LAKİT: BULUNAN
ÇOCUK BAHSİ
METİN
Musannıf cihâddan
sonra lakit ve lükata bahislerini zikretmiştir. Çünkü cihadda nefisler
(insanlar) ve mallar yok olmağa bırakıldıkları gibi, bunlar da yok olmağa
bırakılmışlardır.
Lakit nefisle
ilgili olduğu için lükatadan önce zikredilmiştir.
Lakit: Lügatta
melkût mânâsına olarak ne olursa olsun yerden kaldırılmış şey demektir.
Sonraları meâl itibariyle "atılmış çocuk da"
kullanılmıştır.
Lakît: Şeriatta
ehlinin fakirlikten korktuğu veya zinâ suçundan kaçmak için bir yere atmış
olduğu diri çocuğa verilen isimdir. Onu atan kimse günâhkâr, kaldırıp alan kimse
ise sevâba nâil olur.
Lakit (atılmış
çocuk) yerden alınıp kaldırılmadığı takdirde helâk olacağı kesinlikle bilinirse,
yerden alınıp kaldırılması farz-ı kifaye olur. Görenden başkası bilmezse, yerden
alınıp kaldırılması farz-ı ayn olur. - Kuyuya düşecek a'mayı görmek de yerden
kaldırılacak çocuk gibidir.- Çocuğun helâk olma ihtimali kesin olmazsa, yerden
kaldırılması mendubdur. Çünkü bunda şefkat ve çocuğun hayatını kurtarmak
vardır.
Bulunan çocuk İslâm
memleketine tebaiyetle hür ve Müslüman sayılır. Ancak çocuğun köle olduğuna dair
yerden kaldıran kimseye huccet ve şahid getirilirse, hür
sayılmaz.
Lakîtin -bulan
kimse çocuğun buluntu olduğuna dair şâhid getirirse- Nafakası, elbisesi,
meskeni, tedavisi, hükümdar evlendirdiği takdirde mehri gibi ihtiyaçları
beytülmal tarafından karşılanır.
Lakîtin malı veya
üzerine nafakası vâcib olan akrabası olsa, nafakası malına veya akrabasına lâzım
gelir. Lakîtin vârisi olmazsa, diyet olsa bile beytülmale konulur. Nitekim
cinayeti beytülmalden ödenir. Çünkü zarar menfaate
mukabildir.
= Fukahanın "zarar,
menfaata mukabildir" kavilleri beyanında=
Lakiti yerden alıp
kaldıran kimseden hiçbir şahıs onu zorla alamaz. Hükümdarın umum velayeti
sebebiyle yerden kaldıranın elinden zorla alma hakkı var mıdır? Fetih'de
"yoktur" diye zikredilmiştir. Musannıf, Bahır sahibine tabi olarak bunu ikrar
etmiştir.
Nehir'de: "Evet,
hükümdarın umum velâyeti sebebiyle alma hakkı vardır." diye zikredilmiştir.
Fakat olmayı gerektiren bir sebep bulunmazsa lâyık olan almamasıdır. Yerden
kaldıran kimseden lakîti bir şahıs aldıktan sonra yerden alan kimse dâvâ etse,
lakit o şahısdan alınıp kendisine verilir. Ancak kendi rızasıyla vermiş olursa,
hakkını iptal ettiği için kendisine geri verilmez. Bu hüküm yerden alıp kaldıran
bir kişi olduğuna göredir. Eğer yerden kaldıran iki kişi olup birisi üstün olsa
meselâ: bir Müslüman ile bir kâfir bulup her biri "ben alacağım" diye niza ve
mücadele etseler, lakît hakkında daha faideli olacağından Müslüman'a hükmolunur.
Çocuğu yerden alıp kaldıran kimseler müsavi olurlarsa rey hâkimindir. Hâniyye.
Bahır.
İZAH
"Lakit: Bulunan
çocuk bahsi ilh..." Yana atılmış çocuğun yerden kaldırılıp alınması bahsi
demektir. Kuhistâni.
