06 Ekim 2012

LAKİT: BULUNAN ÇOCUK BAHSİ



LAKİT: BULUNAN ÇOCUK BAHSİ


METİN
Musannıf cihâddan sonra lakit ve lükata bahislerini zikretmiştir. Çünkü cihadda nefisler (insanlar) ve mallar yok olmağa bırakıldıkları gibi, bunlar da yok olmağa bırakılmışlardır.
Lakit nefisle ilgili olduğu için lükatadan önce zikredilmiştir.
Lakit: Lügatta melkût mânâsına olarak ne olursa olsun yerden kaldırılmış şey demektir. Sonraları meâl itibariyle "atılmış çocuk da" kullanılmıştır.
Lakît: Şeriatta ehlinin fakirlikten korktuğu veya zinâ suçundan kaçmak için bir yere atmış olduğu diri çocuğa verilen isimdir. Onu atan kimse günâhkâr, kaldırıp alan kimse ise sevâba nâil olur.
Lakit (atılmış çocuk) yerden alınıp kaldırılmadığı takdirde helâk olacağı kesinlikle bilinirse, yerden alınıp kaldırılması farz-ı kifaye olur. Görenden başkası bilmezse, yerden alınıp kaldırılması farz-ı ayn olur. - Kuyuya düşecek a'mayı görmek de yerden kaldırılacak çocuk gibidir.- Çocuğun helâk olma ihtimali kesin olmazsa, yerden kaldırılması mendubdur. Çünkü bunda şefkat ve çocuğun hayatını kurtarmak vardır.
Bulunan çocuk İslâm memleketine tebaiyetle hür ve Müslüman sayılır. Ancak çocuğun köle olduğuna dair yerden kaldıran kimseye huccet ve şahid getirilirse, hür sayılmaz.
Lakîtin -bulan kimse çocuğun buluntu olduğuna dair şâhid getirirse- Nafakası, elbisesi, meskeni, tedavisi, hükümdar evlendirdiği takdirde mehri gibi ihtiyaçları beytülmal tarafından karşılanır.
Lakîtin malı veya üzerine nafakası vâcib olan akrabası olsa, nafakası malına veya akrabasına lâzım gelir. Lakîtin vârisi olmazsa, diyet olsa bile beytülmale konulur. Nitekim cinayeti beytülmalden ödenir. Çünkü zarar menfaate mukabildir.
= Fukahanın "zarar, menfaata mukabildir" kavilleri beyanında=
Lakiti yerden alıp kaldıran kimseden hiçbir şahıs onu zorla alamaz. Hükümdarın umum velayeti sebebiyle yerden kaldıranın elinden zorla alma hakkı var mıdır? Fetih'de "yoktur" diye zikredilmiştir. Musannıf, Bahır sahibine tabi olarak bunu ikrar etmiştir.
Nehir'de: "Evet, hükümdarın umum velâyeti sebebiyle alma hakkı vardır." diye zikredilmiştir. Fakat olmayı gerektiren bir sebep bulunmazsa lâyık olan almamasıdır. Yerden kaldıran kimseden lakîti bir şahıs aldıktan sonra yerden alan kimse dâvâ etse, lakit o şahısdan alınıp kendisine verilir. Ancak kendi rızasıyla vermiş olursa, hakkını iptal ettiği için kendisine geri verilmez. Bu hüküm yerden alıp kaldıran bir kişi olduğuna göredir. Eğer yerden kaldıran iki kişi olup birisi üstün olsa meselâ: bir Müslüman ile bir kâfir bulup her biri "ben alacağım" diye niza ve mücadele etseler, lakît hakkında daha faideli olacağından Müslüman'a hükmolunur. Çocuğu yerden alıp kaldıran kimseler müsavi olurlarsa rey hâkimindir. Hâniyye. Bahır.
İZAH
"Lakit: Bulunan çocuk bahsi ilh..." Yana atılmış çocuğun yerden kaldırılıp alınması bahsi demektir. Kuhistâni.
