korkunç gün, mukadder vakti gelince ansızın gelecektir.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Onlar kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?" (Muhammed: 18)
"Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır. Ona inanmayanlar, onun çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler.
İyi bilin ki kıyamet saati hakkında tartışanlar apaçık bir sapıklık içindedirler." (Şûrâ: 17-18)
Allah-u Teâlâ kıyamet karşısında müminlerin tutumlarıyla münkirlerin tutumlarını tasvir buyurmaktadır.
Müminler aynel-yakin bildikleri için kıyametten korkarlar ve titrerler. O günde bütün insanların bir muhasebeye ve muhakemeye çekileceklerine inandıkları için hallerini düzeltmeyi lüzumlu görürler.
Münkirler ise kıyametin asılsız bir vehimden ibaret olduğunu sanırlar. Kalplerini hiçbir şey titretmez. Olacağına inanmadıkları içindir ki kendilerini bekleyen âkıbeti tahmin edemezler.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, yahut da o kısır günün azabı kendilerine gelinceye kadar onun hakkında hep şüphe içindedirler." (Hacc: 55)
Göz önünde bunca deliller varken, Âyet-i kerime'ler okunurken; bunlar Hakk'ı hatırlamazlar, Hakk'tan yana olmazlar, imansızlık ve müşriklik ederler, Allah'tan korkmazlar, ahiret için hazırlanmazlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
"Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emin mi gördüler?" (Yusuf: 107)
"Onlar hiç ummadıkları bir sırada kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?" (Zuhruf: 66)
Çarçabuk Geçen Dünya:
Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a hitap ettikten sonra, tekrar kıyameti yalanlayanlara dönerek Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurdu:
"Hayır, hayır! Siz çarçabuk geçen dünyayı seviyorsunuz." (Kıyâmet: 20)
Hep bu geçici dünyanın zevk ve lezzetleri için çalışmak gerektiğini sanıyorsunuz, daha hayırlı ve devamlı olan ahiret için hiçbir hazırlıkta bulunmuyorsunuz.
"Ve ahireti bırakıyorsunuz." (Kıyâmet: 21)
O âlemdeki mükâfat ve mücâzâtı hiç düşünmüyorsunuz.
Allah-u Teâlâ birçok Âyet-i kerime'lerinde dünya hayatının gelip-geçici olduğunu, ahiret hayatının ise ebedî olduğunu haber vermiş, müminleri dünya hayatına bağlanarak ebedî hayatlarını mahvetmekten sakındırmıştır.
Akıllı kimsenin dünyaya aldanmaması, dünya sevgisine aşırı derecede kapılmaması gerekir. Serap gibi parıldar, bulut gibi geçer gider.
Ukbayı bırakıp dünyaya meyletmek, Hakk'ı bırakıp bâtıla sarılmak demektir. Hakk ve hakikati unutup dünya lezzetlerine dalanlar büyük bir belâya ve huzursuzluğa uğramışlardır.
İnsan dünyada yüzyıl da yaşasa, dünyanın bütün varlığı ahirete nispetle bir lokma bile değildir. Çünkü sonu olan şeyin, sonu olmayan şeye mukayesesi bile yapılamaz.
Dünyayı ahirete tercih etmek; kâfirin küfründeki, münafığın nifakındaki, âsinin mâsiyetindeki gizli hastalığını gösteren bir işarettir. Onların bütün gayretleri dünya lezzetlerini elde etmek içindir. Dünyanın süsü, eğlence ve lezzetleri gözlerini kör etmiş, basiretlerini örtmüştür. Allah-u Teâlâ'ya kavuşmayı aslâ akıllarına getirmezler. Ahiret yerine dünya hayatına râzı olurlar, geçici olanı ebedî olana tercih ederler.
Diğer taraftan hesap ve ceza gününü düşünerek hayatını ona göre düzenleyen, Rabb'inin rahmetine ümit bağladığı kadar azabından da o nispette korkan, nefislerini hevâ ve heveslerine tâbi olmaktan alıkoyan müminlere de çok büyük müjdeler vardır.
Dünya, ahireti kazanmak için bir vasıtadır, gaye değildir. Dünyanın câzip güzelliklerinin, gelip geçici tat ve lezzetlerinin insanı Allah yolundan alıkoymaması ve ahireti unutturmaması gerekir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...