Allâme Hamevî'nin:
"Atılmış çocuğun hükümlerini beyan bahsidir." diye zikretmesi daha evlâdır.
Çünkü bahis, atılmış çocuğu yerden kaldırılıp alınmasından daha geniş olan
nafakası, cinâyeti, mirâsı gibi bütün hükümlerini beyan için açılmıştır.
T.
"Bunlar da yok
olmağa bırakılmışlardır ilh..." Cihâdda nefisler ve mallar yok olmağa
bırakıldıkları gibi lakît ve lükatada da nefis ve mal yok olmağa
bırakılmışlardır. Cihâd zikredilmiştir. Çünkü cihâd "Lâ İlâhe İllallâh
Muhammedün rasûlullâh" kelime-i tevhidini i'lâ için farz kılınmıştır. Atılmış
çocuğu yerden kaldırıp almak ise mendubdur.
"Meâl itibariyle
ilh..." Yani atılmış bir çocuğun işi, âdete göre yerden kaldırılıp alınmağa
varacağı için kendisine "Lakît" adı verilmiştir. Bir şeye âkıbetine göre ad
verilmesi lügatta yaygındır. Buna evliyyet alakasıyla "Mecâz-i lugâvî" adı
verilir. Yaş üzüme şarap adı verilmesi gibi.
"Diri çocuğa
verilen isimdir ilh..." Fetih'de zikredilmiştir ki; lakitin şer'i mânâsı ile
lügavî manası birdir. Burada "diri çocuğa" kaydının ziyade edilmesi ile
aralarında bir ayrılık meydana getirilmiş ise de bu kayıd açık değildir. Çünkü
bir yere atıldıktan sonra ölmüş olan çocuğa da "Lâkit" denilir. İslâm
memleketine tebaiyetle Müslüman sayılır, yıkanır, namazı kılınır. Hatta atılmış
olan bir çocuk bir mahallede öldürülmüş olarak bulunsa, o mahalle halkı üzerine
diyet ve kasâme (elli kişiye yemin) vâcib olur.
"Helâk olacağı
kesinlikle bilinine ilh..." Yani lakît çöl gibi öleceği kesinlikle bilinen bir
yerde bulunursa, oradan alınıp kaldırılması farz olur. Bu hususta bizim Hanefi
imamlarıyla diğer mezheb imamları arasında ihtilâf yoktur.
Bahır.
Bir çocuğu atılmış
olduğu yerden alıp kaldıran kimsenin mükellef, yani âkil ve bâliğ olması
şarttır. Bundan dolayı çocukların ve delilerin atılmış çocuğu yerden
kaldırmaları sahih değildir.
Atılmış çocuğu
yerden alıp kaldıran kimsenin hür veya Müslüman olması şart değildir. Bundan
dolayı kölelerin veya kâfirlerin atılmış çocuğu yerden alıp kaldırmaları
sahihdir. Ancak Müslüman olduğuna hükmedilen lakit dinleri anlayacak hale
yaklaşınca Müslüman olmayan kimseden alınır. Fâsıkın, atılmış çocuğu yerden
kaldırıp alması evleviyetle sahihtir.
"Yerden alınıp
kaldırılması mendubdur ilh..." Bahır'a zikredilmiştir ki; bir kimsenin atılmış
bir çocuğu yerden alıp kaldırdıktan sonra tekrar bir yere bırakması haramdır.
Çünkü yerden alıp kaldırdıktan sonra o çocuğu himaye etmesi vâcibdir. Bundan
dolayı yerden alıp kaldıran kimse, o çocuğueski haline döndürmeye mâlik
değildir.
"Hür ilh..." Yani
bulunan çocuk bütün hükümlerde hürdür. Hatta kazf (zinâ isnad) edene had
vurulur. Çünkü âdemoğlunda asıl olan hürriyettir. Zira insanlar Müslümanların en
hayırlıları olan Hz. Adem ile Hz. Havva'nın çocuklarıdır. Bazı insanlardaki
kölelik hali ise daha sonra ortaya çıkan küfür sebebiyle meydana gelmiştir. Yer
üzerinde mevcut olan memleketler de hür olan insanların memleketleridir. Atılmış
çocuğu yerden alıp kaldıran kimse hür olsun, köle veya mükâteb otsun, bulunan
çocuk bulana tâbi olmayıp hür olur. Fetih. Valvalciyye.
