Yalan,samimiyetsizlik ve şüphe
"İnsan yalan söylerken ne yapar?" veya
"Bir insanın yalan söylediğini nasıl anlayabilirim?" sorusu bu
seminerler sırasında en çok sorulan sorulardan biriydi. Bu sebeple bu
konuyu ayrı bir başlık altında toplamayı ve konuyla ilgili yapılan
araştırmaları, bu araştırmalardan elde edilen bilgileri ve en önemlisi
bu bilgilerin geçerlilik derecelerini özel bir bölümde toplamayı uygun
bulduk. Sosyal hayatta birçok durumda, insan kendi gerçek duygularını
gizlemek ister, ancak herhangi bir biçimde kendisini ele verir. Bir
topluluk içinde kişi sinirli, gergin ve hatta korkuyor olabilir fakat
yüzüne iliştirdiği bir gülümsemeyle mutluluk maskesi taşıması mümkündür.
Dikkatli bir gözün algılayabileceği bazı küçük ipuçları iç ve dış
dünyalar arasındaki bu farkın anlaşılmasına yardımcı olur. İnsanlar
yalan söyledikleri zaman en başarılı şekilde kontrol ettikleri, yüz
ifadeleridir; İnsan en çok mimiklerinin farkında olduğu için yalan
söylerken en çok ve en iyi yüzünü kontrol eder. Çünkü insan yalan
söyleyeceği zaman yüz mimiklerini kontrol etmek için bilinçli bir çaba
harcamaktadır. Hiç şüphesiz çok dikkatli bir gözlemci veya uzman için
yalan söyleyen biri mimikleriyle de çok sayıda ipucu vermektedir. Ancak
genel olarak düşünüldüğünün aksine, bir kişinin yalanını yüzüne veya
gözüne bakarak anlamak pek kolay değildir.
Yalan Çeşitleri
İnsanların birbirlerine söyledikleri yalanları
dört grupta değerlendirmek mümkündür. Birinci grupta kişinin söylediği
yalanın, karşısındaki tarafından bilindiği fakat karşı çıkılmadığı
ortak-yalanlar vardır. Kendisine yapılan akşam yemeği önerisinden hoşnut
kalmayan hanım, daveti yapan kişiye "işim var veya "başkasına sözüm
var" der. Bunu söylerken karşısındakinin söylediği yalanı anladığını
bilir. Ancak iki taraf için de durumun bu şekilde algılanması uygundur.
Daveti yapan kişi, konuyu mazeret yönünde geliştirebilir ve şehir
hayatında herkesin programının kaçınılmaz olarak çok yüklü olduğunu
söyler. Bu şekildeki ortak-yalanlar insanların gündelik hayatlarında
önemli bir yer tutar. İkinci grupta yer alan yalanlar, doğrusu ortaya
konamayacağı için karşı çıkılmayan yalanlardır. Buna örnek eşi kendisini
terk eden birinin bir kokteyl partide mutlu bir görüntü sergilemesidir.
Bu kişi beraberliğini bitirmekten ötürü çok mutlu olduğunu ifade eder
ve dinleyenler bunun doğru olmadığını bilirler. Ancak buna kimse karşı
çıkamaz. Bu kişi gece boyunca izlenecek olursa, söyledikleriyle iç
dünyası arasındaki çelişkiyi ortaya koyacak birçok açık verebilir. Ancak
bu yalanın ortaya çıkması kimseye yarar sağlamayacağı için, kimse
konunun üzerine gitmez. Üçüncü grupta profesyonel yalancıların
söyledikleri. yalanlar bulunur. Burada "profesyonel yalancı" tanımı
"mesleği gereği yalan söylemek zorunda olan" anlamında kullanılmaktadır.
Diplomatlar, politikacılar, avukatlar, reklamcılar, halkla ilişkiler
şirketlerinin temsilcileri, falcılar, sihirbazlar, eski eşya satıcıları
(antikacılar) için yalan bir hayat biçimidir. Bu kimseler,
karşılarındaki kişilere konuyla ilgili olarak sadece onların hoşlarına
gidecek olanları söylemekte çok ustadırlar.Bu kimseler yalan söyleme
becerilerini öylesine geliştirip parlatırlar ki, insanlar bu yalanları
duymak için can atarlar, teşvik ederler ve bundan mutluluk duyarlar. Bu
grupta yer alanlar yalan işaretlerinin çok azını gösterirler.Dördüncü
grupta ise, işi yalan söylemek olmayan sıradan insanların söyledikleri
ve kendilerine yarar sağlayan küçük veya büyük yalanlar gelir. Bunlar
fark edildiği zaman "yalan" diye adlandırılan adi yalanlardır. Kitapta
daha önce yer verdiğimiz önemli bir gerçeği burada bir kere daha
hatırlatalım: "İnsan ağzıyla yalan söyleyebilir ancak bedeniyle asla".
Bu sebeple söylediğinde dürüst olmayan birinin, davranışlarıyla
sözlerinin doğru olmadığı konusunda bazı ipuçlarıyla kendisini ele
vermesi kaçınılmazdır.
Yalan İşaretleri
Yalan söylerken insanların davranışlarında
gözlenen farklılıklar çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. Bu
araştırmalardan çıkan sonuçlar şöyle özetlenebilir:
1- Yalan
söyleyen kişilerin elleriyle yaptıkları jestler azalmaktadır. Normal
olarak el jestleri ifadeyi güçlendirmek amacıyla yapılır. Kişi büyük
çoğunlukla konuşulan kelimelerin anlamını artırmak için yaptığı el
hareketlerinin farkında değildir. İnsan konuşurken elini salladığını
bilir ancak ellerinin gerçekte ne yaptığını bilmez. Ellerinin bir şeyler
yaptığını bilmek, ancak ne yaptığını tam olarak bilmemek kişiyi şüpheye
düşürür ve böylece ellerin hareketleri azalır. Belki de insan içinde
yaşadığı çelişkiden ötürü ellerinin kendisini ele vereceğinden çekinir
ve ellerini ya cebine sokar, ya üzerine oturur veya bir eliyle diğerini
tutar. Bu kendi kendine temas zor zamanda anne elinin tutulması yerine
geçerek, iç gerginliği de hafifletir.
2- Yalan söyleyen kişinin
elini yüzüne götürme ve yüz çevresine değdirme sayısı artmaktadır. Bir
konuşma sırasında insan elini arada sırada yüzüne götürür. Ancak kişinin
samimi olmadığı bir görüşme sırasında bu jestin sayısında çok büyük
ölçüde artış görülmektedir. Elin yüze gitmesi sırasında yapılan
hareketler çeneyi tutmak, dudaklara bastırmak, ağzı örtmek, burna
değmek, yanağı ovuşturmak, gözün altını kaşımak, kulak memesini çekmek
ve saçla oynamaktır. Bir yalan sırasında bütün bu jestlerin sayısında
artış görülmekle beraber ağzı örtmek ve burna değmek jestlerinde adeta
patlama olur. İnsan yalan söylerken neden ağzını kapatır? Bunu tahmin
etmek çok zor değildir. İnsan ağzından çıkacak kelimeleri tutmak ve
yaptığını örtmek ihtiyacındadır. Elin ağzı örtmesi çeşitli biçimlerde
olur. Parmaklar dudakların üzerinde trampet çalabilir, işaret parmağı
üst dudak üzerinde durabilir veya el ağzın hemen yanında durabilir.