Allâme Hamevî'nin: "Atılmış çocuğun hükümlerini beyan bahsidir." diye zikretmesi daha evlâdır. Çünkü bahis, atılmış çocuğu yerden kaldırılıp alınmasından daha geniş olan nafakası, cinâyeti, mirâsı gibi bütün hükümlerini beyan için açılmıştır. T.
"Bunlar da yok olmağa bırakılmışlardır ilh..." Cihâdda nefisler ve mallar yok olmağa bırakıldıkları gibi lakît ve lükatada da nefis ve mal yok olmağa bırakılmışlardır. Cihâd zikredilmiştir. Çünkü cihâd "Lâ İlâhe İllallâh Muhammedün rasûlullâh" kelime-i tevhidini i'lâ için farz kılınmıştır. Atılmış çocuğu yerden kaldırıp almak ise mendubdur.
"Meâl itibariyle ilh..." Yani atılmış bir çocuğun işi, âdete göre yerden kaldırılıp alınmağa varacağı için kendisine "Lakît" adı verilmiştir. Bir şeye âkıbetine göre ad verilmesi lügatta yaygındır. Buna evliyyet alakasıyla "Mecâz-i lugâvî" adı verilir. Yaş üzüme şarap adı verilmesi gibi.
"Diri çocuğa verilen isimdir ilh..." Fetih'de zikredilmiştir ki; lakitin şer'i mânâsı ile lügavî manası birdir. Burada "diri çocuğa" kaydının ziyade edilmesi ile aralarında bir ayrılık meydana getirilmiş ise de bu kayıd açık değildir. Çünkü bir yere atıldıktan sonra ölmüş olan çocuğa da "Lâkit" denilir. İslâm memleketine tebaiyetle Müslüman sayılır, yıkanır, namazı kılınır. Hatta atılmış olan bir çocuk bir mahallede öldürülmüş olarak bulunsa, o mahalle halkı üzerine diyet ve kasâme (elli kişiye yemin) vâcib olur.
"Helâk olacağı kesinlikle bilinine ilh..." Yani lakît çöl gibi öleceği kesinlikle bilinen bir yerde bulunursa, oradan alınıp kaldırılması farz olur. Bu hususta bizim Hanefi imamlarıyla diğer mezheb imamları arasında ihtilâf yoktur. Bahır.
Bir çocuğu atılmış olduğu yerden alıp kaldıran kimsenin mükellef, yani âkil ve bâliğ olması şarttır. Bundan dolayı çocukların ve delilerin atılmış çocuğu yerden kaldırmaları sahih değildir.
Atılmış çocuğu yerden alıp kaldıran kimsenin hür veya Müslüman olması şart değildir. Bundan dolayı kölelerin veya kâfirlerin atılmış çocuğu yerden alıp kaldırmaları sahihdir. Ancak Müslüman olduğuna hükmedilen lakit dinleri anlayacak hale yaklaşınca Müslüman olmayan kimseden alınır. Fâsıkın, atılmış çocuğu yerden kaldırıp alması evleviyetle sahihtir.
"Yerden alınıp kaldırılması mendubdur ilh..." Bahır'a zikredilmiştir ki; bir kimsenin atılmış bir çocuğu yerden alıp kaldırdıktan sonra tekrar bir yere bırakması haramdır. Çünkü yerden alıp kaldırdıktan sonra o çocuğu himaye etmesi vâcibdir. Bundan dolayı yerden alıp kaldıran kimse, o çocuğueski haline döndürmeye mâlik değildir.
"Hür ilh..." Yani bulunan çocuk bütün hükümlerde hürdür. Hatta kazf (zinâ isnad) edene had vurulur. Çünkü âdemoğlunda asıl olan hürriyettir. Zira insanlar Müslümanların en hayırlıları olan Hz. Adem ile Hz. Havva'nın çocuklarıdır. Bazı insanlardaki kölelik hali ise daha sonra ortaya çıkan küfür sebebiyle meydana gelmiştir. Yer üzerinde mevcut olan memleketler de hür olan insanların memleketleridir. Atılmış çocuğu yerden alıp kaldıran kimse hür olsun, köle veya mükâteb otsun, bulunan çocuk bulana tâbi olmayıp hür olur. Fetih. Valvalciyye.
