09 Şubat 2012

MEVLANA Hepimiz Toplanalım, Bir Araya Gelelim


Hepimiz Toplanalım, Bir Araya Gelelim 
   Mevlâna bir gün, "Yetmiş iki millet sırrını bizden işitir" demişti de, devrin mutaassıplarını, çileden çıkarmıştı. Kadı Siraceddin'e dert yanmışlardı:
    — Mevlâna herkesle dost olduğunu söylüyor, yetmiş iki millet dostumdur, diyor. Bu nasıl olur, bu söz küfür değil de nedir?
    Kadı Sıraceddin, bu sözün tahkiki için bir adamını Mevlâna'ya gönderiyor. Adam, Mevlâna'ya:
    — Sen yetmiş iki milletle dost olduğunu söylüyormuşsun, doğru mu?
    — Evet. böyle söyledim.
    Ağıza alınamayacak sözlerle hakaret ediyor adam, Mevlâna sabır ve sükûnet içinde dinliyor, sonra:
    — Sözleriniz bitti mi? diyor. Adam:
    — Evet.
    — Ben senin söylediklerinle de beraberim, seninle de dostum. Şaşırıyor gelen adam.. Sonra içinde bir burkulma, pişmanlık duyuyor. Büyük insanın dizlerine kapanarak, özür diliyor.
    Mevlâna kinsiz, kavgasız, barışık bir dünyayı düşünüyordu, yedi yüz yıl önce..
    Bir gün. devrin ileri gelenlerinden Alâmeddin Kaysere sormuşlardı:
    — Neden Mevlâna'yi bu kadar çok seviyorsun? Cevabı şu olmuştu:
    — Her peygamberi ümmeti, her veliyi müridleri sever, fakat görüyorum ki, Mevlâna'yı herkes seviyor. Ben nasıl olur da sevmem?
    Gerçekten Mevlâna, din ve mezhep farkı gözetmeden herkesle görüşüyor, onları dinliyor, sonra bir söze başladı mı, karşısındakini inandırıcı, sağlam delillerle kendi tarafına çekiveriyordu. Bu yüzden kendisiyle görüşen birçok Hıristiyan, onu dinledikten sonra müslüman olmuş, hidayete ermişti.
    Bir gün görüştüğü bir papaza sormuştu:
    — Sen mi büyüksün, yoksa sakalın mı? Papaz çekinmeden cevap vermişti:
    — Ben sakalımdan yirmi yaş büyüğüm..
    — Senden yirmi yaş küçük olan sakalın ağarmış.. Yazık değil mi ki, sen hâlâ karanlıklar içindesin..
    Bu sözün taşıdığı ince, zarif mânayı anlayan papaz, hemen o gün müslüman olmuştu.
    Konya yakınlarındaki Eflâtun Manastırı'na gidiyor, orada papazlar, Mevlâna'yı derin bir hûşû içinde dinliyor, sözlerini gönülden tasdik ediyorlardı. Bir gün Konya çarşısından geçerken, karşılarına bir papaz gelmişti. Papaz, Mevlâna'yı görünce eğilerek selâm verdi. Mevlâna daha fazla eğilerek mukabelede bulundu. Papaz doğrulunca baktı ki, Mevlâna halâ ihtiram vaziyetindedir. Nihayet görüşüp ayrıldılar. Biraz ilerledikten sonra, Mevlâna yanındakilere:
    — Şükür Allah'a, tevazuda da papazı yendik... demişti.
    Bu hikâyeler uzar gider. Onun tapısında yalnız insan vardır. İnanan ve imân eden insan. Mevlâna'ya göre, insan, surette küçük bir âlemdir amma, gerçekte büyük âlemdir.
Dr. Mehmet ÖNDER

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...