Çocuklar yalan söylerken elleriyle ağızlarını kapatırlar. Hiç şüphesiz
yetişkinler için elin ağza gitmesi, kişinin yalan söylediği konusunda
tek belirleyici hareket değildir. Kişi söylediği konusunda tereddüt
içindeyse, hata yapmaktan korkuyorsa, zaman kazanmak istiyorsa da eli
ağız çevresinde olabilir. Bu sebeple elin burna gitmesi, ağzı örtmesine
kıyasla daha gelişmiş, ince ve soyutlanmış bir harekettir. Ağızı örtmeye
gelen el, hemen yukarda bulunan burna uzanır ve böylece daha sembolik
ve stilize bir hareket yapılmış olur. Yalan söyleyen veya ağzından
çıkanlar konusunda yeterince samimi olmayan bir insanın elinin burnuna
gitmesinin en önemli sebebi fizyolojiktir. Çünkü yalan söylediği sırada
bir iç gerginlik yaşayan insanın bedeninde birçok fizyolojik değişiklik
olur. Kan basıncının yükselmesi, kalp vurum sayısının artması, ter bezi
faaliyetlerinin artması gibi yalan söylerken kaydedilen fizyolojik
değişikliklerin yanı sıra burunda bir kaşınma duygusu yaşanır. Coldoni
nin ünlü masalında yalan söyleyen Pinokyo nun burnunun büyümesi sebepsiz
değildir. Yazar son derece önemli bir gerçeği yakalamış ve abartarak
çocuk literatürüne geçirmiştir.
3- Yalan söyleyen bir insamn
konuşurken beden hareketlerinde bir artış olmaktadır. Yalan söylendiği
zaman duyulan rahatsızlık ve huzursuzluk, özellikle otururken kişinin
durumunda değişiklik yapmasına, oturduğu koltukta öne-arkaya veya
sağa-sola hareket ederek, pozisyon değiştirmesine sebep olmaktadır. Bu
pozisyon değişikliğinin ardında büyük bir ihtimalle "Keşke başka bir
yerde olsaydım" duygusu yatmaktadır. Oturur durumda artan beden
hareketleri televizyondaki açık oturum, panel veya sohbet türü
programlarda sık sık görülmektedir. Özellikle "Kırmızı Koltuk"
programında birçok konuk kendilerini güç durumda bırakan sorularda
koltuğun sınırlarını zorlayan hareketler ve koltuk üzerinde mini
gezintiler yapmaktadır.
4- Yalan söyleyen bir kişinin el jestleri
azalırken, el sallama hareketi artmaktadır. Belki de böylece kişi elini
silkme biçiminde hafif hafif sallayarak, sözleriyle ilgili sorumluluğun
kendisine ait olmadığını anlatmak istemektedir.
5- Yalan
söyleyen bir insanın yüz ifadesi büyük çoğunlukla normale çok yakındır.
Bu alanda uzmanlaşmadan, bir kişinin mimiklerine bakarak yalan
söylediğini anlamak çok güçtür. Yüz ifadesinde yalanı ele veren en
önemli ipucu, kişinin gözlerini sık sık konuştuğu kişiden kaçırmasıdır.
Bu araştırmalardan elde edilen bilgileri mutlak doğrular olarak değil, geçerIiliği tekrarlanmasına ve izlediği sıraya bağlı her şeyden önemlisi
kişinin içinde bulunduğu bağlamın değerlendirilmesiyle anlam kazanan
bir anahtar olarak kabul etmek gerekir. Yukarıda sıralanan özelliklerin
varlığı kişinin yalan söylediğini değil, yalan söyleme ihtimalinin
olduğunu gösterir. Bu araştırmaları sınamak için çalışmalar yapan başka
araştırmacılar, yukarda sıralanan davranışların yalan veya
samimiyetsizliği ortaya çıkartmak için kulIanılacak anahtarın kendisi
değil, ancak bir parçası olduğunu söylemektedirler. Örneğin, bir konuşma
sırasında birdenbire büyük bir suçlamayla karşılaşmamız durumunda,
bocalamamız, birçok kere elimizi yüzümüze götürmemiz, oturduğumuz yerde
huzursuzluğumuzu yansıtan hareketler yapmamız mümkündür. Bu durumda
suçlamaları yerinde, savunmalarımızı da gerçek dıŞl olarak mı kabul
etmek gerekir? Benzer şekilde iş için mülakata çağrılan bir kişi,
kendisine sorulan sorularla bunaldığı zaman elini birçok defa yüzüne
götürebilir ve oturduğu yerde huzursuzluk işaretleri gösterebilir. Bütün
bunların, adayın vereceği bilgilerin nasıl değerlendirileceğini
bilememesinden ve hata yapmak endişesinden kaynaklanmaSi da
muhtemeldir.Sıralanan sebeplerden ötürü bu işaretleri yalan söylemenin
aşikar delilleri olarak değil, beynimizin içindeki düşünceler ve gerçek
duygularla, dış dünyaya yansıyan ifadelerin bir çelişkisi olarak kabul
etmek daha yerinde olur. Bu çelişki gerçek bir yalan olabileceği gibi,
samimiyetsizlik, tereddüt veya şüphe de olabilir.
ABD li hipnoterapist David J. Lieberman, Size Kimse Yalan Söyleyemez
adlı kitabında, kandırılanlar için Yalan dedektörü olmanın ipuçlarını
veriyor. Klinik psikoloji alanında dünyaca tanınan ve kısa süreli
terapide devrim niteliği taşıyan Nöro Dinamik Analiz in kurucusu
Lieberman ın ilginç bilgiler içeren kitabı, piyasaya çıktı.
Kitabında
insanoğlunun günümüzde kandırmaca dolu bir dünyada yaşadığına dikkati
çeken Lieberman, Birilerinin bize yalan söylemesine engel olamayız ama
bizi inandırmalarına engel olabiliriz görüşüne yer veriyor.
Kitabın
her bölümünde yalanın farklı bir yüzünün ortaya konulduğunu belirten
Lieberman, kitaptaki yeni teknikler sayesinde herkesin kendilerine yalan
söylenip söylenmediğini anlayabileceğini kaydediyor.
YALAN SÖYLÜYORSA...
Lieberman ın araştırmalarına göre, birinin yalan söyleyip söylemediğini aşağıdaki ipuçlarıyla anlayabilirsiniz:
- Yalan söyleyen kişi göz temasından kaçınır, göz göze gelmemek için elinden geleni yapar.
- Yalan söyleyen ya da bir gerçeği saklayan kişi, ellerini ve kollarını daha az kullanır.
- Kendisine soru sorulduğunda elleri sımsıkı kapanıyorsa ya da avuçları aşağı dönükse bu yalanın ya da kandırmanın sinyalidir.
- Ellerini yüzüne ya da boynuna doğru götürüyor olabilir ama bedeniyle teması sadece bu kısımlarla sınırlı kalır.
- Verdiği cevap nedeniyle içinin rahat olduğunu göstermeye çalışan kişi belli belirsiz kaçamak bir şekilde omzunu silker.
- Kişinin el kol hareketleri ile söylediği sözler arasında zamanlama hatası vardır. Baş hareketleri mekaniktir.
- Şaşırmış, korkmuş ya da mutluymuş rolü yapıyorsa, yüzünde beliren ifade, ağız bölgesiyle sınırlı kalacaktır.
- Yalan söyleyen kişi ayakta dururken ya da otururken konuşma sırasında sırtını dik tutmaz.
- Kendisini itham eden insandan uzaklaşmak isteğiyle muhtemelen bakışlarını kapıya doğru çevirir.
- Konuştuğu insanla ya çok az fiziksel temas kurar ya da hiç kurmaz.
- İşaret parmağını ikna etmek istediği kişiye yöneltmez.
- Kendisini itham eden kişiyle arasına bir takım nesneler koyar.
- Bilinçaltından sızan gerçek duygular, düşünceler ve niyetler dil sürçmesi şeklinde ortaya çıkar.
- Karşısındaki kişi anlattığı hikayeye inanana kadar fazladan bilgi vermeye devam eder.
- Sorulara asla doğrudan cevap vermez, dolaylı olarak ima eder.
- Yalan söyleyen kişi, ben, biz ve bizim gibi zamirleri ya çok az kullanır ya da hiç kullanmaz.
- Kullandığı kelimeler açık ve net olmayabilir.
- Sorulan soruya oranla aşırı bir tepki gösterir.
