KUR'AN-I KERİM'İN KALBİ OLAN YÂSİN SÛRE-İ ŞERİF'İNİN TEFSİRİ VE ESRARI
2
İnsan-ı Kâmil:
"Ey insan!" (Yâsin: 1)
Hitabının muhatabı Muhammed Aleyhisselâm'dır. İnsan-ı kâmil, hulâsa-i insan odur.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri ona kendi lütf-u kereminden "Yâsin! = Ey insan!" buyurdu.
"Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık." (Tin: 4)
Aslında bu hitab-ı ilâhiye'ye mazhar olan ve Âyet-i kerime mucibince en güzel bir biçimde yaratıldığı belirtilen insan da yine odur.
"Asluhu nûr cismuhu âdem,
Velekad kerremnâ benî âdem."
Aslı nûrdur, görünüşü beşerdir. Öyle bir benî âdem ki;
"Andolsun ki biz Âdemoğulları'nı üstün bir izzet ve şerefe mazhar kıldık." (İsrâ: 70)
Âyet-i kerime'sindeki mükerrem insan hitabının mazharı da yine odur. İnsan bütün yaratıkların en mükerremi, o ise bütün insanların en mükerremidir. Onun yüzü suyu hürmetine bütün bu faziletlerden insanoğlu da istifade ediyor.
•
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri sevdiği, seçtiği Peygamber kullarına ayrı bir lütufla tecelli etmiştir. O lütuf Muhammed Aleyhisselâm'ın nûru idi. Geldikleri zaman o nûr ile geldiler. Tâ Âdem Aleyhisselâm'dan beri o nûr onların üzerinde döndü durdu. Her birinin alnında parlıyordu. Nihayet Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-e kadar geldi. Zaten onun nûru idi. Nûr nûra kavuştu. Daha sonra o nûr:
"Âlimler peygamberlerin vârisleridir." (Buhârî)
Hadis-i şerif'i mucibince vekillerine sirayet etmeye başladı.
Vekillere sirayet ediliş şekli bir Hadis-i şerif'te beyan buyuruluyor:
"Cenâb-ı Allah benim göğsüme ne boşalttı ise olduğu gibi Ebu Bekir'in göğsüne boşalttım." (Risâle-i Es'adiyye. 6. Fasıl)
Bu boşaltma kıyamete kadar devam eder. Binaenaleyh Resulullah Aleyhisselâm'ın nûru her zaman mevcut. Her an tepemizde. Amma hani hidâyet! Hani hidâyete erenler! Halbuki onun nûru her an üzerimizde. O gitmiş gibi görünüyor amma vekilinin üzerindeki nûr, onun nûrudur.
Hani gören, hani bilen, hani bulan?
Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bu nûr sahibi vekillere öyle büyük lütuflarda bulunmuş ki; onları zâtına çekmiş, onlara herşeyin en güzelini vermiş, onları takvânın en yüksek derecesine yükseltmiş, gönüllerini mârifet nûrlarıyla nûrlandırmıştır.
Bunlar Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in hem sehm-i nübüvvetine hem de sehm-i velâyetine vâris olanlardır. Yoksa zâhiri ulemaya âit değildir.
Binaenaleyh iş gören onun nûrudur, o nûrdur.
Resulullah Aleyhisselâm'ın tam vârisleri bir evlât derecesinde olup, zâhirî nesep itibarı ile ona yakın olanlardan da ileridirler. Mânevî nesep itibarı ile en yakınları onlardır.
Onlar esrar odasının has erleridir.
Sıddık-ı Ekber -radiyallahu anh-in yoluna girip, Selman-ı Fârisî -radiyallahu anh- Hazretleri üzerinden gelen yine onun ıyâlidir.
Bir Hadis-i şerif'te:
"Selman bizdendir ve Ehl-i beyt'tendir." buyurulmaktadır. (Taberânî)
Mânen öyle yakınlık var ki, en yakından da yakındır ve kıyamete kadar bu ıyâl devam eder.
Onun ıyâli olunca hıfz-u himaye ve tasarruf-u ilâhiye de ona göre olur. Onun için işler kendiliğinden oluyor.