El-Hâlik (c.c.) |
(Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hâdiseleri tâyin ve tesbît eden
ve ona göre yaratan, yoktan var eden.)
ve ona göre yaratan, yoktan var eden.)
İsm-i şerîfin ma'nâsı şu iki şeyden ibâret: Birincisi bir şeyin nasıl olacağını tâyin ve takdir etmek, ikincisi o takdire uygun olarak o şeyi îcâd etmektir.
Allah Vardı, Beraberinde Hiçbir Şey Yoktu:
Ucu, bucağı, sınırı ve sonu nerededir? Allah'tan başkasına ma'lûm olmayan şu feza (boşluk) içinde rasat âletleriyle görebildiğimiz ve adına Kâinat dediğimiz bütün yaratılmışların ve bütün hâdislerin umumî bir yekûnundan ibâret olan meveûdâtın cinsi, nev'i, sınıfı, ferdi, zerresi, mayası, anâsırı, arzı, semâsı, yıldızı velhâsıl hiçbir şeyi, hiçbir zerresi yoktu. Allah-u Teâlâ bu kâinatı yaratmayı diledi, eğer dilemeseydi her şey yoklukla kalır, hiçbir zerre varlığa çıkamazdı. Her şeyin ömrünü, erzâkını, şeklini, sûretini, soyunu sopunu, doğum ve ölüm yerlerini ve zamanlarını ve daha her lâhza görüp geçireceği bütün hâdiseleri de tâyin buyurdu. Her şey hayr ve hikmet yolu ile ve muntazam kanunlarla sırasını, yolunu şaşırmadan akıp gitmektedir. Kâinatta hiçbir şeyin oluşu körü körüne ve rastgele kabîlinden değildir.
Allah-u Teâlâ'nın kâinatı yaratması her hangi bir ihtiyaçtan ileri gelmiş değildir. Allah-u Teâlâ yaptığı her işte zât-ı ülûhiyyetine âit bir menfaat gözetmekleri veya her hangi bir ihtiyâcı karşılamaktan münezzeh ve mukaddestir. Kâinatı yarattı, fakat yaratılmışlara muhtaç olduğu için değil, belki onları yaratmak hususundaki ezelî irâdesini tahakkuk ettirmek ve onlara azamet ve kudretini göstermek, cemâl ve kemâlini sezdirmek ve sayısız ni'metlerinden onları faydalandırmak gibi lûtuf ve keremiyle yarattı. Allah'ın, kâinatı yaratmazdan önce hiç bir noksanı yoklu; yarattığı zaman da hakikatine hiçbir şey ilâve olunmamıştır ve yarattığından dolayı da kudretinden bir zerre eksilmiş değildir. Allah'ın varlığı, ekmel bir varlık olduğundan, kendisinde tamamlanmasını beklediği her hangi bir eksiklik bulunması imkânsızdır. Her yaptığı işte, her verdiği emirde ancak yaratılmışlar için menfaatlar, düşünenleri hayran eden hikmetler vardır.
Allah Vardı, Beraberinde Hiçbir Şey Yoktu:
Ucu, bucağı, sınırı ve sonu nerededir? Allah'tan başkasına ma'lûm olmayan şu feza (boşluk) içinde rasat âletleriyle görebildiğimiz ve adına Kâinat dediğimiz bütün yaratılmışların ve bütün hâdislerin umumî bir yekûnundan ibâret olan meveûdâtın cinsi, nev'i, sınıfı, ferdi, zerresi, mayası, anâsırı, arzı, semâsı, yıldızı velhâsıl hiçbir şeyi, hiçbir zerresi yoktu. Allah-u Teâlâ bu kâinatı yaratmayı diledi, eğer dilemeseydi her şey yoklukla kalır, hiçbir zerre varlığa çıkamazdı. Her şeyin ömrünü, erzâkını, şeklini, sûretini, soyunu sopunu, doğum ve ölüm yerlerini ve zamanlarını ve daha her lâhza görüp geçireceği bütün hâdiseleri de tâyin buyurdu. Her şey hayr ve hikmet yolu ile ve muntazam kanunlarla sırasını, yolunu şaşırmadan akıp gitmektedir. Kâinatta hiçbir şeyin oluşu körü körüne ve rastgele kabîlinden değildir.
Allah-u Teâlâ'nın kâinatı yaratması her hangi bir ihtiyaçtan ileri gelmiş değildir. Allah-u Teâlâ yaptığı her işte zât-ı ülûhiyyetine âit bir menfaat gözetmekleri veya her hangi bir ihtiyâcı karşılamaktan münezzeh ve mukaddestir. Kâinatı yarattı, fakat yaratılmışlara muhtaç olduğu için değil, belki onları yaratmak hususundaki ezelî irâdesini tahakkuk ettirmek ve onlara azamet ve kudretini göstermek, cemâl ve kemâlini sezdirmek ve sayısız ni'metlerinden onları faydalandırmak gibi lûtuf ve keremiyle yarattı. Allah'ın, kâinatı yaratmazdan önce hiç bir noksanı yoklu; yarattığı zaman da hakikatine hiçbir şey ilâve olunmamıştır ve yarattığından dolayı da kudretinden bir zerre eksilmiş değildir. Allah'ın varlığı, ekmel bir varlık olduğundan, kendisinde tamamlanmasını beklediği her hangi bir eksiklik bulunması imkânsızdır. Her yaptığı işte, her verdiği emirde ancak yaratılmışlar için menfaatlar, düşünenleri hayran eden hikmetler vardır.
İnsanlara Gereken Şey:
Bu menfaatları bulup onlarla faydalanmak ve bu hikmetleri sezip onlarla ruhlarını ferahlandırmaktır.
Ali Osman Tatlısu