- Yalan söyleyen kişi, bütün sorularınıza cevap verebilir ama kendisi size soru sormaz
-
David J. Liberman ın araştırmasına göre, yalan söyleyen kişi, konu
değiştirildiğinde rahatlar ve gerginliği azalır. Yalancıları tanımanın
diğer yolları da şöyle:
- Haksız yere suçlandığına sinirlenmez.
- Gerçeği söylemek gerekirse , Dürüst olmak gerekirse ve Neden yalan söyleyeyim ki gibi cümleler kullanır.
- Soruyu önceden düşünmüş ve cevabı hazırlamıştır.
- Sorunuzu tekrar etmenizi ister ya da soruya soruyla karşılık verir.
- Konuşmasına, Yanlış anlamanı istemem ama gibi bir cümleyle başlar.
- İlginizi dağıtmak için şaka yapar ya da dalga geçer.
- Daha ayrıntılı açıklama gerektiren konuları sıradan bir şeymiş gibi aktarır.
- Hikayesi o kadar inanılmazdır ki, sırf bu yüzden inanırsınız.
FİZYONOMİ (FİZYOGNOMİ): YÜZ OKUMA SANATI
Fizyonomi (Fizyognomi) terimi, Yunanca physis doğa ve gnomon
yorum kelimelerinin birleşimidir. Giovanni Battista Della Porta
(1535-1615) ya göre gnomon, aynı zamanda yasa, kural anlamına
gelmektedir; yani, fizyonomi "doğa yasası" demektir. Della Porta ya
göre, doğanın belli kurallarına uyarak "belli vücut biçimlerine göre
belli ruh hallerini" öğrenebiliriz.
Çok eski dönemlerden
başlayarak, bilginler insanın yüz yapısı ile karakteri arasında bir
ilişki kurmağa çalışmışlardı. Bu yöntemin temelinde insanın beden yapısı
ve psikolojisi arasında doğal bir bağlantının olduğu inancı
yatmaktaydı. Bilimsel temelden yoksun olmasına rağmen fizyonomi,
karakter özelliklerinin tipolojisi için önayak olmuştur.
Gelişimi
Fizyonomi,
sistemli bir şekilde ilk kez Çin de gelişmiştir. Çinliler, insanların
yüz biçimlerine göre insanların karakter özelliklerini okuma yöntemini
kullanmış, ayrıca başarı düzeylerini belirleme yöntemini kullanmışlardı.
Sonraki dönemlerde değişik uygarlık merkezlerinde fizyonomiye ilişkin
bilgiler sistemleştirilip geliştirilirken, belli özelliklere sahip
değişik ekoller ve sistemler ortaya çıkmıştır.
Eski Çin yüz
okuma uzmanlarına göre, yüzü oluşturan unsurlardan beşi çok önemlidir.
Bunlar kaşlar, gözler, ağız, burun ve kulaklardır. Eski metinlerde onlar
beş önemli organ olarak geçmektedir. Bu organlardan birisinin bile
dengeli bir biçimde olması en az 10 yıl mutlu yaşam demektir. Tüm
organların aynı şekilde dengeli biçimde olması bu mutluluğu orantılı
şekilde arttırıyor. Bu organların incelenmesinden sonra sırada alın,
elmacık kemikleri, şakaklar, çene ve kırışıklar gelmekte, en sonunda ise
derinin rengi, ayrıca, gözlerin parlaklığı, biçimi, göz küresi ve göz
kapaklan inceleniyor.
Çin fizyonomi uzmanlarına göre, onların
sistemi insanların uzun ömürlü olmaları konusundaki gerçekleri
bulacaktır. Çin sistemine göre, insan yüzünde belli konumlar ve çizgiler
mevcuttur. Bunların her biri belli bir yaşı belirlemektedir. Onlar, bir
dizi "uzun ömürlülük belirtileri"ni de tespit etmişler. Çinlilerin
fizyonomi sistemi bugün de incelenmekte ve geliştirilmektedir.
Aristo nun Fizyonomiye İlişkin Görüşleri
Fizyonomi
ile ilgili bilgilere Hipokrat, Aristo ve Pluto gibi eski Yunan
düşünürlerinin eserlerinde rastlanmıştır. Aristo, fizyonomiyi kişilerin
ruh halini öğrenmek için kullanırken, Hipokrat bu usulle hastalara
teşhis koymuştur. Onun ölmüş insanın yüz şeklini tasvir edişi bugün de
doktorlar tarafından "Hipokrat maskesi" olarak kullanılmaktadır.
Aristo
nun "De Natura Animalium" (1. Kitap) isimli çalışmasında beden ve yüz
yapısı ile insanın karakter özellikleri arasında bağlantı kurulmaktadır.
Aristo ya göre, insanın beden ve yüz yapısının belli bir
hayvana benzemesi, onun karakter özelliklerini ortaya koymaktadır.
Aristo insanın yüz yapısı, gözleri, alnı, kafa yapısı, derisinin rengi,
saçının rengi,gözünün rengi, bedenin tüy örtüsü, sesinin tonu, yürüyüşü,
beden hareketleri, bakışları, boyu ile ilgili karakter özelliklerini
hayvanlardaki benzer özelliklerle kıyaslamaktadır.
Aristo, daha
sonra devamcıları Polemon (M.Ö. II yy.) ve At-hamanti (M.Ö. IV yy.)
fizyonomi yöntemiyle kendi dönemlerinde yaşamış bir çok şahısın karakter
özelliklerine ilişkin yazılar yazmışlardır. Aristo nun yöntemi uzun
müddet kendinden sonraki bilginler için bir kaynak olmuştur.
15.
ve 16. yüzyıllardan itibaren fizyonomi kişilerin karakter
özelliklerinin belirlenmesinde sıkı bir şekilde kullanılmıştır.
Fizyonomi; doktorlar, din görevlileri, filozof ve hakimlerin
başvurdukları bir yöntem olmuş ve büyük toplumsal ilgi görmüştür.
17
yüzyılda engizisyon mahkemeleri yüz ve beden yapısına göre "gerçekliği"
tespit ediyorlardı. Buna göre de, fizyonomi; kehanet, falcılık,
astroloji vs. ile sıkı bir şekilde kullanılıyordu. Fizyonomi alanında
Avrupa da bu konudaki önemli gelişme Johann Caspar Lavater in
çalışmaları sonucu gerçekleşmiştir. Lavater in ve ondan sonra Franz
Jozef Gall ın söz konusu incelemeleri Avrupa da bu konu üzerine büyük
tartışmalara yol açmıştır.
Johann Caspar Lavater (1741-1801)
Fizyonomi
alanındaki önemli gelişmenin temeli 15 Ekim 1741 de Zürih te doğmuş
İsviçreli ilahiyatçı, fizyonomist ve yazar Johann Caspar Lavater
(17411801) tarafından atılmıştır.
Lavater 1769 dan yaşamının
sonuna dek din görevlisi olarak çalışmıştır. 1775 yılında Leypsig de
"İnsan Doğasının Tanımlanmasına Yardımcı Olacak Fizyonomik Fragmanlar"
(Physiognomische Fragmente zur Beförderung derMenschen-kenntnis und
Menschenliebe, 1775-1778) eseri o dönemde eşsiz bir yankı uyandırmıştır.
Johann Caspar Lavater e göre yüzün her bir öğesi; göz, alın, burun,
kulak, ağız, çene vs. ayrı ayrı ve birbirine olan ilişkileri içinde
psikolojik anlam taşır, kişilik özelliklerini gösterir. Lavater in bu
çalışmasının bilimselliği üzerinde tartışmalar olmuşsa da, söz konusu
eser konuyu daha da popülerkılmıştır.
Lavater, Zürih in Fransızlar tarafından alınması zamanı yaralanmış, 2 Ocak 1801 yılında ölmüştür.
Aristo ya göre, belli özelliğe sahip insanlar, benzeri oldukları
hayvanların karakter özelliklerini taşımaktadırlar. Yüz yapısı ve insan
karakteri arasındaki ilişki, Aristo nun eserinde aşağıdaki şekilde
geçmektedir .
