Kadı Kemâleddin De Mevlâna Nın Halkasına Girdi
Devrin tanınmış bilginlerinden Kadı Kemâieddin-i Kâbî. Selcuklu Sultanı İzzeddin Keykâvus'la görüşmek üzere. 125S yılında Konya'ya gelmişti. Şemseddin-i Mardinî. Zeyneddin-i Razî, Şemseddini- Malatî gibi Konya'nın şöhretli bilginleri. Kadı Kemâleddin'e Mevlâna'yı ziyaret etmesi tavsiyesinde bulunmuşlardı. Kadı Kemâleddin de tavsiyeye uyarak Mevlâna'yı ziyaret etmişti. Hikâyenin bundan somasını kendisinden dinleyelim:
"O güne dek Mevlâna'nın ulu şöhretini, şuradan buradan duymuştum. Fakat, mevkiimin yüksekliği, servet arttırma hırsım ve maneviyata olan itikatsızlığım, o ulu kişiyi arayıp sormama manî oldu. Sonunda. Allah'ın, takdiri, canımın yoldaşı oldu. Ben de tam bir istek ve içten yelen bir cezbeyle o toplulukla birlikte Mevlâna Hazretlerini ziyaret etmek şetefine eriştim. Dostlarımız da Mevlâna'nın yanında idiler. Mübarek medresesinin kapısından içeriye adım atar atmaz Mevlâna'nın, biz kullarını karşılamak üzere geldiğini gördüm. Mübarek yüzüne sadece bir nazar attım, akhm başımdan gitti. Öylece hepimiz birden baş koyduk. Mevlâna o arada ben kulunu yanına çekti ve "Gördün mü seni nasıl buldum', ey seçkin dost. Gördün mü seni nasıl buldum, ey gönül, ey gönül sahibi." diye bir gazele başladı. Ondan sonra; "Allah'ya hamdolsun. bizim Kcmâleddin. celâl Kemaline doğru yüz çevirdi. Dinin en olgun kişilerinden bin oldu"dedi ve kendi içindeki "ilm-i ledün"den öyle bir bahsetti ki, "Böyle bir bahsi, bütün ömrümde, hiçbir bilginden işitmemiş, hiçbir kitapta da okuyamamışıım. Kendi anlayışım ve gücüm ölçüsünde onun yüceliğine vâkıf o/unca samimiyetle hâlis rnüridleri arasına katıldım."
Bundan sonra. Kadı Kemâleddin oğlu Kadı Sadeddin ve Necmeddin Atabey'i de Mevlâna'ya nuirid yapmıştı. Kendisi de. Karatay Medrese si'nde bir semâ töreni hazırlayarak semâ a girmişti. Renk renk çinilerle süslü, Karatay Medresesinin geniş kubbesi altındaki mermer havuzda şerbet yapılmış, basta Sultan İzzeddin Keykâvus olduğu halde, şehrin ileri gelenleri çağrılmıştı. Mevlâna o gün. dervişleri ile birlikte geç saat'ere kadar semâ etmiş, şu gazeli söylemişti "Aşk nedir, bilmiyorsan gecelere sor şu sapsarı yüzlere şu kupkuru dudaklara sor.
Su nasıl yıldızı, ay'ı aksettirirse bedenler de canı, aklı bildirir gösterir.
Gökyüzünde, yıldızlar arasında parlak ay nasıl görünürse, âşık da yüzlerce kişi arasında öyle görünür. O görüdümü söner."
Ve o gün Mevlâna. semâdayken. "Açıkçasına tez. hızlı ateşli bir halde heyecanla geldi. Hakikaten onun ruhu gül bahçesinden bir koku almıştı. Bugün Kâb kaçlısı ab-ı hayatı aramak yolunda bütün kadıları geçti.." anlamındaki rubâisini de okumuş, Kemâleddin-i Kâbi'yi dostça kucaklamıştı.
Mevlâna'ya uyanlar, onun sözleriyle yüreklerini serinletenler. ondan feyz alabilmek için eşiğine yüz sürenler gittikçe çoğalıyordu. İlk günlerde Mevlâna'yı kıskananlar, yakın dostlarını çekemeyenler, şimdi etrafında toplanmışlardı.
"O güne dek Mevlâna'nın ulu şöhretini, şuradan buradan duymuştum. Fakat, mevkiimin yüksekliği, servet arttırma hırsım ve maneviyata olan itikatsızlığım, o ulu kişiyi arayıp sormama manî oldu. Sonunda. Allah'ın, takdiri, canımın yoldaşı oldu. Ben de tam bir istek ve içten yelen bir cezbeyle o toplulukla birlikte Mevlâna Hazretlerini ziyaret etmek şetefine eriştim. Dostlarımız da Mevlâna'nın yanında idiler. Mübarek medresesinin kapısından içeriye adım atar atmaz Mevlâna'nın, biz kullarını karşılamak üzere geldiğini gördüm. Mübarek yüzüne sadece bir nazar attım, akhm başımdan gitti. Öylece hepimiz birden baş koyduk. Mevlâna o arada ben kulunu yanına çekti ve "Gördün mü seni nasıl buldum', ey seçkin dost. Gördün mü seni nasıl buldum, ey gönül, ey gönül sahibi." diye bir gazele başladı. Ondan sonra; "Allah'ya hamdolsun. bizim Kcmâleddin. celâl Kemaline doğru yüz çevirdi. Dinin en olgun kişilerinden bin oldu"dedi ve kendi içindeki "ilm-i ledün"den öyle bir bahsetti ki, "Böyle bir bahsi, bütün ömrümde, hiçbir bilginden işitmemiş, hiçbir kitapta da okuyamamışıım. Kendi anlayışım ve gücüm ölçüsünde onun yüceliğine vâkıf o/unca samimiyetle hâlis rnüridleri arasına katıldım."
Bundan sonra. Kadı Kemâleddin oğlu Kadı Sadeddin ve Necmeddin Atabey'i de Mevlâna'ya nuirid yapmıştı. Kendisi de. Karatay Medrese si'nde bir semâ töreni hazırlayarak semâ a girmişti. Renk renk çinilerle süslü, Karatay Medresesinin geniş kubbesi altındaki mermer havuzda şerbet yapılmış, basta Sultan İzzeddin Keykâvus olduğu halde, şehrin ileri gelenleri çağrılmıştı. Mevlâna o gün. dervişleri ile birlikte geç saat'ere kadar semâ etmiş, şu gazeli söylemişti "Aşk nedir, bilmiyorsan gecelere sor şu sapsarı yüzlere şu kupkuru dudaklara sor.
Su nasıl yıldızı, ay'ı aksettirirse bedenler de canı, aklı bildirir gösterir.
Gökyüzünde, yıldızlar arasında parlak ay nasıl görünürse, âşık da yüzlerce kişi arasında öyle görünür. O görüdümü söner."
Ve o gün Mevlâna. semâdayken. "Açıkçasına tez. hızlı ateşli bir halde heyecanla geldi. Hakikaten onun ruhu gül bahçesinden bir koku almıştı. Bugün Kâb kaçlısı ab-ı hayatı aramak yolunda bütün kadıları geçti.." anlamındaki rubâisini de okumuş, Kemâleddin-i Kâbi'yi dostça kucaklamıştı.
Mevlâna'ya uyanlar, onun sözleriyle yüreklerini serinletenler. ondan feyz alabilmek için eşiğine yüz sürenler gittikçe çoğalıyordu. İlk günlerde Mevlâna'yı kıskananlar, yakın dostlarını çekemeyenler, şimdi etrafında toplanmışlardı.
Dr. Mehmet ÖNDER