Muhît'te
zikredilmiştir ki; ticaretten men edilmiş bir köle, bir çocuk getirip "bu çocuğu
buldum" der; efendisi de "sen yalan söylüyorsun, bu çocuk benim kölemdir" derse,
efendisinin sözü kabul edilir. Çünkü efendi mâliktir, köle ise kendi nefsine
mâlik değildir. Eğer köleye ticaret için izin verilmiş olursa, kölenin sözü
kabul edilir. Zira böyle bir köle geçici olsa bile elinde bulunanlara mâliktir.
Bu bahsin tamamı Bahır'dadır.
"Bulunan çocuk
İslâm memleketine tebaiyetle hür ve Müslüman sayılır ilh..." Bırakılmış çocuğu
yerden kaldırıp alan kimse ister Müslüman, ister kâfir olsun çocuğun Müslüman
sayılmasında muteber olan bulunduğu memlekettir. Bunda ihtilâf olup yakında
gelecektir.
"Çocuğun buluntu
olduğuna dair şâhid getirirse ilh..." şâhid getirmesinin sebebi, buluntu diye
söylediği çocuk kendi çocuğu olabilmesidir. Bu yüzden çocuğun buluntu olduğuna
dair şâhid getirmesi lâzımdır. Şâhid getirmesi doğru söylediğini ispat içindir.
Çünkü bu şâhid bir hasım aleyhine getirilmemiştir. Bundan dolayı Mebsut'da: "Bu
şahid, açıklamak içindir. Hali açıklamak için şâhid getirmek, her ne kadar hasım
aleyhine değil ise de makbuldür." diye zikredilmiştir.
T E N B İ H: Bulan
kimse, bulduğu çocuğun nafakasını vermeye mecbur değildir. Nafakasını verdiği
takdirde bakılır: Eğer hâkimin izniyle ileride alacağı bir borç olmak üzere
nafakasını verirse, sonra çocuğun meydana çıkacak yakınından meselâ, babasından
ve yakını meydana çıkmadığı takdirde büyüyünce çocuktan alabilir. Fakat hâkimden
izinsiz çocuğun nafakasını verirse geri alamaz, teberru etmiş
olur.
"Mirâsı diyet olsa
bile beytülmâla konulur ilh..." Fetih'te zikredilmiştir ki; bir lakit bir
mahallede öldürülmüş olarak bulunsa, diyeti o mahalle halkına lâzım gelir.
Alınan diyet beytülmâle konulur. O mahalleden elli kimseye yemin ettirilir. Kezâ
lakiti yerden alıp kaldıran veya başka bir kimse hata en öldürürse, diyeti
öldüren kimsenin âkılesinden alınır ve beytülmâle konulur. Amden öldürürse
hükümdar muhayyer olup dilerse kâtili öldürür, dilerse diyet üzerine sulh olur.
Kâtili affetme hakkı yoktur. Bahır.
"Zarar, menfaata
mukabildir ilh..." Misbâh'da: "Menfaat, zarara mukabildir. Nitekim bir şeyin
menfaati mâlikine aiddir. O şeyin menfaatında hiç bir kimse mâlikine ortak
olmaz. O şeyin zararı da malikine aiddir. Zararında dahi hiç bir kimse mâlikine
ortak olmaz. İşte fukahânın "zarar, menfaate mukabildir" diye zikrettikleri
kavillerinin mânâsı budur." diye zikredilmiştir.
"Lakiti yerden alıp
kaldıran kimseden hiç bir şahıs onu zorla alamaz ilh..." Çünkü lakîti önce
yerden alıp kaldıran o olduğundan himaye etme hakkı da ona aid olmuş olur. Ancak
himaye etmeye ehil olmadığı takdirde kendisinden alınır.