Muhît'te zikredilmiştir ki; ticaretten men edilmiş bir köle, bir çocuk getirip "bu çocuğu buldum" der; efendisi de "sen yalan söylüyorsun, bu çocuk benim kölemdir" derse, efendisinin sözü kabul edilir. Çünkü efendi mâliktir, köle ise kendi nefsine mâlik değildir. Eğer köleye ticaret için izin verilmiş olursa, kölenin sözü kabul edilir. Zira böyle bir köle geçici olsa bile elinde bulunanlara mâliktir. Bu bahsin tamamı Bahır'dadır.
"Bulunan çocuk İslâm memleketine tebaiyetle hür ve Müslüman sayılır ilh..." Bırakılmış çocuğu yerden kaldırıp alan kimse ister Müslüman, ister kâfir olsun çocuğun Müslüman sayılmasında muteber olan bulunduğu memlekettir. Bunda ihtilâf olup yakında gelecektir.
"Çocuğun buluntu olduğuna dair şâhid getirirse ilh..." şâhid getirmesinin sebebi, buluntu diye söylediği çocuk kendi çocuğu olabilmesidir. Bu yüzden çocuğun buluntu olduğuna dair şâhid getirmesi lâzımdır. Şâhid getirmesi doğru söylediğini ispat içindir. Çünkü bu şâhid bir hasım aleyhine getirilmemiştir. Bundan dolayı Mebsut'da: "Bu şahid, açıklamak içindir. Hali açıklamak için şâhid getirmek, her ne kadar hasım aleyhine değil ise de makbuldür." diye zikredilmiştir.
T E N B İ H: Bulan kimse, bulduğu çocuğun nafakasını vermeye mecbur değildir. Nafakasını verdiği takdirde bakılır: Eğer hâkimin izniyle ileride alacağı bir borç olmak üzere nafakasını verirse, sonra çocuğun meydana çıkacak yakınından meselâ, babasından ve yakını meydana çıkmadığı takdirde büyüyünce çocuktan alabilir. Fakat hâkimden izinsiz çocuğun nafakasını verirse geri alamaz, teberru etmiş olur.
"Mirâsı diyet olsa bile beytülmâla konulur ilh..." Fetih'te zikredilmiştir ki; bir lakit bir mahallede öldürülmüş olarak bulunsa, diyeti o mahalle halkına lâzım gelir. Alınan diyet beytülmâle konulur. O mahalleden elli kimseye yemin ettirilir. Kezâ lakiti yerden alıp kaldıran veya başka bir kimse hata en öldürürse, diyeti öldüren kimsenin âkılesinden alınır ve beytülmâle konulur. Amden öldürürse hükümdar muhayyer olup dilerse kâtili öldürür, dilerse diyet üzerine sulh olur. Kâtili affetme hakkı yoktur. Bahır.
"Zarar, menfaata mukabildir ilh..." Misbâh'da: "Menfaat, zarara mukabildir. Nitekim bir şeyin menfaati mâlikine aiddir. O şeyin menfaatında hiç bir kimse mâlikine ortak olmaz. O şeyin zararı da malikine aiddir. Zararında dahi hiç bir kimse mâlikine ortak olmaz. İşte fukahânın "zarar, menfaate mukabildir" diye zikrettikleri kavillerinin mânâsı budur." diye zikredilmiştir.
"Lakiti yerden alıp kaldıran kimseden hiç bir şahıs onu zorla alamaz ilh..." Çünkü lakîti önce yerden alıp kaldıran o olduğundan himaye etme hakkı da ona aid olmuş olur. Ancak himaye etmeye ehil olmadığı takdirde kendisinden alınır.
