Mevlâna'nın Kulluğu Hak'kaydı
Mevlâna, yeni bir din yeni bir mezhep vazetmiyordu. O, imanı tam, gönlü ganî. aşık bir müslümandı. Mutlak hakikate ulaşabilmek için âsk ve vecdle. Allah'ı seven ve O'na hamdeden bir sûfîydi. Bütün eserleri bu âşk ve vecdin. bu "hamd-ü senâ"nın ta kendisiydi. Allah'ı seviyor, kitaplarına ve peygamberlerine inanıyor ve kulluk ediyordu. Bir rubaisinde. "Yaşadığını müddetçe Kur'anın kuluyum ben., Hz. Muhammed (S.A.V) 'in yolunun tozuyum ben. Birisi, benim sözlerimden, bundan başka bir söz naklederse, o kimseden de.o sözden de bizarım ben.." diyordu.
Ve yine diyordu ki, "Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum. Bu'zayıf kul kulluğu lâyıkıyla ita edemediğim için utandım ve başımı önüme eğdim, Her köle âzâd edilince sevinir. Yarabbi. ben sana kul olduğum için seviniyorum.."
Bu kullukta ne büyüklük.. Bu tevazuda ne büyük teslimiyet.. "Kul ol da, at gibi yer yüzünde yürü.. Cenaze gibi halkın omuzuna binip te yükselmeğe çalışma!" diyordu.
Devrinde. Selçuklu devletinin resmî mezhebi Hanefî idi. Medreselerde, ders veren müderrisin dahi Hanefî mezhebinden olması şart koşuluyor, hattâ bu şart vakfiyelere geçiriliyordu. Konya'daki Altun Aba. Karatay. Sırçalı gibi Selçuklu devri medreselerinin vakfiye ve kitabelerinde bu kayıtlara rastlanır. Anadolu Selçukluları'nın en parlak yıllarında Konya'ya gelen, bir süre medreselerde ders veren Mevlâna'nın da mezhebi Hanefîdir. Ama O, "Aşıklar, mezhep ve milletten kurtulmuşlardır. O'nlar için mezhep ve millet, Allah'tır" buyurur. O. İslâm dinine, bu berrak ve asıl dine, sonradan giren safsatalardan, hele medresenin yıkıcı, köhne cehaletinden daima şikâyetçi olmuş, tertemiz inançların geniş çerçevesi içerisinde düşünmüştür. O, "pergel gibi bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durarak, diğer ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum.." diyerek bu toleransını ifade etmektedir.
Mevlâna'ya göre, manevî huzur ve zevkler elde edilir. O'na göre iman, doğru ile yanlısı, hakla bâtılı ayırdedebilen temyizdi. Amel. insandaki mânâdır. Söz amelin semeresidir, âmelden doğar.
Ve yine diyor ki Mevlâna, "Kur'anı Kerim'e nazar et ve bil ki. bütün Kur'an nefislerin kötülüklerini bildirmek ve onun ıslahını göstermek şerhidir." Yine diyor ki, "İnsanoğlu, edepden nasibini almamışsa, insan değildir. Esasen, insanla hayvan arasındaki fark da edeptir. Gözünü aç. Allah'ın kelâmına, bir bak. Bütün Kur'anın mânası âyet âyet edepten ibarettir..."
Devam ediyordu:
Allah'tan biz. edep ihsan etmesini isteyelim. Çünkü edepsiz kimse. Allah'ın lûtfundan mahrumdur. Bu kainat edeple nurlandı, melekler edeple, masum ve temiz oldu.. Senin dahi ruhunun feleği edepli olursa, yıldızlar ve ilimlerle aydın olursun. Aklın melek gibi edepli olursa, onun gibi ibadet ve kullukta bulunursa, ayıplardan ve hatalardan temizlenir
Ve yine diyordu ki, "Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum. Bu'zayıf kul kulluğu lâyıkıyla ita edemediğim için utandım ve başımı önüme eğdim, Her köle âzâd edilince sevinir. Yarabbi. ben sana kul olduğum için seviniyorum.."
Bu kullukta ne büyüklük.. Bu tevazuda ne büyük teslimiyet.. "Kul ol da, at gibi yer yüzünde yürü.. Cenaze gibi halkın omuzuna binip te yükselmeğe çalışma!" diyordu.
Devrinde. Selçuklu devletinin resmî mezhebi Hanefî idi. Medreselerde, ders veren müderrisin dahi Hanefî mezhebinden olması şart koşuluyor, hattâ bu şart vakfiyelere geçiriliyordu. Konya'daki Altun Aba. Karatay. Sırçalı gibi Selçuklu devri medreselerinin vakfiye ve kitabelerinde bu kayıtlara rastlanır. Anadolu Selçukluları'nın en parlak yıllarında Konya'ya gelen, bir süre medreselerde ders veren Mevlâna'nın da mezhebi Hanefîdir. Ama O, "Aşıklar, mezhep ve milletten kurtulmuşlardır. O'nlar için mezhep ve millet, Allah'tır" buyurur. O. İslâm dinine, bu berrak ve asıl dine, sonradan giren safsatalardan, hele medresenin yıkıcı, köhne cehaletinden daima şikâyetçi olmuş, tertemiz inançların geniş çerçevesi içerisinde düşünmüştür. O, "pergel gibi bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durarak, diğer ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum.." diyerek bu toleransını ifade etmektedir.
Mevlâna'ya göre, manevî huzur ve zevkler elde edilir. O'na göre iman, doğru ile yanlısı, hakla bâtılı ayırdedebilen temyizdi. Amel. insandaki mânâdır. Söz amelin semeresidir, âmelden doğar.
Ve yine diyor ki Mevlâna, "Kur'anı Kerim'e nazar et ve bil ki. bütün Kur'an nefislerin kötülüklerini bildirmek ve onun ıslahını göstermek şerhidir." Yine diyor ki, "İnsanoğlu, edepden nasibini almamışsa, insan değildir. Esasen, insanla hayvan arasındaki fark da edeptir. Gözünü aç. Allah'ın kelâmına, bir bak. Bütün Kur'anın mânası âyet âyet edepten ibarettir..."
Devam ediyordu:
Allah'tan biz. edep ihsan etmesini isteyelim. Çünkü edepsiz kimse. Allah'ın lûtfundan mahrumdur. Bu kainat edeple nurlandı, melekler edeple, masum ve temiz oldu.. Senin dahi ruhunun feleği edepli olursa, yıldızlar ve ilimlerle aydın olursun. Aklın melek gibi edepli olursa, onun gibi ibadet ve kullukta bulunursa, ayıplardan ve hatalardan temizlenir
Dr. Mehmet ÖNDER