Bir zimmi "bu lakit
benim oğlumdur' diye iddia etse, nesebi ondan sâbit olur. Fakat lakit Müslüman
sayılır. Dinleri anlayacak yaşa yoklaştığında zimmînin elinden alınır. Zâhir
rivâyete göre zimmînin elinden lakîtin alınması vâcibdir. Nitekim lakîti atılmış
olduğu yerden alıp kaldıran fâsık olup lakîte fenalık yapmasından korkulursa,
lakît erginlik çağına gelmeden önce ondan alınır. Hâniyye'de: "Hâkim, lakîti
atılmış olduğu yerden alıp kaldıran kimsenin onu himaye etmekten âciz olduğunu
bilirse yahut lakîti hâkime getirip onu hîmaye etmekten âciz olduğunu söylerse,
hâkim lakît kabul eder." diye zikredilmiştir.
"Rey hâkimindir
ilh..." Yani bir lakîti yerden alıp kaldıranlar müteaddit oldukları takdirde
lakît hakkında menfaatli olan kimse tercih olunur. İkisi de eşit olursa tercih
hakkı hâkimin reyine bırakılır. Meselâ; Lakîti yerden alıp kaldıranlardan biri
salih, diğeri fasık olsa yahut biri zengin diğeri fakir olsa, salih ve zengin
olan tercih olunur. Çünkü bu çocuğun menfaatınadır.
METİN
Lakitin nesebi
bilinmemektedir. Bundan dolayı çocuğu yerden alıp kaldırandan başkası olsa bile,
bir kimse çıkıp da "bu benim oğlumdur" diye şâhidsiz dâvâ etse, çocuk diri ise
istihsanen nesebi ondan sâbit olur. Çocuk ölü ise, şâhid ile sâbit olur. Ortak
olan cariyenin çocuğunun nesebi iki efendisinden de sâbit olduğu gibi müsavî
olan iki kimsenin ikisi birden "bu lakît benim çocuğumdur" diye dâva etseler,
çocuğun nesebi ikisinden de sâbit olur.
Münye'de
zikredilmiştir ki; ikiden fazla kimse "bu lakît benim çocuğumdur" diye dâvâ
etseler, İmam-ı Azam'dan rivâyet olunduğuna göre, lakîtin nesebi beş kimseye
kadar her dâvâ edenden sabit olur. İmam Ebû Yusuf'a göre, ikiden fazla kimseden;
İmam Muhammed'e göre, üçden ziyade kimseden sâbit olmaz. İmam Azam'ın kavlinden
anlaşıldığına göre, beşten ziyade kimsenin dâvâları dinlenilmez. Ananın bir
olması şart değildir.
Nazm'dan naklen
Kuhistâni'de zikredilmiştir ki; lakîtin nesebi beşten ziyade kimseden sâbit
olur.
Evli bir kadın "bu
lakit benim çocuğumdur" diye dâvâ edip de kocası onu tasdik ederse yahut ebe
veya bir erkekle iki kadın şâhidlik ederlerse, kadının dâvâsı sahih olur. Kocası
tasdik etmeyip şâhid de bulunmazsa, kadının dâvâsı kabul edilmez. Çünkü bunda
lakîtin nesebini başkasına yüklemek vardır. Kadın evli olmazsa, iki erkeğin "bu
lakit bu kadının çocuğudur" diye şâhidlik etmeleri lâzımdır. İki kadın "bu lakît
benim çocuğumdur"diye dava edip birisi şâhid getirse, çocuk şâhid getirene
verilir. Eğer ikisi birden şahid getirirlerse, çocuk ikisinin olur. İmameyn,
buna muhalefet etmiştir. Bu zikredilenlerin hepsi Hâniyye'den
nakledilmiştir.