Bir zimmi "bu lakit benim oğlumdur' diye iddia etse, nesebi ondan sâbit olur. Fakat lakit Müslüman sayılır. Dinleri anlayacak yaşa yoklaştığında zimmînin elinden alınır. Zâhir rivâyete göre zimmînin elinden lakîtin alınması vâcibdir. Nitekim lakîti atılmış olduğu yerden alıp kaldıran fâsık olup lakîte fenalık yapmasından korkulursa, lakît erginlik çağına gelmeden önce ondan alınır. Hâniyye'de: "Hâkim, lakîti atılmış olduğu yerden alıp kaldıran kimsenin onu himaye etmekten âciz olduğunu bilirse yahut lakîti hâkime getirip onu hîmaye etmekten âciz olduğunu söylerse, hâkim lakît kabul eder." diye zikredilmiştir.
"Rey hâkimindir ilh..." Yani bir lakîti yerden alıp kaldıranlar müteaddit oldukları takdirde lakît hakkında menfaatli olan kimse tercih olunur. İkisi de eşit olursa tercih hakkı hâkimin reyine bırakılır. Meselâ; Lakîti yerden alıp kaldıranlardan biri salih, diğeri fasık olsa yahut biri zengin diğeri fakir olsa, salih ve zengin olan tercih olunur. Çünkü bu çocuğun menfaatınadır.
METİN
Lakitin nesebi bilinmemektedir. Bundan dolayı çocuğu yerden alıp kaldırandan başkası olsa bile, bir kimse çıkıp da "bu benim oğlumdur" diye şâhidsiz dâvâ etse, çocuk diri ise istihsanen nesebi ondan sâbit olur. Çocuk ölü ise, şâhid ile sâbit olur. Ortak olan cariyenin çocuğunun nesebi iki efendisinden de sâbit olduğu gibi müsavî olan iki kimsenin ikisi birden "bu lakît benim çocuğumdur" diye dâva etseler, çocuğun nesebi ikisinden de sâbit olur.
Münye'de zikredilmiştir ki; ikiden fazla kimse "bu lakît benim çocuğumdur" diye dâvâ etseler, İmam-ı Azam'dan rivâyet olunduğuna göre, lakîtin nesebi beş kimseye kadar her dâvâ edenden sabit olur. İmam Ebû Yusuf'a göre, ikiden fazla kimseden; İmam Muhammed'e göre, üçden ziyade kimseden sâbit olmaz. İmam Azam'ın kavlinden anlaşıldığına göre, beşten ziyade kimsenin dâvâları dinlenilmez. Ananın bir olması şart değildir.
Nazm'dan naklen Kuhistâni'de zikredilmiştir ki; lakîtin nesebi beşten ziyade kimseden sâbit olur.
Evli bir kadın "bu lakit benim çocuğumdur" diye dâvâ edip de kocası onu tasdik ederse yahut ebe veya bir erkekle iki kadın şâhidlik ederlerse, kadının dâvâsı sahih olur. Kocası tasdik etmeyip şâhid de bulunmazsa, kadının dâvâsı kabul edilmez. Çünkü bunda lakîtin nesebini başkasına yüklemek vardır. Kadın evli olmazsa, iki erkeğin "bu lakit bu kadının çocuğudur" diye şâhidlik etmeleri lâzımdır. İki kadın "bu lakît benim çocuğumdur"diye dava edip birisi şâhid getirse, çocuk şâhid getirene verilir. Eğer ikisi birden şahid getirirlerse, çocuk ikisinin olur. İmameyn, buna muhalefet etmiştir. Bu zikredilenlerin hepsi Hâniyye'den nakledilmiştir.
