GÜNEŞ SİSTEMİ
3.1 Güneş Sistemi
Güneş sistemi, Güneş, 8 büyük
gezegen, bunların uyduları, cüce gezegenler, küçük gezegenler, kuyruklu
yıldızlar, akan yıldızlar, meteorlar ve gezegenlerarası gaz ve tozdan oluşmuş
bir sistemdir. Güneş sisteminin dış sınırı Neptün yörüngesinden daha uzaklara
gider. Sistemin dış sınırının Güneşten 1-2 ışık yılı ötelerde olduğu
sanılmaktadır. Bu şekilde tanımlanan güneş sistemi, bilinen evren hacminin
10-30 'da birini yani teleskoplarla gözlediğimiz evrenin çok küçük
bir bölümünü oluşturur. Küçük olmasına karşın önemli olmasının nedeni, bizim
içinde yaşıyor olmamızdır.
Şekil 3.1: Güneş sisteminin şematik
bir gösterimi. En dıştaki gezegenler Güneş’e çok uzak olduğu için tüm
gezegenleri aynı şekil içinde göstermek çok zordur. Bu nedenle eşelleri farklı
iki ayrı grafik görüyorsunuz. Bu grafikte daha önce gezegen olarak bilinen ama
bugün cüce gezegen sınıfındaki Pluto'nun da yörüngesini görüyorsunuz.
Yukarıda yapılan tanıma göre Güneş
sisteminde bir çok cisim olmasına karşın, onu tamamen boş bir uzay olarak kabul
edebiliriz. Bu görüşü Güneş sistemini ölçekli olarak küçülterek şöyle
açıklayabiliriz. Yer küre’miz iri bir kum taneciği büyüklüğünde olsun. Bu
durumda Güneş Yer küre’den 4 metre uzakta bir portakal büyüklüğünde olur. Bu
küçültülmüş sistemde Ay bir toz parçası kadardır ve Yer’den 1 cm uzaklıktadır.
Merkür, Venüs ve Mars kum taneciği büyüklüğünde iken Jüpiter, Güneş’ten 20 m
uzakta küçük bir kiraz gibi görülür. Jüpiterden biraz daha küçük olan Satürn, bu
eşelde Güneş’ten 36 m uzaktadır. Uranüs ve Neptün nohut büyüklüğündedir. Cüce
gezegen Pluto, ortadaki portakaldan 150 m uzakta bir toz parçası büyüklüğünde
yer alır. Güneş sisteminin diğer tüm üyeleri gözle görülemeyecek derecede
küçüktür. Eğer büyük bir stadyumun orta yuvarlağına portakalı ve çevresindeki bu
cisimleri koyarsak, tribünde otururken portakal hariç, diğer cisimlerin
hiçbirini göremezdiniz ve yanınızdaki kişiye bu futbol sahası niçin bomboş diye
sorardınız.
Güneş Sisteminin Yapısı ve Genel
Özellikleri
Gezegenler, Kepler ve Newton
yasalarına göre Güneş etrafında elips yörüngelerde dolanırlar. Gezegen
yörüngelerine ilişkin veriler; Ek 5 deki (Sayfa 263) çizelgede verilmiştir. Söz
konusu çizelgenin incelenmesinden, gezegenlerin yörünge düzlemlerinin
birbirlerine çok yakın olduğu görülür. Örneğin; Merkür yörüngesinin Yer
yörüngesi ile arasındaki açı 7°’dir. Diğer tüm gezegenlerin yörünge düzlemleri
ise Yer yörüngesi ile 3.4°’den daha küçük açılar yaparlar. Bu nedenle güneş
sistemi bir disk şeklindedir. Bu diske kuzey yönünden bakıldığında tüm
gezegenlerin saatin ters yönünde Güneş etrafında dolandıkları görülür. Ayrıca,
yine aynı yönden bakıldığında, Venüs ve Uranüs dışında tüm gezegenler eksenleri
etrafında yine saatin ters yönünde dönerler. Astronomide yörüngedeki harekete
“dolanma”, eksen etrafındaki harekete ise “dönme” denir.
Şekil 3.2: Fotografta, tüm
gezegenlerin büyüklüklerinin Güneş'le karşılaştırılması görülmektedir. Doğal
olarak fotograf yapaydır, her gök cisminin görüntüsü belirli bir eşele
indirgendikten sonra aynı kareye yerleştirilmiştir.
Şekil 3.3: Değişik Güneş Sistemi
üyelerinin uydu görüntüleri. Büyüklükler orantılı değildir. Üyelerin isimleri
sırasıyla Venüs, Yer, Mars, Uranüs'ün uydusu Miranda, Jüpiter, Jüpiter'in
uyduları Ganymede ve Io, Satürn'ün uydusu Rhea ve Neptün.