Bir lakîtin
nesebini hariçten iki kimse dâvâ edip birisi lakîtin elbisesinde değil vücudunda
bir alâmet beyan etse, bu alâmet gerçeğe uygun olup diğer kimsenin şâhidi
bulunması, hür olması, daha önce dâvâ etmesi gibi daha kuvvetli bir delili
bulunmazsa, çocuk alâmet beyan edene verilir. Bu iki kimseden her biri çocuğun
yaşı hakkında tarih beyan ederse, bakılır: Çocuğun yaşı bunlardan birinin beyan
ettiği tarihe uygun düşerse, çocuk ona verilir. Çocuğun yaşı bilinmezse, nesebi
ikisinden de sabit olur. Bu iki kimseden biri Müslüman diğeri Müslüman olmazsa,
çocuk Müslüman olana verilir. Bu kimselerden birisi "bu lakît benim oğlumdur"
diye, diğere de "bu lakît benim kızımdır" deye dâvâ etse bakılır: Eğer lakît
hünsâyı müşkil olursa ikisi arasında hükmolunur. Eğer hünsâyı müşkül olmazsa
"oğlumdur" diye dâva edene hükmolunur.
Bir Müslüman ile
bir zimmi "bu lakît benim çocuğumdur" diye dâvâ edip iki zimmî "bu lakit
Müslüman'ın çocuğudur" diye, iki Müslüman da "bu lakît zimmînin çocuğudur" diye
şahidlik etseler, Müslüman'a hükmolunur. Tatarhâniyye.
Zimmî köyü yahut
kilise yahut havra gibi zimmet ehline mahsus olan yerde bulunmayan bir lakît
için bir zimmî "bu lakît benim çocuğumdur" diye davâ etse nesebi ondan sâbit
olur. Fakat lakît istihsanen Müslüman sayılır da dinleri anlayacak yaşa gelmeden
önce zimmînin elinden alınır. Ancak zimmî iki Müslüman şahid ile o lakîtin kendi
çocuğu olduğunu isbat ederse lakît kâfir olarak oğlu olur. Çünkü bir Müslüman
çocuğunu kiliseye, bir kâfir de çocuğunu mescide bırakmaz. Bundan dolayı bu
meselede dört ihtimal vardır: Lakîti bir Müslüman, Müslümanlara mahsus olan
yerde meselâ mescidde bulursa ittifakla o lakît Müslüman sayılır. Lakîti bir
kâfir kendilerine mahsus bir yerde meselâ kilisede bulursa ittifakla o lakît
kâfir sayılır. Lakîti bir kâfir biz Müslümanlara mahsus bir yerde meselâ
mescidde bulursa yahut aksi yani lakîti bir Müslüman kâfirlere mahsus bir yerde
meselâ kilisede bulursa zâhir rivâyete göre lakitin bulunduğu yere itibar
olunur. Nehir. İhtiyar.
Bir köle "şu lakît
benim cariye olan zevcemden oğlumdur" diye iddia etse, İmam Muhammed'e, göre;
lakît hür olduğu halde nesebi köleden sabit olur.
Bir lakiti iki hür
kimse "benim oğlumdur" diye dâvâ etseler, fakat birisi "bu benim filan hür
karımdan oğlumdur" diye, diğeri ise "bu benim filan cariye olan karımdan
oğlumdur" diye dâvâ etse, hür kadından olduğunu dâvâ eden kimseye lakît verilir.
Zira lakît için hürriyet iki taraftan da sâbit olmuş olur.
Zeylaî.
Lakîtle beraber mal
bulunsa, bu mal ister elbisesine bağlanmış, ister, yorganının üstünde, ister
döşeğinin altında, ister beşiğinde olsun, isterse lakitin üzerinde bulunduğu
hayvan olsun zâhirle amel edilerek mal lakîtin olur. Bu mal sahibsiz olup zayi
olacağından gerek malı bulan kimse ve gerekse başka bir kimse hâkimin emriyle
zâhir rivâyete göre lakite sarf eder. Lakîtin yakınında bulunan mal onun olmaz.
Hâkim, lakitin velâsını yerden alıp kaldıran kimseye verse, hüküm içtihad edilen
hususta olduğundan sahih olur. Fakat beytülmal lakîtten dolayı âkıle olup diyet
ödememiş ise lakîtten bâliğ olduktan sonra dilediği kimseyle müvalât etmesi
câizdir. Yerden alıp kaldıran kimsenin lakîti sonata vermesi lakîte verilen
hibeyi ve sadakayı kabul etmesi câizdir. Fakat lakiti sünnet etmesi câiz
değildir. Hatta sünnet edip lakît helâk olsa, onu öder. Sünnetçi, kendisine
emredenin yerden alıp kaldıran kimse olduğunu bildiği halde sünnet edip lakît
helâk olsa, onu öder. Zahire.