Bir lakîtin nesebini hariçten iki kimse dâvâ edip birisi lakîtin elbisesinde değil vücudunda bir alâmet beyan etse, bu alâmet gerçeğe uygun olup diğer kimsenin şâhidi bulunması, hür olması, daha önce dâvâ etmesi gibi daha kuvvetli bir delili bulunmazsa, çocuk alâmet beyan edene verilir. Bu iki kimseden her biri çocuğun yaşı hakkında tarih beyan ederse, bakılır: Çocuğun yaşı bunlardan birinin beyan ettiği tarihe uygun düşerse, çocuk ona verilir. Çocuğun yaşı bilinmezse, nesebi ikisinden de sabit olur. Bu iki kimseden biri Müslüman diğeri Müslüman olmazsa, çocuk Müslüman olana verilir. Bu kimselerden birisi "bu lakît benim oğlumdur" diye, diğere de "bu lakît benim kızımdır" deye dâvâ etse bakılır: Eğer lakît hünsâyı müşkil olursa ikisi arasında hükmolunur. Eğer hünsâyı müşkül olmazsa "oğlumdur" diye dâva edene hükmolunur.
Bir Müslüman ile bir zimmi "bu lakît benim çocuğumdur" diye dâvâ edip iki zimmî "bu lakit Müslüman'ın çocuğudur" diye, iki Müslüman da "bu lakît zimmînin çocuğudur" diye şahidlik etseler, Müslüman'a hükmolunur. Tatarhâniyye.
Zimmî köyü yahut kilise yahut havra gibi zimmet ehline mahsus olan yerde bulunmayan bir lakît için bir zimmî "bu lakît benim çocuğumdur" diye davâ etse nesebi ondan sâbit olur. Fakat lakît istihsanen Müslüman sayılır da dinleri anlayacak yaşa gelmeden önce zimmînin elinden alınır. Ancak zimmî iki Müslüman şahid ile o lakîtin kendi çocuğu olduğunu isbat ederse lakît kâfir olarak oğlu olur. Çünkü bir Müslüman çocuğunu kiliseye, bir kâfir de çocuğunu mescide bırakmaz. Bundan dolayı bu meselede dört ihtimal vardır: Lakîti bir Müslüman, Müslümanlara mahsus olan yerde meselâ mescidde bulursa ittifakla o lakît Müslüman sayılır. Lakîti bir kâfir kendilerine mahsus bir yerde meselâ kilisede bulursa ittifakla o lakît kâfir sayılır. Lakîti bir kâfir biz Müslümanlara mahsus bir yerde meselâ mescidde bulursa yahut aksi yani lakîti bir Müslüman kâfirlere mahsus bir yerde meselâ kilisede bulursa zâhir rivâyete göre lakitin bulunduğu yere itibar olunur. Nehir. İhtiyar.
Bir köle "şu lakît benim cariye olan zevcemden oğlumdur" diye iddia etse, İmam Muhammed'e, göre; lakît hür olduğu halde nesebi köleden sabit olur.
Bir lakiti iki hür kimse "benim oğlumdur" diye dâvâ etseler, fakat birisi "bu benim filan hür karımdan oğlumdur" diye, diğeri ise "bu benim filan cariye olan karımdan oğlumdur" diye dâvâ etse, hür kadından olduğunu dâvâ eden kimseye lakît verilir. Zira lakît için hürriyet iki taraftan da sâbit olmuş olur. Zeylaî.
Lakîtle beraber mal bulunsa, bu mal ister elbisesine bağlanmış, ister, yorganının üstünde, ister döşeğinin altında, ister beşiğinde olsun, isterse lakitin üzerinde bulunduğu hayvan olsun zâhirle amel edilerek mal lakîtin olur. Bu mal sahibsiz olup zayi olacağından gerek malı bulan kimse ve gerekse başka bir kimse hâkimin emriyle zâhir rivâyete göre lakite sarf eder. Lakîtin yakınında bulunan mal onun olmaz. Hâkim, lakitin velâsını yerden alıp kaldıran kimseye verse, hüküm içtihad edilen hususta olduğundan sahih olur. Fakat beytülmal lakîtten dolayı âkıle olup diyet ödememiş ise lakîtten bâliğ olduktan sonra dilediği kimseyle müvalât etmesi câizdir. Yerden alıp kaldıran kimsenin lakîti sonata vermesi lakîte verilen hibeyi ve sadakayı kabul etmesi câizdir. Fakat lakiti sünnet etmesi câiz değildir. Hatta sünnet edip lakît helâk olsa, onu öder. Sünnetçi, kendisine emredenin yerden alıp kaldıran kimse olduğunu bildiği halde sünnet edip lakît helâk olsa, onu öder. Zahire.