Gezegenlerin Güneş’e olan
uzaklıklarını basitçe göstermek için 1766 tarihinde iki Alman bilim adamı
(Titius ve Bode) bir yasa ortaya koydular. Bu yasaya göre önce bir serinin
terimleri yazılıyordu.
4, 4+(3x20),
4+(3x21), 4+(3x22),
4+(3x23), 4+(3x24),
....
Daha sonra her terim 10 ile
bölünüyordu.
0.4, 0.7, 1.0, 1.6, 2.8, 5.2, 10.0, 19.6, 38.8,
77.2 ....
Ortalama Güneş-Yer uzaklığına bir gök birimi
(GB) denir ve cisimler arasındaki uzaklıkların çok büyük olduğu gökbilimde,
uzaklık birimi olarak kullanılır. Bu birime göre, elde ettiğimiz sayılar bize
gezegenlerin Güneş’ten olan uzaklıklarını vermektedir. Çizelge Ek 5'de bugün
kesin olarak bildiğimiz ortalama gezegen-Güneş uzaklıkları verilmiştir. 2.8 GB
değerine karşılık gelen boşluk dışında Titius-Bode yasasından bulunan
değerlere özellikle, Güneş’e yakın gezegenler için çok yakındır. Güneş’ten
uzaklaştıkça gezegenlerin gerçek uzaklığı ile yasanın verdiği uzaklıklar
arasındaki fark da büyümektedir.
Son üç yüzyıldır, pek çok gök
bilimci bir dedektif gibi çalışarak güneş sisteminin kökenini öğrenmeye
çalışmışlardır. İpuçlarını bulmak için sürekli gözlem yapmışlar, daha kaliteli
gözlem verileri elde etmek için âletler geliştirmişlerdir. Bu çalışmalar sonucu,
güneş sisteminin evrimi konusunda çeşitli modeller ileri sürülmüş, zamanla bu
modellere yeni eklemeler veya bazı küçük değişiklikler yapılmıştır. Her yeni
gözlemsel veri ışığında, modellere yeni düzeltmeler getirilmiştir.
Şekil 3.4: Bir toz bulutundan güneş
sisteminin oluşumu görülmektedir. Yapılan bazı modellere göre bu oluşum yaklaşık
100 milyon yıl almıştır. Daha sıcak bölgede bulunan yersel gezegenler güneş
bulutsusundan kayalık materyali toplarken, soğuk bölgede oluşan dev gezegenlerin
kimyasal yapısı hidrojen ve helyumdur. (a) Güneş bulutsusunun ilk durumu. (b) 50
milyon yıl sonraki ilk güneş sistemi. (c) Yaklaşık 100 milyon yıl sonra
gezegenlerin oluşumu.
Bugün sonuç olarak, çok sayıda
modelle karşı karşıyayız. Bunların hiçbiri evrensel kabul görmemesine karşın hiç
benimsenmeyen modellerin sayısı çok azdır. Bu duruma neden, kesin bir kriterin
bulunmayışıdır. Yani, yeni yapılan gözlemler sonucunda bir modeli seçip
diğerlerini atma olanağımız yoktur. Modellerin çok esnek olmasından dolayı,
bilim adamları yeni gözlemlerden elde ettikleri sonuçları kolaylıkla kendi
modellerine uyarlıyabilmişlerdir.
Sözü edilen bu modelleri temelde
dayandıkları bazı olgulara göre çeşitli kriterler altında inceleyebiliriz. Güneş
ve gezegenlerin aynı zamanda yani, eş zamanlı oluşup oluşmadığını ileri süren
veya bunların kozmik kimyasal bileşime (bkz. Bölüm 5) sahip yıldızlararası
maddeden mi yoksa aynı maddenin yıldız merkezinde değişmesi sonucu oluşmuş yeni
yıldızıl maddeden mi var olduklarını kabul eden modelleri örnek verebiliriz. Bu
iki temel bilgiye göre güneş sisteminin kökeni konusunda ortaya konulan
modelleri dörde ayırabiliriz.
İlk tür modellere göre Güneş ve
gezegenler aynı zamanda ve kozmik madde içeren aynı bir yıldızlararası buluttan
oluşmuştur. Bu modelde, yıldızlararası bulutun parçalanması, çok hızlı dönen bir
gaz kütlesi oluşturmuş ve bu kütle daha sonra yassı bir disk şeklini almıştır.
Bu bulutta, buharlaşamayan elementler yoğunlaşmışlar ve dönme merkezinden
nispeten uzakta olan soğuk bölgelerde gezegenleri oluşturmak için
yığılmışlardır. Bu arada merkezi bölge Güneş'i oluşturmak için
büzülmüştür.
