EY ALLAH'IM VATANIMIZI BÖLMEK İSTEYEN MÜNAFIKLARA FIRSAT VERME
AMİN İNŞALLAH
"Ey Rabb'imiz! Günahlarımızı ve İşimizdeki Taşkınlığımızı Bağışla. Ayaklarımızı Sabit Kıl, Kâfirler Gürûhuna Karşı Bize Yardım Et." (Âl-i imrân: 147)
"Allah'ım!
Ümmet-i Muhammed'e Umumi Rahmetle Merhamet Et!"
(Hadis-i şerif)
Ümmet-i Muhammed'e Umumi Rahmetle Merhamet Et!"
(Hadis-i şerif)
"Allah'ım Ümmet-i Muhammed'i Korusun, Affetsin, Muhafaza Etsin, Muzaffer Etsin...
Allah'ım Zât'ından Başka Sahibimiz Yok, İçte Düşman, Dışta Düşman. Artık Zât'ına Kalmış;
Bize Merhamet Et, Bize Acı, Bizi Affet, Muhafaza Et, Muzaffer Et! Âmin!"
(Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)
Allah'ım Zât'ından Başka Sahibimiz Yok, İçte Düşman, Dışta Düşman. Artık Zât'ına Kalmış;
Bize Merhamet Et, Bize Acı, Bizi Affet, Muhafaza Et, Muzaffer Et! Âmin!"
(Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)
"Gün gelecek ortalık çok karışacak. Onun için bugün imanın sağlam olmalı, ahiret için hazırlık yapmalı, hiç kimseye bir şey söylemeden insan kendi yoluna böyle akıp gitmeli. Karıştığı zaman büyük dalgalar var önümüzde. Çok büyük dalgalar var. Bugün sakin, bugününü ihya etmeye bak. Fırtına koptuğu zaman imanı kurtarmak için; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyor; "Dünyanın geniş vakitlerinde, (yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi istirahat sebepleri mükemmel olduğu bir zamanda) Cenâb-ı Hakk'a ibadet ve taat ile kendini takdim et ki, muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad buyursun." (Ahmed bin Hanbel) Gün; iman kurtarma günü, zaman imanı koruma zamanı. İşte Irak'ın durumuna bak, yemeği mi düşünecekler, ölüm tehlikesinden mi korkacaklar, giyim mi düşünecekler. Allah'ım beterinden saklasın."
(Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, 27.10.2005) |
Bu âlî ve necip millet, Din-i mübin'in hizmetkârı olmuş; dini için, imanı için, vatanı için canlarını, mallarını seve seve feda etmekten de çekinmemiştir.
Tarihte görüleceği üzere İslâm'ın bayraktarlığını yapmış, dine çok büyük hizmetlerde bulunmuş; İslâm'ın yayılması, küfrün ortadan kalkması, fitnenin söndürülmesi ve adaletsizliğin bitmesi için azimle mücadele ve mücahede etmiştir. İslâm'ı yok etmek isteyen Haçlıları yüzyıllar boyu, defalarca yenmiş, Anadolu'dan defetmiştir. Selçuklular olsun, Osmanlılar olsun bu uğurda büyük fedâkârlıklar göstermiş ve Cenâb-ı Allah'ın yardımıyla muazzam muvaffakiyetlere mazhar olmuşlardır.
Atalarımız Allah uğrunda canlarını feda ettiler, İslâm'ın yayılması ve müdafaası için her türlü fedâkârlığı gösterdiler.
Canları ile malları ile Allah uğrunda savaştılar, ülkeler fethettiler. Beşeriyeti medeniyete ve adalete yönelttiler.
Adalet ve merhametleri bütün cihana nam salmıştı. Başı darda olan her mazlum millet onlara müracaat ederdi.
Bütün ehl-i İslâm'ın, bütün mazlum milletlerin sevgi ve teveccühüne mazhar oldular. Hususiyetle Osmanlı devrinde adetâ Asr-ı saadet gibi bir devir yaşandı. Bu durumun tabîi bir neticesi olarak küfür ehlinin buğz ve düşmanlığını celbettiler.
Kâfirler dışarıdan, münafıklar içeriden bu milletin imanını çalmaya vatan ve din duygularını kaldırmaya, cihat aşkını köreltmeye çalışıyorlar. Millet adeta sindirilmiş, halk balık otu yutmuş gibi.
Mühim olan iman ve vatandır. Zira; "İmansız vatan, vatansız iman muhafaza edilmez."
Bu yüzden evvelâ dinden uzaklaştırmak, dinde parçalarak ayırmak, cihat azmi ve aşkını kırmak, vatan sevgisini yok etmek, bayrağa saygıyı kaldırmak istiyorlar.
İman kalesi çöktüğü zaman kişi ebedî felâkete düçar olduğu gibi, İslâm da asliyetini kaybeder. İslâmiyet'in asliyetinin bozulması en büyük tehlikedir.
Binaenaleyh hiçbir dış düşmanın yapamadığını bu iç düşmanlar yapıyorlar. Dikkat ederseniz dış düşmanlar maksatlarına ulaşmak için bu iç düşmanları desteklerler, barındırırlar, kullanırlar.