Yerden alıp
kaldıran kimsenin lakîti dilediği yere götürmesi câizdir. Fakat şehirden köye
götürmesinden men edilmelidir. Yerden alıp kaldıran kimsenin lakîti evlendirmesi
malını satması geçerli değildir. Keza esah olan kavle göre, lakîti icareye
vermesi de sahih değildir. Çünkü lakîtin üzerine malında ve nefsinde velâyet
sultanındır. Zira bir hadîs-i şerifte:
"Sultan, velisi
olmayan kimselerin velisidir." buyurulmuştur.
Fürû: Bir kimse bir
lakîti bâliğ olduktan sonra satsa yahut kefil kılsa yahut müdebber yapsa yahut
kitâbete kesse yahut âzâd etse yahut hibe etse yahut tasadduk etse ve teslim
ettikten sonra "bu, Zeyd'in kölesidir" diye ikrarda bulunsa, artık bu
zikredilenlerin hiç birini iptal etmede sözü tasdik edilmez. Çünkü bu kimse,
müttehemdir. Nesebi bilinmeyen şahsın hükmü her şeyde lakît gibidir. Bu
meselenin tamamı Hâniyye'dedir.
İZAH
"Müsavi olan iki
kimsenin ikisi birden "bu lakit benim çocuğumdur" diye dâvâ etseler, çocuğun
nesebi ikisinden de sâbit olur ilh..." Eğer bu iki kimseden biri önce dâvâ etse,
diğeri şâhid getirmedikçe lakît ilk dâvâ edene verilir. Şârih "Müsavi olan iki
kimse" diye kayıdlamıştır. Çünkü iki kimseden birinin tercih hakkı olursa,
meselâ; birisi lakîti yerden alıp kaldıran, diğeri hariçten olursa, yerden alıp
kaldıran zimmî olsa bile ona hükmolunur. Fakat lakît Müslüman sayılır. Lakîtin
nesebini dâvâ edenler hariçten olurlarsa şâhid getiren, şâhid getirmeyen üzerine
tercih olunur. Lakîtin nesebini dâvâ edenin biri Müslüman diğeri zimmî olursa,
Müslüman tercih edilir. Biri hür, biri köle olursa hür tercih edilir. Biri hür
olan zimmî diğeri Müslüman olan köle olursa, hür olan zimmî tercih
edilir.
"Ortak olan
cariyenin çocuğunun nesebi iki efendisinden de sâbit olduğu gibi ilh..." Yani
iki kimsenin ortak bir cariyesi olup bu cariyenin doğurmuş olduğu çocuğun
kendisinden olduğunu iki efendiden her biri dâva etse hatta ikiden daha çok
kimselerin ortak bir cariyesi olup bu cariyenin doğurmuş olduğu çocuğun
kendisinden olduğunu efendilerden her biri dâvâ etse, çocuğun nesebi her
birinden sâbit olur.
"Ananın bir olması
şart değildir ilh..." Lakîtin nesebinin kendisinden olduğunu dâvâ edenlerden her
biri çocuğun başka başka kadınlardan olduğunuiddia etse çocuk aralarında
hükmolunur. Çocuğun nesebi iki adından sâbit olur mu? İmam Azam'ın kavline göre;
sâbit olur. İmameyn'in kavline göre sâbit olmaz.
"Lakîtin nesebini
başkasına yüklemek vardır ilh..." Yani lakîtin dâvâ eden kadının çocuğu olduğuna
hükmedildiğinde, lakîtin nesebini kadının kocası üzerine yüklemek vardır. Çünkü
lakîtin nesebi kadından sâbit olunca kadının kocasından da sâbit olmuş olur.
Zira çocuk, evli olan kadının kocasına aiddir.