Dudaklar
Dudakları ince ve ağız kenarları,
dudaklar ileri uzandığında üst dudağın alttakinin üzerine çıkacak
şekilde gevşek olan insanlar alçakgönüllüdürler. Bu aslan tipine uygun
gelmektedir. Aynı şeyi büyük ve küçük köpeklerde de görebiliriz.
Dudakları ince, sert ve köpek dişleri hizasında yukarıya doğru çekilmiş
olan insanlar aşağı ve bayağıdırlar. Bu domuz tipine uygun gelmektedir.
Dudakları kalın ve üst dudak alttakinin üzerine çıkan insanlar
aptaldırlar. Bu eşek ve maymun tipine uygun gelmektedir. Üst dudağı ve
üst damağı öne doğru çıkan insanlar huysuz ve kavgacıdırlar. Bu, köpek
tipine uygundur.
Burun
Burun deliklerinin duvarları kalın olan
insanlar iyi kalplidirler. Bu öküz tipine uygun gelmektedir. Burun
deliklerinin duvarları ince olan insanlar hırçın bir yapıya ve karaktere
sahiptiler; bu köpek tipine uygun gelmektedir. Burun delikleri dairevi
olan insanlar alçak gönüllüdürler. Bu durum aslanlarla benzerlik
oluşturmaktadır.
Burnu ensiz olan insanlar (sivri burunlular)
kuşlara benzemektedirler. Burnunun ucu enli olan insanlar aptaldırlar.
Bu domuzlara uygun gelmektedir.Direk alından başlayan gaga burunlu
insanlar arsızdırlar; bu, karga tipine uygun gelmektedir. Alından keskin
bir şekilde ayrılan gaga burunlu insanlar alçak gönüllüdürler. Bu
kartal tipine uygun gelmektedir.
Burnun alınla birleştiği yerde
çökük, burun kavisi yukarıya doğru eğilmiş olan insanlar şehvetli ve
ihtiraslıdırlar. Bu horoz tipine uygun gelmektedir. Düz ve kalkık
burunlu insanlar şehvetli ve ihtiraslıdırlar; bu geyik tipine uygun
gelmektedir. Burun delikleri geniş olan insanlar sinirlidirler.
Bilindiği gibi bu durum sinirlilik halinde ortaya çıkmaktadır.
Yüz Yapısı
Yüzü
enli ve etli olan insanlar iyi kalplidirler; bu öküz tipine uygun
gelmektedir. Kemikli yüze sahip olan insanlar tedbirli, etli olan
insanlar ise korkaktırlar. Bunlar sırasıyla eşek ve geyik tiplerine
uygun gelmektedir.
Küçük yüzlü insanlar cesaretsiz ve
iradesizdirler; bu kedi ve maymun tipine uygun gelmektedir. Büyük yüzlü
insanlar tembeldirler; bu eşek ve öküz tipine uygun gelmektedir.
Dolayısıyla, yüz ne büyük, ne de küçük olmalıdır. En iyisi orta
büyüklükte olmasıdır. Yüzü aşırı küçük olan insanlar aşağı ve
bayağıdırlar. Asık suratlı insanlar somurtkan karakterlidirler. Allıkla
boyanmış gibi yüze sahip olan insanlar utangaçtırlar. Bilindiği gibi bu
durum insan bir şeyden utandığı zaman ortaya çıkmaktadır. Yanakları
allanan insanlar alkoliktirler. Bilindiği gibi insan alkol aldığı zaman
yanakları allanıyor.
Gözler
Gözlerinin altı torbalaşmış insanlar
alkoliktirler. Yüzünün bu bölgesi şişkin olan insanlar ise yatmayı çok
sevenlerdir. Nitekim, uykudan yeni kalkmış insanın gözünün çemberinde
şişkinlikler bulunur. Küçük gözlü insanlar cesaretsiz ve iradesizdirler;
bu maymun tipine uygun gelmektedir. Büyük gözlü insanlar tembeldirler;
bu öküz tipine uygun gelmektedir. Gözleri ne aşırı büyük, ne de aşırı
küçük olarak doğmuş birisi asil bir karaktere sahip olacaktır.
Çukur
gözlü insanlar gaddardırlar; bu maymun tipine uygun gelmektedir. Patlak
gözlü insanlar aptaldırlar; bu eşek tipine uygun gelmektedir.
Dolayısıyla, gözler ne aşırı patlak, ne de aşırı çukur olmalıdır; en
iyisi orta büyüklükte olmasıdır. Gözü hafiften çökük olan insanlar alçak
gönüllüdürler. Bu aslan tipine uygun gelmektedir. Eğer aşırı çökük ise
sakin ve usludurlar. Büyük öküz tipine uygun gelmektedir. Buğulu gözlü
insanlar hüzünlüdürler. Bilindiği gibi insan hüzünlenince gözleri
buğulanır.
Alın
Alnı küçük olan insanlar aptaldırlar. Bu domuz
tipine uygun gelmektedir. Alnı aşırı büyük olan insanlar ağır
kanlıdırlar. Bu öküz tipine uygun gelmektedir.Alnı daire şeklinde
olanlar aptaldırlar. Bu eşek tipine uygun gelmektedir. Alın yüzeyi büyük
olan insanlar hassas, basiretli ve anlayışlıdırlar; bu köpek tipine
uygun gelmektedir. Alnı düzgün kare eklinde olan insanlar alçak
gönüllüdürler;bu aslan tipine uygun gelmektedir. Alnı kırışık olan
insanlar mağrurdurlar; bu boğa ve aslan tipine uygun gelmektedir.
Alnında kırışıklar olmayan insanlar yalakadırlar. Dolayısıyla, alnın düz
kırışıklı durumu kibirlilik, kırışıksız durumu ise yalakalığı ifade
ettiği için, en iyisi orta durum olacaktır.
Baş
Başı büyük olan
insanlar hassastırlar. Bu köpek tipine uygun gelmektedir. Başı küçük
olan insanlar duygusuzdurlar; bu domuz tipine uygun gelmektedir. Kafası,
yukarıya doğru en-sizleşen insanlar (yumurta kafalı) arsız ve
yüzsüzdürler; bu eğri tırnaklı kuş tipine uygun gelmektedir. Kulağı
küçük olanlar maymuna,büyük olanlar ise eşeğe benzemektedirler.
Köpeklerde ise kulaklar daha orantılıdır.
Derinin Rengi
Aşırı
esmer olanlar korkaktırlar; bu Mısırlı ve Habeş tipine uygun
gelmektedir.Aynı şekilde beyaz yüzlü insanlar da korkaktırlar. Bu kadın
tipine uygun gelmektedir. Dolayısıyla, mertliği ve cesurluğu ifade eden
renk orta kıvamda olmalıdır.
Saçın Rengi
Sarışın saçlı insanlar
cesurdurlar; bu aslan tipine uygun gelmektedir. Saçları aşırı kızılı
olan insanlar kurnazdırlar; bu tilki tipine uygun gelmektedir. Yüz rengi
solgun ve değişik tonda olan insanlar korkaktırlar. Bu korku anında
ortaya çıkan duruma uygun gelmektedir. Bal sarısı renginde olan insanlar
soğukturlar. Soğuk olan insanlar ise yavaş hareketlidirler.
Vücut
hareketleri yavaş olan insanlar ise ağır kanlıdırlar. Kırmızı renkliler
çabukturlar. Zira, hareketten ısınan vücut kızarıyor. Ateş kırmızısı
renginde olanlar çılgınlığa meyillidirler. Şöyle ki, bir cismin aşın
ısınmış parçaları alev rengini alıyor. Aşırı hırçın insanlar ise
deliliğe yatkındırlar. Göğsünde renk beliren insanlar sinirlidir.
Bilindiği gibi insan sinirlenince göğüs bölgesinde bir yangı oluşuyor.