Küffâr dinimizi ve vatanımızı bölmek isteyenleri destekliyor, dünya üzerinde hiç bu kadar içten ve dıştan kuşatılmış bir ülke yoktur.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bugünlere dair, efkâra dair, yaşadığımız âhir zamana dair birçok ifşaatlarda bulunmuşlar, iki mühim esası sağlamlaştırmak için hâl-i hayatında mücadelesini yapmışlar, bu hususta şöyle buyurmuşlardı:
"Devletin ittifaktan, devletsizliğin nifaktan olduğunu belirtiyoruz. Zira devletsiz olunca dinini yaşayamıyorsun.
Dinimizde, devletimizde bir ve beraber olalım. Her tarafımızı düşman kaplamış, ittifaksızlık sebebiyle devleti kaybedersek, küffarın idaresinin altına girersek durum ne olur? Allah'ımız muhafaza buyursun."
"Biz öteden beri hem dinde hem vatanda bölücülüğü yok etmeye çalışıyoruz. Bunu; İslâm dini böyle emrettiği için yapıyoruz.
Bugüne kadar Nûr-i Muhammedî'nin yayılmasına, ümmet-i Muhammed'i Allah ve Resul'ünde birleşmesine gayret ettik.
Bizim bütün gayemiz iman kurtarmaktır.
Vatanımı, bayrağımı çok ama çok seviyorum. Dinime ve vatanıma düşmanlık edenlerin de karşısındayım. Hem dinimizi, hem de vatanımızı muhafaza ve müdafaa için bu cihadı yapıyoruz. Bölücüler bu vatanı, Din-i mübin'i parçalamaya çalışıyorlar. Biz de bunları parçalıyoruz.
"Hayır! Biz hakkı bâtılın tepesine şiddetle indirip atarız da, onun beynini parçalar. Bir de görürsünüz ki bâtıl yok olup gitmiştir." (Enbiyâ: 18)
Bizim iki gayemiz var:
İman ve vatan.
Çünkü ben vatanın ne olduğunu çok iyi biliyorum. Bunun sebebi ben Yugoslavya'da doğdum. O yabancı bayrağın altında durmanın ne demek olduğunu biz biliriz amma siz bilmezsiniz. Çünkü bu bayrak altında doğdunuz, büyüdünüz. Bu bayrağın şerefini bilmezsiniz, yabancı bir bayrak altında büyüseydiniz o zaman bayrağın kıymetini bilirdiniz. Ben bunu çok iyi biliyorum. "Bayrak" deyip geçiliyor amma o bayrak çok şeyler ifade ediyor...
Ben aslen Seyyid-i Kâinat Sebeb-i Mevcûdat Efendimiz'in aslındanım, Medine-i münevvere'denim. Orada kalabilirdim. Hatta 1952'de kalmaya da gittim ve fakat baktım ki oranın halkı Resulullah Efendimiz'e karşı çok lâubali. "Ben lâubâli yaşamaktansa hasretle yaşayayım daha hayırlı." dedim, buraya geldim.
Bir yakınım askere gittiği zaman, "Gittiğin yer Peygamber Ocağı" diye ona nasihat ediyorum.
Biz her zaman şöyle dua ederiz:
"Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'i affet! Vatanımızı muhafaza et! Ordumuzu muzaffer et!"
Allah korusun, bir harp çıkmış olsa en önde savaşmak isterim, ordumuza her türlü yardımda bulunmak için bütün imkânlarımı seferber ederim.
Zira Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Vatan sevgisi imandandır." buyuruyorlar."
"İmansız vatan, vatansız iman muhafaza edilmez."
Allah-u Teâlâ Osmanlı devletine İslâm'ı yaymak için büyük lütuflarda bulunmuştu. Ve bu sayede onlara kadar İslâm'ı ulaştırdılar. İşte bunun içindir ki, bu vatana gönül bağlamaktadırlar. Çünkü onlar İslâm'a karşı çok samimiydi ve harbe giderlerken vatanı Hazret-i Allah'a emanet ederlerdi.
Dikkat ederseniz, işgal altındaki müslümanların tek ümidi Türkiye'dir. En çok buraya gönül bağlarlar. Ümitleri ve gönülleri bu vatandadır. Fakat müslüman gibi görünenler, gerek dinimize, gerek vatanımıza, içten saldırdıkları için dış düşmandan çok daha tehlikelidirler.
Dinine ve vatanına ihanet eden, Türk bayrağını paçavra olarak görenlerin dine ve vatana yaptığı ihanet budur.
Cenâb-ı Hakk bu vatanı koruyacak, muhafaza edecek.
Hadis-i kudsi'de ise şöyle buyuruluyor:
"Onlar öyle kimselerdir ki yer ehline bir cezâ ve azab vermek istediğim zaman onları hatırlarım da azabdan vazgeçerim." (Ebû Nuaym, Hilye)
Yani onlar Allah-u Teâlâ'nın nazargâh-ı ilâhi'yesi, tecelliyât-ı ilâhi'yesi oluyor.
Hadis-i şerif'te ise;
"Allah yer ehline azap etmeyi murad ettiğinde onlara nazar eder de, azâbı derhâl onlardan geri çevirir." buyuruluyor. (el-Vesâyâ li-İbnü'l-Arâbî, Hâlet Ef. nr.: 198/2, vr. 486a)
Binaenaleyh bizim duâmız hep başkaları için, Ümmet-i Muhammed'in iman ve selâmeti için.
"Yâ Rabb'i! Halilullah Mekke için duâ etti,
Yâ Rabb'i! Resulullah Medine için duâ etti,
Yâ Rabb'i! Fakir bu devlet için duâ ediyor, bu devlete zevâl verme!"