04 Aralık 2012

Haset Hakkında





Yüce Allah bir kimseye Peygamberlik, ilim ve servet gibi nimetler verirse haset etmemek gerektir. Nitekim Şuayb Aleyhis-Selam, bir gün ümmetine Allah'ın sayısız nimetlerini anlatmaya çalışırken: "Birisi size ayakkabı hediye etse onu seversiniz, Peki size ayak verene niçin yabancı kesilirsiniz? Birisi size külah hediye etse ona dost olursunuz, Peki size baş ve akıl verenden niçin yüz çevirirsiniz? Birisi size bir yüzük hediye etse, ona âşık olur, önünde el pençe divan durursunuz, Peki size el ve ayak vereni, parmaklar bağışlayanı niçin tanımazsınız?" diyerek Allah'ın nimetlerini sayıp döktü de, dinleyenler:

"Biz Allah'ı seviyorduk verdiği nimetlere de şükrediyorduk, fakat değilmi ki seni Peygamber olarak gönderdi, bu mucizelerle ve bu kudretle seni bizden üstün kıldı, bu sebeple ona (Allah'a) düşman olduk" dediler. Bunun üzerine Şuayb Aleyhisselam: "Ben sizden ayrı değilim ki; beni peygamber olarak seçip gönderdi ama beni seçmekle hepinizi de seçmiş oldu, yalnız beni seçmiş değildir, bunu canınıza minnet olarak bilmeniz gerektir" dedi.

Meselâ: Tehlikeli bir yol üstünde yatıp uyursun, birisi eliyle bir tarafına dürterek : "Kalk! Burada uyumak tehlikelidir!" der. O kimsenin dürtmesini önce gönül duyar, sonra da gözün, diğer organların henüz haberi bile yoktur. Biraz sonra bütün organların harekete geçer ve o tehlikeli yerden kurtulur. Öbür organlar hiç bir zaman: "Ey gönül, biz gitmeyiz sen git! Ey göz, biz gitmeyiz sen git! Çünkü önce sizi uyandırdı" demezler.

Yahut ta öldürücü bir zindanda bulunan kimse, önce elini sağa-sola atar, bulduğu deliği genişletmeye başlar, diğer organlar : "Ey el, deliği genişletme! Önce sen çıktın, biz çıkmak istemiyoruz" demezler. Ancak hareket etmek kabiliyeti kalmamış, ölmüş bir organ olursa, o başka, aksi halde bütün canlı organlar sevinirler ve: "Önce bir el ile dışarı çıkmaya yol buldun, sonra bizi de kurtardın" diye teşekkür ederler. Başarıya ulaştıran ise Allah'tır.

Bütün kâfirler şu sözü söylerlerdi: "Bizim malımız, mülkümüz, soyumuz-sopumuz, güzelliğimiz, aslımız, boyumuz, posumuz, Muhammed'den daha üstündür. Nasıl olurda Peygamberlik ona gelir?" Onlarda nur olmadığından içteki nurdan haberleri bile yoktu. Şimdi sen dış görünüşü süsleyip, içini (içyüzünü) bırakıyorsun. Nitekim bir şâir:

Can içte yoksul, görünüş ise dışta düzgün,
Nefis fazla yemekten, sindirim bozukluğuna uğramış,
Cemşid ise kahvaltı etmemiş, geceden aç!
Şimdi hemen derdine derman bulmaya çalış ki, 
 Mesih'in yeryüzünde.
Mesîh göğe çıktı mı, derman da gitti-gider.

Görünüş, tabiat, heva ve heves faresi, gönlünün kuyusuna düşmüş, bu pisliği temizlemek için tertemiz olan Âb-ı Hayata elin ulaşabilir mi? Nitekim yüce Allah: "Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necisdlr" (Tevbe 28) "Ona (Kur'an'a) ancak temiz olanlar dokunabilirler" buyurmaktadır. (Vakıa 79) Yani temiz söze, temiz can gerek.

Kur'an yayını çekmek için Zaloğlu Rüstem gibi pehlüvan olmak gerek. Zülfikar kılıcını sallayıp, kâfirlerin boyunlarını vurmak için Hz.Ali'nin pazusu gerek. Anadan doğma kızların bikrini izâle etmek için ise, hakîkî erkek olmak gerek, çünkü bu işler kadınların, kadınlığa özenenlerin, iktidarsızların işi değildir. Senin canın olmazsa nasıl olupta sözünde can olacaktır? 

Maarif Adlı Eserden (Hz. Seyyid Burhaneddin Tırmizi)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...