"İmameyn buna
muhalefet etmiştir ilh..." Yani İmameyn'e göre; lakit bu iki kadından hiç birine
verilmez. Fakat İmam Muhammed'den iki rivâyet vardır. Rivâyetin biri İmam
Azam'ın kavli gibidir. Nitekim Bedâı'dan naklen Bahır'da böyle
zikredilmiştir.
"Elbisesinde değil
ilh..." Çünkü elbise çocuğun üzerinde devamlı bulunamayacağı için elbisenin
alâmet olmasına itibar edilmez.
"Bir zimmi "bu
lakit benim çocuğumdur" diye dâvâ etse, nesebi ondan sâbit olur. Fakat lakit
istihsânen Müslüman sayılır ilh..." Çünkü nesebin sübutu başka İslâmiyet'in
sübutu da başkadır. Bunların birbirinden ayrılması mümkündür. iki hükümden
birinde bir sözün kabul edilmemesi diğerinde de kabul edilmemesini gerektirmez.
Bundan dolayı bu iddia neseb hususunda tasdik edilirse de Müslüman olmaması
hususunda tasdik edilmez.
"Ancak zimmi, iki
Müslüman şâhid ile ilh..." Zimmî zimmet ehlinden şâhid getirse lakît zimmî
sayılmaz. Zira lakît Müslüman sayıldığı için zimmilerin şehâdetiyle bu hüküm
bâtıl olmaz. Çünkü din hakkında Müslüman'ın aleyhine getirilen şehâdet kabul
edilmez. Bahır.
"Bu mal sahibsiz
olup zayi olacağından ilh..." Fetih'te zikredilmiştir ki; lakitin yanında
bulunan malın koruyucusu ve mâliki yoktur. Lakîtin ise malı korumaya kudreti
yoktur. Hâkimin bu malı lakite sarf etmeye velayeti vardır. Hâkimin emriyle
başka bir kimse de onu lakîte sarf edebilir. Bazılarına göre; hâkimin emri
olmadan da 'bu malın lakîtâ sarf edilmesi câizdir.
"Hâkim, lakitin
velâsını yerden alıp kaldıran kimseye verse ilh..." Yani hâkim, yerden alıp
kaldıran kimseye "bu lakîtin velâsını sana verdim, öldüğü zaman sen ona vâris
olursun, bir cinâyet işlediğinde diyetini ödersin" dese lakitin velâsını o
kimseye vermiş olur.
"Hüküm içtihâd
edilen hususta olduğundan sahih olur ilh..." Bazı alimlere göre; lakiti yerden
alıp kaldıran kimse onu yaşatmada âzâd eden kimse gibidir. Buna göre; yerden
alıp kaldıran kimse hâkimden emirsiz ileride alacağı bir borç olmak üzere şâhid
getirerek lakîtin nafakasını verirse, bu şekilde vermiş olduğu nafaka teberru
olmuş olmaz. Bahır'ın lükata bahsinde böyle
zikredilmiştir.
"Fakat beytülmâl
lakitten dolayı âkıle olup diyet ödememişse ilh..." Eğer lakitin işlemiş olduğu
cinâyetin diyeti beytülmâl tarafından ödenmiş olursa, lakitin mirâsı beytülmale
aid olmuş olur. Çünkü menfaat zarara mukabildir.
"Yerden alıp
kaldıran kimsenin lakiti sanata vermesi ilh..." Yani lakiti yerden alan
'kimsenin lakite, yetimin vasisinin yaptığını yapmalıdır. Şöyle ki: önce lakîti
okutmalıdır. Eğer onda kabiliyet göremezse sanata vermelidir.
Nehir.
"Lakiti sünnet
etmesi caiz değildir ilh..." Yani yerden olan kimse sultandan veya nâibinden
izinsiz lakîti sünnet edemez. Sultan veya nâibi izin verirse sünnet edebilir.
Çünkü lakîtin velâyeti sultan veya nâibine aiddir. -Nitekim metinde geçmiştir. -
Bundan dolayı vasînin, yetimi sünnet etme hakkı vardır.