Gözlerin Rengi
Gözleri
kızaran insanlar çabuk sinirlenirler. Göz rengi siyah olan insanlar
korkaktırlar. Bellidir ki, siyah renk korkaklığı sembolize eder. Gözleri
tam siyah değil de, kestane rengine yakın olan insanlar dengeli bir
karaktere sahiptirler.
Parlak mavi renkli veya beyazımsı renkli
gözleri olan insanlar korkaktırlar. Bellidir ki, beyazımsı renk
korkaklığı sembolize eder. Gözleri mavi değil de, kestane renginde
olanlar cesurdurlar. Bu aslan veya kartal rengine uygun gelmektedir.
Gözleri
koyu kestane renkli olan insanlar şehvetlidirler. Bunlar keçilere
benzetilebilir. Gözleri alev renginde olanlar arsız ve yüzsüzdürler.
Bunlar köpeklere benzetilebilir.
Parlak, fakat belirgin bir rengi
olmayan göze sahip insanlar korkaktırlar. Gözleri parlak olan insanlar
ihtiraslıdırlar. Bunlar horozlara ve kargalara benzetilebilir.
Tüy Örtüsü
Bacakları kıllı olan insanlar şehvetlidirler. Bu keçi tipine uygun gelir.
Göğsü
ve karın bölgesi aşırı kıllı olan insanlar başladıkları işi hiçbir
zaman bitirmezler. Bu kuş tipine uygun gelmektedir. Göğsü tamamen tüysüz
olan insanlar arsız ve yüzsüzdürler.Bu kadın tipine uygun gelmektedir.
Bu yüzden ne fazla kıllı, ne de fazla kılsız olması gerekir.
Omuzları
kıllı olan insanlar da başladıkları işi bitirmezler. Bu kuş tipine
uygun gelmektedir. Boynunun arka tarafı tüylü olan insanlar asildirler.
Bu aslan tipine uygun gelmektedir.
Sakalı seyrek olan insanlar dengeli karaktere sahiptirler. Bu köpek tipine uygun gelmektedir.
Kaşları
kalın olan insanlar somurtkandırlar. Kaşları, burun tarafta aşağıya
doğru sarkan ve şakaklara doğru yukarı kalkan insanlar saftırlar. Bu
domuz tipine uygun gelmektedir.
Baştaki Tüyler
Saçları düz olan
insanlar korkaktırlar. Kıvırcık saçlı insanlar da korkaktırlar. Bu Habeş
tipine uygun gelmektedir. Dolayısıyla, gerek düz, gerekse kıvırcık
saçlar korkaklığı sembolize ettiği için az dalgalı saçlar yüksek manevi
değerleri ifade etmektedir. Bu aslan tipine uygun gelmektedir.
Alın
üzerinde yukarıya ve arkaya doğru yönelen saçlara sahip kişiler
asildirler. Bu aslan tipine uygun gelmektedir. Burun hizasında alının
ortasına doğru saçları olan insanlar aşağı ve bayağıdırlar. Nitekim bu
durum kölelere özgüdür.
Ses
Ses tonu aşağı olan insanlar
küstahtırlar. Bu eşek tipine uygun gelmektedir.Alçak tondan başlayıp
yüksek tonla bitiren insanlar tatmin olmayan ve şikayetçi insanlardır.
Bu öküz tipine uygun gelmektedir. Yüksek, alçak ve kırılan bir sesle
konuşanlar sapıktırlar. Bu kadın tipine uygun gelmektedir. Yüksek ve
düzgün bir sesle konuşanlar köpeklere benzetilebilir. Zayıf, gevşek bir
sesle konuşanlar sakindirler. Bunlar koyun tipine uygun gelmektedirler.
Yüksek sesle konuşan ve bağıran insanlar şehvetlidirler. Bunlar keçilere
benzemektedir.
Yaşamda Bakışlar
Tarih boyunca göz ve insan davranışı üzerindeki
etkileriyle uğraştık durduk. Hepimiz Gözleriyle onu parçaladı , Kocaman
bebek gözleri var , Gözlerini kaçırıp duruyor , Çok davetkar gözleri var
, Gözünde öyle bir pırıltı vardı ya da Bana en kötü bakışıyla baktı
gibi ifadeler kullanmışızdır. Bu gibi ifadeleri kullandığımızda farkında
olmadan kişinin gözbebeklerinin büyüklüğünden ve bakışla ilgili
davranışlarından bahsederiz. The Tell-Tale Eye ad11 kitabında Hess,
vücudun odak noktası olduklarından ve gözbebekleri de bağımsız hareket
ettiğinden gözlerin tüm insan iletişim işaretleri arasında en açıklayıcı
ve doğru bilgileri verdiğini söylemiştir.Belli ışık durumlarında,
kişinin ruh hali ve tavrı olumludan olumsuza veya olumsuzdan olumluya
geçerken gözbebekleri küçülür veya büyür. Heyecanlanan birisinin
gözbebekleri normal büyüklüklerinin dört katına çıkabilir. Tam tersine,
kızgın, olumsuz bir ruh hali gözbebeklerinin minik boncuk gözler ya da
yılan gözleri olarak bilinen şekilde küçülmesine yol açar. Flört
sırasında gözler oldukça fazla kullanılır, kadınlar gözlerini vurgulamak
için göz makyajı yaparlar. Bir kadın bir erkeği severse ona bakarken
gözbebeklerini büyütecek ve erkek de farkında olmadan bu bilgiyi doğru
yorumlayacaktır. Bu nedenle romantik buluşmalar gözbebeklerinin
büyümesine neden olan loş yerlerde gerçekleşir.Birbirlerinin gözlerine
bakan genç aşıklar farkında olmadan gözbebeklerinin büyüyüp büyümediğine
bakmaktadırlar. Her birİ diğerinin gözbebeklerinin büyümesinden
heyecanlanır. Araştırmalar, kadın ve erkekleri cinsel pozisyonlarda
gösteren pornografik filmler erkeklere gösterildiğinde gözbebeklerinin
normal büyüklüklerinin üç katına kadar çıkabildiğini göstermiştir. Aynı
filmler kadınlara gösterildiğinde gözbebeklerindeki büyüme
erkeklerdekinden daha fazladır. Bu da kadınların pornografiden erkeklere
göre daha az etkilendikleri iddiasıyla ilgili şüphelere neden
olmaktadır.Bebekler ve çocukların gözbebekleri yetişkinlerinkinden daha
büyüktür yetişkinlerin yanındayken onlara olabildiğince çekici görünerek
sürekli olarak dikkatlerini çekme çabasıyla gözbebekleri sürekli olarak
büyür.Uzman kağıt oyuncularıyla yapılan deneylerde rakipleri koyu renk
gözlük taktığında oyuncuların daha az el kazandıkları görülmüştür.
Örneğin, bir poker oyununda rakibine dört as gelmesi durumunda uzman
onun gözbebeklerindeki hızlı büyümeyi bilinçli olmadan fark edecek ve bu
elde oyunu yükseltmemesi gerektiğini hissedecektir. Rakiplerin koyu
gözlük takması gözbebeği işaretlerini ortadan kaldırarak uzmanların daha
az el kazanmalarına neden oldu. Gözbebeği takibi fiyat pazarlığı
sırasında alıcıların gözbebeği büyümesini izleyen eski Çinli mücevher
tacirleri tarafından kullanılırdı. Yüzyıllar önce, fahişeler
gözbebeklerini büyüterek daha arzulanır olabilmek için gözlerine
dulavratotu losyonu damlatırlardı. Merhum Aristotle Onassis in
düşüncelerinin gözlerinden okunmaması için iş görüşmeleri sırasında koyu
renk gözlük taktığı bilinirdi.