Yerden alıp kaldıran kimsenin lakîti dilediği yere götürmesi câizdir. Fakat şehirden köye götürmesinden men edilmelidir. Yerden alıp kaldıran kimsenin lakîti evlendirmesi malını satması geçerli değildir. Keza esah olan kavle göre, lakîti icareye vermesi de sahih değildir. Çünkü lakîtin üzerine malında ve nefsinde velâyet sultanındır. Zira bir hadîs-i şerifte:
"Sultan, velisi olmayan kimselerin velisidir." buyurulmuştur.
Fürû: Bir kimse bir lakîti bâliğ olduktan sonra satsa yahut kefil kılsa yahut müdebber yapsa yahut kitâbete kesse yahut âzâd etse yahut hibe etse yahut tasadduk etse ve teslim ettikten sonra "bu, Zeyd'in kölesidir" diye ikrarda bulunsa, artık bu zikredilenlerin hiç birini iptal etmede sözü tasdik edilmez. Çünkü bu kimse, müttehemdir. Nesebi bilinmeyen şahsın hükmü her şeyde lakît gibidir. Bu meselenin tamamı Hâniyye'dedir.
İZAH
"Müsavi olan iki kimsenin ikisi birden "bu lakit benim çocuğumdur" diye dâvâ etseler, çocuğun nesebi ikisinden de sâbit olur ilh..." Eğer bu iki kimseden biri önce dâvâ etse, diğeri şâhid getirmedikçe lakît ilk dâvâ edene verilir. Şârih "Müsavi olan iki kimse" diye kayıdlamıştır. Çünkü iki kimseden birinin tercih hakkı olursa, meselâ; birisi lakîti yerden alıp kaldıran, diğeri hariçten olursa, yerden alıp kaldıran zimmî olsa bile ona hükmolunur. Fakat lakît Müslüman sayılır. Lakîtin nesebini dâvâ edenler hariçten olurlarsa şâhid getiren, şâhid getirmeyen üzerine tercih olunur. Lakîtin nesebini dâvâ edenin biri Müslüman diğeri zimmî olursa, Müslüman tercih edilir. Biri hür, biri köle olursa hür tercih edilir. Biri hür olan zimmî diğeri Müslüman olan köle olursa, hür olan zimmî tercih edilir.
"Ortak olan cariyenin çocuğunun nesebi iki efendisinden de sâbit olduğu gibi ilh..." Yani iki kimsenin ortak bir cariyesi olup bu cariyenin doğurmuş olduğu çocuğun kendisinden olduğunu iki efendiden her biri dâva etse hatta ikiden daha çok kimselerin ortak bir cariyesi olup bu cariyenin doğurmuş olduğu çocuğun kendisinden olduğunu efendilerden her biri dâvâ etse, çocuğun nesebi her birinden sâbit olur.
"Ananın bir olması şart değildir ilh..." Lakîtin nesebinin kendisinden olduğunu dâvâ edenlerden her biri çocuğun başka başka kadınlardan olduğunuiddia etse çocuk aralarında hükmolunur. Çocuğun nesebi iki adından sâbit olur mu? İmam Azam'ın kavline göre; sâbit olur. İmameyn'in kavline göre sâbit olmaz.
"Lakîtin nesebini başkasına yüklemek vardır ilh..." Yani lakîtin dâvâ eden kadının çocuğu olduğuna hükmedildiğinde, lakîtin nesebini kadının kocası üzerine yüklemek vardır. Çünkü lakîtin nesebi kadından sâbit olunca kadının kocasından da sâbit olmuş olur. Zira çocuk, evli olan kadının kocasına aiddir.