"Yerden alıp
kaldıran kimsenin lakiti evlendirmesi ilh..." Yani yerden alıp kaldıran kimsenin
lakîti evlendirmesi geçerli ve sahih değildir. Çünkü evlendirme akrabalık, mâlik
olma, sultan olma gibi velâyete dayanır. Halbuki yerden alıp kaldıran kimsede
bunlardan hiç biri mevcut değildir. Nehir.
"Malını satması
geçerli değildir ilh..." Yani yerden alıp kaldıran kimsenin lakitin malını
satması ve lakît üzerine parası borç olmak üzere onun için bir şey satın alması
câiz değildir. Çünkü yerden alıp kaldıran kimsenin vazifesi lakiti muhafaza ve
himaye etmektir. Bu meselenin tamamı Fetih'dedir.
"Kezâ esah olan
kavle göre, lakiti icareye vermesi de sahih değildir ilh..." Çünkü yerden alıp
kaldıran kimse lakîtin menfaatlarını telef etmeye ve lakîtin menfaatlarını
başkalarına mülk olarak vermeye mâlik olamaz. Bundan dolayı lakîti yerden alıp
kaldıran kimse amcaya benzer. Ana böyle değildir. Çünkü ana çocuğunu hizmetçi
veya karşılıksız iâre vermek suretiyle menfaatlarını telef etmeye mâliktir.
Bundan dolayı ananın çocuğunu para karşılığında kiraya vermesi evleviyetle
caizdir. Fetih.
"Teslim ettikten
sonra ilh..." Yani yerden alıp kaldıran kimse lakiti hibe veya tasadduk ettikten
sonra teslim etse, hibe ve tasadduk tamam olmuş olur. Çünkü teslim edilmekle
hibe edilen şey kendisine hibe edilen kimsenin veya kendisine tasadduk edilen
kimsenin mülkü olmuş olur.
"Artık bu
zikredilenlerin hiç birini iptal etmede sözü tasdik edilmez ilh..." Bu ifadenin
mânâsı yerden alıp kaldıran kimsenin "bu lakit Zeyd'in kölesidir" diye ikrarında
tasdik edilmesidir. Bu, Zeyd "bu lakit benim kölemdir" diye iddia ettiği ve tam
had gibi hür kimseler üzerine hükmedilen bir şey lakît üzerine hükmedilmeden
önce olduğu takdirdedir. Eğer lakit üzerine tam had gibi hürler üzerine
hükmedilen bir şey hükmedildikten sonra "bu Zeyd'in kölesidir" diye ikrarda
bulunsa, bu ikrarı tasdik edilmez. Çünkü tasdik edildiği takdirde hâkimin
hükmünü iptal vardır.
Lakit evli bir
kadın olduğu takdirde kendisi için ikrar edilen kimsenin cariyesi olur. Fakat
nikahın iptalinde tasdik edilmez.
"Filânın kölesidir"
diye ikrar edilen lakît evli olup üzerinde zevcesinin mehri bulunsa, mehri iptal
etmede tasdik edilmez. Çünkü mehir Ödenmesi vâcib olan bir borçtur. Bu meselenin
tamamı Bahır'dadır.
Tatarhâniyye'den
naklen Bahır'da zikredilmiştir ki; bir lakit kendisinin köle olduğunu ikrar
etse, yapmış olduğu işlerden hiç birisini iptal etmede tasdikedilmez. Ancak
nikâhı sahih olmaz. Çünkü nikahı "efendinindir" diye iddia ettiği kimseden
izinsiz kıymıştır. Lakît olan kadın kendisinin cariye olduğunu ikrar etse, bu
ikrarı nikâhını iptal etmez.
"Nesebi bilinmeyen
şahsın hükmü her şeyde lakit gibidir ilh..." Yani ikrardan zikredilen her şeyde
lakit gibidir. Yoksa bütün hükümlerde lakit gibi değildir. Bu mesele ikrar
bahsinin sonunda inşaallah tafsilâtıyla gelecektir. İşin hakikatini Hak Teâlâ
Hazretleri bilir.