Bakışlarla İlgili Davranışlar
İletişim
için gerçek bir temel ancak karşınızdakiyle göz göze geldiğinizde
atılabilir. Bazı insanlarla konuşurken kendimizi çok rahat hissederken
başkalarıyla rahatsız olur hatta bazılarını da güvenilmez buluruz. Bu
aslında bize baktıkları veya konuşurken bakışlarımıza karşılık
verdikleri süreyle ilişkilidir. Birisi dürüst değilse veya bir şeyler
gizliyorsa bakışları bizimkilerle toplam zamanın üçte birinden daha az
oranda karşılaşacaktır. Bakışlarınız karşınızdakinin bakışlarıyla toplam
zamanın üçte ikisinden daha uzun süreyle karşılaşıyorsa bunun anlamı
şunlardan biridir: birincisi sizi çok ilginç veya çekici buluyordur;
ikincisi de size karşı saldırgan bir tavrı vardır ve gözbebekleri de
büzüşüyorsa sözel olmayan bir meydan okumada bulunuyor olabilir. Argyle a
göre A, B den hoşlanıyorsa ona çok bakacaktır. Bu da B nin A nın
kendisinden hoşlandığını düşünmesine neden olacak ve bunun sonucu olarak
B de A dan hoşlanacaktır. Başka deyişle başka birisiyle iyi bir ilişki.
kurmak için toplam zamanın yüzde 60- 70 inde onunla göz göze gelmeniz
gerekir. Bu onun sizden hoşlanmasını da sağlayacaktır. Bu nedenle
bakışları sizinkilerle toplam zamanın üçte birinden daha az süreyle
karşılaşan çekingen ve utangaç birine pek güven duymamanız çok
normaldir.Görüşmeler sırasında karşınızdakilerin kendilerin süzdüğünüz
hissine kapılmamaları için koyu renk gözlük takmaktan
kaçınmalısınız.Vücut dili ve hareketlerin çoğu gibi bir insanın başka
birisine bakış süresi de kültüre bağlı bir şeydir. Güney Avrupalıların
başkalarına rahatsız edici gelebilecek yüksek bir bakış sıklığı varken
Japonlar da konuşurken karşıdakinin yüzü yerine boynuna bakarlar.
Bakışın süresi kadar bakışınızı karşınızdakinin yüzünün hangi coğrafi
bölgesine yönlendirdiğiniz de önemlidir. Bu da bir görüşmenin sonucunu
etkileyebilir. Bu işaretler sözel olmayan şekillerle iletilir ve alınır
ve alıcı tarafından da doğru şekilde yorumlanır.
İnsan Davranışlarında Bacak Bacak üstüne Atmak
Bacak bacak üstüne
atma biçimi çok sayıda anlam taşır ve kişinin iç dünyasıyla ilgili çok
değerli ipuçları yansıtır. Ayrıca bacak bacak üstüne atmak, kalça ve
bacak kaslarına değişik hareketler sağladığı için uzun süre yorulmadan
oturmaya imkan verir. Bu yönüyle de bacak bacak üstüne atmak amaçlı bir
harekettir.
İnsanlar, ağlamak gibi bazı davranışlarıyla birlikte
doğarlar. Bu davranışlar sosyal çevre tarafından büyük ölçüde
yönlendirilir. Çocukluktaki sesli ağlama yetişkinlikte yerini sessiz
gözyaşlarına veya bastırılmış hıçkırıklara terk eder. İnsanlar ağlamak
gibi doğuştan getirdikleri davranışların yanı sıra bacak bacak üstüne
atmak gibi bazı davranışları da keşfederek sonradan kazanırlar.
Keşfedilen (ikincil) davranışlar da farkında olmadan sosyal modaların
izinden giderek büyük ölçüde değişikliklere uğrarlar. Bacak bacak üstüne
atmak modanın değiştirdiği keşfedilmiş davranışlardan biridir. Çocuk
bacak bacak üstüne atarak oturmanın hoşuna giden rahat bir beden duruşu
sağladığını düşünür. Kısa bir süre sonra çocuğun içinde yaşadığı
çevrenin yazılı olmayan kuralları bu oturma biçimini köklü bir şekilde
etkiler. Çocuklar büyüdükçe, hiçbir şekilde farkına varmadan, içinde
bulundukları yaş grubu, sosyal sınıf ve aynı cinsiyetten olan
arkadaşları gibi bacak bacak üstüne atmaya başlarlar. Geçen yüzyılda
İngiltere de (Victoria Döneminde) iyi yetişmiş bir genç kız ve kadın
hiçbir şekilde bacak bacak üstüne atmazdı. Bugün de bu eğitimin izlerini
Kraliyet ailesinde görmek mümkündür. Kraliçe Elizabeth bacak bacak
üstüne atmak yerine, ancak ayaklarını bileklerinden kavuşturur. Yirminci
yüzyılın ikinci yarısında sosyal davranışlarda meydana gelen büyük
değişiklikler karşısında, kadınların bacak bacak üstüne atmalarını
ayıplamak mümkün değildir. Ancak yine de bacak bacak üstüne attığı zaman
oluşturacağı görüntü birçok kadın için kaygı kaynağıdır. Dizleri
hizasında veya daha kısa etek giyen bazı kadınlar sürekli eteklerini
çekiştirerek bu kaygıyı dışarıya yansıtırlar. Bir topluluk içinde bacak
bacak üstüne atarak bacaklarını ortaya koyan bir kadının tutumu,
çevredeki erkekler tarafından "davet edici" olarak yorumlanabilir. Bu
sebeple kadınların bacak bacak üstüne atma davranışlarına özen
göstermeleri, geçen yüzyıldan kalan bir sosyal kuralın oldukça
zayıflamış bir biçimde devam etmesidir. Kolların kavuşturulması arkaik
olarak nasıl kalbi korumak amacını taşıyorsa, bacakların kavuşturulması
da cinsel organların korunması amacına yöneliktir. Bacak bacak üstüne
atma davranışı, kavuşturulmuş kollar kadar olumsuz duyguları yansıtan
bir özellik taşımaz. Ancak bu davranışın da dikkatle değerlendirilmesi
özellikle üçlü ve dörtlü ilişkilerde büyük önem taşır. Bacak bacak
üstüne atmak olumsuz ve savunucu bir tutumun ve artmış olan iç
gerginliğin işareti olabileceği gibi, karşılıklı ilişkideki incelik ve
zerafeti de yansıtabilir.
Bu jest Batı kültürünün etkisi altında
kalarak yetişen insanların geleneksel oturma biçimi olarak da
tanımlanabilir. Bu oturma biçimini tek başına olumsuz bir işaret olarak
değerlendirmek hatalı olur. Çünkü uzun süre bir toplantıyı izlemek veya
ders dinlemek gibi sebeplerle çok rahat olmayan bir sandalyede oturmak
zorunda kalanlar da zaman zaman bu oturma biçimlerini kullanırlar. Bu
oturma biçimine kolların kavuşturulması eklendiği takdirde, kişinin
hoşnutsuzluğunun bir ifadesi olarak değerlendirilir. Bu durumda oturan
birine, özellikle "evet" veya "hayır" diye cevaplandırabileceği sorular
sormamak daha yerinde olur. Çünkü bu şekilde oturan kişiden olumsuz
cevap alma ihtimali çok yüksektir. Bu oturuş biçimine bir topluluk
içinde eşlerinden veya erkek arkadaşlarından memnun olmayan kadınlarda,
dinledikleri konferans veya seminerden memnun kalmayanlarda da
rastlanır.
"Dört" Durumu
Bu şekilde bacak bacak üstüne
atmak tartışmaya veya rekabete dönük bir durumun varlığının işaretidir
ve kaynağını Amerikan kültüründen almaktadır. Sadece bu oturma biçimine
bakarak bir yorum yapmak zordur. Ancak bu oturma biçimi yukarıdaki
ayağın bir veya iki el ile tutulması biçimindeyse, bu şekilde oturan
kişinin fikirlerini değiştirmeye niyeti olmayan katı ve inatçı bir insan
olduğunu düşünmek hatalı olmaz.
Savunmada mı Üşümüş mü?