"İmameyn buna muhalefet etmiştir ilh..." Yani İmameyn'e göre; lakit bu iki kadından hiç birine verilmez. Fakat İmam Muhammed'den iki rivâyet vardır. Rivâyetin biri İmam Azam'ın kavli gibidir. Nitekim Bedâı'dan naklen Bahır'da böyle zikredilmiştir.
"Elbisesinde değil ilh..." Çünkü elbise çocuğun üzerinde devamlı bulunamayacağı için elbisenin alâmet olmasına itibar edilmez.
"Bir zimmi "bu lakit benim çocuğumdur" diye dâvâ etse, nesebi ondan sâbit olur. Fakat lakit istihsânen Müslüman sayılır ilh..." Çünkü nesebin sübutu başka İslâmiyet'in sübutu da başkadır. Bunların birbirinden ayrılması mümkündür. iki hükümden birinde bir sözün kabul edilmemesi diğerinde de kabul edilmemesini gerektirmez. Bundan dolayı bu iddia neseb hususunda tasdik edilirse de Müslüman olmaması hususunda tasdik edilmez.
"Ancak zimmi, iki Müslüman şâhid ile ilh..." Zimmî zimmet ehlinden şâhid getirse lakît zimmî sayılmaz. Zira lakît Müslüman sayıldığı için zimmilerin şehâdetiyle bu hüküm bâtıl olmaz. Çünkü din hakkında Müslüman'ın aleyhine getirilen şehâdet kabul edilmez. Bahır.
"Bu mal sahibsiz olup zayi olacağından ilh..." Fetih'te zikredilmiştir ki; lakitin yanında bulunan malın koruyucusu ve mâliki yoktur. Lakîtin ise malı korumaya kudreti yoktur. Hâkimin bu malı lakite sarf etmeye velayeti vardır. Hâkimin emriyle başka bir kimse de onu lakîte sarf edebilir. Bazılarına göre; hâkimin emri olmadan da 'bu malın lakîtâ sarf edilmesi câizdir.
"Hâkim, lakitin velâsını yerden alıp kaldıran kimseye verse ilh..." Yani hâkim, yerden alıp kaldıran kimseye "bu lakîtin velâsını sana verdim, öldüğü zaman sen ona vâris olursun, bir cinâyet işlediğinde diyetini ödersin" dese lakitin velâsını o kimseye vermiş olur.
"Hüküm içtihâd edilen hususta olduğundan sahih olur ilh..." Bazı alimlere göre; lakiti yerden alıp kaldıran kimse onu yaşatmada âzâd eden kimse gibidir. Buna göre; yerden alıp kaldıran kimse hâkimden emirsiz ileride alacağı bir borç olmak üzere şâhid getirerek lakîtin nafakasını verirse, bu şekilde vermiş olduğu nafaka teberru olmuş olmaz. Bahır'ın lükata bahsinde böyle zikredilmiştir.
"Fakat beytülmâl lakitten dolayı âkıle olup diyet ödememişse ilh..." Eğer lakitin işlemiş olduğu cinâyetin diyeti beytülmâl tarafından ödenmiş olursa, lakitin mirâsı beytülmale aid olmuş olur. Çünkü menfaat zarara mukabildir.
"Yerden alıp kaldıran kimsenin lakiti sanata vermesi ilh..." Yani lakiti yerden alan 'kimsenin lakite, yetimin vasisinin yaptığını yapmalıdır. Şöyle ki: önce lakîti okutmalıdır. Eğer onda kabiliyet göremezse sanata vermelidir. Nehir.
"Lakiti sünnet etmesi caiz değildir ilh..." Yani yerden olan kimse sultandan veya nâibinden izinsiz lakîti sünnet edemez. Sultan veya nâibi izin verirse sünnet edebilir. Çünkü lakîtin velâyeti sultan veya nâibine aiddir. -Nitekim metinde geçmiştir. - Bundan dolayı vasînin, yetimi sünnet etme hakkı vardır.