İkinci tür modellerde, gezegenler
yıldızlararası materyal içeren bir buluttan oluşur. Fakat bu bulut daha önce
oluşmuş Güneş'in, sonradan yakaladığı bir başka buluttur. Belirli evrelerde
Güneş, galaksimizin sarmal kollarında bulunan yoğun gaz bulutlarının içinden
geçer. Büyük çekim alanına sahip Güneş, bu gazın bir bölümünü yakalayabilir.
Yakalanan bu materyal, sonradan Güneş etrafını sararak gezegenleri oluşturan
bulutsuyu meydana getirdi. Bu tür modellerin değişik bir şekli de, genç Güneş'in
geride hiç artık gaz bulutu bırakmadan oluştuğunu ve bu evrede kuvvetli bir
manyetik alana sahip olduğunu kabul eder. Manyetik alan nedeniyle, çevresindeki
Güneş ışınları ile iyonlaşmış atomları ve büyük çekim alanı sonucu da yüklü
yüksüz her türlü parçacığı kendisine doğru çekmiştir. Parçacıkların bu yakalanma
süreci sırasında dönen Güneş'in etrafında bir disk oluştu. Bu diskte
buharlaşamayan elementler yavaş yavaş yoğunlaşarak gezegenleri oluşturdu. Bu
modelin bir öncekinden farkı, yoğun gaz bulutuna gereksinme olmayışıdır.
Üçüncü tür modele göre, Güneş bir
çift yıldızın bileşeni olarak oluştu. Yoldaş yıldız bazı nedenlerden dolayı
sistemden ayrıldı ve ona ait maddeler uzaya dağıldı. Gazların çoğu Güneş
tarafından çekildi ve önceki modellerde olduğu gibi bulutsu oluşmuş oldu. Bu
modelde bulutu oluşturan maddeler yıldızıldır ve iki yıldız aynı zamanda
oluştuğu için dolaylı olarak eşkökenlilik vardır.
Dördüncü gurubun kapsadığı
modeller, yıldız çarpışmalarını içerir. Öneriye göre, Güneş’e çok yakın geçen
bir yıldız çekimsel olarak büyük tedirginliklere neden olur. Bu tedirginlikler
sonucu, Güneş’in en dış katmanları ani bir şekilde dışarı atılır. Sonunda
maddeler uzaya yayılır ve Güneş etrafında bir yörüngede dönmeye başlarlar.
Model, yıldızıl materyal gerektiriyor fakat Güneş ve gezegenler arasında eş
kökenlilik öngörmemektedir.
Bu modellerin doğruluğunu, bazı
gözlenen olgularla karşılaştırarak test edebiliriz. Son yılların en önemli
astrofizik gözlemlerinden biri, ağır hidrojen (deuteryum) bolluğunun, normal
hidrojen bolluğuna oranının ölçülmesidir (D/H). Bu oran, yıldızlararası ortamda
ve Jüpiter atmosferinde aynıdır, Güneş atmosferinde ise çok düşüktür. Bunun
açıklaması çok basittir: Deuteryum termonükleer tepkimelerde kararsız bir
izotoptur. Öyle ki zaten çok az bolluğa sahip olan bu izotop, yıldızın iç
yapısındaki fiziksel koşullarda tamamen yok olabilir. Gezegen materyalinin
kimyasal bileşimi, yıldızlararası madde ile aynı olduğundan dört gruptan ikisini
eleyebiliriz. Yani gezegenler, yıldızıl maddeden değil yıldızlararası maddeden
oluşmuştur.
Uzun yarı yaşam süresine sahip
radyoaktif izotopların bolluklarını ölçerek gezegenlerin yaşını duyarlı olarak
saptayabiliriz. Örneğin; rubidyum-87, toryum-232 ve uranyum-238 izotoplarının
yarı yaşam süreleri sırasıyla 5x1010, 2x1010 ve
4.5x109 yıldır. Bu radyoaktif izotopları meteoritlerde, Ay
kayalarında ve Yer kayalarında bulmak mümkündür. Bu ölçümler gezegenlerin 4.5
milyar yıl önce katılaştığını, yani oluştuğunu göstermektedir. Bu
ölçümün hatası yaklaşık ±100 milyon yıldır. Güneş’in yaşını doğrudan ölçemeyiz.
Dolaylı olarak bulmak mümkündür. Bu tür çalışmalar sonucunda da Güneş'in yaşı
yaklaşık 4.5 milyar yıl bulunmaktadır. Bu, Güneş’in ve gezegenlerin eş zamanlı
oluştuğu anlamına gelmektedir.