Çoğu
kişi savunmaya geçmediklerini ama kol veya bacaklarını üşüdükleri için
kavuşturduklarını iddia ederler. Genellikle bu sadece bir bahanedir ve
savunmada duruşla üşüyen birinin duruşu arasındaki farklara bakmak
ilginç olabilir. Öncelikle ellerini ısıtmak isteyen birisi bunları
savunma kol kavuşturmasındaki gibi dirseklerini altına koymak yerine
koltuk altlarına sokar. İkinci olarak üşüyen birisi kollarını
kavuştururken bir tür kendini kucaklama hareketi yapar ve bacaklarını
kavuşturduğunda da bacakları düz, kaskatı ve sıkışmış ve tuvalete gitmek
istiyor da birbirine yapışmış durumdadır. Oysa savunma duruşunda
bacaklar daha rahattır. Kollarını veya bacaklarını kavuşturmak
alışkanlığında olan kişiler üşüdüklerini veya böyle rahat ettiklerini
söylemeyi sinirli, utangaç veya savunmada olduklarını itiraf etmeye
tercih edebilirler.
İnsan Davranışında Eller ve Parmaklar
Eller insanın kendini
ifadesinde en duyarlı ve etkili organlarıdır. İnsanın elinin becerisinin
gelişmesi, beynin biyolojik gelişimine paraleldir. insan beyninin
düşünüp hayal ettiğini, eller gerçekleştirir. Ellerin tecrübeleri beyne
yeni düşünce ufukları açmıştır. İnsanın işaretparmağı ve başparmağının
evrimi, bilim ve tekniğin bugüne kadar geliştiremediği olağanüstü
duyarlıkta hareketli bir organın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bir
çocuğun parmağının ucunda bir santimetre karede 6.000 sinir hücresi
sonlanmaktadır. Bu inanılmaz kapasite ile insan, parmakları arasındaki
bir saç kılını veya bir toz zerresini algılayabilir. İnsan kor halindeki
demiri elindeki çekiçle döverek, ona uygun sertliği verebildiği gibi;
piyanonun tuşlarında veya kemanın tellerinde bir saniyede on iki notayı,
gerekli dinamizm, ritim ve duyguyla çalabilir. İnsan eli sadece
kendisine verilen araçları biçimlendirmez. Parmak, el ve kol eklemleri
aracılığıyla boşluk içinde uzanabilir, düz ve eğimli çizgiler, köşeler,
daire ve yuvarlak hareketler yapabilir; tutar, temas eder, kavrar,
okşar, çarpar, iter, çevirir, vurur, parçalar. Elin önemi sadece son
derece duyarlı hareket ve hissetme becerisine sahip olmasından değil,
aynı zamanda el ve beyin arasındaki karşılıklı bağlantıların
zenginliğinden kaynaklanmaktadır. İnsan beyninde başparmak ve
işaretparmağını kontrol eden hücrelerin kapladığı alan, baş ve bütün
duyu organlarının kapladığı alana eşit, ayağın kapladığı alandan da on
kat fazladır. İnsan bir şeyi almak veya vermek, bir şeyi tutmak veya
yakalamak istediği zaman elleri bedeninden uzaklaşır. Böyle bir işlem
sırasında, kişinin bedeni, ellerin ve kolların koruyuculuğunun sağladığı
güvene ihtiyaç duyar. Aksi takdirde el ve kolların bedeni örtme
imkanından yararlanmak için, kollar bedenden fazla uzaklaştırılmaz.
Kolların hareketi özel bir önem taşır. Bu hareket göğsü öne çıkartan,
insanı harekete geçiren aktif bir duygusal enerjiyi yansıtır. Duygusal
açıdan açık insanlar karşılarındaki kişilerden kendilerine yansıyan
duygu ve düşünceleri kabul etmeye hazır olarak, doğal bir kendine güven
içinde kollarını bedenlerinden açarak hareket ettirirler.
Küçük El Hareketleri İle Anlattıklarımız
Okşayan
bir el, yumuşak hareketlerle cismin şeklini, yüzeyini ve sıcaklığını
algılamaya çalışır ve böylece kişiyle cisim arasında bir yaşantı doğar.
Temas ederek hissetmek yoluyla kazanılmış olan duygu, entelektüel bilgi
yoluyla elde edilenden çok farklıdır. Bir tavşan postuna gözle bakmak,
mikroskop altında incelemek ve elle okşamanın doğurduğu izlenimler
bütünüyle farklıdır. Temasın yarattığı farklılığı hepimiz biliriz, ancak
çoğunlukla bundan uzak dururuz. Fakat çok kere küçük bir temas insanın
içinde bir özlem doğurur ve teması tekrarlama isteğini ortaya çıkarır.
Benzer şekilde kişi kendisinde duygusal yük doğuran bir konuda konuştuğu
zaman, duyarlılığı, parmakları ve avuç içi ile adeta kelime yüzeylerine
daha farklı bir anlam vermek istemesinde ortaya çıkar. Böylece insanın
sinir uçları uyarılarak, kelimelerin, dolayısıyla da konuşmanın anlamı
artar.Bir eşyanın veya durumun ellerle anlatılması, kaynağını çok
eskilerden alır. insanların kendilerini kelime ve çizgiyle ifade
edemedikleri dönemde, tek iletişim araçları el işaretleriydi. Geçmişte
el işaretleriyle cisimler, izlenimler, duygular ve düşünceler
anlatılmıştır. Ancak insanın dil becerisinin ileri düzeyde geliştiği
günümüzde el işaretleri, hala ifadeyi tamamlayıcı ve anlamı pekiştirici
etkilere sahiptir. Hatta, bazen kişi karşısındakinin anlatmak istediğini
bir tek el işaretinden bütünüyle anlayabilir. Örneğin güzel bir kadını
tarif etmek için avuç içlerinin yukarıdan aşağı orta noktada daralarak
hareket etmesi; bir konudaki tartışmayı bitirmek için elin yatay bir
şekilde hareket etmesi; kişinin acıktığını anlatmak için elini midesine
vurması veya parmaklarını toplayarak elini ağzına götürmesi yeterlidir.
"Gel" Hareketinin Türkiye de Algılanışı
"Gel,"
"git," "dur," "hoşçakal" anlamına gelen el hareketlerinin anlatımımızda
çok önemli yeri vardır."Gel" anlamına gelen hareketlerin Türkiye deki
algılanış biçimi konusunda yaptığımız araştırma sonucunda Resim 20(A) ve
20(B) de görülen iki el hareketinin de aynı anlamda algılandığı
anlaşılmaktadır. Çeşitli kültürlerde yaşayan insanlar birbirlerini
farklı biçimde selamlayıp, farklı biçimde vedalaşırlar. İstanbul da
yaşayanlar arasında "hoşçakal" anlamında el sallama hareketinin, %71
gibi büyük bir çoğunlukla Resim 21 (B) de görüldüğü gibi yapıldığı
saptanmıştır. Grafik 3, Fransızların "hoşçakal" deyiş biçiminin %55
oranında Resim 21 / A daki gibi olduğunu göstermektedir. Resim 21/B de
görülen Türkiye de "hoşçakal" olarak kullanılan el hareketinin çeşitli
Batı Avrupa ülkelerinde ne oranda aynı biçimde algılandığı Grafik 41e
görülmektedir. Buna göre, Türkiye deki vedalaşma jesti en çok İngiltere,
en az da İtalya ile benzerlik göstermektedir. İtalyanların "hoşçakal"
olarak kullandıkları işaretin Resim 21/D deki gibi olduğu ve bu ülkenin
dışında araştırmanın yapıldığı hiçbir ülkede bu işaretin "hoşçakal"
anlamında kullanılmadığı görülmüştür. Çeşitli kültürlerde yaşayan
insanlar birbirlerini farklı biçimde selamlayıp, farklı biçimde
vedalaşırlar. Bu veriler Türkiye de İtalyanlarla benzeştiğimiz
konusundaki yaygın inançla bütünüyle çelişen bir sonuç vermiştir.
İtalyanlar söz konusu jestler açısından Batı Avrupa ülkeleri arasında
Türkiye ile en az benzerlik gösteren toplum olma özelliğine sahiptir.