"Yerden alıp kaldıran kimsenin lakiti evlendirmesi ilh..." Yani yerden alıp kaldıran kimsenin lakîti evlendirmesi geçerli ve sahih değildir. Çünkü evlendirme akrabalık, mâlik olma, sultan olma gibi velâyete dayanır. Halbuki yerden alıp kaldıran kimsede bunlardan hiç biri mevcut değildir. Nehir.
"Malını satması geçerli değildir ilh..." Yani yerden alıp kaldıran kimsenin lakitin malını satması ve lakît üzerine parası borç olmak üzere onun için bir şey satın alması câiz değildir. Çünkü yerden alıp kaldıran kimsenin vazifesi lakiti muhafaza ve himaye etmektir. Bu meselenin tamamı Fetih'dedir.
"Kezâ esah olan kavle göre, lakiti icareye vermesi de sahih değildir ilh..." Çünkü yerden alıp kaldıran kimse lakîtin menfaatlarını telef etmeye ve lakîtin menfaatlarını başkalarına mülk olarak vermeye mâlik olamaz. Bundan dolayı lakîti yerden alıp kaldıran kimse amcaya benzer. Ana böyle değildir. Çünkü ana çocuğunu hizmetçi veya karşılıksız iâre vermek suretiyle menfaatlarını telef etmeye mâliktir. Bundan dolayı ananın çocuğunu para karşılığında kiraya vermesi evleviyetle caizdir. Fetih.
"Teslim ettikten sonra ilh..." Yani yerden alıp kaldıran kimse lakiti hibe veya tasadduk ettikten sonra teslim etse, hibe ve tasadduk tamam olmuş olur. Çünkü teslim edilmekle hibe edilen şey kendisine hibe edilen kimsenin veya kendisine tasadduk edilen kimsenin mülkü olmuş olur.
"Artık bu zikredilenlerin hiç birini iptal etmede sözü tasdik edilmez ilh..." Bu ifadenin mânâsı yerden alıp kaldıran kimsenin "bu lakit Zeyd'in kölesidir" diye ikrarında tasdik edilmesidir. Bu, Zeyd "bu lakit benim kölemdir" diye iddia ettiği ve tam had gibi hür kimseler üzerine hükmedilen bir şey lakît üzerine hükmedilmeden önce olduğu takdirdedir. Eğer lakit üzerine tam had gibi hürler üzerine hükmedilen bir şey hükmedildikten sonra "bu Zeyd'in kölesidir" diye ikrarda bulunsa, bu ikrarı tasdik edilmez. Çünkü tasdik edildiği takdirde hâkimin hükmünü iptal vardır.
Lakit evli bir kadın olduğu takdirde kendisi için ikrar edilen kimsenin cariyesi olur. Fakat nikahın iptalinde tasdik edilmez.
"Filânın kölesidir" diye ikrar edilen lakît evli olup üzerinde zevcesinin mehri bulunsa, mehri iptal etmede tasdik edilmez. Çünkü mehir Ödenmesi vâcib olan bir borçtur. Bu meselenin tamamı Bahır'dadır.
Tatarhâniyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki; bir lakit kendisinin köle olduğunu ikrar etse, yapmış olduğu işlerden hiç birisini iptal etmede tasdikedilmez. Ancak nikâhı sahih olmaz. Çünkü nikahı "efendinindir" diye iddia ettiği kimseden izinsiz kıymıştır. Lakît olan kadın kendisinin cariye olduğunu ikrar etse, bu ikrarı nikâhını iptal etmez.
"Nesebi bilinmeyen şahsın hükmü her şeyde lakit gibidir ilh..." Yani ikrardan zikredilen her şeyde lakit gibidir. Yoksa bütün hükümlerde lakit gibi değildir. Bu mesele ikrar bahsinin sonunda inşaallah tafsilâtıyla gelecektir. İşin hakikatini Hak Teâlâ Hazretleri bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...