Kültürel Ve Sosyal Farklar
Türkiye,
Yunanistan, Japonya, Fransa (güney bölgesi) ve İtalya gibi Akdeniz
ülkelerinde insanların önemli bir bölümü açık jestlerle konuşurlar.
Kuzey Avrupa ya doğru çıktıkça, özellikle endüstrileşmenin yoğun olduğu
bölgelerde kollar bedene yakın tutulur ve oldukça az hareket
ettirilir.Güney ülkelerinde jestlerle yapılan vurgulamalar, kuzey
ülkelerinden daha fazladır. Araştırma filmleri üzerinde yapılan
incelemeler, aralarında Türkiye nin de bulunduğu Akdeniz ülkelerinde
jestlerin Kuzey Avrupa ülkelerinden daha sık ve daha büyük hareketlerle
kullanıldığını göstermiştir. Yapılan araştırmalar bu farkın coğrafi
bölge özelliklerinden değil, sıcaklık farklarından kaynaklandığını
ortaya koymuştur. Ancak sıcaklık farklarının hangi sebeplerle jestlerde
böyle bir farklılığa yol açtığı açıklanamamıştır. Orta Avrupa ve
İngiltere de aristokrat ailelerin çocuklarına eğitim veren yatılı
okullarda, yemek yerken öğrencilerin koltuklarının altına kitap
yerleştirilir ve hareketleri sınırlandırılır. Yapılan uygulamalar
sonucunda çocuklar aldıklarını ve verdiklerini disiplin altına sokarlar,
başkalarından bir şeyler almaları ve onlara bir şeyler vermeleri
bedensel olarak sınırlanır. Bu eğitimin amacı öğrencilere,
davranışlarını azaltarak duygularını bastırmayı öğretmektir. Böyle bir
eğitim kaçınılmaz olarak insanları sıkıştırır ve sınırlı kalıplar içinde
düşünmeye zorlar. Zamanla insanlar toplumsal zorunluluklar ve
kurallarla sınırlanır, duygularına yabancılaşır ve duygularını ortaya
koymakta zorluk çekerler. Benzer durumu çeşitli sahne gösterilerinde de
gözlemek mümkündür. Alt sosyo-kültürel topluluklar bir konser sırasında
takdir, hayranlık ve beğenilerini coşkuyla ifade ederken, üst
sosyo-kültürel topluluklar hayran oldukları sanatçıları bile son derece
sönük bir şekilde alkışlamaktadırlar. Buna karşılık büyük insan
toplulukları önüne çıkan bir politikacı kollarını açar, büyük ve geniş
jestler yapar, topluluğu adeta kucaklar ve bu yolla topluluğu etkilemeye
çalışır. Bir lider ne ölçüde önemli fikirler taşırsa taşısın, donuk bir
ifadeyle konuşarak karşısındaki topluluğu etkileyemez ve onları
fikirlerinin peşinden sürükleyemez. Böyle bir konuşma sırasında ellerin
havaya kaldırılması, yumruk yapılması başarıyı, gücü ve mücadeleyi
hissettirdiği için, topluluğu heyecanlandırır ve olumlu yönde etkiler.
nsan Yaşamaında El Hareketleri
Elleri Ovuşturmak
Geçenlerde
yakın bir arkadaşımız gideceğimiz bir kayak tatilinin ayrıntılarını
tartışmak üzere bize geldi. Konuşmamız sırasında birdenbire arkadaşımız
sandalyesinde dikleşti, geniş bir gülümsemeyle ellerini ovuşturdu ve
Beklemeye dayanamayacağım! dedi. Sözel olmayan mesajlarıyla bize gezinin
çok başarılı olmasını umduğunu iletmişti.Ellerini ovuşturmak insanların
olumlu beklentilerini ilettikleri sözel olmayan yollardan biridir. Zar
atan kazanma umudunu göstermek için zarı ellerinin arasında ovuşturur,
tören düzen1eyici elleriI1i ovuşturarak izleyicilere Bir sonraki
konuşmacıyı din1emeyi uzun süredir istiyorduk der ve heyecanla
pazarlamacı satış müdürünün odasına dalar ve ellerini ovuşturarak Büyük
bir sipariş aldık, patron! der. Ancak, akşamın sonunda ellerini
ovuşturarak masanıza gelen ve Başka bir arzunuz var mı? diye soran
garson, sözel olmayan yollarla size bahşiş beklediğini
bildirmektedir.Kişinin ellerini ovuşturma hızı beklenen olumlu
sonuçların kimin yararına olacağını düşündüğünü gösterir. Örneğin, bir
ev almak istediğinizi ve emlakçıya gittiğinizi varsayalım. Nasıl bir ev
istediğinizi dinledikten sonra emlakçı ellerini hızlı hızlı ovuşturarak
Tam size göre ur yerim var! der. Emlakçı sonucun sizin için olumlu
olmasını beklediğini göstermiştir. Ama eğer ellerini yavaş yavaş
ovuşturarak sizin için ideal evi bildiğini söyleseydi kendinizi nasıl
hissederdiniz? Bu durumda büyük olasılıkla üçkağıtçı veya çıkarcı birisi
gibi görünecek ve sonuçların sizden çok onun iyiliğine olacağı hissine
kapılacaktınız. Pazarlamacılara müşterilerine ürün veya hizmet tanıtımı
yaparken ellerini ovuşturacak olurlarsa alıcının savunmaya geçmemesi
için hareketi hızlı hızlı yapmaları söylenir. Öte yandan alıcı ellerini
ovuşturarak pazarlamacıya Neleriniz var bir bakalım? derse bu alıcının
iyi bir şey görmeyi umduğu ve satın alma olasılığının yüksek olduğu
anlamına gelir. Küçük bir uyarı: otobüs durağında soğuk bir kış günü
beklerken ellerini ovuşturan birisi büyük olasılıkla bunu otobüs
beklediğinden yapmıyordur. Sadece elleri üşümüştür!
Başparmağm Parmağa Sürtülmesi
Başparmağın
parmak uçlarına veya işaret parmağına sürtülmesi genellikle bir para
bekleme hareketi olarak kullanılır. GenelIikle başparmaklarını
parmaklarına sürterek müşterilerine Size %40 indirim öneriyorum diyen
satıcılar veya başparmağını işaret parmağına sürterek arkadaşına Bana on
milyon borç ver diyen birisi tarafından kullanılır. Bu hareketin
profesyonel birisi tarafından müşterileriyle ilişki sırasında
kullanılmaması gerektiği açıktır.
Kenetlenmiş E1ler
Bu
hareketi kullanan kişiler genellikle gülümseyip mutlu göründüklerinden
başlangıçta bu hareket bir güven hareketi gibi görünür. Ancak bir sefer,
henüz kaçırdığı bir satışı anlatan bir pazarIamacıyı izledik. Hikayesi
ilerledikçe sadece ellerini kenetlemekle kalmadığını ve parmaklarının
sanki birbirlerine yapışmış gibi beyazlaşmaya başladıklarını gördük.
Buna göre bu hareket hayal kırıklığına uğramış veya saldırgan bir durumu
göstermekteydi. Nierenberg ve Calero kenetlenmiş eller üzerine
yaptıkları araştırmalar sonucunda bunun kişinin olumsuz bir yaklaşımı
dizginlemeye çalıştığını gösteren bir hayal kırıklığı hareketi olduğuna
karar verdiler. Hareketin üç ana konumu vardır: eller yüzün karşısında
kenetlenmiş, otururken eller masanın üzerinde veya kucakta ve ayaktayken
eller apış arası hizasında. Ayrıca ellerin tutulduğu yükseklikle
kişinin olumsuz duygularının derecesi arasında da bir ilişki varmış gibi
görünmektedir. Tüm olumsuz hareketler gibi saldırgan yaklaşımın ortadan
kalkması için kişinin ellerini çözerek avuçların ve vücudun ön
tarafının açık olacağı duruma getirilmesi için bir şeyler yapılması
gerekmektedir.
KAYNAK: MAXIMUMBILGI